My Dear Poem ° Vhope

By chibibacchan

9.5K 1.4K 955

"Sen benim en güzel şiirimsin Hoseok. Daha önce hiç şiir yazmamış olsam da ve gelecekte eğer tekrar yazacaksa... More

1. Bölüm: "Kırmızı Beret"
2.Bölüm: "Kıskanç Antoinette"
3.Bölüm: "Masadaki Süsenler"
4.Bölüm: "Bir Çeşit Duygu"
5.Bölüm: "İlk Kar"
6.Bölüm: "Tatlı Parfüm Kokusu, Jurina"
8.Bölüm: "Gözlerime Bir Çeşit Şarkı Söylüyordu"
9.Bölüm: "Dua Gibi Bir Fısıltı"
10.Bölüm: "Cesaretsiz Bir Gülümseme"
11.Bölüm: "Bahar Esintisi"
12.Bölüm: "Kiraz Çifti"
13.Bölüm: "Yakamozdan Güzel Olan Adam"
14.Bölüm: "Denizi İzlerken"
15.Bölüm: "Masum Gülüşü"
16.Bölüm: "Güneşin Doğuşu"
17.Bölüm: "Bilmek İstediklerim"
18.Bölüm: "Yazar, Jeon Jungkook"
19.Bölüm: "Ayçiçeği, Tesadüf ve Küçük Köhne Dükkân"
20.Bölüm: "Editör Park Jimin ve Antoinette'in Sırrı"
21.Bölüm: "Kırgınlıklar ve Hatalar"
22.Bölüm: "Ait Olduğun Kişi"
23.Bölüm:"Yüzündeki Hayal Kırıklığı"
24.Bölüm:"Gerçek ve Yenilgi"
25.Bölüm: "Sarhoşun Serenadı"
26.Bölüm: "Yeni Bir Sayfa"
27.Bölüm: "Sarıdan Turuncuya"
28.Bölüm: "Yazar Sancıları"
29.Bölüm: "My Dear Poem"
30.Bölüm: "My Dearest Poem"

7.Bölüm: "Antoinette'in Sevgilisi"

295 55 26
By chibibacchan

Taehyung'un bakış açısından

Jung Hoseok bana eliyle içeri geçmemi işaret etmiş olsa da birkaç adım ilerleyip koridorun girişinden kapıya gelen kişiyle olan konuşmalarını dinlemeye karar verdim. Kapıda gösterişli kıyafetlere sahip genç kız oldukça neşeli olmasına karşın Jung Hoseok ise bir o kadar sıkıntıya girmiş gibi gözüküyordu. Eliyle saçlarını geriye attıktan sonra genç kızı içeri davet etmeden hesap sorar gibi bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Burada ne işin var acaba? Hem de böyle bir havada..."
"Seni görmek için bunca yola geldim ama senin tavrına bir bak!"
"Jurina, buraya gelmek için bir sebebin yok!"

Jurina... İsmine bakılırsa genç kız Japon olmalıydı. Japon olmasını varsaymış olmama karşın iyi derecede Korece konuşuyordu. Genç kızın oldukça küçük ve sevimli bir yüzü vardı, uzun dalgalı siyah saçları yağan kara rağmen hiç ıslanmamış adeta peruk gibi küçük başını sarmıştı. Ayrıca altına giydiği deri çizmeler ve kürkten de oldukça zengin olduğu aşikârdı.

Jurina adlı kız dudaklarını büzerek Jung Hoseok'a bakarken, Jung Bey ise hiç oralı gözükmüyordu. Kız sitemli bir şekilde kollarını salladıktan sonra birkaç adım atarak Jung Hoseok'a yaklaşınca ister istemez ben de duvara biraz daha yaklaştım, dedikleri şeyleri çok net duyamıyordum.

"Hoseokkie! Seni özlediğim için burada olduğumu göremiyor musun?"
"Jurina her seferinde aynı şeyi yapıyorsun ama biz ayrılalı çok oldu... Lütfen bu saatten sonra daha fazla burada kalıp beni rahatsız etme."

Bir genç kızla konuşmak için ne kaba sözler! Jung Hoseok'un kararlı sözleri genç kızı üzmekten çok sinirlendirmişe benziyordu.

"Beni evine davet etmediğin ve dinlemediğin için çok pişman olacaksın!"
"Lütfen artık gider misin? Rica ediyorum senden..."

Genç kız parıltılı taşlarla süslü küçük çantasını bir hışım omzuna geçirdikten sonra hızlı adımlarla merdivenden inip gözden kayboldu. Büyük şaşkınlık içinde Jung Hoseok'a bakarken o ise onu dinlemiş olmamdan rahatsız bir tavırla birkaç saniye bana baktıktan sonra yavaş adımlarla az önce oturduğumuz odaya yöneldi. Peşi sıra giderken ister istemez çekinerek ona yaklaştım.

"Ayıp olmadı mı sizce de? Hem de böyle bir havada?"
"Merak etme kendisinin özel şoförü var, buradan çıktığı gibi sıcak evine dönecektir."

Jung Hoseok sinirli bir şekilde kendini koltuğa atıp eline aldığı kumanda ile hızlı hızlı kanalları değiştirirken ben ise şaşkın bir şekilde oturduğum yerden az önce neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Jung Hoseok birkaç saniye beni süzdükten sonra ellerini karnında birleştirdi.

"Gelen kişi eski kız arkadaşımdı."

Tahmin etmiştim, bu saatte aniden kapıya dayanan genç bir kızdan daha farklı bir şey olmasını beklemek aptallık olurdu. Bu durum sebepsizce keyfimi kaçırırken Jung Hoseok ise benle göz göze gelmeyerek elindeki kumandayla oynamaya devam ediyordu.

"Jurina şımarık biridir. Onu mutlaka dergilerde görmüşsündür, babası oldukça zengin bir iş adamı ve annesi de eskiden Japonya'da çok ünlü bir modelmiş. Popüler bir kızdır ama maalesef anlaşması zor biri."
"Madem anlaşması zor biri siz neden sevgilisi oldunuz?"

Hesap sorar gibi çıkan ses tonum, beni şaşırttığı kadar Jung Hoseok'u da şaşırtmışa benziyordu.

"Başlarda onunla popüler ve zengin olduğu için takılıyordum, hiç eğlenmediğimi söyleyemem ama zamanla hareketleri beni o kadar kendisinden soğuttu ki artık ona tahammül edemiyorum. Özellikle de şu aegyolu Korece konuşmasına..."

İlginç bir durumdu, Jung Hoseok gibi havalı bir adamın böyle klişe bir karakterle ilişki yaşaması onun benim gözümdeki yerini zedeleyebilir miydi bilmiyordum. Üstelik ikisini yan yana asla hayal edemiyordum. Biraz düşünceli bir şekilde Jung Hoseok'a bakmaya başladığımda o ise gülerek bana baktı.

"Seni bu kadar düşündüren nedir? Benim de eskiden bir kız arkadaşım olamaz mı?"
"Olabilir tabii, sadece hayal etmesi biraz güç..."
"Bu da ne demek oluyor?"

Sorusuna cevap vermedim, Jung Hoseok gibi bir adamı nedense herhangi bir kızla hayal edemiyordum. Aslına bakarsak herhangi bir kişiyle hayal edemiyordum, o benim gözümde hiçbir şey beğenmeyen burnu havada ama bir o kadar da havalı oluşunun hakkını veren biriydi. Duruşuyla ve tavrıyla bile farklıydı ve herhangi biri onun yanında mutlaka basit kalacaktı. Tabii, bu fikrimi onunla asla paylaşmadım çünkü benimle alay etmesini istemiyordum.

Ben düşüncelere dalmış türlü sorulara kendimce yeni sorular türetmişken saçlarım arasındaki sıcaklıkla gözlerimi hemen yukarıya kaldırdım, Jung Hoseok gülümseyerek bana bakıyordu.

"Ne oldu kıskandın mı yoksa?"

Gözlerimi birkaç kez devirdim, bu adam neden hep böyleydi? Şakasını komik bulmadığımı belli ederek yüzümü abartılı bir şekilde buruştururken o ise sıcak parmaklarıyla saçlarımı dikkatsizce birbirine katarak gülüyordu. Bir süre daha yüzümü buruştursam da sonra ben de gülmeye başlamıştım çünkü onun gülüşü bu kadar parlakken benim sisli simam neredeyse havaya karışmıştı.

"Ah Taehyung, artık böyle sinir bozucu insanlarla asla işim olmayacak! Sözde böyle bir havada çat kapı evime dayanarak benim iyi niyetimi kullanmayı amaç ediyor... Ne yazık! Bundan sonra sadece işime odaklanacağım, tüm dikkatimi projelerimize ve senin hikâyene vereceğim bunu bilmeni istiyorum."
"Bunu duymak benim açımdan şanslı hissettiriyor!"
"Evet, şanslı hissetmelisin Taehyung."

Birbirimize gülümseyerek bakarken geriye kalan sessizlik beni ilk kez huzursuz etmiyordu. Gülümsemesi içten ve samimiydi, sanki biraz daha ona bakarsam içimi, düşüncelerimi görebileceğinden korkup utanarak başımı farklı bir tarafa çevirdim.

Birkaç saat televizyondaki programları izledikten sonra o kadar çok uykum gelmişti ki gözlerimi açık tutmak için sürekli hızlı hızlı açıp kapatıyordum. Jung Hoseok bunu fark etmiş olacak ki eliyle omzuma birkaç kez vurdu.

"Haydi, artık uyu, yarın sabah çok işimiz olacak."

Başımla onu onayladıktan sonra daha önce kaldığım misafir odasına doğru yöneldim. Yatağın içine girip hızlıca battaniyeyi üzerime çekerken Jung Hoseok'un bugün bana ne kadar çok temas ettiğini düşünmeden edememiştim. Hafifçe onun dokunduğu saçlarıma parmaklarımı değdirip ister istemez gülümseyerek gözlerimi uykunun tatlı kollarına teslim ettim.

Sabah olup da gözlerimi yavaşça araladığımda kendimi aşırı enerjik hissediyordum, uykumu almıştım ve keyfim yerindeydi. Yataktan doğrulup derince esnerken ister istemez gözüm duvardaki saate takıldı.

"12:07"

On iki sıfır yedi mi? Birkaç kez daha dijital saatin ekranına baktıktan sonra panikle yataktan kalktım ve telefonumun ekranına baktım ancak orada da saat aynı sayıları gösteriyordu. Öğlene kadar uyuduğuma ve alarmı farkında olmadan kapattığıma inanamıyordum. Yalın ayak evin içinde koşmaya başladığımda mutfakta duran Jung Hoseok'u gördüm. O ise beni görünce iğneleyici bir şekilde gülümsedi.

"Küçük prensimiz uykularından teşrif edebildiler, günaydın."

Birbirine girmiş saçlarımı geriye iterken şaşkınlıkla onun da neden hala işe gitmemiş olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum. O ise beni daha fazla meraka sürüklemeden elindeki kahveden birkaç yudum aldıktan sonra bana döndü.

"Yollar çok kötüymüş o yüzden çok erken saatlerde bugünü tatil ettiğime dair bir mail yolladım herkese. Yani tatil derken, herkes kendi evinde çalışacak."

Ben ise şaşkınlıkla hala ona ve dışarıda hafifçe yağan kara bakıyordum. Panikle yataktan fırladığım için ayaklarımın üşüdüğünü de yeni fark etmiştim. Ben uyku sersemi bir şekilde gözlerimi ovuştururken Jung Hoseok ise komik bir şey izliyormuş gibi dudaklarını kıvırarak bana bakıyordu.

"Kahve makinesini daha yeni kapattım o yüzden kahve hala sıcak istersen bir bardak al ve..."

Cümlesini tamamlamadan önce göz ucuyla belden altıma baktıktan sonra gözlerini bana dikti.

"... pantolonunu biraz yukarı çek istersen bokserını görebiliyorum."

Bunun üzerine bilinçsizce üzerimden kaymış olan pijama altımı panikle karnıma kadar çektim, kim bilir ne komik ne utanç verici bir görüntü içinde dakikalardır burada dikeliyordum.

Panik içinde başlayan günüm devamında tam aksine sakinlik ve huzur dolu geçmişti. Jung Hoseok ile verimli bir şekilde taslak çıkarmış, diğer yazarların yazılarını toplamış ve önümüzdeki sayılarda yazacağım bölümler hakkında kısa bir fikir alışverişinde bulunmuştuk. Jung Hoseok gerçekten de bilgili ve işinde iyiydi, okuyucuların bizlerden neler beklediğini klişeleştirmeden bizzat anlatabiliyordu, onu tanıyalı pek fazla zaman geçmemiş olsa bile bu konuda ona karşı büyük bir güven duyuyordum. İlerleyen saatlerde şiir üzerine çalışmak için kitap almaya, Bright Shine binasındaki kütüphaneye uğramam gerektiğini söylediğimde bile hiç düşünmeden beni oraya kadar götürmeyi teklif etme cömertliğini göstermişti. Ona büyük bir zahmet verdiğimin farkındaydım ama yine de bazı zamanlarda bundan yararlanmak ve kendimi rahat ettirmek bir suç sayılmazdı, değil mi?

Jung Hoseok ile arabaya binip binaya doğru ilerlediğimizde öğleden sonra saat dört-beş civarlarındaydı. Kendisinden duyduğum kadarıyla sadece Jimin ofisteydi, geçen ayın raporlarını düzenlemesi gerektiğini ve acil olduğu için gitmemezlik yapamadığını sabah ona mail yoluyla bildirmişti. Belki de kitaplarımı aldıktan sonra Jimin'e uğrayıp selam vermeliydim. Kütüphane ve binanın girişi için gerekli kimlik okutma kartlarını Jung Hoseok'tan ödünç aldıktan sonra kütüphaneye gidip seri bir şekilde istediğim kitapları yanımdaki bez çantaya koydum. Daha sonra ana binaya geçip Jimin'in yanına uğramak için hızlı adımlarla ara koridoru geçtiğimde kapının girişinden Jimin'in odada yürüdüğünü hayal meyal görmüştüm.

Dudaklarım gülümseme ile selam vermek için açılırken Jimin'in sesi kulaklarıma doldu.

"Bir çocuk gibi davranıyorsun!"

Duyduğum cümle ile birkaç adım geriye attım, Jimin tek başına değil miydi? Hafifçe başımı eğerek kapıdan ileriye baktığımda karşısında Jungkook'u gördüm. Jungkook baştan aşağı siyah giyinmiş ve biraz solgun gözüküyordu. Kendisini en son iki hafta kadar önce görmüş ve ondan sonra da pek bir haberini duyamamıştım. Şimdi ne oldu da böyle bir günde ofise gelmişti? Merakla kapı kolonun yanına sığındığımda Jimin'in saldırgan sesi odada tekrar yankılanmıştı.

"Ofise gelmemek de ne demek? Seninle iletişim kurmak için çabalarken ne kadar rezil olduğumu biliyor musun? Diğerleri kim bilir arkamızdan neler dediler Jungkook!"
"Tek düşündüğün başkalarının ne dediği! Peki, benim düşüncelerim ne olacak Jimin? Beni ne zaman dikkate almaya başlayacaksın?"

Tartışıyorlardı ve ikisi de sinirli gözüküyordu, Jimin her an ağlayacakmış gibi dişlerini sıksa da Jungkook ona nazaran daha sakin durabiliyordu. Böyle bir durumda ikisini yalnız bırakmam gerektiğini ve şu an onları gözetlememin ne kadar etik dışı bir hareket olduğunu pekâlâ bilmeme rağmen merak duyguma yenik düşüp bir süre daha onları dinlemeye karar verdim, en azından neden tartıştıklarını ve Jungkook'un geçen haftalarda neden gelmediğini bilmek istiyordum.

"Beni özlediğini söylemekten bile utanıyorsun Park Jimin, ne acınası..."

Jungkook'un bu cümlesinden sonra birkaç saniye sessizlik olduğunda ben de neler olduğunu görmek için hafifçe başımı kapıdan yana çevirdiğimde Jungkook'un uzun parmakları ile Jimin'in yüzünü kavradığını gördüm. İkisi neredeyse burun burunaydı ve birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Gözlerim kocaman açılarak bir süre daha onlara baktım.

"Seni özledim Jungkook, seni hep özlüyorum... Bunu çoktan bilmen gerekirdi."

Gözlerim daha da açılmıştı, Jungkook'un Jimin'e olan düşkünlüğünü onu ilk gördüğüm günden beri biliyordum ama Jimin'in de ona karşı bir şeyler hissedebiliyor olabileceğini hiç düşünmemiştim. Yutkunduktan sonra merakla başımı tekrar çevirdiğimde ikisinin oldukça hararetli bir şekilde öpüştüğünü gördüm. Jungkook parmaklarını Jimin'in parlak saçlarına daldırmış, Jimin de ellerini Jungkook'un ceketi üzerinde gezdiriyordu. Şaşkınlıktan ve ne yapacağımı bilememekten açılan ağzımı ancak elim yardımı ile kapatabilmiştim. İkisi arasında olan -ve şu an olmakta olan- her ne ise beni ilgilendirmezdi ancak çıkışa nasıl gidecektim? Eğer şu an bu kapıdan geçersem beni göreceklerdi ama eğer bu kapıdan geçmezsem de ana çıkış kapısına gidemeyecektim ve kimliği okutmam gereken kapılara okutamayacaktım.

Birkaç saniye ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece kapı kolonunda bekledim, bu sırada ikisinin mırıltıları iyiden iyiye kulaklarıma dolmaya başlamıştı. Tek çare olarak gördüğüm yol yerden emekleyerek karşı kolona geçmek ve oradan da koşarak çıkışa ulaşmaktı. Yanımdaki bez çantayı yere koyup kendim de yavaşça çöktüğümde kapı tarafına bakıp bakmadıklarını anlamak için yavaşça kafamı içeri uzattım ama ikisi de birbirine iyice sokulmuş haldeydiler, birbirlerine sürtünürlerken epey mutlu görünüyorlardı. Utanarak başımı yere eğdikten sonra çekinerek dizlerimin üzerinde hızlı ama bir o kadar da sessiz adımlar atıp diğer kolona vardım. Tekrar içeriye bir göz atıp bakmadıklarından emin olunca da yavaşça çantamı sapından sürükleyip yanıma aldım ve ayağa kalkıp parmak ucunda koridordan çıktım.

Dış kapıya vardığımda gerginlikten kan ter içinde kaldığımı fark etmiştim. İkisinin mırıltıları hala kulaklarımdaydı ve silemiyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra Jung Hoseok'un arabasına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. O ise bunca zamandır ne yaptığımı merak eder gibi eliyle saatini gösterdi. Kapıyı açıp hızlıca yerime geçtiğimde o da anahtarı çevirdi.

"İşin uzun sürdü, bir terslik yoktur umarım."
"Terslik mi? Ha-hayır yok tabii. Sadece kitapları bulmam uzun sürdü."

Jung Hoseok dediğim şeyden tatmin olmamış olsa da direksiyonu Bright Shine'nın ön çıkış kapısına çevirdi.

"Jimin'le görüştün mü? İşlerini halledebilmiş mi?"

Gözlerim hafifçe büyümüştü.

"Ji-jimin mi? Aa evet şey... Gördüm ama çok çalışıyordu, bö-bölmek istemedim..."

Jung Hoseok kaşlarını çatarak bana baktığında ben de çekinerek yalanımı gizlemek için gülümsedim.

"Bir terslik olmadığına emin misin?"
"Tabii..."
"Yüzün kıpkırmızı bir halde."
"Yüzüm mü? Biraz terledim de... Sıcakladım herhalde."
"Dışarısı eksi iki derece ve terledin mi?"

Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdıktan sonra yutkundum, yalan söyleyemememin sebebi gördüklerimi henüz benim de sindirememiş olmamdı. Kuşkuyla bana bakan Jung Hoseok'un dikkatini başka bir noktaya çekmezsem her an binaya geri dönebilirdi.

"Evet, evet! Bu arada geçen size bahsettiğim diğer şiir kitabını da buldum! Eve dönünce mutlaka okumanız lazım ilgimi çeken önemli bir kısım var."

Jung Hoseok bir süre daha kuşkuyla bana baksa da fazla uzatmadı ve istediğim cevabı bana verdi.

"Tamam, eve geçince gösterirsin hangi bölüm olduğunu."

Kafamı hızlıca sallayıp onu onaylarken kucağımda duran bez çantaya sıkıca sarıldım. Jungkook'un ve Jimin'in hem vücutlarının hem dillerinin birbirine kenetlenmiş hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Nedense kendimi tutamayarak hafifçe güldüm ama daha sonra elimle ağzıma bastırdım. Bundan sonra hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmam gerekecekti ve rol yaparken aklıma hep bugünkü manzara gelecekti.

Bright Shine dergisi ilginç bir yerdi, buraya geldiğimden beri hayatımın allak bullak olduğunu ve her geçen gün daha farklı bir noktaya kaydığını hissedebiliyordum. Üstelik tüm bunların sorumlusu Jung Hoseok'tu, evet kesinlikle oydu! Başta hikâyemi buruşturup bir çöpe atan ve ardından da pişmanlıkla beni neredeyse ayaklarıma kapanır bir şekilde dergisine davet bizzat kendisiydi! Göz ucuyla arabayı kullanan Jung Hoseok'a baktığımda ise o, bende yarattığı türlü fırtınadan habersiz tüm soğukkanlılığı ile araba sürmeye devam ediyordu. Bir gün içimde biriken tüm bu karmaşık duyguların sorumluluğunu üstelenecek miydi? Üstlenmese bile onu affedebileceğimi düşünüyordum.

*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚*: ・゚

Artık yan çiftimiz Jikook da hikayeye tam olarak dahil oluyor... Yeni bölümde görüşmek üzere! (.❛ ᴗ ❛.)

Continue Reading

You'll Also Like

1K 118 5
Okulda konuşmauıp tek yapmak istediği şey resim ile ilgilenmek olan Cenan bir gece grafiti yaparken kaykaycı bir çocuk görür... (2. BÖLÜMDE RAHATSIZ...
180K 18.8K 31
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
138K 14.8K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
15.3K 992 16
Mahkûmdu Barış, Fırat'ın okyanus gözlerinde.