jeonflower: *fotoğraf*
bugün otobüste bir yüzük buldum
çok emin olmamakla beraber elbette
sen elinle beraber sevdiğin çiçeğin fotoğrafını attığında
bu yüzük vardı parmağında
yani
çiçekli bir yüzük olduğundan ilgimi çekmişti o zaman
şimdi de otobüste karşılaşınca senin olduğunu hissettim
ayağımın ucundaydı
acaba bu
kaçak bir çiçekli mochi'ye mi ait?
flowermochi: kaçak|
ahahah
yok yahu
jeongguK
benziyor mu
bakayım
yok gerçekten
bir daha baktım
üç kez kontrol ettim evet
benzemiyormuş
jeonflower: sanki panik yapmış gibisin :)
numara yapıyorsun şu an...
flowermochi: yalan atıyorsun şu an
iftira
büyük suç
hem sen yerde gördüğün her yüzüğü takıyor musun böyle
ayıp değil mi
jeonflower: olmadı ki zaten
bak
ufak parmağıma taktım
yüzük parmağıma sığmadı
hem
senin değilse atmamda bir sakınca yok o zaman
değil mi?
flowermochi: şey
eğer yapmak istersen yani
camın önüne koyarsan
bir kuş alır da sahibine götürür belki
jeonflower: hımm
şimdi de kuş mu olacaksın :)?
flowermochi: NE
alakası var canım
sahibi açısından dedim jeonggUK
atarsan üzülür hem
atma istersen
jeonflower: kıvranıyorsun şu an
flowermochi: bu kadar dikkatli olmaman gerekiyor şu an
jeonflower: :)
flowermochi: peki ya
tamam
TAMAM YA
benim
bana ait
evet o fotoğrafta gördüğün
EVET
ama
nasıl alacağım ki senden
jeonflower: gerçekten camın önüne koymayacağımı biliyorsun değil mi
flowermochi: tüh ya
jeonflower: öğlende
evimin yakınındaki parka gelirsen
verebilirim
flowermochi: jeongguk...
jeonflower: seni görmeyeceğim
bir fular bağlayabilirsin gözlerime
anlaştık mı
üstelik sen bağlayana kadar bakmayacağım
çiçeklerim üzerine yemin ediyorum ki
bakmayacağım
flowermochi: araya çiçeklerini dahil ettin, jeongguk
konu ciddileşti!!!
sana güveniyorum
parkta görüşürüz?
jeonflower: görüşelim :)
**
Kısa parmaklarıma bakadurdum birkaç dakika. Yolun kenarında, arkası dönük bir şekilde banka oturan Jeongguk'un varlığı bile, benim burada olduğumu bilmediği halde ellerimi tir tir titretecek kadar heyecan sularında yüzmemi sağlıyordu, kalbim gümbürtüye kurban gidecekti az kalsın! Gözlerimi kapatsam onun beni göreceğini sandığım bir hayale inandığımdan pür dikkat ensesine uzanan saçlarının uçuşmasını, dirseğini oturduğu banka yaslamasını ve çehresini göğe kaldırmasını izliyordum. Her bir detayda karnım gıdıklanıyordu sanki. Bir telaş cümbüşü gövdemi çepçevre sarıyor, ona dokunabilmek umuduyla parmak uçlarımda bir karıncalanma hissi oluşuveriyordu.
Adımlarım ona doğru ilerlerken, geldiğimi haber vermek maksadıyla buradayım, yazmıştım. Jeongguk, tam arkandayım. Telefonunun zil sesi kulağıma dolduğunda adımlarım duraksadı, süratli hareketlerle cebindeki telefonu çıkarmış, uzun parmaklarıyla yazmaya başlamıştı. Heyecanlı, diye mırıldandım kendi kendime. Heyecanlı, benim gibi.
Benim telefonumdan yankılanan ses onu izleme keyfimden beni ayırıp bakışlarımın mesajlar kısmına gitmesini sağlarken, Tam arkamdasın, mesajını okumuştum. Hoş geldin.
Bileğime sarılı fuları titrek ellerle çözmeye uğraşırken ona doğru attığım adımlar hızlandı, arkasında duruverdim. Ellerim arasına sıkıştırdığım fuların iki ucundan tutup gözlerine bağlamadan önce, yüzüne gizli saklı bakmaya çalıştığımda, gözlerini sımsıkı kapattığını, dudaklarının bir tebessümle donatıldığını, tenini kaplamış olan ona has kokunun etrafımızda dolandığına şahit oldum. Yıldız düşmüştü öğlen vaktinde yeryüzüne, tam da önümde, yarattığı ışıltıdan bihaber, benden öte, benden ziyade.
Gözlerini kapattığım fuların uçlarını saçlarının arkasından bağlarken, parmaklarıma değen saçlarını daha çok hissedebilmek uğruna oyalandım bir süre. Telleri rüzgardan uçuşurken eş zamanlı olarak parmaklarıma örtündü, güzelliği bir tanrıçadan halliceydi ve şimdi tam karşımda, her şeyi, hayatımdaki her anlamı elinde tutarmış gibi bekliyordu. Dahası, beni bekliyordu.
Bankın boş olan kısmına oturduğumda, varlığımı hissedip bana doğru döndü ve etrafı keşfeden bir çocuk edası takınarak ellerini yukarı kaldırdı, parmak uçlarını bile isteye yanaklarıma değdirdiğinde, bedeni bedenime daha çok yakınlaştı ve ardından avuçlarını yüzümün her yanına sardı. Kor gibi yanıyordu sanki avuç içleri ve o kor avuçlardan yüzüme, yüzümden yüreğime derin bir iz iniyordu. Yüzümü elleri arasından kaydırıp dudaklarımı avuç içinin en derinine değdirirken, istemsizce ikimizi de bir titreme sarmış, onu saran titreme dudaklarına kondurduğu bir tanecik gülümsemeyle dinmişti. Bense dudaklarımın tenindeki ilk keşfettiği yerin avuç içleri oluşunu sindirmeyi bir türlü başaramıyordum.
Avuçları yavaşça sardığı yüzümden düşerken, parmak uçlarını önce çene çizgimde, ardından yukarıya doğru yavaşça sürterek dudağımda hissettim. Anlamaya, ezberlemeye çalışır gibi bir hâli vardı ve ben, parmak uçlarını da öpmemek için öyle büyük bir gayret gösteriyordum ki, dudaklarımın hatrı kalbimi dağlıyordu.
Sus çizgimden burnumun ucuna kadar çıktı parmakları, ardından göz altlarıma doğru yavaşça indi ve orada biraz oyalandı. Biçare, dağılmış ve tarumar bir halde kıvranıp durdum ellerinde. Ne yaptığını anlatmak istedim ona, Jeongguk, diye fısıldadım içten içe. Parmaklarının dokunduğu yer yüzümü değil, kalbimi yakıyor.
"Ezberledim" Dedi sesi bile gün yüzü gibi gülümserken. "Nereye gidersen git ezbere bulacağım artık seni."
Duraksadım, ani bir dürtüyle dudaklarım arasından ufacık bir sesle "Jeongguk" çıktı. Onunla konuştuğum ilk seferdi sanki, tüm kelimeler birden o oluverdi. O dakikadan sonra kurduğum her cümlede Jeongguk'u konuştum.
Ona seslenmemle birkaç saniye bekledi, ardından bana ait olan yüzüğü cebinden çıkardı, parmakları parmaklarıma tutundu ve ellerimizi birden birleştiriverdi. "Tuttum" Gülümsedi. Öleyazdım.
Tutundum.
Parmağı elimi üzerini ufacık dokunuşlarla okşarken, yüzük parmağımı parmakları arasına nazikçe aldı ve diğer elinde tuttuğu yüzüğü uyuşuk bir tavırla, ne yaptığını dakikalarca izlememi ister gibi hoş bir sadelikle parmağıma taktı. Parmağı saran çiçekli yüzüğü ileri doğru itti ve ardından parmak uçları yüzüğün geçtiği her yerde usulca gezindi. Her hareketi alışılmış bir sevgi sıcaklığına benzedi, boğum boğum tıkadı soluklarımı, soluksuz kaldım.
Ona dokunmak için sızlanan dudaklarımın deliliğini yok sayamadım. Ona doğru uzanan dudaklarımı yanağında bir süs gibi duran yara izine bastırdım ve burnum yanağına sürtünüp derince solurken yanağınının kadifeliğinde oyalandım. Tenine sinen ferah koku tüm bedenime zehir gibi aniden yayıldı, hem öldürdü hem panzehirim oldu. Sayamadığım kadar çok öptüm sanki onu, zaman durdu, ben durdum.
"Hissettim." Diye mırıldandı hülya dolu sesle.
Ben Jeongguk'u çok güzel öptüm.
**
hepinizi çok öpüyorum. umarım keyifler yerindedir :)