MİM

By cigdemgah

1M 73.4K 6.9K

Sıradan bir hayatı olan Feza, üniversitede öğrencisidir aynı zamanda bir hastanede de danışman olarak çalışma... More

GİRİŞ
1.Bölüm
1.Bölüm - 2
2.Bölüm
2.Bölüm - 2
3.Bölüm
3.Bölüm - 2
4.Bölüm
4.Bölüm - 2
5.Bölüm
5.Bölüm - 2
6.Bölüm
DUYURU - I
6.Bölüm - 2
7.Bölüm
7.Bölüm - 2
8.Bölüm
DUYURU - II (NUN)
8.Bölüm - 2
9.Bölüm
Yazar'dan Not
9.Bölüm - 2
10.Bölüm
11.Bölüm
11.Bölüm - 2
12.Bölüm
DUYURU - VAV
12.Bölüm - 2
13.Bölüm
13.Bölüm - 2
14.Bölüm
14.Bölüm - 2
15.Bölüm
15.Bölüm - 2
16.Bölüm
16.Bölüm - 2
17.Bölüm
17.Bölüm - 2
18.Bölüm
18.Bölüm - 2
19.Bölüm
19.Bölüm - 2
20.Bölüm
20.Bölüm - 2
21.Bölüm
22.Bölüm
22.Bölüm - 2
23.Bölüm (Final part 1)
23.Bölüm (Final part 2)
DUYURU - MİM
DUYURU - EZHERAN
NUN KİTAP OLDU ⭐️

10.Bölüm - 2

21.1K 1.5K 148
By cigdemgah

(3 gün sonra)

. . .

Akşam bulaşıklarını bulaşık makinasına yerleştirirken annem salonda namaz kılıyordu. Dün dönmüştü Gaziantep'ten ve yarın yine gidecekti. Teyzem ameliyat olmuş riski atlatmıştı ama tekrar ameliyat olması gerektiğini söylemişti doktorlar. Annem benim için dönmüştü. Evini ve geri de bıraktığı beni kontrol için gelmişti. Beni yalnız bırakmak istemediği için iki gündür onunla gitmem için ısrar ediyordu ama reddediyordum. Gitmeyecektim. Sabahtan bu yana yorgunluğunu atlatmasını bekliyor onunla konuşmak için fırsat kolluyordum. Aklımda ürettiğim senaryolar bin şekle bürünüyordu. Düşünceden düşünceye atlıyor söylemenin yolunu yordamını arıyordum. İkilemdeydim. Ya anneme bunun sahte bir evlilik olduğunu söyleyecektim ya da Leyla'ya 3 gündür yaptığım gibi aşk evliliği pozları verecektim. Bunu tek başına iken yapmak kolaydı ama Talha ile beraber iken birbirini seven iki gençten çok görücü usulü birbirini kabul etmiş iki kişi gibi durmamız diğerlerine neyse de anneme tuhaf gelecekti eminim. Allah'a çok şükür Talha iki gündür ortalarda yoktu. Gitmeden önce müstakbel karısına "yurtdışına gidiyorum. 2 güne dönerim." diye mesaj atmıştı. Bunun da Leyla soracağı için olduğuna emindim. Hatta dün gece "iyi uykular" diye mesaj attığından kalbim durmak üzereydi ki ikinci mesaj geldi "Leyla'ya bu mesajı göster." Bunun cidden önemli olduğunu sabah Leyla'nın birden abim ile konuşuyor musunuz diye sorması ile anlamıştım. Bir kez daha Talha'nın zeki biri olduğuna gerçekten inanmıştım. Leyla'ya konuştuğumuzu ve mesajı söylediğimde şaşkınlığını görmek keyif vericiydi dahası mutlu olması hayli hayli güzeldi. Yavaş yavaş inanmaya başladığına emindim. Sabah günaydın mesajları akşam iyi uykular mesajları almam Talha konusunda beni bulutların üzerine çıkardığı kadar beni o bulutlardan yere çakıyor, duygularımı incitiyordu. Bunun gerçek olmadığı düşüncesi yüreğimin üstüne taşlar koyuyordu. Eğer Talha gerçekten severse nasıl olur sorusu aklımda yankılanıp duruyor bunun ben olmayacağım gerçeği de içimi kavuruyordu. İçimde ki Süveyda fidanımın etrafına bir çit örmüştü Talha. Bu çit gerçeklikten uzaktı. Hem dokunamayacağım kadar soyut hem de çok güzel olacak kadar somuttu. Sessizdi içim. Gittikçe de sessizleşiyordu. Bunun korkusu da büyüdükçe büyüyordu. Bu oyunun beni mahvedeceğinden korkuyordum. İçimi çöle döndürüp kuraklaştırmasından korkuyordum. Kendimden uzaklaştığımı hissediyor Allah'a dua ederken bazen ne isteyeceğimi bilemiyordum. Annem için ettiğim dualar yavaş yavaş tekrarlanıyordu. Amerika'ya gitmek isteğim bulanıklaşmıştı ve gerilere gitmişti. Annemin yüzünü doğru dürüst göremeyişim içimde sıkıntılar biriktiriyordu. Abimi görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Sesini duymak birkaç resmini görmek bazen görüntülü araması dışında yanımda olmaması kötü hissettiriyordu. Onu özlediğimi fark ettim. Telefonuma uzandım. İki gün önce Aslı ile Central Park' ta çıktıkları sabah yürüyüşünde video çekip göndermişlerdi. Aslı'nın hamile olduğunun haberini havalara uçarak veriyordu. Anneme de videoyu gönderdiğimde ağlayarak şükürler etmişti. Onlar kadar bende çok sevinmiştim hala olacağıma. Videoyu tekrar izledim ardından ayağa kalkıp anneme de bana da birer çay doldurdum. Yanına gittiğimde seccadeyi katlıyordu.

"Allah kabul etsin annem,"

"Amin iki gözüm, sen kıldın değil mi?" başımla onayladım. Çayını yanına bıraktım ve pencere önünde ki tekli koltuğa, karşısına oturdum. İçimden nasıl başlayacağımı düşünürken annem benden önce davrandı: "Yakup aradı bugün beni. Hayırlı bir iş için." dediğinde çay boğazımda kalınca öksürmeye başladım: "Helal kızım, helal." Annem endişeli bir şekilde ayaklanacaktı ki onu durdurdum. Annemin konuya buradan başlaması tevafuk değil de neydi? İçimden Allah'ın işine hayretler ederek ona baktım. Nihayet öksürüklerim durduğunda konuşabildim:

"Ne hayırlı işi?"

"Bir amcasının oğlu ardı Aydın diye. Hani mühendisti. Yanlışlıkla Sevillerin sanıp bizim eve gelmişlerdi. Uzun boylu esmer bir çocuktu." Hatırlamıştım. O meseleden sonra iki kez bizim okulun önünde tesadüfi birer karşılaşma gibi beni görmeye gelmiş, üçüncüsünde ise benden iyi bir azar yemişti. Sonrasında ise hiç görmemiştim.

"Eee?"

"Haber göndermiş annesi. Yakup ne kadar olmaz dediyse de ısrar ettikleri için yine de bir söylemek istemiş."

"Zahmet etmişler anne, yarın uygun bir dille reddettiğimi söylersin Yakup abiye." annem başını olur der gibi salladı.

"Ahmet vardı, doktor olan hani ne oldu o çocuk?" tamam işte şimdi sırasıydı:

"Onunla olamazdı anne."

"Nedenmiş? Efendi çocuk, doktor, hem yakışıklıydı da." yutkunarak başımı önüme eğdim.

"Olamazdı çünkü kalbimde başkası var." annemin yüzüne bakamadım. Kalbimden geçeni bir yalanmış gibi değil de saf hali ile söylemenin beni bu denli utandıracağını tahmin etmemiştim. Sanırım bunu gözümde büyüten annemin bana olan Talha ile ilgili ikazıydı. Sustum. Annemin tepkisini bekledim ama oda sustu.

"Feza!" dedi ona bakmamı isteyerek bakışlarımı zar zor kaldırdım. İsmimi söylemesi ciddi bir konuşma yapacağımız anlamına geliyordu. Bakışlarım o ciddiyetin ardına saklanmış merhamete, şefkate takıldı oradan medet umdum: "Yoksa..."

"Talha'yı seviyorum." dedim bir çırpıda. Birkaç saniye geçti yüzü keyifsizlendi:

"Emin misin bu duygundan?" diye sorduğunda:

"Eminim anne." dedim usulca. Yine sustu bir süre dalıp gitti. Devam ettim.

"Ayrıca bir şey daha var."

"Söyle."

"Talha, bana evlenme teklifi etti." annem donup kaldı bu defa. Bakışlarına vuran sükutun gözbebeğini titrettiğini gördüm.

"Sende isteklisin..." dedi ses tonundan buna itiraz etmemi beklediğini anladım.

"Evet, ama senin-"

"Kabul ettin mi?"

"..."

"Feza?"

"Kabul ettim." annemin hayal kırıklığına uğradığını gördüm. İçim acıdı. Onu bu yaşıma kadar ilk kez bana bu şekilde bakarken görmüştüm. İlk kez gurur duyarak değil... Kuşku, korku ve endişe doluydu bakışları. Az sonra tekrar konuştu. Sesi kırgın çıkıyordu.

"Neden kabul ettin? Kendin için mi yoksa Leyla için mi? Merhametten mi aşktan mı?" annemin sorduğu soruyu kendime kaç defa sorsam da dürüst olamamıştım ama şuan dürüst bir cevap vermeliydim:

"Her ikisi de."

"Talha'yı çağır."

"Ne? Şimdi mi?"

"Evet, hemen şimdi. Kızımla evlenmek isteyen adamı görmek istiyorum."

Af dileyen gözler ile anneme baktım. Onu ikna edemezdim biliyordum. O halde dediği gibi çağıracaktım. Talha'nın şimdiye dönmüş olabileceğini biliyordum ama içimden dönmemesini diliyordum. Annemin sözünü ikiletmeden telefonumu elime aldım. Onun sert ve onaylamayan bakışları altında Talha'yı aradım. Hayret ki ilk çalışta açtı:

"Önemli değilse işim var."

"Hayırlı akşamlar... Talha." karşı tarafta bir sessizlik oldu. Ses tonumun üzgün çıkışından mı bilmiyorum anladı Talha hemen:

"Yalnız değil misin? Annen mi yanında?"

"Evet."

"O halde onunla konuştun?"

"Evet, öyle yaptım."

"Ve... Annen benimle konuşmak istiyor."

"Evet. Döndün mü?"

"Yarım saate oradayım."

"İşin var ise gelme-" yüzüme kapatılan telefonu elimden indirip anneme döndüm: "Yarım saate burada olur... Yarın konuşamaz mıydın anne? ... Bana söyle şimdilik ne söyleyeceksen. Yarın-"

"Sevdaya düşmeyen taraf ile konuşmam gerek." dediğinde söyleyecek bir şey bulamadım. Annemin her hissettiğimi bilmesi bazen kötü bir avantajdı. Talha'nın beni sevmediği gerçeğini bir de onun yüzüme çarpması bu defa canımı yaktı. İlk kez böyle derin hissediyor oluşum beni sarstı ve susturdu.

"Beni seviyor." dedim son bir yalan söylediğim de. İnsan kendisinin inanmadığı bir yalanı hemen açık eder ya. Tıpkı onun gibi bağırıyordum bunun tersini. Halime üzüldüm. Talha'nın beni sevmiyor oluşundan çok annemi kırdığım için...

Annem bana bakmayı bırakıp sokağı seyretmeye başladı açık pencereden. Düşüncelerin kafasında birbirini kovaladığı açıktı. Talha'nın beni sevmediğini anladığı bildiği için onunla evlenmek istememe kızmıştı, sessiz kalışından anlamıştım bunu. Üzgün hissettim. Öyle ki bir an Talha'yı arayıp gelmemesini isteyecek kadar üzüldüm. Annemin benim için tek bir iç çekmesini bile istemezken şimdi bu şekilde evlenmek istediğimi hele ki beni sevmeyen bir adamla evlenmek istediğimi söylemem onu ne kadar üzdüğünü biliyordum. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım. Bunun sancısı içimde kıvrandı. Babam ile birbirlerine olan sevgilerini bilmeyen yoktu. Öyle ki aşık olduğu adamın onu yalnız başına bırakarak canına kıyması onun içini nasıl yaktığını son 13 yıldır görebiliyordum. Onunla beraber bende yaşıyordum. Şimdi onun azabı kadar derin bir azap içinde yaşamak istemem onu incitmişti ve bunu bilmek içimde bir şeyleri ezmişti. Annemin yüzüme bakmayışını beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Belki ben gözümde çok küçümsemiştim mevzuyu. Taşıdığım sevgimin ceremesini çekerken içimde bu denli yük birikeceğini tahmin etmemiştim. Yeni mi oluyordu 'başlangıç'. Şimdiden bu kadar üzülüyor muydum? Öyleyse sonrasında neler olacaktı daha?

Usulca ayaklanarak odama çıkan merdivenlere yöneldiğimde içimden bir İnşirah okudum. Başörtümü takarken bir de Ayetel Kürsü ekledim duama. İçimde ki sıkıntı Talha gelip annem ile konuşmadan geçmeyecekti anlamıştım. Tekrar aşağı indiğimde annem hala dışarıyı izliyordu. Sessizce bir köşe de oturdum. Onun benimle konuşmasını bekledim ama konuşmayacaktı. Sessiz bir şekilde otururken Talha'nın arabasının motor sesi duyuldu. Kapının önünde park etmişti. Ardından kapının açılıp kapanma sesi geldi ve bir otomatik kilit sesi... İçimden saydım. 5, 4, 3, 2, 1... Aynı anda zil çaldığında ayaklandım. Kapıyı açtığımda Talha'yı karşımda gördüm. Yine siyahlar içindeydi.

"Hoş geldin." dediğimde kaşlarını çatıp bana baktı. İçeri geçmesi için kenara çekildim. Sessizce ardından kapıyı kapattım. Ayakkabılarını çıkardı. Evde hiç kullanılmayan erkek terliklerine elim uzandığında annemin onların bir gün benim eşim için hazır beklettiğini söylediği gün geldi aklıma. Keyifsiz bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Talha'ya salonu gösterip bir adım atmıştım ki birden kolumdan tutup beni durdurdu:

"Hasta mısın?" diye sordu fısıltıyla anlamayarak ona baktım. Kolumu hemen ellerinden çektim ve aynı şekilde cevap verdim:

"Değilim."

"O halde bu surat ifadesi ne?"

"Talha, anneme bana davrandığın gibi davranma." dedim net, tekdüze bir sesle. Talha kaşlarını çatıp anlamsızca baktı:

"Ne?"

"Beni duydun. Onunla bir anne gibi konuş." eğer tek bir saygısızlık yaparsa onu kovacaktım. Bundan emindim. Duygularım beni ırgalatmazdı.

İçeri girdiğimde Talha bana yetişip hemen yanımda durdu. Annem ayağa kalktığında Talha'nın gözünü içine baktı:

"Hoş geldin," dedi samimi bir şekilde. Misafire kim olursa olsun bu şekilde davranırdı bilirdim. Talha gülümsedi ardından hiç beklemediğim bir şey yaparak annemin elini öptüğünde hayatımın en enteresan manzarasını seyrediyordum:

"Hoş buldum," dedi, annem Talha'yı pek tanımadığı için bunu normal karşılaşmıştı. Eli ile oturması için karşısında ki üçlü koltuğu gösterdi. Ve karşılıklı oturduklarında ise sıra bendeydi:

"Feza, bize birer kahve yap kızım. Damla sakızlı olsun benim ki." annem gözümün içine baktığında mesajı alarak yanlarından ayrıldım. Damla sakızlı kahve sevmezdi. Bu bizi yalnız bırak demekti. Talha usulca bana bir bakış atarken yanlarından ayrıldım. Salon kapısında durdu ayaklarım. Eğer Talha ters bir şey söyleyecek olursa müdahale edecektim. Sadece bu yüzden de değildi elbette... Beni şaşırtarak ilk konuşmayı Talha yaptı:

"Aslında bu şekilde tanışmak istemezdim."

"Biraz emrivaki oldu tabi."

"Sizin çağıracağınızı tahmin etmiştim. Daha önceden tanımış olsaydık keşke." Annem cevap vermedi. Talha'yı süzmekle meşgul olduğunu anlamıştım. Annemin bakışları altında Talha'nın da bakışlarını yere eğdiğini görür gibiydim.

"Aslen nerelisiniz?" diye sorduğunda Talha'nın şaşırdığına eminim. Ama annem her tanıştığı kişiye ilk olarak selam verir ardından nereli olduğunu sorardı. İslam öyle makbul görür derdi. Önce selam sonra memleket...

"İstanbul'un yerlilerinden olduğunu söyler babam. Annem ise Mardin'li."

"Mardin?"

"Evet."

"Annen..."

"Vefat etti."

"Rabbim rahmet eylesin."

"Amin."

"Baban?"

"Sağ. 2. Kez evlendi. Eşi ile birlikte yaşıyor. Bizden ayrı."

"Sen ve Leyla... ikiniz tek misiniz?"

"Tek değil. Yavuz, Nazar, Bahadır, Halime abla, Salih abi, Tuğra, Buğra, Feza... Kalabalık bir aileyiz." gülümsedim. Aile demenin Talha için sadece kan bağı demek olmadığı bilmek hele de o ailenin içine beni de aldığını bilmek kalbimde ılık rüzgarlar estirdi. Onun doğru kişi olduğunu bir kez daha hissettim. Bunun annemin de hoşuna gittiğini ses tonundan anladım.

"Maşallah... Kaç yaşındasın Talha?"

"28."

"Namaz kılıyor musun?"

"Hayır. Sadece cumaları kaçırmam."

Ne? Cuma namazını mı? Talha mı? Çok büyük şaşkınlık yaşarken onu Cuma günleri hiç görmediğimi fark ettim. Gerçek miydi? Yoksa sadece annemi mi oyalıyordu. Leyla'nın da bunun hakkında hiçbir şey söylemeyişini anımsadım. Gerçek miydi yalan mı?

"Neden sadece cumalar?"

"Sanırım bu benim Allah'a teşekkür etme şeklim. Leyla'yı hala yanımda tuttuğu için."

"Kardeşin için... çok üzüldüm. İnşallah en kısa zamanda uygun nakil yapılır kuzuma."

"Teşekkür ederim." dediğinde Talha'nın ses tonunun yumuşaması şaşırtıcıydı. Birden annemin konuyu değiştirmesi ile Talha'nın yüz şeklini merak ettim. Kötü görünüyor olmalıydı.

"Alkol alışkanlığın var mı?"

"Hayır. Kullanmam. Evimde de bulundurmam."

"Ne iş yapıyorsun?"

"Babamın bir şirketi var. Birçok alanda yatırımlarımız var. İnşaattan, nakliyata, turizme, sanatsal faaliyetlere vesaire."

"Babanın şirketi?" Talha'nın gülümsediğine emindim. Annemin dikkatinden kaçmayan şeyler olması onu şaşırtmış olmalıydı:

"Babam adına yönetiyorum. Aslında benim değil."

"Peki sen necisin?"

"İnşaat mühendisliği okudum. İki yıl falan kadar da çalıştım. Sonra şartlar değişti, babam rahatsızlandı ve onun yerine geçtim."

"İstemiyor gibi söyledin."

"Önceleri istemiyordum ama şuan buna mecburum."

"Neden mecbursun?"

"Şöyle düşünün, aslında hiçbir şeye ait hissetmiyormuş da tek bir şeyin varlığı için orada kalmak zorunluluğu gibi." annemin de benim gibi şaşırdığına emindim. Neyse ki üstünde fazla durmadı.

"Feza yaşadığın yeri gösterdi. Ve şuan bulunduğun ev Feza'nın yaşadığı yer. Birbirinizden çok farklı olduğunuzun farkında mısın?"

"Zengin kız fakir oğlan gibi mi? Bana deseniz ki Feza'nın dindarlığı ve senin halin... anlarım... ama maddi konu da farklılıklar umurumda değil. Ayrıca Feza'nın din konusunda ki hassasiyeti beni ona çeken en büyük neden? Benim ne hissettiğim ve Feza'nın ne hissettiği önemli. Başkalarının ne düşündüğü umurumda değil."

"Neden Feza ile evlenmek istiyorsun?"

"Feza'yı Leyla için işe aldığımı biliyorsunuz. Kardeşim benim her şeyimdir. Canımdan da ötedir. Hassastır aslında ama bana dünyanın en güçlü insanıymış gibi gözükmeye çalışır. Ben gerçekten de öyle sanıyordum belki de öyle olmasını umuyordum ta ki Feza bize katılana kadar. Güçlü duruşu, lafını esirgemeyişi, inançlarına bağlılığı, insanları sahiplenişi, cesareti, kalbi... sayabileceğim bir çok sebep var. En önemlisi de onu seviyor oluşum. Beni seviyor oluşu." Talha'nın gerçekten içten ve samimi bir şekilde konuşması beni mutlu etmişti. İçimden ona teşekkür ettim. Belki de annemde benim gibi onun bu samimiyetinin üstüne son söylediği kendinden emin cümleye takılmamıştı. Talha annemi ikna ettiğini düşünüyor olmalıydı ama ben annemin aklında bir şeyleri tartıyor olduğuna emindim. Bir süre sessizlik oluştu. Ardından annem ağır ağır yıllardır artık duymadığım o hikayeyi anlattığında onun Talha'ya ısındığını anlamıştım.

"Ben daha yeni bir genç kızken rahmetli babamın imamlık yaptığı bir köyde evimizin arka bahçesine bakan küçük pencereli bir odam vardı. Kalın duvarlı olur köy evleri o yüzden pencere pervazında oturulacak büyüklükte bir açıklık oluşur her gün orada oturur güneşin batışını seyretmeyi çok severdim... Biz o eve taşındıktan sonra konu komşu bize misafirliğe geldi. Misafirlikten çok küçük ikramlar getirdiler, biz köyde misafirdik yani. Hemen çaprazımızda büyük bahçeli kerpiç bir ev vardı o evde yaşayan teyze de çelimsiz oğlu ile biraz süt göndermişti. Oğlu ben ile aynı yaştaydı. İlk bakışta gıcık oldum çocuğa. Böyle kenafir gözlü meymenetsiz zayıf mı zayıf bir oğlan çocuğuydu. O da beni sevmediydi. Atışır dururduk. Laf söyler, sataşır bazen ileri de giderdi. Sonra annesinin hasta olduğunu öğrendim. Yatağa bağlıydı. O çocuk sütü bize getirdikten bir ay sonraydı annesi vefat etti. Kadının arkasından o kadar çok ağladılar ki ne kadar sevilen biri olduğunu anlamıştım. Ondan sonra bu çocuk görünmez oldu niceleri. Annesini kaybetmiştir diye kimseye görünmüyor diye düşündüm. Sonra bir arkadaşımdan duydum. Çocuk evinin arka bahçesinde tüm gün kendi kendine oturuyormuş. Kimseyle konuşmuyormuş. O yaramaz çocuk gitmiş, sessizleşmiş. Babası da endişeliymiş. Dayanamadım gerçek mi diye akşamüstü kontrole gittim. Gerçekten de çocuk oradaydı. Bir süre izledim çocuğu. Elinde küçük bir çöp sessizce yere bir şeyler çiziyordu. Başka hiçbir şey yapmıyordu. Eve döndüm. Aklım çocuktaydı hep. Bir sonra ki gün yine gittim. Yine aynı yerde oturmuş aynı çubukla bir şeyler çiziyordu tek fark sessizce ağlıyordu bu defa. Annesini özlediğini anlamıştım. İçim ezildi. Üzüldükçe üzüldüm. Sonra yine bir gün gittim bahçe duvarının arkasına baktım yine aynı hal. Yerden bir taş alıp çocuğun önüne attım dikkat edecek mi diye. Başını kaldırıp taşın nerden geldiğine baktı. Saklandım hemencecik. Kimseyi göremeyince tekrar önüne döndü. Az biraz bekleyip tekrar başka bir taş daha attım. Yine bakındı ama beni görmedi. Tam başka bir taş daha atmak için ayaklanmıştım ki bana atılan bir taş alnıma denk geldi. Canım o kadar acıdı ki koşarak eve geldim. Ona sataşmak için yapmamıştım ama o öyle anlamıştı. Sonra ki gün gitmedim. Bir sonra ki gün de gitmemeye kararlıydım ama dayanamadım yalnız bu defa gizliden gitmeyecektim. Evden bir bardağa süt doldurdum. Onu ilk gördüğüm gün onun bana getirdiği gibi. Vardım çocuğun yanına. Yüzüme bakmadı. "Dün için özür dilerim" dedim. Oralı olmadı. Birkaç şey daha söyledim ama tepki vermedi. Eğilip elimde ki sütü ona uzattım ama elini savurup bardağımda ki sütü döktü. Çok sinirlendim. Ağzıma geleni saydım, sövdüm. Ses etmedi. Kalktım eve geldim. Yaptığım iyiliğe böyle karşılık vermesi sinirlendirmişti beni. Gece karar verdim bir daha gitmeyeceğim dedim ama sabah aynı sütten alıp yine gittim. "Dün söylediklerim için üzgünüm" dedim. Eğilip sütü yanına bıraktım. Arkamı dönüp giderken yine sütü döktü. Hemen sabahına da hastalandım. Dışarı bile çıkamayacak kadar hastaydım. Gecem gündüzüme karışıp durdu. Bir hafta falan geçti ablam elinde dalından yeni koparılmış bir gülle geldi. "Pencerene bırakmışlar" dedi. Şaşırdım kim niye pencereme gül bıraksın diye düşünüp durdum. Ama bulamadım. Sonra ki gün ablam sabah bir gül daha buldu aynı yerde. Aklıma süt geldi hemen. Bizim çocuğu sordum ablama bilmediğini söyledi. Bekledim bir sonra ki günü hasta hasta pencere kenarında sabaha kadar... Ne gül geldi nede başka bir şey. Üzülerek yatağıma döndüm tekrar. Bir sonra ki gün sabah ezanında kalktım. İyileşmiştim. Merakla yine o çocuğu görmeye gittim ama yerinde yeller esiyor. Evde boşalmış. Şehre taşınmışlar. Bir üzüntü çöktü yine üstüme. Döndüm eve geldim. Pencere pervazına oturdum. Çok geçmedi pencereyi kapatacaktım ki köşece küçük bir kağıt dikkatimi çekti. Aldım açtım hemen okudum. Eğri büğrü bir yazı ile acele ile çiziktirilmiş bir not; "Süt için teşekkür ederim.". Anladım ki bizim kenafir gözlü sıska oğlanmış. Hem mutluluktan gülmüştüm hem de gittiği için ağlamaya başlamıştım o an. Çok zaman geçti üstünde epey bir süre bekledim ama sonra bende de geçti o bekleyişler. Çok zaman sonraydı. O köyden ayrılmış şehre taşınmıştık bizde. Evde bir gün babam sana talip var dediğinde hiç istemedim. Ne kadar direttiysem de babam ısrar etti. Beni istemeye geldikleri gece baktım talibime sol elinde bir demet gül sağ elinde bir bardak süt. O kenafir gözler sevda dolu, hasretle bakıyor. O sıska bedenin yerine bir delikanlı gelmiş, bir heybetlenmiş..." annem sustu. Gözlerinin nemlendiğini anlamıştım. Devamı vardı güldüğü çok fazla anısı anlatılırdı. Ama o sustu. İç çekti: "Onu sevdiğimin kanıtı bir bardak sütmüş öyle söylerdi. Beni sevdiğinin kanıtı ise bir demet gül. Ben sevgiye kanıtın olmadığını söyler dururdum ama yine de o süt meselesine katılırdım. Allah o süt ile bana bahane etmişti içimde ki sevgiyi anlamamı. Şimdi sen söyle senin bahanen ne?"

Talha sessiz kaldı bir süre. Heyecanla onun söyleyeceği şeyi bekledim. Ne diyeceğini, annemi ikna edip edemeyeceğini merak ettim. Saniyeler asır gibi geçerken yine Talha'nın o kendinden emin sesini duymayı umdum ama öyle olmadı. Talha konuştuğunda onu duyabilmek için kapıya biraz daha yaklaştım. Annemin anlattıklarının etkisi ile kendine olan güvensizlikten mi yoksa içinde ki gerçekliği gün yüzüne çıkarmanın mahcubiyetinden mi bilmiyorum ses tonu Talha Bahremoğlu'na tezat bir şekilde çıkmıştı:

"Leyla bahanem." dediğinde acı bir gülümseme oluştu dudağımda. Annem Talha'nın bu ses tonuna bile inanabilirdi: "Feza'yı yanımda tutabilmenin başka ne bahanesi olabilir?"

"Ya onun seni sevdiğini nasıl anladın?"

"İnsanların çoğu para için yanımda. Feza'yı da ilk başlarda öyle sandım. Ama sonra baktım bu zorunluluk isteğe dönüşmüş. Leyla için o gece izinli olduğu halde bize geldiğinde... İşte o gün belki de... Bilirdim Leyla'yı seven beni de severdi. Beni sevmeyen Leyla'yı da sevmezdi."

"Leyla'ya en ufak bir zarar gelse ne yaparsın?"

"Yeri göğü inletirim. Çok can yakarım. Evvela da yakanı..."

"Ben senin yaptığını yapamam ama kızıma en ufak bir zarar gelirse o Allah'a havaledir. Bilesin ki seni seven bir kalbin ahını alırsan bunun hesabını soracak olan Allah'tır."

İçimde ki ürpertinin etrafımı sardığını hissettim. Tam şu anda Talha'nın yüzünü görmeyi istedim. Çünkü ancak bu sözden sonra onun yüzünde ki ifadeyi net bir şekilde görebilir duygularını anlayabilirdim. Ama daha fazla da dinlemek istemedim. Mutfağa gittim. Acele ile cezveyi ocağa koyup kahveyi hazırladım. İki fincana da kahveyi dolduğum sırada annem belirdi yanımda.

Gözlerimin dolduğunu anlamadan bir damla yaş düştü usulca. Evvela emanetini asıl sahibine emnet edişi duygulandırmıştı beni. Talha'nın karşısında bir şey yapamazken bunu yapmayı Yaradan'dan istemesi. Sığınışların en güzeliydi. Ardından onu incittiğimden daha çok babamı ilk kez tanımadığı birine anlatması içimde bir şeyleri kırmıştı. Onun kalbinde yıllardır tuttuğu bir şeyleri ortalığa döktüğümü hissettim. Bundan utandım belki. Elim ile hemen gözümde ki yaşı sildim. Annemin yüzüne bakamadan başımı eğdim.

"Talha benden bir cevap bekliyor." dedi usulca. Çeneme donup yüzümü kendisine çevirdi. O an kırgınlığının önüne şefkatinin geçtiğini gördüm. İçimin bir yanında ki kendini tutmuş bulutlarım birden sağanak yağışa çevirdi yurdumu. Annem:

"Talha ile evlenmek istediğine emin misin?" diye sordu bu defa. Keyifsiz bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Keşke gerçek olsaydı bu evlilik diye geçirdim içimden. O zaman gururla ve mutlulukla annemin yüzüne bakabilir ona gülümseyebilirdim. Yine de bir yola çıkmış bir karar vermiştim ve bunun ardında durmalıydım.

"Eminim anne." dedim kararlı bir şekilde. Annem bir şey demeden sessizce geri çekildi, ardından tuzluğa uzandı ve bir miktar kahvelerden birine döktü. Mutfaktan çıktıktan sonra birkaç saniye bekleyip kendimi toparlamaya çalıştım. Tepsiyi elime alıp salona girdim. Annem de Talha'da sessizdi. İkisine kahveleri verip bir köşeye oturdum. Az sonra Talha kahvesinden bir yudum aldığında hemen yüzünü ekşitti. Bakışlar bana döndü ardından önüne döndüğü sırada gözaltından ona baktığımda yine dudağının bir kenarının yukarı kıvrıldığını gördüm.

Cevabını almıştı.

. . .

Continue Reading

You'll Also Like

404K 14.2K 83
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
Yürek Harbi By Türkan

General Fiction

878K 63.1K 26
Yüzbaşı Mahir Kocatürk. Deliler gibi aşık olduğu kadın Ebru ile nihayet evlenmişti. Kaderin onlar için balayılarının ikinci gecesi kötü bir sürprizi...
166K 15.5K 43
Bedeni alevlerin arasındayken öylece durup bana bakıyordu ormanı anımsatan gözleri.. Sanki hiç acı çekmiyordu, sahiden de ateşin ta kendisi olabilir...
13.8K 815 17
Hiç beklemediğin bir anda karşına çıkan birisi hayatını değiştirebilir... Soru şu sen hayatının değişmesine hazır mısın? Yalnızlığını terk etmek ve b...