KADER OYUNU- EZEL

By talinkalma

2.6K 240 139

Hayır, bu bir kedi hikayesi değildir. More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Part 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14

Bölüm 8

113 16 8
By talinkalma



Harun Egeli'nin sekreteri Evşan'la Suna geniş koridorun ortasında bir yandan sohbet ediyor, diğer yandan da dosya alışverişinde bulunuyordu.

"Geçen sefer gittiğimiz kafeterya bence gayet iyi."

"Elit mi?" diye sordu Evşan dudağını kuşkuyla bükerek.

"Hımm... Yemekleri taze, servis de çok iyi. Niye kararsızsın anlamadım?"

"Ama porsiyonları çok büyük. Kalçalarım da..."

Küçük bir kahkaha attı Suna. "İyi de hepsini yemek zorunda değilsin ki akıllım."

"Bir dayanabilsem yeme..." diye başladı Evşan. Ancak birden suspus oldu.Karşıya takılan gözleri de irileşmişti. Derin bir nefes alıp "Aman Allah'ım." dedi. "Neredeyse elli beş yaşında ve kocasına hala çılgıncasına aşık bir kadınım. Ama yemin ederim şu çocuğu her görüşümde dizlerimin bağı çözülüyor."

Suna dönüp baktığında dudakları geniş bir gülüşle kıvrıldı. Evşan'ın çocuk diye bahsettiği genç bir adamdı ve gerçekten de gören her kadının sadece dizlerini değil kalbini de titretiyordu.

Serdar Harun Egeli kumral saçları, derin yeşil gözleri ve yapılı vücuduyla gerçekten çok yakışıklı bir genç adamdı. Yüzünden hiç düşmeyen hafif çarpık seksi gülüş ve daima ilgiyle dinlediğini belli eden bakışlar sayesinde de hemcinslerinden birkaç adım öndeydi.

Her iki kadın bu güzel adamın yaşamını en başından beri biliyordu ve her iki kadının da yıllar önce hemfikir olduğu konulardan biri annesine benzediği için ne kadar şanslı olduğuydu. En azından babasını hatırlamak zorunda kalmadan aynaya bakabilirdi. Anlaştıkları bir diğer konu da amcasının ona tam zamanında sahip çıkabilmiş olmasıydı.

Ağır ağır yaklaşmakta olan genç adamın dudaklarındaki gülüş her adımında biraz daha genişliyordu. Nihayet yanlarına geldiğinde Suna'ya sevgiyle selam verdi. Ardından büyüleyici bakışlarını Evşan'a dikti. "Eee hanımefendi... Ne zaman o tembel kocandan kurtulup benimle kaçacaksın bakalım?"

Küçük bir kız gibi kıkırdadı Evşan. "Etrafındaki güzeller ne olacak peki?"

"Sen yeter ki gün ve saat ver. Derhal gönderirim onları."

Önünde cereyan eden komediye yeterince dayandığını düşünüyordu Suna. Gözlerini bıkkınlıkla devirip "Haydi ordan." diye çıkıştı. "Bu kadının kocası onu sana kendi eliyle teslim edeceğini yüz kere söyledi. Neyin sitemini yapıyorsun genç adam?"

"Ah... Ama o sözleri hep satranç oynadığımız sırada söylüyor. Hem de tam hamlemi yapmak üzereyken. Sırf dikkatimi dağıtmak için... O yüzden hanımefendinin ne dediği benim için daha önemli."

"Serdar." dedi Evşan parmağını tehdit edercesine sallayarak. "Dua et otuz yaş daha genç değilim. Yoksa..."

Genç adam mürekkep lekeleriyle dolu tombul eli yakalayıp dudaklarına götürünce suspus oldu Evşan. Arkasından da şaşkın bir gülüşle "Deli çocuk..." diyebildi. Gözleri pırıl pırıl parlıyordu. "Tembel kocam ne zamandır seni soruyordu, haberin olsun."

"Yenilmeye doyamadı anlaşılan." diye dalga geçti Suna.

Serdar dayanamayıp sırıttı. "Üzerinde çalıştığım proje rayına otursun, sonra söz hepiniz bendesiniz."

"Bunun için geldiysen..."diye atıldı Evşan. "Amcan kapalı yüzme havuzunda. Biraz önce indi."

"Hımm... Demek gergin." dedi genç adam. Derin bakışları Suna'ya dönmüştü. "Bu durumda ben de..." diye devam etti ancak sekreter başını iki yana sallayarak durdurdu onu. "O da havuzda maalesef."

"Şirket başkanı ve güvenlik müdürü aynı anda kulaç atıyor."Yeşil gözleri ani bir kuşkuyla kısılırken "Bir sorun yok, değil mi?" diye sordu Serdar.

"Sıkıntı yok." dedi Suna. "Benimki sadece verdiğim dosyayı okumamak için kaçtı."

Haylaz oğlunu bir türlü yola getiremeyen dertli bir annenin sesiyle söylenmişti Suna. Başka bir zaman olsa kahkahayı patlatmıştı Serdar. Ama şu anda endişeliydi. Sorgulayan bakışlarını Evşan'a çevirdi. "Bende de asayiş berkemal." dedi kadın hemen.

Önceki tecrübelerinden çok iyi biliyordu ki her iki kadın da sorun olmadığını söylüyorsa gerçekten de yok demekti. Haliyle rahat bir nefes aldı genç adam. O sırada Suna amcasının odasını işaret ederek "Acelen yoksa bekle istersen." diye önerdi. "Eninde sonunda yorulup pes edeceklerdir."

Evşan da içecek teklif etti.

"Aslında hazırda varsa senin şu nefis çayından bir bardak isterim." dedi Serdar. Can yakan gülüşü geri gelmişti. "Sonra da hazır amcam yokken kanepesinde biraz uyuklayabilirim belki. Ne dersiniz? Eski günlerdeki gibi..."

Suna sevecen gözlerle bakarken Evşan yavaşça okşadı kolunu. "Sen geç, ben çayı getiririm şimdi."

                                      &&&

Serdar Harun Egeli çayını bitirip geniş deri kanepeye uzanırken gayet iyi hissediyordu aslında. Amcası onu bu şekilde yayılırken bulmasın diye bir kulağı da kapıdaydı. Küçüklüğünden beri oynadıkları zararsız bir oyundu bu. Şirin bir köşe kapmaca... Genç adamın hedefi yakalanmamaktı. Amcasınınki ise mümkünse yakalamamak...

Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette Harun Egeli'nin himayesine girdiği günlerden birinde başlamıştı her şey.

Serdar karısına şiddet uygulamayı en doğal hakkı sayan bir adamın çocuğu olarak gelmişti dünyaya ve annesi onu korumayı başaramayacak kadar hasta olduğu zamanlarda dayaktan yeterince nasibini almıştı. Beklenmedik bir şekilde hayattaki tek dayanağı olan annesini kaybettikten hemen sonra babasından gördüğü anlamsız şiddetin dozu da iyice artmıştı. Ancak bir gün o da kaybolmuştu hayatından. Günlerce tek başına kapısı kilitli evlerinde korkuyla yaşamıştı. Amcası tarafından bulunduğunda açlıktan yarı baygın bir haldeydi.

Güvensiz, kimseyle göz göze gelmeyen ve sürekli tetikte bekleyen içine kapanık bir çocuktu. Eğer saçını okşayan amcasının eli annesinin dokunuşunu hatırlatmasaydı sonsuza kadar da gözlerini yerden kaldırmaya cesaret edemeyecekti. Yüz yüze geldiklerinde minik yüreğinin nasıl da çırpındığını daha dün gibi hatırlıyordu. Nasıl da kaçmak istediğini... Aynı babasına benzeyen elektrik mavisi gözleri kanını dondurmuştu... Yer yer morluklarla kaplı incecik ayakları korkudan olduğu yere yapışıp kalmasaydı kaçacaktı belki. Ama neyse ki korku ilk defa iyi bir işe yaramış, çok istemesine rağmen kaçamamış ve soluğunu kesen bakışların nasıl da sevgiyle ısındığını görebilmişti. Sonrası daha kolay olmalıydı aslında ama tam anlamıyla güvende hissetmesi bayağı bir zaman almıştı. Bu süre içinde bir an bile yılmamıştı Harun Egeli. Hiç bıkmadan Serdar'ın küçük adımlarıyla ilerlemişti.

O dönemde okula da gitmemişti. Haftada üç gün birkaç saatliğine kendisiyle havadan sudan konularda konuşan ya da eline bir kağıtla boya kalemleri tutuşturup içinden geldiği gibi resim çizmesini isteyen kıvırcık saçlı, tombul bir kadınla görüşüyordu. Onun haricinde sürekli amcasıyla birlikteydi. Haliyle zamanının büyük bir bölümü de şirkette geçiyordu. Önce Evşan ve Suna'yı tanıdı Serdar. Arkasından da henüz işinde yeni olan Metin'i...

Hala çok kırılgandı, hala bir gün uyanıp da yaşadıklarının aslında bir rüyadan ibaret olduğunu görmekten ölesiye korkuyordu. Ancak tüm bunlara rağmen inatla uzanan elleri tutuyor, ışıldayan yüzlere çekinmeden bakıyor ve küçük sohbetlere katılabiliyordu. O zamana kadar sadece ve sadece kendini korumaya programlanmış olan aklı da uyanıyor, yeni tecrübeler kazanma sevdasıyla durmaksızın gözlemliyordu. Çok sabırlı olan amcasının salaş giysilere hiç de tahammül edemediğini görüyordu mesela. Ya da sofra adabına uymayanlara... Kaykılarak oturanlara ise özellikle gıcık olduğunu keşfetmişti.

İşte her şey bundan sonra başlamıştı zaten. Çocuk aklı merak etmişti. İstediği gibi yapmazsa amcası ona yine de iyi davranır mıydı? Alışmaya başladığı huzurlu dünyası en ufak bir hatasında yerle bir olur muydu? Haliyle denemeye karar vermişti. Ve en kolay yoldan giderek deri kanepesini kestirmişti gözüne. Odada yalnız kaldığı bir gün hemen üstüne yayılmış ve heyecanla yakalanmayı beklemişti. Kapalı kapının ardından boğuk sesler duyulana kadar da dayanmıştı aslında. Ancak son dakikada korkusu ağır basınca hemen doğrulmuştu.

İlk teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen ilerleyen günlerde tekrar tekrar denemişti. Ama her seferinde korkusuna yenik düşmüştü. Bir süre sonra da deney deney olmaktan çıkmış, küçük bir oyuna dönmüştü zaten. Gerçekten sevildiğini ve istendiğini artık bilen Serdar'ın deneylerle işi bitmişti çünkü. Bunu kesin bir şekilde anlamasını sağlayan da yeni başladığı okulunda geçirdiği küçük kaza olmuştu. Alt tarafı bir top çarpmıştı başına. Ancak amcası ortalığı ayağa kaldırmış, bu yetmezmiş gibi başında beklerken de hiç utanmadan salya sümük ağlamıştı.

Şirkete geldiğinde ve uygun bir fırsatını bulduğunda kendi kendine oynamaya devam etmişti Serdar. Eğer amcası onu kanepesinde yayılırken yakalarsa yüzünün ne şekil alacağını hayal ederek epeyi eğlenmişti de. Mutluydu. Ancak zaman zaman hiç istemeden de olsa eski kabusları canlanmıyor değildi. Hayatın acımasız olabileceğini çok iyi biliyordu. Bir peri masalında yaşamadığını da. Bu yüzden o anlar geldiğinde sessizce dayanmaya çalışırdı. O sırada bilmediği ve uzun bir süre sonra fark ettiği şey ise amcasının sarsıntılı krizlerini anında hissedebilmesiydi. Oynadığı oyunu da o sıralarda keşfettiğini düşünüyordu. Önceleri birbirlerinden habersizdiler. Sonrasında ise her iki taraf da ne olup bittiğini bilmesine rağmen hiç yüzleşmedi ve köşe kapmaca öylece devam etti.

Harun Egeli oyuna dört elle sarılmıştı. Eğer yeğeni içerdeyse bürosuna yaklaştığında sesini normalden bir ton daha yüksek tutmayı asla ihmal etmemişti.Ve Serdar şu anda çok iyi biliyordu ki bunu yaparken tek bir amacı vardı. Sırf bu yüzden çocukla çocuk olmaktan bile çekinmemişti koskoca adam. Minik yüreğini zehirleyen felaketlerin etkisini azaltacak birkaç neşeli hikaye yaratmak istemişti. Sırtındaki morluklara merhem süren çaresiz bir annenin patlamış dudağını ya da oğlu dahil eline geçen her şeyi acımasızca fırlatan ölümüne öfkeli bir babanın şeytani sesini unutturacak birkaç güzel hikaye...

Sessizce küfrederek doğruldu Serdar. Bunları düşünmemek için kendine verdiği onca söze rağmen sancılı hatıraların sinsice gelişine hala bir türlü engel olamıyordu işte. İç çekerek geniş pencereye yöneldi ve önünde uzanan şehir manzarasını seyre koyuldu. İrili ufaklı binaların ve örümcek ağı gibi uzanan yolların görüntüsü kafasındaki karışıklığı belki biraz dağıtabilirdi.

Ancak bu çabası da yeterli olmadı. Birbirinden beter kareler akmaya devam ediyordu. Elini saçından geçirerek hızla döndü. Belki de gitmeliydi. Böyle anlarda amcasından saklanamıyordu çünkü. Durup dururken onu da üzmek istemiyordu. Masaya gelip antetli kağıtlardan birini çekti ve yazacağı not için kalem aradı. Kalem masanın üstündeki dosyanın hemen yanındaydı. Almak için uzandığı sırada dosyadan kayan bir fotoğraf dikkatini çekti birden.

Normalde kimsenin özel eşyalarına dokunmak gibi bir huyu yoktu. Özellikle de taparcasına sevdiği amcasının... Ancak alt üst olmuş düşüncelerinin etkisindeydi. Fotoğrafı ucundan hafifçe çekerken yaptığı şeyin doğruluğu ya da yanlışlığı aklına bile gelmemişti. Annesine ya da kendi çocukluğuna ait bir şey olabilirdi. Daha karısı gömülmeden tüm özel eşyalarını ortadan kaldıran babasının dikkatinden kaçan herhangi bir şey... Amcası daha önce böyle sürprizler yapmıştı. Okul yıllıklarından, eski tanıdıkların albümlerinden...

Büyük boy fotoğraf tamamen açığa çıktığında özlemle gülümsüyordu ancak bakar bakmaz aklındaki her şey silindi... Etrafındaki her şey de... Hatta tüm dünya bile yok olmuştu. Nefes alamıyordu, kalbi bir kaç vuruşunu birden atlamıştı. Tüm sesler ve kokular kaybolmuştu, tüm renkler de. Bir tanesi hariç... Kahverengi... Yumuşak, hüzünlü, baştan çıkarıcı, masum ve muzip bir kahverengi...

Nefes almaya çalıştı. Olmadı. Kalbi de garip bir ağrının tesiriyle atmakta nazlanıyordu nedense.

Bakışlarını güçlükle elindeki fotoğraftan ayırarak dosyanın ilk sayfasına göz attığında sancının bir ismi olduğunu öğrendi. Yavaşça fısıldadı bu ismi. "Kader Ezel Çelik."

Dış bürodan akseden Evşan'ın yumuşak sesi ve ona karşılık veren amcasının kalın sesi birbirine karışarak nihayet kulaklarına ulaştığında önündeki bu güzelliği hayranlıkla incelemeye dalmıştı.

Hızla sayfaları karıştırdı ve her şeyi eski haline getirip güçlü bedenini kanepeye atmadan hemen önce bir adres okuyabildi. Kapı açılır açılmaz gözlerini kapatmıştı.

                                    &&&

"Sonunda seni yakaladım."

Harun Egeli'nin neşeli haykırışı Serdar'ı zıplatmaya yetmişti. Zafer dolu çığlıkla o kadar şaşırmıştı ki yakalanmış gibi rol yapmasına bile gerek kalmamıştı. Kendini bu kanepeye atarken yıllardır oynadıkları köşe kapmacaya son verdiğinin farkındaydı ama bu derece gürültülü biteceğini de hiç düşünmemişti açıkçası.

"Nihayet." dedi yaşlı adam. Aynı anda da büyük bir iştahla ellerini ovuşturuyordu. "Geç oldu ama temiz oldu ha?"

"Eh... Bu kadar yıldan sonra olacağı buydu zaten amca." Sevgiyle yaşlı adama sarılırken bir yandan da mahcup bir tavırla sırıtıyordu Serdar. "İnsan kendinden emin olmaya başlayınca tedbiri elden bırakıyor işte."

"Bunu yapan sensin evlat." dedi Harun. "Ben hiç vazgeçmedim." Bu zamana kadar bile bile lades diyenin kendisi olduğunu unutmuş gibi ağzı kulaklarındaydı. Büyük bir zafer kazanmış komutan havalarında yeğeninin sırtına pat pat vurdu. "Bu sana ders olsun. Asla ama asla kendini bırakma."

"Demek..." diye söylendi geriden Evşan. Elleri belinde ayıplarmış gibi bir tavırla başını iki yana sallıyordu. "Kanepelerin bu kadar çabuk çukurlaşması senin yüzündenmiş. Hayret, nasıl oldu da hiç şüphelenmedim..."

"Boşuna uğraşma Evşan." dedi Harun. Hin hin sırıtıyordu. "Yüzündeki suçlu ifade herşeyi belli ediyor canım."

Serdar kıkırdadı, sekreter gözlerini devirerek iç çekti. "Ne zamandan beri?" diye sordu Evşan.

"Bildiğini mi? En başından beri tabi ki." dedi yaşlı adam gülerek. "Senin haberin olmadan kimse nefes alabiliyor mu ki bu binada?"

"Aşk olsun Harun Bey. O kadar da değil." dedi kadın. Yalancıktan somurtarak kapıya yöneldi. "İçecek ya da yiyecek bir şeyler isterseniz... " Sesi homurdanır gibiydi. "Telefonu kaldırın."

Kapı kapanırken Serdar amcasına göz kırpıyordu. "Eğlencesini elinden aldın. Bundan sonra yanlışlarla dolu yazılarla uğraşacaksın gibi geliyor bana."

"Telefonu suratıma kapatmasın da." dedi yaşlı adam. Memnun bir iç çekişle koltuğuna yerleşti. "Şimdi sen anlat bakalım."

Serdar omuz silkti. "Kanepen rahat."

"Onu kastetmedim. Onun daha zamanı var. Bugün niye geldin, onu merak ettim. Dün konuştuğumuzda, yanlış hatırlamıyorsam ek süreye ihtiyacın olduğunu söylemiştin."

"Dün gece uyku tutmadı da pek."

"Proje bitti mi yani?" diye sordu Harun şaşkın bir sesle. Yeğenini süzen bakışları gururla parlamaya başlamıştı. "Ne çabuk."

"Bir türlü aşamadığım ufak bir pürüz vardı. Dün salata sosunu hazırlarken birden kafamda bir ışık yandı. Ben de onu takip ettim."

Başını iki yana sallarken kısacık güldü Harun. "İstanbul'un hatta ülkenin en önemli projesi ve sen işi bir sosla mı hallettin? Duyan olursa..."

Serdar izci sözü verirken sırıttı. Arkasından da "Benden sır çıkmaz."diye fısıldadı.

"Aman... Evşan'ın kulağına gitmesin de..." Yaşlı adam önündeki dosyayı düzeltip kaldırırken komik bir şekilde iç çekti. "Tef çalıp ikimizi de oynatır o kadın."

"Bana ne." diye atıldı Serdar. "Onun işi yalnız seninle. Bizim aramız gayet iyi biliyorsun." Amcası homurdanırken genç adam gülmeye başladı. Ancak dosyadan kurtulup, nazlı bir süzülüşle yere inen fotoğrafı fark edince duruverdi. Hala beklentiyle çırpınan kalbi güçlü bir taklayla adeta yerinden oynarken yaşlı adamdan önce atılıp aldı onu.

Fotoğraftaki hüzünlü gözler soluğunu bir kez daha kesti. Ayağına gelen fırsata inanamıyordu Serdar. "Amca." dedi tek kaşı güya merakla havalanırken. Sesine alaycı bir ton vermeye çalışarak devam etti. "Artık gençlerle ilgilendiğini bilmiyordum doğrusu."

Harun çabucak fotoğrafa uzandı. Bu sırada "Saçmalama." diye homurdanıyordu. Ancak genç adam henüz bu güzellikten ayrılmaya hazır değildi. Elindekini sıkıca tutarken soran bakışlarla bakmaya devam etti.

"Ver şunu." diyen yaşlı adam hiç olmadığı kadar telaşlıydı nedense. Üstelik bakışlarını yeğeninden kaçırıyordu.

İşte bunu hiç beklemiyordu Serdar. Hakim olamadığı bir his anında bedenini sararken şok içinde kalakaldı. Kıskanıyordu. Hem de öz amcasını...

Bu yetmezmiş gibi "Amca..?" derken sesi duygularının yoğunluğuyla sertleşmişti.

"Gerçekten düşündüğün gibi değil." diye söylendi Harun. "Öyle olsaydı bunu açık açık söylerdim."

Genç adamın içindeki yangın biraz geriledi ancak derinlerde bir yerde hala için için yanmaya devam ediyordu. "Kim o zaman?"

"Tanımazsın." dedi amcası. Savunmaya geçmiş gibiydi.

"Tanımıyorum. O yüzden sordum zaten." Kısaca baktı fotoğrafa. "Böyle bir güzelliği daha önce görmüş olsaydım..."

"Ah şu gençlik."

"Yapma amca... Senin de dikkatini çekmedi mi?"

"Çekti tabi." dedi yaşlı adam. Dürüst gözlerle yeğenine bakıyordu şimdi. "Yaşlanmış olabilirim ama hala güzel bir kadın görünce takdir ederim. Ama senin gibi ağzımın suyu akmayacak kadar da hayat tecrübem var."

Serdar amcasının alayını bilerek görmezden geldi. "Takdir? Sadece bu kadar mı?"

Yaşlı adam omuzlarını silkmekle yetinince biraz daha rahatlayarak hevesle atıldı genç adam. "Onunla tanışmak istiyorum."

"Bulabilirsen... Ben de tanışmak isterim doğrusu."

"Niye? Kayıp mı yoksa?"

Harun Egeli şaşırıp gardını indiren yeğeninin elinden fotoğrafı kolayca alırken "Hayır, kaçak." dedi.

Serdar tekrar dosyaya giren fotoğrafa inanılmaz bir kayıp duygusuyla bakarken iç çekmekten alamadı kendini. Ancak şu anda anlaması gereken çok daha acil bir mesele vardı.

"Nasıl kaçak?"

Yaşlı adam cevap vermeden dosyayı masasının çekmecesine koyup dikkatle kilitledi. Karşılık almakta geciken Serdar ısrarla bastırdı. "Amca?"

Bir süre sessizce yeğenine baktı Harun. Düşünceliydi. Üzerine dikilen meraklı gözleri uygun bir açıklamayla doyurmadan kurtulamayacağını anlayınca arkasına yaslandı ve eliyle yer gösterdi. "Aslında uzun bir hikaye ama... Kısaca anlatmak gerekirse bir kaç hafta önce yüklü bir satın alma işinde dolandırılmak üzere olduğumuzu fark ettik."

"İyi de bu kadınla ne ilgisi var?"

"Çok ilgisi var. Çünkü yaptığımız araştırmada arkasında bu kadının olduğunu öğrendik. Kader Ezel Çelik... Daha doğrusu şimdiki adıyla Uzunboy."

Zaman Serdar için bir daha durdu. Kulakları uğuldarken "Uzunboy?" diye adeta sayıkladı.

"Şu anda cezaevinde yatan bir adamla evli.Çalıntı mal bulundurmaktan."

Evli...evli...evli... Acımasız gerçek tekrar tekrar kafasında yankılanırken duyduğuna inanamayan gözlerle amcasına baktı genç adam.

"Niye bu kadar şaşırdın ki şimdi? Evli olması gayet doğal... Değil mi?"

"Çok... Çok genç görünüyor da." diyebildi Serdar. "Hiç aklıma gelmedi doğrusu."

"Yirmi üç yaşında..." dedi Harun. "Ama daha genç göründüğü konusunda haklısın evlat." Bir süre zeki bakışlarıyla yeğenini süzdü yaşlı adam. Arkasından da yarı şaşkın bir tavırla devam etti. "Beni dolandırmaya çalışmasından ziyade evli olduğunu öğrendiğin için dehşete düşmüş gibi duruyorsun."

Dehşete mi? Ağlamakla gülmek arasında kalmıştı Serdar. Kalbi durmadığı için şanslıydı. Yine de amcasının dikkatle inceleyen bakışları altında toparlanmaya çalışırken "Yok canım." dedi. "Biraz şaşırdım o kadar."

Yaşlı adamın pek inanmadığını fark edince de hemen konuyu değiştirdi. "Emin misin? İşin arkasında bu kadının olduğundan yani..."

"Eminim... Metin'in araştırmasına göre tüm kapılar bu kadına açılıyor."

Genç adam Metin'in ne kadar titiz çalıştığını çok iyi biliyordu. "Yazık." dedi sadece.

Harun Egeli üzüntüyle başını sallamakla yetindi.

İçin için yanmaya devam eden Serdar amcasını daha fazla sıkmak istemiyordu. Bu yüzden isteksizce de olsa konuyu değiştirdi ve tekrar projeye döndü. Neyse ki zorlama çabası meyvesini vermişti. Çünkü kısa bir sohbetin ardından ayrılmak için hazırlanan yeğenini izleyen yaşlı adam hayli rahatlamış görünüyordu.

Evşan'ın masasına giderken "Peki beni kim rahatlatacak?" diye mırıldandı genç adam. Yine de derdini sevimli bir gülüşün ardına saklayıp onu karşılayan kadınla biraz şakalaştı.

O sırada Suna elinde evraklarla görünmüştü. "Hemen gidiyor musun?" diye sordu. "Metin Bey de odasında, eğer uğramak istersen... Önündeki sayfaları çevirirken oflamakla meşgul."

Serdar bu sefer gerçekten gülümsedi. "Desene yüzmek hiç bir işe yaramamış. Bari bir uğrayayım da kurtulmak için bahanesi olsun."

"Ne iyi olur Serdar." dedi Suna hevesle. "Böyle zamanlarda hiç çekilmiyor doğrusu. Yoksa pamuk gibidir."

"Ya ne demezsin?" diye dalgasını geçti genç adam. Sonra da hızlıca Metin'in odasına yöneldi. Yüzünden pek belli olmuyordu ama biraz önce olanlar yüzünden kafası karmakarışıktı. Neyse ki ayakları bu yola alışkındı da herhangi bir duvara bindirmeden yürüyebiliyordu.

Nihayet Suna'nın masasını geçip iç odanın girişine ulaştığında derin bir nefes aldı. Azalacağına gittikçe daha fazla ağırlaşan sıkıntısını belki Metin'le biraz dağıtabilirdi. Bu gibi konularda tam bir profesyonel olduğunu defalarca ispat etmişti ne de olsa.

Metin'in kapısı aralıktı ve biriyle konuşuyordu. Serdar adımlarını yavaşlatırken herhangi bir görüşmeye engel olmamak adına dikkatle dinlemeye başladı. Tek yönlü bir konuşmaydı. Telefonda olduğunu anlayan genç adam kendini göstermek için ilerledi ancak duyduğu bir cümleyle kalakaldı yerinde.

"Hayır Semih. Başkasını bırakamayız oraya." diyordu Metin. Sevimli, sıska yardımcısıyla konuşuyordu demek. "Bu iş sadece üçümüzün arasında kalmak zorunda. Konuşmuştuk bunu. Tamam o zaman... Sen kalan işleri hallet. Akşam evin orda buluşuruz. Önemli bir şey çıkarsa da ara beni... Tamam, hadi kolay gelsin."

O kadının peşindeydiler. Adı gibi emindi Serdar. Bildiği kadarıyla amcasının bundan başka sır olarak saklamak isteyeceği herhangi bir durum yoktu çünkü. Demek olayı bilen dördüncü kişiydi. 'Bilmez olaydım.' dedi içinden. Çok derinlerde başka bir yer sızlayarak cevap verdi ona. Kalbi hala kan ağlıyordu. Ama ne yapabilirdi ki? Vurgun henüz çok tazeydi ve daha önce hiç yaşamadığı halde bir şekilde fazlasıyla tanıdık gelen bu hislerin karşısında tamamen çaresizdi.

Acizliğini kabullenir gibi derin ve yavaş bir nefes aldı genç adam. Ardından bir anlığına kapanmış olan gözlerini açtı ve yüzündeki durgun ifadeyi hafif bir gülümsemenin ardına saklayarak kapıya vurdu.

Continue Reading

You'll Also Like

350K 13.1K 62
Bir hastasına iyilik yapmak isteyen Ahu, hastane kayıtlarından aldığı numarayı yanlış girip bir komutana yazarsa ne olur? Nerden bilebilirdi ki bu ka...
6.8M 454K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
203K 8.6K 24
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
180K 16.5K 46
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız