12♱ the truth beneath〔м〕

1.9K 109 159
                                    

Merhabaa bEN GELDİM
GECİKMENİN SEBEBİNİ BAŞLIKTAN VE BÖLÜMÜN UZUNLUĞUNDAN ANLAYABİLİRSİNİZ...UMARIM BEKLEDİĞİNİZE DEĞERRRRR

Ayrıca 11K olduk olacağız çok duygulanıyorum 🥺 Gerçekten hızlı büyüyoruz ama sıkıntı şu ki birçok kişi etkileşim bile vermiyor :(( Panom yb nerede mesajlarıyla dolu ama birçoğunuzu daha önce bildirimlerimde görmedim bile. Yani bu kadar okunmayı kendi kendime yapmadığıma göre...

Benim de devam etmek için size ihtiyacım var, kendi kendime yazıyormuş gibi hissediyorum ve inanın bu hiç kolay değil. 🥺💧Anlayışınız için teşekkürler şimdiden, beklettiğim için de çook üzgünüm ✨🌼

İyi okumalar

"Tanrı'ya inanıyor musun?"

Tanrı'ya inanıyor muydum? Bu halde mi? İnanıyorsam bile ne kadar inanıyor olabilirdim?

Ailem o evde son nefesini verirken Tanrı neredeydi? Ben aylardır yardım çığlıkları atıyor, içim çıkana kadar dua ediyorken neredeydi?

Tanrı bana inanıyor muydu? Gerçekten yanımda mıydı ki? Bu kadar yalnız, savunmasız hissederken bir Tanrı'nın olduğundan emin olamıyordum.

Kafamı iki yana salladım emin olamayarak. Kafamda öldürdüğüm inancı kalbimde öldüremediğimden karışık hissediyordum. Zihnim Tanrı'nın varlığını sorgulayacak kadar bulanıktı.

"Tanrı inanmayanın da yanındadır." dedi başımı tekrar onun dizine yasladığımda teselli edercesine saçlarımı karıştırırken. Büyükbabamın dizleri dibindeydim. Belki beni hatırlamıyordu, yaşadığımız birçok şeyi de öyle ama halim gözleri önünde olunca teselli etmeden duramamıştı.

Sabah ilk işim Kang Daniel'e köşkün taslağını vermek, sonra da ablamın evine gelip onu Noel katliamıyla ilgili sıkıştırmak olmuştu. Uzun uğraşlar, bağırıp çağırmalar ve gözyaşları sonucunda ağzından gerçekleri duyabilmiştim. Ne yazık ki gece öğrendiklerimden eksik bir şey yoktu. Anne ve babamız, yalnızca arkadaşlarına akşam yemeğine gitmişlerdi ve bir amaç güdülmeden öldürülmüşlerdi. Ben ne biliyorsam o da o kadarını biliyordu. Jimin ise bundan çok daha fazlasını biliyordu. O gece olanları en ufak ayrıntısına dek hatırlıyor olmalıydı ama bana, yüzleşmeye cesareti olmadığını söylemişti. Bu yüzden onunla olduğumu, onun işini yaptığımı söylemişti.

Hâlâ korkuyordu.

Belki Jimin değil ama bana fazlasını Jungkook anlatabilirdi. Kardeşlerdi sonuçta, öyle değil mi? Üvey ya da değil, fark etmiyordu. Ağladığında sayıkladığı ilk isim onunki olmuştu. Mutlaka o da bir şeyler biliyor olmalıydı.

Gözyaşlarımı silip büyükbabama tesellileri için teşekkür ettikten sonra ayağa kalktım. Gitmek için hareketlenmiştim ki kapı pervazında bizi seyreden ablamı görmemle birkaç saniyeliğine duraksadım. Özür dilercesine attığı bakışları altında daha fazla ezilmemek adına dış kapıya yöneldim. Ne kadar kızgın olsam da onun da en az benim kadar yaralı olduğunu ve bunu saklamanın onun için kolay olmadığını biliyordum. Sonuçta her şeyi benim için yapmıştı, ona nasıl kızabilirdim ki? Bir şey söyleyemiyordum.

"Arayı çok açma." dedi ben öylece çıkıp gidecekken. Beni ne kadar özlediğini biliyordum. Park Jimin gibi. O da kız kardeşini çok özlüyor olmalıydı. Onun için onlarca, yüzlerce kişiyi öldürmeye kalkışıyordu.

Demek ki özlem, bazen göründüğünden çok daha fazlası olabiliyordu. Ateşli, acılı, öfkeli...
Farklı eylemlere sürükleyebiliyordu. Birini öldürmek veyahut ağlamak gibi birbirinden bağımsız eylemler gibi.

OMERTA ╹ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin