Son Görülme | yarı texting -T...

By beatricemutsuz

935K 49.9K 21.3K

[tamamlandı - 15.12.19] Her şey gecenin üçünde Whatsapp'dan gelen bir mesajla başladı. 055.....: *Fotoğraf. (... More

Tanıtım
0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
Alıntı
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.9
KARAKTERLER
7.0
7.1
Ramazan Özel
100K
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
Meet The Music ❧ texting
7.8
7.9
8.0
8.1
8.2
8.3
8.4
8.5
FİNAL- Birinci Bölüm
FİNAL- İkinci Bölüm
ÖZEL BÖLÜM

6.8

6.6K 448 142
By beatricemutsuz

Multideki şarkı: Teoman / Yıldızları Yakalamak

Yorumlarınızı, görüşlerinizi lütfen belirtin ve oy vermeyi unutmayın.

İyi okumalar.

●●●

"Ee, haydi! Biri gelip şu mangalı yellememde yardım etsin bana." Savaş'ın bağırmasıyla ona doğru döndüm. Bir elinde maşa diğer elinde mangal yelpazesiyle dumanların içerisinde sinirli bakışlarını atıyordu bize.

Yerimden hızla doğruldum ve Savaş'ın yanına gelerek arkasından sarıldım. Başımı kaslı sırtına koyup yanağımı üzerine sürttüm.

"Yardımcı olmaktan kastım bu değildi güzelim." Kıkırtı eşliğinde söylendi ve elindeki maşayı yan taraftaki kurmalı masaya bırakıp ellerini belindeki kollarımın üzerine sardı. Bir yandan avuçlarıyla kollarımı okşuyor, diğer yandansa mangalı yellemeye devam ediyordu.

"Ne güzel koktu o sucuklar öyle." Mırıltımın üzerine sırtını bana yasladı ve az da olsa ezilmemi sağladı.

"Ben daha güzel kokuyorum, değil mi?" Beni ezmeye devam ederken kıkırtılarım yükseliyordu.

"Bilemiyorum ki sucuk yani o." Daha fazla sırtını yasladı ve belimdeki ağırlığı arttırdı. Kollarımla belini sıkılaştırıp bana yaptığı gibi ağırlığını üzerine verdim.

"Tamam ya, en güzel sen kokuyorsun. Çilli kekim, benim." Yanağımı biraz daha sırtına sürttüm ve huzurlu mırıltılar çıkarttım.

"Bazen, Belgrad Aslanı değil de bir kedi olduğunu düşünüyorum yavrum." Sakin sesi kulağıma çok hoş geliyordu.

"Ben hâlâ telefonunda Belgrad Aslan'ım diye mi kayıtlıyım?" Başını onaylar anlamda salladı.

"Tabii ki marulum. Ne sandın?" Sinirle kollarımı belinden çektim ve kendi göğsümün üzerinde birleştirdim.

"Ben ne güzel marulum diye kayıtlıydım ya, sevmedim ki hiç bunu." Savaş elindeki yelpazeyi bırakmadan bana döndü ve yanağımı ısırdı. Gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar açılırken bir elimi yanağıma götürdüm.

"Sen, ne yaptın?" Şaşkın şaşkın ona bakıp bir yandan da yanağımı tutuyordum. İçim tuhaf bir şekilde kıpırdanmıştı ve beni ısırmasına rağmen bu hoşuma gitmişti.

"Senin o kocaman yanağını, ısırdım." Gözlerim pırıl pırıl parlarken diğer yanağımı döndüm.

"Bu tarafıda ısırır mısın? Küser sonra." Güzel dudaklarından kocaman bir kahkaha dökülürken az önceki gibi yaklaştı ve uzattığım yanağıma da dişlerini geçirdi.

Ay, tövbe bismillah. Bir hoş oldum yahu.

"Ben de burnunu ısırabilir miyim, çilli kekim?" Gereğinden fazla masum sesime ufak bir tebessüm etti. Başını olumlu anlamda salladı ve biraz eğilerek burnunu bana uzattı.

Parmak uçlarımda yükseldim ve sağ elimle burnunu okşadım. Ardından dudaklarımı burnunu çıkartarak birkaç minik öpücük kondurdum. Burnunun o minicik bir fındık gibi duran ucunu, dişlerimin arasına aldım ve hafifçe bastırıp geri çekildim.

Ben bunları yaparken Savaş, ellerini belime koymuş bir şekilde hayran hayran bana bakıyordu. Yanakları gözlerimin önüne serilirken hızla iki yanağını da öptüm ve onu mangala çevirdim.

Aç kalmak istemezdik sonuçta.

"Resmen ısırdın burnumu." Tuhaf çıkan sesi fazlasıyla hoşuma gitmişti. Hatta öyle hoşuma gitmişti ki, ses tonuna sarılıp bağrıma basma isteği doldurmuştu içimi.

"Az oynaşın da yemeklerimizi hazırlayın." Bora'nın sesiyle hızla ona doğru döndüm ve İklim'i nasıl sardığını izledim. Hangi ara, nasıl olmuşlardı bilmiyorum ama çok güzel gözüküyorlardı.

"Lan, it! Babanın uşağı yok burada, istersem aç bırakırım seni." Savaş onlara dönmeden konuşmuştu ve İklim'le nasıl sarıldıklarını görmüyordu. Bu bir yandan iyi bir şeyken gördüğü zaman olacakları düşünemiyorum.

Aman, canım. Sonuç itibariyle ben vardım burada ve o kuzeniyle yakın olurken kardeşine gelen samimi davranışı sorgulayamazdı. En azından Bora için.

"Sucuklar yanıyor, hayatım. Onları çevir sen." Savaş dediklerimle kafasını sallamıştı ve olan sucukları da diğer kızarttığı etlerin yanına koymuştu. Bilge'yle Eflin, salatayı hazırlamış ayrı bir yerde de biber, domates ve patates közlemişlerdi.

Ben de yan yana duran ikili masanın üzerine iki tane sofra bezi serdim ve marketten aldığımız köpük tabakları masaya dizdim. Aynı zamanda plastik bardak ve metal çatallarıda sofraya koymuştum. Kızlar hazırladıklarını masaya yerleştirdi ve en sonunda da Savaş, elindeki mükemmel yemeklerle sofraya geldi.

Herkes istediği yere otururken Savaş tabii ki de olması gereken yere, sol yanıma, kurulmuştu ve tatlı tatlı bana bakıyordu.

Masanın üzerinde dolanan eller tabaklarını doldurmaya başlamışken Savaş önce benim tabağımı aldı ve doldurmaya başladı. En sevdiğim şeyler olan köfte, sucuk, sosis ve tavuk şiş koymuştu. Yanında ise salata, kırmızıbiber ve iki tane közlenmiş patates duruyordu.

Aynı şekilde ben de onun tabağını doldururken her şeyden bol bol koymuştum.

Yârim aç kalmasın.

Herkes büyük bir sessizlikle yemeğini yerken Doruk, yerinde doğruldu ve yemek olan kayık tabaklarına bakmaya başladı.

Gözleri aradığı şeyi bulamamış olacak ki büyük bir hısla yerinden kalktı ve bu seferde bizim tabaklarımıza bakmaya başladı.

"İçinizden herhangi biri, bana hemen tavuk versin. Yoksa yakarım bu masayı!" Hiç kimse onu takmazken gözleri benim önümde duran daha bir ısırık bile almadığım şişteki tavuklara kaydı. Dudaklarımı büzüp Doruk'a baktım vazgeçmesi adına.

"Ama onlar benim, ben de yemek istiyorum." Büzdüğüm dudaklarımdan dolayı tuhaf çıkan sesimle Savaş bana döndü.

"Güzelim ye sen, ben ona kendi tavuklarımı veririm." Gözlerim Savaş'a kalp atarken o kendi tabağında ki tavuk şişleri Doruk'a verdi ve onun tabağındaki sucukları topladı. Savaş'ı biliyordum, tavuğu Doruk kadar olmasa da fazlaca severdi.

Bunu bildiğim için kendi tavuk şişlerimin dört tanesini tabağına bıraktım ve başımı omzuna yasladım. İşte şu an fazlasıyla mutluydum.

"Seni çok seviyorum, Savaş'cım. İyi ki varsın, aşkım." Mal mal konuşan Doruk'a çatalımı fırlattım.

"O benim aşkım, seni geri zekâlı!" Doruk kahkaha atarken abim öldürücü bakışlarını bana atıyordu.

Aman, bana ne canım? O da benim arkadaşımı götürüyordu sonuçta.

"Sen beni mi kıskanıyorsun, marulum?" Dudaklarımda muzip bir gülümseme belirdi.

"Allah'a şükür her öğün almazsam yaşayamıyorum, hayatım." Dudaklarını aynı benimkiler gibi büktü ve burnuma bastırdı.

"Kıskançlığından öperim seni." Gözlerimin hafiften sulandığını hissettim.

"Her zaman, kalbimden öpüyorsun zaten. Yeter o." Soslu ellerine rağmen, ellerimi tuttu. Hiç çekinmeden hemde. Hoş, benimde hiçbir çekincem yoktu, o olsundu yeterdi.

"Getirdin mi defteri?" Sorusuyla bir an afallasam bile hemen kendime geldim.

"Evet, getirdim. Burada mı yazacağız ilk sayfasını?" Başını olumsuz anlamda salladı.

"İlk ben yazacağım, sonra sen. Bu şekilde devam edeceğiz." Sorgulamadım, en doğrusunu bilirdi zaten.

Biraz sonra herkes yemeğini bitirmişti ve sofrayı toplamaya yardım etmişti. Savaş ise bir köşeye geçmiş, deftere yazmaya başlamıştı. Onu izleyebileceğim bir yere geçtim.

Sırtını ağaca yaslamıştı ve nefes kesici gözüküyordu. Sarı saçları ağacın gölgesi altında bir ton koyulaşmıştı. Çilli burnu havanın hafif vuran soğuğundan kızarmış, yanakları al al olmuştu. Kemikli parmakları kalemi sıkıca tutmuştu ve kağıda hiçte yumuşak olmayan darbeler bırakıyordu. Kağıda bıraktığı darbelerin aksine, yüzünde sıcacık bir tebessüm vardı ve her kalemi oynattığında daha da artıyordu.

Yanına gidip o an sarılmak istedim ama gelmememi istemişti. Beyefendinin konsantrasyonu bozuluyormuş.

Gözlerimi tekrar ona doğru çıkartırken bir kızın ona doğru yaklaştığını gördüm. Sorun, bir kızın ona yaklaşması değildi tabii ki de.

Sorun, bu havada minicik elbiseyle Savaş'a flörtöz yüz ifadesiyle bir kızın yaklaşmasıydı. Hızla yerimden kalktım ve Savaş'a doğru ilerledim. Savaşsa çoktan ayaklanmıştı.

Yanına ulaştığımda kız sadece Savaş'ın gözlerinin içine bakıyor ve tek bir kelime bile etmiyordu. Gergince doğruldum ve Savaş'ın koluna girdim.

"Bu kim, hayatım?" Hayatım kısmına ayrı bir baskı yapmıştım ve kızın bunu anlamasını umuyordum. Savaş'a soran gözlerle bakmaya devam ederken dudaklarını araladı fakat sözünü kesen karşımızda duran kızın, kendisiydi.

"Tercihlerini fazlasıyla değiştirmişsin, Savaş. Ben Asya, Savaş'ın eski sevgilisi." Ellerini bana uzattı fakat benim odaklandığım tek kişi Savaş'tı.

Olanları kavramaya çalışıyor gibi bir hâli varken belki de burada olan hiçbir şeyden haberi yoktu. Tuhaftı fakat kızın yüzünde öyle hir ifade vardı ki 'Ben yalan söylemiyorum,' der gibiydi.

Savaş'a bakmaya devam ettim, şayet bu kız doğruyu söylüyorsa Savaş'ın o deftere yazdığı şeyler koca bir yalandan ibaretti ama buna inanmak istemiyordum. Buna inanmaya gücüm yoktu.

"Savaş, bir sey demeyecek misin?" Kırgın sesim kendini hemen belli etmişti. Araya istemediğim kadar bir mesafe bile girmişti. Bu elimde değildi. Bir anda fazlasıyla kırılmış hissediyorumdum işte. Bizimkiler bu tarafa doğru gelirken ilk şaşkınlık nidası abimden çıktı.

"Aa, Asya. Senin ne işin var burada?" Sorgulayıcı ses tonu tuhafıma gitmişti. Abim bu kızı tanıyorsa kızın dedikleri gerçek mi oluyordu?

"Savaş'ı görmeye geldim." Bu sefer söze giren Doruk'tu ama Savaş hâlâ susuyordu.

"Ne alaka Savaş'la ne gibi bir munasebetiniz var ki sizin?" Asya bozulmuş gibi dururken Savaş göz ucuyla Doruk'a bakmıştı. Kim doğru söylüyordu?

Savaş'ın kolunu daha sıkı kavradım.

"Bana bir cevap verecek misin?" Sesim sakin fakat dolu doluydu. Belki de taşmak üzereydi.

"Burada değil güzelim, daha sonra anlatacağım." Gözlerimin dolduğunu hissettim. Hatta dolmuştu bile.

"Doğru mu söylüyor, eski sevgilin mi o?" Savaş'ın gözleri dehşetle açıldı ve bana baktı.

"Tabii ki yok öyle bir şey Cemre." Sesi sertti. Normalin aksine, fazlasıyla sert.

Kolumu Savaş'ın kolundan çekerek geri çekildim. Geri çekilmem kaşlarını çatmasını sağlamıştı fakat bu, şu an umursayacağım en son şeydi. Telefonum cebimde titrerken gelen bildirime baktım.

Bilinmeyen numara: Asya denen o kıza inanma, (18:38)

Bilinmeyen numara: Yalan söylüyor. (18:38)

Bilinmeyen numara: Bu sadece bir tuzak. (18:38)

Bilinmeyen numara: Dikkatinizi böyle saçma sapan küçük şeylere çekmeye çalışıyorlar. (18:38)

Bilinmeyen numara: Kötü şeyler oluyor, Cemre. (18:39)

Bilinmeyen numara: Sizi ayırmak için birden fazla kişi, iş birliği kurdu. (18:39)

Bilinmeyen numara: Kimi zorla, kimi isteyerek. (18:39)

Bilinmeyen numara: Ama hepsi bu oyunun içinde. (18:39)

Bilinmeyen numara: Şimdi sevgilinin yanına git ve ona güven ver. (18:40)

Bilinmeyen numara: Çünkü ikinizinde bu saatten sonra tutunacak tek dalınız, (18:40)

Bilinmeyen numara: Birbirinize olan güveniniz olacak. (18:40)

Bilinmeyen numara: Güvenini kaybetme, Savaş'ın yanına git. (18:40)

Bilinmeyen numara: Onun yanında olduğunu bilmeme ve ona güvendiğini hissettirmene ihtiyacı var. (18:41)

Bilinmeyen numara: Gör, bunları. (18:41)

Cemre: Bunları nereden biliyorsun? (18:41)
gönderilmedi.

Cemre: Hay böyle işe sokayım, bari konuşmama izin verip öyle engelleseydin. (18:41)
gönderilmedi.

Hızla whatsapptan çıktım ve Savaş'ın koluna tekrar tutundum. Savaş'ın gülen gözleri gözlerimi buldu. Anlamıştım, şu an konuşmamasının tek sebebi başkalarının ağzına laf vermemekti.

Gülümsedim ve daha çok güvendim.

Bana yazan kişinin dedikleri doğruysa, daha fazla güvenmeliydim.

BÖLÜM SONU

Kitapla ilgili bildirimler için beni takip edebilirsiniz. melisamt0

Bölüm ile ilgili düşünceleriniz neler?

Beğendiniz mi?

Umarım beğenmişsinizdir.

İyi zamanlar diliyorum ve sizleri seviyoru, görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

3.3K 223 19
Genç kız önüne çıkan haberi okumayı bitirdiğinde tüyleri diken diken olmuştu; gerçekten de düşmüş melekler var mıydı? "Seni gerçek benliğinle istiyo...
242 50 4
Her şafakta, anılarımın ilmeklerinin uçlarını kaybetti zihnim. Ve her zifirde tablolar yine aynı, kırık. Yüzündeki mimiksiz anlatan olaylar ve gözler...
479K 36.9K 55
Siz: canım sıkıldı Siz: o yüzdende sana yazdım Miraç: ne? Miraç: kimsin sen? Siz: anoniminim . Derste canınız sıkıldığı için okulun popüler ç...
241K 4.3K 3
Derin Gökser, 17 yaşında babasının işleri nedeniyle doğup büyüdüğü ilçeden, evinden ve okulundan ayrılmak zorunda kalır. Duygusal sancıların içinde...