EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

8. Bölüm

71.1K 3.9K 804
By Hadadelamor90

Medya: SHAWN MENDES, CAMİLA CABELLO - Senorita

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••

EYLÜL

Ertesi gün okula giderken kendimi oldukça huzursuz hissediyordum. Melis'in neler hissedeceğini az çok tahmin ediyor, onun için içten içe üzülüyordum.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Neden izin vermezsin ki, neden?

Bir kez daha cevapsız kalan sorularımın arasında okula girip arabamı park ettim. O sırada Beren de gelmişti. Onu görünce arabadan inip yanına doğru yürümeye başladım. "Günaydın."

"Günaydın, akşamdan beri nasılsın?"

Huysuz bir ifadeyle yüzümü buruşturdum. "Uykusuz."

Beren, "Al benden de o kadar," dedi kıkırtılarının arasında ve birlikte öğretmenler odasına doğru yürümeye başladık

İçeri girdiğimizde ise herkese ithafen, "Günaydın," dedik.

Kimisi başıyla selamladı bizi, kimisi cevap vererek fakat dikkatimi çeken tüm öğretmenlerin elinde bir zarf olmasıydı. Oktay Hoca bize doğru yürüdü ve elindeki zarfları uzattı. "Kızlar, bu davetiyeler de sizin."

Merakla ismimin yazılı olduğu davetiye baktığım sırada Beren heyecanla konuşmaya başladı. "Poyraz Bey'in yemek davetiyesi," diyerek hızlıca bana döndü. "Akşam sana bahsettiğim yemek, bu hafta sonu olacakmış, şansa bak."

Beren, dün gece böyle bir yemek olacağından bahsederken nedense hemen olacağı ihtimalini vermemiştim. Hele ki davet edilmeyi hiç beklememiştim.

Birden içim huzursuzlukla doldu. Poyraz Bey'le tüm gece aynı ortamda olma düşüncesi bile fazlasıyla gerilmeme sebep oldu. Birkaç dakika zor katlanırken tüm gece onun varlığına tahammül edemeyeceğimi çok iyi biliyordum.

"Katılmak zorunlu değil ama değil mi?"

Beren şaşkınlıkla bana baktı. "Elbette değil ama bence gidilmezse ayıp olur. Hele ki sen yenisin, hakkında yanlış düşünebilir Poyraz Bey ama o gece işin varsa mazeretini bildirip gelmeyebilirsin."

Eminim Poyraz Bey hakkımda o kadar çok yanlış düşünüyordu ki yemek davetine gitmemem sorun olmazdı.

Umursamaz bir ifadeyle omuzlarımı silktim. "İşim yok ama yeniyim ya, kimseyi tanımıyorum, o yüzden gitmek istemedim."

"Aşk olsun ben varım, birlikte gideriz," dedi Beren ve elime uzandı. "Ben seni yalnız bırakmam."

Samimi gülümsemesine karşılık versem de içten içe huzursuzdum.

Zil sesi duyulunca öğretmenler odasından çıkıp sınıfıma ilerledim. Neyse ki son zamanlarda Arzu Hanım'la pek görüşmüyorduk. Melis'i daha erken sınıfa getirip bırakıyordu. Fakat akşamüzeri kaçınılmaz son yaşanıyor ve mutlaka iğneleyici bakışları altında görüşüyorduk.

Sınıf kapısının önüne gelince Melis'in kırgın bakışlarının karşısında dik durabilmek için göğüs kafesimi güçlü bir solukla doldurdum ve kapıyı açıp sınıfıma girdim. Bakışlarımı hızlıca sınıfın içinde gezdirdim. Tüm öğrencilerim sınıftaydı ve sınıfta büyük bir uğultu vardı. Melis de sırasına oturmuş, arkadaşlarını sessizce dinliyordu.

Melis'i dikkatle izlemeye başladığım sırada babasına ne kadar benzediğini bir kez daha anladım. Poyraz Bey'in masum yüzüydü sanki.

"Günaydın," dedim ve çantamı masamın üzerine bırakıp ilk dersime başladım.

Dersin sonunda, Melis'in sınıftan çıktığını görünce onu durdurdum. O durunca son günlerde iyice arkadaşlıklarını ilerlettiği Bade ile Emir de durdu.

Melis onlara doğru döndü. "Siz gidin, ben hemen geliyorum."

"Çabuk gel ama," diye homurdanınca Emir, Melis'in yanaklarının kızardığını fark ettim.

Hallerine sessizce tebessüm ettim ve Bade ile Emir'in sınıftan çıkmasıyla birlikte Melis'i tam karşıma aldım. "Nasılsın Melis?"

"İyiyim öğretmenim. Bana fotoğrafları mı göstereceksiniz?"

Dikkatlice yüzüne baktım. "Göstermemi ister misin?"

Melis gülümseyip hevesle başını sallayınca telefonumu çıkarıp çektiğim fotoğrafları göstermeye başladım. Melis de heyecanla açtığım fotoğraflara bakıyordu. Fotoğrafların sonunda onun için çektiğim kısa videoyu açtım. Videoda tüm sınıf arkadaşları, Melis'i çok sevdiklerini söylüyorlardı. Videoyu görmesiyle birlikte Melis'in gülümsemesi yüzünde genişlerken bana dönüp boynuma sıkıca sarıldı. Beklemediğim sarılmasının karşısında içim sıcacık olmuştu ve aynı şekilde kollarım arasındaki küçücük bedene sımsıkı sarıldım.

"Teşekkür ederim öğretmenim."

"Keşke senin için daha fazlasını yapabilseydim."

"Bu bile benim için yeterliydi," deyince Melis, onu bedenimden ayırdım ve yüzüne baktım.

"Ee, sen neler yaptın peki hafta sonu?"

"Aslında," deyip benden bir adım uzaklaştı ve tereddütle bana bakmaya başladı.

Kaşlarım merakla çatıldı. "Aslında ne?"

Melis başını öne eğdi. "Ben cezalıydım ve hafta sonunu odamda geçirdim."

Melis'in dediklerini anlayamadıkça kaşlarım daha da çatıldı. "Ne cezası?"

"Şey..." dedi ve konuşmaktan vazgeçip sessiz kalınca parmaklarımı çenesine yerleştirerek yüzüme bakmasını sağladım. "Tatlım bana her şeyi anlatabilirsin, kimseye söylemeyeceğime söz veriyorum."

Melis, gözlerini benden kaçırdı. "Babam size telefon numarasını verdim diye bana kızdı ve ceza verdi."

Melis'in sözleri afallamama sebep oldu. Poyraz Bey beni bir kez daha şaşırtmayı başarmıştı. Ceza vermek de ne demekti? Ceza vererek hiçbir problemin çözülemeyeceğini bilmiyor muydu? Bu nasıl bir ebeveyndi böyle?

Sinirle soluğumu verdim. Bir iyilik yapmak istemiş, tam manasıyla elime yüzüme bulaştırmıştım. "Ben çok özür dilerim, benim yüzümden ceza aldın."

Melis'in bakışları tekrardan yüzümü buldu ve insanın içini ısıtan gülümsemesiyle gözlerime bakmaya başladı. "Özür dilemeyin öğretmenim. Hem bir yerde benim için iyi oldu."

Başımı hafifçe geriye çektim. "Nasıl yani?"

"Cesur abim en sevdiğim oyunu almış bana. Hep o oyunu oynadım, hiç sıkılmadım."

Gözlerindeki heyecanlı parıltılar beni de gülümsetmişti. "Kaçamak yaptın yani?"

Melis, sorduğum soruyla kıkırdamaya başladı ve işaret parmağını dudaklarına yasladı. "Babamla teyzem duymasın."

Tüm ciddiyetimle Melis'in yüzüne baktım ve anlattıklarını söylemeyeceğim anlamında elimle ağzıma fermuar kapatma işareti yaptım. Melis halime daha da gülümserken koşar adımlarıyla sınıftan çıkıp arkadaşlarının yanına gitti.

Bense hüzünle arkasından baktım. Bir yanım Poyraz Bey'i arayıp hesap sormak istese de Melis'i yeniden zor durumda bırakmamak için vazgeçmek zorunda kaldım. Ve tabii bileğimdeki his... Gözlerim yeniden bileğime kaydı. Susmamın herkes için en iyisi olacağına emindim. Zira günlerdir bileğimden gitmeyen bu saçma his, canımı sıkmaya başlamıştı.

***

Akşamüzeri okul çıkışı, kendimi hemen İlayda'nın yanına attım. Pastane bugün biraz daha sakindi. Hemen tezgâha doğru gidip taburenin üzerine oturdum ve çantamı çıkarıp tezgâha bıraktım.

İlayda da dikkatle beni inceliyordu. Bir süre sonra izlemeyi bırakıp konuşmaya başladı. "Gerginsin, yine Poyraz Bey mi yoksa?"

Bilmiş bir ifadeyle yüzüne baktım. "Beni başka kim gerebilir ki?"

İlayda düşünür gibi yaptı. "Engin pisliği ve Arzu cadısı?"

"Evet, onlar da var ama Poyraz Bey kadar etkili olamıyorlar bu konuda." İlayda gülmeye başlayınca ters ters ona baktım. "Gülme, ciddiyim. Adam beni sürekli germeyi başarıyor."

İlayda pes etmiş bir şekilde ellerini havaya kaldırdı. "Yine n'oldu? Okula mı geldi yoksa?"

Başımı olumsuzca salladım. "Hayır, sorun Melis. Biliyor musun, sırf bana numarasını verdi diye hafta sonu kızı odasına kapatmış. Müzeye gidemediği gibi bir de hafta sonunu odasında geçirmiş."

"Ooo, kız için çok kötü olmuş."

Sıkıntıyla nefes aldım. "Hepsi benim yüzümden. Çocukları mutlu edebilmek için müzeye götürmek istedim ama resmen burnumdan geldi. Ayrıca bir sorun daha var," deyip İlayda'ya baktım gergin bir şekilde.

İlayda gerginliğimi görünce tedirginlikle sordu. "Ne var?" Tedirginliği sesine de yansımıştı.

İlayda'nın vereceği tepkiyi merak ediyordum. "Dün Beren'in bahsettiği yemek vardı ya, o yemek bu cumartesi gecesi olacakmış ve ben de davetliyim."

Beklediğimin aksine daha sakin karşıladı söylediklerimi ve rahat bir nefes vererek benim için hazırladığı kahveyi uzattı. "Hayret, seni nasıl olmuş da davet etmiş?"

Uzattığı kahveyi elinden aldım ve sıcak fincana sıkıca sardım parmaklarımı. "Herkesi çağırınca beni de çağırmış demek ki. Ne de olsa ben de onun öğretmeniyim. Pardon, kölesi," deyince sinirlerimin boşaldığını hissedip gülmeye başladım ve İlayda'nın da bana eşlik etmeye başladığını gördüm.

Acınacak halime gülüyorduk resmen...

Bir süre İlayda'ya yardım ettikten sonra akşamüzeri kendimi eve atınca yorgunluktan iyice mayıştığımı hissediyordum. Tam koltuğuma yayılıyordum ki kapım çalmaya başlayınca tembelce oturduğum yerden kalkıp kapıya gittim ve kapıyı açtığımda tam karşımda elindeki iki bardakla sırıtarak bana bakan Tunç'u gördüm.

"Kahve içer misin?"

Yorgun olsam da eve gelen misafir geri çevrilmez düşüncesiyle gülümseyerek kapıyı tamamen açtım ve Tunç'un içeriye girmesine izin verdim.

Tunç, hızla bakışlarını evimin içinde gezdirdi ve ufak bir ıslık çaldı. "Düzene bak. Ne kadar düzenlisin böyle? Doğru söyle, beni çok dağınık buldun değil mi?"

Dürüstçe konuştum. "Biraz."

Gülerek koltuğa oturduk ve kahve eşliğinde sohbete başladık. Sohbet arasında da birbirimizi iyice tanıyorduk. O iyi biriydi ve beni sürekli güldürüyordu. Ayrıca itiraf etmeliyim ki harika kahve yapıyordu.

4 GÜN SONRA

EYLÜL

Haftanın son günü gelip çattığında kalp atışlarım haddinden fazla hızlıydı. Bugün Poyraz Bey gelecek, Azrail bakışlarını üzerime dikecek, en ufak söylediğim ters bir kelimede beni tehdit edecekti ve ben, tüm bunların karşısında sakinliğimi koruyarak ona Melis hakkında bilgi verecektim.

Aynanın karşısında fazladan vakit geçirdiğimi fark edince kaşlarımı çattım ve hızlı adımlarla evden çıktım. Neyin hazırlığıydı bu?

Yol boyunca kendime söylene söylene okula vardım ve kapıdan girerken Engin Bey'i görür görmez yüzümü buruşturmak istesem de yüzümde yama gibi duran bir gülümsemeyle ona baktım. O ise beğeni dolu bakışlarını bir saniye bile üzerimden ayırmadan bana bakmaya başladı. Tıpkı eski müdürüm gibiydi bakışları. Bana yaptıkları o adamın yanına kâr kalmış, görgü şahitlerim olmasına rağmen kimse sesini çıkarmamıştı. Kim bilir şimdi nerede gününü gün ediyordu?

Düşüncelerimden Engin Bey'in sesiyle çıktım. "Günaydın."

"Günaydın Engin Bey."

Engin Bey yavaşça aramızdaki mesafeyi kapattı ve fısıldar gibi konuştu. "Şu bey lafını kaldırsak mı artık?"

Kaşlarımı çattım. "Neden?"

"Aramızda resmiyete gerek duymuyorum."

Ağzını yaya yaya söylediği sözler karşısında sinirle soluk aldım ve sertçe dudaklarımı araladım. "Ben duyuyorum Engin Bey, resmiyet daima mesafe koyar. Sizinle benim aramda olması gereken de bu. Şimdi derse geç kalıyorum, müsaadenizle."

Sert ifadeyle söylediğim sözlerle bozulacağını sanırken onun yüzünde gülümseme oluşunca tiksintiyle yüzüne baktım ve hızlı adımlarla yanından ayrıldım. Arkamdan baktığını hissedebiliyordum.

Doğruca sınıfıma girdim. Güne yine kötü başlamıştım ve gün sonuna Poyraz Bey de ekleneceği için bugünüm asla güzel geçmeyecekti. Hüzünle omuzlarımı düşürdüm ve masama doğru ilerlemeye başladım.

Çantamı ve elimdeki ders notlarını masa üzerine bırakıp öğrencilerime döndüm. Engin Bey'in gerginliğini üzerimden atamasam da kendimi ders anlatmaya verdim ve onu unutmaya çalıştım. Bir süre sonra da Poyraz Bey'e vereceğim bilgilerden dolayı tamamen söyleyeceklerime odaklanarak onu unutmayı başardım ve koca bir günü aklımdaki sözleri tekrarlayarak geçirdim. Ders aralarındaki gerginliğimi Beren de fark etmişti ama onu geçiştirince üzerinde durmayıp beni kendi halime bırakmıştı.

Bakışlarımı kolumdaki saatime çevirdim. Çıkış saatine gelmemize rağmen Poyraz Bey hâlâ gelmemişti. Gelmeyecek mi diye düşündüğüm sırada son ders zilinin sesini duymamla birlikte düşüncelerimden çıktım ve gülümseyerek öğrencilerime baktım. "Herkese iyi tatiller."

Öğrencilerim de gülümsedi. "İyi tatiller öğretmenim."

Masa üzerinde duran çantam ile ders notlarımı alıp sınıftan çıktım ve adımlarımı öğretmenler odasına çevirdim. Birkaç adım atmıştım ki Cesur bir anda karşıma dikilince irkildim.

İrkilmeme sebep olmasına rağmen aldırmadan hissizce konuştu. "Poyraz Bey sizi bekliyor."

Umursamazlığına kaşlarımı çatıp başımla onayladım ve o önde ben arkada Poyraz Bey'in odasına doğru yürümeye başladık.

Engin Bey'in odasına girmeden önce onu görmemeyi diledim ve odasına girmemle birlikte yan gözle masasına baktım. Odada olmadığını anlayınca yüzümde engelleyemediğim bir tebessüm oluştu ve tam o esnada kulaklarıma dolan iğrenç sesiyle tören alanında konuşma yaptığını anladım.

Cesur ise Poyraz Bey'in kapısı çalıp içeriye girdi ve saniyeler sonra geri çıkıp eliyle içerisini işaret etti. İçeriye girmemle birlikte de dışarıda kalıp kapıyı kapattı.

Ne yani, odada bizi yalnız mı bırakacaktı? O an Cesur'a anlamsız bir güven duyduğumu anladım ve gergin bir soluk aldım. Ayrıca odanın karanlığı içimi kasvetle doldurmuştu.

Bakışlarımı Poyraz Bey'e tutundurdum. Bu defa arkası dönük değildi. Sigarasının dumanını üfleyip söndürdü ve keskin bakışlarıyla bana döndü. Yine öfkeliydi. Sert ve soğuk bakışlarıyla bana bakıyordu. Her gözlerine baktığımda kendimi suçlu hissetmeme sebep olacak kadar öfkeyle bakıyordu. bana.

Önündeki koltukları işaret ederek oturmamı istedi. "Buyurun Eylül Hanım."

Yavaşça koltuğa doğru yürüdüm ve tam karşısındaki koltuğa oturup sehpa üzerine çantam ile ders notlarımı bıraktım. Bakışlarımı kısa bir anlığına etrafta gezdirdim ve arkasında duran tablo dikkatimi çekince tabloya odaklandım. Efsanevi bir hayvanın tablosuydu ve oldukça asil duruyordu.

Tabloyu incelemeyi bırakıp yeniden ona baktığımda beni izlediğini gördüm. Dişlerini sıkarak bana bakıyordu. Bilmediğim bir suç işlemiştim sanki.

"Sizi dinliyorum Öğretmen Hanım."

Derin bir nefes alıp söze başladım. "Melis için öncelikle şunu söyleyebilirim ki o çok zeki bir kız. Eksikleri olmasına rağmen her şeyi çok hızlı öğrendi. Özellikle matematik dersinde çok iyi. Sayılara karşı ilgisi var ve bence satranca yönlendirilmesi isabetli bir karar olur. Zaten burada yaptığımız satranç etkinliklerinde de bunu açıkça görebildim. Kendini satrançta çok iyi ifade edebiliyor. Size tavsiyem, evde onunla bu oyunu sık oynarsanız Melis'e kendisini keşfetmesinde yardımcı olmuş olursunuz. Ayrıca son günlerde dikkatimi çeken bir diğer unsur da arkadaşlarıyla samimiyet kurması oldu. Özellikle Bade ve Emir'le çok iyi anlaşıyor ve her-" Cümlemi tamamlayamadan sözümü sert sesiyle kesince durmak zorunda kaldım.

"Emir de kim?"

"Sınıf arkadaşı. Birlikte güzel-" dedim fakat yeniden sözümü kesti.

"Melis arkadaşlarıyla asla samimi olmayacak Eylül Hanım, duydunuz mu?"

Şaşkınlıkla ona baktım. "Neden?"

O ise sorum üzerine tek kaşını öfkeyle kaldırdı. "Ben öyle istiyorum."

Anlamaya çalışarak ona baktım lakin bu kadar sert tutumunu anlayamıyordum. Açıkçası böyle bir saçmalığı anlamak istemiyordum.

"Poyraz Bey bu istediğiniz çok saçma, benden ne istediğinizin farkında mısınız?"

Sözlerim üzerine tek elini sertçe masaya vurup ayağa kalktı. Elini masaya vurmasıyla birlikte olduğum yerde boş bulunarak irkildim.

Masasına doğru hafifçe eğilerek ters bakışlarını yüzüme sabitledi. "Neden sürekli benim kararlarımı sorguluyorsunuz? Ben ne dersem o olacak demedim mi size?"

Yakıcı öfkesinden tedirginlik duysam da onun karşısında doğru bildiğimi savunmaktan kendimi alamıyordum. "Çünkü kararlarınızı doğru bulmuyorum. Melis'e yaklaşımınız çok katı ve kuralcı. Bu şeklide davranarak ona yardımcı olmuyorsunuz."

Sesimi yine kontrol edememiştim. Bu durum onu daha da kızdırdı ve çehresinin tamamen kasılmasına sebep oldu. Masasından ayrılıp bana doğru gelmeye başladı. O sıra bileğim alev alınca bana yeniden dokunmaması için dua etmeye başladım ve hızlıca oturduğum yerden ayağa kalktım.

Nitekim sadece bileğim değil tüm vücudumun alev almasına sebep olacak şekilde yanıma gelir gelmez kolumu tuttu. Yüzü yüzüme çok yakındı ve Azrail bakışlarıyla bedenimi felç etmeye başlamıştı.

"Ona nasıl davrandığım sizi ilgilendirmez," dedi dişlerinin arasından ve beni daha da kendine çekti.

Bedenim bedenine çarpınca korkuyla yüzüne baktım. Kalp atışlarım yerinden çıkacakmış gibi onun bedenini dövdüğü sırada dudaklarını yanağıma yaklaştırdı ve koklar gibi derin bir nefes aldı. Nefesini tenimde hissettiğim an, nefesinin değdiği yerden tüm vücuduma yayılan uyuşma hissiyle ne yapacağını beklemeye başladım. Kokusu da ciğerlerime sızıyordu ve ikinci kez içime dolan kokusuyla ciğerlerim bir anda avareye döndü. Daha fazla kokusunu duymamak için nefesimi tutum ve kulağıma dolan nefesiyle baştan ayağa titredim. "Arkadaşın da olsa bir daha kimsenin bu kadar yakınına girmesine izin verme," dedi ve yüzünü geriye çekip gözlerimin içine baktı.

Gözleri gözlerime değdiği an tuttuğum nefesimi yavaşça verdim. Ne demek istediğini anlamaya çalışırcasına gözlerinin içine bakmaya başlayınca gözleri yeniden ruhsuzluğa büründü ve beni bırakarak hızlı adımlarıyla yanımdan ayrıldı.

Onun yanımdan uzaklaşmasıyla birlikte uyuşmuş vücudumla olduğum yerde kaldım ve hareket etme yetimi kaybetmiş gibi öylece boşluğa bakmaya başladım. Vücudum gibi beynim de karıncalanmıştı. Sağlıklı düşünemiyordum. Daha doğrusu ne düşüneceğimi, nasıl düşüneceğimi bilmiyordum. Tek yaptığım nefes almak ve boşluğa bakmaktı. Çok geçmeden odayı dolduran sert sesini yeniden duydum.

"Artık çıkabilirsiniz Eylül Hanım, iyi akşamlar."

Ona dönüp bakmaya cesaret olmadığı için sersemlemiş bir hâlde odasından çıktım. Tam Engin Bey'in odasından da çıkıyordum ki Poyraz Bey'in odasından gelen kırılma sesini duydum. Sesi duyar duymaz hızla öğretmenler odasına gidip ceketimi aldım ve öğretmenler odasından geri çıktığımda karşımda dikilen Cesur'a baktım. Elinde Poyraz Bey'in odasında unuttuğum çantam ve ders notlarım vardı. Cesur'a tek kelime etmeden onları elinden aldım ve teşekkür manasında başımı sallayıp yanından uzaklaştım, ardından kimseye görünmeden okuldan ayrıldım.

Arabayı nasıl kullandığımı bilmiyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Az önce ne yaşadığımı benliğim hâlâ kavrayamamıştı ve içimde büyük bir boşluk oluşmuştu. Ne tepki verebilmiştim ne de başka bir şey... Öylece beklemiştim. Beklemek istemiştim. Beynim bu gerçeği idrak edince gözlerim hızla doldu. Ona karşı koymak istememiştim.

Gözyaşlarımın akmaması için boşta kalan elimi sinirle gözlerimin üzerine bastırdım. Niye karşı koymak istememiştim? Neden izin vermiştim? İçimde büyük bir ağlama isteği belirdi. Yaşadığım karmaşadan ağlayarak kurtulmak, akan gözyaşlarımla birlikte karmaşanın da sonsuza dek kaybolmasını istedim.

Derince içimi çektiğim sırada sözleri yeniden kulağımda ses buldu ve ilk kez duyuyormuşum gibi bedenimi bir kez daha titretti. "Arkadaşın da olsa bir daha kimsenin bu kadar yakınına girmesine izin verme."

Ağlamaklı bir ifadeyle söylenmeye başladım. "Ne demek istemişti? Ayrıca arkadaştan kastı neydi? Cenk'i kastetmiş olabilir miydi? Ve neden o an aramızdaki resmiyeti kaldırmıştı?

Ardı arkası kesilmeyen sorularımın arasında arka arkaya ısrarla basılan kornaların sesini duydum. Başımı yana çevirince ışığın çoktan yeşile döndüğünü gördüm ve gazı kökledim.

Eve geldiğimde ise hâlâ arabadaki halimden farksızdım. Poyraz Bey kafamı allak bullak etmişti, tıpkı ruhum gibi. Gözlerimin önüne sürekli öfkeli mavi gözleri geliyordu ve içimi titreten bakışları aklımdan bir türlü çıkmıyordu.

Elim kolumun üzerine gitti. Kolumu tuttuğu yer alev alev yanmasına rağmen ertesi gün onu yeniden görecek olmak içimi üşütüyordu. Hissettiğim tüm bu garip hisler çok saçmaydı.

***

Ertesi sabah ilk işim İlayda'nın yanına gitmek oldu. Sabahları pastane daha sakin oluyordu. İçeriye girdim ve içimi huzurla dolduran pastel tonlarındaki pastanede gözlerimi gezdirdim. Tam da tahmin ettiğim gibi birkaç müşteri kahvaltı ediyor, İlayda da onlara servis açıyordu. Beni görünce gülümsedi. Ben de gülümseyerek boş bir masaya oturdum. Bir süre sonra İlayda müsait olup yanıma gelerek tam karşıma oturdu. "Aç mısın?"

Başımı olumsuzca salladım. "Hayır ama bir kahveye hayır demem."

Gülümseyerek ayağa kalktı ve saniyeler sonra iki kahveyle birlikte geri döndü. İlayda'nın beni tanıdığını çok iyi biliyordum ve şu an çok iyi görünmediğimin farkındaydım. Canımın sıkkın olduğunu fark etmesi an meselesiydi. Nitekim kahvesinden bir yudum aldı ve bardağı dudaklarından uzaklaştırır uzaklaştırmaz, "Sen iyi misin?" diye sordu.

"Biraz canım sıkkın.'

"Yine Poyraz Bey yüzünden mi?" dedi ve kahve fincanını masanın üzerine bıraktı. "Sahi, dün Poyraz Bey'le karşılaşman nasıl geçti?"

Tedirginlikle ona baktım. Aramızda yaşananları ona anlatmalı mıydım, gerekli miydi? Hiç bilmiyordum...

İlayda'nın tepkisinden çekindiğim için bir süreliğine ertelemeye karar verdim. "Her zamanki gibi sert, öfkeli ve hoyratça."

İlayda'nın tek kaşı sinirle kavislendi. "Zarar mı verdi yoksa?"

Poyraz Bey'le aramızda yaşananları düşündüm. Onun hakkında tek emin olduğum bir konu varsa o da bana isteyerek zarar vermeyeceğiydi. Nedense bunu açıkça hissetmiştim. Onca öfkesine rağmen dokunuşları hep hassastı. "Hayır ama yine kızdı tabii."

"Bu sefer ki sebep neydi peki?"

"Melis'in arkadaşlarıyla samimi olmasına izin vermeyecekmişim, resmen saçmalık," diyerek kahvemi yudumladım.

"Cidden bunu da mı istedi senden?"

Kahveden büyük bir yudum alınca boğazımın yandığını hissettim ve hafifçe yüzümü buruşturdum. "Galiba Melis'i kıskandı."

"Kıskandı mı? Kimden?"

Hafifçe gülümsedim. "Emir'den, yani sınıf arkadaşından. Onların samimi olduğunu öğrenince çıldırdı resmen."

İlayda da gülmeye başladı. "Klasik kız babası işte."

"Keşke tepkisi de klasik kız babalarının tepkisi kadar olsaydı."

"Bu adam niye sana bu kadar sert davranıyor?" diye sordu İlayda ve sandalyesine yaslandı. "Halbuki Beren'e göre anlayışlı ve iyi biri."

Bilmiyorum anlamında dudaklarımı büktüm. "Açıkçası onu ben de bilmiyorum, belki de telefon olayından dolayı bana olan öfkesi geçmedi."

"Belki de, sonuçta tanışmanız sakince başlamadı."

"Sakince de devam etmiyor," deyip gülümseyince İlayda cevap bekleyen bakışlarını gözlerime sabitledi. "Bu gece ne yapacaksın peki? Kararsızdın en son."

Sıkıntıyla nefesimi verdim ve masa üzerine bıraktığım bardağı yavaşça iteledim. Kahvenin tadını ilk kez bugün alamamıştım. "Hâlâ kararsızım ama Beren çok ısrar ediyor."

"Beren haklı, bence de gitmelisin. Hem diğer öğretmenlerle ilgilenmekten seninle uğraşacak vakti olmaz. O kadar insan içinde tartışacağınızı düşünmüyorum."

"Umarım," dedim ve içeriye müşterinin girdiğini görünce ayağa kalktım. Neredeyse bütün günümü İlayda'ya yardım ederek geçirdikten sonra akşamüzeri hazırlanmak için eve döndüm. Gideceğimiz oteli bilmediğim için Beren beni alacak, onun arabasıyla gidecektik.

Hızlıca duşa girdim. Bir yanım gitmek için hızlı hareket ederken diğer yanım hâlâ kararsızdı. Özellikle dün yaşananlardan sonra onu görmeyi kesinlikle istemiyordum.

Duştan çıktıktan sonra saçlarımı hızlıca kuruttum ve giyinmeye başladım. Gözlerimle nerdeyse aynı renk saten bir elbise tercih etmiştim. Tek askısı olan elbise, bir omzumu doldururken diğer omzumu açıkta bırakmıştı. Elbisenin boyu, mini durmayacak kadar kısaydı.
Saçlarıma ise sade bir topuz yaparak makyajımı yapmaya başladım. Gözlerime hafif bir makyaj yaptığımda dudaklarımı da ön plana çıkartan bir ruj sürdüm. Ayakkabılarımı giydiğim sırada kapım çalmaya başlayınca kapıya ilerledim ve kapıyı açar açmaz Beren'i karşımda gördüm.

Gözlerinin yeşilini ortaya çıkaran zümrüt yeşili bir elbise giymişti ve oldukça zarif bir görüntü elde etmişti. Beni görmesiyle birlikte ışıldayan gözlerle bana bakmaya başladı. "Eylül, tek kelime ile büyüleyici olmuşsun."

Samimiyetle gülümsedim. "Teşekkür ederim, sen de çok zarif görünüyorsun."

Beren gözlerini kıstı ve muzip bir ifadeyle beni yeniden süzdü. "Bu gece bekâr kadınlar Poyraz Bey'den gözlerini alamayacakken bekâr erkekler de senden alamayacak."

Beren'in sözleri belli belirsiz kaşlarımın çatılmasına sebep oldu ve ona cevap vermeyip çantamı alarak onunla birlikte evden çıktım.

Tam bir adım atmıştık ki izlendiğimi hissedince başımı merdivenlere çevirdim ve Tunç'un gözünü kırpmadan nutku tutulmuş bir hâlde bana baktığını gördüm. Ona baktığımı görünce merdivenleri ikişer ikişer aşarak yanımıza geldi ve soluk soluğa, "Eylül, çok güzel olmuşsun," dedi.

Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Tunç bana bakmaya devam ettiği sırada garip bir şekilde kaşlarını çattı. "Özel bir randevu mu yoksa?"

Olumsuzca başımı salladım. "Okulun yemeğine davetliyiz," deyince çattığı kaşları yeniden düzeldi ve gülümsedi. "O zaman iyi eğlenceler."

Beren'i tanıştırmak için Beren'e dönmüştüm ki kapının açılma sesini duyunca Tunç'un yanımızdan ayrıldığını ve dairesine girdiğini gördüm. Şaşkınlıkla ardından baktım. Beren ile tanıştırmamıştım bile.

"Bu adamın sana ilgisi var," diyen Beren'e çevirdim bakışlarımı. Muzipçe sırıtıyordu.

"Farkındayım ama ben onu sadece arkadaşım olarak görüyorum."

Beren hüzünle yüzünü buruşturdu. "Yazık olacak adama."

"Zamanla ona karşı bir şey hissetmediğimi anlayacaktır," dedim ve koluna girdim. "Hadi çıkalım."

Beren de başını salladı ve apartmandan çıkıp Beren'in arabasına bindik.

Yol boyunca sürekli konuşan Beren'i dinlesem de gergin ve heyecanla yolun bitmesini bekledim. Bir türlü anlattıklarına konsantre olamadım çünkü bir an önce otele gidip yemek yiyip gecenin bitmesini istiyordum.

Yemek yiyeceğimiz otele gelince ise arabadan inip başımı otele çevirdim. Oldukça görkemli görünen otelin mimarisi, İngiliz mimarisiydi. Otelin ihtişamına hayranlıkla bakarken Beren'in sesiyle başımı Beren'e çevirdim. "Poyraz Bey'in kendi oteli, çok büyük ve görkemli değil mi?"

Şaşkınlıkla Beren'e baktım. Ona ait bir otele geleceğimizi düşünmemiştim ya da bir oteli olabileceğini hayal etmemiştim. Okula başlamadan önce onun hakkında araştırma yaptığımda otelleri olduğunu okuduğumu anımsayınca başımı salladım ve yeniden otele baktım. "Gerçekten de öyleymiş."

Birlikte yürüyüp otele girdik. Bakışlarımı hızlıca otelin içerisinde gezdirdim. Dış görünüşündeki İngiliz mimarisi içeriye de yansımış, İngiliz mimarisinin gösterişli cazibesi beni anında içine hapsetmişti. Oldukça şık giyinmiş ve güleryüzlü personelleri de otelin cazibesini daha da arttırmıştı.

Personellerden birinin bizi yönlendirmesiyle birlikte Beren'le yemek salonuna geçtik. Oldukça büyük ve ferah olan yemek salonunda ilerlemeye başladığımızda tüm bakışların bize çevrildiğini hissettim. Özellikle Engin Bey'in dikkatli bakışlarının üzerimde olduğunu görünce hızlıca bakışlarımı ondan kaçırdım. Meraklı bakışların ablukasında adımızın yazılı olduğu masaya doğru yürümeye devam ettik. Böyle bir detayı beklemiyordum. Her şeyin en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş olmasına oldukça şaşırmıştım. Poyraz Bey'in çalışanlarına bu kadar önem verdiğini hiç tahmin etmezdim.

Adımın yazılı olduğu sandalyeye oturduğum sırada Beren de karşıma oturup bana baktı. "Nasıl buldun? Dediğim kadar varmış değil mi?"

"Tahminimden bile fazla burası."

Beren bilmiş bir edayla dudaklarını kıvırdı. "Birde gelmek istememiştin, tüm bunları kaçırsaydın inan adına üzülürdüm. Birazdan yiyeceğin yemeklerin tadını aldığında asıl aklın o zaman başından gidecek."

Beren'in sözlerine gülümsedim ve bir süre hem onunla hem de okulumdaki diğer öğretmenlerle sohbet ettim. Yemeğe başlamak için ise Poyraz Bey'i bekliyorduk.

Dakikalar geçmek bilmeyince bakışlarımı kapıya çevirdim. Gelse de bir an önce bu eziyet son bulup evime gitsem diye aklımdan geçirdiğim sırada kapıdan Poyraz Bey ve üç adamı içeriye girdi.

Zamanlamama lanet edip başımı hızlıca diğer öğretmenlere çevirdim. Bütün öğretmenlerin bakışları Poyraz Bey'e çevrilmişti. Kaçamak bakışlarımla tekrardan ona baktım. Siyah takım elbisenin içine bu defa gözlerinin mavisine daha da mavilik katan mavi bir gömlek giymişti. Tüm bedenini saran takım elbisesiyle ve kendinden emin yürüyüşüyle kahretsin ki çok çekici görünüyordu ve Beren'in dediği gibi neredeyse tüm kadın öğretmenler içine düşecekmiş gibi ona bakıyordu.

Kaşlarımı çatıp önüme döndüm. Yeniden görüş alanıma girince tüm okul müdürlerinin olduğu masaya yöneldiğini gördüm. Tüm müdürler onu ayakta bekliyordu. Hepsiyle tokalaşıp masanın başındaki sandalyeye oturunca müdürler de oturdular. Benim oturduğum sandalye de öyle bir denk gelmişti ki tam karşımdaki masada karşı karşıya kalmıştık. Sandalyesine oturur oturmaz bana baktı ve gözlerimiz anında buluştu. O sinirle dişlerini sıkarken ben de hızla gözlerimi ondan kaçırdım. Şu an Beren'in yerinde oturup ona sırtımın dönük olmasını her şeyden çok istedim.

Beren bana doğru eğilip yavaşça fısıldadı. "Baksana etrafımızdaki kadın öğretmenlere, nasıl da Poyraz Bey'e bakıyorlar."

Gözlerimi etrafımda gezdirdim. Genç öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu hülyalı bir şekilde Poyraz Bey'e bakıyordu. Bir an derin bir iç çektiklerine şahit oldum. Sebebini anlamak için başımı Poyraz Bey'e çevirince ceketini çıkarmış, sadece yeleği ve gömleğiyle kaldığını gördüm. Gömleğinin kollarını dirseklerine kıvırıyordu. Gergin duran gömleğinden kaslarını âdeta kadınların gözlerine sokuyordu.

Bir an bakışları bana kayınca suçüstü yakalanmış bir çocuk gibi bakışlarımı kaçırdım ondan. Yeniden ona baktığımda belli belirsiz sırıttığını gördüm.

Kahretsin! Beni yanlış anladı, diğer kadınlar gibi onu beğenerek izlediğimi zannetti. O an yanaklarımın ısındığını hissettim. Hissettiğim utançtan dolayı yanaklarım alev alev yanıyordu.

Kuruyan boğazımı ıslatmak için önümdeki bardaktan bir yudum su aldım. Neyse ki yemeklerimiz de gelmişti ve Poyraz Bey'e bakmamaya çalışarak yemek yemeye başladım. Çok geçmeden Beren, keyifli sohbetiyle hissettiğim utançtan kurtulmamı sağladı. Anlattıkları sürekli gülmeme sebep oluyordu ve her gülüşümde Poyraz Bey'in bakışlarını üzerimde hissetsem de keyfimi bozmadan yemeğimi yemeye devam ettim.

Yemeğin sonuna doğru bazı öğretmenler masalarından kalkarak Poyraz Bey'in masasına gittiler ve onunla muhabbet etmeye başladılar. Yanına oturan öğretmenlerin arasında ona hayranlıkla bakan genç öğretmenler de vardı.

Poyraz Bey ise yüzündeki hafif tebessümüyle onları dinliyordu ve her biriyle yakından ilgileniyordu. Masasındaki her kadın nedense çok mutluydu ve sürekli gülüyorlardı. Kaçamak bakışlarla onları izlediğimde Poyraz Bey de ara ara bana bakmaya devam etti.

Kaçamak bakışlarımla onları izlemeye devam ettiğim sırada kulağımın dibinde hissettiğim nefesle olduğum yerde korkuyla irkildim. Başımı yana çevirince Oktay Hoca'nın kulağıma doğru eğilmiş olduğunu gördüm.

"Oturabilir miyim?"

Başımla onaylayınca, yanımdaki sandalyeyi daha da yanıma çekerek oturdu ve gülümseyerek bana baktı. "Bu gece çok güzel görünüyorsun Eylül."

"Teşekkür ederim hocam, doğruyu söylemek gerekirse sizi de takım elbiseyle görmek şaşırtıcı oldu benim için."

Oktay Hoca bakışlarını üzerine çevirdi. "Yakışmamış mı?"

"Çok yakışmış, okula da böyle gelmelisiniz."

Başını yeniden bana çevirdi. "Ben beden öğretmeniyim, unuttun mu?" dedi gülerek, ardından ekledi: "Senin fikrini almak için yanına geldim."

Merakla ona baktım. "Dinliyorum."

Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı ve birilerin duymasından çekinircesine kulağıma doğru eğildi. "Karşı çaprazındaki masada sarı saçlı, güzel bir kadın var. Siyah elbise giymiş olan, onu gördüğüm ilk günden beri ondan çok hoşlanıyorum, sence şansım var mıdır?"

Başımı merakla karşı çaprazımdaki masaya çevirmeye yeltensem de gözlerim karşımdaki masada oturan Poyraz Bey'e takılınca durmak zorunda kaldım. Çatık kaşları, gerginlikten kasılmış çenesiyle Oktay Hoca'ya öldürecekmiş gibi bakıyordu.

"Çok güzel, değil mi?"

Oktay Hoca'nın sesiyle bakışlarımı Poyraz Bey'in öfkeli çehresinden kopardım ve yeniden başımı Oktay Hoca'ya çevirdim. "E-evet, çok güzel."

"Şimdi yanına gidiyorum, bana şans dile olur mu?"

Zoraki bir şekilde gülümsedim. "Bol şans," deyip önüme döndüm ve Poyraz Bey'e baktım.

Ölümcül bakışları bu defa beni bulmuştu. Öfkeyle bakıyordu. Diğer kadınlara tebessüm ederken bana sürekli öfkeli ve soğuk bakıyordu. Sertçe yutkundum.

Poyraz Bey'in keskin bakışları hâlâ üzerimdeydi. Onun bakışlarından rahatsız olunca lavaboya gitme bahanesiyle ayağa kalktım.

"Gelmemi ister misin?"

Beren'in sorusuna başımı sağa sola salladım. "Hayır canım, ben giderim."

"Bulabilecek misin?"

"Görevlilere sorarım," diyerek masadan ayrıldım ve üzerimde hissettiğim bakışlara aldırmadan salondan kendimi dışarıya attım. Çıkmamla birlikte rahat bir nefes aldım. Çok kasılmıştım. Görevlinin tarifiyle lavaboya ilerledim. İçeriye girer girmez ellerimi yıkayıp suyla boynumu ıslattım. Aynada kendime baktım. Poyraz Bey'in öfkeli bakışları aklımı fena hâlde bulandırıyordu.

Bir süre sonra lavabodan çıkıp uzun ve sessiz koridorda yürümeye başladım. Tam o an da koridorun başında beliren Poyraz Bey'i görünce duraksadım. Bu defa yalnızdı, adamları yanında değildi. Kızgın bir boğa gibi burnundan soluyarak bana doğru yürüyordu. Başımı geriye çevirip arkamda birinin olup olmadığına baktım öfkesi ona olabilir mi diye fakat benden başka kimse yoktu ve öfkeyle bana yaklaşıyordu. Kalbim hızla çarpmaya başladığı sırada tedirginliğimi belli etmemek adına dik bir şekilde yürümeye başladım. Belki de sadece yanımdan geçip gidecekti.

Yanıldığımı anlamam çok geç olmadı. Poyraz Bey yanıma yaklaşır yaklaşmaz ben daha ne olduğunu anlayamadan kolumdan tutup kapısının nerden açıldığını bile anlayamadığım bir odaya çekildim ve tuttuğu kolumu bırakmadan kapıyı çarpıp beni tek hamlede bedenine çekti.

Korkuyla yüzüne baktım. Kalp atışlarım hızla çarpıyordu ve yüzlerimiz birbirine değecek kadar yakındı. Nefeslerimiz ise çoktan birbirine karışmıştı. Çatık kaşlarını bozmadan gözleriyle yüzümü taradı. Yüzümdeki her zerreye tek tek baktı. Bu durum kalp atışlarımı daha da hızlandırdı ve bir an kalp atışlarımın sesini duymasından endişe etmeme sebep oldu. Yüzüme bakmaya devam ederken gözlerime gelince durdu ve dişlerini sıkarak dudaklarını yanağıma yaklaştırdı.

Kokusu yeniden doluyordu ciğerlerime. Nefesimi tuttum. Vücudumu da garip bir titreme almıştı ve titreyen bacaklarımın bedenimi taşımayacağını hissediyordum.

Allah'ın cezası bana ne yapıyordu böyle?

Konuşmadan önce çok kısa bir müddet öylece bekledi, ardından dudaklarını sakin bir fısıltıyla araladı. "Neden Eylül, neden insanların yakınına girmesine izin veriyorsun?"

Gözlerindeki öfkeli ifadesinin aksine fısıltısındaki sakinlik şaşırmama sebep oldu. Şaşkınlığım ses tonuma da yansıdı ve adı dudaklarımdan yavaşça döküldü. "Poyraz Bey."

Adını söylememle birlikte başını geriye çekip yüzüme baktı. Verdiğim kuvvetli nefes dudaklarına çarptıkça maviliklerini bir an dudaklarıma indirse de hızlıca gözlerime geri tırmandırdı ve beklediğimin aksine kıvranırcasına fısıldadı. "Lütfen Eylül. Lütfen kimsenin yakınına girmesine izin verme."

Poyraz Bey'in kıvranırcasına konuştuğunu görünce neye uğradığımı şaşırdım ve konuşmak için birkaç kez dudaklarımı açıp kapattım fakat sesimi kaybetmiş gibiydim, konuşamıyordum.

Kendime gelmeyi başardığımda öfkeyle kaşlarımı çattım ve sertçe kolumu geri çektim. Ardından bir adım uzaklaşıp aramızdaki mesafeyi açtım. "Size ne Poyraz Bey? Siz benim sadece işime karışabilirsiniz. Özel hayatıma karışmaya ne hakkınız var sizin?"

Daha da öfkelenmişti. Yakıcı öfkesi tüm bedenini esir almıştı yine. Bana doğru bir adım attı ve aramızdaki mesafeyi yeniden kapattı. Gözlerime baktı. Bakışları bedenimi yakarken içimi üşütecek kadar soğuktu, ardından dişlerini sıkarak arkasını döndü ve kapıyı ardına kadar açık bırakarak odadan çıktı.

Poyraz Bey'in odadan çıkmasıyla birlikte yanımda duran koltuğa bıraktım kendimi. Elim ayağım boşalmıştı sanki. Atma hızı kesilmeyen kalbime götürdüm elimi. Hâlâ soluksuzca çırpınıyordu. Göğüs kafesimi darmadağın edecek güçte çırpınıyordu. Tıpkı bakışıyla, kokusuyla, nefesiyle ve sözleriyle darmadağın olan ruhum gibi göğüs kafesimin altındaki kalbim de darmadağın olmaya hazırlanıyordu.

Tüm bunlar çok saçmaydı. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım ve odadan çıkıp salona doğru yürümeye başladım. İçeri girer girmez başımı hafifçe öne eğdim ve kimseye bakmadan masama ilerledim. Masama gelince eğdiğim başımı kaldırdım ve ona baktım. Masasına gelmiş, öfkeyle bana bakmaya devam ediyordu. Burada daha fazla kalamazdım.

"Eylül neyin var? Bembeyaz olmuşsun?" diyen Beren'e çevirdim bakışlarımı, korkuyla bana bakıyordu.

"Midem çok fena, yediklerim fazla geldi sanırım. Eve gidelim mi bir an önce?"

Beren alelacele başını salladı. "Tamam olur, gidelim hemen," diyerek ayağa kalktı.

Çantama uzandım ve tam bedenimi kapıya doğru çeviriyordum ki Beren'in sesiyle durmak zorunda kaldım. "Poyraz Bey'e iyi akşamlar diyelim öyle çıkalım."

Yüzümü buruşturdum. Onunla konuşmak istemiyordum. Beren sessizliğimden anlamış olacak ki, "Ayıp olur Eylül," deyince başımla onu onayladım ve onunla birlikte Poyraz Bey'in masasına doğru ilerlemeye başladık.

Poyraz Bey de ona doğru ilerlediğimizi görünce ayağa kalktı ve yanına gelmemizi bekledi. Yanına gider gitmez Beren elini uzatınca aynı şekilde elini uzatıp sıktı.

"Her şey için çok teşekkür ederiz Poyraz Bey, yine harika bir geceydi."

Poyraz Bey belli belirsiz tebessüm etti. "Memnun kalmanıza sevindim Beren Hanım, iyi akşamlar," deyip Beren'in elini bıraktı ve bakışlarını bana çevirdi, ardından elini bana doğru uzattı. "Size de iyi akşamlar Öğretmen Hanım."

Elimi uzatmadan önce gözlerinin içine baktım. Öfkesini gizlemeye çalışsa da bana nasıl öfkeyle baktığını görebiliyordum. Ben de elimi uzattım ve güçlü elinin içine bıraktım.

Soğuk duruşuna tezat olan elinin sıcaklığı tüm vücudumu sarınca, biraz olsun yavaşlayan kalp atışlarım yeniden hızlanmaya başladı. Onun da bakışları bir anda değişti ve öfkeyle bakan mavi gözleri yerini şaşkınlığa bıraktı.

"İyi akşamlar Poyraz Bey." Elimi usulca elinden çektim ve arkamı dönüp hızla yürümeye başladım. Kendimi otelden dışarı atınca da derin bir nefes aldım ve sessizce Beren'in arabasına bindim.

"İyi misin?"

Kemerini bağlamaya çalışan Beren'e çevirdim bakışlarımı.

Değildim, hem de hiç iyi değildim. Poyraz Bey'in dokundukça yaktığı bedenim, bu defa yüreğimi de beraberinde yakmıştı. Hem de etkisi bir daha hiç geçmeyecek bir şekilde yakmıştı.

••••••••••••

Herkese merhaba 🌸

Yorumlarınızı bekliyorum 🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

337 140 22
Bu hikaye aşık olup erkenden evlenen, ama sonrasında aklına dahi gelmeyecek şeyler yaşayan Eylem'in hikayesi. Eylem hep bir söze tutundu; "Kalp sever...
ZERDA By Neşee

General Fiction

329K 15.9K 20
Kitabım Töre değil mahalle kitabıdır. "Zerda..." diye başladı, aynı hevesle. "Allah şahidim ki bana nasip ettiği emanetine şu can bedenden çıkana kad...
142K 6.9K 43
"Hazan bir gün Alzheimer gibi ciddi bir unutkanlık hastalığına dahi yakalansa, hayatta iki kişiyi asla unutmazdı. Biri Sinan, diğeri Yağız... Çocuklu...
46.6K 5.1K 57
"O gün büyük bir tokat yemiştim, ardından annemi kaybettim ve ben o gün büyümüştüm. En azından öyle sanıyordum. Ta ki seni görene dek... Sen, yanağım...