ESKİ HAT 2 | Texting

By Fesatrice

2.5M 196K 108K

BİRİNCİ KİTABIN DEVAMI NİTELİĞİNDE DEĞİLDİR. KURGU VE KARAKTERLER BAKIMINDAN FARKLIDIR. *** Bilinmeyen numara... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-60-
FİNAL

-52-

36.8K 3.2K 1.7K
By Fesatrice

Redd- Nefes Bile Almadan

Emre Aydın - Hoşça Kal

Dersi bitirdikten sonra imza kağıdını dolaştırıp bizi bir de ek olarak 30 dakika sınıfta tutan hoca olmasa bu bölüm çok daha erken gelirdi, üzgünüm :(

Bölümü yazarken bir yerde tıkandım, dedim ki müzik dinleyip karakterlerimi hayal edeyim ilham gelsin. Uzandım, gözlerimi kapattım mis gibi Mısrap düşünüyorum derken aklım birden mantıya kaydı. Sonra mantıyı düşünürken uyuyakaldım lkdshfkdjhgdsfjdhksgjldjsfk

ufukcoskun: Jilet miyiz gençler?

609 beğeni, 28 yorum

@sudeerkoc: Üfff üff yakıyorsunnn

@sudeerkoc: O yüzden sil :)

@ufukcoskun: @sudeerkoc Bebeğim ben her fotoğrafta yakıyorum :)

***

Mısra

3 ay.

Pars'ın o gün bana sarılıp ağlamasının üzerinden 3 ay geçmişti. Bu 3 ay içinde eskisine dönmüştü, ilk zamanlar oldukça durgundu elbette. Ama Ufuk'u her boş bulduğum an Pars'ın yanında olmaya zorladığım için en azından yalnız kalmamıştı.

Sarılıp ağladığımız o günden sonra bir daha o kadar yakın olamamıştık. Zaten o acı çektiği için onunla yakın olmaktansa hiç olmamayı tercih ederdim. Böyle de mutluydum çünkü o artık gülüyordu, hayatına devam ediyordu. Bu da bana yeterdi. 

Ben...

Ben de iyiydim aslında. Pars gibi bir kayıp yaşamamıştım ama onun beni sevmediği gerçeğini yavaş yavaş sindirmeye başlamıştım. Eskisi kadar zor gelmiyordu bazı şeyler, insan her şeye alışıyordu. Pars'ı eskisinden daha az görüyordum, onunla belki konuşamıyordum ama durumumdan şikayetçi değildim. En azından hakkında haber alabiliyordum. Elimdekiyle yetinmeyi öğrenmiştim.

Sahneye çıkmadan evvel hazırlanmam için bana gösterilen odada oturmuş, telefonumu karıştırıyordum. Ufuk ve Sude bir ara yanıma uğramışlardı, balo da birazdan başlayacaktı zaten. Elimdeki telefonu kapatıp bir kenara bıraktım ve açılış dansı için söyleyeceğim şarkıyı sessizce mırıldanmaya başladım.

"Kelebek kadar ömrümüz var.

Sevmek lazım, hemen başlayalım.

Kaybedecek daha neyimiz var?

Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var."

Devamını bir anlığına unuttuğumda kaşlarımı çattım. Sanki şarkıyı hiç dinlememiş gibi davranıyordum, resmen şarkının çıkış noktasındaki sözleri unutmuştum.

"Nefes bile almadan seviyorum seni."

Odanın kapısının oradan gelen sesle kafamı kaldırdım ve beni dikkatle incelen Pars'a baktım. Giydiği takım ona çok yakışmıştı ve tam da söylediği sözler gibi, şu an onu nefes almadan seviyordum. Hafifçe tebessüm etmeye çalıştım, ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum.

"Evet, sözlerin devamı buydu."

"Heyecanlısın galiba, sözleri unuttuğuna göre."

"Sadece bir an aklımdan çıkmış." Pars, kafasını onaylarcasına salladı ve kapı eşiğinde durmayı kesip karşımdaki sandalyeye oturdu. İkimiz de bu anı önceden planlamış gibi susuyorduk. Halbuki aklıma söyleyecek tek bir kelime bile gelmiyordu. Ne diyebilirdim ki? Hangi sözün etkisi vardı şu anda?

"Partnerin yok mu?"

"Yok. Bu benim balom değil ki zaten, ben sadece görevli olduğum için geldim." Sorduğu soruyu sorgulayamadan cevap ağzımdan bir refleks olarak çıkmıştı, kendime böyle anlarda kızıyordum. Neden hala onunla konuşmak için fırsat kolluyordum? Bunu yapmamam gerekiyordu. Bana 'benden vazgeç' diyen birine karşı tutumum bu olmamalıydı.

"Senin var mı?" diye sorduğumda kendimi boğazlama isteğim artmıştı. Pars, usulca kafasını sallayıp "Var." dedi. O an kalbime saplanan sancı neredeyse yüzümü buruşturmama neden olacaktı. Açılış için söyleyeceğim romantik şarkıda sevdiğim adam bir başka kızla dans edecekti demek...

"Balo birazdan başlayacak, ben gidiyorum. Başarılar."

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım ağzımın içinde. Ne kadar duyduğunu bilmiyordum çünkü bu baloya bir kızla gelmiş olması çok moralimi bozmuştu ama yapabileceğim bir şey yoktu. Beni sevmiyordu, sevmediğini söylemişti. Bunun anlamı başkasını da sevmeyeceği değildi.

Acaba kusur bende miydi? Çünkü Pars sevmeyi biliyordu, çok güzel sevebiliyordu. Ama beni değil. Bu biraz acıtıyordu tabii.

Son hazırlıklarımı yapıp sahneye çıktığımda neredeyse aşina olduğum tüm yüzleri görmüştüm. Hafifçe tebessüm edip mikrofonu elime aldım. Pars'ın yanındaki kızı tanımıyordum, muhtemelen bu okuldan değildi. Birazdan onların dans edeceği şarkıyı söylemeden önce arkamda enstrüman çalan görevlilere döndüm. Ardından gözlerimi kapatıp şarkıya başlamıştım.

Görmek istemiyordum. O kızın ona nasıl yaklaştığını, ellerini nasıl omuzlarına koyduğunu görmek istemiyordum. Kızı tanımıyordum. Belki Pars'a karşı hisleri olan biri değildi, belki bir akrabasıydı. Bu ihtimallerle kendimi ayakta tutuyordum aslında. Çünkü Pars'ın hayatına cidden o yönde biri girse ne yaparım bilmiyordum.

Kendimi cesaretlendirip gözlerimi açtım. İlk gözümün takıldığı yer Pars ve dans ettiği o kız olmuştu tabii. Aralarındaki mesafenin uygunluğu bile beni rahatlatmıyordu şu durumda. Hatta Pars'ın gözlerinin dans ettiği kızda değil de bende olması bile...

"İçimde dolaşan alkol gibi,

Sana gitgide sarhoş oluyorum.

Ruhumu kaybetmiş gibi,

Sadece senin için yaşıyorum."

Bu şarkıyı atlatmanın sevincini yaşadıktan sonra bir iki şarkı daha söylemiştim ama hiçbiri bu şarkı kadar etkilememişti beni. Bu şarkı kadar yoğun hissettirmemişti. Yüreğimdeki aşktan haberdardım ama hiç bu kadar yüzeye çıktığını hatırlamıyordum. Bunu çoğu şarkı yapamamıştı.

10 dakikalık mola zamanım geldiğinde sahneden indim ve tuvalete doğru ilerledim. Ortamın gürültüsünden ve o yeşil gözlerden biraz uzaklaşmak istemiştim. Ama yalnız kalınca da ağlama isteğim geliyordu. Duraksadım. Belki de tuvalete girmemeliydim çünkü ağlamaktan korkuyordum.

"Mısra?"

Yüzümü acıyla buruşturdum. Zaten kendimi ağlamamak için zor tutuyordum şu an, böyle zamanlamalara her seferinde denk gelmeyi nasıl başarıyordu?

"Efendim Pars?"

"Küpeni düşürmüşsün."

Söyledikleriyle ona dönme cesaretini sonunda göstermiştim. Parmakları arasında tuttuğu küçük küpeye baktım ve elimle kulaklarımı yokladım. Düşen küpe benimdi, hayret... Bu küpeyi taktığımı hatırlamıyordum bile.

Elimi uzatıp küpemi vermesini beklerken o inatla elinde tutup yüzüme bakmaya devam ediyordu. Muhtemelen neden bu halde olduğumu sorguluyordu kendince. Nefesimi bıkkınca dışarıya üfleyip elindeki küpemi tuttum, elimi elinin içerisinden çekemeden Pars bileğimi kavramış ve beni kendisine çekmişti.

"Yapma!" diye çıkıştım bir anda. Kaşlarını kaldırdı. Onu göğsünden ittirip ondan uzaklaştım ve aklıma ne geliyorsa söylemeye başladım. "Bu durumumun seninle alakası yok. Bu yüzden suçlu hissetme. Çünkü suçlu hissettiğinde vicdanını rahatlatmak için bana yaklaşıyorsun ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor, Pars. Benim sorunum kendimle, tamam mı? Senin hiçbir suçun yok. Tamamen benim bok yemem."

Gerçekler yeni yeni aklıma dank ediyordu. Ondan vazgeçmemi istiyordu ama benim bunu yapabilmem için onu hiç görmememin bir faydası olmayacaktı. O her zaman hayatımın bir parçası olacaktı çünkü ikimiz de Ufuk'la çok yakındık. Ufuk hayatımda olduğu sürece Pars da dolaylı yoldan hayatımda olacaktı.

"Mısra, özür dilerim."

"Boş ver. Senin ne suçun var ki?"

"Nasıl ne suçun var? Canını yakıyorum."

"İstemeden yapıyorsun. Hem sana baştan da dedim, Pars. Bir an inanacak gibi olsam da aslında beni sevemeyeceğini biliyordum. Beni annem bile sevmemiş, sen nasıl seveceksin?"

"İstemeden mi? Böyle mi düşünüyorsun?" Söyledikleriyle susup yalnızca ona baktım. Canımı bilerek yaktığını mı söylüyordu? Dediklerinden bu anlamı çıkarmıştım ama Pars böyle biri değildi ki.

"Canının yanacağını bilerek sana yaklaşıyorum çünkü fazlasıyla bencilim. Bir daha böyle sevilmeyeceğimi biliyorum. Bu yüzden sana benden vazgeçmeni söyledim ama asıl vazgeçemeyen taraf benim."

Pars, bir süre tepkisiz kalan suratıma baktı. Ardından ek bir şey söylemeden beni burada yalnız bırakmıştı. Birkaç saniye daha bıraktığı yerde dikildikten sonra nihayet tuvalete girmeye karar vermiştim. Ellerimi suyla ıslatıp tersini boynuma yaslarken oldukça kafam karışmış durumdaydı.

Beni sevmediğini söyleyen Pars bugün benden vazgeçemediğini söylemişti. Ama belki de vazgeçemediği ben değildim, benim sevgimdi. Çünkü bir daha böyle sevilmeyecek olmak onu korkutuyordu. Aslında bu beni de korkutuyordu.

Bir daha böyle sevememek...

Sandığımdan daha ürkütücüydü.

İçimde temiz olan ne varsa onunla sevmiştim ben Pars'ı. Fedakarlıkla, sabırla, umutla sevmiştim. Belki bir gün sever umuduyla... Hala umudum vardı bu konuda üstelik. Bu yüzden vazgeçemiyordum ondan. Peki Pars? O da bu yüzden mi vazgeçemiyordu? Onda da beni bir gün sevme umudu mu vardı?

Bu çok karmaşıktı.

Tuvaletten çıkıp balodaki insanların arasına karıştım. Çoğu zaman Ufuk ve Sude'yle takılsam da onları biraz yalnız bırakmam gerektiğini hissetmiştim. Sonuçta her ne kadar 'kanka' gibi gözükseler de sevgililerdi ve yalnız kalacakları birkaç dakika onlar için değerliydi.

Pars'ın sahneye çıktığı an geldiğinde söylediği şarkıları gözlerimi kapatarak dinlemiştim. Gittikçe yaklaşıyordu gecenin sonu. Bu yüzden 12. sınıfların genelinde bir duygusallık mevcuttu. Ben de duygusaldım ama onlarla aynı sebepten dolmuyordu gözlerim. 

"Bugün belki de böyle bir arada olabileceğimiz son gün. O yüzden güzel bir veda şarkısını hak ediyoruz. Ama vedalar tek kişilik değildir." Pars, gözlerimin içine baktı. "Mısra, buraya gelir misin? Bu şarkıyı beraber söyleyelim."

Şaşkınlığımı üzerimden hızlı bir şekilde atıp sahneye doğru ilerledim. Bana bir mikrofon ve bir sandalye getirdiklerinde ellerimin titremesini zar zor kontrol altına almıştım. Bunlar planda yoktu, Pars'ın kapanışı tek başına yapacağını planlamıştık. Şarkıyı bilip bilmemek beni ürkütüyordu ama bu korkum şarkının melodisini duyana kadardı.

Kesinlikle bu şarkıyı biliyordum.

Pars, mikrofona eğilip şarkıyı söylemeye başladı.

"Sen hiç görmedin.

Su vermeye benzedik plastik çiçeklere.

Hiç görmedin."

Pars, bakışlarını bana çevirdiğinde devamını benim getirmemi istediğimi anlamıştım neyse ki. Mikrofona doğru eğilip gözlerimi kapattım ve söylemeye başladım.

"Sen hiç görmedin.

Dans ettik durmadan kırık camlar üstünde."

Gözlerimi aralayıp Pars'a baktım, 'devam et' dercesine gözlerini kırpmıştı. Bakışlarımı kaçırıp salonda gezdirdim. Ufuk, kolunu Sude'nin omzuna atmış ve tebessüm ederek bana bakıyordu.

"Sen öyle sana benzeyen her şey gibi,

Erirken avuçlarımda ben unutuyorum."

Pars, şarkının ilerleyen kısımlarında bana katılmıştı.

"Hoşça kal.

Olacaklar sensiz olsun.

Daha durmam boşluklarında,

Ben unutuyorum."

Pars haklıydı. Bana göre de vedalar tek kişilik olamazdı. Tek kişilik vedanın bir değeri yoktu çünkü. İnsanın kendi kendine veda ettiği insan birden karşısına çıktığında kendine tembihlediği tüm sözleri unutuyordu. Bu yüzden vedalar tek kişilik olmamalıydı.

Hoşça kal...

Belki de Pars'la bana gereken de bu kelimeydi. Belki de...

Bize gereken bir vedaydı.

Bu şipşak bölüm için üzgünüm, bir sonraki bölüm telafi ederiz artık.

52 bölüm oldu tık yoook kdshfksjfhsk

Hadi bb.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 2.8K 1
0527***: Merhaba Çağan Miralay, ben Çağın Miralay. ━━ Başlangıç tarihi: 01.10.2020 . Kitaba dreame uygulamasından erişebilirsiniz.
396K 31.2K 45
Siz: canım sıkıldı Siz: o yüzdende sana yazdım Miraç: ne? Miraç: kimsin sen? Siz: anoniminim . Derste canınız sıkıldığı için okulun popüler ç...
LAVİNYA By Zeynep

Teen Fiction

20.9K 2.5K 29
"Ben buraya ait değilim." Mesafe aşkları günümüzde sıkça görülür. İlçeler, şehirler ve hatta ülkeler bile engel olamaz bazı aşıklara. Peki siz hiç ba...
164K 5.5K 25
"Çıkacağım piknik için ne giyeceğim konusunda kararsız kaldım. Arkadaşıma danışayım derken görevde olan bir komutana yazdım." [Yarı Texting]