OMERTA ╹ vmin

By fxckboi

38.6K 2.9K 3.6K

Bu deli dünyada tek başınasın, herkese ve her şeye rağmen hayattasın. •Mafia!Park Jimin More

trivia♰ devil's playground
intro♱ betrayed
1♰ secrets and lies
2♱ therapist
3♰ heaven's gate
4♱ kill for me
5-2♰ hot blood
6♱ cruel
7♰ the enemy
8♱ Judas*
9-1♰ trust issues
9-2♰ more than this
10♱ mercy
11♰ crossfire
12♱ the truth beneath〔м〕
13♰ louder than bombs
14♱ warning
15♰ set me free〔м〕
16♱ gunshot
17♰ inferno
18♱ stigma
19♰ play with fire

5-1♰ omerta kiss

1.5K 138 137
By fxckboi

"Ne hırsızlardan ne de katillerden korkmalıyız. Bunlar hep dış tehlikelerdir, küçük tehlikelerdir. Biz asıl kendi kendimizden korkalım..."

"Sence de bu kadar dalgınlık fazla değil mi?"

Düşüncelerimi Hoseok'un sesi bölmüştü. Alçak sesle ve sakin bir şekilde konuşmasına rağmen korkmuştum. Elimdeki çatal tabağa düşüp rahatsız edici tiz bir ses çıkartmıştı.
Ona cevap veremedim. Sanki konuşmayı unutmuş gibi kalakalmıştım.

Zihnimde yankılanan bu satırlar beni öyle endişelendiriyordu ki her şeyden uzaklaşıyordum. Evden, Hoseok'tan, kendimden...Tek düşünebildiğim şey içimde bastırıp durduğum dürtülerim, arzularım, asıl Park Jimin'den değil de bu arzularımdan mı korkmam gerektiğiydi çünkü biliyordum ki beni bu arzularım bitirecekti. İçten içe, öldürdüğüm insanlar gibi kendimi de öldürecektim.

Jimin'in bu kadar insanı öldürtme sebebi neydi bilmiyordum, beni yoldan çıkartmasına değecek bir şey olmasını umuyordum. Köşkten ayrıldığımız günden beri bunun için ve beni koruması için Tanrı'ya öyle çok dua ediyordum ki...

"Lazanyanı bile yemedin."

"Pek aç değilim. Sanırım."

"Yoksa artık lazanyamı da mı sevmiyorsun?"

"Hayır, lazanyanı seviyorum. Sadece..."

'Sadece kontrolden çıkmaktan korkuyorum.'

O metalik kokuyu düşünmek, parmak uçlarımda kanın o sıcaklığını düşünmek bile sırtımdan aşağı kaynar sular inmesine yetiyordu. Bu akşam, tüm bu düşüncelerim(den bile daha iyisi belki) gerçekleşecekti ve yerimde durup duramayacağımdan emin değildim. Tek kurşunla işi bitirmekle hiç yetinememiştim senaryolarımı kurarken. Hep daha fazlası olmuştu, hep daha fazlasını istemiştim. Öldürmek, sanki daha fazla ölebilecekmiş gibi. Kan, sanki vücudundan daha fazlası akabilecekmiş gibi.

Ölümü avuçlarım arasında arzuluyordum.
En büyük arzum, buydu.

"Korkuyorsun."

"Evet, korkuyorum."

"Taehyung, bak. Artık bana ne kadar inanırsın bilmiyorum ama tekrar söylüyorum. Jimin sana bir şey olmasına izin vermeyecektir. Seni korumak için elinden geleni yapar. Bana yaptığı da buydu. Yoksa nasıl burada olabilirdim ki?"

Benim korktuğum şey başıma bir işin gelmesi bile değildi ki...Korktuğum tek şey kendimdim.

"Her neyse. Yeterince gerginim hyung."

"Pekala. Köşke ne zaman gidiyorsun? Umarım iş için geç bir saat olmamıştır."

"Jimin sekizde köşkte olmamı söyledi. Yirmi dakikaya çıkarım."

"Saat söylemedi demiştin?.."

"Mesaj attı. Numaramı bulması pek zor olmamış anlaşılan. Bu arada arabayı da almam gerekiyor."

"Tamam. Sorun değil."

Gözlerimi kaçırıp çatalımla lazanyayı dürtüklemeye devam ederken konuşmaması için masadan kalkmak istedim ama bana bakıyor olduğunu hissetmek taş kesilmeme neden oluyordu. Sanki gözlerini üzerimden hiç çekmeyecekmiş gibiydi.

"Bana hâlâ kızgın mısın?"

Kafa salladım yüzüne bakmadan. Ne zaman suratındaki morlukları ve şişlikleri görsem suçluluk duygum artıp duruyordu. Zaten yeterince gergindim, bir de suçluluk duygusu binince sırtıma iyice ezilip büzülüyordum.

"Olmasam daha tuhaf olmaz mıydı?"

"Haklısın. Zaten beni tamamen affetmeni beklemiyorum. Sadece beni anlamanı istiyorum.-"

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Ben konu değiştirdikçe başka rahatsız edici konulara girecekti. Ortamın gerilmesine hiç gerek yoktu. Bu yüzden konuşmasına izin vermeden mutfak kapısına yöneldim ve gülümseye çalışarak "En iyisi erken çıkayım, belki trafik sıkışıktır." bahanesiyle mutfaktan sıvıştım. Askılıktan ceketimi alıp üzerime geçirdiğim sırada Hoseok da hemen ardımda belirmişti.

Asla vazgeçmeyecekti.

"Aynı evde yaşıyoruz. Bundan kaçamayacağını biliyorsun değil mi? Eninde sonunda suratıma bakman veya gülümsemen gerekecek."

"Biliyorum ama henüz değil. Görüşürüz hyung. Geç gelirim. Beni bekleme."

"Taehyung,"

Hafif bir gülümsemeyle yaklaşıp beni kollarının arasına aldı. Bir kardeş sıcaklığıyla sırtımı patpatladı.

"Seni seviyorum. Kendine dikkat et."

"Ederim. İyi geceler."

"Üzgünüm, beklettim. Biraz işim vardı."

"Sorun değil. Erken gelmiştim." diye mırıldandım Jimin'in çalışma masasının karşısındaki üçlü koltuğa otururken. Masasındaki cam viski şişesi ve iki kristal bardakla karşımdaki üçlü koltuğa oturdu. İki geniş bardağa da biraz viski doldurduktan sonra tekrar ayağa kalkıp masanın arka tarafına geçti.

Bir şeyler söylesin istiyordum. Ne bileyim, öyle havadan sudan bahsedebilirdi belki. En azından içimi rahatlatacak şeyler söyleyebilirdi. Gergin halimin farkındaydı. Avuçlarım sırılsıklamdı, tenim de çamaşır suyuna yatırılmış gibi bembeyazdı. Kanımdaki adrenalin beni öyle sarsıyordu ki midem sanki onlarca kadeh içki içmişim gibi bulanıyordu. Bu işi yapabileceğimden emin değildim ve bu şüphe dakikalar geçtikçe daha da yapışıyordu zihnime. Her an kalkıp Jimin'e vazgeçtiğimi söyleyebilirdim ki o zaman bu benim sonum olurdu.

Bir şekilde, bu işi becermem gerekiyordu.

"İşte," dedi tekrar karşıma otururken. Orta sehpaya koyduğu şifreli evrak çantasını önüme sürdü. Sonra arkasına yaslanıp kolunun tekini koltuk başlığına koydu. Bacağının üstündeki bacağı hafifçe sallanıyordu. Fazlaca rahat -gözlerindeki karanlığı görmezden gelirsek- görünüyordu ama bunun çantayla bir ilgisi olup olmadığından pek emin değildim.

"bu senin. Gidip borçlarını kapatman için. Yani en azından bir kısmını. Bir kısmını da ailene gönderirsin."

"Daha hiçbir şey yapmadım ki..."

"Biliyorum. Motivasyon diyelim veya ne dersen. Borçların için kalan parayı kaçmayacağını garantileyemeyeceğim için öldürdüğün adam başına vereceğim."

Para her kapıyı açar. Benim kapılarımı da nazikçe aralıyordu bu çanta. Tefecilerden kurtulacağım için, aileme sonunda para gönderebileceğim için öyle sevinmiştim ki...Playroom aklıma gelip durmasa Park Jimin'e biraz ısınacaktım bile, neredeyse.

"Şifre ne?" diye sordum sevindiğimi belli etmemeye çalışırken. Elimin sonunda bu kadar fazla miktarda paraya dokunacak olması çok heyecan vericiydi!

"Yirmi dört, on iki, sıfır dokuz."

Aklımı kaçıracağım sandım.

Çok para...Çok fazla. Üstelik dolar bazında. Ömrüm boyunca hiç bu kadar parayı bir arada gördüğümü hatırlamıyordum.

"Özel bir gün mü?" diye sordum paranın şokundan çıkınca. Şifrenin bir tarih olduğuna emindim, söylerkenki ifadesi gergindi. Zaten o da inkâr etmeyerek beni doğrulamış oldu. Her ne kadar istediğim cevabı vermese de...

"Sıradan."

"Pekala...Ne kadar var burada?"

"Yüz bin."

"Aman Tanrım, sen delisin. Henüz elime silah bile almadım. Bunu niye yaptın ki? Para fazla geliyor galiba?"

"Sen benim için öldüreceksin ve ben de borçlarını kapatıp güvende olduğundan emin olacağım. Bilmiyorsan diye söylüyorum, bu işler böyle yürür. Her şey karşılıklı."

Yani, aslında işe bu şekilde yaklaşınca kulağa çok da fena gelmiyordu. O da kârlı çıkıyordu, ben de. Birkaç gün öncesinde paniklememe sebep olan şeylerden çok daha farklı, güvenli ve kârlı bir şeyin içine düşmüş olabilirdim. Bu fikir sakinleşmeme neden oluyordu.

"Madem öyle, ilk kurban kim? Bir yerden başlamak gerekiyor neticesinde."

"Birini bekliyorum. Açıklayacağım. Sabırlı ol."

Birkaç dakika -her kimse- bekledik. O sırada Jimin kristal bardakta dolu viskisinden yalnızca iki yudum almış, kalan sürede dalgın dalgın mermeri incelemişti. Parmağı sürekli bardağa bir ritimle vurup duruyordu. Bir şeyler düşündüğü kesindi, benimle ilgili ya da öldüreceğim kişiyle. Bu düşündüğü her neyse beni meraktan öldürüyordu. Bir an önce konuşsa, beni bilgilendirip ortamdaki o ağır havayı dağıtsa...

Belki konuşmayı sevmiyordu, bilmiyordum ama kelimeleri pek israf etmiyordu. Hoseok olsaydı saracak bir konuşma için şimdiye onlarca konu bulmuştu. Park Jimin ondan farklıydı. Zihninin içinde yaşamak ona daha çok zevk veriyordu, kendini açmamak için elinden geleni yapıyordu. Muhtemelen şifre için de bunu yapmıştı. Özel bir gün olduğu halde bana kendinden bir parça vermemek için yalan söylemişti. En azından tahminim bu yöndeydi çünkü -nedense- beni geçiştiriyormuş gibi hissetmiştim.

Nihayet kapı tıklatıldığında ve Jimin 'gel' komutunu verdiğinde zihnim biraz daha hareketlendi. Damarlarımda tekrar o adrenalin dolanmaya başladı çünkü içeri giren bir kadındı. Küt saçlı, kâküllü. Teni bembeyazdı. Gücün yerleştiği minik dudakları ve kendinden emin gözleri dik duruşuna apayrı bir zerafet katıyordu. Boyu çok kısa değildi, neredeyse Jimin'le aynıydı. Parmakları incecikti. Üzerinde siyah, yarım balıkçı yaka, uzun kollu bir badi vardı. Göğüslerini ve ince belini avına sarılan bir yılan gibi çepeçevre sarıyordu. Uzun botları siyah dar eteğinin birkaç parmak altında bitiyordu. Odunsu parfümü kapıyı açtığı an ciğerlerimi ele geçirmişti.

Onu bu kadar inceledim çünkü zihnimden geçen ilk ve tek şey 'vay canına' olmuştu. Soyeon'dan ayrıldıktan sonra ilk defa bir kadından etkilendiğimi söylesem yalan söylemiş olmazdım. Kadının duruşu bile önünde eğiltecek cinstendi.

"Beklettiğim için üzgünüm. Toparlanmam zaman aldı."

"Sorun değil. Erken gelen bir kadına henüz rastlamadım zaten," dedi Jimin gülümseyerek. Bu seferki gülümseme, bana gösterdiklerinden çok farklıydı. İliğini sömürecekmiş gibi değil, samimiydi. O an Jimin'in de o kadından etkilendiğini düşündüm. Hatta bu düşüncemden emin olduğumu bile söyleyebilirdim. Zaten benden daha çekiciydi, bu şekilde gülümsemesi herkesi baştan çıkarabilirdi. Bu yüzden onunla hiç şansım yoktu. Eğer Jimin istiyorsa onu alırdı.

"On beş dakika önce aradım demiyorsun da..."

"Hızlı kullanıyorsun diye duymuştum. Şehir efsanesiymiş anlaşılan."

"Yine haklı çıkmaya mı çalışıyorsun?"

"Mesleki deformasyon."

Mesleki deformasyon? Jimin'in mesleği neydi ki? Onu bir yerde çalışırken düşünmek zordu. Özellikle patron değilse. Bu adam birilerini yönetmekten başka ne yapabilirdi ki? Mutlaka iyi bir işi olmalıydı. Bulunduğu konum güçlüydü ve bu güç duruşundan bile belli oluyordu.

Koluna astığı gri paltosunu koltuğa atıp yanıma oturdu, dokunmadığım içkimi aldı ve beni kısa bir süre süzdükten sonra tekrar Jimin'e döndü. Ah, onları bu kadar samimi görmek dışlanmışım gibi hissettiriyordu.

Jimin bana bir kez bile espri yapmamıştı, dalga geçmemişti. Yani iki kez görüşmekten çok bir şey beklememem gerektiğini biliyordum ama Tanrı aşkına! Bana her seferinde alayla bakmak zorunda mıydı?

Küçük düşüyordum.

"Bu o mu?"

"O. Taehyung, bu Min Yoonji. Sana eşlik edecek."

"Eşlik edecek derken? Ne tür bir eşlik bu?"

"Yoonji seni kollayacak, ava birlikte çıkacaksınız."

"Anlaşmada bu yoktu,"

"Hiç tecrüben olmadığını, yapamayacağını söylemiştin ve ben de halledeceğimi söylemiştim. İşte hallettim."

Harika, rezilliğime başka biri şahit olacaktı.

Jimin'in umursamaz tavrını süzdüğüm sırada Yoonji'nin eli omzumdan omurgama, aşağıya ilerledi. Destek verir gibi sıvazlarken sanki zihnimdeki karanlık, utanç verici düşüncelerimi dağıtmak istiyor gibi gülümsedi. Başarılıydı. Ya fazla inandırıcıydı ya da gerçekten samimiydi, bir yanım beni kollayacağına ve üstesinden nasıl geleceğimi bana öğreteceğine inanmıştı bile.

"Felsefe okuyarak kafayı yemediysen endişelenecek hiçbir şeyin yok. Pekala,"

Yoonji de hakkımda bir şeyler biliyordu. Jimin anlatmış olmalıydı. Tüm bunları ne zaman planlamıştı bilmiyordum ama her şeyi en ince detayına dek kurgulamış gibiydi. Eğer öyleyse gerçekten endişelenecek hiçbir şeyim yoktu.

"başlayalım mı? Vakit kaybetmeye gerek yok."

Jimin kafa salladıktan sonra yanındaki ince dosyayı orta sehpaya koyup bize sürdü. İlk atılan Yoonji'ydi. Oyalanmadan sayfalarda göz gezdirmeye başladı. Bir yandan da konuşuyordu. Şahsen ben, konuşurken okuduğumdan bir şey anlamıyordum, bu yüzden iki işi aynı anda yapabilmesi beni etkilemişti doğrusu.

"Herkes için bir dosya hazırladığını söyleme sakın bana Jimin..."

"Mesleki deformasyon, yine."

Park Jimin'in lanet mesleği neydi?

"Her neyse. Adamımız resimdeki, Taehyung." diye konuyu merkeze çekti Yoonji iki dakikada incelediği dosyayı elime tutuştururken. Jimin'e konuşmaması için yalvarıyordum çünkü o zaman dosyayı okuyamazdım. Dosyayı okursam da onu dinleyemezdim. Dikkatimi birden fazla yere asla yoğunlaştıramıyordum.

Yine de onca yalvarmaya rağmen açıklama yapmaya, özet geçmeye devam etti. Bense Yoonji'ye güvenerek bir yandan dosyaya bakıyor, bir yandan Jimin'i dinlemeye çalışıyordum.

"Sun Hyunseok. Kore'nin en büyük bankası Shinhan'ın sahibi. Aynı zamanda Itaewon gece kulüplerinin bir çoğuna da ortak. Seks işçileri ve satıcılarla dolu Bar Lupin gibi. Karısıyla gece kulübü ortaklıkları yüzünden boşanmış. Boşanalı altı yıl oluyor. Bir kızı var ama mahkeme velayeti Hyunseok'un ortaklıkları yüzünden anneye vermiş.

Sabıkası yok. Yalnızca iki gece kulübünün soruşturmasında içeride dönenlerden haberdar olduğu iddia edildiği için zan altında kaldı ama aklandı."

Sabıka yok, zan altında kaldığı şeylerden de aklanmış. O halde neden bu adamı öldürmemizi istiyordu ki? Masum görünüyordu. Yani tamam, gece kulüplerine ortaklık ediyor olabilirdi ama bu onu mutlaka kötü biri mi yapmalıydı?

Jimin'in öfke dolu olduğunu hissediyordum. Bu adam her ne yaptıysa ucunun birilerine -özellikle Jimin'e- değdiğinin farkında değildi, Jimin'se can acısından gözü dönmüş gibi temiz bir adama saldırıyordu. Canını ne sıkmıştı, bu adamı neden öldürmemizi istiyordu bilmiyordum ve daha fazla açıklamazsa zihnim soru sormaktan asla vazgeçmeyecekti.

"O zaman hedefimiz neden o? Masum görünüyor." diye mırıldandım dosyayı masaya bırakırken. Atlamadan özet geçtiğinden okuma gereği duymamıştım.

"Tanrı aşkına sana sabahtan beri ne anlatıyorum ben? Ortağı olduğu barların birçoğunda uyuşturucu satıcıları ve seks işçileri bulunuyor. İyi biri olmasını nasıl bekleyebilirsin?"

"Aklanmış ve sabıkası yok dediğin için bu sonuca varmıştım-"

"Para her şeydir, her kapıyı açar Taehyung. Özellikle bir bankanın, sayısız otelin ve gece kulübünün sahibiysen. Bu masumiyet gerçek değil. Bu masumiyeti rüşvetle, parayla satın aldı."

"Tamam, diyelim ki kötü biri. Olan bitenden haberi var. İnsan pazarlıyor, uyuşturucu satıyor ya da her ne yapıyorsa yapıyor. Peki bu seni neden ilgilendiriyor Jimin? Bu polislerin işi."

Duraksadı. Yüzü hafif pembeleşiyordu, gözleri hırsla suratımı dolaşıyordu. Ben açıklama yapar diye beklemiştim ama verdiği tepki beni bir şaşkınlıktan ötekine sokmuştu. Sebebi her neyse açıklayamayacağı kadar öfkeyle dolduruyordu onu.

"Sonra öğrenirsin."

Yoonji dizime vurarak deşeleyen sorularımı bir kenara bırakmamı sağlarken Jimin de bunu fırsat bilip devam etti. Benden bir şeyleri saklayarak bu işi yürütebileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlardı. Tüm bunların detayını öğrenecektim.

Öyle ya da böyle.

"Pazartesi, çarşamba ve pazar günleri sitenin spor salonuna gidiyor. Akşam yediden ona kadar. Bazen pazartesi günleri istisna yapıp saunada ya da yüzme havuzlarında vakit geçiriyor. Bugün, yüzme havuzunda olacak. Üç haftadır olduğu gibi.

Döndüğünde evinde bekliyor olacaksınız ama bir bankanın sahibi olunca haliyle evin güvenliği de yüksek oluyor."

Dosyanın en arkasından müstakil, tripleks bir villanın fotoğrafını çıkarttı ve masaya koydu. Söyledikleri dolgun dudaklarından öyle hızlı ama anlaşılır akıyordu ki her şey sanki zihnime kazılıyordu. Ne söylese istisnasız belleğime kaydediliyordu. Şaşırtıcıydı çünkü unutkan sayılırdım, onun konuşmasınıysa başından beri hatırlıyordum. Olaylar hakkında hiçbir şey bilmememe rağmen beynimde bir tablo oluşabiliyordu.

"Sekiz kamera. Hepsi yedi yirmi dört kayıtta ve Cass şirketine ait. Bu zamana kadar kimse Cass güvenliği geçemediğinden iş biraz zor ama Yoongi'ye güveniyorum. Kameraları gece yarısında devreden çıkartacak ve siz de içeri sızacaksınız."

"Bekle, Yoongi de kim?"

"İkizim."

Jimin Yoonji'nin bir ikizi olduğuna şaşırmama fırsat vermeden konuşmaya devam etti. Belki başka birisi konuşuyor olsa dikkatim dağılır, kafam başka yerlere gider ve Yoongi'nin nasıl biri olduğunu düşünürdüm ama konuşan Jimin olunca dikkatimi çabucak toparlıyordum.

"Girişte bir güvenlik görevlisi var. O acil durum butonuna basmadan içeri girmeniz gerekiyor."

"Hallederiz."

"Yoongi'yle iletişim halinde kalın."

"Anlaşıldı."

"Antonio birazdan burada olur. Size silahlarınızı verir."

Jimin'in ardından Yoonji ayağa kalktı. Aralarında geçen kısa bakışmadan sonra Yoonji alelacele kapıya ilerleyince ben de telaşla peşinden gitmek için atıldım ancak Jimin yanından geçerken beni durdurdu. Kolumu saran parmakları buz gibiydi, yüzünde bariz belli olan gerginliğinden kaynaklanıyor olmalıydı.

"Korkuyor musun?"

"Bu da soru mu? Elbette korkuyorum."

"Korkmanı istemiyorum. Hoseok söyledi mi bilmiyorum ama benimle güvendesin."

"Bana bir şey olmasına izin vermezsin."

Tabii, biliyorum.

Beni o kadar önemseyecek birine benzemiyordu. Bu yüzden izin veriyor mu vermiyor mu, ileride görecektik.

Kafa salladı. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapattı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu ve kalbimin gittikçe hızlandığını hissediyordum.

O geceyi hatırlatıyordu. Kolumu sertçe kavraması bile tenime o geceki sert dokunuşlarını hatırlatıyordu. Yalnızca hatırlatmakla kalmasını, daha fazla ileri gitmemesini umuyordum çünkü bu sefer zihnim tamamıyla açıktı. Her şeyin bilincindeydim. O geceki gibi dokunmaya kalkarsa ileride her şeyiyle hatırlayacaktım.

Başını hafifçe sallayarak beni onayladı. Eli sertçe çenemi kavradı, dudakları yaklaştıkça ses tonu da derinleşiyordu.

"Bana güven."

Daha fazla yaklaşamadı çünkü dudaklarımız arasında hiç mesafe kalmamıştı. Sıcak nemli dudakları sertçe, büyük bir ustalıkla kavradı alt dudağımı. Ben kendime gelene dek, bulduğu bir boşlukta o iki kelimeyi tekrar söyledi. Bu sefer ses tonu duyulmak değil de saklamak ister gibiydi.

"Bana güven."

Ben sana güveniyorum Park Jimin.
Ya sen?
Sen bana güveniyor musun?

Continue Reading

You'll Also Like

75.3K 15.3K 14
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
46.2K 2.1K 13
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
729K 60.5K 12
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
154K 15.9K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.