EYLÜL (Raflarda)

By Hadadelamor90

5.4M 205K 50.2K

Karısının ölmesiyle tüm dengeleri değişen ve kızının öğretmeniyle yeniden aşkı tadan bir baba ile aşkı hiç um... More

EYLÜL ~ DİLHUN
1. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
EYLÜL ~ MAKUS
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
EYLÜL ~ 3
Final Videosu
🌸Duyuru🌸
LAVİNİA TANITIM
🍀
EYLÜL ÖN SİPARİŞE AÇILDI
EYLÜL İÇİN CANLI YAYIN
EYLÜL 3 Alıntısı

2. Bölüm

83.7K 4.4K 1K
By Hadadelamor90

Medya: İNDİLA - Derniere Danse

Keyifli okumalar 🦋

•••••••••

EYLÜL

Çıktığım odaya göre daha karanlık olan koridorda yürürken ister istemez gergindim. Beni niye alelacele odasına çağırmıştı? Ya da neden o kadar gergindi? Tüm bu sorular, içten içe beynimi kemiriyordu.

Engin Bey'in odasına yaklaştıkça kapısının önünde duran siyah takım elbiseli adamları yeniden gördüm. Anlaşılan o kadın hala içerideydi ve benimle görüşecekti.

Bu durum içimdeki gerginliği daha da perçinledi ve başıma keskin bir ağrının saplanmasına sebep oldu. Gergin bir ifadeyle yüzümü sıvazladım ve kapıdan içeri girmeden önce yüzlerinde hiçbir mimik hareketi olmayan adamlara baktım. Ruhları bedenlerinden çekilmiş gibi soğuk ve ifadesiz bir şekilde boşluğa bakıyorlardı.

Gülümseyip selam vermeyi düşünsem de bana bakmadıkları için vazgeçip aralarından usulca geçtim ve kapıyı tıklatıp derin bir nefes alarak içeriye girdim.

İçeriye girer girmez bakışlarım Engin Bey'e tutundu. Kendini ispatlamaya çalışır bir halde karşısında oturan kadına hızlı hızlı bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Benim içeri girmemle birlikte konuşmasını yarıda kesip oturduğu sandalyesinden ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye başladı. Kadın ise hala bana bakmıyordu ve kadının hemen yanında oturan küçük kızın başı yine önündeydi.

Küçük kızdan bakışlarımı koparan Engin Bey oldu. ''Benimle gelin Eylül Hanım.'' diyerek kolumu tuttu ve şaşkın bakışlarımı umursamadan tabiri caizse beni kadının karşısına doğru sürüklemeye başladı.

Kadının yanına gelince küçük kız başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Bu öylesine farklı bir bakıştı ki masmavi gözlerinde hüzün vardı. Bir anda içime dokunan ve bana bambaşka hissettiren tarifsiz bir hüzün yerleşmişti gözlerine. Daha önce hiçbir çocuğun gözlerinde görmediğim bir hüzünle bakıyordu gözlerime.

Başımı, Engin Bey'in gergin sesiyle küçük kızın mavi gözlerinden ayırıp Engin Bey'in yüzüne çevirdim. Pür dikkat kadına bakıyordu.

''Arzu Hanım, yeni öğretmenimiz Eylül Yıldırım. Melis Hanım'ın derslerine o girecek.''

Engin Bey'in sözleri afallamama sebep olunca istemsizce ağzımdan dökülen sözlere engel olamadım. ''Melis Hanım mı?''

Sesim odada yankılanınca Engin Bey çatık kaşlı ifadesini bana çevirdi ve başıyla küçük kızı işaret etti. Yeniden başımı küçük kıza çevirdiğimde küçük kızın başını çoktan öne eğdiğini gördüm.

Karşımdaki kadının hareketlendiğini hissedince bu defa bakışlarımı ona çevirdim. Kadın, yayıldığı koltukta dik bir konum almıştı ve bacak bacak üstüne atmıştı. Başını hızlıca yüzüme çevirdi. İtiraf etmem gerekirse koyu kahve dalgalı saçları, koyu kahve gözleri ve buğday teniyle oldukça asil duruyordu fakat yüz ifadesi, son derece soğuk ve resmiydi. Beni, anlamadığım bir şekilde tepeden tırnağa küstah bir şekilde süzdükten sonra ayağa kalktı ve odanın ortasına doğru bir iki adım atıp dışarıdaki adamlarından birine tiz bir sesle seslendi.

''Cesur!''

Kadının seslenmesiyle birlikte ruhsuz adamlardan biri anında içeriye girdi ve kadının karşısında düğmeleri ilikli bir halde dikildi. ''Buyurun Arzu Hanım.''

Kadın, onun yüzüne bakmadan küçük kızı işaret etti. ''Melis'le birlikte beni dışarıda bekleyin.'' Adam, atik bir sesle robot gibi cevap verdi. ''Peki efendim.''

Adamın robot gibi çıkan sesiyle inceler bakışlarımı üzerinde gezdirmeye başladım. Takım elbisesinin içinde olmasına rağmen oldukça atletik bir görüntüsü vardı ve geniş omuzları ile güçlü duran kolları bu görüntüsünü destekliyordu. Aynı zamanda genç yaşta olmasına rağmen sanki omuzlarında taşıdığı bir yükü vardı ve onu olduğundan daha olgun gösteriyor gibiydi. Siyah saçları, yeşil gözleri ve kirli sakallarıyla da birçok kızın rüyasını süsleyebilecek cinsten bir erkekti o.

Adamı incelemeye devam ettiğim sırada adamın gözlerine bakınca kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Genç adamın soğuk bakışları, küçük kızın gözleriyle buluşur buluşmaz anında değişti ve küçük kıza sevgiyle bakmaya başladı. Bu durum beni hayli şaşırtırken küçük kız, sıcacık gülümsemesiyle birlikte genç adamın iri elinden tuttu ve onunla birlikte odadan el ele çıktı.

"Eylül Hanım.''

Aynı tiz ses, bir kez daha kulağımı tırmalayınca yeniden sese çevirdim bakışlarımı. Benden ne isteyeceğini anlamadığım kadın, aynı soğuk bakışlarla beni izlemeye devam ediyordu.

Ona bakar bakmaz; ''Oturun lütfen.'' diyerek yanımdaki sandalyeyi işaret etti.

Onu tasdiklediğimi belli edercesine başımı salladım ve yanımdaki sandalyeye oturduğumda Engin Bey de masasına doğru ilerledi.

Kadın ise bizi karşısına alarak odanın tam ortasında ileri geri hareket etmeye başladı. Attığı her adımda topuklu ayakkabısının çıkardığı ses, gergin olan havayı daha da gererken dudaklarını oldukça soğuk bir ifadeyle araladı. ''Eylül Hanım, hakkınızda birçok araştırma yaptık. İyi bir eğitim hayatınızın olduğunu gördük ve bugüne kadar çalıştığınız okullardaki başarılarınız bizi oldukça memnun etti. Bu başarılarınızı okulumuzda da görmek isteriz.''

Kadın, öyle bir konuşuyordu ki kullandığı ses tonuyla överken bile azarlıyor gibiydi ve ben hayretler içerisinde kadını dinliyordum. Kimdi bu kadın böyle? Okulun sahibi Poyraz Bey'in eşi miydi?

İç sesim yine sorularına cevaplar ararken kendimden emin bir ifadeyle kadına cevap verdim. ''Hiç şüpheniz olmasın.'' dedim lakin kadın, benden hoşlanmadığı açıkça belli etti ve beni duymazlıktan gelerek konuşmaya devam etti. ''Özellikle de bu başarılarınızı Melis'in üzerinde görmek istiyoruz.''

Kadının söylediklerini idrak eder etmez kadına soru dolu gözlerle bakmaya başlayınca kadın, bakışlarımdan ne demek istediğini anlamadığımı anlamıştı ve tereddüt etmeden konuşmaya devam etti. ''Sizinle açık konuşacağım Eylül Hanım. Melis, sessiz ama bir o kadar da zor bir kızdır. Daha bebekken annesini kaybetti. Belki de bu sebepten dolayı içine kapanık bir kız olarak büyüdü. Bunun için birçok özel öğretmenle çalışıldı, evde düzenli eğitimler aldı fakat hiçbir yol katedemedi. Şansımızı son bir kez de okulda, arkadaş çevresiyle denemek istedik ve sırf bu yüzden sizi seçtik. Sizden istediğimiz sınıfta Melis'le ayrıca ilgilenmeniz, onunla bir bağ kurmanız ve içine kapanıklığından çıkarmanızdır.''

Duyduğum sözler bir anda afallamama sebep oldu. Küçük kızın gözlerindeki hüznü şimdi anlasam da benden bir öğrenciyi ayrı tutmamı ve sınıfta ayrımcılık yapmamı istemelerini anlayamamıştım. Daha doğrusu anlamak istememiştim çünkü benim için her öğrenci aynıydı ve ayrımcılık yapmak diğerlerinin minik kalplerine ihanet etmek demekti. Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldım. ''Melis'le de diğer öğrencilerimle ilgilendiğim gibi ilgileneceğimden emin olabilirsiniz.''

Dudaklarımdan dökülen sözler, yolunu bulup karşımdaki kadının kulaklarına dolunca kadın anında kaşlarını çattı ve gerginliği yüz ifadesinden gözlerine yansırken ses tonunu da daha sert kullanmaya başladı. ''Melis ile diğer öğrencilerinizden daha fazla ilgileneceksiniz Eylül Hanım, onu herkesten ayrı tutacaksınız.''

Kadının itaatkar bir biçimde benimle konuşması beni daha da öfkelendirmişti. Konuşmak için omuzlarımı dikleştirdiğim sırada Engin Bey'in oturduğu yerde huzursuzca kıpırdadığını gördüm. Ona aldırış etmeden konuşmaya başladım. ''Siz benden sınıfta ayrımcılık yapmamı mı istiyorsunuz?''

Kadın sert ifadesini bozmadan bir kez daha tereddütsüz bir şekilde konuştu. ''Siz bunu nasıl adlandırmak isterseniz öyle adlandırın Eylül Hanım. Dediklerimi uygulayın kafi.''

Gergin bir solukla doldurdum ciğerlerimi. Bu kadın kim oluyordu da benimle bu şekilde konuşabiliyordu? Daha fazla sakin kalamayacaktım. Sandalyeden hızlıca ayağa kalktım ve tek kaşımı kaldırıp kadına doğru bir adım attım fakat ben daha ağzımı açamadan Engin Bey'in gergin sesi arkamdan duyuldu. ''Eylül Hanım, bu okula geliş amacınız Melis Hanım içindi. Bu yüzden Melis Hanım ile özellikle ilgileneceksiniz aksi taktirde sözleşmenizi fes etmek zorunda kalacağız. Eminim ki ne siz ne de biz, sözleşmenin fes edilmesini istemeyiz öyle değil mi? Ayrıca sözleşmenizin fes edilmesi durumunda bir daha kolay kolay iş bulabileceğinizi sanmıyorum.''

Şaşkınlıkla başımı geriye çevirdim. Engin Bey'in tehdidini sindirmeye çalışırken bu okula ilk kabul edildiğim gün imzaladığımız sözleşmeyi hatırlamaya çalıştım. Sözleşmenin bir ibaresinde sene sonundan önce okuldan ayrılırsam çok yüklü bir miktarda tazminat ödeyecektim. Bu tazminatı karşılayacak gücüm olmasa da okuldan ayrılmak gibi bir düşüncem olmadığı için kabul etmiştim ve şimdi o tazminatla ve mesleğimi yapamamakla tehdit ediliyordum.

Şaşkınlığım yerini anında öfkeye çevirdi. ''Siz beni tehdit mi ediyorsunuz?''

Engin Bey pişkin bir şekilde başını sallayınca şahit olduklarıma daha ne kadar şaşırabilirim diye düşündüğüm sırada kadının yeniden konuşmasıyla birlikte öylece kalakaldım.

''Bu, Poyraz Bey'in kesin emridir Eylül Hanım.''

Başımı hızla kadına çevirdiğimde kadının kollarını göğsünde bağlamış olarak buldum, gözlerindeki tehditkar parıltılarını rahatça görebiliyordum.

''Poyraz Bey mi?''

Benim şaşkınlıkla sorduğum soruya kadın keyifle başını salladı. ''Melis, Poyraz Bey'in kızıdır Eylül Hanım ve Poyraz Bey, emre itaatsızlıktan hiç hoşlanmaz.'' deyip yarım bir şekilde gülümsedi. İlk kez gülümsüyordu ve bu gülüş, oldukça kendinden emin ve aşağılayıcı bir gülüştü.

''Demek okulun sahibinin kızına ayrımcılık yapmamı aksi taktirde tazminatımla ve mesleğimi yapamamamla tehdit ediyorsunuz beni öyle mi?''

Kadının bozmadığı gülüşü daha da genişledi ve beni usulca odadan kovdu. ''Poyraz Bey sandığınızdan çok daha fazlasıdır Eylül Hanım, artık çıkabilirsiniz. İyi dersler.''

Kadının beni odadan kovmasıyla birlikte kafamın içinde tek bir ses can buldu. O ses, bana bu saçmalığa katlanmamamı ve istifa etmemi söylüyordu fakat gözlerimin önünden gitmeyen küçük kızın hüzünlü bakışları, mantıklı hareket etmemin önüne geçiyordu.

Gerçekten de bana ihtiyacı olabilir miydi? Ya da ayrımcılık yapmadan ona yardımım dokunabilir miydi?
Kendimi bildim bileli çocuklara karşı bir zaafım vardı. Ne zaman mutlu bir çocuk görsem dünyam aydınlanır, huzurla dolardı fakat ne zaman, üzgün bir çocuk görürsem işte o vakit o çocuğun hüznü kalbime işler, dünyamı karartırdı. Günlerce etkisinden çıkamazdım. Belki de sırf bu yüzden öğretmenliği seçmiştim ben. Bir çocuğun ruhuna dokunmak, bu dünyadaki varoluş amacımdı benim.

Ayrıca o tazminatı ödeyebilir miydim? İşte bu sorunun cevabından kesinlikle emindim. O tazminatı ödeyecek gücüm yoktu benim.

Nefret dolu bakışlarımı, kadının üzerinden ayırmadan adımlarımın rotasını kapıya çevirdim. Tam odadan çıkıyordum ki kadının sesiyle yeniden durmak zorunda kaldım. Yüzüm kapıya dönüktü ve o, arkamda kalmıştı.

''Bu arada Melis'in, Poyraz Bey'in kızı olduğundan kimsenin haberi olmayacak Eylül Hanım, aksi taktirde bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız."

Kadının tehdidi biter bitmez başımı ona çevirmeden kapıyı açıp kendimi dışarıya attım. Hissettiğim gerginlikten dolayı patlamak üzere olan bir volkan gibiydim ve kıpkırmızı olduğumdan emindim.

Kapıdan çıkınca ise küçük kızla göz göze geldim. Ağlamak üzereydim ve bunu küçük kızın görmemesi için bakışlarımı ondan kaçırıp lavaboya doğru koşar adımlarımla yürümeye başladım. Gözyaşlarımın yanaklarımı sızlatmaya başladığını hissedince de akmaya başladıklarını anladım ve adımlarımı daha da hızlandırdım.

Bu muydu okulun başarısı? Tehditlerle mi bu güne kadar gelmişlerdi? Neredeydi okulun vizyonu?

Gözyaşımı elimin tersiyle silerek lavobaya girdim, neyse ki lavabo boştu. Beni bu halde kimsenin görmesini istemiyordum. Yüzüme arka arkaya su çarptım. Sakinleşebilmek adına hızlı hızlı derin nefesler alıp aynada kendime baktım. Aynanın yansımasından lavabonun içi dikkatimi çekince gözlerimi lavaboda gezdirmeye başladım. Beyaz ve kahve tonlarının hakim olduğu lavabo temiz ve oldukça lüks duruyordu.

Nefretle dudaklarımı araladım. "Bu kadar okula yatırım yapacağınıza keşke insanlığınıza yatırım yapsaydınız."

Bir yandan okula karşı içimde nefret belirirken bir yandan da sakin kalmam gerektiğinin farkındayım çünkü iki seçeneğim vardı.  Ya gidecektim ya da kalacaktım.

Derin bir nefes alarak lavabodan çıktım ve yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsememle birlikte öğretmenler odasına ilerlemeye başladım. Yüzümde yama gibi duran gülümsememi bozmadan öğretmenler odasına girdim ve az önce tedirginlikle kalktığım sandalyeme bu defa hayal kırıklığıyla geri oturdum. Beren'in dikkatli bakışları da üzerimdeydi. Bir sorun olduğunu büyük bir ihtimalle anlamıştı.

"Bir sorun yok öyle değil mi?"

Belli etmemek için daha da gülümsedim. "Hayır, sadece ders planı hakkında konuştuk."

Beren'in bakışlarından bana inanmadığını anlamıştım ki bundan belli edercesine söylediği sözlerle iyice emin oldum. "Engin Bey biraz patavatsız biridir ama özünde iyi biridir. Eminim bu hallerine zamanla alışacaksın.''

Engin Bey özünde iyi biri miydi? İç sesimi bastırmaya çalışırken şaşkınlıkla Beren'e baktım. Ya yalan söylüyordu ya da Engin Bey'in gerçek yüzünü bu zamana kadar görmemişti.

Gözlerine dikkatlice bakmaya başladım ve orada bir anlam aramaya çalıştım. Yalandan çok iyi niyet var gibiydi. İçimden; "O kadar emin olma" diye haykırmak gelse de gülümsemekle yetindim.

Ben gülümseyince Beren de gülümsedi. "Herhangi bir konuda yardıma ihtiyacın olursa ben buradayım." dedi samimiyetle ve ayağa kalktı."Tören başlamak üzeredir, hadi dışarı çıkalım."

Beren'i başımla onaylayıp ayağa kalktım ve onunla birlikte odadan çıkıp tören alanına doğru yürümeye başladım.

Dışarı çıktığımızda ise öğrencilerin çoktan tören için alanda toplandıklarını gördüm. Onların ardında da tedirgin veliler vardı. Bakışlarımı, kalabalık velilerin arasında gezdirmeye başladım. Bir umut Arzu Hanım'ı görmeyi beklesem de velilerin arasında göremeyince bu defa bakışlarımı arkaya kapıya çevirdim ve adamların hala orada olduklarını gördüm.

Onlara baktığım sırada kulaklarıma gür denilebilecek kalınlıkta erkek sesi dolunca bakışlarımı bu defa sesin sahibine çevirdim. Engin Bey, tüyleri diken diken eden sesiyle konuşma yapmaya başlamıştı.

Sıkıntıyla nefesimi üfledim. Sanırım bu sese asla alışamayacaktım.

Tören biter bitmez isteksiz bir şekilde ağır ağır içeriye yürümeye başladım. Öğretmenler odasına uğrayıp kitaplarımı ve notlarımı aldım. Beren de yanıma gelince zora ki bir şekilde gülümsedim ve birlikte odadan çıkıp sınıflarımıza doğru yürümeye başladık.

Sınıfımızın olduğu koridora gelince Beren eliyle, kendi sınıfını işaret etti. ''Ben senin karşı çaprazındaki sınıfta olacağım, yardıma ihtiyacın olursa beni orada bulabilirsin.''

''Teşekkür ederim'' dedim ve kendi sınıfımın kapısını açıp içeriye girdim.

Sınıfın mevcudu 12 kişi olmasına rağmen sınıf oldukça genişti. İki kişilik sıralar, iki sıra halinde dizilmişti ve sıralara hakim olan renk beyazdı. Bakışlarımı sınıfın içinde gezdirmeye devam ettiğimde bana merakla bakan öğrencilerimle göz göze geldim. Her biri yerine oturmuş sessizce beni izliyorlardı. Onları görür görmez içim huzurla doldu ve bu mesleği neden sevdiğimi anımsayarak onlara sıcacık gülümsedim.

Onlar da gülümseyince masama doğru ilerledim ve tam o esnada Melis'in hala sınıfta olmadığı fark ettim. Merakım çok  uzun sürmedi ve az önce hissettiğim huzur, sınıfın kapısının açılmasıyla ve duyduğum tiz sesle birlikte benden anında uzaklaştı.

''Eylül Hanım!''

Arzu Hanım, kapı girişinde durmuş gözlerindeki değiştirmediği ifadesiyle bana bakıyordu. Hemen önünde duran Melis'in başı yine öne eğik bir haldeydi ve tam arkalarında kalan siyah takım elbiseli adamları, ellerini önlerinde bağlamış bir halde öylece bekliyorlardı.

Onların içeri girmesiyle birlikte sınıfa iyice sessizlik çöktü ve öğrencilerim, meraklı gözlerle kapıdaki yabancılara bakmaya başladılar. Benimse bu durum fazlasıyla canımı sıktı ve kaşlarımın çatılmasına engel olmayarak onlara doğru yürüdüm.

Arzu Hanım'ın karşısına gelir gelmez omuzlarımı dikleştirdim ve meydan okurcasına gözlerinin içine baktım. ''Yine bir şey mi isteyecektiniz?''

Arzu Hanım, tavrımdan hoşlanmamış olmalıydı ki gözlerinde bir anda tiksinti belirdi ve aynı meydan okuyan gözlerle gözlerimin içine bakmaya başladı. ''Melis size emanet. Ne demek istediğimi anladığınızı umuyorum." diyerek gözlerini gözlerimden ayırmadan sadece bakışlarıyla tehdit etti ardından Melis'in küçük bedenini kendine çevirdi.

''Melisçiğim ben şimdi gitmek zorundayım. Okul çıkışı seni almak için yeniden geleceğim ama Cesur abin, seni okul kapısında bekliyor olacak. Beni anlıyorsun değil mi?''

Arzu Hanım'ın, Melis'e söylediklerini şaşkınlıkla dinledim. Neden bu ruhsuz adamlar kızı bekleyecekti ve neden bu kadın, beni tehdit ettiği gibi küçük kızı da gizlice tehdit etmişti?

Cevapsız kalan sorularıma yenileri eklenirken küçük kız başını eğdiği yerden kaldırmadan salladı ve; ''Tamam teyze, sen merak etme.'' dediğinde Arzu Hanım'ın, bu küstah gücü nereden bulduğunu gayet iyi anladım. Demek ki bu kadın Melis'in teyzesiydi.

Düşüncelerimden Arzu Hanım'ın bana attığı ters bakışlarıyla çıktım ve adamlarıyla birlikte sınıfımdan çıkışını izledim. Onların çıkmasıyla birlikte bakışlarımı, önümde duran Melis'e çevirdim. Hala başı önündeydi. Yeniden sınıfıma baktığımda herkesin dikkatlice Melis'i izlediğini gördüm. Hemen gözlerimle boş sıra aradım ve tam masamın karşısında kalan sıranın, yanının boş olduğunu görünce elimi Melis'in sırtına yerleştirip yürümesini sağladım. ''Hadi bakalım, sırana geç.''

Melis, sırasına geçince gözlerimi yeniden sınıfa çevirdim. Her biri pırıl pırıl çocuklardı ve ben, onların kalplerine dokunabilmek için sabırsızlanıyordum. Sevgiyle onlara bakmaya devam edip konuşmaya başladım. ''Öncelikle herkese merhaba, ben Eylül Yıldırım. Yeni sınıf öğretmenizim ve yıl boyunca sizinle birlikte çok güzel vakit geçireceğimize inanıyorum.''

Tam o esnada kız öğrencilerimden biri parmağını kaldırınca konuşmamı yarıda kestim ve küçük kızın yüzüne bakarak konuşması için başımı salladım.

''Öğretmenim gözleriniz ne kadar güzel.'' dedi, ilk kez böyle bir göz rengi gördüğünü belli edercesine. Kızın şaşkın yüz ifadesine gülümsedim. ''Teşekkür ederim, senin de yüzün çok güzel.''

Küçük kız duyduğu iltifatla mutlu olup yerine geri oturduğu sırada bakışlarım, Melis'e kaydı. Dikkatlice bana bakıyordu hatta pür dikkat beni inceliyordu. Yeniden sınıfa döndüm.

''Şimdi de sizleri tanımak istiyorum, herkes sırasıyla adını söyleyebilir mi? Ayrıca biraz kendinizden bahsetmenizi istiyorum. Mesela hangi renkleri seviyorsunuz ya da neyi yapmaktan keyif alıyorsunuz?''

Sorduğum soruyla tüm öğrencilerim tek tek adını söylemiş, sevdikleri renklerinden ve yapmaktan hoşlandıkları ilgi alanlarından bahsetmişlerdi. Her birini ilgiyle dinleyip onların gülümsemelerine ortak oldum. Sıra Melis'e gelince dikkatle ona bakmaya başladım. Yavaşça oturduğu yerden ayağa kalktı lakin konuşmak istemiyor gibi bir hali vardı. Başı yine önündeydi.

''Ben Melis. En sevdiğim renk, mor. Sanırım.'' dedi ve başını kaldırıp yüzüme baktı. ''Yapmaktan keyif aldığım bir şey yok.''

Melis'in sözleriyle hemen arka sırasında oturan Emir, duyduklarına şaşırmış bir halde ona masum bir soru sordu. ''Ne yani sinemaya gitmekten de mi keyif almazsın?''

Melis ona bakmadan başını olumsuzca salladı. ''Sinemaya hiç gitmedim.''

''Neden?''

Emir'in sorusuyla Melis yeniden konuştu. ''Babam dışarıda izin vermez ama evde sinema-." deyip cümlenin devamını gertirmeden sustu.

Melis susunca uzun uzun ona baktım. Açık kahverengi uzun saçları, masmavi gözleri ve bembeyaz teniyle duru bir güzelliğe vardı. Hüzünlü bakışları ise insanın içini sızlatıyordu. Öylesine masum ve sakindi ki onda beni çeken başka bir şey vardı sanki.

Melis daha fazla konuşmak istemeyince araya girdim. ''Oturabilirsin tatlım.''

Melis'in yerine oturmasıyla birlikte yıl içindeki planlarımdan bahsetmeye başladım. Zaman o kadar hızlı akıp gitmişti ki ilk dersin nasıl bittiğini anlayamamıştım bile.Zil çalınca öğrencilerimin koşuşu kulaklarıma doldu, onların hallerine gülümseyip çantama uzandığım sırada Melis'in sessizce yerinde oturduğunu gördüm. Çok kısa bir süre sınıfın boşalmasını bekledim. Sınıf tamamen boşalınca da Melis'i yanına yürüdüm. ''Sen bahçeye çıkmayacak mısın? Hava çok güzel. Biraz hava almak iyi gelir.''

Melis başını bana çevirip önce kararsız bir ifadeyle yüzüme baktı ardından bakışlarını kapıya çevirdi. Söyleyeceklerini birinin duymasından çekinir gibi kapıya bakıyordu. Bir süre sonra başını yeniden bana çevirdi ve tereddütlü bir şekilde gözlerime baktı. ''Benim bahçeye çıkmam yasak, çıkamam.''

Melis'in hiç duymayı beklemediğim sözleriyle resmen afallamış bir halde yüzüne baktım. ''Nasıl yani? Neden yasak?"

Sorduğum soruyla Melis iyice huzursuz oldu. Hissettiği huzursuzluğu, ellerine de geçti ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Söyleyecekleri için kendini suçlu hissettiği her halinden belli oluyordu. Keyifsiz bir nefes aldı.  ''Babam kesinlikle bahçeye çıkamayacağımı söyledi. O yüzden çıkamam.'' deyip başını yeniden öne eğdi.

Babasının, ondan neden böyle bir şey istediğini anlayamamıştım. Daha doğrusu mantığını anlamamıştım. Sebebini anlayabilmek için sırasına oturup onunla aynı hizaya geldim. ''Neden baban senden böyle bir şeyi istiyor?''

Başını kaldırıp yeniden gözlerime baktı. Gözlerindeki tereddüt hala devam ediyordu. ''Bana zarar vermesinler diye izin vermiyor, beni korumak istiyor.''

Melis'in söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordum ve garip şekilde kalbim çarpmaya başlamıştı. ''Sana kimler zarar verecek ki?"

Melis soruma cevap vermek yerine sessiz kalmakla yetinince şansımı başka bir soru üzerinden denemek istedim. ''Dışarıda seni bekleyen o adamlar kim?''

Bu defa tereddütsüzce cevap verdi. ''Onlar bizim korumamız.''

Onun tereddütsüz cevabı kalp atışlarımı daha da hızlandırdı. ''Sizi kimden koruyorlar?''

Melis, yine cevap vermeyince daha fazla üstelemek istemedim ve pes etmişçesine soludum. ''Peki o zaman, madem bahçeye çıkman yasak öyleyse koridora ya da kantine gitmeye ne dersin? Orada sana kimse zarar veremez.''

Melis onaylarcasına başını sallasa da bana söylemek istediği bir şey varmış gibi sıkıntıyla gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Yardımcı olmak için ondan önce söze girdim. ''Bana söylemek istediğin bir şey mi var?''

Sorduğum soruyla Melis'in yüzü ağlamaklı bir ifadeye büründü. ''Şeyy!'' dedi cılız çıkan sesiyle ve ekledi. "Size anlattıklarımı babama ya da teyzeme söylemeyeceksiniz değil mi?''

İşte o an, Melis'in onlardan gerçekten korktuğunu anladım ve bana inanması için güven verir bir şekilde gülümsedim. ''Merak etme konuştuklarımız ikimizin sırrı olacak ve hiç kimse bilmeyecek.''

Sözlerim üzerine Melis ilk kez gülümsedi. Bu öylesine sıcak bir gülümsemeydi ki az önce tedirginlikle çırpınan kalp atışlarım, tatlı bir huzurla sakinleşmeye başladı. Yüreğime işleyen o sıcacık gülümseme, yüzümü de aydınlattığı sırada içeriye Melis'in sıra arkadaşı Bade girdi.

Bade'nin içeriye girmesiyle birlikte ayağa kalkarak ona döndüm. ''Badeciğim, Melis'e kantine kadar eşlik edebilir misin? O yeni olduğu için kantinin nerede olduğunu bilmiyor. Ona yardımcı olmak ister misin?''

Bade hevesle başını salladı. ''Tabii ki ederim öğretmenim.'' dedi gülümseyerek ve Melis'e döndü.
''Hadi Melis gidelim.''

Melis de heyecanını belli eder şekilde gülümseyince Bade, onun koluna girerek yürümeye başladı. ''Buranın simitleri çok lezzetlidir. Biliyor musun kendileri yapıyormuş. Ayşe teyze var, o yapıyormuş.''

İkilinin gidişini gülümseyerek izledim. Melis'in hayatında diğerlerinin hayatlarından çok daha farklı bir şeyler olduğunu sezmiştim ve bu durum, fazlasıyla tedirgin olmama sebep olmuştu. Eninde sonunda garip bir şekilde belaya bulaşacağımı hissediyordum.

••••••••••••

Herkese merhaba 🌸

Yorumlarınızı bekliyorum 🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın💜

Continue Reading

You'll Also Like

2.6K 305 18
erenay; neden beni merak ediyorsun etme
46.6K 5.1K 57
"O gün büyük bir tokat yemiştim, ardından annemi kaybettim ve ben o gün büyümüştüm. En azından öyle sanıyordum. Ta ki seni görene dek... Sen, yanağım...
3.7K 729 6
GATA'da işine başarılı bir doktor olan Kuzey Ataman, aşk, aile, kadınlar ve güven ile ilgili hiçbir şeye inanmıyordur. Onun için aşk yoktur, sevgi...
193K 1.1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.