EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

40. Bölüm

61.2K 3.3K 574
By Hadadelamor90

Medya: FİKRET KIZILOK - Bu Kalp Seni Unutur mu?

Anlamı yok tüm sözlerin
Sensiz geçen gecelerin
Yaşanacak senelerin
Bu kalp seni unutur mu

Bambaşka bir halin vardı
Fark etmeden beni sardı
Benliğimi benden aldı
Bu kalp seni unutur mu

Oysa düşlerim başkaydı
Birden bire yarım kaldı
Yaşanacak çok şey vardı
Bu kalp seni unutur mu

Keyifli okumalar 🦋

••••••••••••

EYLÜL

Akşamüzeri Beren'e doğru giderken buz gibi bir hayal kırıklığı da beni sürekli kolaçan ediyordu. Tüm gün boyunca Poyraz'ın aramasını beklesem de aramamış, gerçekten de bana bir hoşça kal bile demeden çekip gitmişti.

Zihnimin gerisinde küçük bir umut ışığı bana el sallayınca heveslenmenin önüne geçemedim. Belki de gitmemişti. Hevesimden aldığım cesaretle sürücü koltuğundaki Cesur'a döndüm. ''Cesur.'

Cesur pür dikkat izlediği yoldan bakışlarını ayırıp dikiz aynasından bana baktı. "Efendim Eylül."

"Poyraz gitti mi?"

Böyle bir soru beklemediğini belli edercesine hayretler içinde kaşlarını kaldırdı. "Daha sabahtan gitti."

Boş umudun pusunda gerçeği duymak berbattı.

Son umudum da kırılırken kaşlarımı çattım ve başımı yeniden yola çevirip sinirle mırıldandım. "İnatçı herif!"

Sessiz geçen yolun sonunda nihayet Beren'in evine gelince Cesur'la birlikte arabadan inip yine etrafımızı saran etten duvarlarla birlikte Beren'e çıktık.

Beren kapıyı açtığında ise direkt Cesur'la göz göze geldi. Cesur hızla gözlerini kaçırınca Beren'in gözlerindeki heyecanın silinmesi de gecikmedi.

Garip bir şekilde Cesur, Beren'e bakmamak için kendiyle savaşır bir ifadeye bürünmüştü, fazlasıyla huzursuz görünüyordu.

"Sonra görüşürüz Cesur." diyerek içeriye girince Cesur da; "Görüşürüz." dedi ve yanımızdan uzaklaştı.

Beren arkasından kapıyı kapatıp buruk bir tebessümle bana döndü. "Hoş geldin."

Aynı buruk tebessümle başımı salladım ve içeriye ilerlemeye başladım. Bu akşam ikimizin de kalbi kırıktı.

Beren odaya geçmeden önce; "İlayda ne zaman gelecek?" diye sordu.

"Mesaj atmış, bir saate burada olacak."

"Hadi o zaman mutfağa geçelim, o gelene kadar bir şeyler hazırlayalım."

Beren'e; ''Olur.'' dedim ve onunla birlikte mutfağa geçtim. Üzerimdeki tüm enerji çekilmiş gibi hissediyordum. Usulca masanın yanındaki sandalyeye oturdum. Beren'in dikkatli bakışları üzerimdeydi. "Senin neden canın sıkkın?"

"Poyraz'a sıkıldım."

"Tartıştınız mı?"

Mutsuz bir nefes alıp olanları olduğu gibi anlattım. Anlatacaklarımı bitirince de; "Kısacası bana bir hoşça kal bile demeden gitti." dedim.

"Evet o şekilde gitmesi kötü olmuş ama ben ikinizi de haklı buldum."

"Nasıl yani?"

"Evet sen haklısın çünkü bir anda özgür bir hayattan kısıtlı bir hayata geçiş yaptın. Zorlanman, bocalaman çok normal ama Poyraz Bey de haklı çünkü adamın bu hayattaki en büyük korkusu ve zaafı sevdiklerinin zarar görmesi. Bu yüzden de ama doğru ama yanlış bu konuda fazla katı, hassas davranıyor. Hele ki son yaşananlardan sonra."

Son yaşananlardan sonra hassaslığını anlayabiliyordum ama yine de onun da anlaması, kabullenmesi gereken gerçekler vardı. Her şey bir yana kendi mutluluğu için bile buna ihtiyacı vardı. "Ona hak veriyorum ve inan bana sorun çıkarmamak için uğraşıyorum ama Melis'in de benim de dışarıda bir hayatımız var. Bir yerde Poyraz'ın katı kurallarının biraz da olsa kırılması gerekiyor özellikle de Melis konusunda. Melis büyüyor, eninde sonunda o evden çıkacak. Sonsuza dek kapalı tutamaz."

"Eminim Poyraz Bey bunu düşünüyordur."

Ne düşündüğü konusunda hiçbir fikrim yoktu. Derin bir iç çekerek Beren'e yardım etmek için ayağa kalktım.

Yaklaşık 1 saat sonra ise İlayda ruhu bedeninden ayrılmışçasına içeriye girdi. Onu halini görünce panikle ona yürüdüm. "İlayda hasta mısın, bu halin de ne?" diye sorduğumda hissettiğim korku ve telaş sesime de yansımıştı.

İlayda elindeki çantasını yere bırakıp; "Hayır sadece aşık oldum." diyerek ağır ağır odaya girdi

Beren'le birbirimize bakıp biz de arkasından içeriye girip İlayda'nın karşısındaki koltuğa oturduk.

Hüzünlü bir sesle; "Bir papatya falı gibi sürekli seviyor sevmiyor, deliriyorum." deyince İlayda'ya anlamsızca baktık.

İlayda anlamadığımızı görünce keyifsizce; "Demir son günlerde çok garip.'' dedi. ''Huzursuz ve gergin. Bazen çok yakın bazen çok uzak"

İlayda'nın sözleriyle bir an gözlerimin önüne Poyraz'la yeni tanıştığımız zamanlar geldi. O zaman Poyraz da bazen yakın bazen uzaktı.

İlayda'nın solgun sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Dün gece Demir beni onun için özel olan bir koya götürdü."

Beren'in tek kaşı havalanırken; "Eee." dedi.

"Eesi oraya Meltem'i hiç götürmemiş."

"Bu çok güzel bir haber." dedim heyecanla araya girerek. "Bence de." dedi Beren desteklercesine ve ekledi. "Ben zaten Demir Bey'in Meltem'e aşık olduğuna hiç inanmamıştım."

"Ama bana ona aşığım dedi."

"Aşık olduğunu sandı ayrıca Meltem de ona hiç aşık olmadı."

"Sen nereden biliyorsun?"

Beren bacak bacak üstüne atıp küçük bir açıyla öne doğru eğildi. "Demir Bey'i tanıyorum yani ben onlarla birlikte büyüdüm sayılır, nasıl biri olduğunu iyi biliyorum. Kabul etmeliyim ki Meltem çok güzel bir kadın ve Demir Bey'i başta bu güzelliği etkiledi. Meltem de bunu fark eder fark etmez dün sana gösterdiği yüzünü ona hiç göstermedi. Hep tatlı, sevimli kadın rolleri oynadı."

"Siz Meltem'le birbirinizi tanıyor musunuz? Nasıl biliyorsun bu kadar detayı?" diye merakla sordum. Gerçi Beren pastanede Meltem'den kaçma gereği duymamıştı.

"Meltem beni tanımaz ama ben onu çok iyi tanıyorum. Yani işim gereği o şirkete çok gittim ve yine işim gereği çok fazla ortalarda görünmedim. Bu süre zarfında ikisini birazcık gözlemlemiş olabilirim ne de olsa işim bu." diyerek sırıtmaya başladı.

"Senden korkulur Beren."

İlayda sıkıntıyla nefes alınca bir kez daha ona döndüm. "Sana orada bir şey mi dedi?"

"Aslında demedi ya da dedi bilmiyorum. Hâlâ Meltem'e giderken, hayatında Meltem varken söylediklerini neye yoracağımı bilmiyorum."

Beren; "Bence Demir Bey seni tanıdıkça Meltem'de bulamadığını sende bulduğunu anladı ve bocaladı. Meltem'i üzmek istemediği için bir anda kestirip atamıyor, onu kestirip atamadığı için de sana adım atamıyor." deyince yeniden araya girdim. "Ben de Beren gibi düşünüyorum."

İlayda yanaklarını sıkıntıyla şişirdi "Zaten hayatında Meltem olduğu sürece ona ne kadar aşık olsam da bana adım atmasına izin vermem. İşte bu yüzden de sizden yardım istiyorum. Bir şekilde Demir'den uzak durmam lazım."

"Ama her gün pastaneye gelirken bu nasıl olacak?"

İlayda bir kez daha sıkıntıyla nefes alıp; "Artık pastaneye gelmemesini söyleyeceğim." deyince içime hüzün oturdu. "İlayda bunu isteme. Bu hem seni hem de Demir'i çok üzer. Demir'in her gün pastaneden nasıl mutlu döndüğünü kendi gözlerimle görüyorum. Hem ne diyeceksin ona, sana aşık oldum, bu yüzden bir daha gelmeme mi?"

İlayda mutsuz bir şekilde bilmiyorum anlamında başını sallayınca Beren ayağa kalktı. "Bence yemekten sonra bu konuyu bir daha konuşalım çünkü hiç sağlıklı bir karar değil."

İlayda itiraz edercesine; "Ben aç değilim, yemeyeceğim" deyince ayağa kalkıp İlayda'nın kolundan tuttum ve çekiştirmeye çalıştım. "Beren haklı İlayda, hadi gel."

İlayda daha fazla karşı koyamayıp ayağa kalktı.

Yemekten sonra ise kahvelerle birlikte yeniden odaya geçtiğimizde İlayda kararında hâlâ ısrarcıydı.

Kısık bir sesle; "Meltem'in geldiğini söyledin mi Demir'e?" diye sordum.

"Evet söyledim."

"Ne dedi?"

"O şeker yemez dedi. Zaten kadının amacı belliydi ki."

Yerdeki pasta aklıma gelince; "Belliydi." dedim belli belirsiz mırıltımla.

Kapıdan güçlü bir tıklatılma sesi duyuldu ve bir an boş bulunarak oturduğum yerde irkildim. "Kim geldi?"

Beren; "Muhtemelen Kader'dir" diyerek ayağa kalktı ve kapıya gitti. Saniyeler sonra da aşağı yukarı bizimle aynı yaşlarda uzun boylu, beline kadar uzanan koyu kırmızı saçlı bir kadınla içeriye girdi.

Kadın elindeki boş fincanla bizi işaret edip; "Bunlar onlar mı?" diye sorunca Beren önce beni göstererek; ''Eylül.'' dedi ardından İlayda'yı gösterdi. ''İlayda.''

Kadına başımızla selam verdiğimiz sırada Beren bize döndü. ''Bu da Kader, karşı komşum.''

"Ayy kadersiz Kader deyin bana." diyerek elindeki boş fincanı Beren'in eline tutuşturan kadın hızlı adımlarla yanımıza gelip karşımıza oturdu ve meraklı gözlerini İlayda'ya dikti. "Şeker almaya gelmiştim ama boş ver şimdi şekeri, bu kızcağız niye ağlamaklı?" diye sorunca şaşkın bir ifadeyle Beren'e baktım.

Beren yavaşça gülümsedi. "Merak etme zararsızdır."

Beren'in sözleri üzerine Kader ona ters bir bakış attı. "Hayvan mıyım kız ben, ne demek zararsız? İstersen birde aşıları tam de."

Beren yeniden gülümserken; "Öyle demek istemedim, yani arkadaşım anlamında demek istemiştim ama yanlış bir telaffuz oldu, özür dilerim." dedi.

Kader kınayan bakışlarını Beren'den ayırıp bana döndü. "Bu hep böyledir işte, önce kırar döker sonra da gönül almaya çalışır. O yakışıklı oğlana da hep böyle yapıyor, az çektirmiyor zilli."

Üzerimdeki şaşkınlığı atmak istesem de Kader'in her söylediğiyle şaşkınlığım aksine artıyordu.

Beren anlaşılma ihtiyacı içinde; "Cesur'dan bahsediyor." dedi ve devamını beklediğimizi görünce konuşmaya devam etti. "Kader'le buraya taşınınca tanıştık zamanla da iki yakın arkadaş olduk."

Kader; "Milletin şansına yakışıklı adamlar karşı dairesine taşınır benimse şansıma taşına taşına bu kuru kız taşındı." dedi ve hafif bir tebessümle Beren'in kolunu sıktı.

Beren de; "Aynı zamanda fazla açık sözlüdür." diyerek yüzünü buruşturdu.

Karşı daireme taşınan adamı anımsayınca; "Keşke benim karşı komşum da Beren gibi biri çıksaydı." dedim belli belirsiz bir mırıltıyla. Tunç'un son halini gözlerimin önünden kovmaya çalışırken Beren, Kader'i anlatmaya devam etti. "Kader'in küçük bir çiçekçi dükkanı var ve nasıl güzel çiçekleri var görmelisiniz ayrıca çok da güzel sesi vardır."

"Ah eskiden şarkıcıydım, barlarda falan şarkı söylerdim ama yalnız bir kadın olunca gece çalışmak çok zor olmaya başlamıştı o yüzden bende bıraktım." diyerek bana döndü. "Kız geldiğimden beri söyleyeceğim sana söyleyemedim, senin ne güzel göz rengin var öyle, hasetlendim." deyince gülmeye başladım. "Teşekkür ederim."

"Beren senden bahsederken hep menekşe gibi gözleri var diye bahsederdi, doğruymuş demek ki." Kader, Beren'e doğru sıcacık gülümsedikten sonra bu defa İlayda'ya döndü. "Sulu göz anlatamayacak mısın derdini? Bak anlatmazsan vallahi bu gece gözüme uyku girmez bilesin, yapma bana bu kötülüğü sakın."

İlayda kararsız bir şekilde Kader'e baktı ardından yabancı birinden fikir alma isteği galip gelmiş olmalı ki anlatmaya başladı. "Biriyle yakın zamanda arkadaş olduk ve aramızda bir anlaşma yaptık. O bana pastanede yardım edecekti, ben de ona eski sevgilisini yeniden kazanması için yardım edecektim."

"Sakın bana o adama aşık oldum deme." deyince Kader, İlayda başını salladı. ''Oldum.''

"Kızım sen saf mısın? Ne diye aşık olma ihtimalinin olduğu bir adama eski sevgilisini ayarlamaya çalışıyorsun?"

İlayda ağlamaklı bir sesle; "Aşık olabileceğimi nereden bilebilirdim ki?" diye sorup burnunu çekti.

Kader; ''Pekala.''diyerek iki elini birbirine çarptı. "Bu adam sence yakışıklı mı?"

"Evet."

"Sence iyi biri mi?"

"Evet.''

''Sence sana davranışları ve yaklaşımı nasıl?"

"İyi hatta çok iyi.''

''Sence senin kafa dengin mi?"

"Fazlasıyla.''

''Peki ya, sence seksi mi?''

Kader'in bir anda sorduğu soruyla İlayda'nın yanakları kızardı ve başını öne eğdi.

"Utanma da söyle hadi, sence seksi mi?"

İlayda başını kaldırmadan belli belirsiz mırıldandı. ''Evet.''

Son olarak tüm bunlar başından beri evet miydi?"

İlayda başını kaldırıp; "Evet." deyince Kader, Beren'e döndü. "Ay bu kız cidden salak."

Beren ikaz eder bir tonda; "Kader!" derken Kader konuşmaya devam etti.. "Yalan mı söyleyeyim ama?" diyerek İlayda'ya döndü. "Başından beri tüm bunlar evetse aşık olma ihtimalin var demektir. Ne diye böyle bir anlaşmaya girersin?

İlayda sessiz kalınca Kader keyifsiz bir çekti. Bu konuda derdi olduğu belliydi. "Ah sana salak diyorum ama benim de senden aşağı kalır yanım yok, ben de senin gibi aşık olduğum adamla eski sevgilisinin arasını yapmaya çalışmıştım."

İlayda merakla ve heyecanla araya girip; "Sonra n'oldu?" diye sordu.

Kader ise yüzünü buruşturdu. "N'olcak evlendiler. Geçen yolda gördüm, azgın teke dördüncüye hamile bırakmış"

İlayda'nın gözleri dolduğunda Beren hızla araya girdi ve teselli etme ihtiyacı içinde; "Ha yok Meltem dört çocuk doğurmaz merak etme, belki bir tane" deyince İlayda başını omzuma gömüp ağlamaya başladı.

İlayda'nın kolunu sıvazlayarak Beren'e doğru ters ters baktım. ''Beren ne yapıyorsun?''

"İyi bir şey demeye çalışmıştım ama sanırım yine olmadı."

Kader de bana dönerek; "Bu da biraz salak." dedi.

********

Dakikalar sonra Kader gitmiş İlayda sakinleşmişti. Bir süre sonra kapı çalınınca Beren yeniden Kader geldi diyerek kapı açmaya gitti. Ardından yalnız başına odaya girip yüzüme baktı. "Eylül, Cesur seni kapıda bekliyor."

Şaşkınlıkla Beren'e bakıp ayağa kalktım. "Ama ben ona daha geç bir saatte gelmesini söylemiştim. Bir sorun mu olmuş?"

"Hiçbir fikrim yok."

Merakla ve hissettiğim ezici bir tedirginlikle odadan çıkıp Cesur'un yanına gittiğimde sabırsız bir ifadeyle; "Cesur bir sorun mu var?" diye sordum.

Cesur ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıyordu ve bu beni oldukça huzursuz etmişti.

"Araban aşağıda Eylül. Abimin isteği üzerine getirtildi. İstediğin gibi istediğin yere gidecekmişsin."

Cesur'un sözleri üzerine vücudumdan bir titreme geçtiğini hissettiğimde omuzlarıma büyük bir endişe çöktü, kalp atışlarım korkuyla hızlandı.

Bu ne demek oluyordu?

Kesik soluklarla Cesur'a bakmaya devam edince Cesur kapının önünden çekildi. "Hadi Eylül."

Cesur'un önümden çekilmesiyle ağırlaşan bedenimi zar zor hareket ettirip yürümeye başladım. Cesur önde ben arkasında ilerlerken aklımda hâlâ aynı ucu keskin soru dönüp dönüyordu.

Poyraz ne yapmaya çalışıyordu?

Alacağım cevaptan korkarcasına dudaklarıma da mühür vurulmuştu sanki. Dudaklarımı kıpırdatamıyor bu soruyu Cesur'a da soramıyordum. Apartmandan çıkar çıkmaz yüzüme çarpan soğuk havayı ağır ağır içime çektim.

Üşüyordum ama bu defa soğuktan değil omuzlara çöken bilinmezlikten üşüyordum.

Bakışlarım kapının hemen önünde süzülen arabama kaydı. Ürkekçe arabama baktım. İlk kez arabamı görmek istemediğimi fark ettim ve titremeye başlayan dudaklarımı dişlerimin arasına aldım.

Etrafım, aynı hızda etten duvarla örülürken arabamın kapısı koruma tarafından açıldığında arabama doğru yavaşça yürüdüm. Açılan kapının yanına gelince de durup arkamda kalan Cesur'a baktım.

Başını binmem için yavaşça hareket ettirmişti. Kesik bir soluk verip arabama bindim.

Koruma tarafından kapım kapatıldığında arabanın etrafındaki etten duvarlarda bir bir yok oldu ve tam o esnada arabamın içi uzaktan gelen farla aydınlandı.

Bakışlarım hızlıca dikiz aynasıyla buluşunca arabamın az gerisindeki Poyraz'ın arabasını gördüm.
Poyraz, gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Yutkundum. Telefonuma gelen mesajla bakışlarımı Poyraz'dan çektim ve titreyen parmaklarımla telefonumu cebimden çıkarıp gelen mesaja baktım.

Arabanı kullanamamana sebep olduğum için üzgünüm ama söz konusu sen ve güvenliğin olunca doğru düşünemiyorum. Şimdi gitmek istediğin yere benim de gelmeme izin verir misin?

Bakışlarımı mesajdan ayırıp yeniden dikiz aynasından Poyraz'a baktığımda hâlâ tüm ciddiyetiyle beni izlediğini gördüm.

Kısa bir süre Poyraz'ın üzerimdeki bakışlarına baktıktan sonra bakışlarımı ondan çekmeden arabayı çalıştırdım. Benim arabayı çalıştırmamla Poyraz da arabasını çalıştırdı.

Yüzümde engelleyemediğim bir tebessüm oluşurken arabayı hareket ettirdim. Aynı şekilde Poyraz da arabasını hareket ettirdi ve bir süre ben önde Poyraz arkamda araba kullanmaya devam ettik. Bu defa etrafımızda bizi takip eden korumalar yoktu.  Poyraz hiçbir arabanın arabamla arasına girmesine izin vermeden beni takip ediyordu.

Dakikalarca nereye gittiğimi bilmeden arabamı doyasıya kullandım ve kullandıkça ne kadar özlediğimin bir kez daha farkına vardım.

Dakikalar sonra ise amaçsız sürüşüme son verip gitmek istediğim asıl yere kırdım direksiyonumu. Yani onun evine.

Benimle birlikte aynı hızda Poyraz da döndüğüm yola döndü. Bir süre daha önlü arkalı gitmeye devam ettik. Hem mutluydum hem de bir yanım bunun acısını çıkarmam gerektiğini söylüyordu. İçimdeki öfke ile korku iyice kabarınca bakışlarımı yolun tenhalığından alıp dikiz aynasından arkamdan gelen Poyraz'a baktım. Kendimden emin bir gülüşle; "Şimdi beni korkutmanın ve bir hoşça kal bile demeden gitmenin cezasını ödeme vakti Poyraz Bey.'' diyerek gazı kökledim.

Poyraz'la aramda bir anda açılan mesafe Poyraz'ı afallatmış olmalı ki çok kısa bir zaman diliminde aramızdaki mesafe büyüdü. Saniyeler sonra aramızdaki mesafe kapanmaya başlayınca daha da yüklendim gaza.

Gaza yüklenmemle birlikte telefonum çalınca Poyraz'ın aradığını gördüm, keyifle sırıttım. "Üzgünüm sevgilim ama istediğini yapmayacağım."

Hız yapmanın tutkusu kanımı alevlendirdikçe ve içimdeki hırsa yenik düştükçe gaza yüklenmeye devam ettim. Bu beni fazlasıyla tatmin ederken Poyraz gözden kaybolmaya başlamıştı. Benim arabam hız arabasıydı, Poyraz'ın bu hızı yakalaması mümkün değildi.
Gülümsemem tamamen arttığında dikiz aynasından arkama bakınca yanıldığımı anlamam geç olmadı. Poyraz tüm sınırlarını zorlayarak aramızdaki mesafeyi yeniden kapatmaya başlamıştı bile.

Arabasını görür görmez gözlerim korkuyla açıldı.  Böyle devam ederse arabası hızı kaldıramayacak, kaza yapacaktı.

Bu kadar korkusuz olmak zorunda mıydı?

Yüzümü hoşnutsuzca buruşturdum.

Yavaş yavaş hızımı azaltmaya başlayınca aramızdaki mesafe tamamen kapandı ve Poyraz önüme geçerek sert bir frenle benim başlattığım araba yarışımıza son verdi.

Yırtıcı bir kaplan gibi arabasından inip sert bir şekilde kapısını çarparak bana doğru yüzündeki ürkütücü ifadesiyle yürümeye başladı. Arabadan hızla inip üzerime gelişini izledim. Çok fazla öfkeliydi, kızgın bir boğa gibi burnundan soluyordu.

Yanıma gelir gelmez; "Sakın bana bunu bir daha yapma!" diye haykırdığında aynı hızda iki eliyle yüzümü kavrayıp dudaklarını şiddetle dudaklarıma bastırdı ve korkusunu dudaklarımda dindirmeye çalıştı.

Korkusu, isyan edercesine öfkesi dudaklarımı eritmeye başlayınca aynı sertlikle karşılık verdim tutkusuna. Sert tutkumuz göğüslerimizi şiddetli soluklarla şişirip birbirine çarpmasına sebep oluyor, birbirimize olan öfkemiz her darbemizde tekrar tekrar can buluyordu.

Delicesine hissettiğim arzu ve öfke, Poyraz'ın dudağını ne ara ısırdığımı bilmeme sebep olurken ağzıma gelen kan tadıyla kendime gelip hızla kendimi geriye ittim.

Soluk soluğa bir halde Poyraz'ın alt dudağından sızan kanı görünce gözlerim şokla açıldı. Poyraz ise baş parmağını alt dudağına bastırıp parmağına bulaşan kana baktı.

Hâlâ bunu nasıl yaptığıma bilmiyordum, öylece bakıyordum. Poyraz bakışlarını parmağından çekti ve bana doğru yan bakış atıp benim transa geçmiş halime sırıttı. "Vahşi kedim benim."

Hissettiğim utanç yanaklarımı ele verince Poyraz aniden belimi kavrayıp beni sert bedenine çekerek boğuk erkeksi sesiyle hırladı. ''Beni fazlasıyla baştan çıkarıyorsun.'' Aç kalmış bir yırtıcı gibi yeniden dudaklarımı kavrayarak beni tek hamlede kaldırıp arabanın kaputuna oturttu.

Dakikalarca süren sert tutkusuna nefesim yetmeyince Poyraz'ın dudakları güçlükle benden koptu, alnını alnıma bastırdı. Kesik, sıcak nefesi ıslak dudaklarıma çarptıkça gözlerimi kapattım ve yaşamak için dudaklarıma çarpan nefesine ihtiyacım varmışçasına içime çekmeye çabaladım.

"Sakın bir daha beni o şekilde korkutma."

Sesiyle gözlerimi açıp başımı geriye doğru çekerek kor gibi yanmaya devam eden maviliklerine baktım. Başımı inatçı bir tavırla dikleştirip; "Bunu hak ettin. Bu sayede bir daha bana hoşça kal bile demeden gitmemeyi ve az önceki gibi korkutmamayı öğrenmiş olursun."

Poyraz'ın çatılan kaşları, sözlerimle anında düzelirken şaşkınlıkla bana baktı. "Korkutmak mı?"

Poyraz'a doğru ters bir bakış atıp başımı salladım. "Evet korkutmak." diyerek ellerimi sert gövdesine yaslayıp hafifçe ittim. "Poyraz gerçekten amacın aklımı almaksa emin ol az önce bunu başardın. Söylesene, Cesur kapıya gelip istediğin yere gidecekmişsin dediğinde neler hissedebileceğimi hiç düşündün mü? Ya da nasıl korktuğumu?" dedim ve içimi zehir gibi yakan düşüncenin kırgın bir solukla dışarı çıkmasına izin verip inler gibi çıkan sesimle; "Benden vazgeçtiğini sandım." diyerek arabanın kaputundan indim.

Poyraz, bana inanamayan gözlerle baktığında sesine de kesif bir acı çöreklendi. "Senden vazgeçmek mi?" diye sorup eliyle kendini işaret etti. "Ben mi senden vazgeçeceğim? Sensiz nefes bile almayı beceremiyorken hem de öyle mi?"

Vücudum hissettiğim gerginlik ve yaşadığım adrenalinden dolayı patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Aldığım kesik kesik soluklar kalp atışlarımın ritmini bozuyor, vücuduma yavaş yavaş yoğun bir titreme dalgasının yayılmasına sebep oluyordu.

Poyraz acının içine hapsolmuş bir çaresizlikle; "İstediğim tek şey senken senden vazgeçmem nasıl mümkün olabilir ki? Bunu nasıl düşünebilirsin? Hâlâ mı seni nasıl sevdiğimi anlayamadın?" diye sorup cevap bekleyen maviliklerini gözlerime kenetledi ardından aramızdaki mesafeyi yeniden kapatıp yüzümü ellerinin arasına aldı. "Benden her şeyi bekle ama bir tek senden vazgeçmemi bekleme. Bana istediğin her şeyi söyle, istediğin kadar bağır, çağır, tüm öfkeni dök ama lütfen senden vazgeçebileceğimi düşündüğünü söyleme bana çünkü vazgeçen adam sevmeyi bilmeyen adamdır ve ben seni sevmekten asla vazgeçmeyecekken bir daha asla böyle düşünme."

Poyraz'ın ağzından çıkan her kelimeyle titremem artınca daha fazla dayanamayıp omuzlarım güçlü bir hıçkırıkla sarsılmasına, gözyaşlarımın aynı hızda yanağımdan süzülmesine izin verdim.

Poyraz kaşlarını çatıp parmaklarını gözyaşlarıma bastırdı ve beni kollarının arasına aldı.

Sarılmaması için mücadele etsem de Poyraz sıkı sarmalayışını daha da kuvvetlendirdi, beni tamamen bedenine hapsetti. Nafile mücadelem sıcaklığıyla ve kokusuyla bertaraf edilince başımı göğsüne gömüp hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Poyraz da çenesini başımın üzerine bastırıp keyifsiz sesiyle mırıldanmaya başladı. "Özür dilerim menekşem amacım seni korkutmak değildi. Ben sadece biraz olsun karanlığımda nefes almanı istemiştim." Dudaklarını saçlarımın üzerine bastırıp koklar gibi derince içine çekti.

Bir süre sıcaklığında sakinleşmemi bekledikten sonra keyifsiz sesi bir kez daha kulağımı doldurdu. "Öylesine kaybolduğum bir anda beni hayata döndürdün ki, şimdi yüzüne bakarken sana bir şey olacak, canın yanacak diye tüm kaygılarım gün yüzüne çıkıyor ve üzerine baskı kurmada kendime hakim olamama sebep oluyor."

Kollarının sıkı tutuşu gevşediğinde kollarımı tutarak beni göğsünden ayırdı ve yıkıntılarla dolu gözlerine bakmamı sağladı. "Bundan sonra istediğin zaman kendi arabanı kullanabileceksin, tabii seni takip eden korumaların olduğu sürece. Koruma istemediğinin farkındayım, bunun için de üzgünüm ama yalnız başına kullanmanı kabul edemem, benden bunu bekleme çünkü sana bir şey olacak ödüm kopuyor."

•••••••••••••

Herkese merhaba🌸
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

ZERDA By Neşee

General Fiction

329K 15.9K 20
Kitabım Töre değil mahalle kitabıdır. "Zerda..." diye başladı, aynı hevesle. "Allah şahidim ki bana nasip ettiği emanetine şu can bedenden çıkana kad...
46.6K 5.1K 57
"O gün büyük bir tokat yemiştim, ardından annemi kaybettim ve ben o gün büyümüştüm. En azından öyle sanıyordum. Ta ki seni görene dek... Sen, yanağım...
2.8K 302 32
"Deren." Neydi yapmak istediğim? Kaçmak veya yüzleşmek. Kaçmak için biraz geç kalmıştım. Kaçamıyorsan o zaman yüzleşecektim. Yanına doğru yürüyüp, de...
3.7K 729 6
GATA'da işine başarılı bir doktor olan Kuzey Ataman, aşk, aile, kadınlar ve güven ile ilgili hiçbir şeye inanmıyordur. Onun için aşk yoktur, sevgi...