Gökyüzünün yalnızlığı (GY)

By loneriders

27.7K 2.4K 790

"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü i... More

Tanıtım
1. Eve dönüş
3. Kıskançlık
4.Yeni arkadaş!
5. İlk öpücük
6.Teslimiyyet
İlk defa(Part1)
İlk defa( part2)
Sonuncu dönem
Havaalanı part 1.
Pişmanlıklar.
12 bölüm
13 Bölüm
14 Bölüm.
Bölüm 15
16 Bölüm
17 bölüm
18 Bölüm
Bölüm 19
Chapter: 20
Chapter 21
22 Bölüm.
Chapter 23*
24 Bölüm
25 Bölüm
26 bölüm
27 bölüm
28 bölüm
29 bölüm
Evet!
Chapter no: 31
32 bölüm
33 bölüm
34 bölüm
35 bölüm
36 bölüm
37 bölüm
38 bölüm
Kızım!
Doğuştan panter aşıkken kedi!
Elma bugünden itibaren Mia!
Buğra-Gül

2.Siyah kuğu

1K 90 32
By loneriders

Jan 20, 2019*

Erken gelen bir bölümle karşınızdayım. Okuduktan sonra yorum yapmayı unutmayın. Ne kadar çok destek olursanız o kadar çabuk yeni bölümleri bitirip yayınlarım🤪🤪

Şaka şaka! Ben 5 kişi bile okusa yine aynı sıklıkla bölüm yayınlamak için elimden geleni yapacağım.

Hadi size iyi okumalar❤️







3 hafta önce..


"O kız kimdi?"

Kerem bakışlarını bir kaç saniyelik elindeki telefondan ayırıp düşünceli bir şekilde "Cadının biri işte.Kaktüs hatta. Tanımıyorum." dedi.

Arkadaşı onun aksine daha heyecanlı daha hararetli bir biçimde konuşuyordu.  "Ama güzel kızdı. Dövmesini gördün mü?"

"Evet. Kendine benziyordu. Belki de kendinin dövmesini yaptırmış."

"Ne kadar komik bir durum olur düşünsene sırtına kendi dövmeni yaptırıyorsun."

Kerem tam olarak emin olamıyordu. Öyle kendini seven birine benzemiyordu. Başka bir ülkede sokak ortasında tanımadığı bir çocuk için bir kaç adamla kavga eden cesur birine benziyordu. Evet çok garip ve vahşi bir havası vardı. Güzel vahşi ama itici değil.

"Ben onu sanki daha önce gördüm ama tam olarak nerede gördüm hatırlayamıyorum."

"Artık çok geç. Onu orada bıraktık. Ülkemize döndük. İstersen araştırırım ama." Arkadaşının imasına gözlerini devirip "İnan hayatımda senden isteyeceğim son şey o vahşi kaktüsü bulmak olur."

Gözlerinin önünden gitmeyen bir kadını hayatında istemek onun için çok uçuk bir istekti. Onun için gereğinden daha fazlaydı. Gerçekten kaktüs gibi dikenleri olan kadını sevip okşamak çok zordu.


                                 
O sırada Arina komşularındaki yaşlı kadınla oğluna durumu açıklayıp onları geçirdikten sonra  kapıyı kapatır kapatmaz bir kenara süzüldü. Buraya bile ait değilmiş gibi hissediyordu. Bu duvarlar, bu eşyalar, bu evin her köşesi küçük Arina ile annesine aitti. Oysa o küçük kız o kadar çok büyümüş ve Arina olmaktan uzaklaşmıştı ki şimdi dönüp kendini arasa bulabileceğinden emin değildi.

Buradan annesine ait bir kaç eşya almaya gelmişti ama küçüklüğünü alıp götüre bilmeyi çok isterdi.

Yıllar önce annesine ait bir anı geldi aklına. Bu eve taşındıkları ilk gün annesi bahçede bazı eşyaları yakıyordu.

Küçük Arina ise onu bahçeye açılan kapı kenarından korkuya düşmüş gözlerle izliyordu.

O eşyaların ne olduğunu küçük aklıyla anlamakta zorluk çekiyordu. Ama nedensizce annesinin yüzündeki ifadeleri anlamaya çalışıyordu. Dikkatli bir şekilde izlerken fark ettiği ama şimdi daha iyi anladığı şey annesinin yanan eşyaları izlerken rahatladığıydı ve ferahladığıydı.
Dayanamayıp annesinin yanına koşmuş ve ayaklarına sarılmıştı.

"Anne bu eşyalar ne? Niye yakıyorsun?"

Derya kızının önünde dizlerinin üzerine çökdü ve kızının merakına anlayışlı bir şekilde gülümsedi.

"Bebeğim bazen yeni başlangıçlar yaparken yanımıza geçmişden bazı şeyleri almamamız gerekiyor. Bazı anıları kafamızdan silmek de buna dahil. Onları yanımıza alırsak eğer yük olurlar. Bazen mutsuz ederler bizi. O yüzden mutlu olmak için geçmişimizden bazı şeyleri geleceğimize taşımamalıyız. "

Annesinin o zamanlar neyi kastettiğini anlayacak yaşta değildi. Ama şimdi neleri geleceğine götürmemek istediğini anlamıştı. Anlamak, annesinin gerçekten o adamı değil de Aras'ı seçtiğini,onunla mutlu olduğunu anlamak bile acısını, öfkesini azaltmıyordu.

Yine çok fazla düşününce ağlama isteği artmıştı. Bu anılar onun nefes almakta zorluk çekmesine neden oluyordu.

Sanki o an annesi kulağına doğru "Ağlamaktan korkma kızım.. Acılarını göz yaşlarınla akıt bebeğim.." diye fısıldamıştı.

"Anne niye?" diye bağırdı. "Niye bıraktın beni? Niye anneciğim? Niye bu kadar acı? Niye beni yalnız bıraktın?! Çek al beni anne.. dayanamıyorum anne.. o adamın nefes almasına dayanamıyorum. Senin yokluğuna dayanamıyorum.. Ben senin gibi güçlü değilim." Elini sert zemine ağlamasının şiddeti arttıkça daha hızla vuruyordu.

Uzun zamandan sonra ilk defa hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İlk defa annesine duyduğu ihtiyaçı kelimelere döküyordu. Mutluluklarına şahit olan evle şimdi yalnızlığını, acılarını, göz yaşlarını paylaşıyordu. Uzaktan annesinin gülümseyen resmini görmesi bile onu sakinleştiremiyordu. Ara sıra ağlaması azalıyor, boş duvarlar daha kısık sesini duyuyordu bazense çok fazla sesini.
Saatlerce ağlayıp, oturduğu yerde uykuya dalmıştı.

En rahatsız pozisyonda en acılı gecenin sabahında ilk defa huzurlu uyanmıştı. Annesi haklıydı! Ağlayınca daha iyi hissetmişti. Yıllarca ağlamamak için kendini tutmuştu ama evlerine gelince tüm düğümleri çözülmüştü.
Eşyaları almayı daha sonraya bırakıp evden çıktı.

Otelden eşyalarını alıp bir an önce evine taşınmayı planlıyordu. Aklına dün geceden beri telefonun kapalı olduğu gelince çantasından telefonunu alıp açtı.

Kızlar ve Mehmet meraktan çıldırmış olmalılardı.

Telefon açılınca ekrana gelen arama ve mesaj bildirimleriyle şaşırmadı.
Arayanlar arasında Aras da vardı.
Yeniden telefonu çalmaya başladı.

Aras arıyordu.

Telefonu açıp "Alo, Aras ağabey?" diye cevapladı. Aramasını beklemiyordu. Yılda sadece iki kez konuşur ara sıra mesajlaşırlardı. Konuşmaları bir kaç dakikayı aşmazdı. Annesinden konuşmak galiba ikisi için de çok zorlaşıyordu her geçen gün. Özlem dedikleri duyguyu sırtlamak ağır geliyordu.

Aras'la konuşurken annesi hep gözünün önünde gülümseyerek canlanıyordu. Hayali bile çok mutluydu.  Annesinin sadece Aras'ın yanında gerçekten mutluluğu tattığına emindi.

"Arinacığım, nasılsın?"

Düşüncelerini bir kenara bırakıp dikkatini Aras'ın sorusuna verdi. Nasıldı? İyiyim derse inanır mıydı? Ama dün gece adeta annesiyle bazen kavga edip bazen hasretini kelimelere döktükten sonra son zamanlarda gerçekten daha hafif hissediyordu.

İyi değildi ama kötü de değildi.

"İyiyim Aras ağabey, sen nasılsın?"

"İyiyim ben de. Döndüğünü duydum. Aslında Batu söyledi bana. Ne zaman uygunsan görüşmek isterim seninle."

"Evet döndüm. Hatta ev bile tuttuk. Bir süre burada yaşayacağım. İstersen bugün görüşe biliriz."

"Holdingden çıkmam bugün mümkünsüz. Ama vaktin varsa sen gel buraya."

"Tamam, otele senin yanına uğradıktan sonra giderim."

Telefonu kapatıp gördüğü ilk taksiye doğru koşarken arkadan duyduğu sesle koşmaktan vazgeçti.

....Boş gözlerle Mehmet'e bakarken o sorusunu yineledi.

"Heey nereye böyle?"

Mehmet yüzünde yerleştirdiği sahte kızgınlık ifadesini daha da sertleştirerek elleri cebinde ona doğru geliyordu. Üzerinde takım elbise yoktu.

İşi yok muydu onun?

Arina suçüstü yakalanmış gibi elini başına götürüp kaşımaya başladı. Çocukluğundan beri heyecanlandığında, telaşlandığında aynı şekilde tepki veriyordu.

"Gel bakalım buraya. Söyle bakalım bizi niye orada öylece bırakıp koşarak gittin?!"

Arina birilerinin ona hesap sormasına asla tahammül eden biri değildi. Ama söz konusu Mehmetse en az kendisi kadar fevri biriydi. Ne zaman Arina yanlış bir şeyler yapsa ilk önce Mehmet'in tasvip etmediğini belli eden bakışlarıyla karşılaşırdı.

Mehmet herzaman Arina'ya içindeki nefreti yok etmesi gerektiğini söylerdi. Mehmet'e göre bir insana nefret etmek bile ona değer verdiğinin göstergesiydi. Yok saymaksa yaşarken öldürmeye beraberdi.

Arina Mehmet'in yanına gelip "Beni nasıl buldun?" diye sordu. Mehmet'in küçümseyen bakışlarını görünce Arina'yı nasıl iyi tanıdığını unuttuğu için kendisine kızdı.

Arina hep kaybolurdu. Mehmet ise hep onu eli ile koymuş gibi bulurdu.

"Seni aramama gerek yok ki! Ayrıca sana kızgınım. Yine koşup kabuğuna çekildin. Ve bu huyunu kime benzettiğimi çok iyi biliyorsun!"

Arina bu benzetmeye hiç tahammül edemiyordu. "Sus! Ben ona benzemiyorum! Ben kabuğuma çekilmedim sadece orada o masayı onların başına fırlatmamak için kendimi sakinleştirmeme ihtiyacım vardı. Evimize gittim."

Bakışlarını acıyan avuç içlerine çevirdi.

"Ellerine ne oldu?"

Arina bakışlarını başka bir yere çevirip "Hiiç.. öylesine baktım."

Mehmet dün Arina'nın ne halde olduğunu az çok tahmin ettiği için daha fazla üzerine gitmeyip konuyu değiştirdi. "Nereye gidiyordun?"

"Aras ağabey aradı. Holdinge gidiyordum."

"Tamam o zaman. Ben seni bırakırım. Hatta beklerim seni. Daha sonra otele gidip eşyalarını alırız."

"Niye umutsuz vaka için bu kadar uğraşıyorsun?"

Mehmet Arina'yı kendine çekip "Belki ışık görmüşümdür. Belki de belayı seviyorumdur." dedi ve saçlarına öpücük kondurdu.

Yol boyunca hiç konuşmadılar. Arina geride bıraktıkları yerleri boş gözlerle izliyordu. Mehmet ise ara sıra şarkıları değiştirip kasvetli havayı dağıtmaya çalışıyordu.

Holdinge geldiklerinde Arina arabadan inmeden "Hadi sen de gel. Burada bekleme." dedi.

"Olur. Benim telefon konuşması yapmam gerekiyor. Sen git gelirim ben de birazdan."

Tamam anlamında başını sallayıp binanın girişine doğru yürüdü.

Bakışlarını sert zemine dikmiş bir şekilde yürürken asansörün önüne kazasız, birisine çarpıp yere savrulmadan varmasına şaşırdı.
Asonsöre binip Aras'ın odasının olduğu katın düğmesini bastı.

Acıyan avuçlarına, daha sonra aynadaki yansımasına acıyarak baktı. En son ne zaman aynanın önüne makyaj yapmak için geçtiğini düşündü. Galiba unutacağı kadar çok eskidendi. Serdarla gittiği yemek için hazırlanmış ola bilirdi en son. Ruh gibi çok ifadesiz, bembeyaz ve çirkin bir şekilde ortalıkta geziniyordu. Ama kesinlikle rahatsız olmuyordu bu durumdan. Asansörün kapısı açılınca düşüncelerini bir kenara bırakıp Aras'ın yardımcısının masasına doğru gitti.

"Merhaba hoş geldiniz Arina hanım."

"Merhaba. Aras ağabey müsait mi?"

Kadın eliyle tekli koltukları işaret edip "Yanında misafiri var ama sizi çok bekletmez. Bir şeyler içmek ister misiniz beklerken?" diye sordu.

"Olur. Sade kahve içerim."

Kadın ona dikkatli bir şekilde bakınca "Bir şey mi söyleyecektiniz?" diye sordu düz bir şekilde.

"Evet. Aslında Aras bey sık sık sizin çektiğiniz fotoğrafları, yazılarınızı gösteriyor bana. Uzun zamandır hiçbir fotoğraf ya da yazı paylaşmıyorsunuz. Merak ettim açıkcası."

Arina gülümsedi. Kadının mahçup bir şekilde söyledikleri garip hissettirmişti. Gittiği ülkelerde fotoğraflar çekip, yardım ettiği insanlar hakkında yazılar paylaşıyordu ve bu kadın da beğendiğini söylüyordu. Çok garipsemişti bu durumu! Daha önce Aras'ın onu bu kadar araştırdığını bilmiyordu.

"Gitmedim daha yeni yerlere. Gidince paylaşırım."

Kadınla samimi bir şekilde konuşurken Aras'ın odasının kapısı açılınca konuşmaları yarıda kesilmişti. Aras odasından bir adamla çıkıyordu. Adamın yüzü netleşince olduğu yerde kalakaldı. Kesinlikle beyni ona oyun oynuyordu! O adam hiç değişmeden öylece Aras'la konuşuyordu. Bu kadar uzun süren hayal olamazdı.

Dünya bu kadar küçük müydü?! Yoksa dağ dağa rastalamazdı ama insan insana gerçekten bu kadar tesadüfle rastlar mıydı?

Gözünün önünden film şeriti gibi geçen olayları hatırlayınca yanaklarının kızardığını ve sıcak bastığını hissetti. Tesadüfün de bu kadarı küfür edilecek gibiydi.

Asansörden çıkan Mehmet'i görünce "Hızır gibi yetişti mi yoksa felaketim mi yaklaşıyor bilemedim." diye fısıldadı.

Aras onları fark edince gülümseyip "Ne bekliyorsunuz çocuklar buraya gelin." dedi.

Mehmet Arina'nın omuzuna elini koyup "Niye rengin beyaz senin?" diye sordu.

Arina "Bilmem. Açım belki o yüzdendir." diye mırıldandı.

Aras'ın yanındaki adamı beyninin ona oynadığı oyun sanmayı seçerek Aras'a sarıldı. 'Hoş geldin kızım. Sen de hoş geldin Mehmet."

"Nasılsın bakalım?"

Arina düşen omuzlarını dikleştirip "İyiyim Aras ağabey. Sen nasılsın?"

"İyi ol ben de iyiyim."

Yanındaki adamı "Bu Kerem. Çok yakın dostumun kardeşi." diye tanıştırdı.

Mehmet "Memnun oldum." dedi ama Arina sesini çıkarmadı.

"Mehmet'le birlikte geleceğinizi hiç tahmin etmemiştim. Ama iyi oldu uzun bir süredir görüşmüyorduk."

Mehmet Arina'yı kendine çekip "Şoförlüğünü üstlendim küçük hanımın, Aras ağabey." dedi ve saçlarının açık olan kısmını karıştırdı.

Arina isminin Kerem olduğunu öğrendiği adama kısa bir anlık bakma gafletinde bulundu. Yüzünde hiç bir ifade yoktu. Ya da adam hissettiklerini yüzüne yansıtmayacak kadar güçlü biriydi.

Bir elini cebine sokup boşta olan kolundaki saate baktı.

"Aras ağabey, benim çıkmam gerekiyor."

Aniden düşünceli bir şekilde onu izleyen kadına çevirdi bakışlarını. Arina sanki gözüne bembeyaz bir ışık tutulmuş gibi kaçırdı bakışlarını. Kerem denen adam onlarla da vedalaşıp gittikten sonra Mehmet Arina ve Aras'ı yalnız bırakıp telefon konuşması yapmak için başka bir odaya girdi.

...."Onu çok özlüyorum Aras ağabey. Onun her şeyi düşünüp yoluna koyması o kadar çok canımı acıtıyor ki.. minnet duygusu altında eziliyorum.."

"Ben de kızım. Ama o bizim burada böyle üzüldüğümüzü görse kızardı bize."

Aras'la en son annesinin mezarını ziyaret etmeye giderken karşılaşmışlardı. Şimdi ne konuşacaklarını bilmiyordu. Ama onunla konuşurken sanki annesini yakınlarında hissediyordu.

Aras yıllarca Derya'nın yasını tutmuştu. Hayattan kopmadan işlerine devam ederken her haftasonu Derya'nın mezarını ziyaret etmekten hiç vazgeçmemişti. Yıllar sonra bir gün Aras onu arayıp bir haber vermişti. O zamanlar üniversite öğrencisiydi.

..... "Arina ben evlenmeye karar verdim."

Duyduğu haber karşısında nasıl tepki vereceğini nasıl hissedeceğini bilmiyordu. Bu adam için mutlu olmalı kendisi için üzülmeliydi mi? Evlenince belki de onunla daha eskisi gibi ilgilenmeyecekti. Hangi kadın kocasının eski nişanlısının kızıyla konuşmasını isterdi ki? Kafasını meşgul eden soruları bir kenara bırakıp Aras için mutlu olmayı seçmişti. Sonuçta adam yıllarca annesinin yasını tutmuş ve hiçbir kadınla adı anılmamıştı.

Mutlu olmak, evlenip çocuk sahibi olmak onun en doğal hakkıydı.

"Çok mutlu ol Aras ağabey.. annem de senin mutlu olmanı isterdi."

"Ne olursa olsun sen benim için çok değerlisin. Ve Derya.. galiba bir daha Derya'ya olan duygularımı kimseyle yaşayamayacağım. Ama şimdi hayatıma huzur veren bir kadın girdi. Denemek istiyorum. Belki de baba olmak için böyle bir karar verdim. Ama ne olursa olsun sen benim manevi kızımsın. Herzaman senin arkandayım."

Dediği gibi de yapmıştı. Evlendikten sonra bir oğlu olmuştu. Eskisi gibi yalnız değildi, ailesi vardı. Ama bazen adamın gözlerindeki hüznü göre biliyordu.

"Arina ne içmek istersin?"

"Aras ağabey bir şey içmeyeceğim. Galiba Mehmet'in acelesi var. Hemen konuşup gitsek iyi olur."

"Tamam kızım. Seninle annenin ismini taşıyan otelle ilgili konuşmak istiyordum. Bildiğin gibi Batu'nun şirketinin yarısı artık senin. Bu işlere hiç karışmak istemediğini de biliyorum. Yine Batu ile ben senin haklarını temin ederiz. Ama otel biraz farklı. Oraya sürekli gidip gelmeni istiyorum. Çünkü orası annenin hayali. Her köşesini her detayını kendisi çizmiş. Şimdi sen de annenin hayaline sahip çıkmalısın. Açılışa katılacaksın ama işin bununla bitmemeli. Artık düzenli bir hayatın olmalı."

Herkes sanki söz birliğiyle onun düzenli bir hayata geçiş yapmasını istiyorlardı. Zaten onun bir düzeni vardı ve kimse onu anlamak istemiyordu. Onun gerçeklerden kaçma yöntemiydi bu. Buradan uzakta güle biliyordu, çocuklarla vakit geçirip başkalarının gülmesine neden olunca gerçekten yaşadığını hissediyordu. Şimdi herkes sevdiği şeylerden vazgeçmesini nasıl bekleye bilirdi ondan?

Ortak yol bulmasını istemiyordu kimse ondan.

"Aras ağabey orası benim için de çok değerli. Oraya elbette sahip çıkacağım. Sadece benim başka bir işim de var. Onu bırakamam."

Aras keyifle koltuğuna yaslandı. "Otelde ne kadar çok çalışırsan diğer işin için sana daha çok destek veririm. Hatta burada kimsesiz çocuklar için bir kampanya başlatmanı bile isteye bilirim senden."

Arina'nın gözleri heyecanla parladı. "Gerçekten mi?"

Aras evet anlamında başını salladı.

"Aras ağabey sizin unuttuğunuz bir şey var. Ben hukuk okudum. Otel işletmeciliği değil."

"Biliyorum. Kendi alanın üzre de çalışa bilirsin. Karar senin. Ve otel de senin."

Aras ile konuşması bittikten sonra eşyalarını almak için otele gitmiş ve günün kalanını taşınma işlerine adamıştı.

Elbiselerini dolaba yerleştirdikten sonra kutulardaki kitaplarını, dosyalarını, fotoğraf makinesini kolay ulaşa bileceği bir yere koymuştu.

Valizinden annesinin en sevdiği fotoğrafını çıkarıp salonun en güzel köşesine koydu.
Annesi evin en güzel yerinden ona gülümseyerek bakacaktı artık.

Sabah otel açılışını düşününce heyecandan midesi ağrıyordu. Bu zamana kadar annesini tanıyan herkesten uzak yaşamıştı. Şimdi bir anda çoğunluk önüne çıkmak sıkılmasına neden oluyordu. Telefonu çalınca sehpanın üzerinden alıp ekrana baktı.

Gül görüntülü arıyordu.

Açıp gülümsemeye çalıştı. "Heey ne yapıyorsun?" diye Gül büyük bir merakla konuşmaya başladı.

Arina bıkkınlıkla evi gösterdi. "Yerleşmeye çalışıyorum."

Güneş Gül'ü itip "Mobilyalar falan ne durumda? Beğendin mi?" diye sordu sabırsızca.

"Evet Güneş."

"Peki yarın için ne yapacaksın? Elbise seçtin mi? Makyajını kim yapacak? Saçın?" Gül'ün sıraladığı soruları aklında tutmaya çalışıp sessizce "Henüz hiçbir fikrim yok. Yarın çıkıp bir şeyler alırım." dedi.

Yine Güneş duruma el koydu. Zaten Gül ve Arina'dan pek umutlu değildi.

"Yarın gelip seni alırız ve annemin arkadaşının butiğine gideriz. Çok güzel görünmen gerekiyor. Tüm gözler senin üzerine olacak."


                                   ***

Evinde uyandığı ilk güne böyle telaşlı bir şekilde başlamak istemezdi. Nerede olursa olsun hangi koşullarda olsa da mutlaka uyuduğu yerde en az 1 saat yatakta vakit geçirirdi her zaman. Bu yerlere kampların rahatsız yatakları, bazen çöllerde yattıkları yerler bile dahildi.
Hızlı bir şekilde giyinip Güneş ve Gül'ün onu bekledikleri yere gitmişti. Bugün olacaklar hakkında hiç bir fikri yoktu.

Sanki zaman uçuyordu ve o da çaresizce saçmasapan bir koşuşturmaya kapılıp gidiyordu.

Güneş'lerle birlikte butiğe geldiklerinde kucağındaki elbiselerle giyinme kabinine doğru giderken ayaklarını resmen peşinden sürüklüyordu.

Elbiselerin içinde sadece birini beğenmişti. Diğerleri onun karakterine zıt bir şekilde çok gösterişli ve hayatdolu renklerden ibaretti.

Siyah elbiseyi giyinip ilk önce aynada kendine baktı. Daha sonra askılı ve cüretkar elbisesinin açık yerlerinden gözüken dövmelerine. Hepsini  farklı zamanlarda ya çok üzgünken ya da çok hayalkırıklığına uğramışken yaptırmıştı.

Sadece birini derin bir özlem duygusuyle baş etmeye çalıştığı dönemde yaptırmak istemişti.

Kabinden çıkıp Güneş ve Gül'ün yanına gitti.

Muhtemelen bu elbiseyi giyinecekti. Sadece kabalık yapmamak adına onların da fikrini sormak istiyordu. 

"Ooo!! Arina siyah bir kuğu gibisin. Çok güzel gözüküyorsun. Bence diğerlerini denemene bile gerek yok." dedi Güneş.

Gül ise hayran bakışlarla Arina'ya bakıp "Eğer erkek olsaydım kesinlikle dövmeli bir kadınla sevgili olurdum! Dövmelerin çok güzel." dedi.

Güneş gözlerini devirerek Gül'e baktı. "Nasıl seninle ikiz olduğumuzu hâlâ anlamış değilim!"

"Ben bunu beğendim. Çıkalım. Bana gidip hazırlanalım oradan birlikte gideriz."

"Sen erken gitmelisin. Elimizi çabuk tutmamız gerekiyor.."


                                        
                                    ***

Tüm meraklı gözleri üzerinde hissetmesi eksta tedirginlik yaşatırken ona aklında olan tek şey annesine layık bir şekilde duruşa sahip olarak konuşmasıydı. Konukların olduğu devas büyüklüğünde salona girince bakışları tanıdık birilerini aradı.

Dedesini görünce gülümsemeye çalıştı. Ne kadar üzülüyordur diye geçirdi içinden. Ona asla kızamıyordu. Aynı masada Fatih dayısı da vardı. Yanlarına gidip onlarla hasret giderdikten sonra diğer tanıdığı insanlarla ilgilenmeye zorladı kendini.



Daha ilk başlardan o kadar çok yorulmuştu ki, şimdi bu bir kaç saatlik tören biter bitmez eve gidip uyumayı hayal ediyordu.

Bir ara Mehmet'in yanına gelip "Beni buradan kaçırırsan bir hafta kölen olurum!" diye yalvarır gibi konuştu.

Mehmet yüzünü aydınlatacak bir şekilde kahkaha atıp Arina'ya sarıldı. "Sırtındaki dövme çok güzel!"

"Teşekkürler. Kendisi Londonda aşırı seksi bir dövmeci sayesinde benim oldu."

"Kadın mı? Eğer öyleyse hemen yarına bilet ayarlayayım. Eğer değilse bir dilini koparayım."

Arina müjde verir gibi "Kadın." dedi.

Batu eliyle ona gel işareti yapınca derin bir nefes alıp yürümeye başladı. Dedesine kaçamak bakış atıp rahatlamaya çalışıyordu.

Arina Batu'ya yaklaştıkca Batu konuşmaya başladı.

"Çok uzun yıllar önce ben daha üniversiteden yeni mezun olduğumda iş için bakmadığım yer kalmamıştı. Bir gün bana bir el uzandı. Tanımadığım genç bir kadın içten gülümsemesi ile onunla çalışmak isteyip istemediğimi sordu bana. Ama henüz daha yeni bir iş kurduğu için çok maaş veremeyeceğini önceden söylemişti. İşe ihtiyacım olduğundan daha çok ben o kadının samimiyyetinden etkilenip işe başladım. Yeni işler aldığımızda ofiste bizden başka biri daha olurdu. Küçük bir kız. Ablam kadar sevdiğim patronumun kızı. Derya abla çoğu zaman işimizin ağırlığını kendi üstlenirdi. Ofiste gecelemesi gereken zamanlarda Arina'yı da yanımıza alırdık. Yıllar sonra bir gün Derya abla bana dedi ki, kızımın geleceği ve ofisimizin geleceği sana emanet. İşte Arina. Derya ablamın en büyük eseri. Bugün Derya hanımın ismini taşıyan otelin açılışında beni kırmadı. Derya abla yok ama biricik Arina bizimle."

Arina'nın konuşması için geri çekildi. Arina ise Batu'nun söylediklerine takılıp kalmıştı.

İlk kez yapacağı bir şeydi annesi hakkında birilerine konuşmak. Tedirginliği daha da artmıştı. Batu destek vermek için omuzuna dokundu ve gülümsedi.

Yutkundu.

"Teşekkür ederim Batu ağabey.. Eminim bugün annem aramızda olsaydı seninle gurur duyardı. Ama bence o zaten hep bizimle. Mesela benim kalbimde her zaman. Gittiğim yerlere onu da kendimle birlikte götürürüm hep. Ben annem adına bu otelin yapımında emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. O çok şanslı bazı konularda. Batu abime çok güvenirdi. Hayatında en çok bana ve işine zaman ayırırdı. Bugün emeklerinin boşa geçmemesini görmek beni çok duygulandırdı. Batu ağabey benim için annemin en büyük eseri dedi ama kendisi de en az benim kadar değerliydi annem için. O yüzden annemin emeklerinin boşa geçmediğini, kardeşi kadar güvendiği adamın bugün işlerini bu kadar ilerlettiği için kesinlikle annem onunla gurur duyuyordur."

Konuşmasını bitirip dedesine baktı. Yaşlı ihtiyar dolu dolu gözlerle onu izlerken, aklından geçenleri tahmin ediyordu.

Sessizce "Batu ağabey bundan sonrası senlik çıkmam gerek." dedi.

"Ama seninle tanışmak isteyen müşterilerimiz var."

Yalvarır gibi baktı. "Söz sonra."

Çıkışa doğru yürürken ona doğru gelen insanlarla ayaküstü konuşup hızlı hızlı adımlarla yürümeye devam etti. 

Hiç beklemediği biriyle karşılaşınca adımlarını durdurdu.

Babası gelmişti.

"Niye geldin?"

"Kızım."

Elini susması için kaldırdı. "Bana kızım deme. Bana sadece annemin kızım demesini isterdim. Geriye kalanların benim için bir önemi yok. Çünkü ben annemden başka birinin kızı değilim."

"Sana ulaşamamak benim için en büyük ceza. Yıllardır aynı cezayı çekmek çok zor Arina."

Gülümsedi.

"Hatırlıyor musun annemin bana senin benim babam olduğunu söylemişti. O sen gelmeden önce sanki sensiz geçirdiğim yılların suçlusu kendisiymiş gibi konuşmuştu. Sana kızmamam işin kendini hedef göstermişti galiba. Ama annem yanılmış. Çünkü ben asla senin kızın olamadım. Sen annenin oğlu, birilerinin kuzeni, birilerinin dayısı oldun ama ne annemin ne de benim kimsem olamadın. Annemi geri döndüremeyeceğin için artık boşa
çabalamaktan vazgeç.. hiç olmazsa bunu yap. Hem kendin için hem de benim için.."

"Sensizlik çok büyük bir acı benim için. Bilmediğin çok şey var. Nolur anlatmama izin ver. Yüzüme kapattığın kapılar aç."

"Sus sus sus."

Babasını geride bırakıp dışarıya doğru koştu.

Arabaları koşarak geçip sanki nereye gideceğini şaşırmış bir şekilde koşmaya devam etti.

İnsanların olmadığı tenha bir yere gelince duvara yaslandı.

Üşüdüğünün farkında bile değildi.

Ağlamamak için sesli bir şekilde nefes alıp veriyordu.

"Bence ağlasan daha iyi hissedersin."

Başını kaldırıp ona doğru gelen adama baktı.

"Sen?"

"Kerem."

Cevap vermedi.

"Ağlarsan daha iyi hissedersin."

Buruk bir şekilde gülümsedi. "Annem de öyle söylerdi."

"Anneni dinlemelisin.. onun için üzgünüm."

Başını salladı. Bir süre sessizce öyle durdular.

Arina fısıldar gibi "Omuzun iyileşti mi?" diye sordu.

Kerem ilk kez şaşırmıştı. "Sen nereden anladın?"

"Hırkama kan bulaşmış. Omuzuna darbe indirdiğim koluma."

Kerem kahkahasını bastıramadı.

Arina kaşlarını çattı. "Niye gülüyorsun?"

"Dikenlerini batırmıştın. Ama iyileşti merak etme.."

Bölüm sonu Canlar!

Hadi fikirlerinizi yazın bakalım.

Yeni bölünde görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

299K 18.9K 48
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
6.8M 453K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

111K 9K 16
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
22.1M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...