KADER OYUNU- EZEL

By talinkalma

2.7K 241 139

Hayır, bu bir kedi hikayesi değildir. More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Part 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14

Bölüm 7

125 18 4
By talinkalma



Saat tam beşti.

Toparlayabildiği bütün bilgileri çantasına düzgünce yerleştirmişti Metin. Harun Egeli'nin çağrısını bekliyordu. Şimdiye kadar bir ipucundan diğerine durmaksızın koşturan Semih ise rahatça bir koltuğa yerleşmiş Suna'nın marifetli elleriyle demlediği çayı yudumlamakla meşguldü. Nerdeyse ninesinin yaptığı kadar nefis olmuştu.

Sonunda haber geldi ve patronu ofisinden ayrıldı.

Semih ona hayrandı. Koskoca Harun Egeli'nin karşısında ezilmeden durmak her babayiğidin harcı değildi ne de olsa. Kendisi mesela, bunu hayatta yapamazdı. Rahat bir nefes alarak çayını içmeye devam etti. Henüz ikinci bardağa başlıyordu ki telefon çaldı. İlgisiz gözlerle cevap veren sekretere baktı. Toplantı uzarsa patron vaat ettiği akşam yemeğini unutur muydu acaba? Her ihtimale karşı bir kaç favori lokantayı aklından geçirirken ahizenin kendisine uzatıldığını nerdeyse kaçırıyordu. Alabildiğine şaşkın bakışlarına "Metin Bey." diye karşılık verdi Suna.

"Ha?"

Sabırsızca iç çekti Suna. Arkasından da al şunu dercesine ahizeyi salladı.

Semih aldı, bir süre dinledi, yutkundu ve bembeyaz bir suratla ahizeyi yerine koydu. Dünyası yıkılmış gibiydi. Görmeyen gözleri yaşlı, ciddi sekreterin ona ilk defa şefkatle gülümsediğini fark etmedi bile. Elinde olmadan korkuyla yutkundu tekrar ve "Beni istiyorlar." diye inledi.

                                                    &&&

Semih titreyerek odaya girdiğinde ortamda ciddi bir sessizlik hüküm sürüyordu.

"Gel bakalım delikanlı." dedi emredercesine Harun Egeli.

Söz konusu delikanlı tereddütle ilerledi. Kalbi olması gereken yerde değildi. Galiba ağzındaydı ve çıkmak istermiş gibi çırpınıyordu.

Metin eliyle yer gösterip "Otur Semih." dedi. "Harun Bey olanları önce senden duymak istedi."

"Öyle mi?" diyebildi Semih. Gösterilen koltuğun ucuna iliştiği sırada geniş masanın ardından kendisini dikkatle inceleyen yaşlı adama çabucak göz atmıştı.

İlerleyen dakikalarda neden herkesin Harun Egeli'den saygıyla bahsettiğini daha iyi anladı Semih. Yaşlı adam her şeyi dikkatle dinledi, her ayrıntıyı kontrol etti, en önemsiz detayların üzerinde bile özenle durdu. Şeffaf bir poşete konmuş eski rehberi ise alabildiğine ciddi bir ifadeyle inceledi.

Başta çekingendi Semih. Sonra giderek açıldı. Ne de olsa iyi bildiği sulardaydı. Hiç beklemediği şey Harun Egeli'nin kadının büyük boy fotoğrafına baktığında gösterdiği tepki oldu. Uzun uzun o güzel yüzü süzerek "Yazık." demişti samimi bir üzüntüyle. "O mezbeleden kurtulmaya çalışmasına şaşırmadım açıkçası. Ama keşke çalmasaydı."

Semih önce şaşırdı sonra memnun oldu yaşlı adamın söylediklerinden. En azından kapıldığı acıma duygusu konusunda -ne de olsa profesyoneldi –artık eskisi kadar suçluluk hissetmiyordu.Büyük patron bile böyle düşündükten sonra... Gizli bir memnuniyetle Metin'e baktı. Genç adam da anlayışlı bir ifadeyle ona gülümsüyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra üç adam meraklı çocuklar gibi eğilmiş küçük resmi inceliyor, ondan bir ipucu çıkarmaya çalışıyordu. Fotoğrafın arkasındaki silik yazıda 'En değerli varlığıma, güzel günler görmen dileğiyle' diyordu. İmza tamamen kaybolmuştu.

"En değerli varlığıma dediğine göre kadın çok yakın olmalı." dedi Harun. "Tabi bunu Emin'in yazmadığını varsayarsak."

"Anladığım kadarıyla bulabildikleri tek akraba Emin Bey olmuş. Yoksa bu yaşlı kadına da verebilirlerdi onu." diye fikir yürüttü Semih. Artık çekinmeden düşüncelerini dile getirebiliyordu.

Üç çift heyecanlı göz minik fotoğraftaki yaşlı kadına yoğunlaştı bir süre. Beyaz saçlı başını yanındaki kız çocuğuna doğru hafifçe eğen kadının bakışlarında sonsuz bir keder gizliydi. Aslında aynı ifade diğerlerinde de hissediliyordu. Her ne kadar gülmeye çalışıyorlarsa da...

"Yaşlı kadın hakkında tahmini olan var mı?" diye sordu Harun.

"Akrabası olamaz bence." dedi Semih. "Yoksa Kader'i alabilirdi. Yine de görebildiğim kadarıyla onunla güçlü bir bağı var gibi."

"Küçük kızla en ufak bir benzerliği de yok ama..." diye mırıldandı Metin. "Acaba sonradan ortaya çıkan başka bir akraba olabilir mi?"

Fotoğraf hemen daha yakın takibe alındı. Yaşlı kadının iri burnu ve kemikli yüz hatları dikkatle incelendi. Gerçekten de hiç benzemiyordu.

"Kadının geçmişini detaylı olarak araştırmak gerekecek." dedi Harun. Gözleri fotoğrafta takılı kalmıştı.

"Evet efendim." diye onayladı Metin. "Otel kayıtlarında hala genç kızlık adıyla görünüyor.Kader Ezel Çelik... Zaten bu sayede de kimsenin dikkatini çekmemiş." Semih'e kısacık bir bakış atarken takdirle gülümsedi. "Adresten yakaladı."

Harun da bir anda yüzü kızaran Semih'e dönmüştü ancak çok istemesine rağmen utandığını anlayıp daha fazla yorum yapmadı. Bunun yerine "Akıllı kadın diyeceğim ama..." dedi sakin bir sesle. "Daha çok..."

Yaşlı adam duraksar gibi olunca "Fırsatçı efendim." diye araya girdi yeni cesur Semih. "Gerçi o saatte o dolapta ne işi olduğunu Allah bilir ama yine de böyle bir şeyi öngörüp ona göre hazırlık yaptığını düşünmek de biraz zor bir ihtimal."

Söylenenlere katıldığını belli edercesine başını sallayan Metin bilgi vermeye devam etti. "Vatandaşlık numarasıyla araştırmaya karar verdim. Güvendiğim bir iki kişi var ama siz onay vermeden başlamak istemedim."

Kısacık bir süre olası riskleri tartarmış gibi düşünceli göründü Harun. Arkasından da birden sırıtıp "Vehbi'ye versene onu." diye önerdi.

"Personel müdürüne mi? En başta düşündüğüm kişi oydu aslında ama... Bu tehlikeli olmaz mı efendim? O kadının herhangi bir şekilde şirket kayıtlarında gözükmesi ilerde sorun olabilir."

"Niye? Sonuçta isteyen istediği yere iş başvurusunda bulunabilir. Bizimle bir ilgi kurmaları imkansız. Hem Vehbi de ismin kaynağını ortalığa serecek bir adam değildir."

"Orası doğru da..." dedi Metin. Yine de sanki hala tereddütlü gibiydi. Ancak personel müdürünün cin gibi bakışları aklına gelince o da sırıttı. "Aslında... Neden olmasın? O kadının bütün sırlarını ortaya çıkaracak biri varsa o da Vehbi'dir."

"Evet." dedi Semih. Nedense sesi sıkıntılıydı. "Beni araştırırken nineme kök söktürmüş. Ne zaman onu kızdırmak istesem Vehbi Bey'in adını söylemem yetiyor."

Bir an odada derin bir sessizlik oldu. Semih acaba çok mu ileri gittim diye endişelenmeye başlamıştı ki bir kahkaha tufanıyla irkildi.

"O halde iş Vehbi'de." diye son noktayı koydu Harun ve Metin'e baktı.

"Tamam efendim." dedi genç adam hemen. Masanın üstüne yayılmış belgeleri toplayarak Semih'e uzattı. "Usulünce hallederim."

İki adam çıkmak için döndüğünde "Akşam evdeyim." diye seslendi arkalarından yaşlı adam. "Yeni bir şey bulursanız haberim olsun."

"Merak etmeyin Harun Bey." dedi Metin. Arkasından da Semih'e dönüp dalgacı bir sesle devam etti. "Şu rehberdeki adresi kontrol etmeden önce seni bir beslesek iyi olacak bence. Aklında olan bir yer varsa..."

İştahlı bir karşılık bekliyordu ancak Semih'in elindeki küçük fotoğrafa daldığını görünce şaşırdı. "Semih?"

Genç adam görmeyen gözlerle baktı. "Yemekten bahsettim ama kılın bile kıpırdamadı." diye takıldı Metin. "Fotoğraf seni çok etkilemiş anlaşılan."

Semih'in her zamanki gibi hınzırca sırıtmasını bekliyordu ancak genç adam "Abi." dedi ciddi bir ifadeyle. "Ben bu fotoğrafın nerde çekildiğini galiba biliyorum."

Metin'den önce Harun atılmıştı. Hızla Semih'e doğru gelirken "Nasıl?" diye sordu.

"Şu ayna... Yan duvardaki..."

Metin dikkatle baktı fotoğrafa. "Bir yerde mi gördün? Gerçi sıradan bir ayna gibi duruyor ama..."

"Ayna değil." dedi Semih. "Üzerine yansıyan şekil tanıdık geldi gibi." Gözleri pırıl pırıl parlıyordu. "Eğer fotoğrafı büyütebilirsek daha emin olabilirim."

Harun Egeli onlardan bir adım öndeydi. Masasına gidip elinde bir büyüteçle dönmüştü bile. Üçü birden aynanın büyütülmüş haline merakla göz atarken "Tabi ya..." diye fısıldadı Semih.

Kırık bir kaç taşın aynada yansıyan hayali Metin'de herhangi bir çağrışım yapmamıştı. Merakla sordu. "Neye bakıyoruz?"

"Sanırım ben bu evin nerde olduğunu biliyorum." dedi heyecanla Semih. İşaret parmağıyla aynayı göstererek devam etti. "Şu taşlar var ya... Parmak izi almaya kalksak çoğunda benimki çıkar."

"Evlat..." dedi Metin samimi bir bakışla. "İtiraf etmem gerekirse benim için hiç bir şey ifade etmiyor."

"Bakmadan bilemem ama..." diye mırıldandı Semih."Burası büyük bir ihtimalle Kadıköy'ün arka sokaklarından biri abi. Bu taşlar da çatıdaki kırık heykel parçaları..." Hala çocuk hatlarını taşıyan yüzü özlemle karışmıştı. "Terk edilmiş bir binaydı. Gençliğimde arkadaşlarla buralarda az kaçamak yapmadık."

"Gençliğinde?"dedi Harun pat diye. Genç adamın suratına gülmemek için olağanüstü bir çaba içindeydi.

Semih ciddi ciddi salladı başını. "Hı..hı."

"Sen şimdi bunu doğrulamadan rahat edemezsin gibime geliyor." diye kemik attı Metin. Yarım ağız sırıtıyordu.

O sırada Semih'in bakışları tüm bir duvarı boydan boya kaplayan pencereye kaymıştı. "Aslında hazır hava daha kararmamışken bir göz atsam fena olmayacak sanki." Soran gözleri Metin'e döndü sonra. "Şu ejderhalı adres biraz daha bekleyebilir, ne dersin?"

"Olur." dedi Metin çabucak. "Bu arada ben de Vehbi'ye uğrayayım bari."

İzni alan Semih acele bir vedayla kapıya koştururken Harun "Evlat." dedi arkasından. "Eğer iyi bir şey yakalarsan kaçırdığın akşam yemeği benden... Benim evimde."

Tüm telaşına rağmen bir eli kapı kolunda zınk diye durdu Semih. "Sizin evde?" diye sordu inanamayarak. " Özel aşçınızla..?" Yaşlı adam başıyla onaylayınca da gözleri parlayarak çıktı odadan.

"Bu gazla kadını bulup getirmezse çok şaşırırım doğrusu." dedi Metin gözlerini devirerek. "Günay Hanım'ın elinden yemek...Nasıl desem? Her kula nasip olmaz." Günay Merter yaşlı adamın mutfağını sahiplenmeden önce çok tanınan ve aranan bir şefti.

"Bakalım." diye mırıldandı Harun Egeli. Kıs kıs gülüyordu.

                                             &&&

Ertesi sabah tam on birde sadece kendisi için hazırlanmış kahvaltının başına çöken Semih hayli yorgun görünüyordu.

"Niye yemeden işe koyuldun ki?" diye çıkıştı Metin. Hemen karşısında oturmuş, yarı kızgın bir ifadeyle bakıyordu.

"Aslında emlakçıyı beklerken bir iki poğaça atıştırmıştım ama..."

Tek kaşı havada baktı Metin. "Bir iki?" Sayı konusunda bariz bir şüphesi vardı ancak şu anda derdi başkaydı. "Burdan bakınca dişinin kovuğunu bile doldurmadığını görebiliyorum." Söyleyeceklerinin önemini vurgulamak istermiş gibi hafifçe eğilip dopdolu bir sesle devam etti genç adam. " Olaya bu kadar canla başla asılmanı takdir ediyorum evlat ama... Bir dahaki sefere doğru düzgün beslendiğinden emin ol."

"Tamam abi." dedi Semih uysalca. "Yine de düşündüğün kadar dayanıksız değilim."

Sesindeki hafif gücenmiş ton istemeden de olsa Metin'i gülümsetmişti. "Biliyorum, biliyorum... Askerdeyken günlerce aç kalmayı başarmıştın. Ancak şu anda aç kalman için bir sebep yok, değil mi?"

Semih başını sallayarak son lokmasını da çiğnedi. Elindeki boş çay bardağıyla etrafa bakınırken "Hadi." dedi Metin.

"Bir çay alayım sonra başlarım anlatmaya..."

"Harun Bey gelmiştir. Çayını da orda içersin artık."

Semih kocaman açılmış gözlerle kalakaldı birden. "Bulduklarımı önce seninle paylaşırım diye düşünmüştüm. Sonra sen de..."

"Hala Harun Bey'den korktuğunu filan söylemeyeceksin değil mi?"

"Yoo..." diye kekeledi Semih. "Hem korktuğumu da nerden çıkarttın? Yok öyle bir şey." Cesur bir bakışla konuşuyordu genç adam ancak kızaran yanakları söylediklerini yalanlıyordu.

"İki kez anlatmamış olursun işte." dedi Metin sırıtarak. Ayaklanırken de hınzırca ekledi. "Hem vereceğin rapor gerçekten de iyiyse söz verilen akşam yemeğini sandığından daha çabuk yiyebilirsin belki."

Daha iki saniye önce kaçmak için kıvranan Semih ayaktaydı şimdi. "Vehbi Bey'den var mı bir haber?"

Gülmemek için uğraşan Metin çabucak kaçırdı bakışlarını. Notlarını düzeltirmiş gibi yaparken "Biraz daha sürermiş." dedi. "Eksiksiz bir rapor sunmak istiyor sanırım."

Suratının ortasına neredeyse okkalı bir kahkahanın patlayacağından bihaber olan Semih anladım gibilerinden başını sallıyordu o sırada. Arkasından dış büroya kadar saf saf Metin'i takip etti.

Sekreterin masasını geçip kapıya ulaşana kadar ikisinden de çıt çıkmadı. Bu sırada parmakları son hızla klavyenin üzerinde dolanan Suna ayrılan ikiliyi gözlüklerinin üstünden ilgiyle izliyordu.

"Harun Bey'in yanındayız." diye bilgi verdi Metin çıkmadan önce.

Suna başıyla tamam dedi. Ancak gözleri Semih'teydi. Birden istemsiz bir şekilde gülmeye başladı. Ardından da niye güldüğünü anlamaya çalışan Metin'e sordu. "Şu boş bardak da mı toplantıya katılacak?"

Metin hızla Semih'e döndü. Genç adam tam o sırada bunun burda ne işi var ifadesiyle elindeki çay bardağına bakıyordu. Bir anda şaşkınlıkla karışan yüzü iyice renklenirken "Tamamen unutmuşum." diye kekeledi.

Metin iç çekerek devirdi gözlerini. Semih utanarak elindekini masaya bıraktı. İkisi sessiz sedasız çıkarken sekreter de gülmüyordu artık. Aksine yeni fark ettiği hatasına bakarken fazlasıyla somurtkandı. O hengamede daha önce hiç başına gelmeyen bir şey olmuş ve yanlış tuşa basmıştı.

                                            &&&

Harun Egeli her zamanki gibi gayet dinç bir vaziyette masasında oturmuş, önündeki evrakları gözden geçirmekle meşguldü.

Kapıyı çalıp içeri giren Metin ve yardımcısına eliyle yer göstermeden hemen önce okuduğu kağıdı imzalayıp yana koymuştu. "Yeni bir haberi bu kadar çabuk beklemiyordum doğrusu." dedi takdirle. Kapının girişinde bekleyen sekreterine çay söyledikten sonra arkasına yaslanıp Metin'e baktı.

"Haberler Semih'te." diye karşılık verdi Metin. "Ben de sizinle aynı anda duymak istedim."

"Benim için sakıncası yok." dedi Harun. " Hatta..." Tam bu sırada kapı çalınınca devam etmedi yaşlı adam. İki saniye sonra çalışanlardan biri elinde bir çay tepsisiyle belirdi.

Servis bitip, kapı oldukça heyecanlı görünen genç kızın ardından kapandığında yarım ağız güldü Harun. "Yeni gelenlere hakkımda ne anlatıyorlar merak ediyorum doğrusu. Beni görenin eli ayağı titremeye başlıyor."

"Bilmem ki?" dedi Metin sırıtarak. Tek kaşı havada put gibi duran yardımcısına döndü ve abartılı bir merakla sordu. "Senin bu konuda bir fikrin var mı Semih?"

Alaylı bakışları fark edemeyecek derecede gergindi genç adam. "Yok." dedi yutkunarak.

"Şirkette herkesle aran iyi de." diye bastırdı Metin. "Belki bir şeyler duymuşsundur."

"Duym..." Sesi çatallanınca hafifçe öksürdü Semih. "Duymadım. Ama istisnasız herkesin beyefendiyi sevip saydığını açıkça söyleyebilirim."

Metin'in tek kaşı yine havalanmıştı. "Demek öyle."

"Metin." dedi Harun. Açıkça sırıtıyordu. "Yeter bu kadar eğlendiğin." Ne olup bittiğini anlamayan bakışlarla kalakalan Semih'e döndü sonra. "Anlat bakalım delikanlı. Ne buldun?"

Yoğun bir dikkatle parıldayan elektrik mavisi gözlerin hedefi olan Semih ifadesiz durabilmek için olağanüstü bir çaba içindeydi. Daha demin patronuna ne korkması diye diklenmişti ama işin gerçeği dünkü toplantılarına rağmen hala rahat değildi. İyi bir terbiyeyle büyütülmüştü ama böyle ortamlara da çok alışık değildi. Yanlış bir şey söylerim ya da bir pot kırarım diye ödü kopuyordu aslında. En çok da kendisine güvenen patronunu utandırmaktan korkuyordu. Ve Harun Egeli de şu anda dudaklarında belli belirsiz bir gülüşle söyleyeceklerini duymak için bekliyordu.

'Hadi bakalım.' dedi içinden genç adam. Arkasından da daha iki yudumcuk aldığı çayını önündeki sehpaya bırakarak cebinden küçük bir defter çıkardı. Sayfaları aceleyle çevirirken özlem dolu bakışları bir iki kez bardağına takılmıştı . "Efendim..." diye başladı. "O kırık heykelcik parçalarını doğru hatırlamışım. Ev Kadıköy'de... Camlarından birine satılık ilanı yapıştırılmış. Anladığım kadarıyla uzun süredir kapalıymış. Evin olduğu apartmanın girişinde eski kitapların satıldığı bir dükkan dışında diğer daireler boş gibi görünüyordu. Kitapçı da hayli huysuz çıktı. Ondan öğrenebildiğim tek şey binanın hakikaten de boş olduğu. Bunun haricinde bir bilgim yok deyip durdu yaşlı adam."

"Araştırırken şüphelenmedi değil mi?" diye sordu Metin.

Sen beni ne sanıyorsun bakışı atan Semih kırıldığını da saklayamamıştı. "Aşk olsun patron. Bu tür işleri en iyisinden öğrendim ben." Kimi kast ettiği saygı dolu bakışlarından belliydi.

"Tamam, tamam." dedi Metin. "Devam et sen." Genç adam övülmeyi zaten pek sevmezdi. Şimdi de batırdığı bir işin nedenini niçinini araştırırken bu tarz sözleri duymayı hak etmediğini düşünüyordu. Hem de Harun Bey'in karşısında...

"Neyse..." diye mırıldandı uysal bir tavırla Semih. "O inatçı ihtiyardan bir şey çıkmayacağını anlayınca ki bence söylediğinden çok daha fazlasını biliyor, ilandaki emlakçıya ulaştım."

"Emlakçı..?" Bunu yüzünde neşeli bir gülümsemeyle sormuştu Harun. Semih'in inatçı ihtiyar derken adeta dişlerini gıcırdatması komiğine gitmişti.

"Evet efendim." dedi Semih. Farkında değildi ama ilk haline göre daha rahat görünüyordu şimdi. Hatta artık çekinmeden Harun Egeli'nin yüzüne bakabiliyordu. "Orada da yatırım amaçlı ev arayan adam rolünü oynamaya devam ettim. Sağolsun çok yardım etti." Burada Metin'e manidar bir bakış fırlatmıştı genç adam. Arkasından notlarına göz atmak için kısacık bir ara verdi ve sonra da şevkle devam etti. "Ev aslında Eleni Kalman adında yaşlı bir kadına aitmiş."

"Rum mu?" diye sordu hayretle Metin.

"Baba tarafından."

"Ev kapalı demiştin. Kadın nerdeymiş şimdi?"

"Maalesef ölmüş... Üç sene önce."

"Hay aksi." dedi Metin. "Akrabalarını filan soruşturdun mu? Belki onlardan..."

Semih sırıttı birden. "Akrabalarına gerek yok abi. Gerçi akrabası da yokmuş ama elimde daha iyisi var."

"Ne?" diyen Metin merakla doğruldu birden. Semih'in bu kanarya yutmuş kedi halini iyi bilirdi ne de olsa.

"Emlakçının dediğine göre yaşlı kadın ölmeden önce bir vasiyet yapmış ve evini uzun yıllar dadılığını yaptığı kişiye bırakmış. Şu anda sadece devirle ilgili ufak bir pürüz varmış. O da yakında sonuçlanırmış zaten. İyi bir fiyatta anlaşabilirsek satış konusunda bir sıkıntı olmayacağını özellikle belirtti adam. Evin yeni sahibi bu konuda kendisine tam yetki vermiş. En son..."

Sözleşmiş gibi "Kim?" dedi aynı anda Harun ve Metin.

Öğrendiği bilgileri en ufak ayrıntısına kadar anlatmaya azmetmiş olan Semih şaşırarak durdu birden. Arkasından da "Kim kim?" diye sordu. Meraklı ikilinin sabırsız müdahalesi kafasını karıştırmıştı.

"Sahibi?" dedi Metin sakince. Yardımcısının şaşkın haline gülmemek için uğraşıyordu. "Evin yeni sahibi kim?"

"Ah..." diye fısıldadı Semih. Gözleri iri iri açılmıştı şimdi. Her şeyi anlatmış ama en önemli ayrıntıdan bahsetmemişti demek. Hafifçe durup derin bir nefes aldı ve dramatik bir yüz ifadesiyle döküldü. "Kader Ezel Çelik."

Bir an geniş odada çıt çıkmadı. Arkasından "Nihayet." dedi Harun. Rahatlayarak koltuğuna yaslanmıştı.

"Aferin evlat." diye mırıldandı Metin. Semih'e takdirle bakan gözleri bir babanın gururlu ifadesiyle ışıldıyordu sanki.

"Dahası var." derken sırıttı Semih. "O kadın evvelsi gün akşamın geç saatlerinde gelmiş. Emlakçı da tesadüfen oralardaymış. Haliyle evi ne yapacağı üzerine bir kez daha konuşmuşlar. Kadın satış konusunda kararlı olduğunu söylemiş yine. Sadece özel bir nedenden dolayı biraz beklemesi gerekiyormuş o kadar."

"Elindeki işi tamamlamak istemiştir kuşkusuz." dedi Harun. Yüzü saklayamadığı bir öfkeyle gerilmişti.

Başıyla onaylayan Metin merakla sordu. "Kadının bir daha ne zaman geleceğini filan sordun mu Semih?"

"Direk değil abi." dedi Semih sıkıntılı bir sesle. "Sadece teklifimle ilgili hemen konuşup konuşamayacağını sorabildim. Emlakçı kadının cep telefonu kullanmadığını ve şu aralar ulaşabileceği sabit bir hattı da olmadığını söyledi. O yüzden ancak bir daha geldiğinde görüşebilirmiş. Ya da kendisi ararsa... Ama laf arasında arada bir gelip evi havalandırdığını filan da söyledi. Hatta son seferinde elinde küçük bir valizle görününce kalacağını sanmış ama meğerse kullanmadığı eşyaları bırakıyormuş."

"Valiz?" diyen Metin heyecanla yerinden doğrulmuştu. Harun'la kısaca bakıştılar. "Olabilir mi acaba?"

"Girip bir bakmak istedim aslında." dedi Semih. "Ama sonra size haber vermeden doğru olmaz diye düşündüm." İçini çekerek sordu. "Hata mı ettim yoksa?"

Sorusuna karşılık veren Harun oldu. "Hayır." dedi hemen yaşlı adam. "O şartlarda en doğrusunu yapmışsın."

Ancak kararından dolayı hala huzursuz gibiydi genç adam. Özür diler bir tonda mırıldandı. "Birini gözetlesin diye de bırakamadım."

Metin anladım manasında başını sallayarak Semih'i biraz da olsa rahatlattı. Arkasından da Harun'a dönerek sordu. "Hemen harekete geçelim mi, yoksa Vehbi'yi mi bekleyeceksiniz?"

Yaşlı adam kısa bir süre masayı tıktıklayarak düşündü. Arkasından da "Vehbi'nin ne öğrendiğine de bakalım." dedi ciddi bir bakışla. "O kadın hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek o kadar iyi olacak. Bu şekilde yolumuzu daha iyi çizebiliriz."

"O kadın..." diye mırıldandı Metin hafif bir öfkeyle. Ancak bakışları Semih'in dalgın suratına takılınca durdu birden. Merakı ağır basmıştı. "Yoksa hala niye eve girmedim diye mi dertleniyorsun?"

"Yok abi de..." diye mırıldandı Semih. Gözleri garip bir şüpheyle kısılmıştı. "Daha önce düşünmemiştim ama şimdi şu valiz meselesi aklımı kurcalamaya başladı."

Metin'in dudaklarında şekillenen soruyu soran Harun oldu. İlgiyle doğrulan yaşlı adam "Niye?" dedi çabucak.

Bakışları hala patronunda olan Semih irkilerek döndü. Arkasından da "Şey efendim..." diye mırıldandı tereddütlü bir sesle. Nasıl açıklayacağını bilemiyormuş gibiydi ancak Harun'un samimi bir merakla bekleyen yüzünü görünce devam etti. "Şimdiye kadar iyi kötü bir senaryo kurmuştuk. Nasıl başladı, kim başlattı, ne oldu da yolunda gitmesi gereken bir teslimat öyle kanlı bir şekilde sonuçlandı? Valizi öğrenene kadar her şey netti kafamda. Ama şimdi bir şeyler doğru yerinde değilmiş gibi geliyor. Eğer o valizde emlakçının düşündüğü gibi eşya değil de elmas ya da para varsa senaryo tamamen değişmiş olur." Dikkatle dinleyen Metin'e döndü birden. "Değil mi?"

"Evet." dedi Metin başıyla onaylayarak. "Kader Uzunboy'un rolü tamamen değişir."

Semih heyecanla "İşte..." diye atıldı. Ancak Harun "Bir dakika, bir dakika..." diyerek araya girince susup döndü. "Burda biraz duralım." dedi yaşlı adam. "Ne tür bir değişiklikten bahsediyorsunuz? O kadının bu işin tam ortasında olduğundan adım gibi eminim ben. Şu ana kadar öğrendiklerimiz de bunu kanıtlıyor zaten, değil mi?"

"O kısımda sıkıntı yok efendim." diye karşılık verdi Metin. Araya girmek için kıvranan Semih'e kısacık bakarak devam etti. "Kader Uzunboy bu işin hakikaten de tam ortasında.... Sadece belki de tahmin ettiğimizden daha fazla ortada gibi."

"Yani?" dedi Harun merakla.

Metin bir anlığına tereddüt edince "Rehberdeki gardiyanlar efendim..." diye atıldı Semih. "Teslimat günü onlardan en az birinin otel odasında olduğunu düşünmüştük ya... Şimdi valiz ortaya çıkınca..."

"Kadın da çatışma sırasında orda mıydı?" dedi Harun. Semih ve Metin onaylar gibi aynı anda baş sallamıştı. Harun şüpheyle kaşlarını çattı bir süre. Arkasından da Metin'in onun için hazırladığı dosyayı açıp kadının büyük boy fotoğrafını çıkardı. Baktıkça kaşları daha da çatılıyordu sanki. En sonunda başını kaldırdığında hayretle "Bu kadın?" diyebildi ancak.

"Haklısınız." dedi Metin hafifçe iç çekerek. "Neresinden bakarsanız bakın imkansız gibi geliyor. Yine de her ne kadar bir meleğe benzese de bu ihtimali gözden çıkarmaya henüz hazır değilim."

"Bir de şu gardiyanlar..." diye araya girdi Semih. "İsim ve adreslerin kayıt edildiği rehber bayağı bir eskiydi. Üstelik yazılar da solmuştu. Bu durumda teslimattan çok daha önce temasta olduklarını tahmin etmek zor değil. Ama birbirlerine ne kadar güvendiklerini bilmiyoruz. Hem Kader Uzunboy'un konuşmayı duymasıyla olayın gerçekleşmesi arasındaki süre çok kısa... Ve bence o kısacık sürede birilerini ikna etmek de o kadar kolay olmamıştır."

"Hım..." dedi Harun düşünceli bir sesle. "Yani diyorsun ki kadın da o gün o saatte otel odasında olmalı ve elmaslarla parayı da alan o."

"Büyük bir ihtimalle." diye karşılık verdi Semih.

"Düşünce şeklini beğendim. Gerçi daha netleştirilmesi gereken bir sürü ayrıntı var ama..." Kısacık gülümsedi Harun. "Güzel."

"Ayrıca..." diye mırıldandı Metin. "Ortadaki para çok fazla. Belki de hayatları boyunca göremeyecekleri kadar hem de. Eğer tahmin ettiğimiz gibiyse yani kadın haberi kocasına uçurduysa, adam da ortağıyla birlikte rehberdeki kişilerden birini işe kattıysa geride bırakılmamayı da garantilemiş olmalı. En azından şu meşhur valizi resme soktuğumda aklıma gelen bu."

"Yani..." dedi Harun sakince. "Sadrettin Uzunboy işi sağlama almak istedi. Kendisi gidemeyeceği için de yerine karısını gönderdi, öyle mi?"

"Muhtemelen." diye onayladı Metin. Bu sırada konuşmalarını ilgiyle takip eden Semih'e göz atmıştı. "En azından rehberdeki isimlerle temas kurup gerçekte ne olduğunu anlayana kadar en iyi olasılık bu."

Bakışı kaçırmamıştı Semih. "Sırada adresler var zaten." dedi hevesle. "İlk hedefim ejderha yıldızlı olanı... Ahmet Çiçek. Ondan sonra da..." Bu sırada eli bardağına uzanmıştı. Ancak çoktan bitirdiğini fark edince sustu kaldı genç adam.

Kıs kıs gülen Metin'in ardından Harun Egeli de sırıtmaya başlayınca utancından kıpkırmızı kesildi Semih. "Şey..." dedi bakışlarını bardağından çekerek. "Ondan sonra..."

Bu sırada uzanıp telefonun ahizesini kaldırmıştı Harun. "Önce çayları bir tazeleyelim de, ondan sonrasına sonra bakarsın evlat."

Yaşlı adam sekreterine "Çaylar tazelensin." diye emrederken dut yemiş bülbüle dönmüştü Semih. Nefes dahi almadan gülümseyen adama bakıyordu. Ancak Harun birden şaşkın bir ifadeyle "Öyle mi? Söyle gelsin." dediğinde pür dikkat kesildi.

Metin ve Semih'e baktığında gülüşü gözlerine kadar ulaşmıştı yaşlı adamın. "Vehbi... Ve yine her zamanki gibi mükemmel bir zamanlamayla."

Cümlesini daha yeni tamamlamıştı ki kapı çalındı. Arkasından da yarı açılan kapıdan Vehbi'nin seyrek saçlı başı göründü. "Gel Vehbi." dedi Harun neşeli bir sesle. "Ben de şimdi senden bahsediyordum."

"Umarım söz konusu olan kötü huylarım değildir."

"Çok da umurunda olurdu zaten." diye sataştı Metin. Ufak tefek adam sırıttı sadece.

"Kendine de içecek bir şeyler söylemişsindir umarım." dedi Harun.

"Borcunuz olsun beyefendi. Ne yazık ki odamın önü görüşme yapmak için bekleyenlerle dolu."

Semih hayret ve hayranlıkla Vehbi'ye bakıyordu şimdi. O da patronu kadar rahattı bu odada. Kıskançlıkla iç çektiği sırada "Bir şeyler buldun sanırım." dedi Harun. "Yoksa ağzın böyle kulaklarında olmazdı."

"Doğrudur Harun Bey." diyen Vehbi elindeki iki dosyadan birini yaşlı adamın önüne bıraktı. Uygun bir yere otururken diğerini sallıyordu. "Ben burdan geçeceğim bilgileri."

"Sen başla bakalım." dedi Harun sakince. Dosyayı açmamış, bütün dikkatini Vehbi'ye vermişti. Her zamanki gibi önce dinlemeyi tercih ediyordu.

Vehbi dosya kapağını açarken "Bir bakalım..."diye başladı gizemli bir sesle. "Kader Ezel Çelik...Buna bir de Uzunboy eklemek lazım ama ona daha sonra geleceğim. Neyse... Her yönüyle araştırmamı istediniz, ben de elimden geldiği kadarıyla öyle yaptım. Ve gördüm ki oldukça ilginç bir yaşam öyküsü var." Patronuna bakan gözleri merakla ışıldıyordu şimdi. Bunun sıradan bir araştırma olmadığının başından beri farkındaydı. Ancak soru sormayacak kadar da zekiydi.

Harun yorum yapmadan eliyle devam et diye işaret edince "On üç yaşına kadar oldukça varlıklı olan ailesiyle birlikteymiş." dedi Vehbi."Bir gün denize açılmışlar, fırtına çıkmış ve tekneleri alabora olmuş. Bir tek bu kızcağız sağ kurtulmuş kazadan. Annesinin geçmişiyle ilgili bir bilgi edinemedim. Kimsesiz çocuklardanmış. Babasının da çok uzak bir akraba dışında yakını yokmuş zaten. Emin Çöl... Tek oğlu, gelini ve iki torunu ile yaşayan kendi halinde bir marangozmuş adam. O zamana kadar el bebek gül bebek büyüyen kız bir anda fakir bir mahallede ve minicik bir evde bulmuş kendini."

Metin evi çok iyi biliyordu. Aklı başka bir şeye takılmıştı. "Allah bilir." diye homurdandı. "Aileden kalan parayı da çarçur etmişlerdir."

"Yok." dedi Vehbi hemen. "Böyle bir şey olmamış. Kızcağız beş parasızmış zaten. Anladığım kadarıyla, babasının iş yaptığı bazı kişiler verilen taahhütler yerine getirilmedi diye bahane edip tüm mal varlığını aralarında paylaşmışlar." Dinleyicilerinin bir anda buruşan suratlarını ifadesiz bakışlarla süzüyordu. "Şu adam." diye devam etti. Kalın sesinde acımasız hayatın her yönünü gören birinin vurdumduymaz ifadesi vardı. "Emin Çöl... Öğrenebildiğim kadarıyla kıza çok iyi bakmış. Hatta onu kendi oğlundan bile daha çok sevmiş. Kader'in okuması için elinden geleni yapmış. Kız da onu yüzüstü bırakmayıp okumuş. Hatta lisede dereceye bile girmiş ama nedense devamı gelmemiş."

Harun Egeli'nin gözleri yeni bir dikkatle kısılmıştı. "Zeki yani."

"Evet efendim. Notları gerçekten de çok iyi. Dosyada bir kopyası var."

"Sonra ne olmuş peki?" diye heyecanla araya girdi Semih. Masal dinleyen çocuklar gibiydi.

"Sonra delikanlı... Her şey yine tersine dönmüş. Emin Çöl kalp krizi geçirip ölmüş. Hemen arkasından da oğlunun arkadaşlarından birisi..." Notlarını özenle karıştırdı. "Sadrettin Uzunboy kızın aklını çelmiş."

"Terslik bunun neresinde?" diye hiç bir şeyden habersizmiş gibi sordu Harun.

"Maalesef her yerinde..." dedi Vehbi. Beklenmedik bir şekilde yüzü tiksintiyle karışmıştı. "Adam dibine kadar suça batmış... Berbat biri... Sokakta görseniz karşı kaldırıma geçeceğiniz türden. Feci şeyler duydum.Belki abarttığımı düşüneceksiniz ama bilgileri aldığım emekli matematik hocası adam için iflah olmaz bir şeytan tabirini bile kullandı. O kızın yerinde olsaymış çoktan dünyanın öbür ucuna kapağı atmışmış. Ama o tutup evlenmiş işte."

Semih karacahil bir yüz ifadesiyle araya girdi. "Öyle mi? Yazık olmuş kıza desene."

"Fırsatı varken aklını kullansa henüz yazık olmuş sayılmaz bence. Çünkü şu Sadrettin Uzunboy nikah günü hırsızlıktan içeri alınmış." Dertli bir tavırla başını salladı Vehbi. "Gerçi bir kaç güne kadar çıkıyormus hapisten. Kadın da hala ortalarda olduğuna göre..."

Kıs kıs güldü Harun."Kadının haline çok içerledin bakıyorum."

"Harun Bey, ben bu zamane kızlarını hiç anlayamıyorum. Nerde bir serseri varsa gidip ona takılmakta üstlerine yok. Hem zeki hem de güzel bir kız. Öyle bir adama kapılıp hayatını ziyan etmesi..."

"Aşk." dedi Harun Egeli kaşlarını havalandırırken.

"Doğru." diye hevesle atıldı Semih. "Ota da konar..." Ancak birden kimlerin karşısında olduğunu hatırlayarak dilini ısırdı genç adam. Metin utançtan adeta moraran yardımcısına alayla sırıtırken bir şey demedi. Ancak Vehbi'ye soracak çok sorusu vardı.

"Bu kadının iş deneyimi konusunda ne biliyoruz?"

"Yaklaşık bir hafta öncesine kadar Antik Otel' de kat görevlisi olarak çalışıyormuş. Ancak geriye doğru tarayınca sürekli iş değiştirdiğini fark ettim. Kendi isteğiyle... Başta niye böyle yaptığına bir anlam veremedim tabi. Neyse ki geçen sene çalıştığı yerlerden birinin sahibi tanıdık çıktı da bir fikri var mı diye sorma şansını yakaladım. Ordaki evraklarda da aynı neden belirtilmiş ama bizimki farklı bir hikaye anlattı. Meğerse mesele bambaşkaymış." Pür dikkat dinleyen üç çift göze şöyle bir baktı Vehbi ve devam etmeden önce derin bir nefes aldı. "Sonrasında iş bulmada sıkıntı çekmesin diye gerçek nedeni yazmadığını söyledi arkadaşım. Çünkü bayağı çalışkan bir kadınmış. Ama bunun kocasının arkadaşı olduğunu söyleyen biri bir kaç kez iş yerini basıp sorun çıkarmış. Bir iki kişiyi de durup dururken tehdit filan etmiş."

"Ya..?" diye mırıldandı Harun ilgiyle.

"Ya." dedi Vehbi. Başka bir yorum gelmeyince de devam etti. "Neyse... Bir de ikamet meselesi var."

Vehbi duraksayınca "Yani..?" dedi Metin.

"Laf arasında öğrendim ki kayıtlı adresinde hiç kalmamış... Matematik hocasına göre kocası hapisteyken Emin'in evinde yaşamaya devam etmiş. Ancak yakın zamanda o evden, hatta mahalleden temelli ayrıldığına dair birkaç dedikodu da çalınmış kulağına... Ben de haliyle biraz daha soruşturdum ve şans eseri bir devir işleminde kimlik bilgisine ulaştım. Kadıköy'deki eski bir daire için tek mirasçı olarak görünüyor... Bırakan kişi Rum asıllı, ancak henüz detaylıca araştırma fırsatını bulamadım." Tek kaşı havada sorar gibi Harun'a bakıyordu şimdi. Yaşlı adam gerek yok anlamında başını sallayınca hiç ara vermemiş gibi devam etti Vehbi. "Adres dosyada...Yalnız kadının şu anda orda kalıp kalmadığı konusunda bir bilgim yok."

Söyleyecekleri bu kadarmış gibi dosyayı kapatıp patronuna baktı Vehbi.

"Hepsi bu mu?" diye sordu Harun. Daha uzun süren toplantılara alışık olduğundan az buçuk şaşırmıştı.

"Dosyada olanlar aşağı yukarı bu kadar efendim."

"Ama.." dedi Harun. "Görünüşe göre senin söyleyeceklerin henüz bitmemiş."

"Doğrudur." diye mırıldandı Vehbi. "Daha sonra ayrıntılı bir rapor isterseniz bunları da eklerim. İş acele dendiği için öğrendiğim çoğu şeyi yazıya dökme fırsatım olmadı."

"Ve?"

"Emin Çöl'ün oğlu. Halil Çöl... Antik Otel'deki mafya hesaplaşmasında ölenlerden biri efendim."

"Vay vay... İşte bu ilginç bir haber." diye mırıldandı Harun. Bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra da merakla sordu. "Peki... Sen bu kadını işe almak konusunda ne dersin?"

Vehbi de kısacık bir süre düşünceli göründü. Arkasından "Şey efendim..." dedi kısık bir sesle. Her ne kadar bu araştırmanın özel bir nedenle istendiğinden yüzde yüz emin olsa da dürüstçe fikrini söylemek istiyordu. "Okuldaki notlarına bakarsak ve benim arkadaşın çalışkan olduğu ile ilgili sözlerini de hesaba katarsak yetiştirilmek üzere işe başlatın derdim. Ancak şu ölen adam... Hapisteki kocası... Yaşadığı yerle ilgili gariplikler... Bunlar hiç de iyi referanslar değil ne yazık ki."

Söyleyeceğini söylemişti Vehbi. Dinleyenlerden herhangi bir yorum gelmeyince de ayaklandı. "Başka soracağınız bir şey yoksa izninizle ayrılayım ben."

"Teşekkür ederim." dedi hemen Harun. "Bu kadar kısa sürede çok iyi şeyler bulmuşsun... Emekli olunca bir dedektiflik bürosu açarsan şaşırmayacağım."

"Ben de düşünmüyor değilim ama bizim hatun kemiklerimi kırar. Emeklilik günlerimi ona adayacağıma söz verdim bir kere."

"Kitaplarını da atmasın sakın." diye dalgasını geçti Metin. İflah olmaz bir Sherlock Holmes hayranıydı Vehbi ve kütüphanesini onun hikayeleri süslüyordu. Hatta son doğum gününde patronun yeğeni nadir bulunan ilk basımlardan birini hediye olarak uzattığında ne kadar mutlu olduğunu daha dün gibi hatırlıyordu.

"Neyse ki bu konuda gayet anlayışlı bir karım var." diye karşılık verdi Vehbi. "Artık kumama alıştım diyor."

Patlayan kahkahalara yarım bir gülüşle katılarak kapıya yöneldi. Ancak tam çıkarken birden döndü ve "Ha bu arada Harun Bey." dedi tereddütlü bir sesle. "Araştırma sırasında tesadüfen ilginç bir detaya rastladım. Şimdi düşündüm de bence bilseniz iyi olur."

"Evet." dedi yaşlı adam meraklı bir ifadeyle.

"Kadının babası... İş aldığı şirketlerden biri Oysam İnşaat'mış ve iflas için de ön ayak olan oymuş."

Kapı kapandığında içerde neşesi yerinde olan bir tek Semih kalmıştı. Sonra o da bir tuhaflık olduğunu hissedip diğerleri gibi ciddileşti. Merakla Metin'e baktığı an bir gürültüyle sıçradı yerinden. Harun yumruğunu öfkeyle masaya vurmuştu. Hemen arkasından kızgınlıkla geriye yaslanırken "Lanet olsun." diye bağırdı yaşlı adam. Elektrik mavisi gözleri buz tutmuştu.

Metin bir bakışla Semih'i uyardı ve çıkmak için izin istedi. Harun Egeli hiç bir şey söylemedi. Eliyle çıkın diye işaret etti sadece.

                                           &&&

Semih'in içine kurt düşmüştü. Kurdun adı meraktı ve şiddetle kaşındırıyordu. "Abi bu Oysam... Hiç duymadım ben. Kim bunlar? Harun Bey'in rakibi filan mı?"

Metin'in odasında çayları önlerinde, karşılıklı oturuyorlardı. Genç adam tuhaf bir ifadeyle bakınca "Yani üstüme vazife değil tabi ki." diye kekeledi Semih. "Ama eğer şu andaki olayla bir ilgisi varsa..."

Sıkıntılı bir nefes aldı Metin. "Eski bir hikaye Semih... Çok eski. Şimdiki durumla ilgisi? Aslında hem var hem yok."

Sessizce bekledi Semih.

"Oysam Harun Bey'in erkek kardeşine aitti." diye devam etti Metin. "Orhan Egeli babasıyla dalaşıp ayrıldıktan beş yıl sonra filan karısı ve oğluyla beş parasız evin kapısına dayanmış. Patron da Oysam'ı satın alıp ona hediye etmiş. O zamana kadar küçük bir inşaat firmasıydı ancak kısa zamanda büyüdü." Semih'e dikkatle baktı. "Vehbi'den duydukların nasıl büyümüş olabileceği hakkında sana bir fikir vermiştir sanırım."

Semih başını salladı. "Bu durum Harun Bey'in hiç hoşuna gitmemiştir."

"Doğal olarak." dedi Metin. "Ama onun asıl derdi ailesine nasıl davrandığıydı." Dirseklerini masaya dayayarak öne eğildi. "Bunlar çok gizli bilgiler... Farkındasın Semih, değil mi?"

"Emin ol farkındayım."

"Bütün bunları sana emekli olduğumda yerimi alacağın için anlattığımın da farkındasın."

Semih hayretle yutkundu ve biraz da korkuyla. "İşte bunun farkında değilim abi." dedi neredeyse inlercesine.

"Hemen terleme şimdi... Daha emekli olmama çok var. Yarın başlamayacaksın yani."

Metin endişeyle kıvranmaya başlayan genç adamın olası itirazlarına elinin tek hareketiyle son verip esas meseleye geçti hemen. "Orhan Egeli dışarda gösterdiği şiddetin daha da fazlasını evde karısına ve oğluna uyguluyormuş. Harun Bey bir kaç sefer müdahale etmeye çalışmış ancak pek de başarılı olamamış. Sonra bir gün karısı ölü bulunmuş. Rapor kalp krizi olarak çıkmış ama açıkçası ben Harun Bey'in bu konuda hala ciddi şüpheleri olduğunu düşünüyorum. Neyse... Ondan birkaç ay sonra çok hayırlı bir şey olmuş ve adam oğlunu terk edip kadının biriyle kayıplara karışmış."

"Serdar Abi..." diye mırıldandı düşünceli bir sesle Semih. "O çok esaslı bir adam. İnsan ona bakınca hiç böyle şeyler yaşadığını düşünmez bile."

"Öyle... Kader yüzüne güldü de büyüme çağında amcasının korumasına girebildi."

"Orhan Bey?"

Tiksintiyle dudağını sarkıtan Metin "O lanet adam..." dedi sinirli bir sesle. "Birkaç ay sonra çıkıp geldi. Hiç utanmadan oğlumu nasıl alırsın diye Harun Bey'e esip gürledi, inanabiliyor musun? Ben de ordaydım ve cinayet işleyecek derecede de zıvanadan çıkmıştım. Ama beyefendi o kadar güzel halletti ki meseleyi. Görmeni isterdim. Hiç bir şey demedi. Kardeşini çok iyi tanıyordu. Adamın önüne iki evrak bıraktı. Birinde borç senetleri, diğerinde Serdar'ın velayetini terk ettiğini bildiren belge... Seç dedi. Hayatım boyunca seç kelimesinin bu kadar güzel söylendiğini hatırlamıyorum."

"Vay canına..." diye fısıldadı Semih alabildiğine şaşkın bir ifadeyle. Kısacık bie sessizlik oldu. Arkasından da hiç olmadığı kadar ciddi bir ifadeyle başını salladı genç adam. "Ne demek istediğini şimdi anladım." Metin sorarcasına bakınca devam etti. "Yani Oysam'ın bu gün yaşananlarla hem ilgisi yok..."

"Hem var." diye tamamladı Metin.

"Bütün bu olanlar öç almak için yapılmış olabilir mi acaba?"

"Aslında.." dedi Metin düşünceli bir tavırla. "Vehbi haberi verdiğinde benim de aklımdan geçmedi değil. Ancak..."

"Bu kadar tesadüf." diye fikir yürüttü Semih. "Pek olası değil sanki."

"Doğru... Üstelik şimdiye kadar niyetini de belli ederdi."

"Bu durumda eski senaryoya geri dönüyoruz yani." dedi Sinan.Sesinde soran bir ifade belirmişti. Metin sessizce onaylarken dayanamayıp mırıldandı genç adam. "Dünya ne kadar da küçükmüş." Dudakları hayretle bükülmüştü.

"Öyle görü..." Sekreteri kapıda belirince devam etmedi Metin. "Yeterince çay içtim Suna." Semih'e döndü. "Sen?" Genç adam başını iki yana sallamakla yetindi.

Bu sırada "Çay değil." diyordu Suna. "Yeni güvenlik protokolü." Metin'in bir anda ürken suratına sırıtarak elindeki kalın klasörü masaya bırakıp çıktı.

Metin saatli bombaymış gibi dikkatle klasörün sağına soluna bakınırken Semih'i de ter basmıştı. "Umarım çok uzun yıllar boyunca işinin başında kalırsın."

Genç adamın korkuyla dosyayı süzen bakışlarını yakalayan Metin dayanamayıp kıkırdadı. Arkasından da "Merak etme evlat." dedi ciddi olmaya çalışarak. "Uzun bir süre sahalarda kalman için elimden geleni yaparım."

"İyi o halde." diye mırıldandı Semih. Rahatlamıştı. "Ne yapıyoruz şimdi?"

"Şimdi değil... Akşama. Bu arada sen şu evin etrafını çaktırmadan bir kolaçan ediver." Semih başını sallayıp hevesle doğrulurken Metin de kaşlarını çatıp ilk sayfayı açtı. "Ben de o zamana kadar şu lanet yığınla uğraşayım bari."

"Kolay gelsin." diyen yardımcısı odadan adeta uçarak çıkarken sıkıntıyla homurdandı Metin. "Şanslı çocuk."

Continue Reading

You'll Also Like

Lavin By Elifnur

General Fiction

181K 10.5K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
3.3M 165K 18
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
184K 8.6K 21
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.9K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."