EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

16. Bölüm

72.1K 3.6K 692
By Hadadelamor90

Medya: TEOMAN - Sevgi Anlaşmak Değildir

Keyifli okumalar 🦋

••••••••••

EYLÜL

"Benim hayallerim de Melis'in hayalleri gibi."

Poyraz'ın ılık fısıltısı kalbimi soluksuz süratlere bırakmış, aldığım nefesi unutturarak nefesimi kesmişti. Yüzümde engelleyemediğim gülümsemeyle tekrar tekrar sözlerini düşündüm.

Elim göğsümün üzerinde kapıdan içeriye girdiğim sırada Tunç evinden çıktı ve beni görür görmez kaşlarını çatarak arkasını dönüp kapısını kilitlemeye başladı.

Alelacele konuştum. "Tunç." Beni duymazdan gelip cevap vermeyince yeniden şansımı denemek istedim. "Tunç, biraz konuşabilir miyiz?"

Sorum üzerine öfkeli yüzünü bana çevirip ters bir şekilde yüzüme baktı. "Arkadaşlarım bekliyor Eylül!"

Hüzünle ona bakıp başımla onayladım onu. "Anladım."

O ise yüzüme bakmadan yanımdan ayrıldı. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Onunla böyle olmak istemiyordum. Eve girmekten vazgeçip arabama atladığım gibi İlayda'nın pastanesine doğru yol aldım. Konuşmaya, içimdekileri dökmeye ihtiyacım vardı.

Pastane genelde pazar akşamları daha sakin olurdu. Yaklaşık bir saat sonra arabamı pastanenin önüne park edip içeriye girdim ve tam da tahmin ettiğim gibi pastaneyi sakin buldum. İlayda beni görür görmez kaşlarını kaldırdı. "Ooo, kayıp prensesimiz sonunda ortaya çıkmış."

Gözlerimi devirdim. "İlayda, lütfen, tüm hafta okuldayım biliyorsun."

"Tamam, hafta içi okuldasın ama dün nerelerdeydin, aramadın da?"

Sıkıntıyla nefes aldım. "Öğlene kadar Poyraz Bey'le, öğleden sonra akşama kadar Tunç'la, akşam da hem Poyraz Bey'le hem de Tunç'laydım."

İlayda şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Ne?"

Ağlamaklı bir ifadeyle dudaklarımı büktüm. "İlayda, çok kötü bir şey oldu," diyerek sandalyeye oturdum.

Ben oturunca İlayda da yanı başımdaki sandalyeyi çekti ve yanıma oturdu. "N'oldu kızım, anlatsana şunu baştan?"

Yeni bir sıkıntılı nefes ev sahipliği yaptı göğüs kafesime ve Poyraz'la yaşadığım yakınlıklar dışında olan biten her şeyi en başından İlayda'ya anlatmaya başladım.

Dakikalar sonra hüzünle içimi çektim. "Uzun lafın kısası, Tunç benim yüzüme doğru dürüst bakmıyor."

İlayda sandalyesine yaslandı. "Ayıp olmuş ona da ve bir yerde haklı."

Masa üzerindeki küçük saksıyı kendime çektim ve mutsuzlukla çiçeğe baktım. "Haklı tabii."

İlayda sandalyesine iyice yayıldı ve gülmeye başladı. "Yalnız Poyraz Bey fena kıskanmış Tunç'u." Ben ters bir ifadeyle gözlerine bakınca konuşmaya devam etti. "Hadi ama Eylül, adamın seni kıskandığı açıkça ortada."

Çaresiz bir soluk çıktı dudaklarımın arasından. "Bilmiyorum İlayda, kafam çok karışık. Hâlâ ne hissettiğinden tam emin olamıyorum. Bazen çok yakın bazen çok uzak. Bazen öyle bir şey söylüyor ki, tamam diyorum, o da benim gibi hissediyor ama sonra bir şey oluyor ve o çok uzak duruyor," dedim ve konuyu değiştirme ihtiyacı içinde, "Hem sen bırak Poyraz Bey'i de Tunç'un gönlünü nasıl alabilirim, bana bu konuda yardım et," diye ekledim..

Gözlerini muzip bir ifadeyle kıstı. "Bu durumdan Poyraz Bey hoşlanmayacak ama."

Omuzlarımı silktim. "Onun bana karışmaya hakkı yok. Şu Tunç meselesini halledeyim onunla da açık açık konuşacağım ve bana karışmaya çalışmaktan vazgeçmesini isteyeceğim," deyince İlayda alay edercesine, "Emin misin?" diye sordu.

"Neyden emin miyim?"

Yaslandığı sandalyesinden doğruldu ve masaya doğru küçük bir açıyla eğildi. "Sana karışmaktan vazgeçmesini gerçekten istiyor musun?"

İlayda'nın sorusuyla bir an durdum. Gerçekten rahatsız oluyor muydum? Ve benden gitmesini istiyor muydum? Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanınca İlayda'nın güldüğünü gördüm. Kızgın bir nefes verdim. "Elbette eminim."

İlayda'nın alaycı bakışları hâlâ yüzümdeydi. "Bana hiç öyle gelmedi ya neyse. Ayrıca bir şeyi çok merak ediyorum, Poyraz Bey senin evine nasıl giriyor?"

Bilmiyorum anlamında dudaklarımı büktüm. "Kapıdan muhtemelen."

İlayda yüzünü buruşturup, "Çok tuhaf," dedi, ardından kollarını masanın üzerine dayayıp ellerini çenesinin altında birleştirdi ve gözlerini kıstı. "Eee, eve girince ne yapıyorsunuz peki?"

Fesatlığı yine üzerindeydi ve bu imaları canımı sıkıyordu. "Ne yapabiliriz İlayda? Hiçbir şey yapmıyoruz, konuşmuyoruz bile."

İlayda'nın kaşları havalandı. "Nasıl yani? Sormuyor musun neden geldin diye?"

"Soruyorum ama cevap vermiyor."

"Sen ne yapıyorsun?"

"Onu görmezden geliyorum."

İlayda bir kez daha yüzünü buruşturdu. "Kesinlikle ikiniz de normal değilsiniz."

Sırıttım. "Bu konuda hemfikiriz," diyerek sandalyeden kalktım ve kendime kahve almak için tezgâhın arkasına geçtim. Kahve makinesine uzandığım sırada İlayda'nın sesini duydum. "Bu arada Cenk adına önce üzülmüştüm ama sana söyledikleri onca sözden sonra oh olsun onlara, ben de bir daha onlarla görüşmeyeceğim."

Elimdeki bardakla bedenimi İlayda'ya çevirdim. "Beynimden vurulmuşa döndüm resmen, anlamadan dinlemeden beni neyle suçladılar."

"Umarım Poyraz Bey iyi pataklamıştır onları."

Kaşlarımı çattım ve vurgularcasına, "İlayda," deyince İlayda hayretle yüzüme baktı. "Ne? Yalan mı?"

O sırada kapıdan müşteri girince İlayda'ya doğru ters bir bakış atıp bardağımı tezgâha bıraktım ve müşterinin yanına doğru ilerlemeye başladım. Birkaç saat kadar İlayda'ya yardım ettikten sonra eve geçmeden önce pizzacıya uğramaya karar verdim. Belki bir ihtimal Tunç'un gönlünü pizzayla alabilirdim.

Dakikalar sonra arabadan inip apartmana girince Tunç'un dairesine ilerledim ve kapısının önüne gelir gelmez derin bir nefes alarak ziline bastım. Sessiz bir umutla mırıldandım. "Umarım evdesindir."

Birkaç saniye kapının açılmasını bekledim. Tunç'un kapıyı açmasıyla birlikte elimdeki pizza kutusunu uzattım. "Sensiz boğazımdan geçmedi," deyip dudaklarımı büktüm.

Tunç bir pizza kutusuna baktı, bir yüzüme. İlk etapta kararsız kalsa da gülümsedi ve kapının önünden çekilerek girmeme izin verdi. "Geç hadi."

Gülümseyerek içeriye girdim ve pizza kutusunu ona verdim. "Umarım açsındır."

Hafifçe tebessüm edince birlikte mutfağa geçip masaya oturduk. Hâlâ tam anlamıyla yüzüme bakmıyordu ve bu benim canımı sıkıyordu. Tedirginlikle dudaklarımı araladım. "Tunç."

Ses tonumdan söyleyeceklerimi tahmin etmiş olmalı ki zorla başını pizzadan kaldırıp yüzüme baktı. "Efendim?"

Bakışlarındaki kırgınlığı içimi hüzünle doldurdu. "Dün gece için Poyraz Bey adına senden özür dilerim."

Poyraz'ın adını duyar duymaz gözlerime öyle bir öfkeyle baktı ki açıkçası bakışları beni tedirgin etti. Ters bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Senin o herifle aranda bir şey mi var Eylül?"

O kadar ters bir şekilde sormuştu ki bunu nedensizce panikledim. "Hayır."

"O zaman onun senin evinde ne işi var?" Ve bu sorudan da fazlasıyla sıkılmıştım artık. "Sana söylemiştim Tunç, Poyraz Bey benim patronum, ayrıca ev sahibim."

Poyraz'ın ev sahibim oluşuna şaşırdığına emindim ki yüz ifadesi ve ses tonu düşüncelerimi haklı çıkardı "Ev sahibin mi?"

Başımı aşağı yukarı salladım ve bu zamana dek söylediğim en saçma yalanımı söyledim. "Evet, ev sahibim. Evle ilgili bir sorun olmuştu, o yüzden onu çağırdım, o da anca müsait olmuş ki geç geldi."

"Sorun yatak odandaydı yani öyle mi?"

Onun iması ise anında canımı sıktı. Öfkeyle gözlerine baktım ve sesimin sert çıkmasını umursamadan konuşmaya başladım. "Sorun banyodaydı Tunç ve banyo yatak odamda, imalarına dikkat et."

Sert çıkışımla panikle yüzüme bakmaya başladı. "Özür dilerim, yanlış anladın, öyle demek istemedim. Sadece bir anda yatak odandan çıktığını görünce bir ilişkiniz var sandım."

"Bir ilişkimiz yok Tunç, anla artık şunu. Ayrıca olsa bile bu kimseyi ilgilendirmez," der demez bakışlarım masa üzerindeki hareketliliğe kaydı. Tunç elini yumruk yapmış tüm gücüyle sıkmaya başlamıştı. "O adama dikkat et Eylül, nasıl bir pislik olduğunu sana anlattım."

Daha da kaşlarımı çattım. Poyraz hakkındaki bu tasvirden hiç hoşlanmamıştım. Hızla ayağa kalktım. "Biliyorum Tunç, anlattın, sen beni merak etme ve bir daha bana sakın bu tarz imalarda bulunma."

"Nereye? Daha yemeye başlamadık bile," deyince Tunç, "Ben doydum, sana afiyet olsun," diyerek mutfaktan çıktım. Tunç arkamdan seslenmeye devam etse de ona cevap vermek istemedim. Zira yeterince öfkeliydim ve kalbini kırmam an meselesiydi.

***

Ertesi sabah Arzu, Melis'i okula götürmek için Poyraz'ın evine geldiğinde mutfaktaki kahvaltı hazırlıklarına bakmak için mutfağa indi. O sırada Burçin ile Banu'nun hararetli konuşmalarını duyunca sessizce onları dinlemeye başladı.

Birlikte masaya oturmuşlar, evin diğer çalışanı Ela ile konuşuyorlardı. "Vay be, iki gün izinliydim şu olanlara bak. Demek aynı kadın yine geldi."

"Evet, oydu." dedi Banu ve ekledi. "Dördü bir saate yakın kahvaltı ettiler ve sonra giderken Poyraz Bey ona kapıya kadar eşlik etti."

"Ha bir de evden tamamen çıkana kadar Poyraz Bey içeriye girmedi, gitmesini bekledi," diyerek güldü Burçin de.

Arzu ise kızları dinlerken duyduklarıyla iyice meraklanıyordu. Kaşlarını çatıp hızla mutfağa girdi. Onu gören Ela, Burçin ve Banu hızla ayağa kalkıp tek sıra hâlinde karşısında durdular.

"N'oluyor burada?" diye sordu sert bir şekilde.

Üç kızın da başı öne eğikti. Burçin alelacele cevap verdi. "Hiç Arzu Hanım, biz sadece sohbet ediyorduk."

"Ne sohbetiymiş bu Burçin? Hem siz kimden bahsediyordunuz?" Üç kızın sessiz kaldığını görünce daha da sert bir tonda konuşmaya devam etti. "Hafta sonu bu eve kim geldi?"

Mutfakta yankılanan sorusuna yanıt gelmesi uzun sürmedi.

"Melis Hanım'ın öğretmeni geldi Arzu Hanım."

Arzu duymayı beklemediği isimle gözleri şokla açıldı. Eylül denilen o kadın bu eve nasıl gelebilirdi? Ne hakla gelebilirdi?

Sinirle soluğunu verip kaşlarını çattı ve sinirini kızlardan çıkarmaya çalıştı. "Bir daha Poyraz Bey ya da eve gelen misafirleri hakkında konuştuğunuzu duyarsam üçünüzün de canını okurum, duydunuz mu? Şimdi hepiniz işinizin başına!" diye bağırarak sinirli bir şekilde mutfaktan çıktı.

Tüm bedeni sinirden alev almıştı. Adımlarının rotasını merdivenlere çevirdi. Hâlâ Eylül'ün bu eve nasıl geldiğini düşünüyordu. Poyraz nasıl izin vermişti? Neden vermişti? Düşünceleri arasında boğulacak gibi hissederken merdivenlerin başında Melis'le karşılaştı. Onu görünce yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. "Günaydın Melis."

"Günaydın teyze."

Arzu, Melis'in ağzı kulaklarındaki yüz ifadesine baktı ve belli belirsiz gözlerini kıstı. "Nasılsın?"

Melis sevinçle, "Çok iyiyim," deyince elinden tuttu ve birlikte aşağıya inmeye başladılar.

"Bu kadar iyi hissetmene sebep olan bir durum mu var yoksa?"

"Evet, var. Biliyor musun, babam beni müzeye götürdü."

"Ne müzesi?"

"Oyuncak müzesi."

Arzu, Poyraz'ın Melis'i müzeye götürmesini beklemese de Eylül'ün hafta sonu eve gelişini o kadar çok merak ediyordu ki sebebi üzerinde durmak istemedi. "Ne güzel, değişiklik olmuş size," deyip yan gözle Melis'e baktı. "Hafta sonu öğretmenin de kahvaltıya gelmiş galiba."

"Evet, geldi."

Melis'in mutluluktan ışıldayan gözlerini görünce ise yüzünü ekşitti. "Neden geldi?"

"Babam davet etmiş, hem sadece kahvaltıya değil bizimle birlikte gelmesi için müzeye de davet etti. Dün akşama kadar birlikteydik, birlikte çok eğlendik."

Melis'in dudaklarından dökülen sözlerle Arzu olduğu yerde kalıp boş boş Melis'e bakmaya başladı. Poyraz'dan asla beklemeyeceği bir davranıştı bu. Sinirden gözlerinin dolduğunu hissedince kaşlarını çattı. "Yürü hadi, okula geç kalmadan kahvaltını yapıp çıkalım."

Melis başını sallayınca yeniden yürümeye başladılar. Yemek odasına indiklerinde Demir'i koltukta otururken buldular. Melis koşarak amcasının kucağına tırmanıp yanağından öptü. "Günaydın amcam."

Demir de gülümseyip Melis'i öptü. "Günaydın papatyam."

O sırada Poyraz'ın da yemek odasına inmesiyle hep birlikte masaya oturdular. Her zamanki gibi masada sessizlik hâkimdi. Arzu sessizlikten faydalanıp masadakilerin yüzünü tek tek incelemeye başladı. Hepsinin yüzündeki belli belirsiz tebessüm canını sıkıyordu. Derin bir nefes alıp sessizliği bozdu. "Poyraz, ben bu hafta sonu yine Fransa'ya gideceğim."

Poyraz başını tabağından kaldırmadan, "Yine alışveriş mi?" diye sordu.

Arzu tebessüm edip Poyraz'ın yüzüne bakmaya devam etti. "İki hafta sonra derneğin yemeği var, o yüzden birkaç parça bir şeyler almam lazım. Hem alışveriş hem de yemeğin olacağı güne kadar orada biraz tatil yaparım diye düşündüm."

"Serdar hafta sonu seni havaalanına bırakır."

Arzu beklediği sözleri duyunca oturduğu yerde sıkıntıyla kıvranıp boğazını temizledi. "Poyraz, bu defa özel uçakla gitsem senin için bir problem olur mu? Diğer türlü gitmek beni tedirgin ediyor."

Poyraz bu defa başını kaldırdı ve Arzu'nun yüzüne soğuk bir ifadeyle baktı. "Neden? Ben havaalanında da, ineceğin yerde de, uçakta da yoğun güvenlik önlemleri aldırıyorum. Seni tedirgin eden ne?"

Arzu'nun dudakları minnetle kıvrıldı. "Bunun için sana minnettarım ama fazla kalabalık, anlarsın ya..." dediğinde Demir gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp Melis'e göz kırptı.

Poyraz ise belli belirsiz başını sallayıp bakışlarını tabağına çevirdi. "Tamam, nasıl gitmek istersen öyle git."

"Ah, çok teşekkür ederim Poyraz."

***

EYLÜL

Her zamanki gibi okula yine geç kalmıştım. Tören sonuna yetişirken Beren alayla sırıtmaya başladı. "Günaydın, yine erkencisin."

"Dalga geçme Beren."

Beren sırıtmaya devam edip önüne döndü. Ardından tören bitince birlikte içeriye doğru yürümeye başladık. Tam kapıdan girmiştik ki bize doğru yürüyen Arzu Hanım'ı ve Cesur'u gördüm. Arzu Hanım'ın sabırsız bakışları beni görünce nefrete dönüştü. Onu umursamadığımı belli etmek için başımı Cesur'a çevirdim. Cesur ise gözlerinde beliren belli belirsiz bulutlanmayla Beren'e bakıyordu. Benim ona baktığımı fark edince başını hemen bana çevirip selam verdi. Selamını es geçmeyip aynı şekilde başımla selam vererek Beren'e baktım lakin Beren, Cesur'u fark etmemiş, Arzu Hanım'a odaklanmıştı.

"Günaydın Eylül Hanım."

Arzu Hanım'ın kulaklarımı tırmalayan sesini duyunca yeniden ona bakmak zorunda kaldım. "Günaydın Arzu Hanım."

Kollarını göğsünde bağladı ve gözlerinde tepeden bakan bir ifade oluştu. "Hafta sonunuz nasıl geçti? Umarım oldukça keyif almışsınızdır."

Arzu Hanım'ın imasından Poyraz'ın evindeki kahvaltı ve müze gezisini kastettiğini anladım, yüzüme keyifli bir gülümsenin yayılmasına bilerek engel izin verdim. "İlginize teşekkür ederim Arzu Hanım, emin olun tekrarını isteyecek kadar keyif aldım."

Sözlerim üzerine Arzu Hanım'ın tepeden bakan ifadesi bozgunlukla yer değiştirdi. Kollarını çözdü ve hızlı adımlarıyla yanımızdan ayrılmaya başladı. Cesur da arkasından onu takip etti. Anlamadığım bir şekilde Cesur, Arzu Hanım'ın bozguna uğramış hâlinden keyif almıştı.

"Bu kadın da kim?" Arzu Hanım'ın arkasından şaşkınlıkla bakan Beren'e çevirdim başımı. "Bir öğrencimin velisi."

Beren anlıyorum anlamında başını salladı. "Aranız çok iyi."

"Ya sorma, çok sever beni," dedim gülerek ve yeniden yürümeye başladık. Beren'den ayrılıp sınıfa girince ise öğrencilerimin gülümseyen yüzleri, Arzu Hanım'ın stresini çoktan unutturmuştu. "Günaydın çocuklar," dedim ve Melis'le göz göze geldim. Her zamanki hallerinden daha neşeli halini görünce ona göz kırptım ve masama doğru ilerledim. Ardından derse başladım.

Günün sonunda ise üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Kendimi eve atar atmaz kapım çalınınca bıkkın bir hâlde kapıya gittim. "Bu da kim şimdi?" diye sessizce söylenerek kapıyı açtım ve tam karşımda Tunç'u gördüm. Elinde iki tane kahve bardağı vardı. "Sensiz boğazımdan geçmedi."

Geçen ona söylediğimin aynısını şimdi bana söylüyordu. Ters bir şekilde yüzüne bakıp cevap vermeyince konuşmaya devam etti. "Öyle bakma Eylül, tamam, biliyorum ileri gittim, gerçekten özür dilerim. Söz bir daha haddimi aşmayacağım."

Israrla sessizliğimi koruyunca bana doğru bir adım attı ve umutla gözlerimin içine bakmaya başladı. "Amacım seni kırmak değildi. İnan bana ilk ve sondu. Senin gibi bir arkadaşı kaybetmek istemiyorum. Söz veriyorum ikincisi tekrarlanmayacak."

"Söz mü?

Tunç kahvenin birini bana uzattı ve boşta kalan elini kaldırıp, "İzci sözü," dedi.

Yaptığı izci hareketine dayanamayıp gülmeye başladım. "Sen izci miydin?"

O da güldü. "Çok kısa bir zaman diliminde izciydim."

Bakışlarımı kısa bir anlığına yüzünde gezdirip derin bir nefes aldım. "Tekrarı olursa bir daha affetmem, bilesin."

Omuzlarını kararlılıkla dikleştirdi. "Asla tekrarlanmayacak."

Kararlı ifadesine baktım ve kapının önünden çekilip içeri girmesine izin verdim. "Gir o zaman bakalım."

Tunç içeriye girince birlikte kahve içip yine eskisi gibi sohbet etmeye başladık. Tunç'un arkadaşlığını seviyordum ve konunun uzamadan tatlıya bağlanmasına sevinmiştim. Kahve bittikten kısa bir süre sonra Tunç, "Film izleyelim mi?" diye sorunca huzursuzlaşmaya başladım.

Garip bir şekilde Poyraz'ın eve geleceğini hissediyordum ve bundan çekiniyordum. Daha doğrusu, her an içeriden çıkacak ve beni Tunç'la görüp yanlış anlayacak diye ödüm kopuyordu. Kaçamak bakışlarla yatak odamın kapısına baktım, ardından Tunç'a döndüm. "Tunç, beni yanlış anlama ama çocuklar bugün fazlasıyla yordu ve hiç halim kalmadı. Daha sonra bu geceyi telafi etsek olur mu?"

Tunç sözlerime bozulsa da gülümsemeye çalıştı. "Beni evden mi kovuyorsun yani?"

Beni yanlış anladığını zannedip panikle konuşmaya başladım. "Hayır hayır, yanlış anladın, ben seni kovmuyorum ben-" Tunç birden gülmeye başlayınca susmak zorunda kaldım ve şaşkınca yüzüne baktım. Tunç gülümsemesini bozmadan, "Şaka yapıyorum, telaşlanma hemen," deyince rahat bir nefes verip gözlerimi kıstım. "Hey, korkuttun beni."

"En kısa zamanda telafisini bekliyorum ama."

"Söz veriyorum edeceğim."

Tunç, başını sallayıp ayağa kalkınca ben de ayağa kalktım ve onunla birlikte kapıya doğru yürüdüm. Tunç kapıdan çıkmadan bir kez daha yüzüme baktı lakin yine yoğun bakıyordu. "Ayrıca yanlış anlamayayım diye bu kadar telaşlanmam çok hoşuma gitti," deyip evden çıktı.

Beni yine yanlış anlamıştı. Arkasından sıkıntıyla bakıp kapıyı kapattım. En kısa zamanda makul bir dille onu kırmadan bu konuyu konuşmam gerekiyordu. Derin bir nefes aldım. En azından Poyraz gelip bizi görmemişti. Bu defa Tunç'a açıklamasını yapamazdım. Zaten Poyraz'ın neden geldiğini kendim de bilmiyordum. Yine de onun gelmelerine alışmıştım ve hoşuma gitmeye başlamıştı.

Genişçe gülümseyip yatak odama gittim. Bir süre kitap okuduktan sonra kitabımı kapattım ve birazdan Poyraz'ı görme umuduyla gözlerini kapattım fakat gece boyunca sürekli uyanmama rağmen Poyraz'ın gelmemesi hayal kırıklığına uğramama sebep olmuştu.

Sadece bu gece değil birbirini kovalayan her gece aynı umutla yatmış, Poyraz ise ısrarla gelmemişti. İçimi kemiren düşünceler eve sığamamama sebep oluyordu ve kendimi sürekli dayak yemiş gibi sersemce hissettiriyordu. Neyse ki cuma günü gelip çattığında Poyraz'ın okula geleceğini bildiğim için günler sonra ilk kez bu sabah heyecanlı bir şekilde uyandım. Yataktan çıkıp aynanın karşısında dakikalarımı harcadıktan sonra aynadaki yansımamı beğenip gülümsedim ve evden çıktım. Günlerdir içinde artan heyecanımı bastıramıyor, anlamsızca sırıtıyordum. Nerdeyse bir haftadır onu görmemiştim ve nihayet bugün özlemim bitecekti.

Öğretmenler odasına girdiğimde herkese ithafen, "Günaydın," dedim ve heyecanla gülümsedim.

"Günaydın Eylül, bu mutluluğunu neye borçluyuz?" diye soran Beren'e çevirdim bakışlarımı. İmalı bir şekilde gülümsüyordu.

Muzip bir ifadeyle gözlerimi kısıp ona baktım. "Hiç heveslenme canım, kimseden dolayı değil."

"Sen öyle diyorsan," dedi Beren gülümseyerek ve koluma girdi. "Hadi sınıflarımıza gidelim."

Başımı salladım ve birlikte öğretmenler odasından çıkıp koridorda ilerlemeye başladık. İçimdeki mutluluğa gölge düşüren Arzu Hanım'ı görünce yüzümü buruşturdum. Beren ise, "İyi dersler," diyerek öpücük atıp yanımdan ayrıldı.

Arzu Hanım'a inatla bakmayıp Cesur'a selam vererek sınıfa girdiğim sırada Arzu Hanım'ın, Melis'e söylediklerini duyunca kalbimin sızladığını hissettim.

"Melisciğim, seni bu akşam ben almaya geleceğim, tamam mı? Akşama görüşürüz."

Ne yani, Poyraz okula gelmeyecek miydi? Melis'le ilgili rapor almayacak mıydı? Neden günlerdir beni görmeye gelmiyordu?

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim ve hayal kırıklığıyla masama doğru ilerledim, çantamı bırakıp öğrencilerime döndüm. "Günaydın."

Öğrencilerim de aynı şekilde karşılık verirken derse başladım. İlk ders ve ondan sonraki tüm dersler kafamdaki "Neden?" sorularıyla geçmişti. Son derse girmeden önce ise içimi kemiren düşüncelere daha fazla dayanamayıp duygularıma yenik düşerek Melis'i yanıma çağırdım. "Tatlım, nasılsın?"

"İyiyim öğretmenim, siz nasılsınız?"

"İyiyim ben de. Şey..." deyip Melis'in yüzüne sıkıntıyla baktım. Melis de karşısında kıvranmamı şaşkınlıkla izliyordu.

Küçük bir öksürükle genzimi temizledim ve bir çırpıda, "Baban nasıl?" diye sordum lakin Melis'in şaşkınlıkla kalkan kaşlarını görünce panikleyerek konuşmaya devam ettim. "Bugün seni almaya gelmeyecekmiş, o yüzden merak ettim."

Son söylediğimi idrak etmemle birlikte başımı duvarlara vurmak istedim. Babasını merak ettiğimi itiraf etmiştim. Nasıl toparlayacağımı bilemeyince çaresiz bir yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm ve Melis'in cevabını bekledim.

Melis'in şaşkınlıktan gerilen yüz ifadesi bu defa kocaman gülümsemesiyle gerildi. "Babam pazartesi gününden beri burada yok. İş için yurt dışına çıktı. O yüzden bugün beni o almaya gelemeyecek."

Duyduklarımla o kadar rahatlamıştım ki derin bir nefes alıp verdim. Poyraz'ın artık beni görmek istemediğini düşünmeye başlamıştım ve bu düşünce tüm benliğini altüst etmişti.

Yüzüme sabahki gülümsemem yerleşirken Melis'in şekilden şekle giren yüz ifademi keyifle izlediğini görünce yüz ifademi anında değiştirdim ve hızlıca toparlandım. Ufacık bir kıza bile kendimi rezil etmeyi başarıyordum. "Anladım tatlım, teşekkür ederim. Yerine geçebilirsin."

***

Melis gülümseyerek yerine geçti. Öğretmeninin babasını sorması çok hoşuna gitmişti. "Bugün yaşadığım ikinci güzel olay," diye düşünürken kaçamak bakışlarıyla Emir'e baktı.

Okul çıkışı ise kendini eve atar atmaz çantasından defterini çıkardı ve bugün ona Emir'in verdiği çiçeğe baktı. Eline alıp kokladı ve gülümseyerek çiçeği tekrardan defterinin arasına koyup kapattı.

Amcası ve teyzesi ile birlikte sessiz geçen bir akşam yemeği yedikten sonra teyzesinin gitmesiyle rahat bir nefes aldı ve babasının yokluğunu fırsat bilerek amcası ile birlikte odasında en sevdiği bilgisayar oyununu oynamaya başladı.

Demir oyun sırasında oyunu durdurup başını Melis'e çevirdi. "Baban duyarsa canımı okur biliyorsun değil mi papatya?"

"Hadi ama amca, sadece bir saat oynayacağız."

Demir bir Melis'e birde ekrandaki oyuna baktı. "Hem sen bu oyunu nereden buldun bakalım? Cesur abin aldı değil mi?" Melis sessiz kalınca da konuşmaya devam etti. "Baban sadece benim değil Cesur'un da canını okuyacak."

"Sen söylemezsen duymaz, söz veriyorum sadece bir saat oynayıp sonra kitap okuyacağım."

"Söz mü?"

Melis gülümseyerek başını sallayınca Demir eğilip başının üzerinden öptü ve kendilerini yeniden oyuna bıraktılar. Bir saat sonra Melis söz verdiği gibi oyunu kapatmıştı. Oyun bitince Demir ayağa kalktı ve "İyi geceler," diyerek kapıya ilerledi.

"Amca?"

Demir tam odadan çıkıyordu ki Melis'in sesini duyunca bedenini Melis'e çevirdi. "Efendim?"

"Beni yarın öğretmenimin arkadaşının pastanesine götürür müsün?"

Demir, Melis'in neden böyle bir şey istediğini anlamamıştı. "Neden?"

"Pasta yemek istiyorum."

"Nesrin Sultan'a söyleyelim o sana pasta yapar zaten."

Melis başını iki yana salladı. "Hayır, ben öğretmenimin arkadaşının pastasından yemek istiyorum. Sen de duydun, öğretmenim çok güzel olduğunu söyledi."

Demir üzgün bir hâlde Melis'e bakmaya başladı. Abisinin izin vermeyeceğini biliyordu. "Papatyam, babanın izin vermeyeceğini biliyorsun."

Melis itiraz etmek yerine başını sallayınca Demir burukça tebessüm etti ve Melis'in yanına ilerledi. "Ama madem o pastaları çok merak ediyorsun, sana yarın o pastalardan getirebilirim."

Melis'in bükülen boynu heyecanla dik bir konum aldı. "Gerçekten mi?"

Demir tasdik edercesine salladı. "Ama bir şartım var?"

"Nedir?"

"Nesrin Sultan'ın gönlünü sen alacaksın ona göre."

Melis gülmeye başladı. "O iş bende," deyip amcasının boynuna atladı.

Amcası odadan çıktıktan sonra ise kitap okumaya başladı. Bir süre kitap okuduktan sonra uykusu gelince kitabını kapattı. Pijamalarını giyip yatağına uzandı. Tam gözlerini kapatmıştı ki susadığını hissetti. Başucunda suyunun olmadığı görünce ayağa kalktı ve odasından çıktı.

Evde sessizlik hâkimdi, muhtemelen herkes yatmıştı. Merdivenlere yönelince ayak sesleri duydu, bir süre sonra da merdivenlerin başında babasını gördü.

Özlemişti... Koşup sarılmayı istese de cesareti yoktu. Sadece gülümseyebildi. "Hoş geldin baba."

Poyraz, başını duyduğu sese çevirince günlerdir hasret çektiği mavi gözleri gördü. Yaklaşık bir haftadır yoğun tempoyla çalışmış, stresini atmasını sağlayan sadece iki çift göz olmuştu. Melis'in ve Eylül'ün gözlerini düşündükçe huzur bulmuştu. "Sen daha uyumadın mı?" diye sordu yanına çıkarken.

"Yatıyordum ama suyum bitmiş. Su almak için kalktım."

"Neden kızların birinden istemedin?"

"Uyumuş olabileceklerinden dolayı istemedim."

Poyraz anlıyorum anlamında başını salladı ve elini Melis'in yumuşak saçlarının üzerine götürdü. Bu onun içini titretirken, "Tamam bakalım, fazla oyalanmadan suyunu alıp odana çık." Dedi.

"Tamam baba."

Burukça içini çekti ve "İyi geceler," deyip Melis'in yanından ilerlemeye başladı. Bir iki adım atmıştı ki Melis'in sesiyle yeniden durdu.

"Baba?"

Melis'e dönünce Melis'in kararsız bir ifadeyle ona baktığını gördü. "Efendim?"

Melis bakışlarını etrafında gezdirdi. Onları birinin duymasından çekinircesine etrafına baktı. Kimsenin olmadığından emin olunca yeniden babasına döndü ve küçük bir nefes aldı. "Bugün öğretmenim seni sordu."

Melis'in sözlerine Poyraz'ın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Beni mi sordu?"

"Evet, bugün okula neden senin beni almaya gelmediğini merak ettiğini söyledi."

Poyraz bir kez daha şaşırırken gülümsememek için kendini zor tuttu. "Tamam," diyerek arkasını döndü ve ağzı kulaklarında odasına doğru yürüdü.

EYLÜL

Duman'ın miyavlama sesleriyle gözlerimi açtım. Ne olduğuna bakmak için ışığımı açıp yataktan kalktım. İçeriye girmemle birlikte Poyraz'la göz göze gelmem aynı anda oldu. Bu gözleri özleyeceğim hiç aklıma gelmezken şimdi heyecandan çarpan kalbim bunun tam tersini söylüyordu.

Beni görür görmez çatılan kaşları bu defa çatılmamış, özlediğine bakar gibi bakmaya başlamıştı. Sanki gözlerimle hasret gideriyor gibi bakmaya devam ediyordu.

Gözlerimi zar zor gözlerinden ayırıp Duman'a baktım. Poyraz'ın kucağına sığınmış usul usul sırnaşıyordu.

Gülümsedim. "Kedilerle aranız iyi galiba?"

Dudaklarını belli belirsiz bir tebessümle kıvırıp bakışlarını Duman'a çevirdi ve Duman'ın başını okşamaya başladı. "İnsanlarla olduğundan daha iyi," deyince gülümsemem genişledi. "Şaşırmadım."

Başını bana çevirdi ve soru sorarcasına bakmaya başladı. "Neden?"

"En başından beri çok anlaşamadığımız ortada, özellikle Melis konusunda."

Sözlerim üzerine gözlerine ciddiyet yerleşti. "Melis konusunda asla taviz vermem Eylül."

Derin bir nefes aldım. "Eninde sonunda o tavizi vereceksiniz Poyraz Bey."

Şaşkınlıkla gözlerime baktı. Yavaşça kaşlarını çatarken diğer taraftan dikbaşlılığım hoşuna gidiyormuş gibi bakmaya başladı. "Hep böyle inatlaşır mısın?"

Normalde çok fazla inatlaşmazdım ama nedense onunla sürekli inatlaşmak hoşuma gidiyordu. "Söz konusu öğrencilerimse, evet."

Gülümsedi, öyle güzel gülümsedi ki koşup dudaklarının kıvrımlarından öpme isteğiyle dolup taştım yeniden. Dudaklarına bakmaya devam ettikçe iyice dudaklarının kıvrıldığını fark ettim ve hızlıca toparlanıp ona bakmadan mutfağa geçtim. Kendimi yine rezil etmiştim. Sıkıntıyla üfledim. Hissettiğim utançtan boğazım kurumuştu. Su içmemin kuruyan boğazıma iyi geleceğini düşünerek suya yöneldim.

Suyu içtikten sonra tekrardan salona girdim ama salonda onu görememiştim, gitmiş miydi?

Merakla etrafıma bakınıp yatak odama girdim. Her zamanki sandalyesinde otururken görünce rahatlayarak nefesimi versem de ona belli etmemek adına gözlerimi devirdim. O ise ukalâ mimiklerini yüzüne takınmış, beni izlemeye başlamıştı. Çekmeceme doğru gidip çekmeceyi açtım ve Güneş için hazırladığım hediye paketini alıp yanına yürüdüm. "Bu Güneş için, ulaştırırsanız memnun olurum."

Cevap vermeyip başını salladı ve pakete uzandı. Elimden paketi aldığı sırada parmaklarıma değen parmakları yeniden heyecanlanmama sebep oldu, gülümsediğini fark ettim. Heyecanlandığımı anlamıştı. Onu umursamamaya çalışıp yatağıma doğru yürüdüm ve yatağımın içine girdim. "Ben yatacağım Poyraz Bey."

Yine cevap vermemişti. Bıkkınlıkla soludum. "Siz sabaha kadar orada mı oturacaksınız?"

Yüzüme imalı bir bakış atıp çapkın bir şekilde gülümsedi. "Yanında yatmamı mı istersin?"

Sorusuyla şok olmuştum. Gözlerim kocaman açıldığında yüzüm de çoktan al al olmaya başlamıştı. Benim şekilden şekle giren yüzümle benim aksime o oldukça keyif alıyor görünüyordu.

Panikle, "Hayır hayır, ne münasebet, tabii ki istemiyorum. Ben neden oturuyorsunuz diye, ben yani o yüzden değil, ben sadece," dediğim sırada Poyraz sesli bir şekilde gülmeye başlayınca yanımdaki yastığı ona doğru fırlattım. "Çok kötüsünüz."

Yastığımı havada yakaladı ve yüzündeki keyifli ifadesini sürdürünce kaşlarımı çatıp öfkeli bir şekilde yüzüne baktım. "Poyraz Bey, siz neden buradasınız?"

Yüzündeki gülümsemesini daha da genişletip keşke sormasaydım dememe sebep olan sorumu cevapladı. "Beni merak ettiğini söylemişsin."

Ben bir kez daha şaşkınca yüzüne bakarken o, aynı tavırla gülümsemeye devam ediyordu. Ne diyeceğimi bilemeyerek bir süre öylece yüzüne baktım, ardından içime kaçan sesimle konuştum. "Ben sizi değil, neden Melis'le ilgili bilgiler almaya gelmediğinizi merak ettim."

Bana inanmıyormuş gibi bakması daha da canımı sıkmaya başlamıştı ve hâlâ gülüyor olması da sinirimi bozuyordu. Kızgın bir nefes aldım. "Poyraz Bey, ben uyumak istiyorum, lütfen gider misiniz artık? Hatta mümkünse bir daha hiç gelmeyin."

Sözlerim üzerine bir anda duruşunu dikleştirdi ve ciddi ciddi yüzüme bakmaya başladı. "Eğer gerçekten bir daha gelmememi istersen gelmem."

Gözlerine öylesine ciddi bir ifade yerleşti ki o ifadenin karşısında soluğumun kesildiğini hissettim. Bir daha gelmemesinden, beni umursamamasından öyle korkuyordum ki...Şu an bile gitmesini istemiyordum.

Düşüncelerimden onun sesiyle çıktım. Yeniden yüzüne ukalâ mimiklerini yerleştirmişti. "Ben de öyle tahmin etmiştim."

Yine aklımdan geçenleri okumuştu. Ve ben yine rezil olmayı başarmıştım.

Sinirle kaşlarımı çattım. "İstemiyorum Poyraz Bey, gelmeyin. Artık yatacağım, size iyi geceler," deyip yatağıma yattım ve battaniyemi üzerime örtüp arkamı döndüm.

Çok geçmeden bana doğru geldiğini anladım çünkü burnuma eşsiz bulduğum kokusu doluyordu. Kalp atışlarımın sesi kulaklarımı çınlattığı sırada başucumda, az önce ona attığım yastığımı hissettim. Yastığımı yanı başıma bırakıp üzerime doğru yavaşça eğildi. Kokusu esir alırken bedenimi, gözlerimi daha da sıkı kapattım. Nefesini yanağımın üzerinde hissetmemle birlikte istemsizce ürperdim ve ne yapacağını beklemeye başladım. "Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun." Boğuk fısıltısı kulaklarıma dolunca tüm bedenim titredi ve nefesimi tuttum. Yanımdan ayrılıp odadan çıkınca tuttuğum nefesimi yavaşça üfledim.

Evden tamamen gidince ise başucuma koyduğu yastığımı alıp üzerine sinen kokusunu içime çektim. Gülümsedim. Bu adamı çok fena seviyordum...

***

Ertesi sabah o kadar mutlu ve huzurlu uyanmıştım ki bugünkü mutluluğumu kimsenin bozamayacağına emindim. Koşu kıyafetlerimi giyip kapıdan çıktığım sırada Tunç'la karşılaştım. Ona doğru sıcacık gülümseyince onun yüzü garip bir şekilde kasıldı.

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Günaydın."

Soğuk bir ifadeyle dudaklarını araladı. "Günaydın Eylül."

Ses tonundaki uzaklığı ve zar zor zapt ettiği kızgınlığı geçen gece onun film teklifini reddedişime yormama sebep oldu. Gönlünü alabilmek adına yeniden gülümsedim. "Tunç, bu gece sende film izleyelim mi?"

Sorum üzerine soğuk ifadesi çabucak gitti ve hevesle gülümsedi. "Olur, izleyelim."

"Akşam sekizde sende olurum, pizzalar da benden," diyerek göz kırptım ve yanından ayrıldım. Bıraktığımda hâlâ gülümsüyordu.

Sahil kenarında biraz koştuktan sonra eve geçtim ve hızlı bir duşun ardından İlayda'ya yardım etmek için bir kez daha evden çıktım. Pastaneye vardığımda İlayda'nın sorgulayıcı bakışlarını umursamadan tezgâhın arkasına geçtim ve bir süre sonra fonda çalan müziğe eşlik edip belli belirsiz dans etmeye başladım. İçimdeki mutluluğu, enerjiyi başka türlü atamıyordum. Sürekli dans etmek, şarkı söylemek istiyordum. Öyle ki gelen her müşteriye kocaman gülümsüyor, gülümsememi ve enerjimi onlara da bulaştırıyordum. Benim keyifli hallerimin İlayda'nın da dikkatini çektiğinden emindim. Sebebini az çok tahmin ettiği için sorgulamıyor ve bu benim daha çok işime geliyordu. Sadece bir ara hazırladığım siparişleri alırken, "Akşam Poyraz Bey geldi değil mi?" diye sorunca başımı salladım. İlayda halime gülümseyip başını hafifçe sağa sola salladı ve müşteriye doğru ilerledi.

Gün sonuna doğru ise kapıdan içeriye girene şaşkınlıkla baktım ve tezgâhtaki işimi bırakıp tezgâhtan çıktım. "Demir?"

Demir de beni görünce önce şaşırdı, ardından gülümseyerek yanıma geldi. "Sen de mi buradaydın?"

Başımı salladım. "Genelde hafta sonları burada olurum, yardıma çok ihtiyacı oluyor," diyerek masadan sipariş alan İlayda'yı işaret ettim.

Demir bakışlarını işaret ettiğim yere çevirdi ve İlayda'ya bakmaya başladı. İlayda da tam o sırada bize döndü, sıcacık bir gülümsemeyle bize baktı. Yanımıza gelip eliyle gözünün önüne düşen buklesini kulağının arkasına kıstırıp Demir'e doğru konuştu. "Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?"

Araya girme ihtiyacı içinde konuşmaya başladım. "O müşteri değil canım, Poyraz Bey'in kardeşi, Demir."

İlayda'nın gülümsemesi dudaklarında yarım kaldı ve şaşkınlıkla karşısındaki uzun boylu adama bakmaya başladı. "Öyle mi? Ben de İlayda, memnun oldum," deyip elini uzattı.

Demir de hızla davranıp elini uzattı. "Ben de memnun oldum İlayda."

İlayda elini çekince yeniden araya girdim ve "Otursana," diyerek yanımızdaki masayı işaret ettim.

Demir'in bakışları bana çevrildi. "Çok teşekkür ederim Eylül ama fazla vaktim yok, papatyanın siparişlerini almaya geldim."

Merakla Demir'e baktım. "Melis mi sipariş verdi?"

"Aslında pastaları merak edip gelmek istedi ama malûm," diyerek yüzünü umutsuz bir ifadeyle buruşturunca duraksadım. Demir'in sözleri içime ağır bir taş gibi oturmuştu. Aklıma geçen gün Melis'in yanında İlayda'nın pastalarını övdüğüm gelince hafifçe alnıma vurdum. "Ah, benim yüzümden değil mi?"

"Çocuk işte."

"Off! Ne kadar da düşüncesizlik ettim," deyip hüzünle başımı salladım ve buna sebep olan adam yüzünden kaşlarımı çatıp her zamanki gibi sonunu düşünmeden konuşmaya başladım. "Tabii Poyraz da her zamanki gibi izin vermedi. Yine Melis'in hevesini kırdı. Ah Poyraz ah, ben sana ne diyeyim ki? Ama eninde sonunda yıkacağım o tüm tabularını, göreceksin. O vermediğin tavizi bana vereceksin!" diye kendi kendime sinirle söylenirken bana şaşkınlıkla bakan Demir ve İlayda'yı görünce sesli düşündüğümü anlayıp bakışlarımı Demir'den kaçırdım ve panikle İlayda'ya baktım. "Ben bunları yüksek sesle söyledim değil mi?"

İlayda başını onaylarcasına sallamaya başlayınca gözlerimi kapatıp sertçe yutkundum ve yeniden gözlerimi açıp mahcup bir şekilde ağır ağır Demir'e döndüm. "Demir, kusura bakma olur mu? Bazen sinirlenince dilime hâkim olamıyorum ve ne dediğimi bilmiyorum."

Demir'in gülmemek için kendiyle savaşıyor bir hali vardı ve bu daha da utanmama sebep olmuştu.

Elini başının arkasına götürüp kaşıdı ve kaşlarını havalandırıp alnının kırışmasına sebep oldu. "Aslında abime sormamıştım, yani tam anlamıyla izin vermedi denemez. Genel durumu kastetmiştim."

"Ona sormamış mıydın?" Sorduğum soruyla Demir başını iki yana sallayınca içime kaçan sesimle, "Anladım ama sen yine de kusuruma bakma," deyip bakışlarımı kaçırdım.

Demir'in gülmemek için kendini sıktığını görebiliyordum. "Önemli değil," dedi ve konuyu değiştirme ihtiyacı içinde olsa gerek İlayda'ya geri döndü. "Eee, şu meşhur pastaları görebilir miyim artık? Açıkçası Eylül sadece Melis'i değil beni de meraklandırdı."

İlayda ile Demir tezgâha doğru ilerleyince bu defa içimden kendime söylene söylene onları takip etmeye başladım.

Demir ise vitrindeki pastaları inceledikten sonra birkaç çeşit pasta seçip İlayda'nın pastaları paketlemesini bekledi. İlayda paketler paketlemez de, "Borcum ne kadar?" diye sordu.

İlayda gülümsedi. "Bu defalık borcun yok."

Demir önce anlamsızca İlayda'ya baktı, sonrasında rahatsız olmuşçasına kaşlarını çattı. "Neden?"

Araya girme ihtiyacı içinde sessizliğimi bozdum. "Melis'e bizden ufak bir hediye olsun."

Demir itirazla dudaklarını araladı. "Hayır Eylül, olmaz öyle bir şey."

Demir itiraz edince bu defa İlayda araya girdi. "Merak etme, sadece bu defalık," deyip göz kırptı.

"Ama-" İlayda'nın hazırladığı paketleri Demir'e uzattım. "Aması yok Demir. Hem Melis'i özendiren ben oldum, en azından vicdanımı hafifletmeme izin ver." Demir sessiz kalınca konuşmaya devam ettim ve bir kedi misali yüzüne baktım. "Demir lütfen, bunu Melis için yapmama izin ver."

Demir ısrarım karşısında atıl kalınca kabullenişle başını salladı ve gülümsedi. "O zaman en kısa zamanda telafi etmek için yeniden geleceğim," diyerek İlayda'ya döndü. "Tekrardan teşekkür ederim."

İlayda da yeniden sıcak gülümsemesiyle yüzüne baktı. "Rica ederim. Bizden de Melis'e selam söyle."

"Söylerim, iyi akşamlar," dedi ve pastalarla birlikte pastaneden çıktı. O pastaneden çıktığında ise İlayda'dan rol çalmak istedim ve muzip bir ifadeyle sırıtıp İlayda'ya bakmaya başladım. "Çok hoş adam değil mi?"

İlayda, kastettiğim imayı çok iyi anlamıştı. Belli belirsiz yüzünü buruşturdu. "Evet ama öyle adamlarla işim olmaz benim."

İlayda'nın sözleriyle içimde güçlü bir sızı belirdi ve kalbimin kırılmasına sebep oldu. Kırgınlığımın sesime yansımasını umursamadan konuştum. "Peşin hükümlü olmaktan vazgeç İlayda ve insanların kalbinden geçenlere odaklan. Önyargıyla yaklaştığın birinin hiç sanmadığın biri olduğunu keşfettiğinde üzülen yine sen olursun." İlayda cevap vermeyip omuzlarını silkince konuşmaya devam ettim. "Ne demişler büyük lokma ye büyük laf etme."

"Tıpkı senin yaş konusuna yaklaşımın gibi mi?

Gülümsemeye zorladım kendimi. "Ben hâlâ aynı tezimi savunuyorum."

"Belli belli. Hem bakıyorum da artık Poyraz Bey değil, Poyraz olmuş," deyince gülümseyerek bu defa sessiz kalmakla yetindim ve işime geri döndüm.

***

Demir ise akşam yemeğine yetişmiş, pastaları Nesrin Sultan'a verirken kadının asık yüzüyle karşılaşmıştı.

Nesrin Sultan huysuz bir ifadeyle homurdandı. "Aşk olsun Demir Bey, bu eve ne zamandan beri dışarıdan hazır yiyecek giriyor?"

Demir önce ellerini havaya kaldırdı. "Vallahi Melis suçlu sultanım," dedi, ardından anne edasıyla gördüğü kadının yanağından makas aldı.

Nesrin Sultan da, "Zevzek," diye söylenince ona göz kırpıp yemek salonuna geçti.

Yemek salonuna geçince abisi ile Melis'i masada sessizce beklerken buldu. Abisine dikkatle baktığında dalgın mavi gözlerini boşluğa dikmiş bir vaziyette boşluğu izlediğini fark etti ama bu defa gözlerinin eskisi gibi parladığına şahit oldu. İçini keyifle çekti. Farkındaydı, Eylül abisine şimdiden iyi gelmişti. Masaya oturmadan önce keyifli ifadesini bozmadan, "İyi akşamlar," dedi ve masaya oturup Melis'e baktı. "Nasılsın papatyam?"

Melis gülümseyerek yüzüne baktı. "İyiyim amca."

Melis'e gülümsediği sırada, "Nerelerdeydin?" diye soran abisine baktı yeniden. "Eylül'ün arkadaşının pastanesindeydim, Melis'e pasta aldım," diyerek Melis'e göz kırptı ve Melis'e doğru konuştu. "Öğretmenin de ordaydı papatya ve pastalar onun sana hediyesi. Ayrıca sana selamları da var."

Duyduğu sözler karşısında Melis'in mutluluktan gözleri parladı. "Gerçekten mi? Buna çok sevindim."

Demir huysuzca yüzünü buruşturdu. "Yalnız sultanımı fena kızdırdık, gönlünü alacaksın unutma."

"Merak etme amca, yemekten sonra alacağım," deyip keyifle tabağına döndü Melis.

Poyraz ise ikiliyi sessizce ve keyifle dinlemeye başladı. Eylül'ün tüm öğleden sonrayı pastanede geçirdiğini çok iyi biliyordu. Dün geceyi düşününce yüzünden belli belirsiz bir gülümseme geçti. Artık onu görmeden yapamıyordu ve onu yeniden görme isteğine karşı koyamıyordu. Bu gece mutlaka yanına gitmeli, menekşelerinde bir kez daha hasret gidermeliydi. Teninden yayılan o nahif kokusunu duymalıydı.

Selam tatlı okurlarım🌸
Uzun bir bölümle karşınızdayım yine🥰
Beren ve İlayda hakkında neler düşünüyorsunuz?🤔
Umarım bölümü seversiniz🙏🏻
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum😇
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

257K 14K 31
Bu hikâyeye başlamadan önce "Gece" serisini okumanız gerekir aksi hâlde anlayamazsınız. ✴ "Gece," diye fısıldadım çatallı bir sesle. Sesime sinen y...
1.3M 79.1K 43
Sır dolu hayatlar, konuşamayan bir kadın, sessiz bir aşk... "Tek bir kelime söylemeni, tek bir kelime söylemeni nasıl isterdim be kadın... Bir kere o...
1.1M 51.6K 49
Gözleri öfkeyle kaplıydı kızın. Resmen burnundan aldığı nefesi aynı şekilde alevler şeklinde salıyordu. Hayatında çok saçmalık görmüştü de böylesine...
758K 31.6K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...