EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

24. Bölüm

76.6K 3.6K 1.3K
By Hadadelamor90

Medya: Evanescence - Bring Me To Life

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••••

EYLÜL

Sevdiğim adamın başımı öpmesiyle birlikte gözlerimi açtım ve tam karşımda duran, bize garip bir ifadeyle bakan Arzu'yla göz göze geldim. Ben olduğum yerde kıpırdamadan kalırken Poyraz da bakışlarını Arzu'ya çevirdi.

Sessizlik....

Havada elle tutulur bir gerginlik asılı kaldığında bedenim yay gibi gerilmişti. Arzu'nun gözlerinden ise gözlerimi çekemiyordum. Orada gördüğüm ve sebebini bilmediğim garip ifadeye takılı kalmıştım.

Fazlasıyla kırgın bir ifadeyle Poyraz'a bakıyordu ve elleri titriyordu.

Yerimde rahatsızca kıpırdanıp Poyraz'a doğru küçük bir bakış attım. Onun da sinirlendiğini hissediyordum. Elini belime dolayıp beni kendine doğru çekince Arzu'nun kırgın bakışları üzerimizde dolaştı.

Poyraz, öfkeyle kısılmış maviliklerini Arzu'nun üzerinden çekmeden emrivaki bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Melis bilmeyecek!"

Arzu, titreyen elleriyle kolunu sıktı ve konuşmak için dudaklarını araladı fakat konuşamadan geri kapattı. Ardından sadece başını sallamakla yetindi.

Poyraz'a kırgınlıkla bakan gözleri benimle buluşur buluşmaz saf bir öfkeyle doldu. Benden iğrendiğini her zerreme hissettirecek şekilde bakınca suçluluk duygusu içinde yanmaya başladım.

Kız kardeşinin yerini aldığım için ve onun hatırasına saygı duymadığım için benden tiksiniyor olmalıydı. Belki aynı tepkiyi Melis de verecek, benim annesinin yerine geçmemi nefretle karşılayacaktı. Başıma bir anda giren keskin ağrı göz kapaklarımı da ağırlaştırdığında Melis'in gözlerinde nefret görmekten fazlasıyla korktuğumu hissettim.

Arzu'nun bana bakışlarından Poyraz da rahatsız olmuş olmalıydı ki öfkeli ve sert sesinin hedefi yine onu buldu. "Söyleyeceğin bir şey yoksa bizi yalnız bırakabilirsin," deyince Arzu yüzünde gizleyemediği şaşkınlığıyla bir kez daha Poyraz'a baktı. Ardından dudaklarını gülümsemek için hafifçe kıvırmaya çabaladı fakat titreyen dudakları inatla kıvrılmıyor gibiydi. "Tebrik ederim, dilerim," dedi ve Poyraz'ın bana dönen bakışlarını fark edince cümlesini tamamlamaktan vazgeçip arkasını döndü, koşar adımlarla gözden kayboldu.

Ardından baktım ve sıkıntıyla iç geçirdim. Poyraz'ın parmakları belimi kavrayınca yeniden ona baktım. Hâlâ öfkeli görünüyordu.

Kaşlarım çaresizlikle büzüldü. "Sence Melis'e söyleyecek mi?"

Poyraz'ın kaşları anında çatıldı. "Hayır," dedi ve yüzüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına aldı. "Sırf sen üzülme, Melis'e söylemek için kendini hazır hisset diye sessiz kalıyorum ama daha fazla gizli kapaklı yaşamak ve bir daha böyle bir durumla karşı karşıya kalmak istemiyorum."

Poyraz'ın sözleri ise suçluluk duygumu daha da perçinlemişti. Kendi cesaretsizliğim yüzünden onu da zor durumda bırakmıştım. Sessizce başımı sallayıp öne eğdim. Ben başımı eğince onun da iç çektiğini duydum. Parmakları usulca çenemi kavradı ve yukarı kaldırarak ona bakmamı sağladı. "Sadece aldığım her nefeste yanımda olmanı istiyorum ve bunu gizlemeden yaşamak istiyorum," diyerek sıcak dudaklarını başımın üzerine bastırdı.

4 SAAT SONRA

Arzu, Poyraz'la beni gördüğünden beri bir suçlu gibi odaya hapsolmuştum. Onunla karşılaşmamak için odada saatleri sayıyordum. Ya Melis'e söylerse? Ya Melis'i doldurursa?

Aklımdaki tüm bu sorular işkence eder gibi ruhuma eziyet ediyordu. Akşam yemeği saati gelince okuduğum kitabı bırakarak ayağa kalktım. Tek dileğim Melis'e bir şey söylemeden gitmiş olmasıydı. Ağır adımlarla odadan çıkıp Arzu'nun gidip gitmediğinden emin olmak için mutfağa indim. Mutfağa sabahki hareketlilikten daha büyük bir hareketliliğin hâkim olduğunu görünce de sessizce hareketliliği izlemeye başladım.

"Bir şey mi istemiştin Eylül?" Başımı bana soru soran Ela'ya çevirdim. Dikkatle bana bakıyordu.

"Hayır, istemiyorum, öylesine geldim."

Ela beni süzdükten sonra bir şey demeden yeniden işine geri döndü. Herkes o kadar seri hareket ediyordu ki bu telaşın Arzu'dan kaynaklandığını anlamam geç olmadı.

Bir süre daha mutfaktaki hareketliliği izledikten sonra yavaşça Ela'nın yanına sokuldum. "Arzu Hanım yemeğe kalacak mı?"

Ela, hoşnutsuz bir şekilde yüzünü buruşturdu. "Evet, kalacak. Genelde her akşam kalır. Hatta Melis okula başladığından beri kahvaltılara da geliyor."

Ela'nın memnuniyetsiz ifadesinden Arzu'yu sevmediğini anlamıştım. Haksız da sayılmazdı. İnsanı küçümseyen bakışlarından kim olsa rahatsızlık duyardı. Başımı salladığımda tüm iştahımın gittiğini hissettim. Mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Yukarı doğru çıkarken karşımda Poyraz'ı görünce içime dolan heyecanı bastırmaya çalıştım. Üzerine giydiği koyu renk gömleği, maviliklerini daha da ortaya çıkarınca yutkunup başımı salladım. Her gördüğümde kendisine hayran bıraktıran çekiciliğinde kayboluyordum.

Davetkâr dudaklarını gördükçe ise içim tuhaf oluyordu. Bakışlarımı dudaklarından kaçırıp gözlerine yoğunlaştırdım. Poyraz da dudaklarından bakışlarımı kaçırdığımı fark eder etmez yüzüne sevdiğim mimiklerini takındı. Bana doğru adımlamaya başladı, gözleri kıymetli bir inciye bakar gibi bakıyordu. Yanımda durunca maviliklerini gözlerimde yoğunlaştırıp derin bir nefes aldı. "Sana bakmaya bile kıyamıyorum."

Ben gülümseyince o da gülümsedi ve "Hadi yemeğe inelim," dedi.

Poyraz'ın sözleriyle gülümsemem yüzümde soldu. "Ben aç değilim Poyraz, size afiyet olsun."

Tedirgin çıkan sesimle kaşları anında çatıldı ve mavilikleri yüzümde gezindi. "Aç olmasan bile hasta olmadığın sürece yemek saatinde masada olman gerekiyor," deyince aklıma gelen fikirle elim hızla boğazıma gitti ve hafifçe öksürmeye başladım.

Belki ikna edebilirdim...

"Boğazım nasıl acıyor Poyraz bir bilsen, birazdan da ateşim başlar. İnan ki kendimi çok halsiz hissediyorum. Ben biraz odamda dinleneyim, daha sonra yerim."

Poyraz ifadesiz bir şekilde yüzüme bakmaya devam edince bana inanmadığını anladım.
Dudaklarımı huysuzca kıvırdım. "Mikro ifade eğitimi değil mi?"

Huysuz bir homurtuyla sorduğum soruya tek kaşını kaldırıp biçimli dudaklarını araladı. "Bunu anlamak için mikro ifadeye gerek yok."

"O kadar mı belliydi yani?" diye yeniden sorduğumda Poyraz başını olumlu anlamda sallayınca sinirle yüzümü buruşturarak geriye döndüm ve söylenerek aşağıya inmeye başladım. "Bu evin ne çok kuralı var böyle. Eylül gece kamelyaya çıkma, Eylül adamlarım varken çalışma odasına girme, Eylül yemek saatinde masada ol. Eylül yemek yapma, Eylül bahçe işiyle uğraşma. Keşke benim evimde kalsaymışız, benim evimde hiç böyle kurallarım yoktu."

"Arkanda olduğumun farkındasın değil mi?"

"Sustum."

Poyraz bir anda beni durdurup kendine çevirdi ve kolunu belime dolayıp kendine çekti. Dudaklarıma uzun bir öpücük bırakırken ondan kurtulmaya çalıştım. Panikle etrafıma baktım. "Poyraz ne yapıyorsun? Birileri görecek."

Poyraz ise dudağındaki ıslaklığı emerek gülümsedi. "Sen de bu kadar tatlı olma o zaman."

Dudağını emdiği için gözlerim dudağında takılı kalmıştı. Kaşlarımı hafifçe çatıp başımı sağa sola salladım. "Dudağını emmekten vazgeçer misin?"

"Neden?"

"Çünkü şu an çok cezbedici görünüyorsun ve ben seni öpmemek için kendimle savaş veriyorum."

Poyraz açık sözlülüğüme gülmeye başlayınca bakışlarımı dudaklarından ayırıp gözlerine baktım. Parmaklarını yavaşça belimden ayırıp dudaklarımın üzerine bastırdı. "Kendini durdurmaya çalışmanı istemiyorum," diye fısıldayıp parmaklarını dudaklarımda gezdirmeye başladı.

Bana ne yapıyordu bilmiyordum ama her dokunuşunda, her fısıltısında kendimi titrerken buluyordum. Gözlerimi kapattığımda yeniden fısıltısını duydum. "Kendini bana bırak," deyip bu defa parmaklarını dudaklarımın üzerinden boynuma doğru sürterek indirdi. Boynumda gezinen parmaklarının yerini dudakları alınca da tuttuğum nefesimi vermem için kulağıma doğru bir kez daha fısıldadı. "Nefesini ver."

Gözlerimi aralayıp nefesimi bile vermeyi unutturan adama baktım. Arsızca kıvrılmış dudaklarıyla bana bakıyordu. Gözlerimi kısıp kötü kötü bakınca gülümseyip başımın üzerinden öptü ve birlikte yemek odasına ilerledik.

İçeriye girer girmez ise rahatsız bir nefes vererek masaya ilerledim. Arzu, Demir'in yan tarafına oturmuş Demir'le sohbet ediyordu. Demek ki sürekli orada oturuyor diye aklımdan geçirdim ve her zamanki oturduğum sandalyeye oturdum. Oturmamla birlikte Arzu'nun delici bakışlarıyla anında karşı karşıya kaldım.

Orada ne işin var der gibi bakıyordu yüzüme.

Tam o esnada içeriye Melis girdi ve benim yanımdaki sandalyeye oturdu. Arzu'yla da karşı karşıya kalmışlardı. Bu defa Arzu'nun öfkeli bakışları Melis'i buldu. Huzursuzluğunun ses tonuna yansımasına izin vererek Melis'le konuşmaya başladı. "Melisciğim, neden yerinde oturmuyorsun?"

Melis de başını kaldırıp teyzesinin yüzüne baktı. "Yerimde oturuyorum zaten. Burası da benim yerim."

Arzu'nun cevaba fazlasıyla bozulduğunu görebiliyordum. Gülümsemeye çalışarak belli etmemeye çalışsa da değişen yüz hatları onu ele veriyordu.

O sırada Melis'in bakışlarının amcasına kaydığını fark ettim. Demir'in de Melis'in verdiği cevaptan memnun olmuşçasına ona göz kırptığını gördüm. Anlaşılan o ki amca yeğen, Arzu'nun masada olmasından hoşlanmıyordu.

O zaman neden buradaydı?

Soruma cevap ararken yemek de sessiz geçmeye başlamıştı. Bir süre sonra Poyraz'ın çatık kaşlarla yüzümü izlediğini fark ettim. Kaçan iştahımla boğuştuğumu görmek onu rahatsız ediyordu ve bu rahatsızlığını açıkça dile getirdi. "İlaç alıyorsunuz Eylül Hanım, o yüzden yemeğinizi soğutmadan bitirirseniz iyi edersiniz."

Başımı ona doğru sessizce salladığım sırada Arzu'nun sesiyle başımı Poyraz'dan ona çevirdim. "Geçmiş olsun Eylül Hanım, kaza yapmışsınız."

Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. "Teşekkür ederim Arzu Hanım."

"Nasıl oldu kaza?"

Kaçamak gözlerle Poyraz'a baktım. İfadesiz bir yüzle yemeğine dönmüştü. Yeniden Arzu'ya döndüm. "Direksiyon hâkimiyetini kaybettim."

"Alkollü müydünüz?"

Özellikle de Melis'in yanında böyle bir soru beklemediğim için şaşkınlıkla ona bakakaldım. "Alkol kullanmıyorum Arzu Hanım."

Sözlerimi tamamlar tamamlamaz Poyraz'ın öfkelenmiş sesini duyunca başımı ona çevirdim. Sert bir şekilde Arzu'ya bakıyordu. "Sorguların bittiyse Eylül Hanım yemeğine dönsün Arzu."

Arzu birden panikledi. "Yanlış anladın, amacım sorgulamak değildi."

"Olmasın zaten," dedi Poyraz da taviz vermez sesiyle, ardından tekrardan yemeğine geri döndü.

Arzu, bu defa bakışlarını Poyraz'dan çekip bana çevirdi. Bu öyle bir ifadeydi ki konuşmadan tehdit ediyor gibiydi.

Melis de gergin havadan sıkılmış olacak ki konuyu değiştirme ihtiyacı içinde amcasına bakarak, "Amca biliyor musun? Öğretmenimin kardeşi de senin gibi mimarmış," dedi.

Demir gülümseyerek bana baktı. "Aa öyle mi? Tesadüfe bak, ne güzel. Nerede çalışıyor peki?"

"O da ailemle birlikte Almanya'da yaşıyor ve oradaki özel bir şirkette çalışıyor."

"Çizimlerini görmek isterdim."

"Belli mi olur? Belki bir gün görürsün."

"Ailenin yanına sık gidiyor musun öğretmenim? Çok uzakta yaşıyorlar," diye sorarak Melis yeniden araya girince ona baktım. "Genelde tatillerde gitmeye çalışıyorum tatlım, onun dışında da sık sık telefon görüşmesi yapıyoruz."

"Ailenizin yanına gitmek istediğiniz zaman söylemeniz yeterli Eylül Hanım. Uçak hâlihazırda bekliyor olacak."

Bakışlarım Poyraz'a kayarken Arzu'nun öksürme sesiyle ona baktım. Arka arkaya öksürmeye devam edince önündeki suya uzandı. Demir'e baktığımda da Arzu'nun hallerine gülmemek için kendiyle savaş veriyor gibi bir hali vardı.

Neler oluyordu? Poyraz'ın sözleri neden Arzu'yu şaşırtırken Demir'i gülümsetmişti?

"Teşekkür ederim Poyraz Bey," deyip yeniden yemeğime döndüm.

O dakikadan sonra kimse konuşmamış sessiz bir akşam yemeği yenmişti. Yemeğin sonunda usulca odama çekildim. Melis ile Arzu da Melis'in odasına girdi.

Arzu canımı sıkmış olsa da bir yanım yarın için heyecanlıydı. Bir hafta aranın ardından okula yeniden başlayacaktım. Öğrencilerimin ve öğretmen arkadaşlarımın tepkilerini de ayrıca merak ediyordum. Yaklaşık yarım saat sonra odamın kapısı çalınca gelen kişiye baktım. Melis içeriye girince Arzu'nun gittiğini anladım.

"Yatmadan önce kitap okuyalım mı?"

Gülümsedim. "Olur canım."

Birlikte Melis'in odasına gidip ona yarım saat kadar kitap okuduktan sonra yeniden odama girdim. Tam yatağıma uzanıyordum ki Poyraz içeriye girdi ve maviliklerini dudaklarımda tutundurup arsızca sırıttı. "Yarım kalan öpücüğümü tamamlamaya geldim."

Gülümseyerek ona baktım ve üzerime doğru gelişini izledim.

Ertesi sabah ise heyecanla uyandım. Nihayet öğrencilerime kavuşuyordum. Duşa girmeden önce giyeceğim kıyafetlere kısaca göz attım. İlayda'nın getirdiği kıyafetlerime bakarken sıkıntıyla nefesimi verdim.

Klasik tek bir kıyafet bile yoktu. Poyraz'ın getirttiği kıyafetlere bakmaktan başka çarem yoktu.

İç çamaşırlarımı yanıma alıp duşa girdim. Hızlı bir duşun ardından iç çamaşırlarımı üzerime giydim ve sırtıma baktım, eskisi kadar siyah olmasa da hâlâ kötü görünüyordu. Hüzünle iç çekip boynuma baktım. O daha iyiydi. Birkaç gün daha fularla dolaşsam yeterliydi.

Saçlarımın havluyla ıslaklığını aldıktan sonra salık bırakıp banyodan çıktım. Tam dolaba yönelmiştim ki Poyraz'ın koltukta oturduğunu fark edip tiz bir çığlık attım ve hızla banyoya koşarak geri girdim. Kalbim büyük bir gümbürtüyle çarptıkça sinirle içeriye bağırdım. "Yine mi başladık?"

"İç çamaşırlarınla çıkabileceğini düşünmemiştim, özür dilerim." Poyraz'ın ses tonundan güldüğünü anlayınca olduğum yerde sinirle tepindim. "Keşke duygularımı okuyabildiğin kadar müsait olup olmadığımı anlama gibi yeteneklerin de olsaydı."

"Merak etme yakında böyle bir sorunun kalmayacak, gerçi yanımda pek çamaşırlı kalabileceğini sanmıyorum."

Anında verdiği cevapla neye uğradığımı şaşırıp öksürmeye başladım. Benim öksürme sesim banyoyu doldurduğunda onun kahkahası da odayı dolduruyordu.

Bedenimi yakan utanç hissiyle yanaklarım kızarınca arkamdaki lavaboda yanaklarımı ıslattım. Arsız adam, beni utandırmaktan zevk alıyordu.

Sinirle nefes alıp aynadaki yarı çıplak halime baktım, okula geç kalıyordum. Banyonun kapısını açıp başımı hafifçe dışarıya çıkarttım ve ona baktım. Yüzünde yine içimi eriten ukalâ mimikleri vardı. Bu mimiklerini baş başayken kullanıyordu ve sadece bana özelmiş gibi hissettiriyordu.

Etkilenmemeye çalışarak kaşlarımı çattım. "Poyraz bana dolaptan bir tane elbise seçer misin?"

Dudakları olabildiğince kıvrıldı ve ayağa kalkarak dolabın karşısına geçti. "Nihayet," diye fısıldadı.

Demek ki aldıklarını giymediğimi fark etmişti. Cevap vermeyip bana elbise seçmesini izledim. Güçlü elini elbiselerin arasında gezdiriyor, tuttuğunu hafifçe yana çekerek bakıyor, inceledikten sonra bırakıyor ve diğer elbiseler arasında tekrar elini gezdiriyordu.

Haki yeşili elbisenin üzerine gelince durdu ve askıdan çıkardı. Bana dönüp yanıma doğru yürüdü. "Sana çok yakışacaktır."

Elinden usulca elbiseyi alıp kapıyı kapattım. Boyu dizlerimde olan elbisenin fermuarı sırtımda kalıyordu. Fermuarı yukarı çekmek için çabaladığım sırada fermuar sıkışınca dudaklarımın arasından bıkkınca nefesimi üfledim. Bunun olmasından nefret ediyordum.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim ve kapıyı açıp dışarıya çıktım. Elbisenin üzerimden kayıp düşmemesi için elimle göğsümün üzerinden bastırırken Poyraz da şaşkınca bana bakıyordu.

Masum bir ifadeyle gözlerine baktım. "Fermuarı sıkıştı, yardım edebilir misin?"

Başını sallayıp arkama geçti. Kısa bir süre uğraştıktan sonra ben fermuarımı kapatmasını beklerken o, elbisemi daha da açtı ve sırtımda hissettiğim belli belirsiz dokunuşlarıyla dizlerimi titretti. Felç olmuş gibi kıpırdayamıyor, yine nefes alamıyordum.

Mırıldanır gibi konuştuğunu duyunca ne yaptığını anladım. "Bunun bedelini ona fazlasıyla ödeteceğim."

Ses tonundaki öfke ve nefretle sırtımdaki morluğu incelediğini anladım. Fermuarımı kapatır kapatmaz ona dönünce öfkeden kasılmış maviliklerini gördüm. Ölümcül bakışları içimi titretiyordu. Elini uzatıp çenemden tuttu ve hafifçe yukarı kaldırdı.

Çattığı kaşlarıyla boynumdaki belli belirsiz morluğa bakmaya başladığı sırada kapının çalmasıyla birlikte anında dizlerimin bağı çözüldü. Gelen Melis'ti. "Öğretmenim, gelebilir miyim?"

••••••••••

Herkese merhaba🌸

Desteklerinizi ve oylarınızı esirgemezseniz sevinirim🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

966K 50.5K 77
"Ben de Riva Aşiretinin Hanımağası Gece Riva isem seninle evlenmem, konağınada kuma gelmem!" dedim öfkeyle bağırarak, artık hiçbir şey dayanılacak gi...
3.3M 123K 39
İhanetin gölgesinde soluklanan bir hikâye.
142K 6.9K 43
"Hazan bir gün Alzheimer gibi ciddi bir unutkanlık hastalığına dahi yakalansa, hayatta iki kişiyi asla unutmazdı. Biri Sinan, diğeri Yağız... Çocuklu...