CÜDA

By userx893

371K 11.7K 828

Acıyı küçük yaşta öğrenen Almira ve yaşadığı travma sonrası, psikolojik sorunlarla mücadele eden Görkem'in yo... More

1.Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm/ FİNAL

2.Bölüm

18.5K 588 36
By userx893

Ne söylersem söyleyeyim, hislerimi açıklayacak kelimeleri bulamıyordum. Dilimiz, yaşadığım acıyı açıklamaya yetmiyordu.

Aileme dair, silik silik birşeyler hatırlıyorum. Ama ikisinin de yüzünü, sesini hatırlamıyorum.

Canımı en çok acıtan da bu. Bazen ailem olsaydı, nasıl bir hayatım olurdu, neler yaşardım, diye düşünüyorum, hayallere dalıyorum.

Yaşamadığım ve yaşamak için şansım olmadığını bildiğim mutluluklar, beni gecelerce ağlatmaya yetiyor.

Ailemi kaybettiğim kaza anında, ben de arabadaymışım. Ufak tefek yaralarla, kazayı atlatmışım.

Yetimhanede öğretmenim olan Sevda öğretmen, böyle anlatmıştı.

Ağlamam yerini, sessiz iç çekişlere bıraktığında "Bu acı geçer mi?" diye mırıldandım.

"Geçmez." başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde, gözlerimin irice açılmasına engel olamadım.

Yanıma ne zaman uzandığını anlamadığım, yabancı adama anlamaz ve şaşkın gözlerle bakarken konuşmasını sürdürdü "Geçmez, alışmazsın da. Aynı acıyı her gün, her saat, her dakika yaşarsın. Her seferinde, ilk anki gibi yanar canın. Öldüm dersin, ölmezsin. İnsanlara açıklama yapamayacak kadar yorulduğun vakit, gizlemeyi öğrenirsin. Kahkahalarını yara bandı yaparsın ama yara bandı, yarayı iyileştirmek için değil, onu gizlemek için vardır. Herkesi mutlu edersin ama kendinle baş başa kalınca, acı da gizlendiği yerden, bir hayalet gibi çıkar ortaya. Ne yaşadın bilmiyorum ama, büyük yaraların kapanmasını bekleme. Bazı yaralar, dikiş tutmaz. Bitti , geçti sanarsın ama ufak bir şeyde tüm dikişlerin açılır. Dikişleri açılan yara da, eskisinden çok daha kötü hale gelir. Geçer diyenlere kanma. Geçmiyor."

Gözlerinden bir damla yaş firar ettiğinde, anlamıştım bir derdi olduğunu.

Böyle konuşmasından da belliydi zaten. Birinin ağladığını görmek, bende hep ağlama isteği uyandırmıştı ancak şu an daha fazla ağlamak gibi bir niyetim yoktu.

Konuyu dağıtmak isterken, aklıma gelen ilk soruyu yanımda uzanan yabancı adama yönelttim.

“Peki ya, varlığından bile haberdar olmadığın bir akraban yıllar sonra karşına çıkarsa? O zaman ne yapmalı insan? ” diye sordum.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Zor bir durum. Bu konuda kimsenin sana yardımcı olabileceğini düşünmüyorum. Fakat hislerini dinlemeni öneririm. Sadece hislerin sana doğru yolu gösterebilir.” dedi, maskulen sesiyle.

Hisler, insana doğru yolu gösterebilir miydi? Buna şu anlık verebilecek bir cevabım yoktu ama içimden bir ses, bu adama güvenmem gerektiğini söylüyordu.

Normalde yabancılarla rahatça konuşamazdım ama şu an kendimi rahatsız veya huzursuz hissetmiyordum. Aksine bir dostumla konuşuyormuşçasına rahattım.

Kötü bir enerji yaymıyordu ve tecrübeleri doğrultusunda, sağlam adımlar attığını düşünmeye başlamıştım.

Söylediklerini aklımın bir köşesine kazıdım. Uygulamaya geçirir miydim bilmiyordum ama önerileri kulak ardı edemezdim.

“Teşekkür ederim.” dedim, yabancı adama göz ucuyla bakarken. Yağmurda ıslanan saçları, yüzüne yapışmıştı ve düzeltme gereği duyuyor gibi de görünmüyordu.

Kısaca öksürdükten sonra, “Artık evine gitmelisin. Daha fazla burada kalırsan hasta olacaksın.” dedi, dümdüz çıkan sesiyle.

Uzandığım toprakta doğrulurken, “Sen de öyle.” dedim. O da benimle beraber ayağa kalktıktan sonra, “İstersen, seni evine bırakabilirim. Bu saatte taksi bulman oldukça zor olacaktır.” dedi.

Evet, haklıydı ama bunu kabul edemezdim. Tanımadığım bir insana evimin adresini veremezdim.

Üstelik mahallemizde en ufak hareketimizde sorun çıkarken, birilerinin görme ihtimalini göze alamazdım.

Yapacağım en doğru şey buradan tek başıma ayrılmak olacaktı. Daha fazla ısrar etme ihtimalini göz önünde bulundurarak, yalan söyleme kararı aldım.

“Teşekkür ederim. Bugün bana yeterince yardımcı oldun. Evime kendi aracımla gidebilirim.” dedim.

Başını ‘Tamam.’ dercesine sallayınca, “O zaman, iyi geceler.” dedim, gülümsemeye çalışarak.

O da aynı ifadeyle, “İyi geceler.” deyince, hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.

••••••••

O gecenin ardından, bir hafta geçmişti. Kabristandan ayrıldıktan sonra, vakit kaybetmeden eve gitmiştim.

Eve gittiğimde saat bayağı geç olduğu halde Melis uyumamıştı. Uyuyamamıştı desem daha doğru olurdu.

Beni defalarca aramış fakat telefonum kapalı olduğu için haberim olmamıştı. Kıyafetlerimi çamur içinde görünce de daha çok endişelenmişti.

Fakat üşüdüğümü ve öksürdüğümü görünce, fazla kızamamış ve beni hemen banyoya sokmuştu.

O kadar üşüdükten sonra sıcak bir duş iyi gelmişti. Banyodan çıkınca, Melis'in yaptığı nane limonu da içtikten sonra hasta olmamı önlemiştik.

••••••••
                                                                      Çalıştığım kafedeki mesai saatimi doldurunca, eve gitmeden önce kabristana gidiyordum.

Şu sıralar aileme, eskiye oranla daha çok ihtiyaç duyuyordum.

O adam, yani dedem hâlâ benimle konuşmaya çalışıyordu. 2 gün önce iş yerime gelecek kadar ileri gitmişti.

Yine aynı konuşmalar tekrarlanmış ve her zamanki gibi ondan kurtulmayı başarmıştım. Fakat ne yaparsam yapayım, yine de yanıma geliyordu.

Ben ise kendimi çok daha kötü hissediyordum. Onu affedememek en çok da bana zarar veriyordu. Öfkem, herkesten önce beni yakıyordu.

Kabristanda gördüğüm adam ise, sık sık aklıma geliyordu. Bunca karmaşanın arasında, bir de bu çıkmıştı başıma.

Sesi kulaklarımda aksediyor, onunla yeniden karşılaşmanın hayalini kuruyordum.

Sadece bir sefer gördüğüm birini böyle düşünmem hiç normal değildi. Üstelik bir daha görmeyeceğim birini düşünmek, ileride bana zarar verebilirdi.

O geceden sonra, o adamı hiç görmedim. Saçmaydı biliyorum ama adını dahi bilmediğim bir adamı, tekrar görmek istiyordum.

Kabristana geldiğimi fark etmem ile, daldığım düşünce denizinden sıyrıldım.

Annem ve babamın mezarının yanında yerimi alırken bugün hiçbirşey konuşmadan, yalnızca sessizliğin hınzır uğultusunu dinlemek istiyordum.

Dilim suskun olsa da gözyaşlarım tüm acımı haykırıyordu.

Bir süre sonra, duyduğum hışırtılarla irkildim. Ayağa kalkıp, titrek sesimle “Kim var orada?” dememle, adım sesleri duymam bir olmuştu.

Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırıp zoraki bir şekilde gülümseyerek, “Merhaba.” diyen adam, o geceki adamdan başkası değildi.

Yine aynı yerde karşıma çıkmıştı. Bu adamın burada ne işi vardı? Dedem olacak adam, peşime adam mı takmıştı?

Şu an onu inceleme fırsatı buluyordum.

İri, yapılı bir cüssesi vardı, uzun boyluydu. Katran karası gözlere, belirgin ve sert yüz hatlarına, pespembe dudaklara sahipti. Yüzüne renk veren de dudaklarıydı.

Donuk çehresi, yorgun görünüyordu.

“Senin burada ne işin var? Beni mi takip ediyorsun sen? Seni o adam gönderdi değil mi? O halde söyle ona, beni rahat bıraksın!” dedim, hiddetle.

Keskin bakışlarını, gözlerimden çekmeden öylece duruyordu. Korkmadım desem, yalan olurdu. "Soruma cevap verir misin?" sesim, beklediğimden daha güçlü çıkmıştı.

Göz kapakları yavaşça aşağı düştü, ardından dudakları kıpırdamaya başladı “Hayır, seni takip etmiyorum. Kimden bahsettiğini bilmiyorum ama beni buraya kimse göndermedi. Seni görünce tanıdım ve yanına gelmek istedim. Fakat, sonra vazgeçtim, seni rahatsız etmek istemedim. Tam gidecekken, sana yakalandım. Seni korkutmamak için de ortaya çıktım.”

Söylediklerinde samimi görünüyordu. Ses tonu da bunu tasdikliyordu. Fakat atladığı bir soru gözümden kaçmamıştı. Burada ne işi olduğunu söylememişti.

Peki neden buradaydı ki, birini ziyarete mi gelmişti?

O gece, öyle konuşmasının sebebi, burada yatan birisi miydi?

Peki kimi kaybetmişti? Ailesini mi?

Sevdiği kadını mı? Bir dostunu mu?

Tam sorumu yineleyerek, burada ne yaptığını soracaktım ki aramıza giren zil sesiyle, gözlerini gözlerimden ayırdı.

Cebinden çıkardığı telefonu, biraz ileri giderek yanıtladı.
••••••••
Yaklaşık 5 dakika geçmişti ki, hızlı adımlarla yanıma geldi ve "Benim gitmem gerek, sana iyi geceler." deyip, cevap vermemi beklemeden, koşar adımlarla yanımdan ayrıldı.

Oysa ben, biraz daha yanımda kalmasını ve onunla sohbet etmeyi istiyordum.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim. Vote ve yorum yapmayı unutmayınız.

Continue Reading

You'll Also Like

10.5K 1.6K 21
Kadın yıkık paramparçaydı. Terk edilmiş terk edildiği gün öğrenmişti hamileliğini.Sonra bir adam geldi ilk parçasını kaldırdı.Tüm parçaları tamamlan...
518K 16.2K 27
Aşkı için ailesini silen Alya bu yolda kaderin hain oyunu yüzünden bebeğiyle yalnız kalacaktır. Peki ya sonra?
256K 15.6K 29
Yarım kalmış bir inşaatta yağmurun dinmesini beklerken üst katta çaresizce yardım bekleyen adamın varlığını fark eden Feriha'nın ve aydınlığı arayan...
Mucize'm By Zeynep

General Fiction

11.7K 661 58
"Ne yapıyorsun?" dedim, arkamda olan Umut'a dönerken. "Seni takip ediyorum," dedi, gözlerime bakarak. "Yanımda yürüyerek de beni takip edebilirsin,"...