Let's Live Love with Together...

By ajanyazarist

679 64 115

Siz hayatınızı değiştirecek erkeği, çat kapı akşam yemeği yemek için gelirken buldunuz mu? Sanırım ben buldu... More

Çat Kapı Gelen Misafir
Yeni Türk Arkadaşım
Tesadüf mü Kader mi?
Yeni Bir Sır Mı?
Sadece Arkadaş!

Bir Lütuf

83 6 6
By ajanyazarist

Hastanenin arka tarafından gizlice çıkarken kendimi çok garip hissediyordum. Cidden gizemli ve heyecanlı hayat bana göre değildi. Ben tatlı tatlı okuluna gidip derslerle kafayı yiyen kızı seviyordum.

"Kendimi bir suç işliyormuşum gibi hissetmem normal mi acaba?" dedim en sonda arabaya binerek. Lüks minibüsün kapısı yavaşça kapanırken Seokjin gülümseyerek bana bakıyordu.

"Aslında suçu işleyen kişiler biziz, o yüzden endişelenme."

"Hayır hyung suçu işleyen sensin, beni karıştırma." dedi Jungkook işin içinden sıyrılarak. 

"Yurtta fazla sıkılmıyor muyduk Jungkook, heyecan iyidir." dedi rahat bir tavırla. Ama ben onun kadar rahat değildim.

"Peki biri bizi görse ne olur? Evimi bulup linç edilmem değil mi?" dedim emin olamayarak.

"Hiçbir şeyin garantisini veremem Hee- Young'a. Bu hyung başına bela açacak gibi benden söylemesi." Jungkook cümlesini bitirmesiyle, Seokjin'in başına bir tane yapıştırması bir oldu.

"Kötü konuştukça, kötülüğü çağırıyorsunuz. Sakin olun biraz Soo Bin'i örnek alın." dedi koltukta yayılmış Soo Bin'i göstererek. Nerede o hastane de buz kütlesine dönen arkadaşım, nerede bu camış gibi koltuğa yayılmış o kız. Kendini toparlaması için bacağını çimdirirken koltukta kendini düzeltti.

"Ne oldu az önce içine kaçmıştın." dedim kulağına fısıldayarak.

"Hayatımın erkeği sol tarafımda oturuyor, kendimi toparlamamı sağladı."

"Çocuk seninle konuşmadı bile."

"Beden dilini okuyorum ben onun, karışma dur bir." dediğinde gözlerimi devirdim. Hastanede çalan telefonumu hatırladığımda tekrar bulmak için içini dışına çıkararak astarın altına giren telefonumu elime aldım.

"Annem iki kere aramış, boğazlayacak beni." dedim hızla numarasını çevirerek. Kısa bir arama sesinin ardından bağırarak telefonu açtı.

"Yemin ederim sen benim kalbime indireceksin kızım."

"Boşuna telaş yapıyorsun annem ama sen, duymamışım işte." Türkçe konuşmaya başladığım an Seokjin ve Jungkook'un gözleri bana döndü.

"Neredesin, ne yapıyorsun?" 

"Eve geçiyorum şimdi, sen ne yapıyorsun?"

"Bahçede oturuyorum, orası soğuk oluyormuş bu aylarda sıkı giyin üstünü."

"Merak etme annecim, yarı dönem bitmek üzere zaten sonra hemen geleceğim yanına." 

"Canım kızım, Be-"

"Sakın anne! O ismi söyleme bana diye kaç kere diyeceğim, kızım demen yeterli bana." dedim dişlerimi sıkarak. Hatırlatma şu adı bana, söyleme işte söyleme.

"Ben... Afedersin kızım." dedi üzgün bir ses tonuyla. Derince bir nefes verip gülümsedim.

"Seni çok seviyorum annem, yakında görüşeceğiz ve dediğim gibi gelmek istiyorsan söylemen yeterli. Bilet işlemlerini hallederim."

"O kadar saat yolda zorlanırım kızım, seni bekliyorum ben. Dikkatli ol ve lütfen şu telefonu duy."

"Tamam, merak etme. Öpüyorum, babama selam."

"Söylerim, bende öptüm." Telefonu kapatıp kabanımın cebine koydum ve arabanın içinde konuştuklarımı zerre anlamayan üç meraklı yüze döndüm.

"Annem buraya geldiğimden beri telefonu açmayınca baya endişeleniyor, sonra da bir güzel azarlıyor beni." dedim burukça gülümseyerek.

"Ah benim babam öyle. Pratik odasında çalışırken 30 arama yapmış ve bana ulaşamayınca menajerimizi arayıp şu velede telefonu açmasını söyle demiş. Neresi olursa olsun aileler hep aynı sanırım." dedi Jungkook.

"Kesinlikle öyle, sizin içinde zor olmalı." 

"Hemde nasıl."  

Mahallenin sokağına girdiğimizi fark ettiğimde ilacımı almam gerektiğini hatırlayıp şoföre seslendim.

"Ben burada inebilir miyim? İlacımı alıp geliyorum, siz eve geçin. Yiyecek dolabına bakarsın ona göre markete uğrarım." dedim Soo Bin'e anahtarı uzatarak.

"Bekleyebiliriz seni." dedi Seokjin dikilerek.

"Böyle bir araç mahallede fazlaca dikkat çeker, siz gidin mümkünse arabayı da gönderin. Karşımda oturan dedikodu delisi kadına sakız olmak istemem." dediğimde anlayışla başını salladı.

Arabadan inip eczaneye girdim ve her gün bıkmadan yutmam gereken hapa oflayarak baktım. Eczacı halimi görmüş olacak ki gülümsedi.

"Bende senin yaşlarından itibaren tedavi görmeye başladım, fazla büyütülecek bir şey değil sadece anlık sinir patlamaları yaşarken korkma yeter. Hatta mümkünse sinirlenmemeye çalış." 

"Üniversite de son senesi olan bir öğrenci için stres ve sinir en başta gelen şey oluyor ne yazık ki ama elimden geleni yaparım." 

"Okulun eninde sonunda bitecek ama geriye hastalığın ve sen kalacaksın, o yüzden hiçbir şey için kendini çok fazla yıpratma güzel kızım. Eminim başarılı olacaksın." Gülümseyip ücreti ödedim ve evime çıkan yokuşu aşmaya çalışırken dediklerinin ne kadar mantıklı olduğunu hesaplamaya çalışıyordum. Aslında mantıklıydı, ben olmasam okul hayatım ve kariyerim olmayacaktı ama bunlar içinde elimden gelenin fazlasını yapmam gerektiğini biliyordum. O yüzden her ikisinden de bir tutam alıp dengeyi sağlamak zorundaydım. Tabi ondan önce evimdeki iki ünlünün sevenleri tarafından bir gece ansızın boğazım sıkılmazsa bunları yapabilirdim.

Telefonumun titremesiyle gelen mesaja baktım.

Soo Bin: Bir şey lazım değil, Jungkook çok tatlı.

Gelen mesaja ister istemez kahkaha atarken yoldan geçen birkaç göz bana döndü. Hiç mi gülen insan görmediniz?

Hee-Young: Kaç paket ramen var, yeterli mi?

Soo Bin: Baya var güzel stok yapmışsın, Jungkook'u yiyeceğim ya şimdi çok tatlı.

Mesaja cevap yazma gereği bile duymayıp on dakikanın sonunda evimin kapısını gördüğüme sevinmiştim. Tam kapıyı açmak için elimi uzatacaktım ki arkadan gelen Hee-Young'a sesi ile yüzüme sahte bir gülümseme koyup arkamı döndüm.

"Oh ajumma, uzun zaman oldu." dedim yakalandığımı anlayarak.

"Senin eve üç kişi girdi, Soo Bin'i tanıdım da ikisi maskeli çocuktu kimdi onlar?" dedi merakla.

"Arkadaşlarım, ders çalışacağız hava da malum baya soğuk grip olmuşlar maske taktılar."

"Lüks bir arabadan indiler, zenginler belli ki. Ayarlasana bir tanesini kendine." dediğinde sinirden yüzüne haykırmamak için kendimi zor tuttum. Ha Kore ha Türkiye, yaşlı yaşlıdır bunu anladım.

"Size iyi günler, üşütmeyin içeri girin hadi." Saygıyla eğilip söylenmelerini duymamazdan gelerek terasın kapısını yüzüne kapattım.

"Manyak karı, yıllardır yalnız tabi kendine bulamamış başkasına bulacağım diye uğraşıyor. Utanmasa birini bana ayarla diyecek." Söylene söylene ayakkabılarımı çıkardığımda Soo Bin kıkırdayarak, Seokjin ve Jungkook'ta anlamayarak bana bakıyordu.

"Yine o ajummaya yakalandın değil mi? Bizi gördü de bir şey demesine kalmadan eve soktuk kendimizi. Hee-Young ne zaman ona yakalansa eve böyle söylenerek giriyor. Geçen Min Joon ile geldiğinde de aynısı olmuştu değil mi? Onunla evlenmesini söylemişti." dediğinde neden bu ayrıntıyı verdiğini anlayarak gözlerimi devirdim.

"Min Joon kim?" dedi Seokjin bana dönerek.

"Okuldan yakın arkadaşımız, ah her neyse baya acıktım hazırlamaya başladınız mı?" dedim mutfağa geçerek. Küçük evimin dört kişiyi alacak kadar geniş olmasına sevinmiştim.

"Ramenleri koyduk, ortaya da bunları çıkarttım." dedi Soo Bin atıştırmalıkları göstererek.

"Jungkook başka bir şey ister misin, bugün misafir sensin." dedim sırıtarak.

"Yumurta rulosu fena olmazdı aslında." dediğinde Seokjin elini çırptı.

"O iş bende." Mutfağa yanıma gelirken bende yıkadığım bulaşıkları yerlerine kaldırmaya başladım. Seokjin eliyle koymuş gibi bulduğu tava ve sıvı yağ ile işe koyulurken gülümsemeden edemedim. Kuvvetli bir hafızası vardı.

"Yurtta yemekleri sen yapıyorsun sanırım."

"6 tane aç kurt ile uğraşmak bir süre sonra alışkanlık haline getirdi ama halimden memnunum." 

"Soo Bin, yedinize eşittir." dediğimde sırıttı.

"Pek öyle durmuyor ama."

"Çünkü Jungkook burada ve utanıyor. Yemek yerken ki kibarlığını gör şimdi sen."

"Aslında Jungkook'ta utangaç birisidir ama fan meetingler sayesinde bunu aştığını düşünüyorum." 

"Evet, hiç öyle durmuyor. Aslında bu tip şeylerde rahat olmak önemlidir, bu sayede insanlara sıcaklığını ve samimiyetini daha rahat hissettirirsin." dedim psikoloji öğrencisi olduğumu bir kez daha göstererek.

"Evet psikolog hanım, o yüzden bu da beni mükemmel biri yapıyor değil mi?" dedi elini çenesine götürerek.

"Sadece BTS üyesi olan Seokjin'i biliyoruz ama asıl senin kim olduğunu sadece bu yedi arkadaşın biliyor o yüzden yorum yapamam." Cümlem aklını karıştırmış olacak ki bir süre sesini çıkarmadı. Yumurtayı rulo haline getirip o gün ki gibi tabağa yerleştirdi ve taşan kısımlarını peçete ile sildi. Tabağı alıp masaya gidecekken bir anda arkasını dönmesiyle bende yerimde durdum.

"Peki sen asıl Kim Seokjin'i tanımak ister miydin Hee-Young?" Sorduğu soru konuyu nerelere getirecekti zerre fikrim yoktu ki aklımın karıştığını anlamış olacak ki devam etti.

"Benim tahmin ettiğinden daha yoğun ve zor bir hayatım var ve etrafımdaki herkes bir koşturmacanın içinde. Yanlış anlama sadece, istediğim zamanla seninle konuşup dertleşebilir miyim? İki iyi arkadaş olabilir miyiz?" Ve ne demek istediğini şimdi anlamıştım. O yoğun olan hayatından bir nebze olsun kaçmak istiyordu bense o hayata hiç girmek istemiyordum. Güzel bir bağ olabilirdi.

"İşinden fırsat bulduğun her an görüşebiliriz tabi ki, bazen kaçmak iyi hissettirebilir."

"Aynen öyle, beni yanlış anlamadın değil mi?"

"Ne anlamda?" 

"Yani... Ben gerçekten arkadaş olmak istiyorum farklı şeyler ima etmek istemem malum idol ile idol hayatını paylaşmalı falan demiştin." dediğinde lafımı bana sattığını fark edip gülümsedim.

"Hayır neden yanlış anlayayım ve fikrimin arkasındayım. Eminim o yoğunluğun içinde birisini fark edecek ve güze bir yol çizeceksin ama o arada biz iyi arkadaş oluruz ve beni unutursan elindeki tabağı kafanda parçalarım." dediğimde ise kahkaha attı.

"Anlaştık."

"Hyung hadi ama öldüm açlıktan." Jungkook'un sesi ile masaya ilerlerken müziklerinden birini açıp dans koreografi öğrenmeye çalışan Soo Bin ile Jungkook'la karşılaştık.

"Hyung Soo Bin gerçekten yetenekli, kesinlikle bir şirketin seçmelerine katılmalısın." 

"Ah, öyle mi yapsam." deyip düşen saçını utanarak kulağının arkasına sıkıştırdığında elimdeki tabağı masaya koyup kolunu kavrayarak masaya oturtturdum.

"Yapma, kusacağım bir gün yapma." Gözlerini büyültüp susması isteyince misafirlerimi (!) masaya davet ettim.

"Afiyet olsun."

"Afiyetle yiyeceğim."

Hepsi sohbeti kesip masa da ne varsa yemeğe koyulduğunda sanki uzun zamandır yemek yemiyorlarmış gibiydiler. Rameni öyle bir yiyorlardı ki cidden şaşkınlık içinde izliyordum.

"Sanırım yemekleri kötü yapıyorsun, baksana neredeyse tabağı da yiyecek." dedim Seokjin'e Jungkook'u göstererek. Ağzındaki büyük lokmayı kolaylıkla yutup bana döndü.

"Bazen ağır diyetlere giriyoruz, böyle iştahla yemek yediğimiz zamanlar tarih oldu." Tekrar yemeğine devam etmeye başladığında Soo Bin ile göz göze geldim. Kim bilir bizim bilmediğimiz ne tür şeyler yaşıyorlardı ama birçok kişi onların görünüşü, sesi veya özel hayatı ile ilgileniyordu. Asıl gerçekleri hiç kimse bilmek istemiyordu.

"Hee-Young sen ne zaman geldin Kore'ye?"

"4-5 yıl olacak ama Türkiye'den çok buraları daha iyi biliyorum."

"Arada baya mesafe var değil mi?"

"Yaklaşık 11 saat gecikmelerle 13 saati de buluyor." 

"Gerçi biz artık bunca saat yol yapmaya alıştık." dedi Seokjin 2. tabağı da bitirirken. Daha önümdekinin yarısındaydım ben.

"Hep seyahat halindesiniz değil mi?"

"Genelde evet, Run BTS yada Bon Voyage programlarını çekmek için hareket halindeyiz." dediğinde programları bilmesem de başımı sallamakla yetindim ama Seokjin bilmediğimi çoktan anlamış bir vaziyette sırıtıyordu. 

"Ah cidden doydum, iyi geldi." 

"Masaya oturalı 5 dakika oldu, bu nasıl bir hız?" 

"Hemen ben açıklayayım bu da genelde provalara gideceğimiz için hızlı hızlı yememizden kaynaklanıyor." dedi Seokjin de çubukları masaya bırakarak.

"Evet ama şuan prova da değilsiniz, eğer bir daha karşılaşırsak ve evime gelirseniz rahat olun lütfen." 

"Vah, Hee-Young gerçekten iyi biri." Jungkook'un hayranlığı karşısında Soo Bin'in sessizliği beni fazlasıyla ürkütüyordu. Yandan yandan çocuğa öyle bir bakış atıyordu ki elindeki yemek çubuklarını kulağına sokacak sandım.

"Soo Bin'de harika kahve yapar, bizde bitirelim de artık sen halledersin değil mi canım arkadaşım?" Kendini toparlayıp bana baktığında göz kırptım ve masanın altından ayağına tekme attım.

"Ah, şey, tabi ki. Hemen yapayım." Yemeğini yarı da bırakıp masadan kalkınca üçümüzde gülerek arkasından baktık.

"O hep böyle midir?" dedi Jungkook masa da eğilerek.

"Hayır, sen buradasın. Arkadaşıma ne yapıyorsun böyle adın geçince bile deliriyor bu kız yanında olduğunda yaşadığına şükrediyorum artık." Jungkook kıkırdayarak gülümserken bende yerimden kalkıp masayı toparlamaya başladım.

"Hiçbir şey yemedin ama?" dedi Seokjin beni durdurarak.

"Ah, iştahım yok nedense. Hastane kokusu baya baydı beni." Tabakları üst üste koyup tezgaha taşımaya başladım.

"İsterseniz terasa geçin, ayakkabı dolabının alt rafında pikeler var onları almayı unutmayın." Jungkook eliyle tamam işareti yapıp terasa geçerken Seokjin'de masadan kalktı. 

"Lavaboyu kullanabilir miyim?" 

"Tabi, şuradaki kapı." Hızlıca masayı toplarken Soo Bin'in aniden dibime girmesiyle yerimde sıçradım.

"Bu çocuk sana vurulmadıysa bende bir şey bilmiyorum." dedi sırıtarak.

"Vurulduğu falan yok arkadaş olmaya çalışıyor sadece, hem sonra konuşalım duyacak şimdi." Soo Bin imayla başını sallayıp kahve makinasının başına döndü ve bende toplamayı bitirip hepsini lavabonun içine tıkarak terasa Jungkook'un yanına çıktım.

"Terasın her şeye bede, bütün Seul ayağının altında. Çok güzel dekore etmişsin."

"Türkiye'deki bahçemizde buna benzer, fazla yabancılık çekmek istemedim." dedim gülümseyerek. Seokjin de yanımıza gelirken, aramıza girip Jungkook'un sarıldığı battaniyenin içine girdi.

"Hyung neden bu kadar genişsin?"

"Omuzlarımı kıskanmayı kes artık." 

"Ama yer kaplıyorlar."

"Küçük olman benim sorunum değil, ah cidden bu yakışıklılığıma sizin yüzünüzden bir şey olacak." 

"Ben senden daha tatlıyım."

"Bende seksiyim, sus şimdi." Aralarındaki diyalog o kadar saçmaydı ki bende katılmadan edemedim.

"En mükemmel benim, boşuna tartışmayın." dediğimde ikisi birden bana döndü. Jungkook kıkır kıkır gülümserken Soo Bin elinde tepsiyle yanımıza geliyordu.

"Kahveler hazır." Hepimiz birer kupayı kaparken Soo Bin'de benim sarıldığım battaniyenin altına girdi ve manzarayı izleyeme başladık.

"Ah, uzun zamandır böyle sessiz bir yerde olmamıştım." dedi Seokjin gözlerini kapatırken. Dayanamayıp yandan onu izlemeye başladım. Pürüzsüz yüzü, dolgun dudakları ve küçücük burnuyla bir erkeğe göre büyüleyici bir güzelliğe sahipti ama içinde onu huzursuz eden bir şeylerin olduğu fazlasıyla belliydi. 

Anı bozan telefon sesi ile Jungkook arayan kişi ile ayağa kalktı.

"Ah Bang Pd'nim arıyor ne söyleyeyim?" 

"Yemek yediğimizi ve birazdan geleceğimizi söyle. Bayadır ortalıkta yokuz merak etmiştir."

"Tamamdır." Jungkook telefonla konuşmak için yanımızdan ayrılırken Soo Bin fincanını masaya bırakıp onu izlemeye koyuldu.

"Siz gittikten sonra bütün gece Jungkook hakkında konuşacak ve ben uykusuz olacağım. Bu hiç adil değil." dedim Soo Bin'e bakarak.

"Hey araya beni de sıkıştırın çünkü yurda geçene kadar bizde sizi çekiştireceğiz." dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

"Bir de söylüyor musun?"

"Yakışıklı olduğum kadar dürüst birisiyim de." Başımı iki yana sallarken gülen yüzü birden ciddileşmişti.

"Şey söylemek istemezsin belki ama hastalığın ciddi mi?" 

"Ah hayır ama hayatımın sonuna kadar bu ilacı kullanabilirim. Sadece sinirlenmemem veya stres yapmamam gerekiyor bir de spor ve yuzlu yemekler yemem gerekmiş. Spor ve tuzlu yemekleri hallederim ama streslenmemek beni baya zorlayacak. Hastalığı öğrendiğim de daha çok streslendim." dedim gülümseyerek ama o hala ciddiydi.

"Ne olursa olsun hiçbir şey senden önemli değil, lütfen kendine dikkat et ve ilacını düzenli kullan. Bunun için anneni düşünmen bile sana yeterli gelecektir." Annemi duymak bütün düşüncelerimi bir kenara bıraktırıyordu ve haklıydı da. Hasta olduğumu duyarsa beni bir daha rahat bırakmazdı.

"Elimden geleni yapacağım." Gülümsemesi tekrar yerine geldiğinde Jungkook'ta yanımızda bitti.

"Hyung gitmemiz gerek, provayı bu akşama almışlar. Şoförü de aradım grubun toplandığını duyunca gelmiş zaten kapının önünde."

"Tamamdır." deyip ayağa kalktığında Soo Bin ile bizde ayağa kalktık.

"Her şey için teşekkürler, ikinizle de tanıştığım için çok mutluyum." dedi Jungkook Soo Bin'e bakarak.

"Emin ol benden mutlusu yok." Onların fingirdeşmesini izlemeyi kesip Seokjin'e döndüm.

"Yine görüşür müyüz arkadaşım?" dedi elini uzatarak.

"Ben bildiğin yerdeyim." dedim gülümseyerek.

"O zaman şimdilik hoş çakal."

"Hoş çakal worldwide handsome." Gülümsedi ve Jungkook'un kolunu kavrayıp birlikte terastan çıktılar. Soo Bin iki elini kalbine yapıştırıp aniden yerinde sıçramaya başlayınca onu durdurdum. 

"Bekle, tuvaletimi yapıp geliyorum yoksa sen susana kadar ben altıma kaçırırım." Onu öylece bırakıp hızlıca içeriye girdim ve tam lavaboya girecekken telefonuma gelen bildiri sesi ile durdum ve ekrana baktım. Kayıtlı olmayan bir numaradandı.

+0082********

World wide Handsome olarak kaydetmen için telefon numaramı veriyorum, güzel bir lütuf değil mi?

Bu çocuk gerçekten türünün tek örneğiydi.

Continue Reading

You'll Also Like

26K 4.5K 13
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
890K 71.2K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
81.8K 11.2K 15
taehyung'un en yakın arkadaşına karşı duyguları vardı.
29.3K 1.7K 15
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..