EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

45. Bölüm

66.9K 3.4K 814
By Hadadelamor90

Medya: ED SHEERAN - Thinking Out Loud

Düşünüyorum da nasıl oluyor?
İnsanlar gizemli şekilde aşık oluyorlar
Belki de sadece bir dokunuşla
Bense her bir gün sana aşık oluyorum
Bu yüzden tatlım şimdi
Beni sevgi dolu kollarının arasına al
Binlerce yıldızın ışığı altında öp beni
Atan kalbimin üzerine başını yasla

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••••

POYRAZ

Eylül ile Melis'i okula bıraktıktan sonra hastaneye vardığımda Cesur'un durumu hâlâ stabildi.

Camın arkasından Cesur'u izlemeye devam ederken çalan telefonumla bakışlarımı Cesur'dan çekip telefona baktım. Arayan Yasin'di.

"Söyle."

Yasin keyifle gelen bir sesle; "Neredesin?" diye sorunca sabırsız bir şekilde; "Hastanedeyim." dedim.

"Sana harika haberlerim var, yarım saate oradayım."

Telefonu kapatıp öfkeyle dişlerimi sıktım. Anlaşılan bana yanlış yapanın kim olduğunu bulmuştu.  Kızgın bir soluk verip bakışlarımı az ileride beni izleyen Serdar'a çevirdim. "Yarım saate odamda toplanın."

"Peki Poyraz Bey."

Olası bir öfke patlaması yaşamamak için adımlarımı doğruca odama yönlendirdim. Kim ya da kimler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

Yaklaşık yarım saat sonra ise parmaklarımla masa üzerinde gergin bir şekilde tempo tutarken Yasin'in odaya girmesiyle tempo tutmayı bıraktım ve sabırsız bir şekilde dudaklarından dökülecek kelimeleri beklemeye başladım.

Yasin, masamın önündeki koltuğa kendini bırakıp; "Yine tahminlerinde yanılmadın." diyerek sıkıntılı bir nefes verdi. "Dün gece de dediğim gibi araç, Bulgaristan'dan dün akşam saatlerinde Türkiye'ye giriş yapmış. Girişi gerçekleştiren adama ulaşamadan beklediğimiz gibi cesedine ulaştık. Zaten adam da sahte kimlikle çok kısa bir süre önce buraya yerleştirilmiş. Buradan araştırmaya devam ederken Bulgaristan'daki bağlantıları da kullanmaya devam ettik ve bil bakalım kimin izine rastladık."

Tek kaşımı sorgularcasına kaldırınca Yasin gergin bir ifadeyle sırıttı. "İvan Petrov."

Beklemediğim isme kaşlarım şaşkınlıkla havalandığında dirseklerimi masaya dayayıp başımı ellerimin arasına aldım. "İhale yüzünden mi?"

"Görünür de evet ama aslında Emin Sancaktar'ın işi. Adamı avcunun içine almış ve yem olarak kullanmaya başlamış. Anlaşılan o ki bir taşla iki kuş vurmak istemiş. Hem senden kurtulmayı amaçlamış hem de İvan Petrov'dan. Sana bir şey olduğu anda İvan'ın ensesine tüneceğimi iyi biliyor."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Yasin sorduğum soruyla elini iç cebine attı ve cebinden çıkardığı flashı masanın üzerine bıraktı. "Elimde görüntüleri var. Emin Sancaktar ile İvan Petrov'un son görüşmesi gizlice çekilmiş. Daha doğrusu Emin Sancaktar'ın içindeki adamımız çekmiş."

Öfkeyle yaslandığım masadan doğrulup masa üzerindeki flashı aldım. Sesimin yüksek çıkmasını umursamadan; "Neden bu görüşmenin yapıldığı gün bu görüntülerden haberdar olmadık da şimdi haberdar oluyoruz?" diye sordum.

Yasin keyifsiz bir soluk aldı. "Çünkü adamımız öldürülmüş."

"Öldürülmüş mü?"

"Maalesef, bu görüntüleri çektikten çok kısa bir süre sonra kimliği ifşa olunca öldürülmüş. İşin şans tarafı, bu videoyu çeker çekmez kimliği ifşa olmadan bir şekilde görüntüleri bizim veri tabanımıza yüklemeyi başarabilmiş ve anladığım kadarıyla kendinde de bu görüntüleri yok edebilmiş. Eğer bu görüntülerden Emin Sancaktar'ın haberi olsaydı eminim geri almak için çok daha başka yollara başvururdu."

Başıma keskin bir ağrı saplanmıştı. Parmak uçlarımı şakaklarıma bastırıp gözlerimi kapattım. Videonun başladığını duyunca gözlerimi aralayıp izlemeye başladım. Emin Sancaktar'ın ağzından çıkan her kelimeyle damarlarımda dolaşan kanın alev aldığını hissederken Yasin yeniden araya girince bakışlarımı görüntülerden çektim.

"Emin Sancaktar'ın, İvan Petrov'u nasıl ikna ettiğini gördün mü? Sözde sana göz dağı vereceklermiş."

Göz dağı vermek.. Yasin'in yüzüne baktıkça aynı cümle zihnimde tekrar edip durdu. Tekrar ettikçe dün gece yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Cesur'un can çekişi, Beren'in çığlıkları, Eylül ile Melis'in yaşadığı korku dolu anlar ve çaresiz bekleyişler...

Tüm bunları düşünürken yüz ifadem ürkütücü bir hal almış olmalı ki Yasin yaslandığı yerden huzursuzca doğruldu. "Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"

Bakışlarımı, çok kısa bir süre daha Yasin'in üzerinde gezdirdikten sonra dudaklarımdan dökülecek kelimeleri merakla bekleyen adamlarıma çevirdim. Hepsi pür dikkat bana bakıyor, emrimi bekliyorlardı.

Oturduğum yerden ağır ağır ayağa kalkıp ellerimi masanın üzerine yasladım. ''Önce İvan Petrov'u bana getireceksiniz!" Çok kısa bir an durup her birinin yüzüne tek tek baktım. Cesur'un can çekişi biz kez daha gözlerimin önüne gelince; "Ardından Emin Sancaktar'ın ailesinin ve çalışanlarının evden çıktığından emin olduktan sonra o itin evini havaya uçuracaksınız!" dedim.

EYLÜL

Öğretmenler odasına girer girmez gözlerim ilk olarak Beren'i aradı fakat dersin başlamasına 10 dakika kalmasına rağmen görünürde yoktu. Cesur iyi olduğuna göre okula ağzı kulaklarında gelmesi gerekirdi.

Sandalyeye doğru yavaşca ilerleyip Pınar Hoca'yla sohbet eden Oktay Hoca'ya baktım. "Günaydın."

"Günaydın Eylül, hoş geldin."

Pınar Hoca ile Oktay Hoca'ya başımla selam verip; "Beren hâlâ gelmedi mi?" diye sordum.

Oktay Hoca başını sağa sola sallayıp; "Hayır gelmedi." deyince huzursuz bir nefes verdim. Benim bilmediğim başka bir sorun daha mı olmuştu? Cesur hayati tehlikeyi atlatmıştı ve iyiydi, öyleyse? Bakışlarımı kolumdaki saate çevirdim."Allah Allah hiç bu saate kadar geç kalmazdı." diyerek çantamı açıp Beren'i aramak için telefonumu çıkardım.

Telefonu dün gece ki kapalıydı. Kesinlikle ters giden bir durum vardı. İçime düşen sıkıntı, kurt misali beni kemirmeye devam ederken Pınar Hoca'nın ani çıkışıyla bakışlarımı hızla ona çevirdim. "Eylül sen nişanlandın mı? Bu yüzükte nereden çıktı?" diyerek oturduğu yerden ayağa fırladı ve elime uzanıp yüzüğü incelemeye başladı.

Pınar Hoca'nın abartılı nidalarıyla odadaki tüm öğretmenlerin ilgi odağı olunca yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettim. Cesur olayından sonra buradaki tüm öğretmenlerin Poyraz'ı tanıdığı gerçeğini bir anlığına unutmuştum, şimdi onlara ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Düşüncelerimden Oktay Hoca'nın sesiyle çıktığımda Oktay Hoca'nın kırgın bir ifadeyle yüzüme baktığını gördüm. "Eylül senin erkek arkadaşın mı vardı? Hiç bahsetmemiştin."

Oktay Hoca'ya cevap veremeden etrafım diğer öğretmenler tarafından sarılınca arka arkaya sordukları sorularla iyice köşeye sıkışmış gibi hissettim.

"Kim bu şanslı adam?"
"Biz tanıyor muyuz?"
"Ne iş yapıyor?"
"Düğün ne zaman?"

Arka arkaya sorulan sorular boğazımda kuruluk hissetmeme sebep olmuştu, sertçe yutkundum. Onlardan bu kadar çekinmemin sebebi yanlış anlaşılmaktan korkuyor olmamdı. Gözlerinde; "Patronunu ayartmış." ifadesini görmekten çok korkuyordum.

Pınar Hoca kuşkuyla kıstığı gözleriyle; "Yoksa sevgilin mit ajanı falan mı?" diye sorup alayla sırıtınca elimi, Pınar Hoca'nın elinden kurtarıp yüzüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına kıstırdım. "Hayır değil."

"Öyleyse neden kim olduğunu söylemiyorsun?"

Pınar Hoca'ya cevap veremeden Seher Hoca hızla araya girince ona bakmak zorunda kaldım. "Adamın kim olduğundan önce düğün ne zaman onu söyle?"

"Aslında düğün tarihi belli değil sadece evlenme teklifi aldım o kadar, henüz bu konuyu konuşmadık."

Oktay Hoca; "Hadi ama Eylül söyle artık adamın kim olduğunu, tanıyor muyuz? Öğretmen mi o da?" diye sorunca  Pınar Hoca yeniden araya girdi. "Bahse girerim mit ajanı, baksana hâlâ söyleyemediğine göre. Ya da dur, nazar değdiririz diye mi korkuyorsun yoksa?"

Bıkkınlıkla nefesimi verdim. Pınar Hoca'yı ilk kez böyle görüyordum. Parmağımdaki yüzüğü görür görmez garip bir şekilde bir anda ilgi odağı olmuştum. Ayrıca sürekli gereksiz ve yersiz kahkahalar atması iyice gerilmeme sebep oluyordu.

Hissettiğim gerginliğe ve bıkkınlığa yenik düşünce bir çırpıda; "Poyraz." diyerek yüzlerine baktım.

Hepsinin yüzünde aynı ifade belirdi. Birbirlerine;  "Poyraz kim?" dercesine baktılar.

Herhangi bir cevap bulamayınca Oktay Hoca hepsinin adına ses olmak istercesine; "Poyraz?" deyince omuzlarımı dikleştirip üzerimde oluşabilecek yargılayıcı bakışları göze alarak; "Poyraz Kaya." dedim.

Hiç kimsenin beklemediği isimle odanın içinde bir anda buz gibi bir havanın estiğini tenimin her zerresinde hissettim.

"Poyraz Kaya mı?" Bakışlarımı az önceki şen şakrak halinden eser kalmamış Pınar Hoca'ya çevirdim. Afallamış bir halde yüzüme bakıyordu.

"Evet."

Pınar Hoca birden histerik bir kahkaha attı ve hafifçe koluma vurdu. "Çok şakacısın Eylül, bir an ciddisin sandım." deyince ona sıkıntılı gözlerle bakıp kaşlarımı çattım. "Şaka yapmıyorum." dememle birlikte Pınar Hoca'nın kahkahası dudaklarında soldu. Beni baştan ayağa süzüp bakışlarını yeniden gözlerimle buluşturduğunda belli belirsiz alayla sırıttı. "Ne zamandan beri peki? Yoksa o yüzden mi bu okulda işe başladın?"

Korktuğum başıma gelmiş, sorduğu soru tüm bedenimin bir anda kaskatı kesilmesine sebep olmuştu. Tek kaşımı sertçe kaldırdım. "Bu okula kendi emeklerimle geldim ve Poyraz'la bu okulda çalışmaya başladıktan sonra tanıştım. Yani ima etmeye çalıştığınız bir durum söz konusu bile değil!"

Sözlerim üzerine Pınar Hoca bir kez daha gülümseyip hafifçe kolumu sıktı fakat gülümsemesi samimiyetten çok fazla uzaktı. Yüzündeki sahte gülümsemesini bozmadan; "Alınma Eylül, şaka yapıyorum sadece." dedi.

Sözleri daha da gerilmeme sebep olmuştu. Rahatsız bir nefesin dudaklarımın arasından çıkmasına izin verip sert denilebilecek bir ifadeyle; "Bu konuda bir daha şaka yapmasanız sevinirim hocam!" dedim.

Yanımızda sessizce bizi izleyen Oktay Hoca gerilen havayı bozmak istercesine araya girdi. "Eylül adına çok sevindim. Tebrik ederim, en kısa zamanda Poyraz Bey'i de tebrik etmek isterim."

Oktay Hoca'nın sesiyle ters bakışlarımı Pınar Hoca'dan ayırıp Oktay Hoca'ya baktım ve başımı yavaşça sallayıp diğer öğretmenlerin de tebriklerini tek tek kabul ettim.

Tebrik sonrası tüm öğretmenler yerlerine geçmelerine rağmen Pınar Hoca karşımda duruyor, tuhaf bakışları içime huzursuzluk doldurmaya devam ediyordu. Tekrardan dudaklarını araladığını görünce yerimde rahatsızca kıpırdadım.

"Eylül, inan ki adına çok mutlu oldum. Poyraz Bey gibi bir adamı etkilemeyi başardığın için çok şanslısın. Hayatına girmek için çabalayan onca kadın olduğunu duymuştum. Gerçi nasıl olmasın ki? Zenginliği, kariyeri dudak ısırtacak boyutta." diyerek bakışlarını üzerimde gezdirdi ve yüzü alaycı bir ifadeyle gerildi. "Yalnız Poyraz Bey'in etrafında onca olgun kadın olmasına rağmen senin gibi genç bir kadına ilgi duymasını da beklemiyordum açıkçası, buna şaşırdığımı söyleyebilirim."

Pınar Hoca'nın ağzından çıkan her kelimeyle neye uğradığımı şaşırırken damarlarımda gezinen kanın bir anda beynime sıçradığını hissettim ve sert bir ifadeyle ona doğru bir adım attım. "Ne demek istiyorsunuz?"

"Ah Eylül hiç şakadan anlamıyorsun canım, takılıyorum sadece sana." Pınar Hoca kulakları tırmalayan bir sesle kahkaha atınca üzerine atlamamak için kendimi adeta sıkmaya başladım lakin bedenimin sinir dalgasıyla titremesine engel olamıyordum. Söylediklerine kayıtsız kalamazdım. Aramızdaki mesafeyi tamamen kapatıp öfkeden gölgelenmiş bakışlarımı gözlerine kenetleyip; "Şakalarınızı kendine saklayın. Ayrıca bir daha Poy.."

Cümlem, öğretmenler odasının kapısının açılmasıyla kesildiğinde içeriye 45'li yaşlarında uzun boylu bir kadın ile Osman Bey girdi.

Onların içeriye girmesiyle Pınar Hoca genişçe sırıtarak sandalyesine oturdu ve çattığı kaşlarıyla ara ara yüzüğüme bakmaya başladı.

Bu kadının neden bir anda bana böyle davranmaya başladığını anlamasam da Poyraz'dan hoşlanma düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetmişti.

Sakin kalabilmek için kendi kendime telkinlerde bulunmaya çalıştığım sırada Osman Bey yanındaki kadınla beraber masanın önünde durdu."Arkadaşlar günaydın." Tüm öğretmenler başını sallayınca da konuşmaya devam etti. "Sizi Derya Hanım'la tanıştırayım. Derya Hanım çok kısa bir süre bizlerle birlikte olacak. Beren Hanım rahatsız olduğu için Derya Hanım birkaç günlüğüne onun yerine derslerine girecek."

Beren'in gelmeyeceğini duyunca kalp atışlarım korkuyla hızlandı. Artık emindim, kesinlikle bir şey olmuştu. Dünden beri telefonunun kapalı olması ve okula gelmemesi hiç hayra alamet değildi.

Oktay hoca telaşla araya girip; "Beren'in nesi var?" diye sordu.

"Soğuk algınlığı hocam. Zaten okulumuz bu hafta kapanacak. Beren Hanım bu süre zarfında iyice toparlanıp ikinci dönem yeniden bizimle birlikte olacak."

Osman Bey söyleyeceklerini bitirince çantamı alıp hızlıca öğretmenler odasından çıktım ve tekrardan Beren'i aradım. Telefonunun kapalı olduğunu duyunca ise Poyraz'ı aradım.

Daha önce hiç bu saatte aramadığım için telefon ilk çalınışında açılırken; "Eylül bir sorun mu var?" diye telaşla sordu.

"Poyraz, az önce Beren'in yerine başka bir öğretmen geldi. Beren'e bir şey mi oldu?"

Poyraz'ın rahatlayarak verdiği soluk sesi kulaklarıma doldu. "Beren iyi. Sadece biraz hasta olduğunu söyledi ve izin istedi."

Her ne kadar Poyraz'ın söylediklerinin aksine daha fazla bir durumun var olduğunu bilsem de Poyraz'ın bu konuda bana bir şey söylemeyeceğini bildiğim ve az önce Pınar Hoca'yla yaşadığım gerginlikten dolayı Poyraz'la tartışacak gücüm olmadığı için sadece; "Tamam." diye mırıldandım.

Poyraz, kısa bir an duraksayıp boğuk sesiyle; "Senin sesin neden bu kadar kötü geliyor? Canını sıkan bir durum mu var?" diye sorunca sanki beni görüyormuşçasına telaşla başımı salladım. "Hayır yok sadece Beren'i çok merak ettim, onu görmek istiyorum."

Poyraz'ın bu cevaba tatmin olmayacağı bilmeme rağmen söyleyecek başka bir şey bulamayınca susmak zorunda kaldım. Önce aramızda küçük bir sessizlik oldu ardından Poyraz'ın boğuk sesini yeniden duydum. "Tamam, akşam üzeri seni Beren'e bırakırım."

"Olur." dedim ve telefonu kulağımdan çekip kapattım.

Bakışlarım saatime kayınca dersin başlamak üzere olduğunu gördüm. Adımlarımı ağır ağır sınıfa çevirdim. Sanırım bugün hiç geçmeyecekti. Huzursuz bir soluk alıp sınıfıma girdim.

Ders boyunca Pınar Hoca'nın sözlerini düşünmekten ve Beren'i merak etmekten içimdeki sıkıntıyı atmayı bir türlü başaramamıştım.

Dersin sonunda da sınıftan çıkıp öğretmenler odasına doğru ilerlediğimde Poyraz'ın bana doğru yürüdüğünü görünce şaşkınlıkla ona baktım. İçimdeki telaşı bastırmaya çalışarak adımlarımı ona doğru hızlandırdım.

Yanına vardığımda; "Poyraz neden buradasın?" diye sordum.

Poyraz sıcak bir tebessümle ellerimi tutup dudaklarına götürdü ve dudaklarını ellerimin üzerine bastırdı. "Sesin kötü geliyordu, iyi olup olmadığını görmek istediğim için geldim."

Poyraz'ın sözleri içime daimi bir huzur bıraktı. Varlığına bir kez daha şükrettim. Şu an yanımda olarak adını bile koyamadığım bir duygu hissiyatıyla sarmalanmama sebep oldu. Ellerini bırakmadan sesim hissettiklerimle yoğunlaşarak; "İyi ki geldin." dedim.

Poyraz'ın yüzü huzursuzluk ifadesiyle gölgelendi. "Bana söylemediğin bir sıkıntın mı var?"

İliklerime kadar işleyen duygu yoğunluğunu sesimde de ağırlayarak; "Hayır sevgilim, son zamanlarda zor günler geçirdik. İster istemez hâlâ etkisindeyim ama sen onca derdinin arasında birde beni düşünme, ben gerçekten iyiyim." deyince Poyraz keyifsiz sesiyle fısıldadı. "Benim nefes alma sebebim bile senken senin düşünmemem mümkün mü?"

Gülümseyerek alt dudağımı dişledim. Poyraz da dudaklarıma bakarak içini çektiği sırada  yanı başımızda hissettiğim hareketlilikle bakışlarımı yana çevirdiğimde Oktay Hoca ile Pınar Hoca'nın yanımıza gelmek üzere olduklarını gördüm. Gülümsemem anında yüzümde soldu.

Oktay Hoca yanımıza gelir gelmez Poyraz'a elini uzatırken Pınar Hoca'nın bakışları, Poyraz'ın tuttuğu ellerimin üzerindeydi.

"Hoş geldiniz Poyraz Bey. Ayrıca tebrik ederim, dilerim çok mutlu olursunuz."

Poyraz, Oktay Hoca'ya başını sallamakla yetinirken Pınar Hoca araya girip; "Hoş geldiniz Poyraz Bey." diyerek yanımızdan geçti ve hızlıca öğretmenler odasına girdi.

Sıkıntılı bir nefes çektim içime. Mideme koca bir ağırlık çökmüştü. Pınar Hoca'yı düşünmemeye çalışarak Poyraz ile Oktay Hoca'nın ayak üstü sohbetini dinlemeye koyuldum.

Dakikalar sonra yeniden zil çaldığında Oktay Hoca yanımızdan ayrılınca Poyraz'a dönüp;
"Cesur uyandı mı?" diye sordum.

"Henüz uyanmadı. Kemal, ikinci yirmi dört saatte de uyanabileceğini söyledi, şimdilik bekliyoruz."

Güven vermek istercesine; "Önemli olan iyi olması elbet uyanacak." deyince Poyraz başını salladı. "Akşam üzeri yeniden geleceğim, iyi dersler." diyerek şefkatli bir ifadeyle ellerimin üzerinden öptü.

"Senden ayrılmak hiç kolay olmayacak sevgilim ama öğrencilerimi daha fazla bekletmek istemiyorum."

"Öğrencilerinin yerinde olmak istediğimi daha önce sana söylemiş miydim?"

Poyraz'ı cilveli bir ifadeyle süzerek; "Akşamı iple çekiyorum." deyip yanından ayrıldım.

*******

Akşam üzeri Serdar, Melis'i almak için sınıfa girdiğinde ben de toparlanmak için öğretmenler odasına girdim.

Hızlıca toparlanıp odadaki öğretmenlere; "İyi akşamlar." diyerek öğretmenler odasından çıktım.

Beni bekleyen arabaya bindiğimde ise Melis'i babasını öpücük yağmuruna tutarken buldum.

"Öğretmenim babam bizi almaya gelmiş."

Melis'e gülümseyip çenesini sıktım. "Evet çok iyi olmuş, değil mi?"

Melis başını sallayınca Poyraz'ın derin maviliklerine baktım. "Hoş geldin."

Poyraz; "Sen de hoş geldin." diyerek elini belime dolayıp beni de yanlarına çekti.

Melis babasının onu almaya gelmesinden dolayı öyle çok mutluydu ki yol boyunca şen şakrak halleriyle bizim de yüzümüzü güldürmeyi başarmıştı.

Dakikalar sonra Beren'n evinin önüne gelince onlardan ayrılıp arabadan indim ve etrafımı saran etten duvarlarla birlikte Beren'in evine doğru ilerlemeye başladım. İçimi saran tedirginlik dairesine yaklaştıkça artıyordu. Yine de tedirginliğime rağmen olumlu düşünmeye çalıştım. ''Belki de gerçekten basit bir soğuk algınlığıdır.'' diye mırıldandım. ''Sadece soğuk algınlığı...

Umutsuz, küçük bir nefes alıp arka arkaya ziline bastım.

"Ay patlama be geldim!" Çok kısa bir müddet sonra Kader'in sesi içeriden duyulurken saniyeler sonra kapı açıldı ve karşımda Kader belirdi. Bana kınayan bakışlarla bakıp; "Sen miydin? Ben de zil susmak bilmeyince Beren'in alacaklısı sandım." diyerek kınayan bakışlarını yanımdaki korumaların üzerinde gezdirdi. Ardından kapının önünden çekilip bakışlarını korumaların üzerinden çekmeden; "Geç hadi, dışarısı yeterince soğuk." dedi.

Korumaların ters bakışları Kader'in üzerinde yoğunlaşınca hızlıca içeriye girip kapıyı kapattım.

Kader kapının arkasında kalan korumaları kastederek; "Kız, kim bu soğuk adamlar?" diye sordu.

Üzerimdeki ceketi çıkarıp Kader'e baktım. "Uzun hikaye. Beren nerede?"

Kader burnunu kıvırıp; "İçeride. Ay iyi ki geldin, ağlaması içimi şişirmişti vallahi." deyince merakıma yenik düşerek hızlı adımlarla odaya girdim.

Odaya girdiğimde ise Beren'i koltuğun üzerine uzanmış, elinde tuttuğu yastığa sıkıca sarılmış bir halde önündeki bir kutu mendille ağlarken buldum. Panikle yanına yaklaşıp koltuğun yanında diz çöktüm ve ağlamaktan şişmiş gözlerine baktım. "Beren neyin var? Neden ağlıyorsun?"

Beren cevap vermeyip ağlamaya devam edince telaşla konuşmaya devam ettim. "Beren korkutuyorsun beni. Cesur'la ilgili bir şey mi oldu yoksa?" diye sorduğumda Beren onayladığını belli edercesine başını salladı. "Cesur 12 yılımı yedi, babamla birlik olup tam 12 yılımı yedi." diyerek yeniden ağlamaya başladı.

Demek istediğini anlamayınca Kader'e baktım. Kader derin bir iç çekip kendini yanı başımızdaki koltuğa bırakınca Beren'e dönüp; "Ne 12 yılı Beren? Neyden bahsediyorsun sen?" diye bir kez daha sordum.

Beren yattığı yerden doğrulup kucağındaki yastığı bırakmadan sırtını koltuğa yaslandı. Diz çöktüğüm yerden ayağa kalkıp yanına oturdum ve sabırsızca yüzüne baktım.

''Cesur babamla birlik olmuş.'' dedi ve olanları anlaşılır bir şekilde anlattı.

Beren'in anlattıkları karşısında nutkum tutulurken onun hissettiği acıyı iliklerime kadar hissettim aynı zamanda Cesur'un arada kalışıyla boğulduğumu zannettim.

Beren anlattıkları bitince de kucağındaki ellerine uzandım. "Çok haklısın ama Cesur'un da eminim kendince haklı sebepleri vardır."

Kader hızlıca araya girip; "Hah! Konuş kız, vallahi ben de anlatıyorum ama anlamıyor, bozuk plak gibi takılı kalmış sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyor." deyince ona bakıp uyarmak istercesine kaşlarımı kaldırdım.

Kader omuzlarını silkince yeniden Beren'e döndüm."Cesur'un da yaşadığı ikilemi bir düşünsene. Babanın baskısı yüzünden sevgisini kalbine gömmek ve senden uzak durmak zorunda kalmış. Eminim arada kalmak onu çok yıpratmıştır."

"O zaman o da sevgisine sahip çıksaydı. Bana tüm bunları anlatsaydı ve babamın karşısında birlikte dursaydık. 12 yıl Eylül. Gözünün önünde 12 yıl boyunca eridim ben. Söylesene gerçekten seven bir adam buna izin verir miydi?"

Beren'in sözleri üzerine söyleyecek bir söz bulamayınca sessiz kaldım ve yeniden ağlamaya başlayan Beren'e yalnızca sarılabildim. Beren omzumda ağlarken Kader'le birbirimize çaresizce bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyorduk. Beren'in hıçkırıkları ise için için yüreğimi sızlatıyordu.

Dakikalar sonra Beren omzumdan ayrılıp burnunu çekerek; "Uyandı mı?" diye sordu.

"Henüz uyanmadı. Görmeye gitmeyecek misin?" diye sorunca omuzlarını silkip gözlerini perdeleyen yaşlarla birlikte başını olumsuzca salladı. "Hayır."

Kader huysuz bir sesle; "Kız, sen ölmeyesin diye adam o kadar önüne atlamış, insan gider bir teşekkür eder. Sonra istersen yine konuşma ama şimdi git yanına." dedi.

"Kader haklı Beren.'' diyerek araya girdim. ''Cesur'un şu an sana ihtiyacı var, yanında olmalısın."

Beren inatla başını sallamaya devam etti. "İstemiyorum!"

Dudaklarımı hafifçe büküp elimi kalbinin üzerine bastırdım."Ama burası istiyor, bunun sen de farkındasın. Bence kalbinin sesini dinlemelisin."

Beren hızla ayağa kalktı. "Hayır istemiyor ve istememesi için elimden ne geliyorsa onu yapacağım!" diyerek lavaboya doğru yürümeye başladı.

Beren'in arkasından gidişini içimi çekerek izlerken Beren'le Cesur'u çok zor günlerin beklediğini görebiliyordum.

*******

İlerleyen saatlerde Poyraz beni almaya gelince Beren'in evinden çıktım ve kapının hemen önündeki arabasına yaslanmış Poyraz'a baktım. Üzerine tam oturmuş takım elbisesiyle nefes kesici görünüyordu.

Poyraz beni fark edince gülümsemeye başlayıp yanıma doğru adımladı ve yanıma gelir gelmez alnıma dudaklarını bastırdı. ''Kontrol edemeyeceğim bir özlemle her an seni soluyorum.''

Gülümsememle birlikte Poyraz benden ayrılıp kapısını açtığı arabasına binmeme yardım etti.

Arabanın etrafından seri adımlarıyla dolanıp sürücü koltuğuna oturduğunda da onu izlemeye devam ettim. Ona baktıkça Pınar Hoca'nın sözleri aklıma geliyor içim zehirli bir duman gibi kuşanıyordu. Kıskançlığa esir düşmemek için; "Cesur uyandı mı?" diye sordum.

Poyraz başını hayır anlamında sallayıp arabayı çalıştırdı ve bir süre yol boyunca birlikte sessizliği paylaştık.

Bir süre sonra Poyraz; "Neden sessizsin?" diye sorunca ona doğru yan bir bakış attım. Kısılmış mavilikleriyle beni izliyordu. Sessiz bir iç geçirdim. "Beren, Cesur'a çok kırgın ve kolay kolay onu affedeceğini sanmıyorum."

"Önlerinde aşmaları gereken uzun bir yol var ama eninde sonunda kalplerinin sesi galip gelecektir." dedi ve elime uzanıp parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. "Cumartesi sabahı saat 10'da ailen burada olacak. Bugün biletlerini ayırttılar."

Hayretle Poyraz'a bakakaldım. "Sen nereden biliyorsun?"

Hayretle Poyraz'a bakmaya devam edince Poyraz'ın dudağı hafifçe kıvrıldı ve bana doğru kısa bir bakış attıktan sonra yeniden yola odaklandı.

"Beni daha aramadılar bile.'' dedim. ''Nasıl bu kadar her şeyden haberdar olabiliyorsun?" diye sorup aklıma gelen düşünceyle cevabını beklemeden gözlerimi kısarak Poyraz'a bakmaya devam ettim. "Seninle spor salonunda karşılaşma yaptığımız gün, 'benim hakkımda bilmediğin daha çok şey var' dediğimde bu yüzden alayla sırıtmıştın bana değil mi? O gün gerçekten de hakkımdaki her şeyi biliyordun çünkü." deyince Poyraz arsızca sırıtmaya başladı. "Aldığın nefese kadar her şeyinden haberdardım."

Poyraz'a ters ters bakınca arabayı aniden sağa çekip durdu ve bedenini bana çevirip hızlıca kemerimi açarak beni tek hamlede kucağına çekti. Maviliklerini telaşsızca yüzümde gezdirip sıcak nefesini dudaklarımın üzerine bıraktı. "Şimdi ise her an nefesini solumak, nefesinin tadını ezbere bilmek istiyorum." diyerek gözlerimin içine baktı.

Bakışlarının yoğunluğu yine tüm vücudumu titretmeyi başarmıştı. Belimdeki parmaklarının tutuşunu sıklaştırınca yüzümü boyun girintisine yaslayıp güzel kokusunu içime çekmeye başladım. Poyraz'ın adem elmasının kıpırdadığını fark edince yutkunduğu anlayıp yüzümü boyun girintisinden ayırdım. Mavilikleri koyulaşmıştı. İçimi yakan sıcak bir dürtü oluştu ve istemsizce alt dudağımı dişledim. Bakışı, kokusu, dokunuşları her seferinde alev alev tüm bedenimi arsızca yakmayı başarıyordu.

Poyraz parmaklarını saçlarımın arasından geçirip başımı hafifçe yana eğdirdi ve dişlediğim dudağımın eziyetine son verip dudaklarımı kavradı. Dili, dudaklarımı aralamam için kıpırdanınca da yoğun bir açlıkla dudaklarımı araladım.

•••••••••••••

Herkese merhaba🌸
Bölüm hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum🤔
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 167K 46
Komik, kendi halinde dişli bir kadın karakter! Koca mavi gözü ve 'Deli Feride' lakabıyla gerçekten de sevilesi. Minyon, maskot bir dişi! Feride! Dis...
570K 42.4K 56
Babasının ve annesinin yaşadığı aşkı sadece o döneme ait kılınmış, gerçeğe dönen bir masal gibi gören Rüzgar, aynı hislerin kendisinde vuku bulduğunu...
3.3M 157K 71
"Umarım bir gün yüzün yüzümde uyanmak mümkün olur , yoksa bu dünya yaşanacak gibi değil." BERCESTE 09.07.20 Yetişkin içerik barındırmaktadır.
790K 42.6K 90
Ayrı dünyaların insanlarıydılar. Ama kader farklı düşünüyordu...