EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

43. Bölüm

58K 3.4K 538
By Hadadelamor90

Medya: PİNK ft. NATE RUESS - Just Give Me A Reason

Sadece bana bir sebep ver
Sadece birazcık yeterli
Sadece bir saniye
Biz kırılmadık sadece büküldük
Sevmeyi yeniden öğrenebiliriz

Keyifli okumalar 🦋

POYRAZ

Arabayla son sürat hastaneye doğru giderken aceleyle telefonu cebimden çıkarıp Kemal'in adının üzerine geldim. O sırada bakışlarım kucağımda yatan Cesur'a kayınca ise gergin bir nefes aldım.

Kan içerisindeydi, can çekişiyordu. Bense elim kolum bağlı bir şekilde öylece can çekişini izliyordum ve onun can çekişini izlemek kanıma dokunuyordu.

Sert bir nefes verip öfkeyle dişlerimi sıktım.

Buna sebep olanlar er ya da geç mutlaka bunun hesabını verecekti.
Ve ben, onlara bunun bedelini fazlasıyla ödetecektim...

Düşüncelerim arasında telefonu hızlıca kulağıma götürdüm. Telefon daha ilk çalınışında açıldığında Kemal'in telaşlı sesini duydum. ''Hayırdır Poyraz, gecenin bu saatinde araman hiç hayra alamet değil."

''Hemen en iyi ekibini hazırla. Cesur'u getiriyorum, ağır yaralı.'' diyerek yeniden Cesur'a baktım. Rengi soluyordu. Elleri, yüzü ölümün korkunç beyazlığına bürünüyordu. Ölümün bir adım ötesindeydi sanki ve ben çaresizce ellerimden kayıp gitmesini izliyordum.

Çok kısa bir anlığına onu bir çukurun içine bırakıp üzerine toprak attığım an, gözlerimin önünden geçti. Başımdaki şiddetli ağrı gözümün önüne gelen görüntülerle daha da şiddetlenince istemsizce yüzümü buruşturdum.

Onu da toprağa gömmek, bir çukurun içine öylece bırakmayı şiddetle reddettim. Düşüncesi bile içime garip bir uyuşukluğun yayılmasına sebep olurken gerçeğini kaldırabileceğimi hiç zannetmiyordum.

Zihnimdeki zehirli düşünceleri kovmaya çalışıp Kemal'in sesiyle dikkatimi ona vermeye çalıştım.

"Ona n'oldu?" diye sorunca sıktığım dişlerimin arasından; "Vuruldu." diyebildim.

"Kaç kurşun?"

"Üç. Biri sırtında, biri omzunda diğeri de kolunda."

Kemal'in endişeli nefes sesi kulağıma ezici bir baskı uyguladı. "Sırtındaki kurşun omuriliğine yakın mı?" diye sorunca bakışlarım, kanın durması için baskı yaptığım elime kaydı. "Yakın, ayrıca belirgin kan kaybı var."

"Nerdesiniz?"

"Gelmek üzereyiz."

"Acele edin."

Göğüs kafesimi sert bir solukla doldurup telefonu kapattım ve dikiz aynasından arabayı kullanan adamıma baktım. "Daha hızlı!"

"Peki Poyraz Bey."

Başım şiddetle zonkluyor, içim yabancısı olmadığı bir acıyla kavruluyordu. Yararsız olacağını bile bile parmaklarımı ağrıdan çatlamak üzere olan alnıma götürüp ovmaya başladım. Gözlerim de yanmaya başlıyordu. Alnımı ovmak işe yaramayınca ovmaktan vazgeçip başımı geriye attım ve daha fazla direnmeyerek gözlerimi kapattım.

Ruhumda korkunç bir boşluk vardı. Beren'in hıçkırıkları ise yüreğimde kurşun izleri gibi derin izler bırakıyordu.

Beren'in cansız mırıltısıyla gözlerimi aralayıp ona baktığımda Cesur'un elini sıkıca tuttuğunu gördüm. "Yalvarırım aç gözlerini suç ortağım, beni sensiz bırakma."

Beren'in sözlerinin ağırlığıyla boğazıma oturan yumruyu zorla yutkunup başımı dışarıya çevirdim.

Tek arzum kabus dolu bu rüyadan bir an önce uyanmaktı.

*******

Dakikalar sonra hastaneye vardığımızda Kemal ve ekibi bizi karşılarken ben daha ne olduğunu anlayamadan Cesur'u hızlıca kollarımın arasından aldılar.

Ellerimdeki boşluğa baktım. Büyük bir sinir krizinin eşiğinde olduğumun farkındaydım. Kendime güçlükle hakim olmaya çalışıp çok kısa bir müddet boş gözlerle Cesur'un içeriye götürülüşünü seyrettim.

Omzumda hissettiğim elle bakışlarımı Cesur'dan zorla çekip elin sahibine baktım. Yasin dakikalardır bizi takip ettiği arabasından inmiş, her zaman ki gibi yanımda yerini almıştı. "Ona bir şey olmayacak merak etme, o emin ellerde."

Yasin, içini çekerek Cesur'un ardından bakınca tereddütsüzce başımı salladım. "Olmayacak."

Yasin'in bakışları, bu defa Cesur'un arkasından koşan Beren'e takılı kaldı. "Beren, Cesur'un sevgilisi miydi yoksa?" diye şaşkınlıkla sordu. Şaşkınlığı ses tonuna da yansımış, soru dolu bakışlarını cevap beklercesine yüzüme dikmişti.

Cesur'la Beren hakkında yaptığımız konuşma geldi aklıma. Görünmez ama bir o kadar da güçlü eller tarafından boğazımın sıkıldığını hissettim. Acı her yerdeydi. Sesim titredi. "Sevdalısıydı."

Yasin, bunun üzerine konuşmak için yeltenmişti ki onu susturan çalan telefonum oldu. Arayan, bize ateş açıp kaçan arabayı takip eden adamlarımdan biriydi.

Kendimi zorlayıp derin bir nefes alarak sabırsızca telefonu kulağıma götürdüm. "Bana sadece yakaladık de!"

Adamın tedirgin çıkan nefes sesi ise duyacaklarımın canımı daha da sıkacağının ve öfke kontrolümü zor sağlayacağımın habercisiydi.

Yanılmamıştım da. "Maalesef Poyraz Bey, araba refüjdeki ağaca çarpıp takla attı ve yanmaya başladı." dediğinde burnumdan kızgın bir soluk verip boşta kalan elimi sinirle saçlarımın arasından geçirdim. Sinirden çenem kasılıyordu. "Kahretsin! Neden bu kovalamaca araba kaza yapana dek sürdü? Nasıl bir arabayı yakalamayı beceremezsiniz?"

"Poyraz Bey, biz çok yaklaşmıştık ama..."

Adamdan duyacağım tek bir bahaneyi bile sinirlerimin daha fazla kaldıramayacağını anlayınca lafını yarıda kestim ve dişlerimin arasından; "Hemen buraya gelin!" diye tısladım.

Karşı tarafta da çok kısa bir an sessizlik oluştuktan sonra sinmiş sesiyle; "Peki Poyraz Bey." dedi.

Adamın sinmiş sesi kulağımı tırmalarken telefonu kapattım ve bana tedirgin bir ifadeyle bakan Yasin'e baktım. "N'oldu araba havaya uçmuş değil mi?" diye sordu. Ardından elini gelişi güzel sallayıp konuşmaya devam etti. "Genelde her kovalamacanın sonu aynı biter ki eminim bu işin arkasında kim varsa bunun olacağını bile bile adamlarını göndermiştir." diyerek sessizliğime baktı.

Sessizliğim uzayınca endişeli bakışlarını yüzümün her zerresinde gezdirdi. Sessizliğimin onu fazlasıyla irite ettiğinin farkındaydım.

Aramızdaki sessizliği kıran yeni bir telefon sesi oldu. Bu defa Yasin çalan telefonuyla endişeli bakışlarını üzerimden alıp çalan telefonuna çevirdiğinde içeriye doğru hızlıca yürümeye başladım. Yasin de hızlı adımlarıyla beni takip ederken telefonuyla kısa bir görüşme yaptıktan sonra telefonunu kapattı ve adımlarını hızlandırıp soluğu yanımda aldı. "Ekibim şu anda yanan arabanın yanında. Araba, bugün saat 4 sularında Bulgaristan'dan Türkiye'ye giriş yapmış. Anlaşılan o ki bu gece için özellikle getirtilmiş." deyince elimi kaldırıp daha fazla konuşmasını engelledim. Sakin kalabilmek için derin nefes aldım, Cesur'un iyi olduğunu duyana dek sakinliğimi koruyacaktım. "Şimdi değil Yasin, Cesur şu ameliyattan sağ salim çıksın öyle ama eğer o ameliyattan çıkamazsa..." dedim fakat cümlenin sonunu tamamlamaya dilim varmayınca yeniden sustum.

Yasin'in tedirgin bakışlarının ağırlığını, ona bakmasam da üzerimde hissedebiliyordum. Sakinliğimin, koparacağım fırtına öncesi sessizlik olduğunu çok iyi biliyordu.

Yasin'le birlikte hızlıca hastaneye girdik ve doğruca asansöre yöneldik. Asansör'ün içine girince Yasin asansörün tuşlarına yönelip; "Odana mı?" diye sordu.

"Hayır, izleme odasına. Ameliyatı izlemek istiyorum."

Yasin başını sallayıp gideceğimiz katı tuşladığında asansör hareket etti. Saniyeler içinde asansör yeniden durduğunda kapısı açılır açılmaz doğruca izleme odasına ilerledik. Başım hâlâ zonklamaya devam ediyordu ve Cesur'u kaybetme düşüncesi yüreğimi yakıyordu.

Bir kez daha telefonum çalınınca Demir'in aradığını gördüm. Telefonu kulağıma götürdüğümde yorgun sesiyle; "Abi nerdesiniz? Geldim şimdi, hastanedeyim." dedi.

Beren ameliyathane önünde kalmıştı. Sıkıntıyla; "Sen Beren'i yalnız bırakma, biz izleme odasındayız." dedim.

"Tamam abi." deyince de adımlarımı durdurup; "Eylül ve Melis, onlar nasıllar?" diye sordum.

Demir keyifsiz bir soluk çekti içine. "Bıraktığın gibi."

Tek kelime edemeyip telefonumu kapattım. Oysa ki daha bir saat önce ikisi de çok mutluydular ama benim karanlığım ikisinin de kahkasını söndürmüştü. Çok daha ötesi kardeş bildiğim adamın hayatını söndürmek üzereydi.

Beni yok etmeye hazır düşünceler zihnimin gerisinden bana ışık tutmaya çalışınca onları duymamaya çalışarak yürümeye devam ettim ardından önümüze çıkan ilk kapıdan içeriye girdim.

İçeriye girer girmez uzun camın önüne geçerek gerginlikle Cesur'a baktım. Kemal de varlığımı hissetmiş gibi bakışlarını bana çevirip güven vermek istercesine başını salladı ve yeniden Cesur'un ameliyatına döndü.

Bakışlarımı Cesur'dan alamazken belli belirsiz mırıldandım. "Dayan aslanım."

EYLÜL

Eve varıp arabadan indiğimizde Demir de arabadan inip hâlâ ağlamaya devam eden Melis'i kucağına aldı. "Sarı papatyam ağlama artık Cesur abin iyi olacak, hiç merak etme."

"İyi olacak değil mi amca? Ona bir şey olmayacak."

Demir, gözlerini Melis'den kaçırarak bize çevirdi ve Melis'i bedenine bastırdı. "Daha sana babandan gizli alacağı çok oyunu var."

Melis, Demir'in sözleri üzerine başını amcasının boynundan kaldırıp gözlerine bakarak hafifçe gülümsedi. "Evet alacak."

Demir de zora ki bir şekilde gülümseyip Melis'in gözyaşlarını usulca sildi. "Hadi artık bunları düşünmemelisin ve bir an önce odana gidip uyumalısın. Yarın sabah okulun var, erken kalkacaksın."

Melis huysuzca omuzlarını silkti. "Hayır amca ben yarın okula gitmek istemiyorum, Cesur abimin iyi olduğunu duyana kadar gitmeyeyim lütfen." dedi ve bakışlarını bana çevirdi. "Öğretmenim ben yarın okula gitmesem olur mu?" diye sorup amcasının kucağından indi, umutla gözlerimin içine bakmaya başladı.

İçi boş bir tebessümle boşta kalan elimi saçlarında gezdirdim. "Bence Cesur abin sırf bu yüzden okula gitmediğini öğrenirse sana çok kırılır."

"Kırılır mı?"

Başımı olumlu anlamda sallayınca Melis hüzünle başını öne eğdi.

Demir arabaya binmeden önce İlayda'ya dönüp; "Bu gece burada kalsan ailen için sorun olur mu?" diye sordu.

Melis gibi İlayda'nın da onay beklediğini belli eden bakışları benim üzerimdeydi. Kalması için başımı salladığımı görünce Demir'e ithafen; "Konuşurum onlarla."dedi.

Demir'in dudaklarında tebessümü andıran bir kıvrım oluştu ve yeniden arabasına binip hızla gözden kayboldu.

İçeriye yöneldiğimiz sırada ise bizi ağlayarak Nesrin Sultan ve diğerleri karşılayınca Melis'in daha fazla etkilenmemesi için İlayda ile Güneş'e döndüm. "Ben Melis'i yatırıp geleceğim." diyerek Melis'in elini bırakmadan Melis'i hızla odasına çıkardım.

Odasına girdiğimizde Melis üzerini değiştirmek için yanımdan ayrıldığında elim telefonuma gitti ve bir süre kararsız bir şekilde telefonuma baktım.

Poyraz'ı arayıp aramama konusunda kararsızdım.

Şu an nasıl bir haldeydi? Müsait miydi değil miydi? Bilmiyordum. Daha doğrusu duyacağım cevaptan ölesiye korkuyordum.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip aramaktan vazgeçtim. Çok geçmeden Melis yanıma geri gelince saçlarını açtım ve onunla birlikte yatağına uzandım. Küçücük bedeni hâlâ titriyordu. Sarılma isteğiyle dolup sımsıkı sarmaladım onu, dudaklarımı saçlarının üzerine bastırdım.

Melis'in titreyen sesi kulaklarıma dolarken; "Ben bu zamana kadar en çok bu gece, bu kadar mutlu olmuştum ve yine bu gece, bu kadar çok üzüldüm." diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Melis'in her hıçkırığı bir hançer gibi kalbime saplanıyor, nefesimi kesiyordu. Gözümden akmak için direnen gözyaşıma engel olamazken kendimi gülümsemeye zorladım ve elimin tersiyle akan gözyaşımı sildim.

Hayatımda ilk kez bir çocuğun karşısında kendimi bu kadar çaresiz ve güçsüz hissediyordum.
Bir çocuğun karşısında güçlü durabilmenin bu denli zor olduğunu ilk kez anlıyordum.
İçim çığlık çığlığa ağlarken gülümsemek için kendimle ilk kez bu kadar savaş veriyordum.
Ve hissettiğim çaresizliğe tezat güven verebilmeye çalışmak ilk kez bu denli yıpratıyordu.

Parmaklarımı kadife gibi yumuşacık saçlarının arasında gezdirip; "Cesur abin bu zamana dek tanıdığım en güçlü adamlardan bir tanesi. Aynı zamanda onun çok güzel bir kalbi var ve kalbine sığdıramadığı bir sürü sevdikleri var. O sevdiklerini bırakmayacak, çok daha mutlu günler için geri gelecek, ben buna gönülden inanıyorum." dedim.

Melis, cevap vermeyip daha da koynuma sokuldu ve çok kısa bir süre sonra hıçkırıklarına direnemeyip derin bir uykuya daldı.

Melis uykuya dalınca onun huzursuz nefes seslerinin eşliğinde tavanı izlemeye başladım.

Cesur'un yerdeki cansız bedenini, Beren'in çığlıklarını düşündükçe ruhum buz kesiyordu. Poyraz'ın çaresiz çırpınışları ve haykırışları gözümün önüne gelince de boğazımdaki düğüm hızlıca çözüldü. Elimi dudaklarıma bastırıp sessizce içimi boşaltmaya çalıştım.

Bir süre ağladıktan sonra Melis'in yanından usulca kalkıp İlayda ile Güneş'in yanına indim, ikisi de salonda sessizce oturuyorlardı.

İlayda beni fark eder etmez yaslandığı yerden doğruldu. "Uyudu mu?"

"Evet uyudu." deyip karşılarındaki koltuğa bıraktım kendimi.

"Poyraz abim aradı mı?"

Bakışlarım Güneş'i buldu. "Hayır aramadı, açıkçası benim de arayacak cesaretim yok, duyacağım cevaptan çok korkuyorum."

Güneş başını sallayıp bacaklarını kendine doğru çekti ve çenesini dizlerinin üzerine bastırdı.

"Onlar kimdi Eylül?" diye soran İlayda'ya döndüm bu defa da. Dudaklarımı kıvırıp sıkıntılı bir nefes verdim. "Bilmiyorum ve bunun cevabını öğrenebileceğimi hiç sanmıyorum."

Yeniden her birimiz sessizliğe bürünürken üzerimdeki elbise rahatsızlık vermeye başlayınca ayağa kalkıp kızlara döndüm. "Hadi üzerimize daha rahat bir şeyler giyelim." diyerek kızlarla birlikte odama doğru ilerlemeye başladım.

POYRAZ

Saatlerdir süren ameliyat, gergin bekleyişimle ve içimdeki belirsizlikle birleştikçe katlanılmaz bir hale geliyordu.

Kemal'in ameliyatı bitirdiğini görünce ayaklanıp hızlıca izleme odasından çıktım. Beni Yasin de takip ederken koşar adımlarla soluğu Kemal'in yanında aldım.

Kemal'in yorgun yüz ifadesine bakıp sabırsız bir o kadar da gergin bir halde; "O iyi mi?" diye sordum.

Kemal ise yorgun bir nefes verip konuşmaya başladı. "Buraya geldiğinde çok kanaması vardı, kanamayı kontrol altına aldık ve ameliyatı güzel geçti. Vücudundaki üç mermi çekirdeğini de çıkardık. Şansı varmış ki sırtındaki mermi omuriliğine gelmemiş. Ben en çok bundan korkuyordum.'' Konuşmasını durduran gülümsemesi oldu. ''Kısacası ucuz atlattı fakat bu tarz ameliyatlarda ilk 24 saat çok önemlidir. Şimdilik bekleyeceğiz ama merak etme iyi olacak." diyerek rahatlamamı istercesine omzumu sıktı.

Kemal'in sözleriyle başımı geriye atıp rahat bir nefesin dudaklarımın arasından çıkmasına izin verdim. "Şükürler olsun."

Yasin'in sesiyle başımı yeniden dik konuma getirdiğimde bana sarılmaya çalıştığını gördüm. "Oh be sonunda." diyerek sıkıca sarıldı.

Yasin'den hızlıca kurtulup minnetle Kemal'e baktım. "Teşekkür ederim."

Yasin bana bozulduğunu belli edercesine; "Ruhsuz herif." diye söylenmeye başlayınca arkamı dönüp Demir ile Beren'in yanına doğru ilerledim.

Onların yanına vardığımda Süleyman Efendi'nin de perişan bir halde oturduğunu gördüm. Ona karşı içimde büyük bir öfke vardı ve onunla yalnız kalmayı dört gözle bekliyordum. Bir süre ona ters ters baktıktan sonra bakışlarımı üzerinden çekip Beren'in ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, şişmiş gözlerine çevirdim.

Rahatlamış bir tebessümle; "O iyi ve daha iyi olacak, merak etme." dedim.

Sözlerim üzerine Beren'in ağzından güçlü bir hıçkırık koparken boynuma atladı, yeniden hıçkırarak ağlamaya başladı.

"Sonunda." Demir'in fısıltısı kulaklarıma dolunca bakışlarımı ona çevirdim. İçeride durmaktan ve kasvetli bekleyişten bunalmış olacak ki hızlıca yanımızdan ayrıldı.

Bir müddet, Beren'in kollarımda sakinleşmesini bekleyip ters bakışlarımı bir kez daha Süleyman Efendi'nin üzerine diktim. Süleyman Efendi'nin yüzündeki mutluluğu ters bakışlarımla gölgelenirken başını mahçup bir ifadeyle öne eğdi.

O sırada Beren de kollarımdan çıkıp gülümseyerek yüzüme baktı. "Onu görebilecek miyim?"

"Şu an yoğun bakım servisine alındı, yarın sabah görmen daha iyi olur."

"Lütfen Poyraz Bey sadece 5 dakika, söz bir daha istemeyeceğim." Çaresizliği içimi sızlatınca;
"Tamam, Kemal'le konuşacağım. Eğer girmende sakınca yoksa senin için izin alacağım." dedim.

Beren'in yüzündeki gülümsemesi arttı ve heyecanla Süleyman Efendi'nin yanına gidip ona sarıldı. Süleyman Efendi ise hâlâ benim gözlerime bakmamak için direniyordu. Cesur'a verdirdiği sözden haberim olduğundan emin olmuştu.

~~~

Dakikalar sonra Beren üzerine giydiği önlükle Cesur'un yanına doğru ilerlediğinde kalp atışları göğsünü dövmeye, bedeni tir tir titremeye devam ediyordu. Cesur'u tanıdığı günden beri ilk kez onu kaybetme gerçeğine bu kadar yaklaşmıştı ve bu tarifi zor acıyla kavrulmak nefes almakta güçlük çekmesine sebep oluyordu.

Hayatı boyunca ilk defa bu gece canının bu kadar yandığını hissediyordu.

Görüş alanına Cesur'un kablolar arasında kaybolmuş bedeni girince gözüne dolan yaşlardan dolayı görüş alanı yavaş yavaş bulanıklaşmaya başladı. Ağır ağır yanına ilerlemeye devam edip kesik kesik nefesler aldı. Kulaklarına da Cesur'un sesli soluk sesleri doluyordu.

Titreyen dudaklarını dişleyip derin bir nefes alarak çok kısa bir süre güzel yüzünü izledi ve o an, onu ilk kez uyurken gördüğünü fark etti

Buruk bir tebessüm dudaklarına yayılırken biraz daha yanına doğru ilerledi. Tam yanına gelince titreyen parmaklarını Cesur'un soğuk parmaklarına dokundurdu. "Neden suç ortağım, neden bu gece bu kadar canının yanmasına izin verdin? Ya sana bir şey olsaydı? Ben ne yapardım, bunu hiç düşündün mü?" diye sordu sessizce ardından yavaşça yutkunup derin bir soluğun dudaklarının arasından çıkmasına izin verdi. "Bu gece bana bir şey olsaydı, sen iki gün üzülür sonra hayatına devam ederdin. Ya ben?" diye sorup titreyen dudaklarını kontrol altına almak için yeniden dişledi. "Ama ben, bu gece sana bir şey olsaydı seninle birlikte yine ölürdüm, bunu bilmiyor muydun? Buna rağmen neden bu kadar canının yanmasına izin verip beni de yaktın?"

Gözyaşları usulca gözlerinden süzüldüğünde hemşirenin yanına gelmesiyle birlikte gözyaşlarını silip son bir kez daha Cesur'a bakarak yanından ayrıldı.

Ne kadar ağlasa da içinde hissettiği acı geçmiyor, saatlerce haykırarak ağlamak istiyordu. Ağır adımlarla yürümeye devam etti. Taa ki Poyraz'ın sert sesi kulaklarına doluna dek. Onun sesini duyar duymaz adımlarını telaşla hızlandırdı.

Bir süre sonra görüş alanına Poyraz girince karşısında hararetli bir şekilde konuştuğu kişinin babası olduğunu anladı ve sessizce onları izlemeye başladı.

Poyraz öfkeyle ellerini saçlarının arasından geçirmiş, inanamayan gözlerle Süleyman Efendi'ye bakıyordu. "Bunca yıl, nasıl bu kadar sessiz kalabildin? Ne istedin onlardan?"

"Poyraz anla beni Beren benim tek evladım, onu göz göre göre nasıl böyle bir ateşin içine atabilirdim?"

Poyraz bıkkın bir nefes verdi. "Böyle de atmadın mı zaten? Ya sen, hiç dönüp baktın mı kızın ne halde ya da Cesur ne halde diye?"

Beren, duyduklarını anlamlandıramayınca onlara görünmeden sessizce biraz daha onlara yaklaştı.

Süleyman Efendi ise çaresizce; "Cesur hayatına girdiği an da ölüm hep ensesinde olacaktı, nasıl müsaade edebilirdim?" diye sordu.

Poyraz işaret parmağını sertçe kendi göğsüne bastırdı. "Ölüm olan benim, Cesur değil! Beren benim çevremde olduğu sürece Cesur hayatında olsun ya da olmasın ölüm, onun da yanında olacaktı tıpkı bu gece ki gibi."

"Poyraz anlamıyorsun. Beren, Cesur'a yakın olabilmek istediği için senin yanında olmayı istedi. Cesur'la hiç karşılaşmasaydı şu an çok daha farklı ve güvenli bir hayatı olabilirdi"

Poyraz hayretle Süleyman Efendi'nin yüzüne bakmaya devam ederek ellerini iki yanına açtı. "Bunu kim bilebilir? Ölümün nerede, ne zaman geleceğini kim tahmin edebilir? Nereden biliyorsun Cesur'un olmadığı bir hayatta çok daha uzun ve güvenli bir şekilde yaşayacağını? Bir ihtimal yüzünden nasıl bunca yıl ikisine de kıyabildin?"

Beren duyduklarıyla olduğu yerde öylece kalıp nefesini tuttuğunda Süleyman Efendi Beren'in duyduğundan habersiz; "Ben mutlu muyum sanıyorsun ama o benim evladım. Bir ihtimal de olsa onu göz göre ölüme atamazdım. Beren'i ikna etmeye çok çalıştım, senin yanında çalışmaması için çok uğraştım ama dinletemedim, dinletemeyince de Cesur'a gittim ve uzak durmasını istedim. Başka çarem yoktu, Beren'i durduramıyordum." dedi.

Bu sözler bedenine balyoz darbesi yiyormuşçasına sarsılmasına sebep oldu Beren'in. Geriye doğru hafifçe sendeledi. ''Rüyadayım.'' dedi kendi kendine. ''Kötü bir kabus, uyanacaksın şimdi.''

Lakin duydukları acı verecek kadar gerçekti. Poyraz; "Çünkü Beren seviyordu. Seven bir insan sevdiği insan uğruna ölmekten korkar mı? Korkmaz. Tıpkı Cesur'un bu gece korkmadığı gibi. Ya bu gece ona bir şey olsaydı ya senin yüzünden sevdiği kadına sevdiğini bir kez bile söyleyemeden gitseydi, nasıl bakacaktın kızının yüzüne? Bunun hesabını vicdanına nasıl verecektin?" diye haykırınca gizlendiği yerden çıktı.

Süleyman Efendi de hüzünle; "Biliyorum haklısın ama..." dediği sırada Poyraz'ın hemen arkasında Beren'in hayal kırıklığıyla kendisine baktığını görünce gözleri korkuyla açıldı, cümlenin devamını getiremeden sustu.

Süleyman Efendi'nin susmasıyla ve korkuyla arkasına baktığını gören Poyraz da başını geriye çevirdi. Beren'in yüzündeki ifadesini görünce konuşulanları duyduğunu anladı. Baş parmağı ile işaret parmağıyla burun çatısını sıkıp gözlerini kapattı. "Kahretsin!"

Beren ise hayal kırıklığıyla babasına baktığında hâlâ duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Bunca yıl çektiği acıya babasının sebep olduğunu duymak ruhunu karanlık bir boşluğa itmişti.

Boğazındaki kocaman yumru, sesini de keserken kendini zorlayıp güçlükle dudaklarını araladı ve cılız çıkan sesiyle; "Bana nasıl kıydın baba?" diyebildi.

Süleyman Efendi panikle; "Beren bak ben senin iyiliğin içindi." dedi fakat diyecek başka bir şey bulamayınca yeniden susmak zorunda kaldı.

Beren yutkunmaya çalışıp olanlara inanmadığını belli edercesine başını sağa solla salladı. "Ben sana bu kadar büyük, hangi kötülüğü yaptım da kıydın bana?"

Süleyman Efendi'nin kızının perişanlığı karşısında gözleri dolunca ona doğru telaşla adımladı. Ona sıkıca sarılmak, acısını alma isteğiyle dolup taştı. "Öyle deme güzel kızım, ben sadece ölmenden çok korktum."

Süleyman Efendi'nin sözleri üzerine Beren acı bir tebessümle dudaklarını kıvırdı. "Böyle de ölüydüm ki ben baba, hiç mi görmedin halimi?" Ardından kaşlarını çatıp üzerine basa basa;
"Sen benim hayatımdan 12 yılımı çaldın." dedi ve arkasını dönüp hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.

Süleyman Efendi de Beren'in arkasından telaşla giderken Poyraz sıkıntıyla yanaklarını şişirdi.

••••••••••

Merhabalar🌸
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

59.9K 6K 35
Kim Viridian'ın Harikalar Diyarı, Asya'nın en görkemli sirkiydi. By Amethyst 🎪
3.2M 101K 66
Havuzun dibine değen ayaklarımla yere oturdum. Bir anda beliren iki hayali gölgeye baktım. Burak ve Doğa'ya. Burak simsiyah bir şekilde sarmıştı mavi...
4M 34.6K 10
Aşk,uçurtmalara benzer paşam... Sen ne kadar seversen sev,ne kadar özgür bırakırsan bırak o kendi karar vermeli ne kadar yükseleceğine... Çocukluğumu...
3.6M 167K 46
Komik, kendi halinde dişli bir kadın karakter! Koca mavi gözü ve 'Deli Feride' lakabıyla gerçekten de sevilesi. Minyon, maskot bir dişi! Feride! Dis...