çiçeklere bürünmüş jeon jeong...

By veiaeonia

88.2K 11.5K 6.8K

eğer gittiğin yerde seni sevmezlerse; sevildiğinde çiçekler açtığını söyle. vei, 2019 More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on; tuttum, hissettim ve ezberledim
on bir
on iki
on dört
on beş
on altı
on yedi, bir kabul çiçeği
on sekiz
on dokuz, dünyadan göçmeyen gönül çiçekleri
yirmi
yirmi bir, kalpte yeşeren şifalar
yirmi iki
yirmi üç, saçlarımız ağarsın ama gönlümüz ağarmasın
yirmi dört
yirmi beş, çiçeklere bürünmüş jeon jeongguk
yirmi altı
yirmi yedi; final, unutma beni, çiçeğim.

on üç

3K 444 216
By veiaeonia

Çiçekçi dükkanının önünde titrek ellerimle beklerken, bir gül demeti hazırlayan Jeongguk'un keyifli ifadesine şahit olmanın sevinciyle kendimi rahatlatmak için uğraşıyordum. Bir an önce bana gel, demişti. Bir an önce ona gelmiştim. Öyle koştura koştura, acelem var gibi. Dünya olanca görkemiyle üzerimize yürüyor da sonumuz geliyor gibi, ama hayır. Durgundu her yer. Gün aynı gündü, sabah aynı sabahtı ve Jeongguk aynı Jeongguk'tu. Çiçekçi dükkanının önündeki çiçekleri aynı vakarla sulamış, topraklarıyla ilgilenirken yine istemsizce çok fazla gülümsemişti. Ellerine sinen toprak kokusunu sevdiği nasıl da belli oluyordu, derin derin soluklar aldığını izlerken kıkır kıkır gülmemi engelleyemiyordum. Günler, ben onu seyrederken sanki hızlı tren misali geçip gidiyordu ve günlerin yalnızca gözümün önünden geçip gitmesini izlemek istemeyecek kadar fazla sabırsız bir hâl alıyordu, içimde yeşeren Jeongguk'u sevme saadeti.

İçeri bir müşterinin girdiğini işittiğimde bakışlarım aceleyle ses çıkaran kapı ziline yöneldi. Sonrasında Jeongguk'un gözlerinin gelen müşteride, ardından müşterinin arkasında saklanırcasına duran bana çevrildiğini gördüm. Yüzündeki ifade bir anlığına şaşkınlığa evrilse de müşterinin kendisiyle konuşmaya başladığını idrak ederek onda topladı dikkatini. Bu hâline istemsizce tebessüm ettim. Şimdiden yanakları al al olmuş, dudakları beyaz dişleri arasında ufacık sıkışmıştı. Onlar konuşadururken fırsattan istifade ufacık adımlarla önümdeki kadının arkasından çiçekçiye girdim. Jeongguk'un dikkatinin bir anlığına dağılıp gözlerinin bende oyalandığını görsem bile buna aldırmayıp saksıdaki çiçeklerin etrafında döndüm. Merhaba, diye fısıldadım Jeongguk'un çiçeklerine. Jeongguk'unuzu çalmaya geldim.

Dışarıdan aldırmıyor gibi göründüğüme eminim, evet. İçim tam bir afet hâliydi.

Mor renkli olanlar, pembeler, sarılar, beyazlar...Kokulular ve kokusuzlar, desenliler ve desensizler. Hepsi insanın ufkunu genişletebilecek kadar fazla güzelliği kendinde barındırıyordu ve Jeongguk, sahip olduğu tüm çiçeklerden bir şeyler katmıştı benliğine. Şu pembe karanfillerin rengine benziyordu dudakları, şu yaseminlerin beyazlığı kadar parlaktı teni, ve kokular...Her çiçeğin kendine has bir kokusu vardı ve hiçbir çiçek kendinde Jeongguk'un kokusundan bir parça taşıyacak kadar ender değildi. Sanki bütün çiçeklerin kokusu birbirinin aynısıydı ve Jeongguk, onların en zirvesinde olan benzersiz bir kokuya ev sahipliği yapıyordu. Hepsinden en özel, hepsinden güzel. İncelerken bir soru ilişti belleğime, Jeongguk bir çiçek olsa hangi çiçek olurdu?

Jeongguk'u çiçeklere benzetiyor olmak belki biraz garip kaçıyordu. Ama etrafındaki onlarca çiçekle öylesine bütünleşmişti ki onu çiçeklerden ayrı tutamazdınız. O çiçeklerle büyümüş, çiçeklerle bir olmuştu ve şimdi ona baktığım her an bedeninin etrafında uçuşan çiçek yapraklarını hissediyordum. Çiçeklere bürünmüş Jeon Jeongguk'tu o.

Müşterinin dükkandan çıktığını anladığımda bakışlarımı çiçeklerden kaldırıp birkaç adım ötemde duran Jeongguk'un gözlerine sabitledim. Çalan müziği daha çok anımsayabiliyordum ve tanıdık oluşu istemsizce kalbimde bir titreme yaratıyordu. "Abel Korzeniowski" Gözlerinde oyalanmak için fazlaca çekingen olan bakışlarım parmak uçları buz kesmiş ellerimde gezindi. "Sever misin?"

"Hım..." Diye mırıldandı. "Çok severim. Sen sever misin?"

"Evet-" Dedim nefesim bir anlığına konuşmamı bölerken. "Evet, severim." Kaşları yukarı kalktı, başı hafifçe yana yattı ve dudaklarının bir yanı öyle belli belirsiz yukarı hareketlendi. Yüzünün tatlı bir yaramazlık ifadesiyle dolup taştığı her an nabzımın hızının arttığını hissediyordum. Gözleri içindeki bilmişlik ifadesinin böylesine bariz oluşu nefesimi kesiyordu. "Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?" Dedi birkaç adımda yakınıma gelirken. "İstediğin, ilgilendiğin herhangi bir çiçek?"

Açıkça konuşmak gerekirse burada ilgilendiğim tek çiçek sensin.

"Aslında..." Ellerim uzun kollu tişörtümün kollarını çekiştirirken bakışlarım ondan başka her yerdeydi. Gözlerine baktıkça başka bir çukura çekiliyor gibi hissediyordum ve bu benim zavallı kalbim için iyi bir hamle değildi. Gözlerinin gövdemin her yanında gezindiğini hissedebiliyordum ve bakışı tüm tüylerimi diken diken ediyordu."Aslında evimde bakmak için en uygun çiçeği arıyorum. Biraz..." Yutkundum. "çiçeklenmek için."

"Biraz çiçeklenmek güzeldir" Parmakları saçlarına dolandı, gür ve uzun saçlarını elleriyle geriye doğru tararken dikkatim konuştuğumuz konudan ayrılmıştı. İpek gibi salınan saçları ve o ipek saçlarının uzun parmaklarına dolaşıyor olması parmak uçlarıma iğnelerin batmasını sağlıyordu. Kendimi gerçekliğe dönmek için sıkmasaydım eğer birkaç adımda yanında biter ve parmaklarımı saçlarına dokundururdu
"Çiçeklerin dilinden anlayabilirsen aslında sessizken bile ne çok şey anlatıyor olduklarına şahit olursun."

"Öyle mi?" Diye mırıldandım bir elim dirseğime tutunurken. Dişim iç dudağıma takıldı ve gözlerim Jeongguk'un gözlerine uğradı. Harelerinde evrendeki bütün çiçekleri saklayıp kendisine bir yuva, vadedilen o kutsal topraklardan bir bahçe yapmıştı ve bana öylesine bakıyordu. Nasıl tasvir edilirdi bilmiyorum, çiçek çiçek bakıyordu, öylesine dingin ve öylesine keşif dolu.

"Öyle." Dedi ceylan gözleri gülüşü sebebiyle kısılırken.

"Sen en çok hangisinin dilinden anlıyorsun?"

"Şu sıralar gardenya." Sesine bulaştırdığı o ufacık muzip tonu hemen yakaladım. Mesaj yazıyor olsaydım ona, benimle oynama jeongguk derdim ve o da hemen çok mu belli ettim diyerek benimle alay ederdi. "Ve galiba, bir de manolya."

"Gardenya'nın dilinden biraz anlayabildiğimi sanıyorum." İki parmağım arasında ufak bir boşluk bırakıp gösterdiğimde, gösterdiğim boşluğa bakıp sessizce kıkırdamıştı. "Ama manolya..."

"Hoş geldin, demek." Dedi aramızdaki mesafeden bir adım daha kurtularak. "Hayatıma, yanıma, canıma hoş geldin."

Duraksadım, bana doğru attığı her adımda onunla beraber geriye gitmeyi istedim ve bu, onu istemediğimden değildi, her bir adımı kalbime giden yola atıyordu sanki ve göğüs kafesimde onun bana attığı adımların ağrısını anbean hissediyordum. Nefeslerim tekliyordu, ellerim soğuyordu ve sokak boyu nefes nefese kalıncaya kadar koşmakla bir deli gibi dakikalarca kahkaha atmak arasında mekik dokuyordum. Fakat yolumun sonu Jeongguk'un hareleri oluyordu her seferinde. Ona duyduğum aşkın beni deliliğin kıyılarına sürüklemesine izin veriyordum. Bariz bir tavırla benimle oynuyordu, avuçları arasında olduğumu o da görüyordu, ses çıkaramıyor ve ellerinde böylesine yitip gitmeye razı oluyordum. Yutkundum, o gülümsedi, ben öleyazdım.

"Ne güzelmiş..." Dedim zorlukla dışarıya vurabildiğim cılız, cansız ses tonumla. "Eminim hoş bulur."

Çiçeklerden bahsetmeyi uzun süre önce bırakmıştım.

"Onu bilemem; hoş bulur mu, hayatımı, yanımı, canımı..." Bir adım daha. O da çiçeklerden bahsetmeyi bırakmıştı. "Ama ben hoş buldum. Onun hayatını, yanını ve canını."

Uzanmak istiyor fakat incitme korkusuyla geride kalıyor gibi gözleri dolu dolu göründü bana, dolu dolu baktı Jeongguk, bakmaktan vaz geçmek istemiyormuş gibi. Her şeyden haberi varmış fakat ben doğrusunu ona sunmadan tek bir hamle daha yapmayacakmış gibi. Burada kalsak gözleri saatlerce gözlerimde kalacakmış gibi inatçı haldeydi ve o böylesine usulken yapabildiğim tek şey ona ayak uydurmak ve bir an önce beni öpsün diye gözlerimle ona yalvarmaktı. "Ona dair ne varsa, hoş buldum."

Neredeyse bedeninden yayılan sıcaklığı hissedecektim, neredeyse kalbim bir gümbürtü seline kapılıp benden kopup gidecekti ve neredeyse göğüs kafesimi zorlayan hislerin açığa çıkmasına böyle kolaylıkla izin verecektim. Hiçbirini yapmadım, Jeongguk yavaşça geri çekildi, bense kısıkça mırılandım. "O halde..." Birkaç saniye yerimden kıpırdayamayacak kadar sarsılmış haldeyken. "Manolya alayım."

***

flowermochi: bir an önce bana gel demiştin ya hani

jeongguk, geldim

jeonflower: çiçekli

hissettim

**

bu bölümle beraber birkaç bölümü tamamen değiştiriyorum, yine de yeni hâlinin eski hâline kıyasla çok daha iyi olduğu konusunda epey ısrarcıyım

manolya'nın anlamı aslında hoş geldin demek değil..kendisini sevdiğim için değiştirmiş bulundum.

çok güzel oldular yahu, jeongguk nerede ne yapması gerektiğini bilen biri ve jimin bunu öğreniyor :)

öptüm!

Continue Reading

You'll Also Like

386K 35.5K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
10.1K 780 28
Yan çiftler: SoPe, NamJin Yayımlanma tarihi:11.07.2017
40.4K 2K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...