EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

5. Bölüm

74.1K 4K 1.2K
By Hadadelamor90

Medya: WİZ KHALİFA ft. CHARLİE PUTH - See You Again

Herkese merhaba 😍
Nasıl geldim ama birden 😋
Bizi özlediniz mi? Ben o tatlı yorumlarınızı çok özledim 🥹

Şimdi gelelim sorularınıza; Eylül 1 ve Eylül 2'yi yayımlayacağım. Bir aksilik olmadığı sürece her gece bu saatte gelirim.
Eylül 3'ü ise yarın yayınevime teslim edeceğim. Çıkış tarihi belli olduğunda haberdar edeceğim.

Şimdilik bu kadar, başka sorularınız olursa buraya yazarsınız🌸

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••

EYLÜL

Kendimi toparlamaya çalıştım ve uyuşan bacaklarıma komut verip yeniden yürümeye başladım. Engin Bey'in odasının olduğu koridora dönmemle birlikte kapısının önünde bekleyen korumaları görünce bedenimden hızlı bir titreme geçti. Geri dönüp kaçmayı içimde şiddetle ağırladım lakin artık çok geç olduğunu iyi biliyordum.

Korumalara bakmadan Engin Bey'in kapısını titreyen elimle çalıp içeriye girdim. Hızla içeriye göz attım, neyse ki Poyraz Bey yoktu.

Beni gören Engin Bey de kaşlarını çattı ve üç adımda yanıma geldi. "Ne yaptınız Eylül Hanım? Poyraz Bey'e ne dediniz de adamı bu kadar sinirlendirip buraya kadar getirttiniz?" diye sorduğunda ses tonu azarlar gibiydi.

Engin Bey'in karşısında korkmuş görünmek istemediğim için sorularını duymazlıktan gelip rahatmış gibi bir ifadeye bürünerek dudaklarımı araladım. "Poyraz Bey nerede?"

Umursamaz bir ifadeyle sorduğum soruyla Engin Bey önce şaşırarak bana baktı, ardından çarpık bir şekilde gülümsedi. "Biraz sonra da bu özgüveninizi görmeyi umut ederim Eylül Hanım," dedi ve ekledi. "İçeride sizi bekliyor."

Engin Bey, içeride deyince soru dolu gözlerle ona bakıp hafifçe kaşlarımı çattım. "İçeride mi?"

"Evet, içeride," dedi ve eliyle dolabının yanındaki kapıyı işaret etti.

İşaret ettiği yere bakınca gördüğüm kapıya şaşkınlıkla bakmaya başladım. Bu odaya çok kez gelmeme rağmen orada bir kapı olduğunu fark etmemiştim bile. Bu odanın içinde başka bir oda olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti.

İçimdeki korku yeniden belirdi. Yavaşça yutkunup ağır adımlarla kapıya doğru yürüdüğüm sırada Engin Bey'in de pis bir şekilde arkamdan beni süzdüğünü hissediyordum.

Bu adam kesinlikle midemi bulandırıyordu.

Kapının önüne gelince ise derin bir nefes alarak kapıyı çaldım ve yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim.

İçerisi, Engin Bey'in odasına göre daha büyük olmasına rağmen daha karanlıktı. Tüm mobilyalar siyah ağırlıklıydı ve camlardan içeriye güneş ışığının girmesi siyah perdelerle engellenmişti. Odaya soğuk bir hava hâkimdi ve bu karanlık odada üşüdüğümü hissettim.

İçerisini incelerken yoğun bir sigara kokusunun genzimi yaktığını hissettim. Kapıyı kapatıp başımı Poyraz Bey'e çevirdiğimde bana arkası dönük bir hâlde, sandalyesine oturmuş bir vaziyette gördüm onu. Bir eliyle telefonunu tutarken boşta kalan eliyle de masasında gergin bir şekilde tempo tutuyordu. Yüzünü göremesem de hâlâ öfkeli olduğunu sertçe aldığı nefeslerinden anlayabiliyordum.

Masanın hemen yanı başında da Melis'in koruması Cesur, ellerini önünde bağlamış nöbet tutar bir hâlde bana bakıyordu. Her zamanki gibi bakışları ifadesizdi ve ben onun bu bakışlarıyla daha da gerildim.

Ne olacaksa olsun artık düşüncesindeydim.

Kapının kapanma sesini duyan Poyraz Bey, tempo tutmayı bıraktı ve bana bakmadan sert sesiyle ruhsuzca konuşmaya başladı. "Anlaşılan saygısızlığınızı elden bırakmama konusunda kararlısınız Öğretmen Hanım!"

Bu saygısızlık meselesinin canımı çok sıkacağından artık emindim.

"Gelenin siz olduğunu bilmiyordum Poyraz Bey."

Cümlemi tamamlar tamamlamaz oturduğu yerden hızlıca kalktı ve masasının etrafından dolanarak bana doğru döndü. Yüzüme baktı. Bakmasıyla birlikte yüzünün bir kez daha sinirle kasıldığını gördüm.

O kadar mı sinir bozucu bir yüzüm vardı? Bilmiyordum ama bana baktıkça rahatsız olmasından dolayı iyice gerilmeye başlamıştım.

Kaşlarımı çattım ve baştan aşağı siyah giyen, tüm heybetiyle karşımda Zeus gibi duran uzun boylu adama baktım. Ellerini pantolonun ceplerine yerleştirmiş bana bakıyordu. Az önce üzerinde gördüğüm siyah ceketini çıkarmış, siyah gömleği ve siyah yeleğiyle kalmıştı. Yapılı vücudunda gömlek ve yelek oldukça gergin duruyordu. Siyah gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Sol kolunda gömleğini kıvırdığı yerden siyah dövmesinin ucu görünüyordu. Dövmenin diğer ucu da sağ boynuna doğru uzanıyordu. Yakasının hemen üstünde bitiyordu. Anladığım kadarıyla dövmesi büyüktü ve tüm gövdesini kaplıyordu.

Aşağı yukarı kırk yaşlarında görünmesine rağmen oldukça dinamik ve güçlü duruyordu.
Fazla güçlü hem de... Her şeyi yakıp yıkabilecek güçte...

Gözlerimi vücudundan çekip yüzüne çevirdim. Açık kahverengi kısa saçları ve saçlarıyla aynı renk bıyık ve kısa sakalları birbirine karışmıştı. Melis'in gibi masmavi gözleri vardı. Ayrıca kaşlarını sürekli çatmaktan alnında kırışıklıklar oluşmuştu ve bu kırışıklıklar, adamın yakışıklı yüzünü daha da karizmatik hale getirmişti.

Ben daha düne kadar olgun erkekleri beğenmediğimi mi söylüyordum? Halt yemişim...

İçimden ne diyorum ben böyle diyerek gözlerimi kaçırıp kendime kızarken, adamın ruhsuz sesiyle yeniden bana öfkeyle bakan gözlerine baktım.

"Geleceğimi tahmin edemediniz mi?"

Adamın ses tonu bile güçlüydü. Tereddüt etmeden sorusunu cevapladım. "Hayır!"

Tek kaşını kaldırıp yüzüme bakmaya devam etti. "O zaman anlatıldığı kadar zeki değilsiniz Eylül Hanım."

Poyraz Bey'in sözleriyle içimdeki gerginlik yerini saf bir öfkeye bırakınca anında kaşlarımı çattım. "Ne demek istiyorsunuz siz?'

Tepki vermedi. Uzun uzun baktı yüzüme, ardından başını hafifçe yana eğip bakışlarını gözlerimde sabitledi. "Diyorum ki, telefondaki saygısızlığınızın bir bedeli olmalıydı."

İfadesiz maviliklerine bakıp derin bir nefes aldım, sakin kalmalıydım. "Amacım size saygısızlık yapmak değildi Poyraz Bey fakat Melis, hafta sonu o müzeye gitmeyi gerçekten çok istiyor, bunun nesini anlamıyorsunuz?"

Söylediğim sözlerle Poyraz Bey'in yüzü daha da kasılırken Cesur yerinde huzursuzca kıpırdandı. Bakışlarımı Cesur'un üzerinden çekip Poyraz Bey'e çevirdiğimde başını yeniden dik konuma getirdiğini ve dudaklarının düz bir çizgi halini aldığını gördüm.

"Öncelikle Öğretmen Hanım, benimle konuşurken sözlerinizi daha özenli seçeceksiniz, bu konuda sizi ilk ve son uyarışım," dedi ve bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi daha da azalttı. Tam karşımda avını parçalamaya hazır bir aslan edasıyla durdu lakin bu beni tedirgin etmek yerine mümkünmüş gibi kaşlarımın daha fazla çatılmasına sebep oldu. Poyraz Bey ise kaşlarımın çatılışına aldırış etmeden gözlerindeki çelikten ifadesiyle konuşmaya devam etti. "Ve Melis hafta sonu o müzeye gitmeyecek. Melis okul dışındaki hiçbir yere gitmeyecek. Onun aklını daha fazla saçmalıklarınızla doldurmaktan vazgeçin!"

Daha fazla sakin kalmam mümkün olmasa da son bir gayretle sakin kalmaya çabaladım ve başımı öne eğip gözlerimi kapattım. Sözleri, sürekli kanımın alev almasına sebep oluyordu. Tuhaf bir şekilde bir yanım istifaya zorlanmaktan dolayı ondan çekinse de bir yanım kafa tutmak için can atıyordu. Derin bir nefes alarak başımı kaldırdım ve yeniden gözlerinin içine baktım. Gözlerine odaklanmamla birlikte o da sinirle dişlerini sıktı.

"Bakın Poyraz Bey, benden Melis'e yardımcı olmamı istiyorsunuz ama onunla arama duvar örüyorsunuz, bu şekilde ona yardımcı olamam. Ona ulaşabilmem için onunla vakit geçirmem, etkinlikler yapmam gerekiyor. Bu sadece sınıfta olacak bir iş değil."

Son cümlemi üzerine basa basa söyleyince sıktığı dişlerini serbest bırakıp güçlü bir soluk verdi. "Olacak Eylül Hanım. Sizin işiniz tam da bu değil mi? Biz size bunun için para ödemiyor muyuz?"

İşte benim sabrım da buraya kadardı. Ben, beni anlayabileceğini düşünüp iki medeni insan gibi konuşabileceğimizi sanırken o sürekli bunun aksini ispatlamaya çalışıyor, içimde bastırmaya çalıştığım öfkemi ısrarla gün yüzüne çıkarıyordu.

Ona doğru bir adım attım ve koyulaşmış gözlerine aldırmadan gözlerinin içine baktım. Yakıcı öfkemin beni yavaşça esir almasına izin vererek sonunu düşünmeden hırslı bir öfkeyle konuşmaya başladım. "Öncelikle Poyraz Bey, ben sadece hakkım olanı alıyorum sizden, fazlasını almıyorum. Bunun farkında olarak konuşun benimle! Ve ben, Melis'e para için ya da siz istediğiniz için değil, onu sevdiğim için yardım ediyorum, bunu sakın aklınızdan çıkarmayın!" dedim ve sinirli bir soluk verip maviliklerini çerçeveleyen ürkütücü ifadeye aldırmadan konuşmaya devam ettim. "Ve şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, Melis konusunda karşı konulmaz tavırlarınızı anlamasam da yaptığınızın çok yanlış olduğunu söyleyebilirim. Bu şekilde davranarak onu üzmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Onu korkutarak ya da eve kapatarak ona yardımcı olamazsınız, bunun farkında değil misiniz? Kızınızın özgürlüğe ihtiyacı var, neden bunu anlamıyorsunuz? Neden bu kadar körsünüz?"

Poyraz Bey'e kusmaya çalıştığım öfke, aslında günlerdir Arzu Hanım'a ve Engin Bey'e de biriktirdiğim öfkeydi. İçimdeki kabullenememişliğin dışarıya haykırışıydı. Sözleri tamamlar tamamlamaz Cesur da bir hareketlilik hissedince bakışlarımı ona çevirdim ve Cesur'un gözlerindeki az önceki ifadesizliğine tezat korkuyla baktığı, ellerini çözmüş yanımıza gelmeye hazır bir hâlde beklediğini gördüm. Sanki Poyraz Bey'in elinden beni almaya çalışacakmış bir hâlde duruyordu.

Çok mu ileri gitmiştim?

Yeniden Poyraz Bey'e baktığımda onun nazarında ileri gittiğimi anladım. Bana, beni parçalayacakmış gibi bakıyordu. Bir an sol gözünün seğirdiğini görünce yavaşça geriye doğru bir adım attım ve ne ara havaya kaldırdığımı hatırlayamadığım elimi yere indirmeye çalıştım lakin geç kalmıştım. Ben daha elimi indiremeden tek adımda yanıma geldi ve elim aramızda engelmiş gibi bileğimden kavrayıp aramızdan çekerek yüzüme yaklaştı.

Yüzüme yaklaşmasıyla birlikte güzel kokusu hızlıca ciğerlerime doldu. Aldığı sert soluklar saçlarıma karışıyordu. Çenemi yukarı kaldırıp gözlerine bakmak istedim. Gözlerine bakana kadar doğru bir karar verdiğimi sanıyordum. Çenemi kaldırır kaldırmaz öfkeli soluklarımız birbirimizin dudaklarına çarptı ve verdiğim karardan pişman olmamı sağladı. Ondan uzaklaşmak istesem de maviliklerinde gördüğüm ateş bedenimi uyuşturmuş gibiydi, bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Gözlerimin içine bakmaya devam ettikçe damarlarımın kasıldığını hissettim ve kalp atışlarımın yerinden fırlayacakmış gibi atmasına sebep oldu. Yakıcı bakışlarının aksine bileğimi tutan eli ise canımın yanmasından korkarcasına hafif bir dokunuştan ibaretti. Bileğimde sadece parmak uçlarını hissedebiliyordum.

Ciğerlerime dolan kokusu, ciğerlerimden taşmak üzereydi ve kulaklarımı uğuldatıyordu. O hengamede keskin fısıltısını zar zor duydum. "Sakın... Bir daha sakın kararlarımı sorgulamaya kalkmayın, duydunuz mu beni?" diyerek önce bileğimi bıraktı, ardından, "Yoksa bir dahakine çok daha farklı bir tepkimle karşılaşırsınız," deyip sıcak nefesini yüzümden uzaklaştırdı.

Bir anda bileğimi bırakması boşluğa düşmüş hissi vererek geriye doğru gitmeme ve topuklumun gazabına uğrayıp sendelememe sebep oldu. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. Sersemlemiştim resmen. Tek istediğim bir an önce karşısından gitmekti. Hızlıca arkamı dönüp odadan çıkmaya yeltendim fakat içinde hiçbir his barındırmayan duygusuz sesiyle olduğum yerde durmak zorunda kaldım.

"Nereye gidiyorsunuz, Öğretmen Hanım?"

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp ona dönmeden sorusuna cevap verdim. "Sınıfıma gidiyorum."

Hissiz sesi yeniden duyuldu. "Benim söyleyeceklerim henüz bitmedi."

Hissiz sesini duyunca garip bir şekilde bileğime dokunduğu yerde yanma hissi hissettim. Yanma hissinin kaybolması için diğer elimle bileğimi sardım ve bedenimi ona çevirip nefretle gözlerine baktım. Ona dönmemle birlikte bakışları anında diğer elimle tuttuğum bileğime kaydı. Canımı yakmamış olmasına rağmen sebepsiz bir şekilde canımı yaktığının hissini vermek için elimi bileğimden çekmedim. Çok kısa bir müddet bileğime baktı. Gözlerinde bir anlığına şefkat görsem de yeniden gözlerimiz buluşunca yanıldığımı anladım. Zerre şefkat yoktu. Öfkeden koyulaşmış mavilikleriyle bakmaya devam ediyordu.

"Burada kuralları ben koyarım Eylül Hanım ve siz, bu kurallara karşı çıkmadan uymak zorundasınız. Aksi taktirde sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız."

Cevap vermek yerine gözlerine nefretle bakmaya devam ettim ve başımı sallamakla yetindim.

Anlamadığım bir şekilde sessiz kalıp onaylamam, onu rahatsız etmiş gibi bir hale bürünmesine sebep oldu. Sadece yüzü değil, bu defa bedenini de kasıldı. Bakışlarını uzun uzun yüzümde gezdirdi, ardından mekanik bir sesle konuştu. "Şimdi sınıfınıza gidebilirsiniz, Öğretmen Hanım."

Nefret dolu bakışlarımla bir kez daha yüzüne baktım ve arkamı dönerek kapıdan çıktım.

••••••••••••

Yeniden herkese merhaba 🌸

Yorumlarınızı bekliyorum 🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

57K 7.2K 17
Adı Bürge İlya Solmaz... O evin Asi Kızı'ydı ve bir gün babasına baş kaldırdı. Sonra kendi mutluluğunu bulmak için özgürlüğe kanat çırptı... Bazen ha...
3.2M 157K 71
"Umarım bir gün yüzün yüzümde uyanmak mümkün olur , yoksa bu dünya yaşanacak gibi değil." BERCESTE 09.07.20 Yetişkin içerik barındırmaktadır.
142K 6.9K 43
"Hazan bir gün Alzheimer gibi ciddi bir unutkanlık hastalığına dahi yakalansa, hayatta iki kişiyi asla unutmazdı. Biri Sinan, diğeri Yağız... Çocuklu...
128K 15.5K 51
Adam, yüreği hırsla kavrulan vahşi bir aslandı, kadınsa onun inine habersizce girmiş körpe bir ceylan... Kuzey'in oğlu ile Güney'in kızının dolu diz...