EYLÜL (Raflarda)

Bởi Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... Xem Thêm

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

13. Bölüm

69.8K 3.9K 1K
Bởi Hadadelamor90

Medya: BRİTNEY SPEARS - CRİMİNAL

Keyifli Okumalar 🦋

••••••••••••

EYLÜL

Poyraz tam karşımda durmuş gözlerimin içine bakıyordu ve ben daha ne olduğunu anlayamadan yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarıma bakmaya başladı. Dudaklarıma öyle bir tutkuyla bakıyordu ki o bakışların karşısında nefes nefese kaldım. Dudakları dudaklarıma yaklaşmaya başlayınca ise nefesimi tuttum.

Dudaklarını dudaklarıma değdirmeden önce tutkunun her rengini barındıran maviliklerini gözlerime çevirdi. "Korkma benden Eylül. Ben anlattıkları o adam değilim, ben senin sandığın kişiyim. Ve bu çaresiz adamın kalbi sadece senin için atıyor. Yalnızca senin aşkın için atıyor."

Ben yanlış mı duyuyordum yoksa Poyraz gözlerimin içine baka baka aşk itirafı mı yapıyordu?

"Seni istiyorum Eylül," dedi ve usulca dudaklarıma kapandı. Dudaklarımı aralamam için diliyle baskı yaptığı esnada yeniden sesini duydum. "Eylül, uyan hadi."

Hızla gözlerimi açtım ve şaşkınca karşımda yoğun bir şekilde bana bakan Poyraz'a baktım. Yüzündeki belli belirsiz tebessümüyle beni izliyordu. Çok kısa bir an sonra gördüklerimin hepsinin bir rüyadan ibret olduğunu anladım. Aklıma gördüğüm rüya gelince de hızla gözlerimi kaçırdım ondan. Omuzlarım hayal kırıklığıyla sarsıldı. Ne de çok isterdim sandığım kişi olmasını...

Nerede olduğumuzu anlamak için etrafıma göz gezdirdim ve gecenin karanlığını aydınlatan ışıklarla bezenmiş eve baktım. "Burası neresi?"

"Çiftlik evim."

Başımı yeniden ona çevirdiğimde hâlâ gözünü kırpmadan beni izlediğini gördüm. Gördüğüm rüyadan dolayı ondan utanmıştım ve hissettiğim utançtan dolayı ondan uzaklaşmak istedim. "İnelim mi?"

Poyraz başını sallayınca kemerimi açtım ve arabadan indim. Yanıma gelince ise onunla birlikte çiftlik evine doğru yürümeye başladım. Eve yaklaştıkça İngiliz mimarisinin izlerinin bu evde de olduğunu gördüm. "Neden İngiliz mimarisi?"

Sorduğum soruyla Poyraz başını bana çevirip yüzüme baktı. "Anlamadım?"

"Geçen yemek yediğimiz otel, eviniz ve burası İngiliz mimarisinin izlerini taşıyor. Neden İngiliz?"

Poyraz, hafifçe tebessüm edip başını yeniden eve çevirdi. "İngiliz mimarisi ilgimi çekiyor ve ilgimi çeken bir detayın varlığını hissetmeyi seviyorum." Verdiği cevap hoşuma gidince gülümsedim ve yeniden konuşunca ona bakmaya devam ettim. "Mimariden anlıyorsun demek?"

Tasdiklercesine başımı salladım. "Bir dönem İngiliz mimarisini merak etmiştim. Hakkında araştırma yapmıştım. Özellikle Victoria Dönemi mimarisini incelemiştim."

"O döneme ait mimarileri görmeye gittin mi?"

"Hayır ama istiyorum. Özellikle Kristal Saray ile Mentmore Kulelerini görmeyi istiyorum," dediğim sırada çiftlik evinin kapısının önüne gelince kapıyı bize altmışlı yaşlarında bir adam açtı. Yüzündeki şaşkın ifadesi hızla endişeye dönüşürken bizi bu saatte beklemediğini açıkça gösteriyordu. "Hoş geldiniz beyim, bir problem mi var?"

Adamın sorusuyla bakışlarımı Poyraz'a çevirdim. Az önce benimle yaptığı kısa sohbetindeki yüz ifadesi gitmiş yerine soğuk bakışları geri gelmişti. "Hayır," diyerek içeriye girdi. Ben de şaşkın bakışlı adama başımla selam verip Poyraz'ın arkasından içeriye girdim. Patronunun yanındaki pijamalı kadının kim olduğunu merak ettiğine emindim.

İçeriye girince ise hayranlıkla etrafıma göz gezdirmeye başladım. Dış mimarisinin esintileri iç mimaride de kullanılmış ve eve bir kez daha hayran olmamı sağlamıştı.

Poyraz yürümeye devam edince onu takip etmeye devam ettim. İki kat yukarı çıktıktan sonra sol koridora doğru yöneldi ve ardından geniş kapılı bir odanın önünde durup bana döndü. "Bir şeye ihtiyacın olursa çalışanlar hizmetinde olacak."

Sıkıntıyla nefes aldım ve ellerimi iki yana açtım. "Poyraz Bey tüm bunlar çok fazla."

Bana doğru bir adım attı ve gözlerime baktı. Nefesi her zamanki gibi dudaklarımı titretirken kalp ritmim çoktan bozulmaya başlamıştı.

"Güvenliğin söz konusuysa tüm bunlar az bile."

Kaşlarımı cevap beklercesine kaldırdım. "Kimden ve neyden korunuyorum?"

Sorum üzerine hızla kaşlarını çattı ve benden yeniden uzaklaştı. Bu uzaklaşma beni nedensizce üşütmüştü. Parmaklarımı kollarıma sardım. Onun bakışları da hâlâ üzerimdeydi. "Vakti gelince öğreneceksin."

Fazla gizemli konuşuyordu ve iyice kafamı karıştırıyordu. "Neyin vakti?"

Soruma cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih etti ve sadece gözlerime baktı. Bir süre sonra da aramızdaki ayaküstü kısa sohbeti bitirdi. "Artık dinlensen iyi olacak, iyi geceler," dedi ve gitmek için usulca arkasını döndü. Sessizliği, cevapsız bıraktığı sorularının sonu gelmeyeceğinden emin olmamı sağlıyordu.

Tam yanımdan gidiyordu ki içimdeki dürtüye engel olamayıp bileğinden tuttum. Beklenmedik hamlemle o da bana dönüp şaşkınlıkla önce elime ardından yüzüme baktı.

Ne yapıyordum ben böyle?

Hemen bileğini bıraktım ve genzimi sahte bir öksürükle temizleyerek Melis'i sordum. "Melis nasıl? O iyi mi?"

Bir süre gözlerime baktı, baktı, baktı... Gözlerinde öylesine bir ifade belirdi ki o ifadenin karşısında istemsizce titredim. Kirpiklerinin ardındaki maviliklerinin dalgasında savrulan sızısı, kopkoyu bir pişmanlığı haykırıyordu. Gözlerimin irice açılmasına engel olamadım. Melis konusunda acı çekiyordu ve bunu ilk kez açıkça belli ediyordu. Pişmanlığını gizlemeden gözlerimi izlemeye devam etti ardından dişlerini sıktı. "İyi," dedi ve arkasını dönüp gitti.

Sıkıntıyla gidişini izlemeye başladım. Bu zamana kadar gözlerinde sürekli gördüğüm öfkenin yerine bu defa pişmanlığını görmek afallamama sebep olmuştu. Göğüs kafesimde ince bir sızı hissettim ve geçmesini istercesine elimi göğsümün üzerine bastırdım. Poyraz gözden kaybolunca da kapıyı açıp odaya girdim. Odanın içine girdiğimde ise yüzümden belli belirsiz bir gülümseme geçti. Masif ahşap ve bronz donanım ile sofistike görünüme sahip oda oldukça ferah görünüyordu.

Yatağa doğru ilerledim ve kendimi yatağın içine bıraktım. Aynı odada olmasak bile aynı evde uyuyacak olmak içime saçma bir heyecan dolmasına sebep olmuştu. Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silmeden gözlerimi kapattım ve kendimi huzurlu bir uykuya bıraktım.

Ertesi sabah gözüme dolan güneş ışığıyla gözlerimi yavaşça açtım. Yatalı birkaç saat olmasına rağmen oldukça dinamik uyanmıştım ve anlamsız bir mutlulukla doluydu içim.

Yatakta doğruldum ve ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Pembeli grili pijamamın tişörtünün üzerinde kocaman bir ayıcık resmi vardı. Komik göründüğümün farkındaydım. Yüzümü buruşturdum ve beni bu hâlde buraya getirdiği için Poyraz'a söylene söylene lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım, ardından saçlarıma elimle şekil verip çıktım.

Aşağıya inince gözlerim etrafta Poyraz' aradı. Uyanıp uyanmadığını bilmiyordum. O sırada bana şaşkınlıkla bakan kadınla göz göze geldim. Beni görür görmez, "Siz Poyraz Bey'in misafiri olmalısınız," dedi.

Açıkçası Poyraz'ın neyi olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. "Poyraz Bey uyandı mı?"

"Evet, beyim şu anda çitlerin orada, atları izliyor."

Bu defa şaşırma sırası bendeydi. "Atlar mı var?"

Kadın yavaşça gülümsedi. "Burası at çiftliğidir hanımım."

Bana karşı kullandığı tabirinden hoşlanmamıştım. Zoraki bir tebessüm ettim ve düzeltme telaşı içinde, "Eylül ben, bana Eylül demen yeterli," dedim.

Sözlerim üzerine kadın da yeniden gülümsedi ve başıyla onaylayıp yanımdan ayrıldı. Kadının yanımdan ayrılmasıyla birlikte kapıya doğru birkaç adım atmıştım ki başka bir odadan çıkan iki kız da şaşkın bakışlarıyla yanımdan geçtiler ve kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar.

Onların hallerine tebessüm ederek evin içinden çıktım ve etrafa bakındım. Az ileride kadının bahsettiği atları görünce o yöne doğru ilerlemeye başladım. Biraz yürümüştüm ki kalbimi titreten adamın, ahşap çitlerin üzerine kollarını yaslamış bir hâlde ata binen genç bir kızı izlediğini görünce derince içimi çektim ve adımlarımın hızını kesmeden yürüdüm.

Ben ona doğru yürümeye devam ederken geldiğimi fark etmiş gibi başını bana doğru çevirdi ve yanına gidene kadar gözünü bile kırpmadan bana bakmaya devam etti. Bakışları utanmama sebep olsa da beni izliyor oluşu hoşuma gidiyordu. Aynı zamanda çekici bakışları sürekli iç çekmeme sebep oluyordu.

Yanına gidince gülümsedim. Onun gözleri ise kıvrılan dudaklarıma kaydı. Bu beni heyecanlandırsa da belli etmemeye çalıştım. "Günaydın Poyraz Bey."

Bakışlarını dudaklarımdan ayırıp gözlerime çevirdi. "Günaydın, iyi uyuyabildin mi?"

Başımı olumlu anlamda sallayınca yeniden ata binen kızı izlemeye başladı. Aynı şekilde ben de bakışlarımı kıza çevirip izlemeye başladım. Yirmili yaşların başındaki genç kız, turuncu saçları, zümrüt yeşili iri gözleri ve beyaz teniyle karşımızda biblo gibi duruyordu.

Bir süre güzel kızı izlemeye devam ettik. İkimiz de konuşmuyor, sadece kızı izliyorduk. Aramızdaki sessizlik uzayınca sessizliği kırma ihtiyacı içinde konuşmaya başladım. "Evdekiler bana şaşkın şaşkın bakıyor."

"Ayıcıklı pijamandan kaynaklanıyor olabilir mi?"

Başımı Poyraz'a çevirip yan profiline baktım. Kısa sakalları öpülesi duruyordu. Gülümsedim. "Ayıcıklı pijamaları severim."

Verdiğim cevapla o da başını bana çevirip aynı şekilde gülümsedi. Bu defa kıvrılan dudaklara bakma sırası bendeydi. Kıvrımının bittiği yerden öpme isteğiyle dolup taşarken gözlerimi hâlâ dudaklarından ayıramıyordum. Gülüşünde kaybolmuş, çıkış yolunu arıyordum.

Neyse ki imdadıma attan inip yanımıza gelen genç kız yetişti. "Poyraz abi, bu ne hoş bir sürpriz, hoş geldin" diyen kız gülümseyerek kollarını Poyraz'ın beline hızlıca doladı.

"Bugün seni Asil'le daha uyumlu gördüm," dedi Poyraz da yan tarafından beline sarılan kızın kolunu sıvazlarken.

Poyraz'dan beklemediğim sevgi gösterisine şaşırsam da karşımdaki bu manzara yüzümü fazlasıyla gülümsetti.

Kızın da yüzündeki gülümsemesi genişledi. "Evet, eskisi kadar vahşi değil ve her geçen gün birbirimize daha da alışıyoruz."

"İşte buna sevindim, eminim Asil yakında güven sorununu tamamen aşacaktır," deyince Poyraz, genç kız başını bana çevirdi ve kollarını Poyraz'ın belinden çekip elini bana uzattı. "Güneş ben."

Aynı şekilde ben de elimi uzattım. "Memnun oldum Güneş, Eylül ben de."

Güneş soru dolu bakışlarını Poyraz'a çevirince Poyraz konuşmaya başladı. "Melis'in öğretmeni."

Genç kızın gözleri kocaman açıldı ve heyecanla bana döndü. "Ah, sen şu meşhur Eylülsün."

Anlamsızca ona bakınca Güneş heyecanla konuşmaya devam etti. "Melis senden çok bahsetti, yalnız bahsettiği kadar da varmışsın, çok güzelsin."

Güneş'in sözleriyle yanaklarım kıpkırmızı olunca kaçamak gözlerle Poyraz'a baktım. Yüzünde yakaladığım belli belirsiz ukalâ mimiklerle gülümsüyordu ve bu beni daha da utandırmıştı. "Teşekkür ederim," diyerek başımı öne eğdim.

Güneş'in heyecanlı sesi bir kez daha kulaklarımı doldurdu. "Ayrıca pijamana bayıldım."

Güneş'e bakmak yerine önce Poyraz' baktım. Bakışlarını bizden ayırmış atları izliyordu fakat dudaklarını ısırdığını rahatça görebiliyordum. Resmen gülmemek için kendini zor tutuyordu. Bakışlarımı ondan ayırıp Güneş'e baktım. Teşekkür etmek için yeltendiğim sırada Güneş koluma girdi ve beni eve doğru sürüklemeye başladı. Güneş, beni eve doğru sürüklemeye devam ederken başımı Poyraz'a çevirdiğimde yüzündeki o ukalâ mimiklerle bizi izlediğini gördüm. Hızla başımı öne çevirdim.

Eve girince ise Güneş odasına gitmek için benden ayrılmadan önce bedenini bana çevirdi. "Ben üzerimi değiştireceğim, kahvaltıda buluşuruz."

"Olur," dedim ve onun gidişini izlemeye başladım.

Olduğum yerde sabit kaldığımı fark edince adımlarını durdurup bana döndü. "Sen üzerini değiştirmeyecek misin?"

Başımı iki yana salladım. "Yanımda başka kıyafetim yok."

Sözlerim üzerine bir anda afalladı. Oldukça şaşırmış görünüyordu. "Nasıl yani, pijamayla mı buraya geldin, neden?"

Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Belli belirsiz yüzümü buruşturdum. "Uzun hikâye."

Güneş başını hafifçe yana eğdi ve beni baştan ayağı süzdü. "Sana kıyafet vermemi ister misin?"

Aynı şekilde ben de onu süzdüm. Bana göre daha zayıf ve narindi. "Senin kıyafetlerinin bana olabileceğini sanmıyorum."

Gülümsedi. "Daha önce hiç giymediğim bol gelen bir elbisem var, onun olacağına eminim."

Başımla onaylayıp onunla birlikte odasına çıktım. Oldukça büyük ve geniş odaya girer girmez beyazların hâkim olduğu odaya kısa bir bakış atıp Güneş'in yatağının hemen yanındaki koltuğa oturdum. Güneş de dolabının karşısına geçip dolabının içini karıştırmaya başladı.

Arkama yaslandım. Güneş'in kim olduğunu ve Poyraz'la bağlantısını çok merak ediyordum. Bir süre sonra merakıma yenik düşerek dudaklarımı araladım. "Burada mı yaşıyorsun?"

Güneş bana dönmeden yanıtladı sorumu. "Evet, burada yaşıyorum."

"Şanslısın, çok güzel bir yer."

"Ben de seviyorum."

"Ailen peki, onlar da bu evde mi?"

Sorduğum soru üzerine Güneş elbiselerini karıştırmayı bıraktı ve hareketsizce durmaya başladı. Bana ise hâlâ arkası dönüktü. Sanırım Tunç'ta kırdığım gibi Güneş'te de pot kırmıştım. Huzursuzca kıpırdadım. "Yanlış bir şey sorduysam özür dilerim."

Başını bana çevirip yüzüme baktı. İlk gördüğüm andan beri heyecanla parlayan gözleri bu defa bulutlanmıştı. Titrek bir nefes aldı. "Annem ve babamı hiç tanımadım. Poyraz abim bana burada Sevgi annem ve Seyit babamla birlikte yeni bir hayat verdi. Ve evet, burada ailemle yaşıyorum," deyip gülümsedi ve yeniden dolabını karıştırmaya başladı.

Güneş'in sözleri içime hüzün doldururken aynı zamanda bu denli güçlü duruşu ona imrenmemi sağlamıştı. Onu üzmemek için daha fazla soru sormayı bırakıp elbiseyi bulmasını bekledim.

Bir süre sonra, "Ah işte burada," deyip dolabının içinden çıkardığı yeşil, uzun elbiseyi bana gösterdi.

Uzun parlama kol yeşil elbise, vintage tarzıydı ve oldukça zarif duruyordu.

"Sana çok yakışacağına eminim," dedi ve giymem için bana uzattı. "Banyomu kullanabilirsin."

Elbise gerçekten de çok güzel görünüyordu. Oturduğum yerden kalkıp elbiseyi elime aldım ve beğeniyle elbiseye baktım, ardından banyoya girip üzerimi değiştirdim. Hemen aynanın karşısına geçtim. Elbise tam üzerime olmuştu.

Banyodan çıkar çıkmaz Güneş ufak bir ıslık çaldı. "Tahmin ettiğimden de güzel olmuşsun."

Beni yeniden utandırmıştı ve yanaklarım al al olmuştu. Tereddütle ona baktım. "Fazla olmadı değil mi?"

"Hayır, bu elbise günlük ve buranın atmosferine tam uydu. Ceketin var mı?"

Neyse ki Poyraz ceketimi almıştı. "Evet, onu yanıma alabilmiştim," dedim gülümseyerek.

Güneş de önce gülümsedi, ardından işgüzar bir şekilde bakmaya başladı. "Eminim Poyraz abim de sana bayılacak, siz sevgilisiniz değil mi?"

Güneş'in hiç beklemediğim sözlerine gözlerim kocaman açılırken artık sadece yanaklarım değil yüzümde kıpkırmızı olmuştu.

Ellerimi itirazla sallamaya başladım. "Hayır hayır, biz Poyraz Bey'le sevgili değiliz."

Güneş de benim sözlerimi duymayı hiç beklemiyormuş gibi dudaklarını şokla araladı. "Değil misiniz? O zaman neden seni bu eve getirdi?"

"Orası biraz karışık ama biz sevgili değiliz," dedim ve duraksadım. Biz... Tek bir kelime bile kalbimin dörtnala koşmasına sebep olmuştu.

Düşüncelerimin arasından Güneş'in sesiyle sıyrıldım. "Şaşırdım doğrusu, Poyraz abimin bu eve getirdiği ilk kadın sensin. Ben o yüzden sizi sevgili sanmıştım, özür dilerim."

"Önemli değil."

Güneş mahcup bir şekilde tebessüm etti ve üzerini değiştirmek için banyoya girdi.

Yaklaşık yarım saat sonra aşağı indiğimizde Poyraz'ı masada gazete okurken bulduk. Çıkardığımız seslerden geldiğimizi anlayınca bakışlarını gazeteden çekip direkt gözlerimle buluşturdu. Gözlerindeki şaşkınlık önce beğeniyle yer değiştirdi, akabinde garip bir huzursuzluğa büründü ve kaşlarını çattı. Bakışlarından etkilenmemeye çalışarak masaya oturunca Poyraz yeniden gazetesine döndü. Az önce yanımdan şaşkınlıkla geçen iki kız ise masaya servis açıyordu.

"At binmeyi sever misin?" diye soran Güneş'e çevirdim başımı. Başımı olumsuzca salladım. "Aslında atlardan korkuyorum."

"Neden?"

At binme maceram aklıma gelince üzerimden istemsizce bir irkilme geçti. "Kardeşim Alihan'ın atlara ilgisi vardı ve günün birinde babama at aldırmıştı. Zamanla o ata binme konusunda yol katederken ben de karşıdan onları izliyordum. Sonra babamın olmadığı bir gün Alihan'ın ısrarları üzerine ata bindim lakin binmenle inmem eş zamanlı oldu. At beni istemedi ve yere düşürdü. O gün kolum kırılmıştı, aynı zamanda boynum incinmişti ve iyileşme süreci zorlu geçmişti. O günden beri de bir daha hiç ata binmedim."

Güneş hüzünle yüzünü buruşturdu. "Çok kötü bir deneyim yaşamışsın."

"Maalesef, o yüzden atlardan korkuyorum."

Güneş itiraz etti. "Bence korkunun üzerine gitmelisin ve yeniden ata binmelisin."

Başımı iki yana salladım. "Yapabileceğimi hiç sanmıyorum."

Biz Güneş'le muhabbet etmeye devam ederken servisin açılması bitmiş, kızlar odadan çıkmıştı. Poyraz'da çatık kaşlarıyla bizi dinliyordu fakat hiçbir şekilde muhabbete dahil olmuyordu. Kızların çıkmasıyla birlikte bize ithafen, "Afiyet olsun," dedi ve kahvaltıya başladı.

Onun sessizliği bize de geçmiş, biz de sessizce kahvaltıya başlamıştık. Poyraz ile aynı masada kahvaltı yapıyor olmak hem heyecanlandırıyor hem de garip bir şekilde geriyordu ve sürekli yaşadığım bu karışık duygulardan fazlasıyla huzursuz olmaya başlamıştım. Ortamın sessizliğini kırmak için yeniden Güneş'e baktım. "Okuyor musun?"

Heyecanlanarak Poyraz'a bakıp gülümsedi ve yeniden bana döndü. "Evet, bu yıl başladım."

"Bölüm ne peki?"

"Psikoloji."

"Güzel bir bölüm."

"İstediğim bir bölümdü, Poyraz abimin desteğiyle başardım," deyince Güneş, dakikalar sonra Poyraz'ın sesini duydum. "Başarabileceğini biliyordum."

Başımı Poyraz'a çevirdim. Hafif tebessümle Güneş'e bakıyor ve gözleriyle konuşuyor gibiydiler. Sanki aralarında kimsenin anlayamayacağı bir iletişim kullanıyorlardı.

Onlara bakmayı bırakıp yeniden kahvaltıma döndüm. Sessiz geçen kahvaltının ardından Güneş odasına geçerken Poyraz da çalan telefonuyla ortadan kayboldu. Bir süre sonra yalnız başıma canım sıkılınca ceketimi alıp dışarıya çıktım. Hava kapalıydı ve bulutlar yüklüydü, muhtemelen birazdan yağmur başlayacaktı. Atların olduğu çitlerin oraya doğru yürüdüm. Bir süre onları izledikten sonra az ileride görünen ormana doğru yürümeye başladım.

Sık ağaçlarla kaplı gür orman, ilerledikçe güzelleşiyor gibiydi. Yeşile olan tutkum beni içine çektikçe ilerlemeye devam ettim. Yaklaşık yirmi dakikalık yürüme mesafesinden sonra ise büyüsüne kapıldığım ormanda gök gürültüsü sesi duyunca artık geri dönme vaktimin geldiğini anladım. Hava tamamen kapanmıştı ve yağmur yağmak üzereydi. Arka arkaya gök gürlüyor, şimşek çakıyordu. Bense ormanın büyüsüne kendimi fazla kaptırıp çiftlik evinden epey uzaklaşmıştım.

Yağmur damlaları usulca akmaya başlayınca adımlarımı hızlandırdım. Nitekim çok geçmeden yağmur da hızını arttırmış, ıslanmaya başlamıştım. Hızlı hızlı yürümeye devam ederken duyduğum sesle karşıya baktım ve tüm heybetiyle bana doğru gelen sol yanımın sahibini gördüm. Poyraz, üzerindeki beyaz gömleği sırılsıklam olmuş bir hâlde atın üzerinde bana doğru geliyordu. Onu görünce durdum ve tüm heybetiyle bana gelmesini bekledim.

Yanıma gelir gelmez durup tek hamlede atın üzerinden indi ve ters bir şekilde bana bakmaya başladı. "Burada tek başına ne arıyorsun?"

Umursamaz bir ifadeyle omuzlarımı silktim. "Ormanı keşfetmek istemiştim."

Tek kaşı yavaşça kavislendi. "Orman güvenli değildir Eylül."

"Geri dönüyordum."

Sessiz kaldı lakin hâlâ ters bir şekilde bana bakıyordu. Ve ikimiz de sırılsıklam olmuştuk. Bir süre yüzümü izledikten sonra yüzümden akan sulara baktı ve "Gitsek iyi olacak, hasta olacaksın," dedi.

"Haklısınız," deyip yürümeye yeltenince ise kolumdan tutup kendine çevirdi.

"Nereye?"

Garip bir ifadeyle yüzüne baktım. "Eve."

"Yürüyerek mi?"

"Evet."

Sözlerim üzerine dudakları sağa doğru yukarı kıvrılınca korkuyla önce ona sonra ata baktım. "Poyraz Bey ben o ata asla binmem, kahvaltıda da söyledim, atlardan korkuyorum." Sessizce yüzüme bakmaya devam edince soluksuzca yeniden konuştum. "Hem üzerimde uzun bir elbise var, bu elbiseyle bacaklarımı ayıramam. Siz atla gidin, ben arkanızdan geliyorum."

Dudağı daha da yukarı kıvrıldı ve ellerini belime götürdü. Tek hamlede beni kucaklayıp atın üzerine yan şekilde oturttu. Ardından ayak uçlarıma gelip elbisenin eteğini tuttu ve gözlerime baktı. "Artık bacaklarını ayırabilirsin," deyip elbiseyi diz kapağımın üzerine kadar yırttı.

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve elimle açılan bacağımı kapatmaya çalıştım. "Poyraz Bey ne yapıyorsunuz?"

Bilmiş bir ifadeyle konuştu. "Ata binmeni sağlıyorum."

Kaşlarımı çatıp ters ters ona baktım ve tıpkı dediği gibi rahatça bacağımı diğer tarafa attığım sırada o da arkama binince dudaklarım şokla aralandı. "Siz arkamda mı olacaksınız?"

Elini ıslanan saçlarıma götürüp yan tarafımda topladı ve boynumun açık kalan kısmına yaklaştı. Ensemde önce nefesini, ardından sakallarını hissedince irkilmeme engel olamadım. Boğuk çıkan fısıltısı kulaklarımı doldurdu. "Başka olmamı istediğin bir yer var mı?"

Kulaklarıma dolan boğuk fısıltısıyla baştan ayağı titredim ve üzerine bindiğimiz kızıl atın rengini aldım. Ben sorduğu soruyla yerin dibine girerken o elini belime dolayıp beni bedenine daha da bastırdı. Bu hareketi kalp atışlarımın her zamankinden hızlı çarpmasına sebep olunca eve varamadan kalp atış hızıma dayanamayacağımı hissettim.

Gözlerimi kapattım ve boğuk fısıltısını yeniden duydum. "Ben yanındayken hiçbir şeyden korkma, sana zarar gelmesine izin vermem, canının yanmasına razı gelmem," dedi ve atın ilerlemesini sağladı.

Onun bedenine hapsolmak utandırmak yerine güven doldurdu ve bu zamana kadar hiç hissetmediğim huzuru hissetmemi sağladı. Bedenine sığınma, orada sonsuza dek yaşama isteğiyle doldum ve yolun hiç bitmemesini diledim.

Evin önüne gelince ise bize şaşkınlıkla bakan Güneş'e utanarak baktım. Önce Poyraz attan indi ve bana dönüp belimden tutarak aşağı inmemi sağladı. "Artık dönüyoruz."

Başımı olumlu anlamda sallayınca Poyraz atı götürmek için yanımdan ilerlemeye başladı. Ben de başımı öne eğerek içeriye doğru yürüdüm. Güneş'in karşısına gelince mahcup bir şekilde yüzüne baktım. Elbisesi sırılsıklam ve yırtıktı. "Elbisen için özür dilerim."

Gözleri kuşkuyla kısıldı. "Siz nerden geliyorsunuz böyle?"

"Ormandan geliyoruz." Güneş muzip bir şekilde gülümseyince beni yanlış anladığını anladım ve kendimi açıklama ihtiyacı içinde konuşmaya başladım. "Yani ben ormanı keşfetmeye gitmiştim, yağmur başlayınca Poyraz Bey de beni almaya gelmiş."

Güneş kollarını göğsünde birleştirdi. "Siz sevgili olmadığınıza emin misiniz?"

Kendimden emin bir şekilde duruşumu dikleştirdim. "Eminim Güneş," dedim ve Güneş'in imalı bakışları karşısında içeriye girdim, ardından odama geçerek kendimi banyoya attım. Elimi hâlâ hızı kesilmemiş kalbimin üzerine bastırdım. Ona hissettiklerim içime sığmıyordu artık. Ondan biraz daha uzak durmazsam kendime yenilecektim. Sıkıntıyla nefesimi üfledim.

Banyoda kurulanıp çıktıktan sonra yeniden pijamalarımı giyip aşağı indim. Poyraz ile Güneş sohbet ediyorlardı. Beni fark edince sustular ve bana bakmaya başladılar. Poyraz, her zamanki gibi ciddi ifadesini bozmadan dururken Güneş işgüzar bir şekilde gülümsüyordu.

Yanlarına varınca birlikte dışarı çıktık. Poyraz doğruca arabaya yöneldiğinde ben de Güneş'e döndüm. "Elbisen için tekrardan özür dilerim."

"Gerçekten hiç önemli değil."

Gülümseyip ona sarıldım. Aynı şekilde o da sıkıca sarıldı. "Umarım en kısa zamanda yeniden gelirsin."

Bir daha gelemeyeceğimi biliyordum. "Ben gelemezsem bile seni her zaman bekliyorum Güneş."

Cevap vermek yerine derin bir iç çekip bedenimden ayrıldı.

Sessizliğini anlamlandıramasam da arabaya yöneldim ve arabaya binmeden önce yeniden ona baktım. Gülümseyince ben de gülümseyerek arabaya bindim ve Poyraz'ın karakteristik kokusu içime dolarken Güneş'e bakıp el salladım.

Saniyeler içinde araba hareket edince başımı Poyraz'a çevirdim. Canı sıkkın ve gergin duruyordu. Kesik bir soluk aldım. "Evim artık güvenli mi?"

O da başını bana çevirdi. Yüz ifadesi anlamadığım bir şekilde oldukça hüzünlüydü. "Şimdilik."

Kısa cevabıyla kaşlarım büzüştü. "Ben anlamıyorum."

"Yakında Eylül," dedi ve derin bir nefes alarak başını yeniden yola çevirdi.

Aramıza yeni bir sessizlik yerleşince bakışlarımı yola çevirdim ve sessiz yolculuğumuzun bitmesini bekledim. Sessiz geçen yolun sonunda da evimin önüne gelince inmeden önce ona döndüm. "Dün geceden beri pijamayla dolaştırdığınız için teşekkür ederim," deyip gülümsedim.

Bakışlarını yüzümde gezdirdi ve dudakları yavaşça kıvrıldı. "Sen her halinle çok güzelsin, hele ki böyle doğal halinle benim gözümde tarif edilemeyecek bir güzelliğin var."

Beklemediğim iltifata gözlerim irice açıldı ve yanaklarım kıpkırmızı oldu. Utanan halimi görmemesi için bakışlarımı ondan kaçırdım. "Teşekkür ederim," deyip arabadan indim ve hızlı adımlarla apartmana yürüdüm. Başımı çevirip ona baktığımda yüzüne yine o ukalâ mimiklerini yerleştirdiğini gördüm. Kesinlikle beni utandırmaktan zevk alıyordu. Gözlerimi kısıp ona baktım ve içeriye girdim.

Eve girer girmez ise çalan telefonuma baktım. Arayan İlayda'ydı. Telefonu açmamla birlikte İlayda'nın kızgın ve paniklemiş sesini duydum. "Kızım neredesin sen? Sabahtan beri kaçıncı arayışım."

"Telefonum yanımda değildi, şimdi görüyorum aradığını."

"Neden telefonun yanında değildi? Neredeydin sen? Neden ben sana ulaşamadım?" İlayda'nın arka arkaya sorduğu sorulardan bana tahminimden bile daha kızgın olduğunu anlayabiliyordum ama tüm olanları da telefonda anlatamazdım. "Sakin ol İlayda. Birazdan yanına geliyorum, gelince anlatırım."

"Çabuk ol öyleyse."

Telefonu kapatıp ayaklarıma dolanan Duman'ı sevmeye başladım. Neyse ki mama kabı doluydu ve aniden gitmek zorunda kaldığım zamanlarda aç ve susuz kalmıyordu. Dumanla biraz vakit geçirdikten sonra yatak odama geçtim. Üzerimdeki pijamalardan kurtulduğum sırada bakışlarım aynadaki yansımama kaydı, yüzümde tuhaf bir tebessüm vardı. Halime başımı sallayıp üzerimi değiştirdim ve evden çıktım. İlayda'nın pastanesine giderken de sadece o ve sözleri vardı aklımda. Yüzümdeki tuhaf tebessümümün silinmesine izin vermiyordu. Ruhum aşkıyla harmanlanıyordu.

Pastaneye girdiğimde ise İlayda'nın her zamanki koşuşturmasını görünce önlüğü takıp yardım etmeye başladım. Arada İlayda'nın ters bakışlarına maruz kalsam da bakışlarından etkilenmemeye çalışarak müşterilerle ilgilenmeye devam ettim.

Pastane biraz sakinleşince de kendime bir kahve aldım ve masaya oturdum. Dün geceden beri telefonumu elime almamıştım. Telefonumu kurcalamaya başladığım sırada tam karşıma İlayda oturdu.

İlayda'ya bakmaya yeltenirken gördüğüm mesajla gözlerim kocaman açıldı ve istemsiz bir şekilde bağırdım. "Ya olamaz!"

İlayda dahil pastanede oturan birkaç müşteri bana şaşkınlıkla bakınca fazla sesli tepki verdiğimi anlayıp başımı öne eğdim ve İlayda'nın sesini duydum. "N'oluyor Eylül?"

Yeniden etrafıma baktım. Müşteriler kendi önlerine dönmüşlerdi. Hüzünle dudaklarımı büktüm. "Sokak yarışları iptal edilmiş."

"İptal mi edilmiş? Neden?"

Bilmiyorum anlamında başımı salladım. "Nedeni yazmıyor, sadece iptal edildiği yazıyor." Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip sandalyeye yaslandığımda aklıma annem gelince boynu bükük konuşmaya devam ettim. "Kesin annemin duası tuttu."

İlayda gülmeye başladı. "Tam da bugün keyifli duruyorsun diyecektim."

Sıkıntılı ifademi bozmadan yüzüne baktım. "Aslında keyifli değildim."

"Neden geldiğinden beri gülümsüyorsun o zaman?"

İlayda'nın gülümsediğimin farkında olduğundan habersizdim. Ben sessiz kalınca İlayda kaşlarını çattı. "Yine n'oldu? Hem sen nerelerdeydin bakalım?"

Düşünmeden mırıldandım. "Poyraz Bey'le birlikteydim."

İlayda'nın çatılan kaşları düz bir çizgi halini aldı. "Yüzünün gülme sebebi şimdi belli oldu, neden birlikteydiniz peki?"

Birlikte olma sebebimiz aklıma gelince içimi aynı korku yeniden esir aldı ve tedirginlikle etrafıma bakıp yavaşça konuştum. "Dün gece Griffon'dan eve geldiğimde kapımın aralık olduğunu gördüm."

Bu defa İlayda'nın gözleri korkuyla açıldı. "Nasıl yani? Biri mi girmiş evine?"

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. "Bilmiyorum, hiçbir eşyama dokunulmamış, kapım bile zorlanmamış."

"Poyraz Bey olmasın."

"Önce ben de o sandım ama o değilmiş," deyince İlayda sorgularcasına gözlerime bakmaya devam etti. "Nereden biliyorsun?"

"Dün gece yine geldi."

"Yine mi? Bu defa neden gelmiş?"

Anlamsız bir ifadeyle yüzümü buruşturdum. "Griffon'a neden gittiğimi soruyor, niye ondan uzak durmuyormuşum."

İlayda gülmeye başladı. "Anlaşılan onun da kafası karışık."

Ben sessiz kalınca İlayda yeniden sordu. "Eve birinin girmesine Poyraz Bey ne tepki verdi?"

"Beni evine götürmek istedi," deyince İlayda'nın kaşları havalandı.

"Şaka yapıyorsun."

"Hayır, yapmıyorum. Ben kabul etmeyince de çiftlik evine götürdü."

Cümlemi tamamlar tamamlamaz İlayda içtiği kahve yüzünden öksürmeye başlayınca masadaki suyu ona uzattım.

Suyu hızlıca içip tahriş olan boğazı yüzünden çatallı bir sesle konuşmaya başladı. "Ne yani siz akşam birlikte mi kaldınız? Ne yaptınız birlikte çiftlik evinde?"

Bıkkınla nefes aldım. "Of İlayda, aklın fikrin fesatlıkta. Evet birlikte kaldık ama sadece aynı evde birlikte kaldık. Aynı odalarda kalmadık ve bir şey yapmadık."

Omuzlarını silkti. "Evine giren adam orada da çok rahat odana girmiştir diye düşündüm."

Daha fazla uzatmaması için kestirip attım. "Girmedi İlayda!"

"Tamam kızma hemen, neden oraya götürdü?"

"Güvenliğim için olduğunu söyledi."

İlayda sözlerim üzerine aklına gelen düşünceyle gözlerini kısıp bana şüpheli bir şekilde bakmaya başladı. "Poyraz Bey'in oyunu olmasın. Belki de seni korkutarak evine götürmeyi planlıyordur."

İşte şimdi saçmalamıştı. Kızgın bir soluk verdim. "Saçmalama, o kadar da değil."

İlayda kendinden emin bir ifadeyle arkasına yaslandı. "Bu adama güvenmiyorum ve inanmıyorum."

"Çok korktu İlayda. Eve birinin girdiğini duyunca çok korktu. Evin her tarafını aradı, taradı. Oyun oynayan biri gibi değildi. Ayrıca beni evinde istemediğini açıkça söyleyen biri neden böyle bahanelere sığınsın? Ben zaten evine gitmiştim."

İlayda'ya söylediklerim mantıklı gelince başını salladı. "Doğru," dedi ve kahvesine uzandı. "Ee çiftlik evinde ne yaptınız peki? Fesatlık anlamında sormuyorum. Ciddi ciddi soruyorum."

"Dediğim gibi bir şey yapmadık. Zaten saat çok geçti. Eve gider gitmez bana gösterdiği odaya girip uyudum. Sabah ise orada yaşayan çok güzel bir kızla tanıştım ama Poyraz Bey'le bağlantısını çözemedim."

İlayda'nın kaşları bir kez daha sorgularcasına çatıldı. "Nasıl yani?"

"Bana, Poyraz abim bana burada bir aile verdi, dedi. Ailesini hiç tanımamış, anladığım kadarıyla Poyraz Bey bu kıza yardım etmiş."

"Şaşırdım doğrusu, Poyraz Bey'den böyle bir hamle beklemezdim," deyince aynı şekilde karşılık verdim. "Ben de beklemezdim, beni de şaşırttı."

İlayda yaslandığı sandalyesinden doğrulup tedirginlikle yüzüme bakmaya başladı. "O zaman Poyraz Bey evine girmediğine göre gerçekten evine biri girmiş, bence hemen polise gitmelisin."

"Poyraz Bey şimdilik güvenli olduğunu söyledi ama sanırım bu konuda Tunç'tan yardım isteyeceğim."

"En doğrusu bu."

O sırada kapı açılınca başımı kapıya çevirdim ve içeriye giren Beren'i gördüm. İkimiz de ayağa kalktık ve yanımıza gelen Beren'e sarıldık. Müşterilerden biri İlayda'ya seslenince İlayda yanımızdan ayrılmak zorunda kaldı. İlayda'nın yanımızdan ayrılmasıyla birlikte Beren'le masaya oturduğumuzda, yüzümdeki mutluluğu Beren de fark etmiş olmalı ki karşımda imalı bir şekilde sırıtmaya başladı. "Eylül Hanım, bugünkü mutluluğunuzu neye borçluyuz acaba?"

Bu kadar belli mi ediyordum bilmiyorum ama bu konuda kendime acilen çeki düzen vermeliydim. Beceriksizce omuzlarımı silktim. "Bir sebebi yok, sadece dün gece çok iyi uyudum."

Beren umutsuzca dudaklarını büktü. "Ben de hayatına yeni biri girdi sandım."

"İlayda gibi başlama sen de, hem ben böyle yalnız çok mutluyum."

"Yapma ama Eylül, kim yalnız olmaktan hoşlanır ki?"

Kendimi işaret ettim. "Ben halimden gayet memnunum. Böyle kafam çok rahat. Sevgilin olduğu zaman kıskançlıklar, hesap sormalar, hesap vermeler sürekli havada uçuşuyor. En azından böyle kimse karışmıyor."

Beren gülümseyerek başını iki yana salladı. "Sen en kötüsünü düşünüyorsun. Bir de diğer tarafından bak. Onun kokusu, bakışı, gülüşü, dokunuşu, öpüşü insanın ruhunu sıcacık yapıyor."

Beren'in sözleriyle gözlerim kısa bir anlığına uzaklara daldı, o uzaklarda Poyraz'ın okyanus mavisi gözleriyle karşılaşınca hızla gerçek dünyaya geri döndüm. Yüzümdeki ifade ise Beren'i daha da gülümsetti. "Kimi düşündün bakalım?"

"Hiç," dedim kaçamak bakışlarla ve içeriye giren müşteriyi görür görmez hızla ayağa kalkıp onun yanından ayrıldım.

••••••••••••

Merhaba sevgili okurlarım🌸
Ne çok kısa ne de çok uzun bir bölüm oldu😇
Ama en çok bu bölüme yorumlarınızı merak ediyorum🤔
Ve beğenmenizi umut ediyorum🙏🏻
Sizce Tunç'un anlattığı Poyraz ne kadar doğru?
Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🥰
Bu arada ben her bölümde bölümle alakalı şarkılar paylaşmaya çalışıyorum. Ev Arkadaşım'da paylaştığım şarkıların sözlerini de yazıyordum ama Eylül'de bu bölüm hariç hiç yazmadım.
Yazma mı ister misiniz gereği yok mu?
Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

ZERDA Bởi Neşee

Tiểu Thuyết Chung

329K 15.9K 20
Kitabım Töre değil mahalle kitabıdır. "Zerda..." diye başladı, aynı hevesle. "Allah şahidim ki bana nasip ettiği emanetine şu can bedenden çıkana kad...
104K 6.6K 57
yaseniya uzun zamandır onu izleyip onu dikizleyen merve'yi farkeder. • texting & düzyazı
145K 6.8K 24
TÖRE YE KURBAN EDİLDİ HAYATLARI. 17 SİNDE ABİSİ YAŞINDAKİ ADAMA GELİN OLDU HEVİN . KAN DAVASİ BİTSİN DİYE KÜÇÜCÜK KIZI GELİN ALDI ALAZ AĞA. BİRİ BAB...
3.3M 123K 39
İhanetin gölgesinde soluklanan bir hikâye.