EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

27. Bölüm

69.8K 3.5K 559
By Hadadelamor90

Medya: NEV - Mühürlü Kaderim

Keyifli okumalar 🦋

İKİNCİ KİTABIMIZ EYLÜL ~ MAKUS BU BÖLÜMLE BAŞLAMIŞTIR.

POYRAZ

"Bu gece yanında uyuyabilir miyim küçüğüm?''

Melis başını boynumdan kaldırıp ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle yüzüme baktı. Pırıl pırıl parlayan mavilikleriyle birlikte gülleri kıskandıracak bir güzellikte gülümsüyordu. Çok kısa bir süre ışıldayan gözleriyle gözlerimi izledi ardından içini çekerek titreyen dudaklarını araladı. "Seninle yatabilmek benim için imkansız bir hayaldi. Gerçekten hayalimi gerçekleştirecek misin baba?"

Melis'in sözlerini duyunca bedenime balyoz darbesi inmiş gibi paramparça oldum. Sesi, büyük bir yankıyla başımın içinde uğuldamaya nefesimi kesmeye başladı. Kalbim bedenimden sökülüyordu sanki. İçimde tüm bedenimi kavuracak pişmanlığın ateşi yanıyordu. Hiç sönmeyecek bu ateşin alevini, daha da harmanlanmıştı sözleri.

Şimdi büsbütün yenilmiştim ona.

Sözlerinin ağırlığının altında ezildikçe sessizliğim uzadı, gitti. Sessizliğim onu tedirgin etmiş olmalıydı ki huzursuzca kıpırdandı. Kıpkırmızı olmuş gözleriyle bana tedirgin bir şekilde bakmaya devam edince küçük elini avucumun içine aldım. İşte o an, avucumun içinde sımsıkı tuttuğum eli, bedenimi eritmeye başladı. Daha fazla dayanamayıp usulca kucağıma çekerek göğsüme yeniden bastırdım. Hissettiğim pişmanlık ateşinde yanıyordum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Tüm bedenim tükenene kadar sadece bağırmak istiyordum.

Dakikalarca bedenime bastırdıktan sonra küçük bedenini, göğsümden ayırıp yüzüme bakmasını sağladım. Suçlu gözlerle gözlerine bakıp içimdeki hasretini tarazlı sesimle fısıldadım. "Doğduğun günden beri bir gün bile azalmayan aksine kat be kat artan bir sevgiyle içim sökülürcesine sevdim seni ve hep sevmeye devam ettim.'' Duraksadım, kelimeler boğazımda paramparça olmuştu sanki. Tekrardan konuşmadan önce küçük, sığ bir nefes aldım. ''Ben bir yangında yanıyordum, yanarken seni de o yangınıma dahil ediyordum çünkü çok korkuyordum, seni benden almalarından ölesiye korkuyordum. O yüzden sana hiç dokunamadım, sana layık bir baba olmayı asla başaramadım. Bunun için çok üzgünüm küçüğüm, sana tüm bunları söyleyemediğim için senden uzak durduğum için çok özür dilerim. Seni canımdan bile çok seviyorum, bunu sakın aklından çıkarma, asla şüpheye düşme olur mu?"

Sözlerim üzerine Melis'in gülüşü tüm yüzünü kapladı ve yeniden boynuma sımsıkı sarıldı. "Senin beni sevdiğinden hiçbir zaman şüpheye düşmedim baba. Benden uzak durmaya çalışsan da aslında beni çok sevdiğini ben zaten biliyordum ki."

"Nasıl biliyordun?"

Melis  konuşmadan önce boğazını temizledi ve boynumdan ayrılıp yüzüme bakarak muzipçe sırıttı. "Belki bazı geceler uyumuş numarası yapmış olabilirim."

Bunu yaptığının farkındaydım. Gözleri kapalı olsa da sürekli kırpıyor, uyumadığını belli ediyordu.

Başımı yana eğip gözlerimi kısarak ona baktım. "Ne yani, sen babanı kandırmaya mı çalıştın?"

Daha da sırıtmaya başladı ve baş parmağı ile işaret parmağının arasındaki mesafeyi küçülterek; "Birazcık." dedi.

Uzanıp gösterdiği parmaklarının üzerinden öptüm. "Bence bunun için seni cezalandırmalıyım."

Kulaklarına dolan sesimle birlikte gözlerindeki mutluluk korkuya yer verince haline hafifçe tebessüm ettim ardından işaret parmağımı yanağımın üzerine bastırarak; "Cezan ise beni öpmek olacak." dedim.

Sözlerimi idrak eder etmez gözleri öyle güzel açılmaya başladı ki anında yanağıma uzanıp usulca öptü. Gözlerimi kapattım. Öpücüğü, bedenimin tüm işlevini yitirmesine sebep olmuştu. Tekrarını defalarca kez isteyecek kadar soluksuz çırpınmıştı kalbim.

"Hadi baba hemen uyuyalım." demesi üzerine gözlerimi açtım.

Çenemle yerde duran oyuncağı işaret ettim. "Ama önce arkadaşının oyuncağını tamir edelim."

Kucağımdan kalkıp oyuncağa baktı ve üzgün bir şekilde içini çekti. "Sence yapabilir miyiz?"

"Babanın oyuncak tamiri yapabildiğini unuttun sanırım." diyerek baş ucundaki oyuncak lokomotifi gösterdim.

"Eskisi gibi olur mu?"

"Bunu denemeden göremeyiz."

Melis, yeniden oyuncağın yanına oturunca ayağa kalktım. "Tamiri için birkaç parça malzeme getirmem gerekiyor, birazdan geliyorum." diyerek başının üzerinden öpüp odasından çıktım.

Yüzüm gülümseme isteğiyle gerilince bu isteğime daha fazla kayıtsız kalamayarak genişçe gülümsedim. Kendimi oldukça hafiflemiş, huzurlu hissediyordum. Etrafımda binlerce rengarenk kelebek kanat çırpıyordu sanki. Yıllarca aradığım derdime deva bulmuş gibiydim. İçimi büyük bir ferahlık sarmıştı.

Çalışma odasından gerekli malzemeleri alıp yeniden odasına döndüğümde Melis'in oldukça heyecanlı olduğunu gördüm. Hali içimi sıcacık yaptı ve ona doğru yürüyüp başının üzerinden öperek yanına oturdum. "Hadi bakalım başlayalım."

Yerde duran parçayı alıp tamir etmeye başladım. Melis ise dikkatle beni izliyordu. Yerdeki parçaları tek tek isteyerek onu da tamire dahil ettim.

Bir süre sonra; "Umarım yine eskisi gibi olur baba." deyince; "Ben inanıyorum ve inanmak başarmanın yarısıdır, bunu unutma." diyerek göz kırptım.

Melis'in dudaklarından küçük bir kıkırtı koptu ve soru sormaya devam etti. "Sence Bade, neden bilerek yaptığımı düşündü?"

"Arkadaşınla aranız nasıldı?"

"Çok iyiydi. Birbirimizden hiç ayrılmıyorduk zaten yan yana oturuyoruz, teneffüslerde falan hep birlikteyiz. Neden böyle düşündü anlamadım?"

Yerden küçük bir parçayı daha alıp elimdeki oyuncağa baktım. Fazla hasar vardı ve biraz zorlayacak gibi görünüyordu. Yine de ne olursa olsun Melis'i hayal kırıklığına uğratmayacaktım. Melis'in sesiyle konuştuğumuz ana dönüp; "Bence arkadaşın, bu oyuncağı çok sevmiş, onu kaybetme düşüncesi istemeden de olsa seni kırmaya itmiş.'' dediğimde yaptığım bazı hatalarımı anımsadım. Keyifsiz bir nefes soludum. ''Bazen insanlar çok sevdiği bir şeyi kaybettiği zaman ya da karşısına o ihtimal çıktığı zaman öfkesine yenik düşüp sonunu düşünmeden hareket edebiliyor, telafisi zor olan davranışlarda bulunabiliyorlar. İnsana sevdiği bir şeyi kaybetme düşüncesi her zaman ağır gelmiştir."

"Ama beni gerçekten çok üzdü.''

Başımı ona çevirdim ve yeniden dolmuş gözlerine baktım. Üzerine küçük bir açıyla eğilip gözlerinin üzerinden öperek; "Eminim arkadaşın çok kısa bir sürede hatasını anlayacaktır." dedim.

"Umarım." deyip bana yardım etmeye devam etti.

Bir süre sonra oyuncağın neredeyse yarısından fazlasını beraber toparlamıştık. Yan gözle Melis'e baktığımda az önceki neşeli hallerinin yerini sıkıntı ve tedirginlik aldığını gördüm. Bir şey söylemek için kıvranıyor ama çekiniyor gibiydi.

Konuşmasına yardımcı olmak için; "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun?" diye sorduğumda başını kaldırıp şaşkınlıkla bana bakmaya başladı.

"Nereden anladın?"

Şaşkınlığına buruk bir tebessüm ettim. "Biraz eğitim biraz da yaşanmışlıklar diyelim. Bana ne söylemek istiyorsan çekinmeden söyleyebilirsin."

İlk etapta kararsız kalsa da sessizce içini çekip başını öne eğdi ve mutsuz çıkan sesiyle; "Baba." deyip duraksadı.

Yüzüme bakmıyor dikkatle oyuncağa bakıyordu.

"Seni dinliyorum."

Başını eğdiği yerden kaldırıp tedirginlikle gözlerimin içine baktı. Çok kısa bir an gözlerimi süzdükten sonra tereddüt ederek dudaklarını araladı. "Annem... O nasıl biriydi?"

O an Melis'ten duymayı beklemediğim sorusuyla bu defa ben duraksadım ve bir süre umutla cevap bekleyen gözlerine baktım. Bana ilk kez annesini soruyordu. Muhtemelen yanlış bir soru sorduğunu, kızacağımı düşünüyordu çünkü karşımda huzursuzca kıpırdanıyordu. Elimdeki oyuncağı bırakıp kucağıma gelmesi için kollarımı açtım.

İtiraz etmeden dizlerinin üzerinde yürüyüp kucağıma yerleşince bir kez daha başının üzerinden öptüm. "Annen tıpkı senin gibi çok güzeldi. Tertemiz, hassas bir kalbi vardı. İyiliklerle, güzelliklerle doluydu kalbi. Yüzün bana benzese bile kalbinin güzelliği ve huyun, annene çok benziyor." Derin bir nefes alıp annesini anlatmaya devam ettim. "Aynı zamanda o, hayat doluydu, gülümsemeyi çok seven bir kadındı. Etrafındaki herkese mutlaka gülümsemesini bulaştırırdı. Onunla birlikte ben de gülmeyi çok severdim, ondandır ki o ölünce gülmeyi onun hatıralarında bıraktım, bir daha eskisi gibi asla gülemedim."

Melis buğulanmış gözleriyle yüzüme bakıp hüzünle içini çekti. "Onu çok sevdin mi?"

Tereddüt etmeden başımı sallayarak cevap verdim sorusuna. "Evet, onu çok sevdim."

"Eminim o da seni çok sevmiştir."

"Evet o da çok sevdi."

Melis'in parmakları yanağıma ulaştı ve  muzip bir ifadeyle sırıtarak; "Bence yüzün yeniden eskisi gibi gülmeye başladı, buna sebep olan da Eylül öğretmenim değil mi?" diye sordu.

Sorusu gülümsememe sebep olmuştu. Melis'in gözlerindeki heyecanı da bu sorunun cevabını duymayı gerçekten istediğini gösteriyordu.

Cevap vermek adına başımı olumlu anlamda sallayınca heyecanla boynuma atlayıp keyifle mırıldandı. "Onu sevmeni çok istiyordum, çok teşekkür ederim baba." Yanağımdan usulca öptükten sonra karşıma geçip gözlerimin içine baktı. "Onu da annemi sevdiğin gibi çok seviyor musun?"

Haline bir kez daha tebessüm ettim. "Evet onu çok seviyorum."

"Bence o da seni çok seviyor." dedi ve eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı.

"Nereden anladın?"

"Seni görünce çok heyecanlanıyor, eli ayağı birbirine karışıyor, panikliyor. Sınıftayken hiç böyle değil ama senin yanında çok tuhaflaşıyor. Hatta bazen sana bakarken dalıp gidiyor, iç çekmeye başlıyor. Yani tüm bunları aşık olmasa yapmaz değil mi? Televizyondakiler öyle yapıyor çünkü."

Melis'in sözlerine sesli bir şekilde gülmeye başlayınca Melis de bana eşlik etmeye başladı. Eminim Eylül bunları duysa çoktan kıpkırmızı olur, yanımızdan kaçmak için bahaneler arar ve uzun bir süre Melis'in yüzüne bakamazdı.

Gülmemi durdurduktan sonra ellerine uzanıp gözlerinin içine baktım. "Yani sen şimdi biz öğretmeninle birlikte olursak üzülmez misin?"

"Üzülmek mi? Ben öğretmenimi o kadar çok seviyorum ki asıl birlikte olmazsanız üzülürüm."

Şükürle soluyup bir kez daha sımsıkı sarıldım ona. Melis de kollarını boynuma dolayıp yumuşacık sesiyle; "Onu sakın kaçırma baba." diye fısıldadı.

Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. "Söz veriyorum onu asla kaçırmayacağım."

Ağzı kulaklarında boynumdan ayrılıp yanağıma bu defa kocaman bir öpücük kondurdu. "Hadi bu oyuncağı bitirelim de bir an önce birlikte yatalım baba."

Başımla onayladım onu ve yeniden oyuncağı tamir etmeye başladım. Kısa bir süre sonra da tamir olmuş oyuncağa baktım. "Bence oldu."

Melis'e çevirdim başımı. Işıldayan gözleriyle oyuncağa bakıyordu. "Bence de oldu." diyerek oyuncağın kolunu çevirdi ve takla atan oyuncağı gülerek izlemeye başladı.

Oyuncağı hayranlıkla izlediğini görünce; "Senin çok mu hoşuna gitti?" diye sordum.

"Gitmişti ama uzun bir süre böyle bir oyuncak görmek istemiyorum."

Melis'e gülümsedim ve ayağa kalkıp yatağına doğru ilerledim. Benimle birlikte Melis de yürüyordu. "Sana kitap okumamı ister misin?"

"Hayır sadece sana sarılıp uyumak istiyorum."

Yatağının yanına gelince Melis'ten önce yatağına uzanıp; "Tamam öyleyse." diyerek koluma yatması için kolumu uzattım.

Melis de uzattığım kolumu minnetle kabul edip başını üzerine yaslayarak bana döndü, minik kolunu göğsümün üzerine yerleştirdi. Burnunu, boynuma yaklaştırınca küçük bedenini kendime daha da çok çektim ve boşta kalan elimi saçlarının arasında dolaştırıp dudaklarımı başının üzerine bastırdım.

"İyi geceler baba."

"İyi geceler küçüğüm."

Minik minik saçlarını öpmeye devam ederken Melis'in uyuyakaldığını fark ettim. Bir süre sonra da kollarımdaki huzurla birlikte aynı şekilde uyuyakaldım.

Ertesi sabah ise sakallarımın üzerinde gezinen minik parmaklarla gözlerimi araladığımda Melis'in tamamen üzerime çıkmış olduğunu gördüm.

"Günaydın baba."

Gülümseyerek yanağımdaki parmaklarını dudaklarıma götürdüm. "Günaydın."

"Akşam benimle uyuduğun için teşekkür ederim, beni dünyanın en mutlu kızı yaptın."

Az önceki gülümsememin aksine bu defa dudaklarıma buruk bir tebessüm yayıldı. "Bundan sonra sen ne zaman istersen biz o zaman birlikte uyuyacağız."

Melis üzerimde doğrulup sevinçle ellerini çırptı. "Seni seviyorum baba."

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. İlk defa beni sevdiğini söylüyordu. İlk defa onun sesiyle sevildiğimi duyuyordum. İki sözü, şiirlerin en güzelini kulağıma fısıldayınca daha önce varlığından haberdar olmadığım diyarların kapıları bir bir açıldı. O diyarlar ruhumdaki ayazları, puslu perdeleri tek tek kaldırdı. Gerçeklikten kopmuş gibi ona bakmaya devam ederken boğazıma oturan yumruyu bastırabilmek için güçlükle yutkundum. Sesimin titremesini umursamadan bir kez daha sevdiğimi fısıldadım. "Seni seviyorum küçüğüm."

Melis gülümseyerek yanağımdan öpüp üzerimden indi. "Çok acıktım."

Melis'in yataktan inmesiyle birlikte aynı şekilde yataktan kalkıp bedenimi Melis'e çevirdim. "Sen üzerini değiştir, ben de üzerimi değiştirip birazdan geliyorum. Birlikte aşağıya ineriz."

Melis başını sallayınca odasından çıkıp özlediğim diğer kokunun yanında aldım soluğu.

Eylül'ün odasına girer girmez kapıyı kilitledim ve hâlâ uyanmayan sevdiğime baktım. Gülümseyerek yanına ilerledim. Yatağının yanına varınca yavaşça yanına uzanıp güzel yüzünü izlemeye başladım. Parmaklarımı dudaklarının üzerinde dolaştırıp fısıldayarak; "Menekşem." dedim.

Uyanmamıştı.

Sıcaklığını hissetmek ister gibi tamamen yanına sokulup bu defa dudaklarımı dudaklarına sürtmeye başlayınca gözlerini araladı. Kısa bir anlığına şaşırsa da gülümsemeye başladı. O gülümsemeye başlayınca ben tamamlandım.

"Günaydın Poyraz."

"Günaydın menekşem."

O yeniden gülümsediğinde bense dudaklarımda kalan tadını alabilmek için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Muhteşem bir tadı vardı.

Sıcak avcunun içini yanağımın üzerine yasladı. "Burada ne arıyorsun?"

"Özlüyorum ve huzur bulmak için soluğu sende alıyorum." Dudağımda kalan eşsiz tadına daha fazla kayıtsız kalamayıp büyük bir açlıkla dudaklarını kavradım. Onun da karşılık vermesiyle birlikte göğsüm sert bir solukla şişti ve ani bir hareketle üzerine çıktım. Onun heyecanlanması beni daha da kontrolden çıkarıyordu. Parmaklarımı, el bileklerine sarıp başının üzerinde sabitleyince Eylül'ün kulağımda yankılanan cılız inlemesiyle dudaklarından koptum. Bu şekilde inlemeye devam ederse kendimi durduramamaktan çok korkuyordum. İçime sığmayan özlemi taşmak üzereyken beni istediğini gösteren her hareketi beni deli bir arzuyla baştan çıkarıyordu.

Eylül ise aralanan bakışlarıyla şaşkın bir halde neden durduğuma bakıyordu.

Soluk soluğa; "Biraz daha devam edersek ben kendimi durduramayacağım." deyince ıslak dudaklarını dişleyip bakışlarını benden kaçırdı. Bir adım öteye gitmekten hâlâ utanıyordu ve o hazır olmadığı sürece ben ona dokunmayacaktım. Alnından öpüp üzerinden kalktım. "Üzerimi değiştireceğim." diyerek cevap vermesini beklemeden hızlı adımlarla odasından çıktım.

Bekleyemezdim. Aklımı başımdan alıyordu, farkında değildi.

EYLÜL

Sabah sabah yaşadığım tutku ve heyecan, neye uğradığımı şaşırtmış beni resmen sersemletmişti. Yüzümdeki aptal tebessümle yataktan kalkıp lavaboya girdim.

Hızlı bir duşun ardından üzerimi giydikten sonra odamdan çıkıp kahvaltıya inmek için Melis'in odasına ilerledim. Yüzümdeki aptal tebessüm hâlâ silinmemişti. Kapısının kulpunu kavrayıp; "Günaydın tatlım." diyerek içeri girdim lakin Poyraz'ı karşımda görmeyi hiç beklemiyordum. Yüzümdeki tebessüm şaşkınlıkla yer değiştirdi. Şaşkınlığımı saklama gereği duymadan soru sorarcasına; "Günaydın Poyraz Bey?" dedim.

Poyraz çapkın bir ifadeyle göz kırpınca Melis'in fark etmemesi için bakışlarımı hızlıca Melis'te yoğunlaştırdım. Melis bunu fark etmeyecek kadar mutlulukla etrafına neşe saçıyordu. "Günaydın öğretmenim." dediğindeki cıvıldayan sesi de düşüncelerimde haklı olduğumu gösteriyordu.

"Çok mutlusun tatlım?"

Sorduğum soruya cevap beklerken beklemediğim bir şekilde Poyraz onu kucağına alıp yanağından öptü. Melis de küçük kollarını babasının boynuna dolayarak; "Evet çok mutluyum çünkü bu gece babamla birlikte uyudum." dedi.

Ağzım açık bir halde onlara bakakaldım. Hâlâ rüya mı görüyordum yoksa gördüklerim ve duyduklarım gerçek miydi?

Olduğum ana dönmemi sağlayan Poyraz ile Melis'in gülümseme sesi oldu. Şaşkınlıkla onlara bakmaya devam ettim. Evet gerçekti. Poyraz ile Melis aralarındaki görünmeyen duvarlarını bir şekilde yıkmayı başarmışlardı.

Benim dumur olmuş halim uzun sürünce Poyraz eğlenen mavilikleriyle kapıyı işaret etti. "Eylül Hanım önden buyurun."

Hızlı hızlı başımı sallayıp odadan çıktım ve onlarla birlikte yemek odasına doğru yürümeye başladım. İkisi de o kadar çok mutlu görünüyordu ki bu anın sonsuza dek bitmemesini diledim.

Saniyeler sonra yemek odasına girdiğimizde Melis, Poyraz'ın kucağından inip sandalyesine oturdu. O sırada Demir de içeriye girdi ve ağzı kulaklarında; ''Günaydın.'' dedi. Onu tanıdığımdan beri yüzünün ilk kez bu kadar farklı güldüğüne şahit oluyordum. Garipsemiştim ve bu durumun İlayda ile ilgisi olup olmadığını açıkça merak etmiştim.

Düşüncelerimin arasından Melis'in cıvıldayan sesiyle çıktım. "Amca."

"Efendim papatyam."

"Biliyor musun, biz bu gece babamla beraber uyuduk."

Demir tam sandalyesine oturuyordu ki oturamadan öylece kaldı ve benden de büyük bir şaşkınlıkla bir Poyraz'a bir de Melis'e bakmaya başladı. Onlara bakmaya devam ederken dudakları titredi. Gördüğüm manzara karşısında nefesimi tuttum, Demir'in dudakları titriyordu. Bakışları bir kez daha Poyraz'a tutunduğunda minnetle ona bakarak belli belirsiz mırıldandı. "Teşekkür ederim." Ardından ne yapacağını bilmez bir halde önüne dönüp sandalyesine oturdu. Boş boş önündeki tabağa baktı. Hem mutluydu hem de fazlasıyla duygulanmıştı sanki.

Onun ruh hali bana da yansımış, burnumun direği sızlamıştı. Poyraz da olabildiğince tepkisiz bir şekilde kahvaltısına geri döndü. ''Afiyet olsun.''

Poyraz'ın sözleriyle başladığımız kahvaltıda bir tek Melis heyecandan yerinde duramıyordu. Onun aksine üçümüzü de etkisi altına alan duygusallık sessiz kalmamıza sebep olmuştu. Hatta bir ara Demir'in içinden taşmaya hazır duygu selinin çıkmasını bekledim lakin beklediğim gibi olmadı, Demir kendini sıkarak sakin kalmayı başardı.

Kahvaltının sonunda ise Poyraz çalan telefonuyla masadan kalkınca biz de Melis'le birlikte kalkıp okula gitmek için evden çıktık. Melis zıplaya zıplaya yanımda yürüyordu. Cesur'u görür görmez ona doğru koştu ve yanına varır varmaz yanağına uzanarak onu öptü. "Günaydın Cesur abi."

"Günaydın prenses."

Aralarındaki ilişki içimi ısıtıyordu. Adımlarımı hızlandırıp yanlarına ilerlemeye devam ettim. Yanlarına gidince Cesur ayağa kalkarak; ''Günaydın Eylül Hanım.'' dedi. Neden yeniden ''hanım'' dediğini anlamamıştım. Sebebini anlamak istercesine kaşlarımı hafifçe çatıp Cesur'a baktım fakat bana bakmıyordu, daha doğrusu arkamdaki bir noktada bakışlarını yoğunlaştırmıştı. Başımı arkama çevirdiğimde bana ''hanım'' demesinin sebebini anlamış oldum.

Poyraz, seri adımlarla bize doğru yürüyordu. Yaklaştıkça burnuma dolan o karakteristik kokusunu ciğerlerime çekip sessizce soludum. Yanımıza geldiğinde Melis'e dönüp yere çöktü ve onunla aynı hizaya geldi. "İyi dersler küçüğüm." diyerek alnının üzerinden öpünce bakışlarım hızlıca Cesur'a kaydı. Afallamış bir halde onlara bakıyor, gözünü dahi kırpmıyordu.

Melis arabaya binince Poyraz ayağa kalkıp Cesur'un şaşkın yüzüne dudaklarını kıvırdı. Olabildiğince sakin bir ses tonuyla; "Okula geç kalıyorlar Cesur." dedi.

Cesur, Poyraz'ın sesini idrak eder etmez şaşkınlığını üzerinden hızlıca atıp gülümsedi. "Tamam abi." diyerek ağzı kulaklarında arabaya bindi.

Poyraz'ın, Melis'e uzak kalma sebebini Demir de Cesur da biliyor olmalıydılar ki bugün Poyraz'ın yaklaşımı ikisini de fazlasıyla hem afallatmış hem de mutlu etmişti.

Poyraz'ın sesi kulaklarıma dolunca bakışlarımı maviliklerine tutundurdum. "Sizinle birlikte gelmeyi istesem de 1 saat sonra girmem gereken önemli bir toplantım var ama aklım sizde."

"Bizi merak etme.'' diyerek Cesur'u işaret ettim. ''Biz güvendeyiz."

Sözlerim üzerine bana doğru bir adım atınca geriye doğru bir adım attım. Bakışlarımı Melis'e çevirdim, dikkatle bizi izliyordu.

"Aklım fikrim sizken sizi merak etmemek pek mümkün değil." Poyraz'ın sesini yeniden duyunca başımı ona çevirdim ve bana iyice yaklaştığını gördüm. "Melis." diye fısıldadım gergince. Daha fazla geri adım atacak yer kalmamıştı.

Poyraz genişçe sırıttı. "Akşama görüşürüz menekşem." deyip Melis'e baktı ve ona göz kırparak kendi arabasına doğru yürümeye başladı.

Melis'in duymamasını dileyip başımı öne eğerek ona bakmadan arabaya bindim. Ona bakmasam bile muzip bakışlarının üzerimde gezindiğini hissedebiliyordum. Sıkıntıyla soludum. Biraz daha Poyraz'la bu şekilde yakınlaşmaya devam edersem Melis'in bir şeyler sezmesi an meselesi olacaktı. Belki de çoktan sezmişti.

Melis'in muzip bakışlarından beni kurtaran Cesur'un sorusu oldu. "Prenses babana ne yaptın?"

"Dün gece babamla birlikte uyuduk."

Melis'in ağzı kulaklarında söylediği cümleyle Cesur hızlıca arkasına dönerek koltuğun üzerinden Melis'e baktı. "Sen ciddi misin?" diye sordu, şaşkınlığı hem yüzüne hem de sesine yanmıştı.

Melis hevesle başını sallayınca Cesur kocaman gülümsedi ve yeniden önüne dönüp arabayı hareket ettirdi.

Dakikalar sonra okula geldiğimizde onlardan önce arabadan inip okula doğru yürümeye başladım. Engin Bey'i görmemek için adımlarımı hızlıca öğretmenler odasına çevirdim. Öğretmenler odasına girdiğimde ise nerdeyse tüm öğretmenlerin geldiğini gördüm. "Günaydın."

Kimisi günaydın diyerek kimisi de başıyla selamladı beni. Bir tek sessiz kalan Beren'di. Merakla ona doğru ilerleyip usulca yanına oturdum. Keyifsiz hali gözden kaçmayacak kadar belirgindi. "Hayırdır Beren?"

Gözlerindeki hüznü gizlemeye çalışarak gülümsedi. "Önemli bir şey değil canım. Sadece uykumu alamadım."

Anlaşılan o ki bana derdini anlatmak için kendini hâlâ hazır hissetmiyordu. İsteğine anlayış gösterip anlıyorum anlamında başımı salladığım sırada Oktay Hoca söze girdi. "Dün akşam diğer okuldaki öğretmen arkadaşlarla buluştuk. Havadan sudan konuşurken söz, etkinliklere geldi. Bu hafta sonu çocuklara piknik alanı bulmak için okuldaki tüm öğretmenler keşfe çıkacakmış. Diyorum ki bizde mi böyle bir keşfe çıksak?"

"Nasıl yani?" diye sordu Ender Hoca.

Oktay Hoca başını ona çevirdi. "Şöyle ki çocuklar için baharda piknik etkinlikleri yapacaklarmış. Derslerden biraz olsun nefes alabilmelerini ve doğayla iç içe olabilmelerini sağlamak için piknik etkinlikleri düzenleyeceklermiş. Öncesinde de tüm öğretmenler, öğrencileri götürebilecekleri yerleri keşfe çıkacaklarmış. Manayla şimdiden piknik yapmış olacaklar."

"Nasıl olur ki?" diye söze girdi bu defa da Seher Hoca.

Sanırım bu tarz etkinlikler daha önce hiç yapmamışlardı. Kollarımı masa üzerine yaslayıp; "Daha önce hiç böyle etkinlikler yapmadınız mı?" diye sorarak Seher Hoca'ya baktım ve konuşmaya devam ettim. "Buradan önceki okulumda biz de öğretmen arkadaşlarla beraber bu tarz etkinlikler yapıyorduk."

Soruma Seher Hoca'dan önce Oktay Hoca cevap verdi. "Hayır hiç yapmadık."

"Neden?"

"Bilmem, genelde hep okul içi etkinliklerimiz oldu."

"Aslında iyi fikir, bence biz de yapalım." deyince Beren, oturduğum yerde tedirginlikle kıpırdandım. Tunç bulunmadan hiçbir etkinliğe katılamazdım ve bunun bahanesini bulmak beni Beren karşısında oldukça zorlardı.

"Bence de yapalım." deyince Oktay Hoca, öğretmenler odasında ufak bir uğultu koptu.

"E ne diyorsunuz herkese uygun mu bu hafta sonu?"

Oktay Hoca'nın sorusuna tüm öğretmenler olumlu cevap verince oturduğum sandalyeye iyice sindim.

"Gideriz değil mi Eylül?" Başımı umutla bana bakan Beren'e çevirdim. Gitmek istediği her halinden belli oluyordu. Aynı zamanda Beren'in sorusuyla tüm bakışlar da üzerime çevrilmişti.

Ben şimdi ne diyecektim onlara?

Peşimde beni öldürmek isteyen bir sapık var, nasıl diyecektim?

Sandalyeye gergin bir şekilde yaslanıp aklıma gelen ilk yalanı söylemek için cansız sesimle dudaklarımı araladım. "Aslında ben bu hafta sonu Almanya'ya ailemin yanına gidecektim. Onlara söz vermiştim."

"Hadi ama Eylül, haftaya gidersin eminim ailen bir hafta sonra gelmene bir şey demeyecektir."

Oktay Hoca; "Beren haklı Eylül, hep birlikte olalım işte." dediği sırada zil çalınca oturduğum yerden hızlıca ayağa kalktım. "Yine de söz vermeyeyim." diyerek bakışlarımı onlardan kaçırdım ve toparlanmaya çalıştım.

Oktay Hoca da ayaklanırken; "Engin Bey'e de haber verelim, duyarsa ayıp olur. Belki gelmek ister." dedi.

Engin Bey'in adını duyunca istemsizce yüzümü buruşturdum.

"Ben davet ederim." dedi Ender Hoca.

İçime daha da büyük bir sıkıntının yerleştiğini hissettim ve kimseyi beklemeden öğretmenler odasından çıkıp hızlı adımlarla sınıfıma doğru yürümeye başladım. Sanırım bugün öğretmenler odasına uğramamam bu işten ufak bir ihtimal de olsa sıyrılmamı sağlayacaktı.

••••••••••

Herkese merhaba 🌸
ikinci kitabımıza başlamış olduk.
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın 💜

Continue Reading

You'll Also Like

257K 14K 31
Bu hikâyeye başlamadan önce "Gece" serisini okumanız gerekir aksi hâlde anlayamazsınız. ✴ "Gece," diye fısıldadım çatallı bir sesle. Sesime sinen y...
790K 42.6K 90
Ayrı dünyaların insanlarıydılar. Ama kader farklı düşünüyordu...
11.9K 614 51
"Beyaz kızıl gülleri çok severim.Aslında en sevdiğim çiçek mavi vanilya çiçeğidir ama,beyaz kızıl gülleride en az onlar kadar çok severim."demiştim ç...
10.9K 3.6K 15
Hayatı zorluklarla geçen hasta bir kız... Yıllar önce onu görüp aşık olan bir adam... ******** Uzun bir süre psikolojik destek gören Hazal, mesleği o...