4.Bölüm

22.2K 1.6K 148
                                    

İnsanın kalbinde filizlenen küçücük bir duygu depremlere sebep olabilir bazen. Eğer fark ettiğiniz halde o filizi kökünden söküp atmazsanız aklınızda kurup durduğunuz tüm o korkular başınıza iş açabilir. Sizi yakıp yıkabilir, tepe taklak edebilir, uzun geceler boyunca uykusuz bırakabilir, sol tarafınıza adının acı olduğunu sandığınız bir hissi yerleştirir ve ne yaparsanız yapın o his bir daha asla gitmez. Yar gider ama o his içinizde bir yerlerde kalmaya devam eder. Korkmalısınız. Boşuna dememiş eskiler 'ah aşkın elinden' diye. Bunu bildiğim için şuan korkuyorum. Aklıma sızmaya çalışan duygu sanırım ben fark etmeden ufak bir tohum atmıştı iç toprağıma. Bunu dün gece net bir şekilde anlamıştım. Bazı şeyleri aklımdan atmak için 365 defa bir şarkı nakaratı tekrarlamam gerekiyor. Eğer o şarkı olmazsa düşündüğüm şey içimde dönüp duracak ve bir sarmaşık gibi aklımı sarmaya devam edecek. Tıpkı dünü aklımdan atmak için tüm gece aklımdan çaldığım şarkı gibi. Korktuğum şey aklımda dönüp dururken dua ile aklımdan sökemediğimi şarkı ile bastırmaya çalışıyordum. Yazık. Sanıyorum ki inancın yapamadığını bu yapacak. Hayır sanmıyorum. Sadece kendimi inandırmaya çalışıyorum. Yazık bana. Belki de bu kadar abarttığım için düşecektim aşkın pençesine. Kaçtıkça su verip izin verecektim içimden yeşeren filizin büyümesine.

"Ben türkü saplarım aşkın bağrına," gerçekten de mafya mı bu adam? Yani hiç de bir öğretmene ya da doktora benzemiyordu. Aklını kaçırmış olmalı gözümün önünde bir adamı vuracaktı.

"Ta ki derinlerde yansın diye." O kurşun gerçekti değil mi? Hedefte ben vardım ben. Ben.

"Haykırsan da kulak vermem çağrına." Ona layık olmadığımı mı söyledi? Asıl onun gibi bir adam bana layık mıydı ki?

"İsmimi yürekten anasın diye." Gerçekten aklımda onun ile ilgili bir şeylerin geçtiğini mi düşünüyor? Bunu nasıl ima eder?

Kulaklığı kulağımdan çıkarıp mutfak masasına bıraktım telefonu. Müzik bile bastıramıyordu aklımda dönüp duran düşünceleri. Tekrar mutfak tezgahına yönelip bıçağı elime aldım ve yarım bıraktığım domatesleri dilimlemeye devam ettim. Çaydanlıkta ki su fokurdamaya başladığında uzanıp altını kıstım. Gözüm duvar saatine gitti: 06:36. Sabah namazından sonra Kuran okumuştum ardından erken de olsa mutfağa inmiş kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştım. Annem ile güzel bir kahvaltı yapıp ardından da ikinci iş günüme başlayacaktım. Talha -pardon Talha bey- Yavuz ile evden aldıracağını onu bekletmemem gerektiğine dair net bir mesaj atmıştı dün gece ben eve geldikten sonra. Hemen altına da maaşımın hesabıma yattığını söylüyordu. İlk işim Sinan denen mahlukun ilk hastane taksitini ödemek olacaktı. İçimden bir İnşirah okudum ve Allah'tan sabır diledim.

Büyük bir özveri ile kahvaltı sofrasını hazırladığımda annem mutfağa girdi. Gülümsedi masayı görünce:

"Günaydın. Niye zahmet ettin kuzum zaten yorgundun biraz daha uyusaydın e ben hazırlardım."

"Seni bugün şımartmak istedim." diyerek oturması için sandalyeyi çektim. Ardından ince belli bardağa çay doldurup yanına bıraktım. Karşısına oturduğumda domateslerden bir dilim alıp ağzına attı. Kaşlarını çattı ardından çatalı bırakıp çayından bir yudum aldı:

"Dün bir sorun mu çıktı?" diye sordu endişeli bir ses tonu ile.

"Yok annem ne olabilir. Bir şey olmadı elhamdülillah."
"Nedir aklında ki de bakalım."

"Nerden çıkardın aklımda bir şey olduğunu?" annem çatalı eline alıp domateslerden birine batırdı ve yemen için bana doğru uzattı. Gülümseyerek ağzıma aldığım domates birkaç saniye sonra tatlanmaya başladığında annemin bakışlarına denk geldim. Tuz yerine şeker attığım domatesi ona nasıl açıklayabilirdim ki?

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin