MİM

By cigdemgah

1M 73.6K 6.9K

Sıradan bir hayatı olan Feza, üniversitede öğrencisidir aynı zamanda bir hastanede de danışman olarak çalışma... More

GİRİŞ
1.Bölüm
1.Bölüm - 2
2.Bölüm
2.Bölüm - 2
3.Bölüm
3.Bölüm - 2
4.Bölüm
4.Bölüm - 2
5.Bölüm
5.Bölüm - 2
6.Bölüm
DUYURU - I
6.Bölüm - 2
7.Bölüm
7.Bölüm - 2
8.Bölüm
DUYURU - II (NUN)
8.Bölüm - 2
9.Bölüm
Yazar'dan Not
9.Bölüm - 2
10.Bölüm
10.Bölüm - 2
11.Bölüm
11.Bölüm - 2
12.Bölüm
DUYURU - VAV
12.Bölüm - 2
13.Bölüm
13.Bölüm - 2
14.Bölüm
14.Bölüm - 2
15.Bölüm
15.Bölüm - 2
16.Bölüm - 2
17.Bölüm
17.Bölüm - 2
18.Bölüm
18.Bölüm - 2
19.Bölüm
19.Bölüm - 2
20.Bölüm
20.Bölüm - 2
21.Bölüm
22.Bölüm
22.Bölüm - 2
23.Bölüm (Final part 1)
23.Bölüm (Final part 2)
DUYURU - MİM
DUYURU - EZHERAN
NUN KİTAP OLDU ⭐️

16.Bölüm

21.3K 1.2K 35
By cigdemgah

Annem bir keresinde sevginin insanın fıtratında var olduğunu söylemişti.. onu körleştirenin de tekrar kalp yüzüne çıkaranın da bizler olduğunu eklemişti sözlerine... Söyle şeyi tasdik etmem kısa bir süre önceydi elbette. İnsan Rahman olan Allah'ın(c.c) doğuştan verdiği sevgiyi içinde bir yerlerde gömülü tutardı ta ki o sevginin açığa çıkma vakti gelene değin. Söz gelimi şimdiye dek yürek yurdumun karanlık kuyularında gizli ve nazlı duran sevdamın gün yüzüne çıkma zamanının bu yüzden gelmiş olması gibi... Maşukum geldiği için uyanma vaktiydi süveydamın. Şimdiye dek gözümün kimseyi görmemesi, içimin hiç kimseye ısınmaması, hiç kimseyi hissedemeyişimin sebebi onu bekliyor oluşumdandı. Artık ruhlar aleminde yüreğime nasip olan adamın sevdasının gün yüzüne çıkma vakti gelmişti çünkü. Daha fazla gizli kalamazdı içimde o. Zamanı gelmişti. Bu yüzden onu görünce hissetmiştim. Şimdiye dek başka suretlere kör olan gözlerim açılmıştı onu görünce, kimsenin sesini duymayan kulaklarım onun sesini duymaya başlamıştı. Yurdumun toprağı bereketlenmiş bir fidan dikmiş, onu filizlendirmiş ve bir ağaç yetiştirmiştim. Şimdi... o küçücük sevda filizi, altında gölgelenecek kadar büyümüş serpe bir ağaca dönüşmüştü. Altında oturup doyasıya ona bürünebiliyordum artık. Yurdum Talha, filizimi ektiğim toprak Talha, yüzüme değen yel Talha'ydı. Şimdi eğer sevmenin bir adı varsa şayet. Sadece sevmek değilse bu kelime Talha idi benim lügatımda. Talha'yı sevmekti. Madem ki aşk kendini kaybedip maşuka bürünmenin adıydı. Bürünmüştüm. Beni o uykudan uyandırıp Talha'yı bulmamı sağlayan Allah'a hamd olsundu.

Şimdi gün yüzüne çıkmış olan sevdamı beyan etme vaktiydi. Lakin hepsinden önce asıl açığa kavuşturmam gereken biri vardı. Geç kalınmış bir açıklama ile ona nasıl anlatacağımı bilmeden elimde ki telefon ile bir kaç dakikadır bakışıyordum. Odamın açık penceresinden süzülen ılık rüzgar yüzümü okşayıp geçerken küçük bir ürperme hissettim. Derin bir nefes aldım. Onur'un numarasının üzerinde durdu parmağım. Bugün artık söylemem gerekirdi biliyordum. Arayıp ona Talha'yı anlatmalıydım. Nikahlandığımı anlatmalıydım. Evleneceğimi haber vermeliydim... Yazık ki birazdan onu arayıp söyleyeceğim şeyin çok geç kalınmış bir konuşma olduğunu farkına şuan varmıştım. Bunca zamandır aklımda ne vardı gerçekten? Hiç değilse yüzeysel de olsa bir şeyler söylemeliydim. Ondan hiçbir şey saklamamıştım şimdiye dek. Abim hayatıma giren kişiyi ona daha önce anlatmamı beklerdi. Bunu biliyordum. Benden duymak isterdi. Her defasında ondan bir şey saklayan bendim. Derdimle dertlendirmek istemezdim onu. Bilirdi. Belki de bu yüzden ses çıkarmazdı sessizliğime. Okuldan uzaklaştırıldığımı dahi annemden duymuştu, bir şey sormamıştı bana yine anlatmamı beklemişti. Onu hayal kırıklığına uğrattığım düşüncesinde olduğum için anlatamamıştım. Benden beklentileri olduğu için onu hüsrana uğrattığımı düşünüyordum. Sessiz kalışıma bir iki teselli sözcüğü dışında bir şey dememişti. "Ben sana güveniyorum. Rabbim hayra çıkarsın. Her şey tekrardan istediğin gibi güzel olacak inşallah." demişti. Bunu söylerken takındığı ses tonunu anımsadığımda beni gülümsetti tekrardan. Babam öldüğü günden bu yana ne zaman zor bir anımda bana teselli verecek olsa gözlerimin içine aynı sese bürünür, yanımda olduğunu söyler ve bana sarılırdı. Can abimdi benim.

Aslında bir abiden ziyade bana baba olmuştu Onur. Bazen kardeş, hatta bazen anne. Düşkündü bana. Amerika'dan gelen iş teklifine evet derken ne kadar zorlandığını hatırlıyorum. Gözlerinin dolduğunu da. Birkaç kelimeyi zor birleştirmişti gitmeye karar verdiğinde bunu bize açıklarken. Verdiği karardan dolayı anneme ve bana karşı mahcup hissediyor bizi yarı yolda bıraktığını sanıyordu. Ta ki annem onu karşısına alıp son kez konuşana dek. Amerika'ya gitme fikrimiz onun bizi yanında istediği içindi. Aslı Amerika vatandaşıydı. Bir turizm ve seyahat acentesinde turist rehberiydi. Abim ile bir tur sırasında tanışıp evlenmişlerdi. Ona işi bulan da yine Aslı idi. Abim gibi beni ve annemi de Amerika'ya götürme hayalleri ile doluydu. Oraya yerleşip onlarla yaşamamızı istiyordu. Evini anneme göre seçmişti. Eğitim için yüksek lisans yapacağım üniversiteyi ayarlamıştı. Bizi seviyordu. Abimi ise daha çok seviyordu. Bu yüzden bizim için en iyisini istiyordu. Onu özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Aslı önceleri daha çok abimi çalıp bizden uzaklaştırmak isteyen bir yabancıydı benim gözümde. Ta ki Amerika'ya gittikten sonra yokluğunu hissettiğim zamana dek. Abimin olmayışının iki kişiye denk geldiğini fark etmiştim. Orada aslında onu da sevdiğimi anladım. Çoktan ailemizden biri haline gelmişti.

Hafta da bir kez mutlaka konuşurduk abimle. Neler yaptığımı sorardı. Saat farkından dolayı genelde gece saatlerinde arardı. Bu yüzden bir türlü Leyla ile tanıştıramamıştım. Ya da diğer yeni ailem ile... Ona herkesin birkaç resmini atmış kısaca tanıtmıştım. İlk başlarda karşı çıksa da 16 yaşında bir kıza bakıcılık yapmama annem ve Vakıf hoca ile konuştuktan sonra ikna olmuştu. Bu yüzden konuşmamızın neredeyse yarım saatini işimde her gün neler yaptığımı ona anlatarak geçirirdim. Merak ettiği onlar değildi bendim..

Tek bir kişiyi görmemişti abim; Talha'yı. Onu daha çok Talha Bahremoğlu olarak değil de Leyla'nın abisi olarak tanıyordu. Bu yüzden kim olduğu nasıl biri olduğu gibi konularda hiç konuşmamıştık. Sadece yüzeysel şeyleri biliyordu. Şimdi ise onu arayıp Leyla'nın abisinden Talha Bahremoğlu olarak bahsedecek onu sevdiğimi, onunla evlenmek istediğimi söyleyecektim. Karşı çıkacaktı belki de. Eğitimimden bahsedecekti. Okulu biter bitmez evlenen diğer kızlardan olduğumu söyleyecekti. Kızacaktı bana. Benden beklemediğini söyleyecekti. Neden bu kadar acele ettiğimi soracaktı. Ona neden daha önce bahsetmediğimden yakınacaktı. Vereceğim cevaba çalışmıştım. Derin bir nefes aldım. Beklemek içimden düşünceleri zincirleyecek ve içimi ağırlaştırdıkça ağırlaştıracaktı bu yüzden sonunda elimde ki telefonun arama tuşuna bastım.

Çaldı telefon. Bir... iki... ve üçüncüde açıldı, ahizeden abimin sesi duyuldu:

"Feza," dedi sevinç ile. Sesini duymamla az önce ki endişem buhar olup uçtu.

"Abim, nasılsın?"

"İyiyim güzelim sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Aslı nasıl?"

"Aşerme hallerine girdi. Bir görsen obur birine dönüştü iyice her şeyi yiyor." dedi gülerek arkadan yine bir şeyler yediği belli olan Aslı'nın homurtuları duyuldu ardından da abimin özlediğim kahkahası. Bende güldüm.

"Selamlarımı ilet."

"Onunda selamı var."

"Ne yapıyorsun şuan?"

"Şimdilerde her saat yaptığımız işi. Yemek yiyoruz." Arkadan aslının bağırışını duydum:

"Çok açım Feza." keyifle güldüm. Gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Özledim sizi." dedim fısıltı halinde.

"Bende çok özledim uğur böceği." Aramızda bir sessizlik oluştu. Aklımda hadi söyle diyerek kendimi gaza getirmeye çalışırken abimin sesi kilometrelerce uzaktan tekrar duyuldu: "Bana söylemek istediğin bir şey mi var Feza?"

"Hayır."

"Emin misin?"

"Evet."

Söyleyemedim. Söyleyemeyecektim. Bunu anneme bırakmaya karar verdim ve konuşmanın geri kalanında abimden Aslı'nın hamileliğini dinlerken ona söyleyemeyeceğim için içimden bana kızmamasını diledim.

. . .

Sabah annemle kahvaltı yaptıktan sonra evden çıktığımda kapıda Talha'yı buldum. Tüm karizmasını yanına almış arabaya yaslanmıştı. Elinde tuttuğu telefonda her neye bakıyorsa iyice dalmıştı ki beni fark etmedi. Telefonu tuttuğu elinde parlayan alyansı gözüme ilişti. Gülümsedim. Bir parmağa bir alyansın bu kadar yakıştığını daha önce hiç görmemiştim ve aitlik hissinin insanı bu denli mutlu edeceğini tahmin etmemiştim. Bu adam benimdi. Benim eşimdi. Benim yanımdaydı. Benimleydi şuan ve benimle olacaktı. Gülümseyerek ona doğru bir adım attığım sırada camlardan sarkan bir ki beden ve pencerelerden çıkmış bir iki baş gördüm. Meraklı komşularımız Talha'nın kim olduğundan ziyade onun bir derginin kapak fotoğrafını andıran görüntüsüne baktıklarına emindim. Onların baktığı gözle Talha'ya baktığımda dudağımı ısırdım. Siyah takım elbisenin içinde kapımda duran bu adama Subhanallah! Derken içimden gülümsedim. Her genç kızın hayallerini süsleyen bu adam kapımda durmuş ait olduğu kadının yanına gelmişti. Bunun şükründen daha çok şükredilecek bir şey varsa o da onun delikanlı yüreğine şükür etmemdi. Ve bu mert yüreğinden içeri girebildiğim yahut kapınısını çalabildiğim için ne kadar nasipli olduğumdu. Yanına yaklaştım. Tüm komşuların gözü Talha'nın üzerinde iken onun kehribar dağlı bakışları beni buldu. Saatini kontrol edip telefonunu ceketinin cebine koyarken:

"Beş dakika erken çıktın." dedi. Gülümsedim.

"Her gün beni böyle almaya gelecek misin?"

"Ne o? Beni her sabah görmeye kalbinin dayanamayacağını mı söyleyeceksin?" ona kötü kötü baktım:

"Hayır. Yarın gelirken şu egonu evde bırakmanı söyleyecektim. Üç kişi, rahat edemiyoruz."

Talha Bahremoğlu güldü. Günün aydın olduğu andı. Her gülüşünde nasıl oluyor da sanki ilk kez gülüyormuş gibi hissediyordum? Yutkunarak bakışlarımı ondan çekebilmeyi nihayet başarabildim. Onu arkamdan bırakıp arabanın kapısını açtım. Bakışlarım Talha'nın gülüşüne hülyalı gözlerle bakan karşı komşumuz Perihan ablanın kızı Yeliz'e takıldı. Bakışlarım ile işaret edip içeri girmesini istedim. Bu defa beni dinlemeyerek o da bana kötü kötü bakınca parmağımda ki yüzüğü gösterdim. Şok olmuş bir şekilde bana bakakaldı. 'Hadi canım' dediğini camın arkasında bile olsa duyabilmiştim. Memnun olmuş bir eda ile önüme dönmüştüm ki Talha'nın da benim baktığım yere baktığını gördüm. Tekrar bana baktığında dudağında bir sırıtış vardı:

"Yakışıyor mu sana şu hareket?" dedi alaycı bir sesle.

"Benim amacım onu günahtan uzak tutmak. Yabancı bir erkeğe öyle kalp atan gözlerle bakılır mı hiç? Göz zinası bu. Hem de benim..."

Sustum. Devamını getiremedim o cümlenin. Dudaklarımdan dökülmeden önce kalbime döküldüğünde utandım. Talha cümlenin devamını duymuştu çoktan. Yüzünde memnun olmuş bir ifade ile sürücü koltuğuna oturdu.

. . .

"En azından bu dönem için dönmek istemiyorum hocam, araya giren süre kaybından sonra bende biraz uzaklaşmak istiyorum."

Vakıf Pusat bir eli çenesinde beni dinliyordu. Diğer elinde ise o çok sevdiği bitki çaylarından biri vardı. Bir yudum alıp anladım der gibi bana döndü. Bugün buraya hasta olarak değil öğrencisi olarak gelmiştim. Okula geri dönmem için gereken izin verilmişti. Bunu söylemek için çağırmıştı bugün beni buraya. Karşısında oturmuş ona dönmek istemediğimi söylerken bana bunun nedeninin pekala da evlenecek olmam olduğunu bilen gözlerle bakıyordu. Bunu görmezden gelebilirdim.

"Eğer Talha için-"

"Hayır. İnanın sorun o değil (değil mi gerçekten?) Her ne kadar aksi görünse de eğer devam etmek istersem Talha asla buna karşı çıkmayacaktır." (Bundan emin miyim? Hayır.)

"O halde neden?"

"Zincirlerimden kurtulmuş gibi hissediyorum. Okul, notlar... bunları kendimden çok benden beklentileri olan başkaları için yaptım. Onlar için en iyi olmak istedim. Ama ilk kez Talha ile kendi verdiğim kararları yaşıyorum. Bunun beni apansız bir sevginin kollarına düşmek dışında iyi hissettireceğini tahmin etmemiştim. Fırsatım varken bir süre daha böyle kalmak istiyorum. Nasıl olsa seneye devam ederim."

Vakıf hocanın düşünceli yüzü masada oyalandı bir süre. Ardından gülümseyerek bana döndü:

"Peki o halde. Nasıl istiyorsan... Bu arada doktor Ahmet ile konuştum. Terapiyi bırakabilirsin artık."

"Neden? Birkaç seans daha olması gerekti."

"Sarp nakil için tedaviye başlamış. Pamir de artık iyileşti sayılır. Grubun dağıldı."

"Üzüldüm. Onları seviyordum."

"Onlarda seni sevmişler. Sarp haytası bile üzülmüş duruyordu."

Vakıf hocanın yanından ayrılma vaktim geldiğinde aklıma gelen şey ile ona döndüm.

"Son bir şey. Evleniyoruz. Talha ve ben yani. Düğümüze davetlisiniz." yine Talha'nın adının geçmesi ile Vakıf hocanın yüzünün gölgelendiğini fark ettim. Bakışlarımı çekerken gitmeden önce söyleyemeyeceğini bildiğim halde yine de sormak istedim çünkü artık gerçekten bir şeyler olduğunu saklayamıyorlardı.

"Talha'nın sizin hakkınızda bilip de benim bilmediğim bir şey mi var?" Vakıf hoca sorum üzerine donuk bakışlarla bana baktı. Birkaç saniye ifadesiz bir şekilde kaldı. Cevap vermek için düşünmeye ihtiyacı varmış gibiydi. Orada anladım. Vardı.

"Bunu da nereden çıkardın? Ben sadece onun senin için doğru insan olup olmadığı konusunda endişeleniyorum." derken gayet samimiydi bundan emindim. Ama bunun perde arkasında başka bir şey olduğu düşüncesi beni rahatsız etti. Bu rahatsızlığımı gerilere ittim. Benim için endişelendiğini biliyordum bu yüzden buna gerek olmadığını ona anlatmak istedim.

"Siz Nihal hanımı ilk gördüğünüz de ne hissetmiştiniz?" Vakıf hoca yüzünden bir gülümseyiş ile gözlüğünü gözünden çıkarıp masaya bıraktı.

"Güzelliği başımı bir iki tur döndürdü. Dedim tamam aşk budur. Baş dönmesi. Sonra evlendik." Gülümsedim.

"Baş dönmesi ha."

"Evet. Senin için peki?"

"Bağ."

"Bağlılık mı?"

"Esaret gibi değil özgürlük gibi. Talha hayatıma girdiğinde kalbim sanki kendini bağladığı damarlardan kurtardı, maddi zincirleri söküp attı. Ve aşkın ipliğine bağlandı. Şimdi hür olmuş gibiyim."

Vakıf hoca gülümsedi. Onu ardımda bırakıp odasından çıkarken bende gülümsedim. Gizli süveydamın zincirlerinden kopup yürekgahımda tekrar peyda olmasını anlamış mıydı emin değildim ama hissettiğim derin duyguyu anladığını biliyordum. Bilmediğim şey Vakıf hocanın sakladığı sırdı. Bana dokunmayan onun hayatı ile ilgili olan bir şeydi zannımca. Çünkü eğer öyle olmasaydı bunca zamandır yanımızda bizi koruyup kollayan biri olarak kalamazdı. Eğer yine öyle olmasaydı Talha beni kendi eli ile onun yanına bırakmazdı. Emin olduğum tek şey buydu.

. . .

Tanıdık bahçede attığım her bir adımda dizlerimin dermanın çekilmeye başladığını hissettim. İçimde oluşan bu heyecan düşündüğümden de fazlaydı ve beni korkutuyordu. Stres ve gerginlikten dolayı parmak uçlarımda oluşan soğukluk yavaş yavaş elime yayılmaya başlamıştı. Leyla'nın zoru ile giydiğim kadife elbisenin eteklerine bastırdım elimi. İçimden bir iki istiğfar çektim. Kapıda zili çalındığında buraya son geldiğimiz günü anımsadım. Talha'nın kolumdan tutarak beni dışarı sürüklediği anı... O gün bir hata yaptığım için acımasızca beni dışarı atan adam bugün beni müstakbel karısı olarak ailesi ile tanıştırmak için getirmişti bu eve.

"İyi misin?"

Daldığım düşüncelerden Leyla'nın sesi ile çıktım. Yüzünde bir gülümseme ile annesinin en sevdiği çiçeklerden oluşturulmuş bir buket ile bana bakıyordu. Çiçek getirme fikri onundu. Annesinin gönlünü almam için o önermişti ve bunun işe yarayacağından emindi. Aynı anda arkadan gelen ayak seslerine döndüğümde Takım elbisesi içinde elinde tuttuğu ceketini giyen Talha yanımızda belirdi. Dün akşam Yavuz, Bahremoğlu yalısına yemeğe davet edildiğimizi söylediğinden bu yana yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı. Bunun göstermelik olduğunu ya da gerek olmadığını bile bile yine de kabul etmişti. Yüzünü ifadesiz tutmaya çalışıp o sert maskesini yüzüne geçirdi, ben ve Leyla'nın arkasında durdu. Bakışlarımız kesiştiğinde önüme döndüm. Korktuğumu belli etmek istememiştim. Leyla elinde ki buketi bana uzattı ve tekrar zile bastı. Titreyen ellerim ile tuttuğum buketin yaprakları kımıldandı. Elimi tekrar kadife elbisenin eteğine sürdüm. Bu elbiseyi Leyla istediği için giymiştim. Zarif sade ve şık olmam gerektiği hakkında bir sürü şey söyleyerek başımın etini yemişti. Ayağımda ki stilettolar rahatsızdı. Bu yüzden şükür ki Leyla fark etmeden babetlerim ile değiştirmiştim. Hiç değilse bu şekilde rahattım. Az sonra göreceğim yüzler için içimden bir istiğfar daha çektim. Kapı nihayet açıldı ve hizmetli olduğu anlaşılan genç bir kadın gülümseyerek bizi karşıladı. Tanıdık salonun ortasında ayakta bizi bekleyen İnci hanımı gördüm. Aklımda beliren son yüz ifadesinden sonra bir yanım bu evden ve bu kadından koşarak uzaklaşmak istedi. Durgunlaştım. O sırada arkamda duran Talha yanıma doğru bir adım atarak elini belime koydu. Kendime gelerek adım atmayı nihayet başarabildim. Leyla'ya sarılmış olan İnci hanım geri çekilip bana baktı. Baştan ayağa süzdü beni. Ama sanki bakmıyor da gözlerinde oklar fırlatıyor gibiydi. Yutkundum. Ona karşı geçen defa kabalık ettiğimde suçlu elbette ki ben değildim ama yine de o Leyla'nın annesiydi, Nuh beyin eşiydi ve sadece bu iki sebep için ondan özür dilemeliydim. Ellerimde ki çiçeklere bakışları kaydığında birden hatırlayarak ona uzattım.

"Sizin için..." İnci hanım çiçekleri almak yerine sessizce başı ile biraz önce bizi karşılan kadına işaret verdi, kadın gelip elimde ki çiçekleri gülümseyerek aldı.

"Zahmet etmişsiniz. Çok güzel görünüyorlar." sesi soğuk, sert ve mesafeli.

"Önemli değil. Ben-"

"Sende hoş geldin Talha."

Beni yok saydığını daha doğrusu konuşacak kadar bile önemsemediğini gösteren bir şekilde Talha'ya döndü. Ne olduğunu anlamadan yerimde kalakaldım. Geçen defa için bana kızgın olmalıydı. İnci hanımın gülümseyen yüzünün aksine Talha'nın yüzünde karşısında nefret ettiği birini gördüğünü açıkça belli eden bir ifade vardı. Cevap vermesini bekledim. Lakin tıpkı İnci hanımın az önce bana yaptığını yaparak onu görmezden geldi. Bana baktığında yüzünde ki maskesini çıkarmıştı. Neredeyse gülümsüyordu:

"İçeri geçelim mi Feza?"

Dönüp giden sırtına bakarken bir an ne yapacağımı bilemesem de Talha'nın dediğini yaparak İnci hanımı ve Leyla'yı geride bırakarak ardına takıldım. Büyük salonun ortasına gösterişli yemek masası kurulmuştu. BU kadar özenle hazırlanmış bir masa beklemiyordum. Dahası İnci hanımın biizm çin bu kadar zahmet etmesi ilginçti. Talha için miydi tüm bu hazırlıklar? Yoksa benim için miydi? Bu kadar lükse alışık değildim, dahası sevmezdim. Masanın ortasında bulunan onlu şamdan bir an gözlerimi kamaştırıp ardından kararttı. Zorla bakışlarımı çektim. Talha sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi:

"Babam nerede?" diye sordu. İnci hanım ise sanki onunla konuşmasını bekliyormuş gibi hemen cevapladı:

"Odasında. Birazdan... iner."

Talha onun söylediği şeyin devamını beklemeden hemen çıktı salondan. Şimdi ben, İnci hanım ve Leyla yalnız kalmıştık. Leyla koltuklardan birine otururken bakışları bana kaydı. Benimde oturmamı istiyordu lakin benim bakışlarım ürkek bir şekilde İnci hanıma kaymıştı. Hiç değilse ev sahibi olarak oturmamı söylemeliydi diye düşünmüştüm ama o bunun yerine:

"Leyla seninle konuşmak istediğim bir şey var." dedi.

"Seni dinliyorum anne."

Yine beni yok saydığını sandığım için sessiz kalmak niyetindeydim ama İnci hanımın bana dönen ağır bakışları altında ne yapacağımı şaşırdım. Leyla ile konuşmak için benim gitmemi istiyor olamazdı değil mi?

"Feza her şeyi biliyor zaten onun yanında da konuşabilirsin." diyen Leyla'nın söylediği şey İnci hanım için bir şey ifade etmedi. Bu yüzden izin istedim.

"Ben lavaboyu kullanabilir miyim?"

"İkinci kat, sağdan ikinci kapı."

Beklemeden hemen salondan çıktım ve rahat bir nefes aldım. İçimdeki hisse buradan kaçıp gitmek istediği için alkış çaldım. İnci hanımı sevmemiştim. Leyla'nın gerçek annesi olduğuna gerçekten hayretler ediyordum. İçimden Talha'nın bir an önce gelmesini ve beni bu evden götürmesini diledim. İnci hanım bile beni bu denli rahatsız ediyorsa Nuh beyi düşünemiyordum. İçimden kendime acıdım. İlk karşılaşmada talihsiz bir şekilde tanışıp sonrasında ailenin nefretini kazanan yeni gelin olmak şimdiden bana oldukça talihsiz bir durumdu.

Lavaboda biraz oyalandım. Erken dönüp de İnci hanımın delici bakışları altında kalmaktansa açık suyun sesini dinlemeyi yeğlerdim. Az sonra sert bir şekilde bir kapı çarpma sesi duyuldu. Sanki bu işareti bekliyormuşum gibi hemen musluğu kapatıp koridora çıktım bende. Çıktığım merdivenleri inmek üzereyken karşıda ki büyük kapının aralık olduğunu gördüm. Az önce ki ses bu kapıya ait olmalıydı. Önüme dönerek bir iki basamak inmiştim ki bu defa bir cam kırılma sesi geldi. Sanki bir bardak yere düşmüş gibiydi. Meraklı bakışlarım kapıda iken yabancı bir evde meraklı bir misafir olmak istemediğimden tekrar merdiveni inmeye devam ettim. Lakin bu defa da bir ah sesi işittim. Aklıma gelen düşünceleri ne kadar kovmak istesem de, doğru olanın merdivenlerden sessizce aşağı inmek olduğunu bilsem de yine de bunu yapmadım. Ve yarıladığım merdivenleri tekrar çıktım. Kararsız adımlarla aralık duran büyük kapıya yaklaştım ve usulca tıklatıp kapıyı açtım.

Nuh bey tekerlekli sandalyesinde oturmuştu. En son gördüğüm sakin haline oranla bu defa çok gergin ve acı içinde görünüyor ellerini yumruk yapmış bir halde kıvranıyordu. Yerde duran tıpkı tahmin ettiğim gibi kırılmış bir cam bardak vardı. Ve Nuh beyin sağ ayağı kırık cam parçasının üstünde duruyordu. Topuğundan çıkan kan küçük bir iz şeklinde duruyordu. Hemen yanına koştum:

"Nuh bey? Beni duyuyor musunuz? İyi misiniz?" ne yapacağımı bilemez bir şekilde çaresizce adama bakmaya devam ettim. Talha'ya haber vermeliyim diye düşündüm. Ama az önce Talha'nın onunla konuşmak için yukarı çıktığını anımsadım. Her ne konuştularsa iyi bir şeyler olmamalıydı. Düşüncelerimi silkeleyerek tekrar Nuh beye döndüm:

"Şimdi İnip İnci hanımı çağıracağım tamam mı? Sakin olun hemen buraya getireceğim onu." Arkamı dönüp gideceğim sırada boğuk bir hırıltı yükselti Nuh beyin boğazından. Hemen ona döndüm tekrar. Gözümün içine baktı. Tanıdık gelen gözlerin kime ait olduğunu anlamam birkaç saniyemi aldı. Babası gibiydi oda... Birkaç saniye sonra Nuh beyin bakışları benden çekilip karşıda ki komodine takıldı. Onun baktığı yere baktım bir sürahi su duruyordu. Yanında ise iki şırınga vardı. Gözleri kırpıldı. Kriz geçiyordu ama tepki verebiliyordu. Şaşkın bir halde birkaç saniye düşündüm. Ona iğne yapmamı istiyordu. Doğru yapıp yapmadığımı düşünemeden uzanıp şırıngayı aldım ama ne yazık ki iki taneydi. Biri kalın biri ince olan şırıngaları elime alıp Nuh beyin başucuna vardım.

"Hangisi?"

Nuh bey kızarmış gözleri sağ elimde duran şırınga da takılı kaldığında diğer iğneyi yerine bıraktım. Şuan kendine iğne yapması imkansızdı. Bu yüzden şırıngayı elime aldım birazdan yapacağım şey bu adamı öldürebilirdi. Bunun için yıllarca vicdan azabı hissedebilirdim ya da Talha eğer babasına bir şey olursa bizzat kendi eli ile beni öldüre de bilirdi düşünceler ışık hızı ile geçti aklımdan. Nuh beyin gömleğinin kol düğmesini açtım ve içimden dua etmeye başladım. İğneyi yaptım. Birkaç saniye geri çekilip Nuh beye baktım. Taş kesilmiş bir halde öylece karşısında normale dönmesini bekliyordum. Hareket eden tek uzvum dua ederken sessizce kımıldanan dudaklarımdı. Nihayet bir iki dakika sonra hızlı nefes alışverişleri arasında Nuh bey zorla bir iki kelime konuştu.

"İ-yi-yim." rahat bir nefes alarak şükrettim.

"Allah'ım şükürler olsun. Beni korkuttunuz." dedim bir elimi kalbimin üstüne koyarak. Aynı anda kapı tıklatıldı:

"Nuh bey, benim efendim, Selma. Girebilir miyim?" henüz kendine gelmemiş Nuh bey cevap vermeyince ona baktım. Kaşlarını havaya kaldırarak girmemesini istediğinde önce şaşırdım. Ardından bir anlam veremesem de kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda Selma hanım –az önce bizi kapıda karşılayan hizmetli beni gördüğünde yüzünde ki şok olmuş ifade oluştu.

"Nuh beyin benimle konuşması gereken bir şey varmış. Bu yüzden Talha'ya haber verebilir misiniz acaba. Az sonra yanına geleceğim."

"Ta-tabi."

Kapıyı kadının suratına kapatmak ne kadar nezaketsiz görünse de bunu yaptım. Ve geri dönüp Nuh beyin başucunda durdum. Tekerlekli sandalyede yarı felçli bir adam. Muhtemelen birkaç saniyelik bir oksijen sorunu yaşadığı için tüm yetilerini kaybetmişti. Belki de o iğneyi yapmasaydım ölebilirdi de. İçimde yükselen merhamet duygusuna engel olamadım. Talha'nın babasının en aciz olduğu an az önce ki haliydi buna emindim. Çünkü en son gördüğümde tekerlekli sandalyede dahi heybetli ve oldukça korkutucu duruyordu. Aklımda dönüp duran birkaç soruyu kendi elimle kovaladım ve eğilip yerdeki cam parçalarını toplamaya başladım. Nuh beyin ayak topuğunda sızan hafif kanı gördüm. Ayağa kalkarak sandalyesini geri çektim.

"İlk yardım çantası var mı?"

"Ban-yo-da."

Heceleyerek konuşsa da hiç değilse nefes alışverişleri düzelmişti. Ellerini açabildiğini gördüm. Şükür ki normale dönüyordu. Hemen banyoya gidip bir iki dolap karıştırdıktan sonra ilk yardım çantasını bulup geri döndüm. Hafif batmış cam parçasını çıkarıp yarayı temizlerken Nuh bey sessizce işimi yapmamı izliyordu. Bana bakmadığını fark ettim. Utanıyor, çekiniyor muydu? Belki de onu çaresiz bir şekilde gördüğüm için gururuna dokunmuştu. Ama hayır sanmıyorum. Sessizce kanı silip yara bandını yapıştırdıktan sonra yatağın kenarında bulunan terlikleri önüne koydum. Hemen giyindi. Küçücükte olsa yaralandığını kimsenin görmesini istemediğini anladım. Ondan hizmetlinin odaya girmesini istememiş olmalıydı. Leyla'da ona çekmiş diye düşündüm içimden. Ardından banyoya geri dönüp havlulardan birini alıp ıslattım. Geri dönüp parkenin üzerinde duran kandamlalarını sildim. Elimden geldiğince cam parçalarını temizledim. Nihayet işim bittiğinde yanına geri dönüp sordum:

"İyi misiniz?" İnci hanım gibi beni görmezden gelip gelmeyeceğini düşünerek.

"İyiyim." cevap vermesi beni sevindirmişti. Gülümsedim. Nuh bey ağır ağır devam etti: "Bundan kimseye söz etme."

"Ama eğer ciddi bir şey varsa dokto...ra." beni susturan Nuh beyin keskin bakışlarıydı. Sessizce bakışlarımı ondan çektim: "Peki nasıl isterseniz."

"Şimdi aşağıya in. Eğer sorarlarsa Talha'nın toplantıları ile ilgili bir şey bilip bilmediğini sorduğumu söyle."

Şaşırarak ona baktım. Yalan söylememi istiyordu. Üstelik bunu söylersem Talha'nın sinirleneceği bir yalandı bu. Nuh beyin ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Bir şey diyecek oldum ama vazgeçtim. O yüzden sessizce kapıya yöneldim. Kapıyı açtığım sırada Nuh bey tekrar seslendi:

"Teşekkür ederim... Feza."

Bundan daha şaşırtıcı bir şey de olmazdı, bundan daha iyi bir şey de. Bu teşekkürü İnci hanımın aksine beni kabul ettiği anlamına mı geliyordu? Yoksa sadece minnettar olduğu için miydi? Umarım ilki olurdu çünkü Talha için işlerin zorlanmasını istemiyordum. Gülümseyerek başımla selamladım Nuh beyi ardından da çıktım odadan. Aşağı merdivenlerden inerken bu ailenin tahmin ettiğimden de tuhaf olduğunu düşünüyordum ki kapıda Talha ile burun buruna geldim. Korkarak geri sıçradım.

"Korkuttun." dedim elim kalbimin üzerinde sakinleşmeye çalışırken.

"Neden gülümsüyordun?"

"Hi. Aklıma bir şey geldi de..."

"Ne oldu? Ne dedi babam?" Talha'nın bakışlarında ki merak okunabiliyordu. Küçük bir an tereddüt etsem de yine de Nuh beyin dediğini yaptım.

"Seninle ilgili birkaç şey sordu."

"Ne sordu?"

"Ne önemi var? Zaten söylediğim tek şey bilmiyorumdu." Talha tek kaşı havada bana şüpheci gözlerle baktı: "Ne?"

"Şu yemeği yiyip gidelim şuradan. Bunalıyorum."

Şatafatlı yemek masasına göre iştihamız çok sönüktü. Herkes sessizce önünde ki yemek tabakları ile oynuyordu. Nuh bey hariç herkes masadaydı. İnci hanım onu ikna etmek amacıyla bir ara yukarı çıktıysa da hemen ardından yüzü beni gördüğü andan daha da asık bir şekilde geri döndü. Sonrasında bana olan bakışları bir kat daha nefret dolu idi. Nuh beyin asabi halini bana bağlıyor olamazdı değil mi? Tam karşımda oturuyor oluşu ne yazık ki bu bakışlardan beni kurtaramıyordu. Bir ara gözlerim Talha'ya kaydı. Yemek yemiyordu. Sessiz, bakışları masada, bizim bitirmemizi bekliyordu. Bende Leyla'nın yemeğini bitirmesini bekliyordum. Bu haline alışkın gibi Leyla ise büyük bir yavaşlıkla yemeklerle meşgul, halinden memnundu.

"Düğün için dilerseniz-"

"İstemez."

Talha, İnci hanımın sözünü böldüğünde bende Leyla da ürkekçe ona baktık. Talha'nın tepkisinden sonra İnci hanım bir şekilde yemeğini yemeye devam etti. Aralarında ki ilişki her zaman böyle olmalıydı. Talha üvey annesinden nefret ediyordu. Annesinin yerini aldığı için. Bunu anlayabilirdim ama bu nefreti tetikleyen neydi? Leyla'yı bir başına bırakışı mıydı? Bu sanırım Talha Bahremoğlu için yeterli bir sebepti. Geldiğim andan bu yana kendimi zorlayarak İnci hanımın yüzünün yarısını kaplayan yaraya bakmamak için önüme diktiğim bakışlarım istemsiz olarak karşımda ki güzel kadının yüzüne kaydı. Salatadan biraz alıp ağzına attı. Neden bu şekildeydi yüzü. Çok kötü değildi ama yine de onun gibi bir kadının yüzüne yakışmayan ve bu yüzle dışarı çıkmayacağı bir yaraydı. Nasıl olduğu hakkında tahmin yürütmeye çalıştım ama her ne kadar düşünsem de sonuçta bu ailenin işlerine akıl sır erdiremiyordum. İnci hanım başını kaldırıp rahatsız olduğunu belirten bir ifade ile gözlerini üzerime diktiğinde çoktan yakalanmıştım, utanarak önüme döndüm. Bir şey söylemek için kendini hazırladığına emindim ama şükürler olsun ki aynı anda telefonu çaldığında İnci hanım hemen masadan kalktı. Nihayet masada yalnız biz kaldığımızda Leyla hızlıca elinde ki çatal bıçağı atarak elleri ile köfteyi alıp yemeye başladı. Şaşkın bakışlarla ona baktım. Annesi yanında olduğu için kibarlık abidesi göründüğünden aç kalmıştı anlaşılan. Gülümsemeden edemedim. Talha masanın ortasında bulunan iştah açıcı dolmaların bulunduğu tabağa uzanıp bana döndü:

"Ye biraz." dedi ve servis ederken bu defa şaşırılarak bakılma sırası ondaydı. Leyla ağzı dolu iken bir yandan konuştu:

"Bu dolmalardan başka hiçbir yerde bulamazsın. Nurten abla tarifi Hazin annemden almış."

Talha'nın yüzünde buruk bir gülümse oluştu. Annesinin yemeklerinden yemeyeli ne kadar olmuştu acaba? Özlemiş miydi? Özlemişti elbette. Yine de her ne kadar özlese de ve cidden de dolmaların tadı harika olsa da onun yemediğini gördüm. İnci hanım yüzünden ya da Nuh bey yüzünden ne kadar istese de yemeyecekti. Uzanıp onun tabağına da koydum:

"İnci hanım bana öyle bakarken bir başıma yiyemem." Leyla da Talha da gülüştü.

Neyse ki İnci hanım geri döndüğünde biz tabaklarımızı bitirmiştik. Yüzü bir öncekinden daha asıktı. Telefon konuşmasının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da iyi bir şey olmadığı kesindi. Talha'da anlamıştı bunu. Keyiflenmiş gibi az önce gitmek için acele eden Talha yemekten sonra salona geçip kahvesini yudumlamaya başladı. Ya mevzuyu öğrenmek için yapıyordu bunu ya da İnci hanımın memnuniyetsiz yüzü hoşuna gidiyordu. Yanında oturmuş sessiz bir şekilde elimde ki fincanla bakışırken Leyla ortalıkta görünmüyordu. Bakışlarım ara sıra İnci hanıma gidip geliyordu. İnci hanım ise gergin bir şekilde sanki bir an önce gitmemizi istiyormuş gibiydi. Kimsenin konuşmuyor oluşu ortamı daha da tuhaf bir hale getiriyordu. Neyse ki bu durum çokta uzun sürmedi ve tekerlekli sandalyesinde Nuh bey kapıda göründü. Az önceki halinden daha iyi görünüyordu. Saygıdan dolayı istemsiz bir şekilde ayağa kalktığımda Nuh beyin bakışları birkaç saniyeliğine beni buldu. Yüzünde hafif bir gülümseyiş gördüğüme emindim. Ama o da tıpkı Talha gibi duygularının üzerini örtüyordu. Nuh beyin gelmesi ile Talha elinde ki fincanı sehpaya bıraktı ve sanki ona bakmak istemiyormuş gibi bakışlarını yere dikti. Nuh bey İnci hanımın koltuğunun yanında durduğunda bende yavaşça yerime oturdum.

"Düğünü burada yapın." dedi Nuh bey beklemeden. Emreden sesi muhatabını bulduğunda hemen cevap geldi:

"Başka bir mekan ayarladık çoktan-" Talha'nın sözünü Nuh beyin havada ki eli bölmüştü. Bakışlarım Talha'ya kaydı. Yüzünü yine o klasik sert ifadenin almasını bekledim ama beni yanılttı. Babasına çok öfkeli olduğunu biliyordum ama yine de bunu onun yanında göstermediğini gördüm. Ya da saygısından mı susuyordu? İnsan öfkeli olduğu birine saygı duyabilir miydi? Öyleyse Talha'nın yaptığı tamda buydu.

"Herkesi çağır. Dostu da düşmanı da."

"Davetlilere karar verildi."

"Bekir ile oğlu da dahil."

"Hayır."

"Madem bu bir gösteri o halde tüm kartları görmek için oyuncularını içeri al."

Aklım karışmış bir halde Nuh beye baktım. Ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Gösteri dediği düğün müydü? Yoksa... Hadi canım! Nereden anlayacaktı ki? Talha'ya baktım ama benim aksime o hala ifadesiz bir şekilde babasına bakıyordu. Yutkunmadan edemedim. Gerçekten anlaşmamızdan haberdar mıydı?

"Berzah yok, Zeyd'e kalabalık gelmesini söyle. Emniyetli olsunlar."

"Özellikle bir düşmanımız var mı?" Talha'nın bir şey ima ettiği sesinden gayet belli oluyordu. Birini kastettiği belliydi ama Nuh bey imasını görmezden geldi ve sakin bir ses tonuyla cevap verdi:

"Hepsi için temkinli olmak gerekir."

"Sadece düşmanlarınızı davet etmezseniz olmaz mı?" diye sorduğum anda bu cesaretim için kendime şaşırdım. Beni ilgilendiren bir durum olmadıkça konuşmamam gerekirdi biliyordum ama istemsiz bir şekilde cevap vermiştim. Talha'nın bakışlarını üzerimde hissettim. Nuh bey az önce Talha'ya olan ses tonunun daha yumuşak bir hali ile cevapladı beni:

"Düşman dışarıda iken içeridekinden daha tehlikelidir Feza,"

Talha ile babasının birebir aynı olması beni şaşırtmıştı. İkisinin de zekasına şapka çıkarılırdı ama bundan daha da fazla korkusuz olmaları insanı daha çok hayrete düşüyordu. Anladığımı belirterek başımı salladım.

"Ailen kalabalık değil. Bizim taraf sorun sadece." tekrar benle konuşmasına şaşırmıştım. Ne cevap vereceğimi bilemeden saf saf baktığımda Nuh bey devam etti: "Keşke kayınvalideni de getirseydin Talha."

"Sevgili eşin kalabalık gelmemizi istemedi. Hatta Bella'yı bile."

Bakışlarım anında İnci hanıma döndü. Vurgulayarak annemi çağırmasını istememiş miydi ve Talha'da onu dinlemiş miydi? Bu gece buraya yalnız gelmek annemin çağrılmasını istenmemesine kadar benim için bir sorun değildi ama şimdi bir sorundu. Hayal kırıklığına uğramış bakışlarım sinirli bir gülüşle Talha'ya döndü. Bunu neden bana söylememişti? Benimde gelmeyeceğimi düşündüğü için miydi? Hayır ne de olsa isterse getirebilirdi elbette. O halde bilerek miydi? Şuan bunu Nuh beye söylerken bilerek mi yapıyordu? Nuh bey mesajı almış gibi tek kaşı havada İnci hanıma döndü:

"Neden?" İnci hanımın Talha'dan bunu söylemesini beklemediği aşikardı. Hareketsizce kımıldandı:

"Ben.. ilk olarak özel tanışmak istemiştim. Hem.. düğünden önce bir kez daha bir araya gelebiliriz diye düşündüm."

"Yarın tekrar anneni de alıp gelin tanışmamız gerek." dedi Nuh bey bana bakarak. Her ne kadar bu söylediğinde samimi olsa da gerçekten geleceğime inanıyor olamazdı değil mi? Talha hoşnut bir sesle cevap verdi babasına:

"Hayır. Böyle bir aileye sahip olduğumu öğrenmesi ne kadar geç olursa benim için o kadar iyi olur." İnci hanım yaptığı hatayı telafi etmek ister gibi zorla üsteledi:

"Baban haklı Talha, benim hatamdı. Lütfen yarın tekrar görüşelim."

"Hayır İnci hanım. Annemin de gelmek isteyeceğini sanmıyorum." Dedim sert bir sesle. İnci hanım benden cevabı beklemediği için ve üslubum için rahatsız olmuştu. Öfkelendiğimi fark ettiğimde içimden bir istiğfar çektim. Ama içimde biriktirmektense bunu dışarıya vurmak daha iyiydi: "Bu gece ki davetiniz için teşekkür ederim Nuh bey. Sizinle tanıştığıma memnun oldum..." ayağa kalkıp İnci hanıma döndüm: "Şöyle ki İnci hanım. Ailemle görüşmek istememenizi anlayabilirim ama bunu bu şekilde öğrenmem beni şaşırttı. Açıkçası bu saatten sonra annemin de sizinle bir münasebeti olacağını sanmıyorum. Ben bu evliliği Talha'yı sevdiğim için istiyorum. Bundan da eminim. Her normal evlilikte olduğu gibi benim ailem çok önceden Talha'nın ailesi ile tanışmıştı. Bu yüzden bu evliliğe izin verdiler. Bu çatının altında olan aile Talha için bir kelimeden ibaret, bunu görebiliyorum. Bu yüzden bugün ki kabalığınızı görmezden gelebilirim." Talha'ya döndüm: "Artık gidebilir miyiz?"

Talha donuk bir ifade ile bana baktığında az önce söylediklerim kursağımda dizildi. Yanlış bir şey mi söylemiştim yoksa? Bir an söylediğim şeyleri hatırlayamadım. Bana kızabilir miydi? Her ne kadar üveyde olsa onun annesine düşündüklerimi söylememeli sessizce oturmalı mıydım? Talha yavaşça ayağa kalktı. Dudağında ki hafif ve gururlu gülümsemeyi gördüğüm an bir yanım rahatladı. Beklemediğim şey onun elimi tutmasıydı:

"Biz gidelim artık." dediğinde bakışlarım Nuh beye kaydı. Çünkü söylediklerim için onu kırmak istemezdim. Ama yüz ifadesi sabitti. Sinirlenmemişti ama hiç de memnun görünmüyordu. Bir an benim söylediklerim yüzünden Talha'ya karşı olan tutumunda bir değişiklik olup olmayacağı aklıma takıldı. Talha elimden tutup çıkışa yönelirken Nuh beyin sesi duyuldu arkamızdan:

"Leyla, düğüne kadar burada kalsın." Talha itiraz edeceği sırada Nuh bey onu atlayarak devam etti: "Feza, senin için bir hediyem var. Çok çok değerli bir hediye olduğunu asla unutma."

"T-teşekkür ederim."

Continue Reading

You'll Also Like

118K 8.7K 30
Yalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.
478K 35.8K 35
Antep'in ihtişamlı konaklarından birinde, aşk acısını sır gibi saklayan Üsteğmen Zeyd ve sevdiği adamı ölmeden yüreğindeki mezara gömen Katre'nin hik...
350K 13.3K 55
Oysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl d...
377K 31.4K 34
-Beni istiyorsan O'dan iste . Beni seviyorsan seni sevmemi benden değil O'dan iste . Değişmek istiyorsan O'nun için değiş benim için değil .' Genç kı...