NEFRETİM : Karışık Duygular

By AlfaMireculer

83.9K 4.9K 5.1K

"Ben her zaman istediğimi alırım prenses" "üzgünüm zengin ve kendini beğenmiş egoistlere karşı fobim var" "b... More

Bilgilendirme
Agreste Okulu
Seni Etkiliyorum
Bir Arkadaş
İyi İki Arkadaş
Adrien'ın Sevgilisi?
Düzenbaz
Aşk Kırıntıları
Aptal!?
Duyuru!
10. : Özel Bölüm
Küçük Bir Defile!
Küçük Bir Defile! (2) + (Küçük Spoiler)
¡Takıntı¡
¦Mrs Kurtzberg¦
§Kahramanlar Geri Dönüyor§
Kahramanlar Geri Dönüyor (2)
*Emilie Mi?*
Final (part:1)
# Final #

O Da Beni Seviyor

4.1K 255 190
By AlfaMireculer

Sabah büyük bir gürültüyle uyandım. Korna sesleri mahalleyi çınlatıyordu. Üstümdekilerle dışarı çıktım. Adrien kızgın bir şekilde yüzüme bakıyordu.

“saat 5 oldu hadi daha giyinmemişsin bile!”

“daha güneş doğmadı. Ne diyorsun sen ya”

“hadi bavulunu al şu pijamalarını yolda bir yerde hallederiz”

“bak Adrien saat kaç senin haberin var mı! Eğer beni önemsiyorsan bırak uyuyum. Sonra beni nereye istersen götürürsün”

“marinette yine çok konuşuyorsun arabada uyursun tamam hem sana küçük bir sürprizim var”

Kapıya yaslandım.

“hayır git hadi”

“bu kadar inatçı olmasan olmaz zaten”

Sabah sabah kolumdan tuttu arabaya bindirdi. Zaten gücüm de yoktu uyku sersemi.

Sonrası da en son uyuduğumu hatırlıyorum.


Adrien Marinette’i arabaya koyduktan sonra odasına çıktı. bavulunu arıyordu. Dolabını açtığında pembe bir kutu gözüne çarptı. Üstünde büyük harflerle SEVDİĞİM ANILAR yazıyordu. İlk Nathaniel’in fotoğraflarını gördü mektup içindeydi her şey bir fotoraf ve bir mektup gibi bir şey. En alttan aldığı Nathaniel olduğunu görünce sinirlendi o yazan şeyi okumak için çıkardı.

Bu iyilik meleğim sanki her şeyden beni koruyor. Aynı bir prens gibi. Ona saçlarımı sarkıtacak keşke ben olsaydım ama bunun için saçlarım çok kısa.

Sonra üstlerden almayı düşündü ve en üsttekinin altındaki renkli  zarfın aldı. Burda ikisi dondurma yiyorlardı yüzünde bir tebessüm oluştu fotoğrafın yanındaki yazıyı okumak için sabırsızlanıyordu.

Kim demiş bir canavardan prens olmaz diye? Eski düşüncelerim bir yana kalbimi kazandı bu canavar. Fakat ne ben ona layık olacak kadar güzel değilim. Ne de o beni sevecek kadar cesur değil.

En üstteki kırmızı mektubu  aldı. Burda onun fotoğrafı vardı. Gözleri büyümüştü. Çünkü ona karşı duyguları olmadığını düşünüyordu.

O çok cesaretli. Beni sevdiğini biliyorum fakat ben onu gerçekten seviyor muyum… hep kendime uzak tuttum herkesi. Fakat onu tutamıyorum artık. Ağzımdan çıkan kelimeler aklımla düşündüğüm şeyler değil. Kendimi kendime anlatamıyorum tanıyamıyorum artık.

Adrien sadece içinden heyecanlı bir şekilde  şunları tekrarlıyordu

“o da beni seviyor, o da beni seviyor, o da beni seviyor(…) “

Bütün mektupları yerine yerleştirdi. Sonunda bavulu bulmuştu içini kontrol etti. Eşyalarını koymuştu. Demek ki gelmek istiyor fakat naz yapıyor diye düşündü.

Aşağı yanına indiğinde uyuya kalmıştı. Pembe benekli pijamasıyla ve dağınık saçlarıyla çok tatlı gözüküyordu. Yanına oturdu. Oturduğu an kafası omzuna düştü. O da utanmıştı çünkü ilk kez böyle bir duygu yaşıyordu.

“benim tatlı pembe uğur böceğim. Her zaman bana şans getiriyorsun. Kesinlikle benim kayıp prensesim olmalısın”

Gözlerimi Adrien’ın sesiyle açtım.

“hey! Uyan artık da şurada üstünü değiştir. Uçağa binmek üzereyiz hadii.”

“offf 2 dk daha “

“1 dk bile olmaz kalk hadi”

Kalktım şimdi daha çok uykumu almıştım. Gözlerimi ovaladım. Güneş daha yeni doğuyordu. Bir mağazanın kabinine geçip üstümü değiştirdim. Bu çok güzel yazlık bir elbiseydi. Ve bana baya yakışmıştı. Kabinden çıkar çıkmaz yine o arabaya bindik. Bu sefer uyumamıştım uçağın yanına geldiğimizde Alya Nino ve Nathaniel ordaydı fakat Nathaniel gitmemiş miydi? Kayıp prens geri dönmüştü. Alya’nın yanına gittim.

“Alya senin burada ne işin var”

Alya daha ağzını açmadan Adrien söze girdi.

“sen bana orda tek kız olursam olmaz demiştin bende en yakın arkadaşını getirdim”

“Ailesi?”

“ben zaten ilk Ailesiyle konuştum”

“fakat ben gelemem olmaz”

“hadi ama çok eğleneceğiz uçak kalkıyor. Mızıkçılık yapma. hadi yola çıkıyoruz “

Uçak çok konforluydu. O değil de Nathaniel kafamı karıştırıyordu. Tam önümde Adrien oturuyordu. Koltuklar tekli karşı karşıyaydı. Nino ile de Alya karşı karşıya oturuyordu. Nathaniel ise yalnızdı.

Aslında Adrian’ın uçak boyunca beni izlemesi bir dert gibi birde beraber kahvaltı yaptık. Keşke Alya’nın karşısına otursaydım direkt.

İki buçuk saat içinde biraz uyukladım. Yol o kadar uzun sürmedi. Kalktığımda yani uyanmaya çalıştığımda uçak inmek üzereydi.

Burası gerçekten harikaydı büyük bir adaydı. Herkesin kendine ait bir odası vardı ayrı ayrı küçük evlerde kalıyorduk yan yana.

Gezmek için Adrien beni çağırıyordu. Şapkamı ve gözlüklerimi alıp dışarı çıktım. Alya Adrien Nathaniel ve nino beni bekliyorlardı. Birlikte gezmek için daha çok insanın olduğu merkez gibi bir yere geldik. Küçük küçük hediyelik dükkanlarla doluydu burası.

Giderken küçük bir çocuk önümü kesti. Diğerleri yavaş yavaş gidiyordu. Bende dizlerimin üstüne çöktüm.

“merhaba senin adın ne?”

“benim adım bella şurada babam çalışıyor sana bir şey gösterebilir miyim?”

“tabi de...

Diğerlerine baktım onlar da bir dükkana uğramıştı yetişebilidim.

gidelim hadi”

Beni bir kolyelerin satıldığı yere getirdi.

“senin sevdiğin biri var mı?”

“evet... sanırım”

Çocuk kalpli bir kolye getirdi

“bunu senin kalbin olarak düşün kalbinde kimin ismi yazıyor”

“bilmiyorum iki kişi var ve ikisi de…”

“sence hangisi seni hakediyor? Hangisi seni özel hissettitiyor”

“Adrien… “

“o zaman bu kolyeyi al ve boynuna tak. Bu sizin sevginizi güçlendirecek. Eminim”

“teşekkür ederim fiyatı nedir?”

“bir fiyatı yok bu bedava”

“teşekkürler ama benim gitmem gerekiyor.”

“güle güle”

Kolyenin içinde A harfi vardı hem de kocaman durup durup ona bakıyordum. Doğru mu yaptım? Diye kendimi sorgulamaya başlamıştım bile.

İleride diğerleri beni bekliyordu. Küçük bir minibüs turuyla tüm adayı gezdik. Fakat gelirken gerçekten kötü bir şey oldu. Ben yoldaki bir çöpe basıp arkamda duran Adrian’ın tepesine düştüm. Bu arada kolyem de dışarı çıktı ve bunu Adrien gördü.

“A harfi hem de kalp içinde bu benim baş harfim”

“H hayır. T tabiki de senin baş harfin de bu aslında şeyin baş harfi şeyin…”

“bana yalan söyleyemezsin. neden böylesin? Niye kabul etmiyorsun beni seviyorsun”

“evet ama biraz zamana ihtiyacım var.”

“zaman…  seni bekleyemem zaten çıkıyoruz fakat sen sonradan geliyorsun. Evlenince de herhalde 1 ay sonra kocamsın demeye başlarsın”

“tamam bu senin baş harfin ama-”

“kalanı benim için önemli değil.”

Üstünden kalkıp Alya’nın yanına gittim. Alya sırıtarak.

“prenslerin çatışması ne kadar ilginç sence neden Nathaniel erken döndü? “

“bilmem beni ilgilendirmiyor”

“senin şimdi havalara uçup çığlık atman gerekiyordu marinette bir şey var sende”

“Alya sanırım ben…  ben Adrien’dan hoşlanıyorum biraz”

“bu kolye de bunu açıklıyor bu muhteşem! “

“nasıl ya?”

“çocuklarınızı düşünsenize mavi veya yeşil gözlü hepsi model olur”

“Alya düşündüğün şeye bak”

“ne var model yeğenlerim olsun isterim.”

“ben çocuklarımın ne isterlerse onu olmalarını isterim”

“boşver de siz Adrian’la gerçekten ciddi misiniz?”

“evet de-”

“hiç seni seviyorum dedi mi! El ele tutuştunuz mu seni yemeğe çıkardı mı yoksa seni öptü mü!”

“Alya sakin ol aslında bana ne seni seviyorum dedi ne ciddi bir şekilde elimi tuttu ne yemeğe çıkardı ne de tam olarak öptü… “

“Tam olarak derken?”

“Beni öpmeye çalıştı fakat tam o arada telefon çaldı ve… “

“tamam detayları evde bekliyorum. Akşam seninkine gelirim konuşuruz”

“tamam”


O Arada Adrien Nathaniel ve ninoyla gitmemişti. Marinette’i Alya’nın yanına gittiğini görmüş ve bir köşeye saklanmıştı. Marinette Alya’ya anlatırken Adrian’ın neredeyse kalbi durmak üzereydi. En sonunda kıyıdan yavaş yavaş öne doğru farkettirmeden gitti bu akşam ne yapacağını gayet iyi biliyordu.


Akşam olunca biz de küçük evlerimize geri döndük. Fakat kapının orda Adrien beni bekliyordu. Bizim burası insanlardan uzak denize yakındı. Bana ilk bir dik dik bakıp sonra da pis pis sırıttı. Yanına gittim

“seni ne elinden tutup sürükleyeceğim ne de gelmen için ısrar edeceğim”

“nereye gidicez”

“sürpriz bana güveniyor musun?”

“emin değilim”

“eminsin”

“geliyorum nereye gidiyoruz”

“sürpriz dediğimi hatırlıyorum”

Yanımdan geçti. Bende arkasından onu takip ettim.

Helikoptere bindik. Bir on dakika sonra kalp şeklinde biçilmiş açık bir alana geldik. Denize kıyısı vardı. Kalbin ortası parlıyordu. Helikopter oraya indi. Burası bir masaydı Led ışıklarla kalp içine alınmıştı. Masanın üzerinde bir sürü çeşit çeşit yemek vardı.

“beni neden buraya getirdin Adrien?”

Boğazını temizledi. Önümde diz çöktü. Bir bileklik çıkardı.

“kalbimi kabul ediyor musun marinette?”

Dedi.

Şaşırmıştım. Bana böyle bir şey söyleyeceği aklımın ucundan bile geçmezdi.

“Ben aslında aslında bak”

"hayır. Hiçbir şey düşünme."

" t tamam."

Nasıl bir yanıt bu 'tamam'. hayır anlamıyorum neye tamam diyorsun ki marinette?

“Seni seviyorum marinette”

Ben bir şey söylemedim sadece olduğum yerde dondum ellerimi tuttu.

“telefonun yanında değil mi?”

“hayır”

“çok güzel.”

Ayağa yavaş yavaş kalktı. Artık gerçekten heyecandan ölebilirdim. Dudağıma küçük bir buse kondurdu. Ben ise öylece kalakalmıştım. Gözlerimi kırpıştırarak yere doğru baktım.

“artık tamamen benimsin”

Dedi ve bilekliği taktı.

“bu dünya da sadece sende var. Sakın kaybetme yoksa seni öldürürüm”

“beni öptün diye havalanmaya başlama hemen. Hem ben senin değilim tamam mı! ”

“ gel bakalım prenses biraz yemek yiyelim”

“yemek? ben aslında tokum”

“hadi ama daha gösterinin yarısındayız”

“gösteri?”

“hadi otur şuraya”

Masaya oturdum ilerden insanlar geliyordu. Rahatsız olmuştum kalabalık olmuştu her yer.

“bunlar kim Adrien”

“burda bir çift için bir parti var birbirine çok yakışan bir çift”



Ardından Alya ve diğerleri de geldi. Müziği

ayarladılar. Çok güzel bir akşamdı havaifişekler patlatıldı. Pastalar kesildi. Her şey harikaydı sadece Nathaniel ortada yoktu. Biraz gürültüden uzaklaşmak için sahile doğru indim. Saat geçti ilerde bir liman vardı. Bir gemi kalkmak üzereydi. Adımlarını hızlaştırdım ve son anda gemiye bindim arkamdan bir ses duydum.

“sende mi gürültüden hoşlanmıyorsun”

“Aslında evet fakat sen kimsin”

Karanlıklardan siyah takım elbisesiyle karşıma çıktı. Ellerini cebine sokmuş bana bakıyordu.

“Amerika da düşünmek için zamanım vardı fakat biraz geç kaldım”

“ne i için?”

“Aslında sana ben çıkma teklifi edecektim”

“Nathaniel?”

“Tamam endişelenme yine de yapabilirim”

“...”

“bakma bana öyle şaka yapıyorum”

“nereye gidiyorsun.”

“sessizliği ve yalnızlığı seviyorum”

“ben özür dilerim-”

“hayır. Sen diğer insanlar gibi değilsin. Sen yanımdayken garip hissediyorum bana annemi hatırlatıyorsun”

“o da mı benim gibi sakardı?”

“hayır o da senin gibi neşe doluydu sevgi doluydu tatlıydı insanı kendine çekerdi…”

“ben üzgünüm”

“hayır.  Aslında ben üzgünüm. Geminin üst güvertesinde oturmaya ne dersin? çok güzel bir yer var. İstersen oraya gidelim “

“tabi benim için f fark etmez “

Kekeleme marinette saçmalama lütfen bir saat önce Adrien’ın çıkma teklifini kabul ettin!”

Nathaniel ve Marinette geminin güvertesinde çıktılar. Fakat marinette orada bilekliğini düşürdü. 10 dk sonra geminin geri dönmesi için ısrar edip diğerlerinin yanına döndü onun için her şey çok zordu. Her şey sürekli allak bullak oluyordu.

Marinette gittikten sonra Nathaniel marinette’in bilekliğini bulmuştu onu daha önce hiç görmemişti. İçinden bir ses bunu takmasını gerektiğini söylüyordu. O da aldı ve taktı. Bir şeyler onu kendine bağladığını hissetti.

Fakat bu ikisinin de bilmediği bir şey vardı. Adrien marinette’i giderken görmüştü. Biraz arkasından gitti. Sonra onu kaybetti çünkü marinette  gemiye binmişti.

Sabah olduğunda yüzümü yıkamak için lavaboya gittim fakat yüzüme suyu aldığımda bilekliğimin bileğimde olmadığını farkettim. Endilelenmiştim. Adrien beni öldürecekti. Oda da bakmadığım yer kalmadı dışarı çıkıp sahile baktım hiç bir yerde bulamadım. Üstümü değiştirip en iyisi detaylı olarak dün gece gittiğim yerleri araştırmaktı.

Bu arada diğerleri kahvaltı yapıyorlardı. Nathaniel ve Adrien yan yana oturuyorlardı. Adrien Nathaniel den tuzu istediğinde Nathaniel’in gömleğinin kolunun altından bilekliği gördü. Onun kolunu tuttu ve uzun süre bilekliğe baktı.

“hey Adrien bir sorun mu var?”

“B bunu nerden buldun”

“bu mu dün akşam geminin güvertesindeydi.”

“çok güzelmiş”

“beni direk olarak kendine bağladı sanki benim eksik parçam gibi”

“ben doydum!”

Adrien hızlıca masadan kalktı. Direk Marinette’in kaldığı yere gitti fakat o orda yoktu. İlerden geldiğini gördü.

Yanına geldi. Bileğine baktı o orda yoktu.

“b bilekliğin nerde marinette?”

“bileklik mi ben şey aslında onu onu kaybolmasın diye bavulumda bir kutuya koydum. Sırf kaybetmeyeyim diye evet"

“iyi benimle gel gidiyoruz”

“nereye?”

“sana bir şey göstermem gerekiyor”

Onu kayalıkların en tepesine çıkardı.

“buraya küçükken annem öldükten sonra gelirdim. Buraya her gelişimde bu yükseğe çıkar bir çizgi atardım.”

“ama neden?”

“yalnız olduğum için nino ve Nathaniel aileleriyle mutlu mesut yaşarken ben burasını böyle çiziklerle doldurdum fakat bugünden itibaren artık çizik atmak yok”

“neden? “

“neden mi sen varsın. Ben sana güveniyorum hem bu güven sonsuz bir güven bana güvenimi yıkmamaya söz verir misin?”

“Adrien ben-”

O Arada onu Nino arar ve hemen aşağı inmelerini acil bir durum olduğunu söyler ikisi apar topar aşağı inerler.

Marinette giderken Alya’yı görür onu durdurur o da gezintiden geliyordur ve elindeki bir poşet dikkatini çeker.

Alya’nın elinde bir poşet vardı. Adrien’ın yanından ayrıldım ve Alya’nın yanına gittim. O da nino nun yanına gitti.

“kızım ne aldığıma inanamazsın bak senin bilekkiğinin bir benzeri”

“bunu nerden aldın? “

“bunlardan sadece birer tane var ve hepsinin hikayesi var bak şimdi bana da satıcı anlattı çok etkilendim. Bir kız ve bir erkek ikisi de bambaşka kız bembeyaz erkek kopkoyu tenli  kız o kadar zengin erkek ise bir köle bir gün bunlar karşılaşyorlar ilk görüşte birbirlerine aşık oluyorlar. Fakat bir türlü bir araya gelemiyorlar. Bir gün erkek oradaki kutsal şelalenin altına girip parlak bir elmas buluyor onu işliyor ve bir bileklik haline getiriyor. Oğlan evine giderken kızın babası oğlanı takip ediyor evini buluyor. sonra kızın babası oğlanın tüm ailesini katlediyor. Oğlan ordan kaçıyor Son kez kızla buluştuklarında bunu ona veriyor. Ve şunları söylüyor

“kalbimizi kabul eder misin?”

kız kabul ediyor fakat çok kötü bir şey oluyor onları kızın babası görüyor ve ikisini de orda öldürtüyor.

“*kalbimizi kabul eder misin* bunu bana Adrien sormuştu”

“ne kadar romantik bende bunu sevdiğine vereceğim bir inanışa göre bunu sevdiğine bir şekilde verirsen aranızda asla kopmayan bir bağ olurmuş”

“olamaz ben onu kaybettim! ”

“ne! Bilekliği kayıp mı ettin!”

“evet napıcam?”

“kızım bunlar özel her bilekliğin şekli farklı onu bulmalısın”

“ya da gidip Adrien’ı kaybettiğimi söyleyeyim”

“ya yanlış anlarsa? “

“doğru. Ben son kez bir gidip bir bakıyım”

“bence de”

Koşa koşa sahile indim. Orda Nathaniel’a rahatladım.

“sanırım bir şey arıyorsun?”

“aslında evet bir bilekliğimi kaybettim”

“evet al ben yeterince taktım sıra sende”

Elime uzattı ben de aldım.

“ne demek istiyorsun?”

“sadece şaka yapıyorum. Bu aralar çok şaka yaptığımın farkındayım. Ama şaşkın olunca tatlı görünüyorsun”

“haha-ha neyse ben gitsem iyi olacak bileklik için teşekkürler bu benim için önemliydi.


Adrien

Marinette’i Alya ile konuştuktan sonra apar topar indiğini görünce merak ettim açıkçası. Ve onu takip ettim orda bir palmiyenin arkasına saklandım. Nathaniel’le konuşmalarını duyunca kaldıramadım ve ordan uzaklaştım. Her yeri yıkıp dökmüştüm. En iyisi ilk uçağa atlayıp geri Parise fransaya dönmekti.

Marinette’i anlamıyordum fakat benim güvenimi yıkmıştı. Hem de benim verdiğim bileklikle. hiç bu kadar acıtacağını düşünmemiştim Nathaniel’le kendimi kıyaslamaya başladım onda olan bende olmayan şey neydi onu bulmam gerekiyordu.

Marinette

Bilekliğimi bulduğuma o kadar mutlu olmuştum ki. Bu mutluluğum nino gelip Adrien’nın küplere binip her yeri dağıttığını ve sonrada gittiğini söyleyene kadardı. Ben de odama gittim Alya’ya gitmemiz gerektiğini söyledim. Hemen toparlanıp ninoya bir uçak ayarlaması için rica ettim. Bir yarım saat sonra biz de hemen arkasından gittik.

Yine ne görmüştü acaba neyi yanlış anlamıştı. Bunu merak ediyorum.

Uçaktan indiğimizde Alya ile ben eve gittik. Ben evden sonra Adrien’ı aradım fakat açmıyordu. Bende onların evine gittim. Kalfası Jones odasında ve sinirli olduğunu söyleyince bir tereddüt ettim açıkçası. Fakat sonra kapısını çaldım sesimi değiştirerek.:

“meyve suyunuz geldi”

Adrien kapıyı açtığında şaşırmıştı yüzünü astı ve

“git burdan yüzünü görmek istemiyorum”

“A Adrien her şeyi yanlış anlamışsın”

“neyi yanlış anlamışım adamın gemisine gitmişsin sana verdiğim bilekliği ona vermişsin. Hem de sana çıkma teklifi ettiğim akşam bumu yanlış! bana söyler misin marinette!”

“A Adrien bana güvenmiyor musun?”

“bilmiyorum ilk başta yalan söyleyen sendin hani bavulunda kutudaydı”

“her şeyi açıklayabilirim”

“hayır! Hiçbir şeyi açıklayamazsın senden sadece iki kelime istiyorum seni seviyorum ama sen bunu bile yapmıyorsun.”

“Ben-”

“marinette git artık kalbini daha fazla kırmadan defol evimden”

“Adrien?”

Evinden uzaklaştım. Biraz haklıydı ona kaybettiğimi söyleseydim bunlar olmayacaktı.







Miraculous1ladybug👐🏻👐🏻👐🏻😘

Continue Reading

You'll Also Like

229K 21.9K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
124K 5.1K 33
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
789K 64.8K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
31.4K 1.8K 39
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?