Benden Kaçamazsın!

By gumballpsikopat

14.7M 569K 274K

"Benden uzak dur... lütfen!" dedim ağlamaklı sesimle. Dudaklarındaki acı gülümsemem içimi burktu. Ama ondan k... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Ateş Yılan
Instagram
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22 -PART 1-
Bölüm 23 -PART 2-
Gelecek BÖLÜMLERDEN Kesit
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Duyuru!
Kitap kapağı
Bölümler karışmış
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53 -Otel Part 1-
Bölüm 54 -Otel Part 2-
Bölüm 55 -Otel Part 3-
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60 -Toplanma Part 1-
Bölüm 61 -Toplanma Part 2-
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68

Bölüm 41

195K 8.2K 5.1K
By gumballpsikopat



Odada yalnız başıma karşımdaki duvara bakıyordum, eminim ki yüzüm solgun, gözlerim ise ağlamaktan kıpkırmızıydı.

Bir insan nasıl bir insanın güvenini vazo gibi kırardı ki? Peki o parçaları toplayıp eski haline getirebilir miydi?

Düşünceler beynime akın ediyor ve stresten midemin bulanmasına yol açıyordu.

Kendimi odaya kapatmıştım, kimseyi de içeri almıyordum. Yasemin her girmeye çalıştığı zaman uyuyor taklidi yapıyordum. Konuşmak zorunda kalmıyordum.

Abim ile ablamın gelmesinin üzerinden bir hafta geçmişti, bu süre içinde kimseyle de iletişime geçmemiştim. Ateş'le bile.

Her gece yanıma gelip sarılarak uyudu ama ben tepki dahi vermedim, ona karşı çıkacak kadar yorgun ve üzgündüm. Alkol kokması da beni biraz korkutuyordu açıkçası.

Beni öpüp kalbimi titreten adam beni ölü olarak mı göstermişti?

Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim tekrar.

Nasıl böyle bir adamı sevebilmiştim ben? Vicdanı olmayan bir adamı?

Ablam ile birlikte olup onun kalbini kıran bir adamı?

Bacaklarımı kendime çektim ve kendimi sardım, başımı dizlerime koyup derin bir nefes aldım, hayatın güzel bir hediyeyle gelip sonra onun üzerine basması gibi bir şeydi şuan yaşadığım.

En kötü olan ise hislerime karşı gelemiyordum, soğumam gerekiyordu ama hayır. O adamı seviyordum.

Bu halime kahkaha atacaktım, beni kaçıran adamı nasıl sevebilmiştim ki?

İlk başlarda ondan nefret etmiştim ama onu tanıdıkça çektiği acıları ve beni Yıldırım'dan korumaya çalışmasını görmüştüm... Belki de fikrimi değiştiren birkaç öğeydi bunlar.

Kapı çalındı, dalgın halimden çıkıp eski bağdaş pozisyonumu aldım. İçimden Ateş olmaması için dualar ediyordum.

Yasemin elinde bir tepsi ile içeri girdi.

"Acıktınız mı?" dedi, başımı iki yana sallamama rağmen tepsiyi yatağıma bıraktı.

"Teşekkür ederim" dedim ve bezelye yemeğine baktım. Hiç yemek istemiyordum. "Onu yemeden bir yere gitmeyeceğim"

Yasemin'e kısa bir bkış attım, sözlerindeki kararlılıkla homurdandım ve tepsiyi kendime çekip birkaç yudum aldım.

"Ellerine sağlık" dediğimde güldü, "Afiyet olsun"

Yemeğimi bitirene kadar konuşmadı, son yudumumu aldığım zaman tepsiyi hafifçe kendimden uzaklaştırdım.

Yasemin hüzünlü bir sesle sordu.

"Dışarı çıkmanız lazım" dedi, yutkundum ve başımı iki yana salladım. "Ben iyiyim"

Tek kaşını kaldırdı ve başını iki yana salladı. "Biraz hava alın en azından"

Ellerimle oynamaya başladım, "Onu görmek istemiyorum" dedim. Sesim titriyordu, bu halime burukça gülümsedi.

"Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa aşağıdayım" dedi ve tepsiyi alıp gitti.

Kapıya olan bakışlarımı çektim ve balkon kapısına baktım, haklı olabilirdi. Hava iyi gelebilir.

Ayağa kalkıp balkon kapısını açtım ve dışarı çıktım. Buz gibi hava anında yüzüme çarpınca titredim ve kendimi sardım.

Gündüzdü, okuldaki dersleri kaçırıyordum ve o konuda da kendimi kötü hissediyordum. Artık devam etmem lazımdı, devamsızlığım da artıyordu.

Bahçedeki ondan fazlası korumaya baktım, hiçbiri bana dahi bakmıyordu ama benim orada olduğumu biliyor gibi tetikteydiler.

Gözlerimi kapattım ve mantığımı çalıştırdım.

Eğer Ateş ile konuşursam onu affedecektim, beni kesinlikle ikna edebilecek güçteydi. Ondan kaçmak en mantıklısı değil miydi?

Ablam ile belki bir şansları olurdu, evet!

Bu düşünceme gülümsedim, üzülen kişi ben olsamda ablamın mutlu olmasu beni gülümsetirdi her zaman. Hayatını bize adamış ablamı mutlu etmem lazımdı, en azından ona borçluyum.

Ama bu sefer plan yapmam lazımdı, beni hiç bulamayacağı bir yere gitmem lazımdı.

Beynime aniden gelen bir söz beni gerdi,

'Furkan'a bir şart ile zarar vermem' demişti, maviliklerini gözlerime dikerek.

'Benden kaçmaya çalışmayacaksın'

*

Aşağı indim, mutfağa ilerledim ve Yasemin'i kek yaparken gördüm.

Benim gibi değildi, gayet becerikli bir şekilde keki yapmış ve ortalığı temizlemişti.

"Yasemin" dedim gülümseyerek, elindeki bezi lavobaya koydu ve bana döndü. Ela gözlerini heyecanla bana çevirdi.

"Ayakta olmanıza sevindim, istediğiniz bir şey var mı?"

"Telefonunda Rüzgar'ın numarası var mı?" dedim, kızardı ve başını eğdi. "Olabilir, Ateş Bey ona ulaşamazsam onu aramamı söylemişti"

Planımın mallığı ile iç sesim bana küfür ederken kalbim de salak olduğumu vurgularcasına hızlı bir şekilde atıyordu.

"Onu çağırır mısın?"

Bana kısa bir bakış attı ve hemen başını salladı, "Hemen efendim"

Telefonunu çıkarırken konuştum, "Sen çağırıyormuş gibi yapar mısın?" dedim nazik bir sesle, yanakları iyice kızarırken başını salladı.

Telefonu ilk çalışta açılmıştı, sesini duyabiliyordum. "Ne oldu?" dedi kaba bir sesle, öküz. Kıza direkt öyle denir mi?

"Şey... Gelir misin?" dediğinde Rüzgar cevap vermedi bir süre boyunca. "Tamam, bir dakikaya oradayım"

Telefonu kapattığında ona teşekkür ettim. "Senden küçük bir şey daha istiyorum"

Bana baktı, "Tabi ki"

"Şey... Konuşmam gereken konu özel, kızlara geçersen sevinirim"

Bana kızdığını biliyordum, sevdiği çocuktu ama yapacağım şeyden Yasemin'in haberdar olmaması gerekiyordu çünkü Ateş ilk ona zarar verirdi.

Dediğimi yaptı ve hemen çıktı.

Çıktıktan ve eve girdiği gördükten sonra kapı çalındı.

Kapıyı açtığımda Rüzgar sabırsız bir şekilde bana bakıyordu. Beni gördüğünde şaşırdı ve yurkundu. "Yasemin çağırdı?"

"Gel içeri" dedim ve yoldan çekildim.

Girdiği anda kapıyı kapattım ve ona döndüm, beni meraklı bir şekilde süzüyordu. Ondan uzak durup gözünün önünden çekilmem gerekiyordu ama bu hem onun için hem de ablam için güzel olabilirdi.

"Rüzgar... Hatırlıyor musun? Senden bir şeyler isteyebileceğimi söylemiştin" dedim yutkunarak.

Bakışlarını kıstı ve gözlerimin içine baktı, beni anlamaya çalışıyordu.

"Kilo vermişsin, sen yemek yemiyor musun?" dedi, başımı iki yana salladım ve konuya geri döndüm.

"Lütfen"

Bakışlarıı iyice kıstı, "İlk önce soruma cevap ver, yemek yemiyor musun?" dedi sert bir şekilde. Başımı salladım, "Yiyorum sadece biraz yorgunum"

Bana inanmamıştı, gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı.

"Ne isteyeceksin?" diye sordu bu sefer.

Yumruklarımı sıktım ve kendimde olan cesareti aradım, bir saat önce olan cesaretim gitmiş gibiydi. Ama yine de konuştum, sesim titrese bile.

"Kaçmama yardım eder misin?"

Gözlerini kocaman açtı, ifadesiz yüzünde ilk defa şaşkınlığı gördüm. "Beste, bu kimse için iyi olmaz" dedi kısa keserek.

Başımı iki yana salladım, "Önemli olan hiçbir zaman ben olmadım, ablamın mutlu olmasını istiyorum. O bunu hak ediyor" dedim.

Rüzgar başını iki yana salladı, "Peki ya Ateş? O mutluluğu hak etmiyor mu?" dedi.

Kalbime oturan yumruyla gerildim, gözlerim doldu. "Ablam üzgün iken ben ve Ateş mutlu olamayız" dedim.

Derin bir nefes aldı ve dağınık saçlarını daha da dağıttı.

"Bunun için hiçbir şey yapamam, bu durumu Ateş'e bildirmeyeceğim" dedi, tam gidecekken onu durdurdum.

Kolunu hafifçe tutmamla kendisini durdurmuştu.

"Bak, eğer beni bulamayacağı bir yere gidersem eminim ki unutur ve ablam ile mutlu olurlar"

Rüzgar güldü, kahkaha atacaktı hatta. Sinirli olan bakışlarını bana çevirdi ve yüzüme eğildi.

"Bu kadar saf olma, insanların senin için yapamayacağı şey yok. Bu bir de Ateş ise... Sen gittikten sonra ablanla mutlu olur mu zannediyorsun? Ablana da kendisine de zarar verir. Mutluluğu bulmuşken asla bırakmaz"

Bunu söylerken her kelimeye vurgu yapmıştı.

Elimi çektim ve başımı eğdim. "Haklısın ama ablam ve abimin canını yakmış bir insan ile birlikte olamam. Onu seviyorum-" dediğimde gerildi, "Ama bu olmaz! Beni anlamıyorsun! Sevdiğin kızı mı seçerdin yoksa kardeşini mi?"

Bakışlarını uzun bir süre boyunca gözlerimde tuttu, soruma cevap vermedi ama söylediği sözlerle kimi seçtiğini anladım.

"Planın ne?"

Buna gülümsedim ve ona sarıldım. "Sen çok iyi bir insansın Rüzgar, çok iyilerini hak ediyorsun"

*

Elimdeki yüzüğe baktım ve burukça gülümsedim. Büyük bir yüzüktü ve bende kocaman duruyordu. Yılanların resmedilişine tekrar baktım.

O sırada Rüzgar odaya girdi, "Hazır mısın?

Minik çantamı aldım ve yüzüğü ceketimin içine soktum, en azından bir hatırası kalırdı."Hazırım"

Aşağı inerken etraf sessizdi, olanları bir tek Rüzgar biliyordu. O, iyi birisiydi. Umarım Ateş beni bulamazdı.

'Kendini kandırıyorsun' dedi iç sesim ama onu takmadım. Hızlı bir şekilde çıkmalıydım.

Evden çıkarken Rüzgar bana baktı, "Korumaları oyalarım, sen arkaya geç ve kendini sakla"

Bir şey dememe kalmadan dışarı çıktı ve bağırdı, "Lan Ateş'i bulamıyorum. Neredeydi? Telefon çalışmıyor" dedi ve arka bahçeye gitti.

Öndeki korumalar da arkaya gittiğinde hızlı bir şekilde Rüzgar'ın arabasının arkasına geçtim ve ayaklı yerlere kendimi attım.

Minyon olduğum için kendime şükür ettim, iyi ki kısa boyluyum.

Birkaç dakika geçti, Rüzgar'ın gülerek arabaya bindiğini gördüm. "Salaklar" dedi kendi kendine ve arabayı çalıştırdı.

Otobona çıktığımız zaman aynadan bana baktı, "Artık çıkabilirsin" dedi.

Kendimi çıkarırken inledim, "Ayy belim" dediğimde bana kısa bir bakış attı. "İyi misin?" dedi. Başımı salladım.

"İyiyim"

Kendimi arabanın koltuğuna atarken belimi hafifçe ovdum.

"Ateş'in bizi bulamayacağına emin misin?" dedim, başını hızlı bir şekilde salladı. "Eminim" dedi ama sesi hafifçe titredi.

Yol boyunca konuşmadık, bir anda telefonu çalınca kalbimin hızlandığını hissettim. Rüzgar telefonunu alırken yazıyı gördüm.

Öykü

İçim rahatlarken telefonu açtı, "Efendim prenses?"

"Abi neredesin? Çok kötü bir şey oldu" dediğinde telefonu dinliyordum, ne olduğunu merak edercesine dikiz aynasından Rüzgar'a baktım.

"Ne oldu?" dedi.

"Beste yok, gitmiş... Ateş abi iyi değil, Beste nereye gittiyse çok kötü olacak. Adam sarhoş, yaptığı hareketleri kontrol dahi edemiyor"

Yutkundum ve korkuyla ellerimle oynamaya başladım.

"Tamam ben bi' yarım saat sonra geleceğim, barda işim olduğunu söyle" dedi ve kapattı. Gözlerim korkuyla Rüzgar'a gitti.

"Hiç iyi bir şey yapmadım, değil mi?"

Rüzgar sustu ve cevap vermedi, gaza daha fazla basarken kendimi koltuğun içine gömmek ve bir daha çıkmak istemedim.

Cebimden yüzüğü çıkardım ve inceledim, "Kimsenin canını yakma" diye fısıldadım. Sanki o duyabilirmiş gibi.

"Ablamı mutlu et"

*

15 dakika sonra ormanlık alanın içine gelmiştik, kapkaranlıktı ve korkmuştum.

Eve girdiğimde mükemmel döşenmiş bir yer olduğunu gördüm. Beyaz ve bej rengi karışımı bir salon ve siyah bir mutfağı vardı.

Rüzgar minik çantamı koltuğa bıraktı ve bana baktı. "Sakın bir yere gitme tamam mı? Ateş'i sakinleştirmek için gideceğim ama sen uslu dur. Yemek var biraz buzdolabında. Yarın saat 10 gibi gelirim ve yolumuza devam ederiz" dedi.

Başımı salladım, "Bulamaz beni değil mi?" dediğimde gözlerimin içine baktı. Kararlı bakışlarına inandım. "Bulamaz, burası benim kafa dinlemek için geldiğim bir yer" dedi.

Başımı salladım, tam gidecekken bana sarıldı. Sarılışına karşılık verirken beni iyice sardı.

"Umarım canımız yanmaz" dedi. Yutkundum ve burukça gülümsedim.

'Umarım' dedim içimden.

Benden ayrıldı ve bana bir daha bakmadan evden gitti, arabadaki gaz sesini duyduktan sonra gittiğini anladım.

Etrafa iyice baktım ve iç çektim. 'Kafa rahatlamak için geldiğim bir yer' demişti.

Haklıydı, bu doğa içinde gayet rahat dinlenirdi, sadece yalnız olmam beni rahatsız etmişti o kadar. Ama bu iyi bir şeydi, gördüğüm herkes Ateş'i tanıyordu. Ona haber vermekte tereddüt dahi etmezlerdi.

Mutfağa ilerledim ve buzdolabını açtım, minik bir sandviç duruyordu. Daha yeni yapılmış gibiydi. Aldım ve bir ısırık aldım.

Bitirdiğimde tuvaleti bulmak için evi dolaştım.

Tuvalet büyüktü, iki lavobası vardı. Bir tuvalet ve bir küvet. Yukarıda olması biraz kötü olmuştu ama olsun.

Ellerimi yıkadım ve yüzümü ıslattım. Strestten dolayı midem çok kötüydü. Derin bir nefes aldım ve aynadan kendime baktım.

Yansımama gülümsedim, "Başarabilirsin" dedim kendi kendime.

Cebimden yüzüğü çıkardım ve kırmızı taşa baktım. "Minik bir hatıra diye almıştım ama keşke bıraksaydım. Onu unutmam lazım" dedim kendi kendime.

Bu halime başımı salladım.

Salona gidip biraz televizyon izledim, güzel bir filmi bitirmiştim ama yine de stresim geçmemişti. Derin bir nefes aldım tekrar, her şey geçecekti.

Ama bu sefer ablamlardan da uzak olmam lazımdı, yapabilir miydim bilmiyorum ama deneyebilirdim. İki ay sonra on sekizime girecektim.

Yapardım ben, ben gayet güçlü bir kızım.

Bunları düşünürken geç bir vakit olduğunu gördüm. Televizyonu kapattım ve ışıkları kapatarak yukarı çıktım.

İlk evde yalnız kalışım değildi ama bu ev çok büyük ve ormanın içindeydi. Tedirgin olmam gayet normaldi.

Yatak odasına girdiğim zaman büyüklüğe şaşkınlıkla baktım.

Kocaman bir yatak ve karşısında duvara çakılı bir televizyon. Minik bir çalışma masası vardı. Balkonu gördüğümde gülümsedim.

Tatlı bir manzarası vardı, sessiz ve ürkütücüydü ama tatlıydı.

Tam yatağa kendimi atacakken yerde duran bir şey dikkatimi çekti. Bir sütyen...

Yanaklarım kızardı, "Rüzgar" dedim. Sütyene tekrar baktım ve yutkundum. Kafasını böyle mi rahatlatıyordu yani?

Derin bir nefes aldım. Ceketimi çıkardım ve sandalyeye astım. Kendimi hazırladım ve yorganı kaldırdım.

Düzgündü, içim rahatladı. Yoksa burada yatamazdım.

Gidip ışığı kapattım, yatağa giderken kapı kenarını görmedim ve serçe parmağımı çarptım, çığlık atmadan kıvrandım.

Kapıya hareket çektim ve koşarak yorganın altına girdim, serçe parmağım zonkluyordu ama yapabileceğim bir şey yoktu.

Gözlüğümü çıkarttım ve lambayı kapattım. Kendimi uykuya verdim.

****

Bir anda gelen sigara ve alkol kokusuyla yüzümü buruşturdum. Uykum ağırdır aslında ama burnuma gelen iğrenç kokuyla uyanmıştım.

Yan dönecekken lamba ışığının açık olduğunu gördüm, ben bunu kapatmamış mıydım?

Gözlüğümü taktım, ne oluyor diye dışarı bakacakken karşımda, sandalyeye oturan adamı gördüm.

Masmavi gözleri uykusuzluktan kızarmıştı, göz altları ise morarıktı. Kumral saçları dağılmış bir şekilde bana bakıyordu.

Elindeki viski bardağını döndürdü ve kafasına dikti. Yüzünde hiçbir ifade dahi oluşmadı.

Bu ifadesizliği beni daha fazla korkuturken gözlerini kıstı. Sanki beni uyuduğum zamandan beri izliyordu.

Elindeki viski bardağını sert bir şekilde karşısındaki duvara fırlattı. Çıkan ses ile gözlerimi kapattım ve hıçkırığımı tuttum.

Bardak parçalara ayrılarak yere düşerken ben bakışlarımı Ateş'ten ayıramıyordum. Korkuyordum, hayatımda korkmadığım kadar korkuyordum bu adamdan.

"Bana söz vermiştin" dedi kısık bir sesle, bu dediğiyle gözlerimi kapattım. "Aç gözlerini!" diye kükredi.

Korkarak açtım ve ona baktım, uyku sersemliği ile bir şey yapamıyordum, üzerimdeki şokta başka bir açıklaması olabilirdi.

Heybetli vücuduyla sandalyeden kalktı, "Benden kaçamazsın güzelim, nereye gidersen git, seni bulacağım"

Beni sanki o koymuş gibi bulmuştu, dudaklarımı ısırdım.

"Her kaçtığın zaman seni daha fazla kıstıracağım... Ya seni Yıldırım bulsaydı?" dedi ve yatakta önümde eğildi. Gözlerim dolarken sinirli olan bakışlarını gözlerimden dahi ayırmadı.

"Seni mutlu etmek için her şeyi yapacağım, ama bu yaptığının çok ağır bir sonucu olacak güzelim. Beni hiçe saydın... Kendin dışında kimseyi düşünmüyorsun, bir daha benden kaçamayacaksın!.." burnuma bir şey bastırmadan önce söylediği son sözlerdi.

Continue Reading

You'll Also Like

117K 3.6K 39
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz nie peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öde...
3M 83.2K 54
Kitabım mafya konuludur , şiddet ve 18 sahneler olacaktır duyar kasmaya gelmeyin lütfen , bu şekil de okumak isteyen herkesi beklerim
548K 19.4K 12
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
948K 62.3K 50
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...