EYLÜL (Raflarda)

Por Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... Más

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

33. Bölüm

73.5K 3.5K 850
Por Hadadelamor90

Medya: BEYONCE - Broken Hearted Girl

Keyifli okumalar 🦋

EYLÜL

Dakikalar sonra ise elimi avucunun içinde sıkıca tuttu ve evden çıkıp aşağıda bizi bekleyen arabalara doğru yürümeye başladı.

Bakışlarımı Poyraz'a çevirdiğimde az önceki halinin yerinde yeller estiğini gördüm.
Duruşu, bakışı, yürüyüşü, ciddiyeti insanı sebepsiz bir gerginliğe sürüklüyordu.

Küçük bir nefes verdiğimde Poyraz'ın hızlı adımları birden durdu. Ne olduğunu anlamak için ona başımı çevirdim. Az ilerimizde bize tedirginlikle bakan Cesur'a bakıyordu. Ona doğru adımlayıp boşta kalan eliyle kolunu kavrayarak üzerine eğildi. "Eve gider gitmez hemen yanıma geliyorsun!"

Cesur korkudan sertçe yutkunup başını sallamakla yetindi sadece.

Tam Cesur'u korumak için araya giriyordum ki Poyraz, Cesur'un kolunu bırakıp rüzgar gibi arabaya ilerlemeye devam ederek beni de peşinden sürükledi. Poyraz'ın acele ve sert adımlarına ayak uydurmaya çalıştığımda mutsuz bakışlarım Cesur'da takılı kaldı.

Cesur üzülmememi ister gibi dostane bir tebessümle göz kırptı. Onun bu haline içim çaresizlikle ezildi. Benim yüzümden Poyraz'la karşı karşıya gelecekti.

Sıkıntıyla nefesimi verdim.

Poyraz arabanın kapısını açınca bakışlarımı Cesur'dan çekip arabaya bindim ve kapımı kapatan Poyraz'a baktım. Onun bakışlarının hedefi de arkada kalan Cesur'daydı. Bakışlarını üzerinden çekmeden arabaya binip sabırsız bir şekilde hareket edince bizimle birlikte diğer arabalar da hareket etti. Cesur da hemen arkamızdaki arabanın içindeydi. Onun için bir şeyler yapmalıydım. Ürkek bir nefes alıp bedenimi tamamen Poyraz'a çevirdim. "Poyraz."

Maviliklerini kısa bir anlığına yoldan çekip bana çevirdi, yüzünde huzursuz ve sert bir ifade vardı. Düşüncelerimi okumak istercesine dikkatli bir şekilde yüzüme baktı. Ardından kaşlarını çatarak başını yeniden yola çevirdi. "Cesur'la ilgili tek kelime dahi duymak istemiyorum."

Artık düşüncelerimi olduğu gibi okumasına şaşırmıyordum. "Poyraz onun gerçekten hiçbir suçu yok, ben ısrar ettim."

Derin bir nefes alıp ağır ağır geri verdi. Sessiz kaldığını görünce ikna edebilme umuduyla Cesur'u savunmaya devam ettim. "İlk başta kabul etmedi ama ben sana ulaşmayı çok istiyordum. Seni geri getirmenin tek yolunun öfkelendirmek olduğunu biliyordum ve bunu o olmadan asla yapamazdım. Lütfen ona kızma, inan ki ben zorladım. Onun hiçbir suçu yok, en başından beri karşı çıktı."

Poyraz boynunu kütletmek istercesine başını gerginlikle sağa sola yatırıp dudaklarını keskin bir sesle araladı. "Bu yaptığınız çok tehlikeliydi Eylül ve bunun sonuçlarının bedeli çok ağır olabilirdi. Cesur bunun bilincinde bir adam."

"Ama Poyraz."

Koyulaşan bakışları beni bulduğunda kızgınlıkla soludu. "Bu benimle Cesur arasında bir konu." diyerek konuyu net bir şekilde kapatıp elimi avucunun içine hapsetti.

Böylelikle bir daha ne yaşanırsa yaşansın Cesur'u karıştırmamam gerektiğini açıkça anlamış oldum. Arkama yaslanıp çaresizce gözlerimi yumdum. Kendimi öylesine suçlu hissediyordum ki ne yapacağımı hiç bilmiyordum.

Eve vardığımızda da gün ağarmak üzereydi ve Cesur olayı yüreğimi sıkıştırmaya devam ediyordu. Arabadan inip doğruca evin içine ilerledik. Poyraz hızını kesmeden merdivenlere yöneldi. Sırtı yay gibi gerilmişti. Muhtemelen Cesur'a beklediğimden de sert çıkışacaktı. Ne yazık ki tüm bunlar benim suçumdu. Resmen hata üstüne hata yapmıştım.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip sessizce nefesimi dışarıya verdim.

Benim kaldığım odanın olduğu koridora gelince durduk ve Poyraz gergin bedenini bana çevirdi. "Birkaç saat sonra okula gideceksin. O saate kadar dinlenmelisin."

Başımın üzerinden öpüp yanımdan ayrılmaya yeltendiği sırada Cesur için son kez şansımı denemek istedim. Kolunu tutarak onu durdurdum. "Poyraz, bak Cesur..." dedim fakat cümlemi tamamlayamadan öfkeyle sert bir nefes alıp dudaklarımı şiddetle kavradı.

Şiddetli öpücüğüyle neye uğradığımı şaşırırken o, git gide şefkate dönüşen öpüşüne son verip dudaklarımdan ayrıldı ve öfkeden tamamen kısılmış maviliklerini gözlerime dikti. "Dinlenmelisin Eylül." dedi sert bir sesle ardından alnımın üzerinden öpüp yanımdan ayrıldı.

Böylelikle Cesur için son çabam da kırılmış oldu. Umutsuzca arkamı dönüp odama doğru ilerlemeye başladım.

POYRAZ

Eylül'ü izleyen adamlarımın, Eylül'ün evden ayrılıp kendi evine geldiğini söylediği an dünyam bir anda kararır gibi olmuştu. Derinlerde bir yerde içime keder dolduran sancı içimde şiddetle yankılanmaya, ona bir şey olacak korkusu tüm bedenimi hızlıca sararak eritmeye başlamıştı. Kalbim duracaktı sanki. Zaman ve mekan önemini yitirir gibi yok olduğunda tek hissettiğim ona koşma arzusuydu.

Cesur'un telefonlarımı açmamasıyla ise adeta aklımı yitirdiğimi sanmış, deliye dönmüştüm. Çok geçmeden Eylül'ün onun kanına girdiğini anlamış, oynadıkları tehlikeli oyuna son vermek için bir an önce yola koyulmuştum.

Kapı sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp Cesur'un içeriye girişini izledim. Fazlasıyla huzursuz ve gergin görünüyordu. Başı öne eğikti, vereceğim tepkiyi gerginlikle bekliyordu.

Ellerimi ceplerime koyup ruhsuz bir şekilde ona baktım. Hâlâ başı önündeydi ve sessizliği bedenimin kasılmasını sağlıyordu. Kesik bir soluk aldım. "10 saniyen var, seni dinliyorum."

Cesur başını kaldırıp öfkeden kasılmış yüzüme baktığında gözleri korkuyla büyüdü ve başını tekrardan öne eğdi. "Abi." dedi kulağıma zor ulaşan cansız sesiyle, yeniden sustu.

Sırtımdaki tüm kaslar daha da gerilmişti. Tüm gücümle yumruklarımı sıkmaya başladım. Olabildiğince sakin kalıp öfkemi kontrol altında tutmaya çalışsam da Cesur'un sessizliği beni fazlasıyla zorluyordu.

"Telefonlarımı neden açmadın?" diye bağırınca Cesur dehşete kapılmış gibi başını daha da öne eğdi. "Eğer açsaydım Eylül Hanım'ı evinden alıp hemen buraya getirmemi söylerdin ve ben o an sözünü çiğneyip Eylül Hanım'ı evinde daha fazla bırakamazdım."

İnanamayan gözlerle ona bakarak sıktığım dişlerimin arasından; "Yüzüme bak." diye tıslayınca Cesur hızla başını kaldırdı.

Anlayamamış gibi;  "Sözümü çiğneyip bırakamaz mıydın?" diye sordum.

"Ben... Ben eğer telefonunu açsaydım sana hayır diyemezdim ve sözünü..." Yüzüne öyle bir ifadeyle bakıyordum ki devam edemeyip bir kez daha sustu.

Başımı hafifçe yüzüne doğru eğdim. "Ben bu evden gitmeden önce de Eylül'ün güvenliği için evine gitmeyeceğini söylemiştim ama sen onun aklına uyarak ona göz kulak olmak yerine bile bile tehlikenin içinde beklemesine göz yumdun."

"Haklısın abi ama Eylül Hanım öyle söyleyince ben..."

Daha fazla söyleyeceklerini dinlemeye tahammülüm yoktu. Cümlesini tamamlamasına izin vermeden tek elimle boğazına asılıp sırtını büyük bir gürültüyle arkasındaki duvara çarptım. "Ne zamandan beri Eylül'ün istediklerine göre hareket ediyorsun lan sen? Ne zamandan beri benim telefonlarıma cevap vermiyorsun? Meraktan delirdim ulan aklımı yitiriyorum sandım. Ya ona orada bir şey olsaydı?"

Cesur'un yüzü anında kırmızıya çalmıştı. Zar zor çıkan sesiyle; "Tüm önlemleri almıştım." dedi.

"Başlarım lan önlemine. Önlemmiş... Ne önleminden bahsediyorsun sen?'' Boğazındaki parmaklarımın tutuşunu gevşettim. ''Kapısının önüne sadece iki adam koymuşsun. İki. Emin Sancaktar'ın ya da diğerlerinin adamları için iki adam nedir ki? Hepiniz aşağıdaydınız ulan. Ona orada bir şey olsaydı hanginiz sesini duyacaktı? Nasıl böyle bir hata yaparsın?" diye haykırdığımda sesim tüm odada şiddetle yankılandı.

"Abi apartman temizdi, kimse yoktu."

Söylediğinin mantığını aradım ama bulamadım. "Temizdi demek. Nereden biliyorsun? Tek tek tüm katları dolaştın mı? Kime güveniyorsun da onu sadece iki adama bırakıp gidebiliyorsun? Ben yalnızca sana güvenip bırakabiliyorken sen nasıl başkalarına bırakıp gidebiliyorsun? Sana bir daha güvenemeyecek miyim? Ben 8 yıl önce ne yaşadım, sen kendi gözlerinle şahit olmadın mı? Ölüm burnumuzun dibinde lan ölüm burnumuzun dibinde, sen bunu çocuk oyuncağımı sanıyorsun?"

Öfkemi alamasam da Cesur'un boynundaki baskıyı tamamen bıraktım ve onu duvardan ayırıp geriye doğru sertçe ittim. Cesur afallayıp geriye sendelerken daha fazlasını yapma arzusunu şiddetle içimde bastırdım. O an karşımda Cesur'un yerine başka bir adam olmasını ne çok isterdim.

Cesur ise çok kısa bir süre içinde afallamanın etkisinden çıkıp iki büklüm olarak derin öksürüklerle nefesini toparlamaya çalıştı.

Ürkütücü bakışlarım üzerinde çekmeden işaret parmağımı tehditkâr bir biçimde üzerine doğrultum. "Eğer bir daha sözümden çıkarsan Cesur inan bana sözümden son çıkışın olur, anladın mı?"

Cesur öksürüklerinin arasında sesini bulabilmeyi başardığında; "Özür dilerim abi." dedi. Karşımda doğrularak yeniden başını öne eğdi. "Bir daha tekrarı asla olmayacak yeter ki bana olan güvenin zedelenmesin. Beni bir tek bu mahveder."

Cesur'a cevap vermeyip masama doğru gittim ve gergin bir şekilde sandalyeye oturdum. Bakışlarım da hâlâ yüzüme bakamayan Cesur'daydı.

"O piçin sonuçları çıktı mı?"

Sorduğum soruyla Cesur nihayet başını eğdiği yerden kaldırdı. "Çıktı abi. Kafatasında üç kırık tespit edilmiş. Ardından kurşuna dizilmiş. İşin garip kısmı  kanında yüksek miktarda siyanür bulundu."

Oturduğum sandalyede tedirginlikle kıpırdanıp şaşkınlıkla Cesur'a baktım. "Siyanür mü bulunmuş?"

"Evet, katili öldürmeden önce zehirleyerek nöbet geçirmesini sağlamış."

Kafamdaki sorulara bir yenisi daha eklenince ağrımaya başlayan ensemi ovmaya başlayıp sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim.

Bu bela canımı daha çok sıkacaktı...

EYLÜL

Biraz olsun uyumayı denesem de aklıma Cesur geldikçe uyuyamıyordum. Düşüncelerim arasında yataktan doğrulup ayağa kalktım. Bir yanım büyük bir istekle Poyraz'la Cesur'un yanına gitmeyi istiyordu. Bir yanım da durmamı söylüyordu.

Yanlarına gidip Cesur'u korumaya çalışsam Poyraz büyük bir tepki verir miydi?

Poyraz'ın öfkeli mavilikleri gözümün önüne gelince saçma düşüncelerimi bir kenara bırakıp kendimi duşa attım. Elbette büyük tepki verirdi.

Dakikalar sonra, duştan çıkıp aynanın karşısına geçtim ve hazırlanmaya başladım. Çok geçmeden kapım çalınınca gelenin Melis olduğunu anladım.

Kapıyı açtığımda beni kocaman gülümsemesiyle karşıladı. "Günaydın öğretmenim." dedi cıvıldayan bir sesle, dün geceye göre daha mutlu görünüyordu.

"Günaydın tatlım."

"Hazır mısın, kahvaltıya inelim mi?"

"Hazırım." diyerek başımı salladım ve o an içimi tarifsiz bir heyecan kapladı.

Birazdan Melis babasıyla olan ilişkimi öğrenecekti. Buna sevineceğini bilsem de içimde beliren heyecana, korkuya bir türlü engel olamıyordum.

Melis elimi tutunca birlikte yemek odasına doğru yavaş yavaş ilerledik. Kalbim her zaman ki gibi heyecandan dört nala koşuyordu.

Yemek odasına indiğimizde ise Poyraz'ı masada göremeyince kısa bir anlığına şaşkınlık yaşadım ve içime dolan korkuyu yok etmeye çalışarak başımı geriye çevirdim ama gelen giden yoktu.

Demir de gülümseyerek bize bakıyordu. İkimize ithafen; "Günaydın." deyince ben başımı sallamakla yetinirken Melis koşup yanağından öptü .

Başımı yeniden kapıya çevirdim, yoktu. Huzursuzca sandalyeme oturup Poyraz'ın masada olmayışına anlam veremeyerek Demir'e baktım.

Tam Poyraz'ı soracaktım ki tüm heybetiyle içeriye girince rahat bir nefes verdim. Hâlâ bana kızgınlığının geçmemesinden, yeniden çekip gitmesinden korkuyordum.

Başımı ona çevirdiğimde bana aşkla bakan mavilikleriyle göz göze gelince gülümsedim.

Melis de babasını görür görmez şaşkınlıkla karışık bir sevinçle cıvıldadı. "Aa babam gelmiş."

Poyraz, ona doğru ağzı kulaklarında yürüyüp üzerine eğildi ve başının üzerinden öptü. "Günaydın küçüğüm." Ardından bana doğru yaklaşmaya başladı. Benimse kalbim, neredeyse ağzımda atıyordu. Tıpkı Melis gibi benim de üzerime eğilip başımın üzerinden öperek; "Günaydın menekşem." dedi.

Ben olduğum yerde oturan bir domatese dönüşürken Demir gülümseyerek Melis de şaşkınlıkla bize bakıyordu.

"Ne yani siz?" diye sorunca Melis, elimin üzerinde bir baskı hissettim. Bakışlarımı elime çevirdiğimde gerginlikten buz kesilmiş elimi tutan Poyraz'a baktım.

Güven veren bakışları içimi ısıtınca elimi daha da hapsettim avucunun içine ve bakışlarımı Melis'e çevirdim.

Az evvel ki şaşkınlığı gitmiş, yerine insanın içini sıcacık eden bir gülümseme gelmiş elimize bakıyordu.

"Evet Melis, öğretmeninle birlikteyiz."

"Nihayet." diye mırıldanınca Demir başımı ona çevirdim, o da gülümseyerek bize bakıyordu.

Melis sevinçle sandalyesinden fırlayıp önce beni öptü, sonrasında da babasının kucağına tırmandı.  Onu öpücük yağmuruna tutup; "Çok teşekkür ederim baba." diye diye sayıklamaya devam etti.

Melis'in halini gördükçe bu zamana kadar olan korkularımın ne kadar yersiz olduğunu anlamış oldum. Boşuna ilişkimizi saklamaya çalışmıştım.

Melis öpücük yağmuruna son verip babasının kucağından inerek keyifle sandalyesine oturdu ve her zaman ki gibi Poyraz'ın sözleriyle kahvaltı başlamış oldu. Burada kahvaltı yaptığım günden beri en neşeli kahvaltının bugün olduğuna yemin edebilirdim. Poyraz'ın, Melis'in ve Demir'in keyifli muhabbetlerini, kahkahalarını dinlerken ilk kez bu evde bir aile sıcaklığını iliklerime kadar hissetmiştim.

Kahvaltıdan sonra ise Melis'le birlikte arabaya doğru ilerlediğimizde pür dikkat Cesur'u izlemeye başladım. Beklediğimin aksine keyifli duruyordu yahut bana belli etmek istemiyordu.

Melis koşarak yanına gidince dizlerinin üzerine çöküp Melis'le aynı hizaya geldi. "Günaydın Cesur abi."

"Günaydın prensesim, bu sabah çok keyiflisin."

"Evet artık çok mutluyum."

"Bu mutluluğu neye borçluyuz bakalım?"

Melis bana doğru ağzı kulaklarında muzip bir bakış attı. "Tabii ki babama ve öğretmenime."

Melis'in çenesini sevgiyle sıkıp; "Günaydın Cesur." dedim

Cesur da ayağa kalktı. "Günaydın." dedi. Keyifli duruşunun ardındaki dalgın bakışları keyifsiz olduğunu ele veriyordu.

Melis arabaya binince Cesur'la beni duymaması için kapısını kapatıp bedenimi tamamen Cesur'a çevirdim. "Ben gerçekten çok özür dilerim."

Cesur sıkıntılı bir nefes alsa da yüz ifadesini bozmadı. "Özür dilenecek bir şey yapmadın, merak etme."

Pişman olmuş bir sesle; "Cesur ben büyük bir hata yaptım, hatamı da hatayla telafi etmeye çalıştım. Seni de zor durumda bırakmış oldum. Ben gerçekten Poyraz'ın sana bu kadar kızacağını tahmin edememiştim. O an heyecanıma yenik düşerek bencilce davrandım, bunun için gerçekten çok üzgünüm." dedim.

Cesur'un eli ensesine gitti ve bakışlarını boşluğa tutundurarak belli belirsiz mırıldandı. "Kızmasının tek sebebi bu değil tabii."

Demek istediğini anlayamayınca merakla yüzüne baktım. "Nasıl yani?"

Cesur boş ver anlamında elini sallayıp gözlerini cevap bekleyen gözlerime dikti. "Bak Eylül, abimle aranda ne geçti ya da abim neden bir anda gitti bilmiyorum ama ben ikinizin de gözlerine bakınca birbirinize ne kadar aşık olduğunuzu görebiliyorum ve bir insan gerçekten aşık olduğu zaman bazen hayatı boyunca yapmam dediği hataları yapabiliyor. Akıllıca davranamayabiliyor. Mantığını kullanmaya çalışırken kör noktaları yüzünden doğruyu ya da yanlışı ayırt edemeyebiliyor. Buna da en büyük neden, kaybetme korkusu oluyor. Gerçekten aşık olan bir insan kaybetme duygusunu tattığı o an, kendisinin bile tanıyamadığını birine dönüşebiliyor." diyerek küçük bir nefes verdi, sanki birini düşünüyor gibi bir hali vardı. Gözünün önüne görüntüler gelmişçesine kaşlarını çatıp konuşmaya devam etti. "O yüzden kimse kusursuz değildir, bunu unutma. Sen çok geç olmadan yaptığın hatanın farkına vardın, telafi etmek için de doğru olanı yaptın yani çabaladın ve ben, senin çabanda senin yanında olmak istedim." Söylediği sözleri tasdik edercesine başını sallamaya başladı. "Kısacası sen beni zor durumda bırakmadın, ben bunun neye mal olacağını bile bile kabullendim, o yüzden özür dilenecek bir durum yok ortada ayrıca çok bir güzel bir şeye vesile oldum, sen mutlusun abim mutlu. Önemli olan da bu. Güzel şeylerin özrü olmaz."

Cesur'un sözleri içime işlemiş burnumun direğini sızlatmıştı. Minnetle ona baktım. Pürüzlenen sesimle dudaklarımı hareket ettirip; "Çok güzel bir kalbin var Cesur, teşekkür ederim." dedim.

Cesur gülümseyince arabanın kapısını tekrardan açarak Melis'in yanına oturdum. Heyecandan kıpır kıpırdı ve sürekli gülümsemeye devam ediyordu.

Saniyeler sonra ise arabaya binen Poyraz'a çevirdim bakışlarımı. Yoğun erkeksi kokusu arabaya dolunca bir an efsunlaştığımı hissettim. Melis de babasının kucağına tırmanıp onu yanağından öptü. "Çok yakışıklı görünüyorsun baba."

Poyraz gülümseyerek burnunun ucuna şefkatli bir öpücük kondurdu. Boşta kalan diğer elini de belime dolayarak beni yanlarına çekti ve okula doğru yolculuğumuz başlamış oldu.

Yol boyunca Melis babasına sürekli bir şeyler sorup onu da anlattıklarına dahil ettiğinde sessizce onları izledim ve Melis'in babasının yakışıklı göründüğüne dair söylediği sözlerine defalarca kez içimde hak verdim.

Vücudunu tamamen saran simsiyah takım elbisesiyle benim için fazlasıyla yakışıklı ve çekici görünüyordu. Kısa saçları, birbirine karışmış kısa bıyık ile sakalları, mavi gözleri, keskin hatlarıyla kusursuz bir görüntü sergiliyordu. Her girdiği ortamda tüm dikkatleri rahatça üzerine çekebilir, birçok kadının ilgi odağı olabilirdi.

Bir anda yüzüme çarpan gerçekle zihnimden kalbime yayılan huzursuzluk hissettim . Poyraz'ın çalıştığı yeri, kimlerle çalıştığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Poyraz'ı oturduğu yerde tekrardan alıcı gözüyle süzdüm ve içime dolan saf kıskançlık duygusuyla tüm keyfim yavaş yavaş beni terk etti.

"İyi misin Eylül?"

Düşüncelerimden Poyraz'ın sesiyle çıktığımda Poyraz'ın endişeli Melis'in de meraklı bakışlarını üzerimde gezdirdiklerini gördüm. Hızlıca gözlerimi ondan kaçırıp: "Sadece dalmışım." dedim.

Poyraz cevap vermeyip başını sallasa da inceler bakışlarının üzerimde dolaştığını hissedebiliyordum. Rahatlatmak istercesine sahte bir gülümsemeyle yüzüne baktım.

******

Yaklaşık bir saat sonra okula geldiğimizde Melis ile Cesur arabadan inince Poyraz'la arabanın içinde baş başa kaldık.

Poyraz belimdeki elinin tutuşu güçlendirip beni kendine daha da hapsetti ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarını yanağıma sürterek koklar gibi derin bir nefes aldı. "Güzel yüzünün bir anda asılmasına sebep olan sorun ne?"

Sorduğu soruyla bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ardından çenemi yukarı kaldırıp kararsız bakışlarımı mavilikleriyle buluşturdum. "Poyraz, ben çalıştığın yere gelmek istiyorum."

Poyraz böyle bir cümle duymayı beklemediğini açıkça belli eder şekilde havalandırdı kaşlarını ve bakışlarını gözlerimde yoğunlaştırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. "Gelmeni ben de isterim ama neden bir anda gelmek istediğini anlamadım."

Umursamaz görünmeye çalışarak omuzlarımı silktim. "Bir nedeni yok. Sadece görmek ve nasıl bir yer bilmek istiyorum." dediğimde yüzümdeki mimiklerimi dikkatlice izlediğini fark ettim.

"Ne zaman istiyorsan o zaman gelebilirsin. Bana kalsa hemen gidelim çünkü seni yanımdan ayırmayı hiç istemiyorum. Her anımda yanımda ol, gözümün önünde ol istiyorum. Her saniye eşsiz kokunu içime çekmek..." Kısa bir müddet susup parmaklarını dudaklarımın üzerinde dolaştırarak içini çekti. "Her saniye yumuşak dudaklarını öpmek istiyorum."

Poyraz, yoğun bir arzuyla dudaklarıma bakıp beni sersemletse de içimde beliren kıskançlık duygusunun beni ele geçirmesine karşı koyamadım. Ellerim ceketinin yakasına gitti ve parmaklarım yakasını sararak sıkıca kavradı. "Senin bakışlarının aşkla değeceği tek kadın benim. Kokusunu içine çekeceğin tek koku, benim kokum olacak. Dokunacağın tek ten, benim tenim olacak ve dudaklarının öpme arzusuyla yanacağı tek kadın yine ben olacağım. Bunu sakın unutma." diyerek dudaklarımı şevkle dudaklarına bastırdım.

Poyraz ilk önce afallasa da sonrasında dudaklarımın altındaki dudakları arsızca kıvrıldı. "Yalnızca sen olacaksın." dedi ve yoğun bir açlıkla dudaklarımı tüketmeye başladı.

Öpüşü içimde bir yerleri eritirken Poyraz'ın belimdeki eli bir anda kasıldı. Benden kopmayı başarabildiğinde nefes nefese alnını alnıma dayayıp; "Gözümün değeceği tek kadın sensin.'' dedi. ''Kokusunu alacağım, tenine dokunacağım, dudaklarını öpeceğim tek kadın yine sensin ve bu hayatta senin olabilecek tek adam da benim."

Hızla inip kalkan göğüs kafesim ona çarpıyordu. Soluk soluğa; ''Sensin.'' dedim. Üzerimi düzeltip kaçarcasına arabadan indim.

Biraz daha yanında kalırsam üzerimde düzeltebileceğim bir elbisem olmayacaktı. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle okulun bahçesine girdim. Ruhumda yeniden kelebekler kanat çırpıyordu. Elimi çarpan kalbimin üzerine bastırıp gülümseyerek alt dudağımı ısırdım.

Okula içine girdiğimde ise Engin Bey'i görür görmez o beni fark etmeden hızlı adımlarla öğretmenler odasına ilerledim. Neyse ki beni fark etmemiş güzel başlayan günüme gölge düşürmemişti. Ya da ben çok erken konuştuğumun o an farkında değildim.

Öğretmenler odasının kapısı açıp; "Günaydın." dedim yüzümdeki kocaman tebessümümle ve önüme çıkan ilk sandalyeye oturdum.

Yüzümdeki tebessümün varlığı uzun sürmedi. Öğretmenler odasına arka arkaya önce Beren akabinde Engin Bey girdi.

Engin Bey'in insanın midesini bulandıran bakışları beni bulunca hızla başımı çevirip gülümseyerek bana bakan Beren'e baktım. "Günaydın canım."

"Günaydın."

Engin Bey'in kulakları tırmalayan sesi kulaklarıma dolunca da başımı yeniden ona çevirmek zorunda kaldım. "Öncelikle hafta sonu etkinliğinize beni de davet ettiğiniz için teşekkür ederim, duyunca çok mutlu oldum, tabii ki de böyle bir teklifi geri çeviremezdim." diyerek bana baktı.

Sürekli ilgi odağı olmaktan fazlasıyla rahatsız oluyordum.

Kaşlarım çatıp; "Gelmesen eksik kalırdın." dedim belli belirsiz sesimle ve sıkıntılı bir nefes verdim.

Engin Bey keyifli denilebilecek bir sesle; "Bu etkinliğin fikir sahibi olan Oktay Hoca'ya ayrıca teşekkür ederim." dedi. Bakışlarını benden çekip Oktay Hoca'nın üzerine dikti. Ardından;
"Herkes geliyor değil mi?" diye sorduğunda akbaba bakışları yine beni buldu.

Tüm öğretmenlerden geliyoruz anlamında bir uğultu kopunca oturduğum sandalyeye gergince yaslanıp kollarımı göğsümde bağlayarak sessizce onları izlemeye başladım.

"Siz de geliyorsunuz değil mi Eylül Hanım?"

Engin Bey'in sorusu sinirle karışık sert bir soluk vermeme sebep oldu.

Bu adamın benimle derdi neydi? Anlamıyor muydu? Yeterince istemediğimi belli etmiyor muydum? İlla Poyraz'a mı söylemem gerekiyordu benden uzak durması için? Neden bir kadının hayırı erkek dünyasında kabul görmüyordu?

Kaşlarımın çatılmasına engel olamadan; "Ben aileme hafta sonu için söz vermiştim o yüzden gelemiyorum." dedim.

Tüm odadan bir anda "Aa ama." sesleri yükselince başımı diğerlerine çevirdim.

Oktay Hoca hayal kırıklığına uğramış bir sesle; "Hadi ama Eylül oyunbozanlık yapma hep birlikte birkaç saat eğleneceğiz o kadar." dedi.

"Aileme söz vermiştim hocam, biliyorsunuz Almanya'da yaşıyorlar ve biz nadiren görüşebiliyoruz."

"O zaman haftaya erteleyelim." deyince Ender Hoca panikle ellerimi iki yana salladım. "Yok hocam sizler benim için planınızı bozmayın hem haftaya herkes müsait olmayabilir, siz bu hafta sonu gidin."

"Ben haftaya müsaitim." dedi Seher Hoca.

Onu Beren, Ender Hoca, Pınar Hoca ve diğerleri de takip edince onları ikna edemeyeceğimi anlayıp oturduğum yerde huzursuzca kıpırdadım.

O sıra; "Bu etkinlik, öğrencilerimiz için yapılan bir etkinliktir. Etkinlikte tüm öğretmenlerimi eksiksiz bir şekilde görmek istiyorum Eylül Hanım." diye itaatkar ve sert bir biçimde konuşmaya başlayan Engin Bey'e döndüm.

Sebebini anlayamadığım bir ifadeyle bana bakıyordu ve kesinlikle beni irite etmeyi başarıyordu.

Tek kaşımı kaldırıp ona meydan okurcasına baktığımda araya Oktay Hoca girdi. "Anca beraber kanca beraber."

Beren kıkırdayarak yanıma sokuldu. "Bu pikniğe sensiz gidilmeyeceği belli oldu."

Ayağımla onu dürtüp benden sabırsızca cevap bekleyen öğretmen arkadaşlara döndüm. "Ailemle konuşayım madem ayarlayabilirsem hafta sonu ben de gelirim."

"Ayarla mutlaka." deyince Seher Hoca başımı sallamakla yetindim.

"O zaman Cumartesi günü sabah 10'da okulda buluşalım, hep birlikte keşfe çıkalım." dedi Engin Bey az önceki ifadesinin tersi şen bir ifadeyle. Sesi heyecandan çatallı bir şekilde çıkmıştı.
Bu etkinliğe çocuklar gibi sevindiğini, gitmek istediğini açıkça belli ediyordu.

O sırada zilin sesi duyulunca ellerini kalkmamızı ister gibi yukarıya kaldırdı. "Hepinize iyi dersler."

Öğretmenler mesajı almış gibi ayaklanıp bir bir odadan çıkmaya başladılar fakat Engin Bey hâlâ aynı yerinde kıpırdamadan duruyor, üzerimden çekmediği bakışlarıyla beni beklediğini belli ediyordu.

Huzursuz bir nefes alarak Beren'e döndüm. "Çıkalım mı?"

Başını sallayıp notlarını eline aldı ve birlikte kapıya doğru ilerledik. Kapının kulbuna tam uzanmıştım ki beklediğim gibi Engin Bey'in sesini duyunca durmak zorunda kaldım.

"Eylül Hanım bir dakikanızı alabilir miyim?" diye sorduğunda bakışları Beren'deydi ve gitmesi için gözlerinin içine bakıyordu.

Beren de anlamış olacak ki; "İyi dersler Eylül." diyerek yanımdan uzaklaştı.

Beren'in odadan çıkmasıyla birlikte Engin Bey'le baş başa kalınca bana doğru yürümeye başladı. Bense elimdeki kitapları sıkıca kavrayarak göğsüme siper ettim.

"Eylül Hanım cumartesi günü size ben eşlik etmek isterim, isterseniz öncesinde de birlikte güzel bir kahvaltı yapabiliriz. Ben sizi evinizden alırım."

Her ne kadar sözlerine öfkelensem de bir yanım histerik bir kahkaha atma isteğiyle dolup taştı. Poyraz'ın evinde kaldığımı bilse yine de evden almak ister miydi?

Göğsümdeki kitaplara daha da sarılıp kaşlarımı çattım ve ses tonumun yüksek çıkmasını umursamayarak net olmayı istedim. "Teşekkür ederim Engin Bey ama eşlik etmenize gerek duymuyorum ve sizinle kahvaltı yapmak istemiyorum, benden uzak durun artık!"

Tavırlarından hoşlanmadığımı, onu yakınımda istemediğimi belli ettiğimi düşünsem de dudaklarına pis bir tebessümün yayıldığını görünce daha da kaşlarımı çattım. Resmen adamı reddetmem hoşuna gidiyordu.

Yüzündeki pis sırıtışını bozmadan; "İyi dersler Eylül Hanım." dedi.

Ona doğru ters bir bakış atıp hızlıca öğretmenler odasından çıktım. Daha fazla baş başa kalmaya tahammülüm yoktu. Bakışları, ses tonu sürekli Tunç'un son hallerini anımsatıyordu. Üzerimden ürperti geçmesine engel olamayıp sınıfıma doğru ilerlemeye başladım.

Şimdiyse tek sorun Poyraz'ı ikna etmem olacaktı fakat onu nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sıkıntıyla nefesimi verdim.

Sınıfa girince ise tüm sıkıntılarım ve zihnimi meşgul eden sorularım kapı dışında kalırken tüm samimiyetleriyle bana sıcacık bakan öğrencilerime gülümsedim. "Günaydın çocuklar."

"Günaydın öğretmenim."

Gülümseyerek masama doğru yürüdüm ve masamın yanına varınca bedenimi onlara çevirdim.
"Evet bakalım, herkes hikaye kitabını bitirdi mi?''

Tüm sınıf hep bir ağızdan; "Evet" diye bağırınca elimdeki kitapları masa üzerine bırakıp bedenimi masaya yaslayarak onlara döndüm. ''Öyleyse kitap hakkında biraz sohbet edelim.''

Öğrencilerim kitap hakkında tek tek konuşmaya başladıklarında Melis'le göz göze geldik. Bugün bambaşka bakıyordu gözlerimin içine. Sevginin yoğunluğu göz bebeklerini kaplamıştı adeta. Gülümsedim. Onun tertemiz kalbinde böylesine yer edinmek kendimi oldukça güçlü hissetmeme sebep oldu ve keyifle dersime yeniden döndüm.

Gün boyu Melis' den aldığım güç akşamüzeri eve gelince huzursuzlukla yer değiştirdi. Öğretmen arkadaşların üzerimdeki baskısı beni köşeye sıkıştırmıştı. Bu haftayı atlatsam bile haftaya yeni bir bahaneyle karşılarına çıkamazdım. Onları sürekli oyalayamazdım.

İçimdeki bir anda beliren nahoş bir his beni yoklayınca odada daha fazla kalamayacağımı anlayıp mutfağa indim. Mutfakta her zaman ki gibi akşam yemeği telaşı vardı. Usulca Nesrin Sultan'ın yanına sokulup yaptığı yemeğe göz gezdirdim, fazlasıyla iştah açıcı duruyordu.

"Bir şey mi istemiştin kızım?"

"Hayır sadece bu lezzetli kokunun kaynağını anlamaya çalışıyorum."

Nesrin Sultan belli edercesine gururla gülümsediğinde Burçin söze girdi. "Annem yemekleriyle seni de etkisi altına aldı ya vallahi helal olsun sultanım."

Yemeğin kokusunu derince içime soludum. ''Bu yemeklerle kim etki altına alınmaz ki?''

Bu defa söze Banu girdi. "Sanırım bir tek Arzu Hanım'ı etkisi altına alamadı." deyip gülmeye başlayınca meraklı bakışlarımı ona çevirdim. "Arzu Hanım beğenmiyor mu yemekleri?"

Banu, düşünceli bir tavırla ellerini iki yana açtı. "Yani bilmiyoruz genelde o hep çok az yer ve yemeklere mutlaka bir kulp bulur."

Masada pirinç ayıklayan Meliha; "Bence kilo almaktan korkuyor." dedi ve sesini incelterek Arzu'nun taklidini yapmaya çalıştı. ''Nesrin Hanım yemeklerinize çok fazla yağ kullanıyorsunuz, biraz daha az koymalısınız ayrıca bu kadar tuzun anlamı nedir? Bizi zehirlemek mi istiyorsunuz? Bunlara dikkat edin, sizi bir daha bu konuda uyarmayacağım." deyince kendime engel olamayıp gülmeye başladım.

Gerçekten de sesini onun sesine benzenmişti.

"Aslına bakarsan Arzu Hanım sadece yemekleri değil bizleri de beğenmiyor, ona kalsa şimdiye dek hepimizi evden kovmuştu." diyerek yüzünü buruşturdu Ela da.

Şaşkınlıkla; "Nasıl yani? Neden beğenmiyor?" diye sordum.

Ela sırıtarak; "Eğitimli değilmişiz.Yurt dışından eğitimli bir ekip getirtmeyi istemişti ama Poyraz Bey'in sert tepkisiyle karşılaşınca sadece istemekle yetindi." dedi.

"Aşçısı fransız olmalıymış yahu elin fransızı ne anlar mantıdan, dolmadan, tas kebabından benim yerimi tutar mı hiç?" diye sitemli bir şekilde araya girince Nesrin Sultan, Ela yüzündeki sırıtışı bozmadan yanağından makas aldı."Hiç ama." diyerek bize doğru göz kırptı.

Diğerleri de aynı şekilde gülerken bir anda sesleri kesildi ve hızlıca toparlanıp mutfağa giren kişiye baktılar. O an, saniyelik bir kalp krizi geçirdiğimi söylesem sanırım yalan olmazdı.

Arzu'nun gelmesinden, bizi duymasından endişe ederek başımı yavaşça geriye çevirdim ve içeriye girenin Poyraz olduğunu görünce rahat bir nefes verdim. Arzu'nun böyle bir konuşmaya şahit olduğunda vereceği tepkiyi düşünmek dahi istemiyordum.

Poyraz'ın ise her ne kadar mavilikleri aşkla parlasa da yüzündeki gergin ifadesi beni bile tedirgin etmişti. Endişeyle gözlerime odaklanıp hızlı adımlarla yanıma geldi. "Odanda seni göremeyince çok merak ettim." dedi ve yüzümü avuçlarının arasına alarak aramızdaki ilişkiyi mutfaktakilere de ilan etmiş oldu.

"İyi misin? Melis keyifsiz olduğunu söyledi."

Anlaşılan yine ruh halimi Melis'e yansıtmayı başarmıştım. Poyraz'a cevap vermeden önce bakışlarımı kısa bir anlığına mutfakta gezdirdim. Nesrin Sultan ile Meliha'nın yüzünde hiçbir ifade yokken Ela, Burçin ve Banu gülmemek için dudaklarını birbirlerine bastırıyordu.

Yanaklarım ısınınca yeniden Poyraz'a dönerek belli belirsiz duyulan sesimle; "İyiyim, odada canım sıkılınca mutfağa inmek istemiştim." dedim.

Başını sallayıp ellerini yüzümden çekti ve parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip elimi sıkıca kavrayarak peşinden sürüklemeye başladı.

Başımı geriye çevirip mahcup bir ifadeyle mutfaktakilere baktığımda kızlara Nesrin Sultan ile Meliha'nın da katıldığını gördüm.

Poyraz da hızlı adımlarla beni sürüklemeye devam ediyordu. Merdivenleri aşıp çalışma odasının olduğu koridora sapınca piknik meselesini açmanın tam vakti olduğunu düşündüm.

Çalışma odasına girer girmez beni kapıyla bedeni arasına aldı ve sıcak dudaklarını yanağıma bastırdı. Ardından parmaklarını boynumda yavaşça dolaştırmaya başladı. Gözlerimi kapattım. Her dokunuşu içimdeki gerginliği mıknatıs gibi çekiyordu. Dudaklarını yanağımdan sürterek boynuma indirince tamamen gevşediğimi hissettim. Bana ne yapıyordu bilmiyordum ama her ne yapıyorsa iyi geldiğini biliyordum.

Sıcak nefesini üfleyip boğuk bir fısıltı eşliğinde; "Özledim menekşem." dedi.

İç gıdıklayıcı sesi içimin titremesine sebep olunca yavaşça yutkunarak gözlerimi aralayıp bakışlarımı koyulaşan maviliklerinde gezdirdim. Bakışlarında yoğun bir arzu vardı ve sıcak nefesi beni çoktan sersemletmişti. Burnunu boyun girintime yasladı, koklar gibi derin bir nefes aldı. Sıcak dudakları yeniden hareket ettiğinde bu defa boynumdan dudaklarıma doğru yol aldı, dudaklarını dudaklarıma dokundurdu.

Öpmek istiyordum ama o hareket etmiyor öylece duruyordu. İçimdeki öpme arzusuna daha fazla hakim olamayınca elimi başının arkasına götürüp sertçe dudaklarıma bastırarak öpmeye başladım.

Beklediği buymuş gibi önce arsızca sırıttı sonrasında da kolunu belime dolayarak sert bedenine bastırıp büyük bir özlemle öpmeye başladı. Her defasında gittikçe büyüyen tutkusuna ayak uydurmak ve içimden dışarıya çıkmak için çırpınan dürtüye direnmek fazlasıyla zorlanmama sebep oluyordu. Nefesim yetmeyince zar zor dudaklarından kopup nefes nefese koyulaşan gözlerine baktım. Sıcak nefesi sert bir şekilde ıslak dudaklarıma çarpıyordu.

Zihnimi ele geçirecek kadar sersemletici bir sesle; "Dudakların kontrolümü kaybetmeme sebep oluyor farkındasın değil mi?" diye sorunca yavaşça yutkundum. Üzerime her an atlayacakmış gibi şehvetle bakan gözleri, daha da sıcak basmasına sebep olmuştu. Bunu fark eden Poyraz da hafifçe tebessüm edip burnumun ucuna şefkatli bir öpücük kondurdu. Ardından elime uzanıp koltuklara doğru ilerledi. Ters giden bir durum olduğunun farkındaydı. Az önceki dokunuşlarının yoğunluğunun sebebi de buydu aslında. Üzerimdeki gerginliği almak istemişti. Koltuğa oturup beni de yanına çekti ve bedenini tamamen bana çevirdi. "Neyin var? Neden gerginsin bu kadar? Okulda gerilmene sebep olacak bir şey mi oldu?"

İnceler bakışları pür dikkat yüzümdeydi, her zaman ki gibi bir ifade yakalamaya çalıştığı belliydi.

Sıkıntılı bir nefes alıp; "Poyraz benim seninle konuşmam gereken bir konu var." dedim.

Söyleyeceğim şeyin onu rahatsız edeceğini tahmin etmişçesine huzursuzca soludu. "Seni dinliyorum."

Kurumaya başlayan dudaklarımı yavaşça ıslattım. "Poyraz hafta sonu okulun piknik etkinliği var. Yani bahar geldiği zaman öğrencileri götürebileceğimiz piknik alanlarını keşfetmek için biz öğretmenleri olarak şimdiden gidip bakalım diyoruz. Hem öğretmenlere de değişlik olur. Hazır gitmişken de piknik yaparız."

Poyraz'ın kaşları, bir solukta söylediğim cümlenin hızıyla çatıldı. "Nereden çıktı şimdi bu?"

"Genelde her okulun zaman zaman bu tarz etkinlikleri olur, doğal olarak öğretmen arkadaşlar da bu hafta sonu böyle bir etkinlik yapmak istediler."

Sert bakışları yüzümde fütursuzca gezindi ve tereddütsüz bir sesle; "Hayır Eylül o pikniğe kesinlikle gitmeyeceksin." diyerek sinirli bir şekilde ayağa kalktı.

Net ifadesi omuzlarımın düşmesine sebep olunca yavaşça soluğumu verip arkasından ayağa kalktım. "Bu piknik, öğrenciler için yapılacak olan bir etkinlik olduğu için öğretmen arkadaşlar da hep birlikte gitmek istiyorlar. Önce bu hafta sonu işim olduğunu, gelemeyeceğimi söyledim ama bu defa da sırf ben de o pikniğe gidebileyim diye bir sonraki hafta sonuna ertelemek istediler. Anla beni Poyraz her gün onlarla yüz yüze geliyorum, gitmezsem çok ayıp olacak."

Sanırım cümlenin sonunu yanlış bitirmiştim. Odanın içinde sıkıntıyla ileri geri dolanırken bir anda durup öfkeyle homurdandı. "Sana bir şey olma ihtimalinin yanında onlara ayıp olması umrumda bile değil."

Gözlerimi bir umut arayarak yüzünde gezdirdim. "Merak etme bana bir şey olmayacak hem artık o da yok, birkaç saat durup geri döneceğim zaten."

Sinirle ellerini saçlarının arasına götürdü ve sertçe karıştırdı. "Asıl sorun da bu ya zaten. O varken seni kimden koruyacağımı biliyordum ama şimdi seni kimden ya da kimlerden koruyacağımı bilmiyorum."

"Birkaç saatlik basit bir piknik. Eminim beni o piknikte korumana gerek kalmayacak."

Poyraz'ın gözlerinde endişe kol geziyordu. "Eylül, bak ben sıradan bir adam değilim ve benim etrafım düşmanlarla dolu. Nerede, ne zaman, ne olacağı belli değil. Seni göz göre göre tehlikeye atamam, bir kez daha kaybetme riskini göze alamam."

Daha önce aramızda böyle bir konuşma geçse şiddetle Poyraz'a karşı çıkar, burnumun dikine giderdim ama şimdi korkularını, karşı çıkma sebebini anlayabiliyordum.

Yanına doğru gittim. Ayak uçlarımda yükselip gergin yüzünü ellerimin arasına alarak dudaklarının üzerine minik bir buse kondurdum. Derin bir okyanusu andıran maviliklerine kenetlenip oldukça sakin bir sesle; "Sevgilim, korkularını anlayabiliyorum dahası sana bu konuda hak veriyorum ama bana da hak ver lütfen. Benim bu tarz etkinliklere gitmem lazım.'' dedim ve ekledim. ''Bugün kaçabilirim, yarın kaçabilirim ya da başka gün yine kaçabilirim ama ömür boyu kaçamam. Bu tarz etkinlikler benim hayatımın içerisinde hep var olacak çünkü ben bir öğretmenim sadece bu piknik etkinliği de değil. Tiyatro, sinema, dans gösterileri gibi sanatsal etkinlikler de olacak ya da geçen sefer gittiğimiz gibi müze gezileri, huzurevi ziyaretleri, okul gezileri gibi etkinlerimiz de olacak. Bunlar bir öğrencinin gelişebilmesi, öğrenebilmesi, sosyalleşebilmesi için olmazsa olmazlarıdır ve benim öğretmenleri olarak onların başında olmam gerekecek. O çocukların sağlıklı gelişim süreçleri bir yerde bana bağlı, aileleri bu yüzden çocuklarını bana emanet ediyorlar. Kısacası benim işim bu, yani buna gitmesem bile eninde sonunda böyle etkinliklere gitmem gerekecek. Bunlara alışmalısın."

Poyraz başını geriye yatırıp tuttuğu nefesini ağır ağır dışarıya bıraktı. "Of Eylül of neden öğretmensin ki?" diye sorup yeniden gözlerime baktı.

Parmaklarımı gömleğinin düğmesinin üzerine götürdüm ve düğmesiyle oynamaya başlayıp cilveli bir şekilde sırıttım."Belki de öğrencimin babasına aşık olacağım içindi."

Bakışlarında kısa bir anlığına yumuşama olduğunda şefkatli bakışlarını yüzümde gezdirdi. Ardından ellerini belime dolayıp alnını alnıma yaslayarak sessiz bir iç çekti. "Sana bir şey olmasından çok korkuyorum."

"Biliyorum ama bana hiçbir şey olmayacak, merak etme."

"Cesur ile Serdar da yanında olacak, diğerleri de seni uzaktan izleyecek"

Başımı geriye çekip kaşlarımı hafifçe çattım. "Hayır Poyraz, Cesur ile Serdar'ı onları açıklayamam."

Aynı şekilde o da kaşlarını çattı. "Kimseye bir açıklama yapmak zorunda değilsin."

"Engin Bey, Cesur'un kim olduğunu biliyor."

Engin Bey'in adını duyunca çenesi fark edilir derecede kasıldı. "O adamın senin, benim sevgilim olduğunu bilmesinin vakti geldi de geçiyor." dediğinde elimin altındaki bedeni de aynı şekilde kasıldı.

Bir an Engin Bey'in bana olan tutumunu öğrendiğinde olabileceklerden dolayı fazlasıyla tedirgin hissettim.

Titrek çıkan sesime lanet edip; "Engin Bey'le ilgili bir problem mi var?" diye sordum.

Ellerini belimden çekip ceplerine koydu ve masasına doğru ilerledi. "Şimdilik yok ama bu olmayacağının anlamına gelmiyor değil mi?"

Kalbim korkuyla çırpındı. "O ne demek?"

Bedenini yeniden bana çevirdiğinde gözlerinde yoğun bir tehdit parlıyordu. "O okullardaki tüm öğrencilerin eğitim hayatını dolaylı yoldan ya da doğrudan riske atacak her kim varsa karşısında mutlaka beni bulur demek. Hataya ve yalana asla tahammülüm yoktur, bunu çevremdeki herkes bilir ki o adam da bunu fazlasıyla iyi biliyor."

"Öğrencilerin eğitim hayatını riske atacağını düşünmüyorum. Niye böyle bir şey yapsın ki?"

"Kim bilir." diyerek parmağını üzerime doğrultu. "Ve sen, Cesur ile Serdar yanında olmadan o pikniğine gitmeyeceksin!"

Pes ettiğimi belli edercesine uzun, derin bir nefes üfledim. "Tamam ama en azından biraz uzağımda olsunlar, kendilerini belli etmesinler."

Poyraz belli belirsiz başını sallayınca pikniğine gidebileceğim için yüzüm gülmeye başladı ve yavaşça yanına yürüyerek tam karşısına geçtim. Kollarımı boynuna dolayıp; ''Korkularına rağmen durumuma saygı gösterdiğin için teşekkür ederim sevgilim."

Poyraz sadece içini çekmekle yetindi. Tedirginliğinden dolayı hâlâ keyifsiz duruyordu. Yeniden keyfini yerine getirebilmek için aklıma gelen düşünceyle muzip bir şekilde sırıttım. "Poyraz Bey, yarın cuma. Acaba Melis'le ilgili rapor almaya okula gelecek misiniz?"

Poyraz oynadığım oyuna aynı muziplikte karşılık verdi. "Artık rapora gerek duymuyorum öğretmen hanım."

"Hmmm. Neden peki?"

Parmaklarını belime dolayıp beni bedenine yasladı. "Çünkü kızımın güzeller güzeli öğretmenini görmek için artık bir bahaneye ihtiyacım kalmadı."

Hayretle; "Nasıl yani? Sen gerçekten rapor almak için gelmiyor muydun?" diye sordum.

Poyraz sevdiğim mimiklerini yüzüne takınıp başını sağa sola salladı. "Hayır, ben zaten senin nasıl mükemmel bir öğretmen olduğunu biliyordum. Melis konusunda hiç şüpheye düşmemiştim. Sadece seni görmek, konuşmak için bahane arıyordum."

Gözlerimi kısıp kötü kötü ona baktım. "Poyraz çok kötüsün, sen gelip rapor alacaksın ve ben sana yanlış bir şey söyleyeceğim diye sürekli geriliyordum haberin var mı?"

Kollarımı boynundan çekmeye çalıştığımda çekmeme izin vermeyip burnunu yanağıma sürterek koklar gibi nefes çekti içine. "Biliyorum." Dudaklarını dudaklarıma indirdi. "Ve senin gergin hallerini izlemekten çok keyif alıyordum."

"Poyraz sen gerçekten de çok hain..."

Cümlemi tamamlamama izin vermeden sertçe dudaklarımı kavradı.

••••••••••

Herkese merhaba🌸
Ben geldim, sizleri tatmin edecek bir bölümle😊
Fazlasıyla içime sinen bir bölüm oldu diyebilirim😇
Umarım siz de beğenirsiniz🙏🏻
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Seguir leyendo

También te gustarán

2.8K 302 32
"Deren." Neydi yapmak istediğim? Kaçmak veya yüzleşmek. Kaçmak için biraz geç kalmıştım. Kaçamıyorsan o zaman yüzleşecektim. Yanına doğru yürüyüp, de...
129K 15.5K 51
Adam, yüreği hırsla kavrulan vahşi bir aslandı, kadınsa onun inine habersizce girmiş körpe bir ceylan... Kuzey'in oğlu ile Güney'in kızının dolu diz...
597K 11.7K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
3.3M 123K 39
İhanetin gölgesinde soluklanan bir hikâye.