EYLÜL (Raflarda)

Oleh Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... Lebih Banyak

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

21. Bölüm

72.4K 3.6K 706
Oleh Hadadelamor90

Medya: Bebe Rexha ft. Martin Garrix - In The Name Of Love

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••

EYLÜL

Ertesi sabah, yüzümde gezinen güneş ışığıyla gözlerimi araladığımda kısa bir süre nerede olduğumu idrak edemedim. Vücudum hissedilir derecede hafiflemiş gibiydi. Hissettiğim bu hafiflik yüzümü gülümsetirken Poyraz'ın odasında olduğumu hatırladım. Hızlıca yatakta doğrulup yanıma baktım. Yoktu...

Bakışlarımı odada dolaştırmaya başladım, odada da yoktu. Yatağın hemen karşısındaki duvarda asılı olan saate kaydı gözlerim. Hâlâ çok erkendi...

Nereye gittiğini düşündüğüm sırada pişman olma ihtimali ile yataktan kalktım ve kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açar açmaz bir anda gözlerimin önüne tüm heybetiyle Poyraz serildi. Bakışlarım üzerinde gezinince koşudan geldiğini anladım. Rahat bir nefesi dudaklarımın arasından verdim ve yeniden yüzüne baktım.

Bana doğru yavaşça yaklaştı, parmakları uyku mahmuru yüzümü saklayan saçlarımı geriye doğru çekip daha da ortaya çıkardı ve yüzüme hayran bir şekilde bakmaya başladı. "Uyanınca ne kadar güzel olduğunun farkında mısın?" Sözlerine yanaklarım kızarmaya başlayınca hafifçe başımı öne eğdim, ben başımı eğince onun parmakları usulca çenemi kavradı ve gözlerimi mavilikleriyle buluşturdu. "Ayrıca utanınca," dedi kısık çıkan sesiyle ve yoğun bir arzuyla dudaklarıma bakmaya başladı.

Öpeceğini anlayınca geri adımlayarak ondan uzaklaştım. "Biri görecek."

Poyraz da eğlenen bir ifadeyle bana doğru yürüdü ve tamamen içeriye girip kapıyı kapattı. Varlığı tüm odayı kaplarken arsızca beni süzdü ve yüzüne, yine eridiğim o ukalâ mimiklerini takındı. "Burada kimse göremez," dedi ve elini belime dolayıp beni sert bedenine çekti.

Belimi sıkıca kavrayan parmaklarını telaşsız bir şekilde belimde dolaştırmaya başladı. Her dokunuşunda içimi saran titreme dudaklarıma geçince dudaklarımı ısırmaya başlayarak titremesini yararsız bir çabayla durdurmaya çalıştım. Dudağımı ısırdığımı görünce sıcak dudaklarını dudaklarıma sürterek beni engelledi ve dudaklarımın üzerine uzun bir öpücük kondurduktan sonra ayrıldı. "Duşa girmek zorunda olmasam doymanın anlamını unutturan bu dudaklardan ayrılmazdım," deyip bu defa parmaklarını ıslak dudaklarımda gezdirmeye başladı. "Tenime bulaşmış kokundan arınmak çok zor olacak. Her gece birlikte mi uyusak?"

Yüzünde hâlâ takılı duran mimiklerinden ve eğlenen bakışlarından beni utandırmaktan zevk aldığını anlayabiliyordum. Gözlerinin içine bakmaya devam ettiğimde onu yanımda göremeyince hissettiğim korku, yüreğimde kendini belli edince hüzünle içimi çektim ve dudaklarımı güçsüzce araladım. "Seni yanımda göremeyince pişman olmandan korktum."

Sözlerim üzerine dudaklarımda gezinen parmakları durdu ve şefkatle bakmaya başlayan mavilikleri gözlerime çevrildi. "Pişman olmak mı?" diye sorduğundaki yumuşak tınısı içimi ısıttığında iki eliyle belimi sarmaladı. "Bir büyü gibi etkisi altına alan kokunla sarmalanırken mi pişman olacağım?" Dudaklarına yayılan acı tebessümü ise içimi sızlatmıştı. Yüzünü yüzümden ayırıp boynuma yaklaştı ve burnunu boyun girintime sürtüp derin bir nefes aldı. Güçlü fısıltısı kulaklarıma ulaşırken yeniden gözlerime baktı. "Tutkunu olduğum bu kokudan ayrı kaldığım gün başlar pişmanlığım. İşte o zaman aklım gider, nefes alamam, derinlerde boğulurum. İzin ver şu dakikadan itibaren ayırmayayım seni yanımdan, koynumdan."

Sıcak nefesi tenime çarptıkça yeniden bedenimi titretiyordu, tıpkı yüreğime çarpan sözlerinin kalbimi titrettiği gibi. "Melis için bunu istediğimi biliyorsun."

Melis'in adını duyunca az önce dudaklarında beliren acı anında gözlerine ulaştı. Duruşu, dün gecenin izlerini taşımadığını anlatsa da bakışı hâlâ etkisinde olduğunu gösteriyordu. Neden bu kadar acı çektiğini bilmediğim için onu teselli edecek kelimeleri de seçemiyordum. İçindeki acı, bakışlarını ağırlaştırınca acısını hafifletmek istercesine sarılma isteğiyle dolup kollarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım. O da kollarıyla bedenimi daha da bedenine hapsedip ruhumu aydınlığa çıkaran sözlerini fısıldadı. "Seni seviyorum menekşem."

Eşsiz kokusunu içime çekip sımsıkı sarmaladım onu ve ben de fısıldadım. "Seni seviyorum."

Poyraz beni bedenine bastırınca dudaklarım boynunun kıvrımına sokuldu ve o kıvrımdan usulca öptüm. Öpmemle irkilip beni bedeninden ayırması eş zamanda oldu. Şaşkınlıkla ona baktım. Benim aksime o bana yoğun bir tutkuyla bakıyordu.

Sert soluğu dudaklarıma çarptı. "İşte bunu sakın yapma, yoksa pimimi çekersin. O vakit beni ben bile durduramam."

Poyraz'ın olabildiğince boğuk çıkan erkeksi sesi sertçe yutkunmama sebep oldu. Ayrıca gözlerindeki tutku ve sözlerindeki şevk, yüzümü hem utançla alev alev yakmış hem de içimi garip bir dürtüyle kaplamıştı. Hissettiğim bu dürtü, nefesimi kesecek kuvvetteydi.

Beni içine hapsetmek ister gibi baktıkça, hissettiklerimi ondan gizlemek için gözlerimi kaçırıp belli belirsiz çıkan sesimle mırıldandım. "Şey, ben biri gelmeden gitsem iyi olacak."

Bakışlarıyla odadan çıkmamı istercesine onaylayınca aceleyle odadan çıkıp kimseye görünmeden hızlı adımlarla kendi odama inmeye başladım. Hissettiğim utanç öylesine kesifti ki tüm uzuvlarımı sarmıştı. Soluk soluğa odama girip sırtımı kapıya yasladım. Nefesimi kontrol altına almak için arka arkaya derin nefesler aldım. Poyraz'ın tutkusu başımı döndürüyordu ve hissettiğim ilkel dürtü, bedenimi sızlatmaya devam ediyordu. Hissettiğim yangından kurtulmak için kendimi duşa attım. Dakikalarca soğuk suyun altında kendime gelebilmek için çabalarken hissettiğim yangından kurtulamayacağımın farkındaydım. Bu yangın, hem beni hem de Poyraz'ı yakacaktı. Aklıma düşen görüntüler daha da ateş basmasına sebep olunca soğuk suyu olabildiğince açtım.

Duştan çıktıktan sonra aceleyle giyindim ve hızlı bir şekilde saçlarımı kuruttuktan sonra boynuma fuları bağladım. O sırada kapım çalmaya başlayınca kapıya yöneldim.
Gelen Melis'ti. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve samimi bir gülümsemeyle yüzüne baktım. "Günaydın tatlım."

Onun ise güzel yüzü asılmış, tatlı dudakları hüzünle büzülmüştü. "Günaydın."

İnceler bakışlarımı üzerinde gezdirip dizlerimin üzerine çöktüm ve onunla aynı hizaya geldim. Yüzüne düşen bir tutam saçını kulağının arkasına kıstırıp yüzüne bakmaya devam ettim. "Neden yüzün asık senin?"

"Çünkü saçlarım bir türlü olmuyor, bugün beni Emir beğenmeyecek," diye huysuzca homurdanıp başını yere eğince haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bence Emir seni her halinle beğeniyordur çünkü sen her halinle çok güzel bir kızsın."

Heyecanla başını kaldırıp gülümseyerek yüzüme baktı. "Gerçekten de beğeniyor mudur beni?"

Dudaklarımdan firar etmeye hazırlanan kahkahamı bir kez daha bastırdım ve başımla onayladım onu. "Kesinlikle. Saçlarını örmemi ister misin?"

"İsterim." Anında parlayan gözleri ve heyecandan titreyen sesi içimi huzurla doldurdu.

Ayağa kalkıp elinden tuttum ve birlikte onun odasına girip aynanın karşısına geçtik. Saçlarını iki yana ayırıp sıkı bir balıksırtı ördüm. Örgünün gerginliği, yüzünün ve mavi gözlerinin güzelliğini daha da ortaya çıkarmıştı.

Melis de beğenmiş olmalı ki aynadaki yansımasına hayran hayran bakmaya başladı.

"Beğendin mi?"

"Çok beğendim, çok teşekkür ederim öğretmenim," diyerek yanağıma uzandı ve usulca yanağımdan öptü.

Gülümsedim. "Beğenmene sevindim. Hadi kahvaltıya inelim."

"Olur."

Birlikte uzun koridoru aşıp aşağı inerken Melis neşe içinde yürüyor bense hâlâ geçmek bilmeyen içimdeki dürtüye lanet ede ede yürüyordum. Yemek odasına girdiğimizde Poyraz ile Demir'i masada bizi beklerken bulduk. İçeriye girer girmez Poyraz'la gözlerimiz anında buluştu. O gözlerimin en derinine baktığında titrek bir nefes verdim ve hafifçe gülümsedim. Bu kez onun dudakları kıvrılınca kıvrımını öpme istediği yeniden bedenimi sızlattı.

"Günaydın." Demir'in sesiyle Poyraz'ın dudaklarına tutunan bakışlarımı zar zor dudaklarından ayırıp Demir'e baktım. "Günaydın," dedim ve Melis'le birlikte yerlerimize geçip oturduk.

Demir ise gözlerini Melis'in üzerinden alamamıştı. "Papatyam, saçların çok güzel olmuş."

"Öğretmenim ördü."

Gülümseyerek Melis'e baktım. "Çok yakıştı."

"Teşekkür ederim öğretmenim."

"Nasıl hissediyorsun kendini Eylül?" Demir'in sorusuyla bakışlarım bir kez daha Demir'le buluştu. "İyi hissediyorum, en azından bu gece kâbus görmedim," deyip kaçamak gözlerle sevdiğim adama baktım.

Poyraz da başını öne eğmiş tüm ciddiyetiyle tabağına bakıyordu. Yüz hatları yine gerilmiş, kaşlarını çatmıştı. Duyduklarının onu mutlu edeceğini zannederken yanılmıştım. Anlaşılan Tunç meselesi kapanmadan ne yaşarsak yaşayalım yüzü tam anlamıyla gülmeyecek, bir yanı hep öfkeli kalacaktı. Kabusları görmeme sebep olan adama lanet ettiğim sırada Poyraz'ın eline kaydı gözlerim. Var gücüyle kahvaltı bıçağını sıkıyordu.

Sıkıntıyla nefes aldım ve o sıra, "Sevindim," diyen Demir'le göz geldim. Bakışları, Poyraz'la ben arasında gidip gelmeye başladığını görünce tabağıma dönüp sessizce içimi çektim. Tüm iştahım kaçmıştı.

Sessiz geçen kahvaltıdan sonra Poyraz ve Demir yukarı çıkınca ben de Melis'le birlikte kapının önüne ilerledim.

Dışarı çıkar çıkmaz onu bekleyen Cesur, hızlı adımlarla yanımıza geldi ve Melis'in elinden çantasını aldı.

"Günaydın Cesur."

Cesur, "Günaydın Eylül Hanım," deyip Melis'e döndü. "Sana da günaydın prenses, bugün çok güzel görünüyorsun."

Cesur'un sözlerine Melis huysuzca kaşlarını çattı. "Ne yani, daha önce çirkin mi görünüyordum?"

Cesur gülümseyerek üzerine eğildi ve başının üzerinden öptü. "Hayır, sadece bugün saçının yüzüne çok yakıştığını söylemek istedim."

Melis huysuzca çattığı kaşlarını bozmadan, "Siz erkekler neden bir şeyi direkt söylemek yerine dolaylı yoldan söyleyip biz kızların kafasını karıştırıyorsunuz?" diye sorduğunda Cesur da ben de birbirimize şaşkınlıkla bakakaldık.

Cesur'un yüzündeki şaşkınlığı anında kızgınlıkla yer değiştirdi ve sert bir nefes verdi. "Senin aklına tüm bu saçma cümleleri Burçin ile Banu sokuyor değil mi?"

Melis başını öne eğip arabaya binince Cesur belli belirsiz mırıldandı. "Ben onlara sorarım." Ardından arabaya binip hareket ettiğinde de dudak hareketlerinden söylendiğini anlayabiliyordum. Melis'in ise dudaklarını büke büke camdan el sallayışı, Cesur'un söylendiğini kanıtlıyordu. İkilinin haline tebessüm edip bir süre onların gidişini izledim.

Gözüm İhsan Efendi'ye takılınca onun yanına doğru ilerlemeye başladım. Bahçe çiçeklerinin topraklarıyla uğraşıyordu. "Kolay gelsin İhsan Efendi."

"Sağ olun Eylül Hanım." Beni selamladıktan sonra yeniden toprağa geri döndü.

"Ne yapıyorsunuz burada?"

"Çiçekler için toprağı havalandırıyorum."

Karşımdaki rengarenk kış çiçeklerine büyülenmiş gibi bakıp keyifle içimi çektim. "Ben de yapabilir miyim?"

Başını topraktan kaldırıp kısa bir süre yüzüme baktı. Gülümsediğimi görünce gülümseyip toprağı nasıl havalandıracağımı anlatarak göstermeye başladı. Bir süre sonra alışıp ben de onun gibi yapmaya başladım.

"Öğrendiniz Eylül Hanım. Ben hemen içeriden bir tane daha çapa alıp geliyorum," dedi ve yanımdan ayrıldı.

O yanımdan ayrılınca ben, bana gösterdiği gibi toprağı havalandırırken arkamda duyduğum sesle doğrulup başımı geriye çevirdim. "Eylül, sen burada ne yapıyorsun?"

Karşımda şaşkınlıkla bakan Poyraz'ı görünce gülümsemeye başladım. "Çiçekler için toprağı havalandırıyorum."

"Neden sen yapıyorsun?"

"Ben istedim. Toprakla uğraşmayı seviyorum, hem şu çiçeklerin güzelliğine bakar mısın? Burada onlarla uğraşmak çok keyifli," diyerek çiçekleri işaret ettim.

Poyraz da dikkatle bana bakıyordu, daha doğrusu alnıma bakıyordu. Bana doğru adımlayıp elini alnıma uzattı ve ufak dokunuşlarla alnımı temizledi. "Toprak olmuş." dedikten sonra dudaklarını temizlediği yere bastırıp derin bir nefes çekti. Ardından sıcak dudaklarını alnımdan yanağıma doğru sürterek indirip fısıldamaya başladı. "Bahçemin en güzel goncası, kendini yormanı istemiyorum çünkü buna tahammülüm yok."

Birinin görme ihtimali korkumu körüklese de sıcak nefesi bedenimi felç ediyor, bir adım öteye gidemiyordum. Dudaklarını yanağımda gezdirmeye devam edince gözlerimi kapattım, rüzgârında savrulan yaprak gibiydim. "Nefesini ver." Bir an sonra kulağımda hissettiğim nefesle birlikte irkilince gözlerimi açtım ve ne kadardır tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktım.

Gözlerim, Poyraz'ın dudaklarına ulaştığında arsızca sırıttığını gördüm. Bilerek yapmıştı. Gözlerimi kısıp ona bakınca gülüşüne hapsolduğum bir kahkaha attı ve yeniden alnımdan öperek yanımdan uzaklaştı.

Arkasından, "Arsız," diye sinirle söylendim ve gidişini izlemeye başladım.

Adamının kapısını açtığı arabasına binerken de bana bakıp sırıtıyordu. Araba hareket edip giderken de sırıtmaya devam ediyordu. O gittikten sonra yeniden toprağa döndüm. Döner dönmez yanımda İhsan Efendi'yi görünce irkildim. Ben irkilince telaşla öne atıldı. "Amacım sizi korkutmak değildi, geldiğimi duymadınız sanırım kusura bakmayın."

Ne kadar süredir yanımda olduğunu bilmediğim için yanaklarım utançla yanmaya başlayınca olanları görüp görmediğini anlamak için dikkatle yüzüne baktım lakin o, yüzünde hiçbir ifade olmadan çiçeklere eğildi.

"Önemli değil," dedim belli belirsiz çıkan sesimle. Bizi görmemiş olmasını dileyip ben de çiçeklere eğildim ve birlikte yeniden çiçeklerle ilgilenmeye başladık.

İki saatten fazla bahçeyle ilgilendikten sonra ise ağrılarım kendini belli edince odama çıkıp biraz uzandım. Öğleden sonra aşağı indiğimde mutfakta akşam yemeği için telaş başlamıştı. Nesrin Sultan'a sokulup, "Yaprak var mı?" diye sordum.

Soru dolu bakışları yüzüme çevrildi. "Ne yaprağı?"

"Asma yaprağı. Sarma için."

Gülümseyerek yüzüme bakmaya devam etti. "Yoksa canın sarma mı çekti?"

"Hem çekti hem de uğraş olsun istiyorum. Akşama kadar yatmaktan sıkıldım."

Nesrin Sultan itirazla dudaklarını araladı. "Olur mu kızım, zaten sabahtan beri bahçeyle uğraşıyorsun bir de üstüne sarma mı saracaksın?"

"Evet, hem benim en sevdiğim yemektir sarma. Onu yapmak bana hiçbir zaman zor gelmez," dedim kendime güvenen bir sesle.

"Aaa ne büyük tesadüf, Poyraz Bey'in de en sevdiği yemektir sarma," deyip muzipçe sırıtan Ela'ya çevirdim bakışlarımı.

Onun adını bile duyunca hızlanan kalp atışlarım bir kez daha hızlanmıştı. Belli etmemek adına omuzlarımı silktim. "Şansa bak," deyip yeniden Nesrin Sultan'a döndüm.

Yapmamam için ısrar etse de onu dinlemeyip malzemeleri hazırladım ve hevesle sarmaya başladım. Fakat hesaba katmadığım bir durum vardı ve bu evin hane sayısı fazlaydı. Sarmaktan canım çıkana kadar sarma sarınca tükendiğimi hissettim ve sitemle homurdanmaya başladım. "Uzun bir süre sarma sarmayacağım. Bu ne ya, öldüm resmen."

Halime Banu ile Ela kıkırdarken Nesrin Sultan huysuzca söylenmeye başladı. "Ah be kızım, ben sana dedim ama bu kadar sarmayı tek başına sarmak kolay olmaz diye? Yardım da ettirmedin."

Açıkçası Poyraz'ın sarma sevdiğini duyunca sadece benim ellerimden yemesini istediğim için Nesrin Sultan'ın yardımını kabul etmemiştim. Yorgun omuzlarımı düşürdüm. "Ben evde kendime sardığım kadar kolay olacak sanmıştım."

Banu ile Ela'nın gülmeye devam ettiğini görünce de onlara doğru ters bir bakış attım. "Gülmeyin kızlar, vallahi fena olacak."

"Ama helâl olsun, incecik sardın," deyince Ela ona doğru yeniden ters bakış atıp oturduğum yerden kalktım ve Nesrin Sultan ile birlikte sarmaları pişirmeye başladık. Sarmalar piştikten sonra ağzıma attığım sarmayla yüzüm gülmeye başladı. Uğraştığıma değmişti. Gerçekten de lezzetli olmuştu. Çok geçmeden Melis gelince birlikte odasına çıktık.

Melis çantasını masasına bıraktığı sırada ben de kendimi yavaşça yatağına bıraktım.

Melis yatağının başucuna geldi. "Yorgun görünüyorsun."

"Çok yoruldum. Neredeyse tüm öğleden sonrayı sarma sararak geçirdim."

Melis yanıma gelip yatağa oturdu ve şaşkınlıkla yüzüme bakmaya başladı. "Neden?"

"Sarmayı çok severim. Canım çekince yapmak istedim ama çok fazla sardım. Boynum, kollarım, belim koptu resmen."

"Babam bu habere sevinecek."

Başımı kaldırıp Melis'e baktım. "Yorulmama mı?" diye sorduğumda gülmeye başladı. "Hayır ona değil, akşam yemeğinde sarmanın olmasına çünkü sarmayı o da çok seviyor."

Başımı tekrar yatağa bıraktım. "Öyle mi? Tesadüf işte," dedim ve ona belli etmeden gülümsedim.

Melis üzerini değiştirmek için oturduğu yerden kalktı ve kısa bir süre sonra tekrar yanıma gelerek okulda neler yaptıklarından ve öğretmeninden bahsetmeye başladı. Saat ilerledikçe ağrılar ve yorgunluk bedenimi esir alınca üzerime ağırlık çöktüğünü ve tüm enerjimin çekildiğini hissettim.

***

İlayda boşalan masayı silerken kapı açılınca içeriye gülümseyerek giren Demir'e baktı ve aynı gülümsemeyle karşılık verdi. "Hoş geldin Demir."

Demir ise genç kadını başıyla selamladıktan sonra direkt tezgâha geçti ve üzerindeki ceketi çıkarıp şaşkınlıkla pastanedeki tek tük müşteriye bakmaya başladı. "Neden bugün burası boş?"

Gözlerini İlayda'ya çevirdiğinde İlayda elindeki bezi bırakıp gülümsemesini bozmadan sorusunu cevapladı. "Genelde bu saatlerde daha sakin olur ama fazla heveslenme, birazdan hareketlilik başlar," deyip göz kırpınca Demir çok kısa bir an dikkatle yeşillerine baktı.

Ardından dudakları eğlenen bir ifadeyle kıvrıldı. "O zaman müşteriler gelene kadar kahveyle enerji depolamama eşlik eder misiniz hanımefendi?" diye sorup ellerini çenesinin biraz altında birleştirerek hafifçe başını yana yatırdı ve göz kırptı.

İlayda da Demir'in sevimli gelen hallerine gülümseyip onu onaylayarak boş bir masaya oturdu ve Demir'in kahve yapışını izlemeye başladı. Yapılı vücuduna, geniş omuzlarına ve büyük ellerine yakışmayan kahve yapma çabası, yüzünde gülümseme oluşturmuştu.

Demir, kahveleri yapıp karşısındaki sandalyeye oturunca da yüzündeki gülümseme yarım kaldı ve dikkatle Demir'in dalgın bakışlarını incelemeye başladı. Birkaç gündür birlikte vakit geçirmek gözlerine baktığında canının sıkkın olup olmadığını anlayacak kadar tanımasına vesile olmuştu artık. "Senin canın sıkkın," dedi kendinden emin bir ifadeyle.

Demir, İlayda'nın sözleri karşısında oturduğu yerde şaşkınca kıpırdadı. "Nereden anladın? Halbuki geldiğimden beri belli etmemek için gülümsüyorum."

"Yüzün gülüyor ama gözlerin gülmüyor, gözler yalan söylemez diye boşa dememişler."

"Dikkatlisin."

"Sayılırım, anlat bakalım onun yüzünden mi canın sıkkın?"

Demir sıkıntıyla bakışlarını kaçırıp mırıldandı. "Evet."

"Şanslı kızımızın adı nedir?"

"Meltem."

İlayda sandalyesine yaslandı. "Meltem demek. Sana yardım edebilmem için hikâyenizi bilmem gerekiyor."

Demir bir kez daha sıkıntıyla nefes aldıktan sonra anlatmaya başladı. "Meltem bizim şirketin avukatı. Yaklaşık iki yıldır beraberdik fakat son günlerde romantik olmadığımı düşünmeye başladı ve ayrıldı. Geri döndürme çabalarım onu ikna etmeye yetmedi. Ben de istediği gibi biri olursam onu kazanabilirim diye düşünüyorum."

"Olmadığın biri gibi mi olacaksın, sırf o istiyor diye yani?

"Kulağa saçma geldiğini biliyorum ama onu geri istiyorum."

"Pekala, o zaman ilk olarak işe çiçek göndermekle başlayalım. Ne tür çiçeklerden hoşlanır?"

İlayda'nın sorusuyla Demir kısa bir süre düşündükten sonra bilmiyorum anlamında ellerini kaldırdı. "Bilmiyorum."

İlayda şaşkınlıkla baktı. "Nasıl bilmiyorum, daha önce hiç çiçek almadın mı?"

"Hayır, almadım ama hediyeler aldım. Çiçek de almam gerekiyor muydu?"

Demir'in sorusuyla İlayda yaslandığı yerden doğrulup kollarını masanın üzerine koydu, ardından başını da kollarının üzerine koydu. "Benim seninle çok işim var."

Demir ise İlayda'nın tepkisine gülmeye başlayıp rahat bir şekilde sandalyesine geri yaslandı. "Sana romantik olmadığımı söylemiştim."

İlayda yeniden başını kaldırıp Demir'in gözlerine baktı. "Tamam, illa çiçek almak demek romantizm demek değildir ama yine de insan iki yıl boyunca tek bir gül bile almaz mı?"

"Kimse söylemedi."

"Demir sen kaç yaşındasın, illa birinin mi söylemesi gerekiyor?"

"Sürekli hediye aldığım için hiç çiçek aklıma gelmedi."

İlayda pes edercesine ellerini kaldırdı. "Tamam, neyse. O zaman yarın ona kırmızı güller gönder çünkü kırmızı gül aşkı temsil eder. Ofisine bir buket kırmızı gül gönder."

Demir ciddiyetle başını salladı. "Bu onu fazlasıyla şaşırtacak."

"Emin ol şaşıracak ama üzerine herhangi bir not bırakma. Senden geldiğini bilsin kâfi ve sen sakın arama. Onun aramasını bekle. Aceleci davranma hemen ve ağırdan al, anlaştık mı?"

Demir işgüzar bir şekilde gülümseyip gözlerini İlayda'nın iri yeşillerine dikti. "Sen bu işi biliyorsun."

"Galiba senden biraz daha fazla biliyorum," deyip gülümsedi İlayda da.

***

••••••••••••••

Merhabalar efenim🌸
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın 💜

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

128K 15.5K 51
Adam, yüreği hırsla kavrulan vahşi bir aslandı, kadınsa onun inine habersizce girmiş körpe bir ceylan... Kuzey'in oğlu ile Güney'in kızının dolu diz...
1.1M 59.9K 51
Amedin topraklarından gelen iki genç, ikisi de hırçın ikisi de öfkeli. Bir berdel uğruna birbirine mahkûm edilir ve onlara bir kader çizilirse ne olu...
3.2M 157K 71
"Umarım bir gün yüzün yüzümde uyanmak mümkün olur , yoksa bu dünya yaşanacak gibi değil." BERCESTE 09.07.20 Yetişkin içerik barındırmaktadır.
953K 50K 77
"Ben de Riva Aşiretinin Hanımağası Gece Riva isem seninle evlenmem, konağınada kuma gelmem!" dedim öfkeyle bağırarak, artık hiçbir şey dayanılacak gi...