EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

23. Bölüm

74.8K 3.7K 1.2K
By Hadadelamor90

Medya: MODEL - Mey

Aşkmış adı nerden bileyim
Böyle zulüm olur mu gözünü seveyim
Adımı sorsan söyleyemem yemin ederim

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••••

EYLÜL

Poyraz'ın arkasından sıkıntıyla bakarken onun darmadağın halinin sebebinin Tunç yüzünden olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Benim yüzümden sıkıntılarına bir yenisi daha eklenmişti. Bu sıkıntı onun hayatına mal olabilirdi ve ben bunu kaldıramazdım. Sıkıntıyla odama doğru yürümeye başladım. Poyraz'ı kaybetme korkusu, hayatım boyunca hissetmediğim bir sızı hissettiriyordu derinlerimde ve bu sızı sürekli nefesimi kesiyordu.

Odaya girip yatağıma uzandım ve boş boş tavanı izlemeye başladım. Uyumaya çalışsam da aklımdaki türlü senaryolardan dolayı bir türlü uyuyamıyordum. İçimdeki sıkıntı sürekli siteme dönüşüyordu ve bu sitem, onun yanına gitme isteğiyle dolduruyordu benliğimi. İçimdeki isteğe daha fazla kayıtsız kalamayarak yavaşça yataktan kalkıp odadan çıktım. Sessizce koridorda yürümeye başladım lakin attığım her adımda birilerine yakalanma tedirginliği kalp atışlarımın hızlanmasına sebep oluyordu.

Merdivenlere yönelip yukarı çıkmaya başladığımda bir anda karşıma Demir çıkınca ne yapacağımı bilemeyerek olduğum yerde kaldım ve utanarak başımı öne eğdim.

Demir de, "Uyku mu tutmadı?" diye sorup yanıma yaklaştı.

Öne eğdiğim başımı yanıma gelmesiyle birlikte kaldırdım ve yüzüne baktım, imalı bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu. Bense iyice paniklemiştim ve ne diyeceğimi bilmeden sessizce ona bakıyordum. Kaşlarını cevap vermemi beklercesine kaldırınca sesimin titremesine engel olmaya çalışarak dudaklarımı araladım. "Ben su almak için kalkmıştım."

Sözlerim üzerine yüzüne öyle kocaman bir gülümseme yayıldı ki anında yanaklarım alev aldı.

"O zaman afiyet olsun," deyip gülümsemesini bozmadan yanımdan uzaklaşmaya başladı.

Birkaç adım atmıştı ki bir anda durdu ve bedenini bana çevirerek yüzüme bakmaya başladı. Yüzündeki sırıtışı hâlâ yerinde durmaya devam ederken eliyle aşağısını işaret etti. "Yalnız mutfak aşağıda, yukarıda değil. Yanlış yöne gidiyorsun," deyip yeniden arkasını döndü ve beni kıpkırmızı olmuş suratımla baş başa bırakarak yürümeye devam etti.

Rezil olduğum yetmiyormuş gibi bir de yalancı konumuna düşmüştüm. Avuç içlerimi yanan yanaklarımın üzerine bastırdım ve koşar adım Poyraz'ın odasına doğru yol aldım. İçimdeki hislere küfrettiğim sırada hâlâ Poyraz'ın odasına götüren ayaklarıma da küfretmeye başladım.

Kapısının önüne gelince de bir süre öylece durup kalp atışlarımın yavaşlamasını bekledim. Müsait miydi değil miydi, uyuyor muydu bilmiyordum. Tek istediğim ona sarılıp gitmekti. Bir anda gelen cesaretim ise kapısının önünde beklerken yok olmuştu. Tam arkamı dönüp gidiyordum ki kapısını açınca ona döndüm ve gözlerimiz anında buluştu. Beklemediği anda beni karşısında görünce önce şaşırdı, ardından hızla bakışlarına korku yerleşti. "Bir şey mi oldu? Neden buradasın?" Vereceğim cevaba utanınca dudaklarımı dişlerimin arasında ezip parmaklarımla oynamaya başladım. Uzayan sessizliğimin ardından Poyraz'ın keyifli sesini duydum. "Yoksa birileri koynumda mı uyumak istiyor?"

Sorusu üzerine ona baktım ve sırıttığını gördüm. Daha da utanıp vücuduma hararet basınca başımı olabildiğince öne eğdim.

Poyraz da, "Aslında ben de sana geliyordum," diyerek beni içeriye çekti ve dizlerimin arkasında hissettiğim eliyle ayaklarımın yerden kesilmesi aynı anda oldu. Kucağında odasındaki merdivenlere yöneldiğimizde, daha önce cam yüzeyden gördüğüm oturma odasına indiğimizi anladım.

İçimde atamadığım Demir'e yakalanma endişesiyle güzel yüzüne baktım. "Poyraz, galiba Demir buraya geldiğimi anladı." Sözlerim üzerine Poyraz gülmeye başlayınca sinirle kaşlarımı çattım. "Gülmesene."

Poyraz gülümsemesini bozmadan, "Yakalandın mı yani?" diye sorduğu sırada oldukça geniş olan ve tamamı İngiliz mimarisinin izlerini taşıyan oturma odasına indi, ardından odayı es geçip terasa açılan kapıya doğru ilerledi.

Ağlamaklı bir sesle konuştum. "Su içmek için kalktığımı söyledim ama yanlış güzergâhta olunca pek inandırıcı olmadı," dedim ve utanarak başımı boynuna gömdüm.

Poyraz sesli kahkaha atınca daha da çattım kaşlarımı ve başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Poyraz gülme, rezil oldum diyorum sana."

Poyraz zoraki bir şekilde gülmesini durdurdu. "Ah benim yalan söylemeyi beceremeyen, masum menekşem," diyerek burnumun ucundan hafifçe ısırdı.

Terasa girdiğimizde ise büyük boydaki geniş koltuğa beni yavaşça bırakınca bakışlarımı beyazın ve ahşap detayların hâkim olduğu terasta gezdirdim. Tam koltuğun önünde duran yatay düzenlenmiş şömine göz dolduruyordu ve yanan ateş hafif bir sıcaklık yayıyordu etrafına.

Poyraz içeriye girip saniyeler sonra elinde polarla geri çıktı ve poları omuzlarımın üzerine bırakarak yanıma oturdu, ardından mavilikleri üzerimde gezdirmeye başladı. Lakin uzun uzun, garip bir ifadeyle bana bakıyordu. Varlığıma tutunan bakışları, derin bir şekilde iç çekmesiyle son buldu ve beni kucağına çekti. Gözlerini kapatıp burnunu boyun girintime sürtüp arka arkaya nefes aldı. Sıcak nefesi tenime değdikçe kirpiklerimi titretiyordu. Parmakları da gitmemden korkarcasına belimi sıkıca kavradı.

Dudakları boynumda kendini belli etmeye başlayınca nefesimi tuttum ve kulaklarımı dolduran boğuk fısıltısıyla kucağında istemsizce titredim. "Tenine dokunmaya cesaret edeni yok edeceğim," dedi ve dudaklarını sürterek dudaklarıma doğru yol almaya başladı.

Dudakları yolunu bulup titreyen dudaklarımı kavrayınca göğsünden boğuk bir inilti koptu. O inilti, bedenimi sızlatınca sımsıkı omuzlarına tutundum.

***

Ertesi sabah, cama vuran yağmur damlalarının sesi gözlerimi aralamama sebep olunca bakışlarımı pencereden süzülen yağmur damlalarına çevirdim. Cama vuran her damlanın aceleyle kıvrılarak yolunu bulmasını yüzümde beliren tebessümümle izledim.

Tebessümümü bozmadan bakışlarımı tavana çevirdim ve dün geceyi düşünmeye başladım. Neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar Poyraz'ın kollarında kalırken o terasta onunla sonsuza dek kalma isteğiyle dolmuştum. Bunu Poyraz'ın gözlerinde gördükçe de Melis'e söyleme isteğine daha da yaklaşmıştım. Zaten Poyraz'ın günbegün artan tutkusuna direnmek fazlasıyla zorlanmama sebep oluyordu.

Liseli âşıklar gibi gülümseyerek yataktan kalktım ve Poyraz'ın üzerime sinen kokusunu içime çeke çeke üzerimi değiştirip odadan çıktım. Muhtemelen Melis daha uyanmamıştı. Onun odasına uğramaktan vazgeçip mutfağa doğru yöneldim.

Mutfağa indiğimde ise her zamankinden fazla olan hareketlilik gözümden kaçmazken masa üzerindeki hazırlanan kahvaltılıklara göz gezdirdim. "Günaydın," diyerek salatalığa uzandım ve elime aldığım salatalığı yemeye başladım.

Ela, Burçin ve Nesrin Sultan da gülümseyerek bana baktılar ve Nesrin Sultan bana doğru adımlamaya başladı. "Günaydın kızım, bir şey mi istemiştin?"

"Hayır, uyku tutmayınca odada durmak istemedim," dedim ve salatalığı yemeye devam ettim.

Burçin imalı bir şekilde konuşunca bakışlarımı ona çevirdim. "Arzu Hanım bugün dönecek diye mi uyku tutmadı yoksa?" deyip Ela'ya doğru kısa bir bakış attı.

Burçin ile Ela birlikte gülmeye başladığı sırada Burçin'in sözleriyle boğazıma takılı kalan salatalık yüzünden öksürmeye başladım. Arzu'nun bugün döneceğinden kesinlikle haberim yoktu. Sabahki huzurum beni ışık hızıyla terk etti ve Nesrin Sultan'ın uzattığı suyu alıp içmeye başladım.

"Helâl kızım helâl."

"Teşekkür ederim," diyerek bardağı tezgâha bıraktım ve tedirginlikle Burçin'e baktım. "Saat kaçta geleceğinden haberin var mı?"

Burçin dudaklarını hoşnutsuzca kıvırdı. "İki saat sonra uçağı inecekmiş, eminim iner inmez buraya gelecektir."

Burçin'in sözleriyle huzursuz bir nefes verdim. Ela ile Burçin masayı hazırlamak için mutfaktan çıkınca onların arkasından ben de çıktım ve ağır adımlarla merdivenlere yöneldim. Tüm enerjim çekilmiş gibi hissediyordum. Sıkıntıyla ofladım. Arzu kesinlikle bu evde olmamdan hoşlanmayacaktı ve küstah bakışlarıyla sürekli bana böcekmişim gibi hissettirecekti.

Düşüncelerimin arasında sıkıntıyla nefesimi bırakıp merdivenleri çıkmaya devam ettim. Kendi odamın olduğu koridora yöneldiğim sırada uykudan yeni uyanmış mahmur gözleriyle odasından çıkan Melis'le karşılaştım, gülümseyerek bana bakıyordu. "Günaydın öğretmenim."

Ona doğru gülümseyip yanından geçerek yürümeye devam ettim. Bir iki adım ilerlemiştim ki Melis'in sesiyle durdum ve başımı arkaya çevirdim. Melis'in endişeyle bakan gözlerini görünce dalgınlığımı üzerimden atmam gerektiğinin farkına vardım.

Melis sesine de yansıyan endişesiyle konuştu. "Öğretmenim kahvaltıya gelmiyor musun?"

Tüm iştahım kaçmış olsa da Poyraz'ın ve diğerlerinin bu durumu anlamaması için başımı sallamak zorunda kaldım. "Geliyorum."

"Çok mutsuz görünüyorsun, kötü bir şey mi var?"

Melis'in inceler bakışlarının yüzümde dolaştığını görünce zoraki bir şekilde gülümsedim. "Hayır tatlım, merak etme. Hadi kahvaltıya inelim."

Hâlâ inceler bakışlarını üzerimde gezdirse de başıyla onayladı ve birlikte yemek odasına inmeye başladık.

İçeriye girince ise Poyraz'ın içimi ısıtan bakışlarına gülümsemeye çabalayarak yerime oturdum. Ona belli etmemek için yüzüme yama gibi duran huzurlu bir ifade yerleştirdim ve önümdeki kahvaltılıklara odaklanmaya çalıştım. Kahvaltı her zamanki gibi Poyraz'ın sözleriyle başlarken önümdeki yiyecekleri tırtıklamaya başladım. Aklımda sadece Arzu ve bakışları vardı. Gözlerim sürekli masanın yanında duran saate kayıyordu. Dakikalar ilerledikçe amansız bir sıkıntı kaplıyordu ruhumu ve boğulacak gibi hissediyordum.

"Değil mi öğretmenim?"

Son anda Melis'in sesini algılayabildim ve başımı çevirip ona baktım. "Bir şey mi dedin?"

"Duman'ın cinsi Scottish Fold değil mi diyorum?"

"Evet, Scottish Fold," deyip yeniden saate baktım. Zaman çok hızlı akıyordu. Yanaklarımı sıkıntıyla belli belirsiz şişirdim.

"Eylül Hanım kahvaltınız bittiyse biraz konuşabilir miyiz?"

Poyraz'ın sesiyle bakışlarımı saatten ayırıp ona çevirince çattığı kaşları ve ciddi ifadesiyle bana dikkatle baktığını gördüm. "Tabii Poyraz Bey."

Poyraz ayağa kalktı. "Çalışma odama geçelim."

Poyraz'ın sözleriyle onu onaylayıp ben de ayağa kalktım ve birlikte salondan çıkıp merdivenlere yöneldik.

Poyraz sessiz bir şekilde yürümeye başlayınca bakışlarım ona kaydı. Hiçbir mimik ifadesi olmasa da gerginliği yürüyüşünden belli oluyordu. Onun bilmediğim gerginliği, gerginliğimi hat safhaya tırmandırsa da yürümeye devam ettim. Üçüncü kata geldiğimizde ise evin sessizliği kulakları sağır edecek cinstendi. Çalışma odasına girince o gün tam bakamadığım odaya şimdi daha dikkatli bakmaya başladım. Oldukça büyük olan odaya genel olarak hâkim olan renk tahmin ettiğim gibi siyahtı. Poyraz'ın büyük ve geniş deri masasının önünde siyah deri koltuklar bulunuyordu. Onların ortasında yine siyah deri bir sehpa bulunuyordu. Odanın sağ tarafında büyük bir içki barı vardı. Sol tarafında karşılıklı koltuklar, koltukların arkasında boydan boya kitaplık ve koltukların hemen yanı başında yanan bir şömine bulunuyordu. Boydan boya olan üç büyük pencereden içeriye giren güneş, siyah perdelerle engellenmişti. Bu oda da İngiliz mimarisinin izlerini barındırıyordu. Bakışlarımı yeniden şömineye çevirince şöminenin üzerindeki Griffon resmini fark ettim. Huzursuzca yerimde kıpırdandım.

Tunç haklı olabilir miydi? Aklıma saçma sapan düşünceler üşüşünce başımı hızla salladım. Hayır, o kötü biri değildi. O Tunç'un anlattığı adam değildi.

Düşüncelerimin arasından Poyraz'ın sesiyle çıktım. Şöminenin yanındaki koltuğu işaret ederek, "Otur lütfen," dedi. Ardından yanıma doğru yürümeye başladı. Yanı başımda yanan şöminenin sıcak basmasına sebep olduğu yetmiyormuş gibi Poyraz'ın yanıma gergin bir ifadeyle geliyor oluşuyla daha da hararet basıyordu.

Tam karşımdaki koltuğa oturup bileklerini dizlerinin üzerine koydu ve bana doğru küçük bir açıyla eğildi. Ardından maviliklerini gözlerime odaklayıp bir süre sadece izledi. "Bu kadar gerilmene sebep olan durum nedir Eylül?"

Sorduğu soruyla kısa bir an şaşkınlık yaşadım. Gerginliğimi belli etmediğimi sanıyorken yine ona yakalanmayı başarmıştım. Hissettiğim huzursuzluğu ona anlatmayı istesem de garip bir his buna engel oluyordu. Arzu'dan çekindiğimi, bana böcekmişim gibi hissettirdiğini ona anlatamazdım. Kısacası ona Arzu'yu bir çocuk gibi şikâyet edemezdim. "Ben gergin değilim Poyraz, yanlış anlamışsın," dedim ve gülümsememin gerçekçi olabilmesi için dudaklarımın olabildiğince kıvrılmasına izin verdim.

Gözlerime dikkatle bakmaya devam edince ise hızla bakışlarımı kaçırdım ondan. Sesli bir şekilde nefes alarak ayağa kalktı ve masasına doğru ilerlemeye başladı. "Burası benim evim Eylül ve bu evde benim kararlarım geçerlidir," dedi ve ellerini ceplerine yerleştirdi.

Bense dikkatle onu izliyor, söylediklerinin nereye varacağını merak ediyordum.
Masasının yanına gittikten sonra yeniden bana döndü ve ellerini ceplerinden çıkarmadan bana bakmaya devam etti. "Bu evde biri kalacaksa buna karar veren kişi benimdir. Bu evde yaşayan herkes buna saygı duymak zorundandır ve söz söylemeye hakkı yoktur. Hele ki dışarıdan birinin asla. Buna cüret etmeye kalkan karşısında muhakkak beni bulur."

Ses tonundaki taviz vermezlik ve bilinmezlik beni gitgide tedirgin etmeye başlamıştı. Küçük bir nefes verip işaret parmağıyla bedenini işaret etti. "Kısacası senin bu evde kalmanı isteyen benim Eylül. Boş yere gerginlik yapıp Arzu'dan çekinmeni ve ikide bir saatine bakıp huzursuz olmanı istemiyorum."

Poyraz'ın sözlerine gözlerim şokla açıldı ve Poyraz'ın yüzüne öylece bakakaldım. Poyraz da şaşkın halime gülümsemeye başladı. Akabinde yeniden ciddileşerek net bir dille konuştu. "Arzu, Melis'in teyzesi olması dışında bu evde hiçbir söz hakkına sahip değildir ve bu evde kalman için sana bir şey demeyecektir. Diyemez de çünkü onun böyle bir hakkı yok. Söylediği anda beni karşısında bulacağını çok iyi bilir ve buna cesaret edemez."

Gözlerindeki ciddiyet Arzu'ya bu konuda taviz vermeyeceğini anlamama yetmişti. Biraz olsun bu konuda rahatlasam da hâlâ gerginliğimin sebebinin bu olduğunu anlamasına şaşkınlıkla bakıyordum. Bakışlarımı yüzünde yoğunlaştırıp şaşkın ifademi toparlamaya çalıştım fakat becerememiş olmalıyım ki Poyraz yeniden genişçe sırıtmaya başladı. "Bana böyle bakmayı kes artık. Sana aklındakileri okuyabildiğimi ve yalan söylemeyi beceremediğini defalarca kez söylediğimi hatırlıyorum."

Poyraz'ın söyledikleri korkmama sebep oldu. "Na-nasıl?" diye sordum kekelememi engelleyemeyerek.

"Mikro ifade eğitimi aldım. Yani beden dilini, mimiklerini ve duygularını rahatça okuyabiliyorum."

Son söylediğiyle ise iyice dilim damağım kurumuştu. Aklıma, ona karşı içimde sürekli beliren ilkel dürtü gelince onu da okuyabilme düşüncesiyle tamamen sıcakladım.

Ellerim hızla terlerken ayağa kalktım ve dudaklarımı telaşla hareket ettirdim. "Duygularımın hepsini mi okuyabiliyorsun?"

Yaslandığı yerden doğruldu, ellerini ceplerinden çıkardı ve gülümseyerek yanıma adımladı. Yanıma geldiğinde sıcak nefesini dudaklarıma üfledi ve yüzündeki içimi titreten ukalâ mimikleriyle gözlerime nefesimi kesecek şekilde baktı. "Bilmemi istemediğin duyguların mı var?" diye sorduğunda parmakları omuzlarımda telaşsızca dolaşmaya başladı.

Sorusu baştan aşağı kızarmama sebep olsa da dokunuşlarıyla bedenim uyuşmaya başladı. Soluksuz çarpan kalp atışlarım da göğüs kafesimde yankılanıyordu. Sesini duymasından korkarcasına derin nefes alarak damarlarımda gezinen ateşi söndürmeye çalıştım. Verebilecek bir cevabım olmadığı için titrek çıkan sesimle belli belirsiz mırıldandım. "Yok."

Dudağının sağ köşesi arsızca yukarı kıvrıldı. "Emin misin?" diye sordu ve omuzlarımda gezinen parmakları usulca çenemi kavradı. Nefesini dudaklarıma üfler gibi konuşup boşta kalan elini de belime dolayarak beni kendine çekti. "Bence değilsin ve bu hislerinin bende fazlasıyla karşılıklı olduğunun farkındasın."

Sözlerini tamamlar tamamlamaz sıcak dudaklarını dudaklarımın üzerine sürtmeye başladığında dudaklarımı öpme ihtiyacı içinde aralayınca dudakları daha da kıvrıldı, ardından aç bir baskıyla dudaklarımı kavradı.

Karşılık vermemle tutkuya dönüşen dudak darbelerine elleri de dahil olmuş, vücudumu talan etmeye başlamıştı. Vücudumda gezen elleri, hissettiğim ilkel dürtünün daha da gün yüzüne çıkmasını sağladı ve içimdeki ateşin büyük lav parçalarına bölünmesine sebep oldu.

Poyraz nefes almam için dudaklarını aralayınca nefesimin tükendiğini anladım ve dudaklarımın arasından içime dolan nefesle yeniden nefes almaya başladım. Poyraz ise dudaklarımın üzerine ufak öpücükler bırakmaya devam ediyor ve belimdeki parmaklarını daha da sıkılaştırıyordu. Biraz daha bana böyle dokunmaya ve beni öpmeye devam ederse dizlerim bedenimi taşıyamayacaktı.

Neyse ki bir süre sonra durup alnını alnıma yasladı ve derin bir iç çekti. "Sakın menekşem, hiç kimseden çekinme. Sen benim sonsuza dek kokunda soluklanmak istediğim kadınsın. Burası senin evin. Burada kendini rahat hissetmeni istiyorum ve bunun olması için elimden geleni yapacağımı bilmeni istiyorum."

Poyraz'ın sözleri huzursuzluğumu sıcacık mutluluğa bırakınca dudaklarımın üzerine huzurlu bir tebessüm yayıldı. Elimi yavaşça kaldırıp avuç içimi kalbinin üzerine bastırdım ve fısıldamaya başladım. "Benim evim burası. Burada olduğum sürece rahat hissederim, başka yolu yok."

Arzuyla kısılan mavilikleri yüzümün her zerresinde gezinirken, kalbinin üzerindeki elimi tutup dudaklarına götürdü ve avuç içimden usulca öptü. Ardından parmakları yeniden belimi kavradı ve burnunu boynuma bastırdı. Uzunca, derin bir nefes aldı ve sıcak dudaklarını boynuma sürterek hırıltılı çıkan sesiyle fısıldadı. "Sen oraya taht kurdun menekşem, orası her attığında ben seni duyuyorum."

Titreyen bedenimi ayakta tutmaya çalıştım ve başımı geriye çekip bakışlarımı ıslak dudaklarında yoğunlaştırdım. "Ya benimkileri? Benim senin için atan kalp atışlarımı da duyabiliyor musun?"

Sorumu sorarken ayak uçlarımda yükselmiş, ıslak dudaklarının üzerine nefesimi vermiştim ve heyecandan fırlayacakmış gibi çarpan kalp atışlarımın sesi benim kulaklarımı doldurduğunda, aynı şekilde onun da kulaklarını doldurduğuna emindim.

Dudaklarım dudaklarını örtünce parmaklarım sımsıkı omuzlarına tutundu ve onu tüketmek ister gibi öpmeye başlayınca Poyraz boğuk bir inlemeyle kolunu belime dolayıp bedenimi daha da kendine bastırdı. "Sen benim kesinlikle aklımı başımdan alacaksın," diyerek tek hamlede kucağına aldı ve bacaklarımı beline sarıp öpmeyi bırakmadan masasının üzerine götürdü.

Bedenim sert masaya usulca oturtulurken büyük bir ihtiyaçla onu öpmeye devam ettim. Bir yanım ondan utanırken diğer yanım deli bir tutkuyla onu arzuluyordu. Ellerimi güçlü göğüs kafesinin üzerine koyup onu durdurdum. "Poyraz, dur lütfen," dediğimde sesim yalan söylüyor gibiydi. Daha da devamını istiyor gibiydi. İkimiz de soluk soluğa kalmıştık ve Poyraz'ın alev topu gibi yanan gözleri, kendime hâkim olmamı fazlasıyla zorluyordu. Hayatımda ilk kez yaşadığım bu ilkel dürtünün kurbanı olmam an meselesiydi. Nefes nefese konuştum. "Biraz daha aşağı inmezsem dikkat çekeceğiz. Melis ona kitap okumamı istiyordu. Yanına gitmek zorundayım."

Poyraz da arka arkaya nefes alarak nefesini kontrol etmeye çalışıyordu ve iyice tutkuyla parlayan mavilikleri onun da kendini zor tuttuğunu gösteriyordu.

Başını sallamakla yetinince masadan indim ve hızlı adımlarla odasından çıktım.
Tüm vücudum adrenalin salgılıyordu ve içimdeki kuvvetli dürtüyle nasıl başa çıkacağımı hiç bilmiyordum. Soluklanmak için durup nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Ardından kendi odamın olduğu koridora yönelince odasının önünde bekleyen Melis'i gördüm.

Her zamanki gibi babasının yanından geldiğimde hissettiğim utanç duygusu benliğimi esir alınca bakışlarımı kaçırdım.

O ise beni görür görmez imalı bir şekilde gülümseyerek yanıma geldi. "Babam seni utandıracak bir şey mi söyledi yoksa?"

Sorduğu soruyla şaşkınlıkla ona bakakaldım. O da babası gibi duygularımı mı okuyabiliyordu?

"Sen de mi mikro ifade eğitimi aldın yoksa?"

Bu defa Melis bana şaşkınca bakmaya başladı. "Ne eğitimi?"

Melis'in sorusuyla cevabımı almıştım, duygularımı açıkça belli eden saf bendim.

Boş ver anlamında başımı sallayarak elimi uzattım. "Önemli değil. Hadi biraz kitap okuyalım," diyerek elini tuttum ve birlikte odasına girdik. Yatağa uzanıp yarım kalan kitabını elime aldım ve Melis de başını göğsüme koyunca okumaya başladım.

***

Demir, işten çıktıktan sonra soluğu keyifle pastanede aldı. Pastanede olmak garip bir şekilde huzur dolduruyordu içine. Sıcacık hissettiriyordu ve bu hissi sevmeye başlıyordu.

Pastaneden içeriye girer girmez İlayda'nın karşısında sesini yükselten adamı görünce olduğu yerde durdu. Karşısındaki adam sesini olabildiğince yükselterek İlayda'yı sindirmeye çalışıyordu. Pastanede de sessizlik olmuş, herkes pür dikkat onları izliyordu. Gördüğü manzara tüm öfkesini kamçılayınca olabildiğince kaşlarını çatıp onlara doğru yürümeye başladı.

"Beyefendi, gereksiz yere uzatıyorsunuz, pastayı beğenmemiş olabilirsiniz. Sizden ödeme yapmanızı da istemiyorum ama lütfen artık buradan gider misiz?" İlayda'nın çıkışına rağmen adam inatla diretmeye devam etti. "İster giderim ister gitmem. Saçma sapan tatlarla insanları kandırıyorsunuz resmen. Siz bu iğrenç tada mı pasta diyorsunuz? Daha önce hiç mi pasta yemediniz? Ayrıca kahvem de soğuk geldi. Bu nasıl bir işletme?"

İlayda, başparmağı ve işaret parmağıyla burnunun çatısını sıkıp gözlerini kapattı. Karşısındaki adam tahammül sınırlarını aşmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldığı sırada Demir'in sesini duyar duymaz gözlerini açtı.

"İlayda, bir sorun mu var?"

Demir'e bakınca yüzündeki öfkeli ifadeyi dikkatle süzdü. Gözlerinin içine baktı. Baştan aşağı simsiyah giydiği kıyafetleri gözlerinin koyuluğunu ortaya çıkarmış, adama olan öfkesi daha da karartmıştı gözlerini. Duruşu da her an adamın üzerine atlayacakmış gibiydi.

İlayda, Demir'i incelerken onu ilk kez böyle gördüğü için biraz garipsemişti.

Tam o sırada, "Evet, bir sorun var," deyince adam, İlayda bakışlarını Demir'in üzerinden çekip adama çevirdi ve adamın kendini işaret ettiğini gördü. "Bu beceriksiz kadın, pasta diye bizi keklemeye çalışıyor, bir de üstüne utanmadan yüzsüz gibi soğumuş kahve getiriyor."

İlayda, adamın sözleriyle kendini daha fazla tutamayacağını anlayınca bedenini de tamamen adama doğru çevirdi. Tam adama çemkirmek için dudaklarını aralamıştı ki bir anda önünde Demir dikilince durmak zorunda kaldı.

Demir ise İlayda ile adamın arasına girmiş ve adama tüm öfkesini kusmak istercesine hafifçe üzerine eğilmişti. Öfkeden kısılmış gözleriyle adama bakıp sert sesiyle konuşmaya başladı. "Orada dur bakalım. Öncelikle onunla konuşurken düzgün konuşacaksın ve ona sesini asla yükseltmeyeceksin yoksa o dilini koparırım, bu bir," dedi ve ona doğru bir adım attı. "Ona bir daha el kol hareketleri yapmaya kalkarsan hem elini hem de kolunu düşünmeden kırarım, bu iki," deyip bir adım daha attı ve aradaki mesafeyi tamamen kapattı. Adam karşısında küçücük kalınca daha da üzerine eğildi. "Ve bir daha bu pastaneye adım atarsan bacaklarını da kırarım, bu da üç," deyip gözlerinin içine kararlılıkla bakmaya başladı. "Şimdi dua et müşteriler var, kimsenin korkmaması için sakin kalmaya zorluyorum kendimi ama daha fazla burada kalmaya devam edersen müşteri dinlemem hastanelik ederim seni. Elimden bir kaza çıkmadan defolup git buradan."

Adamın gözlerine öyle gerçekçi bir ifadeyle bakıyordu ki adam yapabileceğinden emin olunca geriye doğru bir adım attı. Ardından birkaç adım daha atıp kapıya yöneldi.
Tam kapının kulpundan tutmuştu ki yeniden İlayda ile Demir'e baktı. "Sizi tüketici haklarına şikâyet edeceğim, müşteri memnuniyetiniz sıfır. Göreceksiniz siz."

Demir sesli nefes alıp adama doğru yürüyünce İlayda kolundan tutup onu durdurmaya çalıştı. "Demir, dur lütfen." Adam da Demir'in üzerine geldiğini görünce hızla kapıyı açıp kendini dışarı attı.

Demir rahatsızca soludu. "Adam böyle kaşınırken nasıl durayım İlayda?"

"Tamam, gitti işte. Sakin ol, gel hadi."

Demir hâlâ ters ters kapıya baksa da İlayda kolundan tutmaya devam edince kendisini tezgâha götürmesine izin verdi. Tezgâha geçince ise müşterilere baktı, herkes onlara bakıyordu. Ters bakışlarını üzerlerinde gezdirince herkes anında önüne döndü. Ardından bakışlarını müşterilerden çekip İlayda'ya baktı. Dikkatle yeşillerine baktı ve yeşillerinin ardında gördüğü korku derinlerinde bir sızı hissetmesine sebep oldu. "Sen iyi misin?"

"Evet, iyiyim."

"Ne derdi vardı adamın?"

İlayda derin bir nefes alıp omuzlarını silkti. "Parası yoktu, çirkeflik yaparak ödeme yapmadan buradan çıkmak istiyordu. O yüzden pasta ile kahveye çamur attı. Böylesine arada denk geliyorum, alıştım. Sorun yok yani."

"Saçmalık resmen, paran yoksa girme o zaman pastaneye. Ne diye giriyorsun ki?"

İlayda hafifçe tebessüm etti. "Bazen insanları anlamak zor olabiliyor işte. Ayrıca teşekkür ederim Demir, sen olmasaydın o adam kolay kolay gitmeyecekti. Yalnız adama tam haddini bildiriyordum ki sen araya girince resmen içimde kaldı," deyip dudaklarını büktü, amacı Demir'i güldürmekti.

İlayda'nın beklediğinin aksine Demir tek kaşı kavislenmiş gergin bir ifadeyle İlayda'nın yüzüne bakmaya devam etti. "Kusura bakma ama seninle o tonda konuşmasına izin veremezdim, kendime hâkim olamadım."

İlayda, Demir'i ilk kez böyle gördüğü için hem şaşırmış hem de kendini suçlu hissetmişti. Demir'in gergin ifadesini dağıtmak için aklına gelen fikirle gülümsedi ve dudaklarını ıslatıp, "Demir, sana bir sır vereyim mi? Ben gözlerimi şaşı yapabiliyorum," dedi.

"Ne?" Demir anlamsızca yüzüne bakmaya başlayınca gülmemek için dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. "Görmek ister misin?" diye sorup gözlerini bir an da şaşı yapmaya başladı.

İlayda'nın komik suratını gören Demir ise önce şaşırsa da ardından haline gülmeye başladı. "İlayda ne yapıyorsun?"

Demir gülmeye başlayınca İlayda da şaşı yapmayı bırakarak yüzüne bakmaya devam etti. İlayda gözlerini şaşı yapmayı bırakıp Demir'in gülümseyen yüzüne baktı. "Seni güldürmeye çalışıyordum ve başardım da."

O sırada müşterilerden biri seslenince İlayda, Demir'e göz kırparak yanından uzaklaştı. Demir de başını hafifçe sağa sola sallayarak gülmeye devam etti.

***

Arzu, Nesrin Sultan'ın açtığı kapıdan içeriye girdiği sırada ona kocaman gülümsemesiyle bakan kadına yüzünde eğreti duran tebessümle selam verdi.

"Hoş geldiniz Arzu Hanım."

"Hoş buldum, herkes evde mi?"

"Evet efendim. Poyraz Bey gelir gelmez çalışma odasına çıkmanızı istedi. Sizi bekliyor."

Arzu şaşkınlıkla karşısındaki kadına baktı. "Beni mi bekliyor?"

"Evet efendim."

Bu Arzu'yu hem meraklandırmış hem de tedirgin etmişti. Üzerindeki ceketi çıkarıp Nesrin Sultan'a verdi ve aklındaki sorularla birlikte çalışma odasına doğru yürümeye başladı. Çalışma odasının önüne gelince de üzerine çeki düzen verip derin bir nefes alarak kapıyı çaldı ve içeriye girdi.

Poyraz'ın her zamanki gibi dosyalarına gömülmüş çizim yaptığını görünce gülümsedi ve bakışlarının Poyraz'la buluşmasını bekledi. Poyraz ise Arzu'nun içeriye girdiğini görünce başını çizimlerinden kaldırıp, "Gel Arzu," dedi fazla istekli olmayan bir sesle.

Arzu, Poyraz'ın ses tonunu fark etse de bu durumdan etkilenmeyerek masanın önündeki koltuğa oturup yeniden gülümsedi. "Kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki eve geçecektim ama Melis'i çok özledim ve onu görmeden eve geçmek istemedim," dedi ve Poyraz'ın yüzündeki ifade dikkatini çekince merakla yüzünü süzmeye başladı. Sanki söylediklerini duymuyormuş gibi bakıyordu ve ruhsuz ifadesi tedirginliğinin artmasına sebep oluyordu. Oturduğu koltuğa yaslandı ve konuşmaya devam etti. "Bir an önce Melis'i görmek istiyorum. Sen beni neden çağırmıştın?"

Poyraz, Arzu'nun sorusuyla gözlerini kısıp sandalyesine yaslandı ve elindeki kalemi yavaşça çevirmeye başladı. "Ben de seni bu yüzden buraya çağırdım. Melis şu an odasında öğretmeniyle birlikte kitap okuyor. Öğretmeni bir haftadır bizimle birlikte burada kalıyordu ve bundan sonra bizimle kalmaya da devam edecek," dedi kararlı ses tonuyla.

Arzu, Poyraz'ın ağzından çıkan her kelimeyle önce şaşırmış, ardından yüzüne yumruk yemiş gibi afalladığını hissetmişti. Poyraz'ın son sözleriyle titremeye başlayınca kaşlarını sertçe çattı. "Ee Eylül Hanım burada yaşamaya devam mı edecek?" diye sorduğunda aynı şekilde Poyraz'da kaşlarını çattı.

Hatta daha fazla...

"Evet, artık burada yaşayacak ve bundan sonra sabahları Melis'le birlikte okula gidecekler. Kısacası, artık sabahları Melis'i okula götürmek için gelmene gerek kalmadı ama Melis'i görmek için istediğin zaman gelebilirsin."

Arzu, Poyraz'ın son sözleriyle ise başının döndüğünü hissetti. Sakinleşmek için gözlerini kapattı ve ellerini şakaklarına götürdü. Aynı şekilde kulakları da uğulduyordu. Yeniden gözlerini açtığında kırgın gözlerle Poyraz'a bakmaya başladı. "Poyraz ben anlayamıyorum, yani," deyip sustu ve doğru kelimeleri özenle seçmeye çalıştı. Yeniden dudaklarını araladığında sesinin titremesine engel olamadı. "Lütfen beni cezalandırmaktan vazgeç artık, yaptığım hataydı kabul ed-" Cümlesini tamamlamasına izin vermeden Poyraz oturduğu yerden hızla kalktı ve öfkeli bakışlarını iğrendiğini belli edecek kadar yüzünde gezdirdi. "Sakın bu konuyu açayım deme ve bu eve sadece Melis için geldiğini unutma Arzu. Benim sabrımı da sınırlarımı da zorlamaya sakın kalkma!"

Arzu, Poyraz'ın sözleriyle kuruyan boğazını ıslatmak için yutkundu ve sesini çıkarmayıp eğdiği başını belli belirsiz salladı. "Bittiyse çıkabilir miyim?" diye sordu bir hayli cansız çıkan sesiyle.

Poyraz da bozmadığı ifadesiyle dikkatle yüzüne baktı, ardından çıkması için sessiz kaldı.

Arzu, dışarıya çıkar çıkmaz dolan gözlerine eliyle yelpaze yapmaya başladı ve sakinleşmek için sırtını duvara yaslayıp arka arkaya nefes almaya çabaladı. Poyraz, kendisinin bile bu evde kalmasına izin vermezken hangi hakla toy bir kızın kalmasına izin verirdi? Neden verirdi?

Kalbine ağır gelen bu düşünceyle aşağı indiğinde Eylül'den tüm benliğiyle bir kez daha nefret etti. Melis'in odasına girdiğinde ise gördüğü manzarayla kesik bir soluk aldı. Melis, toy kızın göğsüne yatmış huzurla okunan kitabı dinliyordu.

Arzu'yu gören Eylül tedirgin olsa da belli etmeden yataktan kalkıp gülümsemeye çalıştı. "Hoş geldiniz Arzu Hanım."

Arzu öfkesini ve nefreti göstermekten çekinmeyerek tek kaşını kaldırıp bakışlarını Eylül'ün gözlerinde yoğunlaştırdı. "Asıl siz hoş geldiniz Eylül Hanım."

Eylül, Arzu'nun küçümseyen bakışları karşısında hislerinde yanılmadığını anladı ve Melis'in sesiyle bakışlarını Arzu'nun küçümseyen bakışlarının ablukasından kurtardı.

"Hoş geldin teyze."

Melis'in sözleriyle Arzu da Melis'in yanına gidip yanağından öptü, ardından Eylül'e dönüp buz gibi bir ifadeyle konuştu. "İzin verirseniz biraz yeğenimle baş başa kalmak istiyorum."

Eylül başıyla onaylayıp odadan çıkmasıyla birlikte Melis'in yatağının üzerine oturdu ve Melis'i de çekerek yanına oturttu. "Nasılsın Melis?"

"İyiyim teyze, sen nasılsın?"

"İyiyim ben de ve daha da iyi olmak için elimden geleni yapacağımdan şüphen olmasın," dedi ve derin bir nefes aldı. Ardından, "Demek öğretmenin artık burada kalıyor?" diye sorduğunda Melis'in yüzüne kocaman bir tebessümün yayıldığını görünce tiksinerek yüzünü buruşturdu.

"Evet, bir haftadır burada kalıyor."

"Neden peki?"

"Bir kaza geçirmiş, dinlenmesi için burada kalıyor."

"Neden kendi evinde kalamıyormuş?"

"Ev sahibiyle problem yaşamış, evinden çıkmış."

Arzu komik bulduğu bahaneye başını geriye yatırıp bıkkınlıkla gözlerini kapattı. "Anladım."

İşinin çok zor olduğunun farkında olsa da aklına gelen düşünceyle yüzüne alaycı bir gülüş yayıldı ve gözlerini açıp başını yeniden dikleştirdi. "Benim şimdi bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor, birazdan gelirim," diyerek yanağından makas aldı ve Melis'in odasından çıktı.

Odadan çıktığında keyifle koridorda yürürken telefonunu kulağına götürdü ve açılmasını bekledi. Engin'in sesi kulaklarına dolduğu sırada hiç beklemediği bir anda gördüğü manzarayla olduğu yerde öylece kaldı. Poyraz, kolları arasına aldığı toy kızın başının üzerinden öpüyordu.

••••••••••••

Selamlar 🌸
Sizin de en az benim kadar keyif almanızı temenni ederim ☺️
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın 💜

Continue Reading

You'll Also Like

46.6K 5.1K 57
"O gün büyük bir tokat yemiştim, ardından annemi kaybettim ve ben o gün büyümüştüm. En azından öyle sanıyordum. Ta ki seni görene dek... Sen, yanağım...
337 140 22
Bu hikaye aşık olup erkenden evlenen, ama sonrasında aklına dahi gelmeyecek şeyler yaşayan Eylem'in hikayesi. Eylem hep bir söze tutundu; "Kalp sever...
144K 6.8K 24
TÖRE YE KURBAN EDİLDİ HAYATLARI. 17 SİNDE ABİSİ YAŞINDAKİ ADAMA GELİN OLDU HEVİN . KAN DAVASİ BİTSİN DİYE KÜÇÜCÜK KIZI GELİN ALDI ALAZ AĞA. BİRİ BAB...
585K 11.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...