Deniz

By xxpsychologist

1.1M 34.2K 3.2K

Belki de onların kaderleri birbirlerine isimleriyle bağlandı. Sınıfta gözleriyle etrafı tararken gözlerimiz b... More

I. Bölüm
II. Bölüm
III. Bölüm
IV.Bölüm
V.Bölüm
VI. Bölüm
VII. Bölüm
VIII. Bölüm
IX. Bölüm
X. Bölüm
XI.Bölüm
XII. Bölüm
XIII. Bölüm
XIV. Bölüm
XV. Bölüm
XVI. Bölüm
XVII. Bölüm
XVIII.Bölüm
XIX. Bölüm
XX. Bölüm
XXI. Bölüm
XXII. Bölüm
XXIII. Bölüm
XXIV. Bölüm
XXV. Bölüm
XXVI. Bölüm
XXVII. Bölüm
XXVIII. Bölüm
XXIX. Bölüm
XXX. Bölüm
XXXI. Bölüm
Duyuru - Son

XXVI. Bölüm -Tekrar-

16.5K 530 40
By xxpsychologist

Bu yeni bölüm değildir !

Son bölümü paylaştığım günden beri sürekli bölümün açılmadığıyla ilgili mesajlar geliyor. Wattpad'in sorunu düzeltmesini bekledim ama bir türlü düzelmedi. Bu yüzden bölümü tekrar paylaşmaya karar verdim.

Yeni bölüm birkaç gün içinde gelecektir. Bekleyen herkese teşekkürler. ♥

"Ve.."

Gergince yerimde kıpırdandım. Adrenalin vücudum da zehirli bir yılan gibi yol alarak bütün hüclerimi yakıyordu. Hoca kağıdı açıp içinde ki ismi okuyunca yüzünü buruşturdu. Bu heyecanımı daha çok arttırmıştı. Tam ismi söyleyecekti ki arkadan gelen bir ses hepimizi o tarafa çevirdi. 

"Serkan Bey burda ne oluyor?" Müdür onaylamayan bir şekilde bize gelirken, Serkan hoca gergin bir tavırla ensesini kaşıdı.

"Müdür Bey, okul kick boks takımı kuracağız demiştim ya. Takımı seçiyorduk." Müdür bana yaklaştı ve bir elini omzuma koyarak bakışlarıyla etrafı taradı.

"Tamam demiştiniz de, çocukları bu havada dışarda tutmanın alemi ne?" Serkan hoca müdüre hak vermiş gibi başını salladı.

"Bu kadar kişi olacağımızı bilmiyorduk işte. Haklısınız, biz en iyisi spor salonuna geçelim." Müdür

"Bir zahmet." dediğinde Serkan hoca ve diğer kadın beden hocası -adını bilmiyorum- öğrencilerin toplanmasına yardım ettiler. Yüzlerinde ki ifade, bu şey  yüzünden başlarının derde girebileceğini söylüyordu. Çantamı almaya gittiğim de Deniz beni bekliyordu. Ona yaklaştığımda çantamı bana uzattı.

"Umarım ben çıkmışımdır." dediğinde şaşırdım. Birlikte diğerlerini takip ederek spor salonuna gitmeye başladık. 

"Neden öyle dedin?" 

"Ben sana sert vuramam." dedikten sonra bana dönerek tebessüm etti. O an öyle güzel duruyordu ki onu doyasıya öpmek istedim.

"Seninle çalıştığımız günü hatırlıyor musun? O gün öğrettiklerimi uygulamaya çalış." diye devam etti. Başımla onayladığım da spor salonuna gelmiştik. Buraya ikinci defa geliyordum - ilk sefer Arda'yla basket oynamıştık-, hatırladığımdan daha büyüktü. Tribüne eşyalarımı bıraktıktan sonra salonun ortasına geldim. Serkan hoca diğer hocayla bir şeyler konuştuktan sonra yanıma geldi. Güven veren bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Heyecanlı mısın?" dediğinde elimle şöyle böyle yaptım. İç sesim 'Heyecandan ölüyorum.' diye haykırsa da gülümsemeye çalıştım. Geçen her saniye adrenalin, öldürücü bir vurgun gibi vücuduma etki ediyordu. Hoca elinde ki kağıdı bana uzattı.

"Sen okumak istersin belki." İstemeye istemeye kağıdı titreyen ellerimle aldım. Göz ucuyla çıkmayan kişilere baktım. Araf'ın gülümsemesi hala yerli yerinde dururken, Arda ile Deniz'in de değiştiği pek söylenemezdi. Keşke şu yanlarında duran diğer iki çocuktan biri çıksaydı. Vaktin geldiğini anlayınca derin bir nefes alıp kağıdı açtım. Çıkan kişi karşısında midem düğümlendi. Boğazımı yakan ismi ne yapıp edip söyledim.

"Arda." Araf'ın yüzü düşerken, Deniz endişeyle bana bakıyordu. Arda, hayatını insanları öldürmeye adamış bir seri katil edasıyla yanıma doğru yürümeye başladı. Ne yapacağımı bilmez bir halde, titreyen ellerimi üzerime sildim. Arda üzerinde ki montu tribüne attıktan sonra tam karşıma geçti. Gözleri avına saldırmak üzere bekleyen bir aslanın gözleri gibi parlıyordu. O an fark ettim ki Arda'nın gözleri maviydi. Tabi bu durum da bunu fark etmemin hiçbir önemi yoktu. Karşıma geçtiğinde hafifçe gülümsedi. Gülümsemesinde birçok şey gizliydi, intikam, hırs, öfke.  Canını dişine takarak beni alt edeceğini biliyordum. Üzerimde ki kravatı çekiştirerek çıkardım. Hava ne zamandır bu kadar sıcaktı? Hoca ikimizin ortasına geldiğinde tedirgin bir şekilde bana baktı. 

"Hazır mısınız?" dedi daha çok bana sorar şekilde. Arda büyük bir hevesle başını salladığın da geri dönüşü olmadığını bildiğim için başımla onayladım.

"O zaman başlayabilirsiniz." dediğinde Arda yumruklarını kaldırdı. Kolunu kastığında ortaya çıkan kaslar sırtımdan soğuk terlerin boşalmasına neden olmuştu. Ben yumruklarımı kaldırdığımda salondan gülme sesleri duydum, en çokta Araf'tan gelen gülme sesleri. Kollarımı iyice gerdim ve bir adım sola attım. Arda bana bir adım attığında geri geldim. Hadi ama ! Bari bu durumda kaçmayayım. Hafifçe gülüp üzerime geldiğinde geçen kavgamızda ki yumruğun acısını elmacık kemiğimde hissettim. Günlerce geçmemişti. Ben bunları düşünürken Arda bana iyice yaklaşmıştı, bu yüzden tekrar geri adımlar attım. Bu hareketim salondakileri gülme krizine sokmuştu. Arda sıkılmış gibi hızlı adımlar atarak üzerime geldi ve ben daha anlam veremeden yüzüme bir tane yumruk yedim. Yumruk şiddetli bir baş dönmesi başlatırken Arda'nın insaflı davranmasını beklemek saçmalıktı, zaten ikinci yumrukta birinci yumruktan daha hızlı ve sert gelmişti. Elimi dudağıma götürdüğüm de en azından kanamıyordu. Arda'nın gözlerinden çıkan ateşin sebebi belliydi. Denizin ona davranışını benden çıkarıyordu ama buna izin vermeyecektim. Elimiz de boks eldivenlerinin olmamasına lanet ederek bir kaç adım ileri attım. Ona yaklaşmam hoşuna gitmiş gibi alayla güldü. Bu sinirlerime dokunmuştu. Yumruklarımı tekrar yukarı kaldırdım ve birbirimizin etrafında dönmeye başladık. Arada bana yumruk atıyordu ama kendimi koruduğum için bunlardan etkilenmemiştim. Uzun bir süre böyle devam ettiğimiz için tribünlerdekiler Arda'ya beni alt etmesini söyleyen şeyler haykırıyolardı. Sözleri ne kadar sinirime dokunsa da belli etmemekte kararlıydım. Denizin bana ogrettiklerini hatırlatmaya çalışırken Arda tekrar yaklaştı. Bir an ne yapacağımı bilemedim ve ona doğru bir yumruk savurdum. Yumruk cenesine geldiğinde acıdan çok yüzünde şaşkınlık vardı. Bu hamlem Deniz'in öğrettiklerine fener tutmuştu. Arda'nın şaşkınlığından yararlanıp tekrar ona yaklaştım ve çıkık elmacık kemiklerine bir yumruk geçirdim.  Wow bunu ben mi yapmıştım ?! Elim fena şekilde acısa da bunu önemsemedim ve gelecek bir hamle yapmaya hazırlandım. Ama Arda şaşkınlığını çabuk atlatmış olacak ki yanağıma bir kroşe geçirdi. Daha ne olduğunu anlamadan yüzüme bir tane daha kroşe yedim ve dengemi kaybettim. Yere düşmekten son anda kurtulup tekrar dik durmaya çalıştım ama ağzımda ki metal tadı midemi bulandırıyordu. Elimin tersiyle dudagimi sildiğim de Arda öfkeyle üzerime geliyordu. Hocanın önüne geçmesiyle durmak zorunda kaldı.

"Başta da demiştim, yüze bu kadar darbe vurmak yok! Eğer böyle devam edersiniz ikiniz de takıma girmeyeceksiniz ve sözlülerinizden 0 alacaksınız. " Hocanın tehditinin ikimizinde umrunda olmadığını biliyordum ama Arda gene de başıyla onayladı. Belli ki takıma gerçekten girmek istiyordu. Yüzünde ki saçlarını geriye ittirip tekrar bana yaklaştı. Yumruklarımla yüzümü korurken arada ki mesafeyi koruyup belime tekme attı. Bu hamleyi beklemiyordum. Şaşkınlıkla ona bakarken omuzunun üzerinden bana bakan bir çift gri gözle karşılaştım. Endişeli duruyordu. Acaba bana bir zarar gelme düşüncesi onu tedirgin mi ediyor, o yüzden mi böyle bakıyordu? Gözlerinden vücuduma gücün geçtiğini hissedebiliyordum. Ona baktığımı farkedince dudaklarını kıpırdatarak bir şey söyledi ama ne söylediğini anlayamamıştım. Güç vücudum da hızla yol alırken adrenalinle birleşip patlama etkisi yarattı. Arda'nın üzerine gittim ve koluna yumruk attım. Hiç beklemeden karşılık vererek karnıma yumruk geçirdi. Bu iki büklüm olmama sebep olmuştu ama gri gözler bana bakarken pes etmeyecektim. Tekrar doğruldum ve Deniz'in öğrettiği gibi üzerine gittim. Bacağına bir tane tekme attığım sırada bacağını kaldırarak hamlemi kesti. Göğüsüme sert bir yumruk atarak beni sarstı ama omzuna yumruk atınca geri çekildi. Biraz soluklandığı sırada salondan gelen tezahuratlar kulaklarımı uğuldatıyordu. Gören de gerçek kick boks maçındayız sanar.  Arda tekrar üzerime geldi ve bir tekme attı. Baldırlarıma gelen tekme denge mi kaybedip düşmemi sağlasa da hemen yerden kalktım. Ayağa kalktığım gibi arka arkaya koluma ve omzuma yumruk attı. Kollarımın ağrısından dolayı hareket ettirebilecek durumda değildim bu yüzden boşluğuna tekme attım. Bu onu şok ederken, şok etkisi çok geçmeden öfkeye dönüştü. Üzerime katil edasıyla gelip yüzüme bir tane yumruk geçirdi. Burnumdan akan kan, ağzımdakine bulaşırken göğüsüme bir yumruk indirdi. Hiç beklemeden karnıma geçirdiği tekme iki büklüm etti ve sadece benim duyabileceğim bir sesle konuştu.

"Bu onunla yakın olduğun için." Çeneme indirdiği kroşe görüş alanımı bulanıklaştırdı ve yerin ayağımın altından kaymasına neden oldu. Geriye doğru düştüğüm de dünya fazla hızlı dönüyordu. Hocanın bir şeyler dediğini duydum ama ne dediğini anlayamamıştım. Gözlerimi kapayıp burnumun ağrısını geçirmeye çalıştım ama kanın sıcaklığının yüzüme bulaştığını hissedebiliyordum. Yanağımda bir el hissedince gözlerimi araladım. Deniz korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Ona gülümsemeye çalıştım ama ağzımda ki metal tadı yüzümü buruşturmama neden oldu. Beynimde ki sis perdesi yavaş yavaş dağılırken herkesin bize bakıp konuştuğunu ve güldüğünü gördüm. Bu kurşun saplanmış cam gibi gururumu parçalara ayırdı. Güçsüz olabilirdim, dövüşmeyi bilmeyebilirdim ama Deniz benim yanımda olduğu için gülemezlerdi. Ani bir hareketle dikeldiğimde başım dönmüştü. Deniz kolumdan tutarak beni yavaşlattı.

"Acele etme." Onu dinlemedim ve yerden hızlıca kalktım. Başım felaket şekilde dönüyordu ve burnum hala kanıyordu ama bunu önemsemedim. Arda'ya döndüğümde boş koltuklardan birine oturmuş, bizi izliyordu. Dudağının kenarından akan kan birazda olsa gömleği bulaşmıştı. Benim aksime dinç gözüküyordu. Deniz kolunu belime atarak beni diğer tarafta ki banklara doğru sürükledi. Beni  oturtduktan sonra üzerinde ki gömleğin düğmelerini açmaya başladı. Elimi onun elinin üzerine koyarak durdurdum.

"Ne yapıyorsun herkesin içinde ?! Bırak şunu." Şaşırmış bir ifadeyle bana baktı.

"Neden ki?Yüzüne pansuman yapacaktım". Elini düğmeden çektikten sonra açtığı düğmeyi kapadım. İçinde tişört olabilirdi ama herkesin önünde gömleğini çıkarmasını isteyebilecek değildim. Belki karışmaya hakkım yoktu ama bu konularda kıskançtım.

"Gerek yok." dedikten sonra kendi gömleğimi çıkardım ve burnuma bastırdım. Kanama durmasa da azalmıştı. Hoca konuşmaya başladığında onu dinlemek yerine gözlerimi kapadım. Yüze arka arkaya darbe vuranların takıma alınmayacağından felan bahsediyordu. Tekrar kura yapılacağını söyleyince Deniz yanımdan kalktı.

"İyi şanslar." diye mırıldandığımda alayla baktı.

"Benim değil de , karşımda ki kişinin daha çok şansa ihtiyacı olacak." Göz kırptıktan sonra bir iki adım atmıştı ki, geri dönüp bana yaklaştı.

"Çok iyiydin." diyip yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı. Salonda ki gözler şaşkınlıkla bize dönerken kendinden emin bir şekilde diğer bekleyenlerin yanına gitti. Hoca bir bana bir ona bakıp bir şey demek ister gibi ağzını açtı ama sonra vazgeçti. Tekrar elini torbanın içine daldırdığın da nefesler tutulmuştu. Araf alayla Denize bakarken Deniz bana bakıyordu. Hafifçe gülümsediği sırada hoca onun ismini söyleyince bakışlarını hocaya çevirdi. Diğerleri nefeslerini tutarken Araf ellerini birleştirmiş dua eder gibi yapıyordu. Hoca bir kağıt daha çekip açtı. Sırasıyla hepsini taradıktan sonra ismi söyledi.

"Ve.. Enes." Araf üzgün sesler çıkarırken Deniz'in yüzünde ki ifade hiç değişmemişti. Deniz ile Enes ortaya geçtiler. Enes'in arkadaşları bir kızla karşılaştığı için çok şanlı olduğuna dair bir şeyler bağırdılar. Enes'e şöyle bir bakınca kaslı bir çocuk olduğunu gördüm. Ciddi ciddi aralarında en süt çocuğu gibi duran bendim.. Hoca başlayabilirsiniz dediği an Deniz hemen duruş pozisyonuna geçti. Bu bir kaç kişinin gülmesine neden olmuştu. Bense onun kıyafetlerini süzmekle meşguldum. Allah'tan bugün pantolon giymişti. Deniz Enes'e yaklaştı ve tam karşısına geçti. Enes omzuna doğru bir yumruk atmaya çalıştığında kendini savundu ve daha ben ne olduğunu anlamadan Enes'in boşluğuna yumruk geçirdi. Hiç beklemeden bir tane de göğüsüne yumruk indirdi. Enes bir yumruk savurdu ama onu da geçiştirmişti. Salonu ölüm sessizliği kaplamış haldeydi. Enesle birbirlerinin etrafında dönmeye başladılar. Enes tam yumruk atmak için ona yaklaşıyordu ki, göğüsüne yediği tekmeyle geri düştü. Şaşkın bir halde etrafına bakarken hoca yanlarına geldi.

"Bu kadar yeterli." Deniz herkesin onu izlemesini umursamadan yanıma geldi ve oturdu. Yapmacık bir üzüntüyle

"Daha yeni başlamıştık." dedi. Ona dönüp gözlerimi devirdim.

"Herzaman ki gibi diğer kızlarla aranda olan farkı belli ediyorsun." dedim mantıklı bir cümle kurarak. Deniz tanıdığım herkesten farklıydı. Bildiğim tek şey, bunda gizemli geçmişinin büyük etkisi olduğuydu.

"Sadece kızlarla mı?"

"Hayır herkesle." Bu cevabım onu tatmin etmiş gibi başını salladı. Tam devam edecekti ki, sallana sallana gelen kişi konuşmamızı böldü.

"Bugün şanslı gününüzdesiniz. Oysaki ikinizden birinin benle karşılaşmasını çok isterdim. " Deniz Araf'a umursamaz bir tavırla baktı.

"Neden? Yenilmeyi çok mu seviyorsun?" Bu sorusunun karşısında Araf fazla içten bir şekilde güldü. Salonda ki meraklı gözler tekrar bize dönmüştü.

"Hadi böyle bir güzelliğe karşılık vermeye kıyamazdım ama yanındakinin beni yenebileceğini düşünmüyorsun dimi?" Deniz kendinden emin bir şekilde cevap verdi.

"Evet, düşünüyorum. Ikimiz de seni yenebiliriz." Deniz'e üçüncü gözü varmış gibi büyük bir şaşkınlıkla baktım. Tamam kendi Araf'ı yenebilirdi de beni neden karıştırıyordu ki?

"Bu kadar güveniyorsan sizinle karşılaşmak isterim." Deniz yarım gülümsemelerinden birini yolladı.

"Ne zaman istersen."

"Yanındakinin biraz zamana ihtiyacı var gibi. En azından karşımda on saniye de yere yığılmamak için. " Gömleğimi burnumdan çektikten sonra kendimden emin durmaya çalıştım ama midemde ki acı gittikçe artıyordu.

"2 ay sonraya ne dersin?" diye sordu Deniz'e. Sanki dövüşeceği kişi ben değilim de oymuş gibi davranıyordu.

"Bizden çok senin zamana ihtiyacın olacak." dedi Deniz rahat bir şekilde. Bana nasıl bu kadar güveniyordu anlam vermemiştim.

"Heh bu arada. Kazanan taraf kaybedenden istediğini alabilir."Göz kırptıktan sonra karşılaşacağı çocuğun yanına gitti. Deniz de ben de büyük sessizliğe bürünmüştük. Şuan ona fazlasıyla kızgındım çünkü Araf'a bir şeyler vermekten çok, onun karşısında küçük düşmek daha fazla koyuyordu. Ona bir şey demeyip Araf'ı izlemeye başladım. Hamleleri çok hızlıydı ve ne yaptığını çok iyi biliyordu. Kroşeleri ve tekmeleri fazla sertti. Karşısında ki çocuk daha fazla dayanamadan yere yığıldı. Araf neşeyle, tek başına oturan Arda'nın yanına gitti ve kolunu boynuna dolayarak onu kendine çekti. Arda'ya bir şeyler diyordu ama cevap alamayınca koluna hafif bir yumruk attı. Araf onu gerçekten kendine yakın görüyordu. Hani şu kitaplarda yada dizilerde olan arkadaşlıklara benzer bi arkadaşlıkları vardı. Arda bize dönünce bakışlarımı kaçırdım ama çok geçmeden onları izlemeye devam ettim. Tükenmiş gözlerle Deniz'e bakıyordu. Sonra Araf'a dönüp sımsıkı sarıldı. En az Araf kadar bu hareketine anlam verememiştim. Deniz'in sözleri bakışlarımı ona çevirmeme neden oldu.

"Sen onlardan güçlüsün. Bu yüzden Araf'la karşılaşmanı istedim." Bir an sinirlerimin zıpladığını hissettim.

"Ne zamandır birileriyle dövüşmeye ve takıma katılmaya bu kadar meraklı hale geldin?" Deniz bana öyle bir baktı ki, bakışlarıyla "Ne diyorsun sen?" diye soruyordu. Gerçekten ne diyordum ben? Neden böyle ani tepki vermiştim ki? Denizin yüzünde ki gözle görülür değişim söylediklerimden daha çok pişman olmama neden oldu. Ben onun yerinden kalkıp gitmesini bekliyordum -başkası olsa öyle yapardı- ama o bana gözleriyle "Devam et" diyordu. 

"Ya tamam öyle demek istemedim. Ama en azından ben kendime güvenmiyorum." Yüzünde ki ifade aynı kalırken cevap vermeden başıyla onayladı. Tüm söyleyeceklerimi duymak ister gibi bir hali vardı. Ama diyecek bir şey yoktu, o dediklerim bir saniyelik patlama anıydı. Hocanın sesini duyunca o tarafa döndüm ama Deniz kıpırdamamıştı.

"Sonuçları açıklıyoruz. Herkes buraya toplansın." Gömleğimi elime alıp yerimden kalktım ve bir kaç adım attım. Herkes robot gibi aynı hızda hocaya doğru ilerliyordu.  Denize döndüğümde ise bir kaplumbağayı andıracak şekilde ağır adımlarla yürüyordu. Bende hızımı azalttım ve onunla birlikte çemberin içine girdim. 

"Takımı Hilal hocanızla birlikte seçtik. O yüzden ikimizde hiçbir itiraz kabul etmiyoruz." Herkes başıyla onayladığında isimleri okumaya başladılar.

"Araf." Ona göz ucuyla baktığımda etrafa "Hadi ama benden bahsediyoruz!" gülümsemesi atıyordu.

"Kaan."

"Deniz Turan." Deniz'e dönüp yüzüne baktım ama yüzü perde inmiş gibi ifadesizdi. Derinlerde bir yerde içinde bir şeylerin kırıldığını hissedebiliyordum  ve bu kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu.

"Gökhan." 

"Ozan." 

"İbrahim." 

"Furkan." Alnımda biriken terleri elimin tersiyle sildim. Yedi kişi okunmuştu ama hala ben ve Arda yoktuk. Heyecan vücudum da alkol gibi gittikçe daha fazla etki gösteriyordu. Titreyen ellerimi kimse fark etmesin diye yumruk haline getirdim.

"Eray." 

"Arda." Arda rahat bir nefes alırken benim nefesim boğazımda sıkışıp kalmıştı. Hala ne diye içimde umut vardı ki?

"Deniz Şen." İsmimi duyduğum da kulaklarımın bana ihanet ettiğini düşündüm. Halüsinasyon gibi bir şey miydi bu? Tüm gözlerin öfkeyle bana döndüğünü görünce beynimin bir oyunu olmadığını anladım. Ama o zaman nasıl seçilmiştim? Hocanın yanına öfkeyle gidenler bir tarafta, benim üzerime gelenler diğer taraftaydı. Hoca ona atarlananları sert bir tonla susturdu.

"İtiraz kabul etmiyorum." 

"Ama hocam ! Biz daha iyiydik." Hoca onları takmadığını belirten şekilde eşyalarını topladı ve salondan çıkmaya başlamıştı. Bir anda ayaklarımı onun arkasından koşar halde buldum.

"Hocam bekler misiniz?" Benim sesimi duyunca yavaşladı ve arkasını döndü.

"Ben neden takımda... yani neden beni seçtiniz?" Ne diyeceğimi hiç düşünmediğim için saçmalamıştım. Ama Serkan hoca bana anladığını belirten şekilde güldü.

"Sana bakarken gençliğimi görüyorum. Emin ol seni takıma alarak en doğrusunu yaptım. " Anlamadığımı belirten şekilde kafamı sağ sola salladım.

"Ama ben doğru düzgün bir yumruk bile atamadım."

"İnsanlar değişir. Hem fiziksel hemde ruhsal olarak. Çevrende ki insanlara bak. Hangisini aynı kaldı ki? Bende senin değişebileceğini görüyorum Deniz." Bu felsefik sözleri neden söylediğine anlam vermemiştim. Ama sözleri mantığıma kor gibi düşerken arkamı döndüm. Deniz nereye gitmişti ? Serkan hoca omzumu sıktığında istemeye istemeye ona döndüm.

"Senin değişmene yardımcı olacağım. Ama şimdi kapıdan hızla çıkan arkadaşına yetişsen iyi olur." Serkan hocaya minnettar bir şekilde baktıktan sonra arkamı dönüp kapıya doğru koşmaya başladım. Arka bahçede olmadığını görünce adımlarımı hızlandırdım ve ön bahçeye gittim. Deniz seri adımlarla bahçeden çıkıyordu.

"Deniz. " diye seslendim nefes nefese kalan sesimle. Bir saniye duraksadı, gitmekle gitmemek arasında kalan iç sesini duyar gibiydim. Adımlarını isteme istemeye de olsa durdurdu ama arkasına dönmemişti. Tekrar koşmaya başlayıp yanına gittim ama bu seferde bana dönmedi. Bu yüzden tam karşısına geçip gözlerine baktım. Gözlerinin griliğinin arasında kırgınlıkların saklı olduğunu anlayabilecek kadar uzun zamandır onu tanıyordum. 

"Nereye gidiyorsun?" dedim bu durumda sorulabilecek en basit soruyu sorarak. Bakışlarını uzaklarda bir yere kitlemiş , gözleri hala benimle buluşmamıştı.

"Eve." dedi dünyanın en basit sorusuna cevap verir bir tonda. Ona doğru yaklaştım ve çenesinden tutup yüzüme bakmaya zorladım. Gözleri benimkilerle buluşmasına rağmen sanki başka bir yere odaklanmış gibi bakıyordu.

"Seni kırdım." diye mırıldandığımda hafifçe güldü. Bu daha çok öylesine bir gülüştü.

"Sen beni kıramazsın." dedi kelimelerin üzerine tek tek basarak. Kırılmadığını belli eder gibi sırtını dikleştirdi ve başını kaldırdı. Belki de bunu sadece iç güdüsel olarak yapmıştı. 

"Anladım.. ama sonuç olarak orda öyle sözler söylemek istememiştim." Hafiçe gülümsediğin de, yanağında bir kıvrım oluştu ama bu zorlama bir gülüş olduğunu değiştirmiyordu.

"İstediğini söyleyebilirsin. Haklıydın da." Denizin ilk dönem başında ki davranışlarını düşündüm ve bunu dile getirmek istedim.

"Seninle ilk tanıştığım da kuralları olan bir kızdın. Hiçbir şeye katılmak istemiyordun ve sana ayak bağıymışım gibi davranıyordun. Ama sonraları bir şeyler yapmak isteyen bir kıza dönüştün. Bunda benim katkım var sanırım.. ne diyorum ya ben. Sadece demek istediğim, insanlar değişir." Serkan hocanın sözlerinin gerçekçiliğini cümle içinde kullanırken daha rahat farkettim. Ama Deniz'in bana bakışları önceliğimi söylediklerime geri çevirdi. Haklı olduğumu söylediğim cümlelerle daha iyi fark etmişti ve bu onu hiçte iyi yapmışa benzemiyordu. 

"Değişiyorum." dedi boğulur gibi. Değişmenin onu bu kadar yıkacağını düşünmemiştim. Gözlerini tekrar uzaklara çevirdi ve ilk defa gözlerimiz arasında bu kadar boşluk olduğunu hissettim. Birkaç santim öte de duran gri gözler nasıl da denizde boğuluyormuş edasıyla parlıyordu. Tekrar bana baktığında gözleri kendini saklamak ister gibiydi. Boğazında oluşan yumruyu yok etmek için sertçe yutkundu. 

" Ama değişmek istemiyorum. Ve buna sebep olan kişinin, bunu yapmasını da istemiyorum." Sözler üzerime ağır yükler gibi yıkılırken, onların ağırlığında eziliyordum. Ne demek istediğini anlamıştım ama sol tarafım bunu anlamamak için çırpınıyordu. Birkaç saniye sessizlik içinde kaldık ama tekrar konuşan o oldu. 

"Görüşürüz." 

Sonsuzluk kadar uzun gelen birkaç gün, son kelimesi bu olmuştu. 

Cuma günü. (Deniz T.)

 Sigara paketimi ve telefonumu hırkamın cebine koyduktan sonra anahtarımı alarak odadan çıktım. Kapıyı arkamdan kilitledikten sonra arka merdivenlere yöneldim. Saat geç olmuştu ve o adamla karşılaşmak istediğimi sanmıyordum. Uzun zamandır karşılaşmamıştık ve tekrar beni odasına çağırmamasına seviniyordum. Arka kapıyı açtım ve gecenin soğuğunun vücudumla buluşmasına izin verdim. Gelecek karın soğuğu şimdiden havayı ele geçirmişti. Hırkama iyice sarınırken bu hareketim yurtta geçirdiğim günleri hatırlamama neden oldu. Geceleri kaçıp ağacın tepesine çıktığımda da hava hep soğuk olurdu. Sonra bu sıcak eve gelmiştim ama burası da fazla sıcaktı. Sanırsın cehennem. Cebimin fermuarını çektikten sonra adımlarımın hızlanmasına izin verdim. Koşmak her zaman iyi gelmiştir. Ve sigara. Ve.. onun kokusu. İç sesim benim yerime cevap verdiğinde ona ters ters baktım ve adımlarımı hızlandırdım. Sahile geldiğimde denizin kokusunu içime çektim ve gözlerimin önüne onunla olan anlarımız geldi. Ama bunu elimden geldiğince hızlı bir şekilde yok ettim. Elimi cebime sigara paketini almak için attığım da telefonum geldi. Ekrana baktığımda Twiterdan gelen bildirimler vardı. Paketten bir sigara alıp dudaklarımın arasına sıkıştırdım ve yaktıktan sonra bildirimlere baktım. 

Deniz@denizsenn

...

Bildirimlere tıkladığım da Denizin sayfası açıldı. İç sesim bana kaşlarını çatarak baktığında gülümsemeye çalıştım. Denizin sayfasının neden açıldığını söylemek gerekirse..işte şey.. işte.. tamam itiraf ediyorum ! Denizin tweetlerini telefonuma gelmesi için ayarlamış olabilirim. Sadece merak. 2 yeni tweet atmıştı. Bir kaç gündür sürekli şarkı sözleri paylaşıyordu. Özenti dedi içimde ki ses ve kötü adam kahkaları attı. Ona gözlerimi devirdiğimde sigarayı dudaklarımdan çekip gülümsedim. İç sesimle gayet iyi anlaşıyorduk. Attığı tweetleri okurken gülümsemem yarım kaldı.

Deniz@denizsenn

When i had so much to say and you're so far away. 

(Çok şeyim var söyleyecek,ama sen çok uzaktasın.)

Onun altında ki tweet yarım saat evvel atılmıştı. 

Will you stay? 

Will you stay away forever? 

Kalabilecek misin?

Daima uzak kalabilecek misin? )

Telefona hüzünle bakarken sigaramdan derin bir nefes geldim. Gecenin soğuğu içimi titretirken beni titretenin başka bir şey olmasından korktum. Kendi hesabıma tıklayıp bir tweet yazdım. 

I can't stay away anymore.

Daha fazla uzak kalamam. )

Uzun zamandır So Far Away'i dinlememiştim ama telefonumda vardı. Müzik çalara girip şarkıya tıkladım ve kendi kendime mırıldanmaya başladım. Solo yerinde kendime hakim olamadan mesaj kutusuna girmiştim bile.

- Sahile gel.

Şarkıyı tekrar başlattığımda mesaj hala gelmemişti ama tekrar bir şey yazmak istememiştim. Ondan uzak durmak istiyordum ama bir şeyler sürekli onu bana çekiyordu. Bir şarkı sözü, bir kitap cümlesi, bir film repliği. Sanki her şey onu bana hatırlatmak üzere hazırda bekliyordu. Üçüncü sigaramı yakarken bir bira şimdi iyi giderdi diye düşündüm. Hatırlatacak şeyler varsa unutturacak şeyler de olmak zorundaydı. Bir süre sonra kendimi iyice kaptırıp şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başladım. Bu şarkının ölen bir grup arkadaşlarına yazılması beni daha çok etkliyordu. Şarkıyı söylerken arkamda duyduğum ses beni tedirgin etti. Normalde sahilde duyduğum bir ses beni tedirgin etmeyi bırak yerimden kıpırdatmazdı.Ama arkamda ki kişinin bir şeyler mırıldandığını duyabiliyordum. Ağır adımlarla arkama döndüğümde gördüğüm kişi beni şaşırtmıştı.

"Senin ne işin var burda? " dedim sesimde ki şaşkınlığa engel olamayarak. Elinde ki bira şişesini sallaya sallaya gelmesi bana Denizi hatırlatmıştı. Sanırım bu sahil hayatımın değiştiği yerdi. Banktan kalkarak tamamen ona döndüm.

"Ne işin var burda?" Sert çıkan sesim onu rahatsız etmiş gibi yüzünü buruşturdu.

"Seni görmeye geldim." dedi sözler ağzında yuvarlanırken. Denizin içtiğinden çok daha fazlasını içtiği belliydi.

"Burda olduğumu nerden biliyordun?" Duyacağım cevap beni tedirgin ediyordu. Bakışlarıyla vücudumu taradığım da rahatsız bir şekilde kollarımı göğüsümde kavuşturdum. 

"Biraz..yürüyelim mi?" dedi kısık çıkan sesiyle. Onunla hiçbir yere gitmek istemiyordum, ona kızgınlığım hala bitmemişti. Sadece aklımda ki soru işaretlerin geçmesi için onunla konuşmak istiyordum.

"Olur." Sakince söylediğim rüzgarın içinde kaybolmuştu. Birkaç adım attım ve ona dönüp gözlerimle yürümesini işaret ettim. Yürürken kendi kendine söylediği sözleri önemsemek yerine Deniz'i düşünüyordum. Umarım biz dönmeden gelmezdi. 

"Sigaran var mı?" diye sorduğunda cebimdeki paketten bir tane alıp ona uzattım. Sigara varlığını belli eder şekilde kızıştı ve sonunda yandı. Sigarasını bir türlü yakamamıştı o yüzden ona doğru dönüp sigaramla onun sigarasını yaktım. Gözlerinin gözlerime odaklandığını hissedebiliyordum ama bakışlarımı sigaradan kaldırmadım. Bir elini yanağıma uzattığında geri adım attım.

"Hep bu yakınlıkta kalsan.." Sesi sonlara doğru gecenin içine karışmıştı, tekrar yanına geçtim ve yürümeye başladım. Elinde ki bira şişesini bana uzattı.

"İster misin?"Bu gece biranın sıcaklığına ne kadar ihtiyacım olsa başımı iki yana salladım. Sahilin sonunda ki fenere gelmiştik.

"Duralım mı artık?" dediğim de başını olumsuz salladı. Nereye kadar gitmek istediğini kestiremiyordum.

"Fenere çıkalım mı ?" diye sorduğunda şimdi Deniz ile burda olma fikri aklımda neon ışıklarla yazıldı. Onunla fenere çıkmak güzel olurdu.

"Gerek yok." Sert çıkan sesim onu üzmüş gibi gözlerini kapadı. Kolumu tuttuğunda bir saniyelik şok yaşadım ama hemen geri çekmeye çalıştım.

"Ne yapıyorsun?" 

"Sadece birkaç dakikalığına karışma. Lütfen." Yalvarır gibi çıkan sesine etkilenmemeye çalıştım ama öyle acılı çıkmıştı ki beni bile etkilemişti. Onun beni sürüklemesine izin verdim ve fenere gelince durdu. 

"Biraz burda oturup Boğazı izleyelim. Bazı geceler saatlerce burda otururum. İyi gelir." Kendinden beklenmediği kadar uzun bir cümle kurdu. Neden geceleri buraya geldiğini soracaktım ki telefonum cebimde çalmaya başlayınca telefonumu cebimden çıkardım.  

Deniz Arıyor..

Tam açma tuşuna basıcaktım ki telefonumun elimden çekilmesiyle şaşkınlık içinde kaldım. Arda'ya döndüğümde telefonu elinde tutuyordu.

"Sadece beş dakikanı ona değil de bana ayırsan?" Bunu istemiyordum ama kendi kendime sadece beş dakika diye hatırlattım. Telefonu sessize aldıktan  sonra bana geri verdi. Bir mesaj gelmişti ama istemeye istemeye telefonu cebime geri koydum ve onun yerine sigara paketini çıkardım. İçinden bir sigara çektikten sonra paketi ona uzattım. Yere oturunca yanına oturdum ve gecenin sessizliği içinde manzaranın tadını çıkardım. Bir kaç dakika geçmemişti ki Arda'nın sesiyle hayal dünyamdan uyandırıldım.

"Nerdeyse sigaraya başladığından beri bu sigarayı içiyorsun. Bende senden görüp başladım." dediğinde bir kaç saniye dediklerini algılamaya çalıştım. Ben sigaraya başladığımdan beri mi? Sesimi sakin tutmaya çalıştım ama ellerim benden istemsizce titremeye başladı. Bugün ilaçlarımı almamıştım tabi.

"Sen benim sigaraya ne zaman başladığımı nerden biliyorsun?" Sorum karşısında uykudan uyanmış gibi gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Ağzından çıkan sözleri kaçırmıştı bunu rahatsız olduğunu anlatan davranışları belli ediyordu. Yerden kalkarken bira şişesini elime aldım.

"Bana cevap ver!" diye haykırdıktan sonra şişeyi yere atarak parçalara böldüm. Bu Deniz'le geçirdiğimiz o geceyi hatırlattı. Acaba beni merak etmiş miydi? Arda üzerine sıçrayan birayı aldırış etmeden yerden kalktı.

"Sakin ol." derken kendi sesi gayet sakin çıkıyordu. 

"Bak bu iki oldu. Üçüncüsünde bu kadar sakin olmayacağım." Arkamı döndükten sonra geldiğim yolu geri dönmeye başladım ama bir iki adım atmıştım ki Arda beni kendine çekti ve sırtımla soğuk duvarın birleşmesi bir oldu. Beni fenerin duvarına dayadığını birkaç saniye sonra fark ettim. Vücudunu benimkine dayadığında bu ürpermeme neden oldu. Deniz'inkine oranla fazla kaslı ve sert bir vücuttu. Onu geri ittirmeye çalıştım ama gözlerini benimkilere dikmişti ve kıpırdamıyordu. Yüzünü bana doğru yaklaştırmaya başlayınca daha sert ittirmeye başladım ama hala etkilenmemişti. Yüzlerimiz arasında çok az bir boşluk kalmıştı bu yüzden kafamı sola çevirdim ama o çenemden tutup yüzüne bakmaya zorladı. Dudaklarıma yaklaşırken bir an ne yapacağımı bilmedim ve elimi kaldırdım. Yanağından sert bir ses çıkarken afallamış gibi geriledi ama vücudu hala benimkine baskı yapıyordu. Elini yanağına götürdü ve gözlerinden ateş çıkararak bana baktı. 

"Sen..bana tokat mı attın?" diye sordu katili andıracak kadar tehlikeli bir tonda. Vücudunu bana iyice bastırdı ve elini kaldırdı. Korkmuyordum ama bu hareketi, yurtta beni duvar kenarında sıkıştırıp dövdükleri zamanı hatırlatmıştı. İstemsiz olarak yüzümü eğdim ve küçük bir çocuk gibi büzüldüm. Sırtımı dikleştirip ondan korkmadığımı belli eden şekilde durmak istiyordum ama o anlar gözümün önünden gitmiyordu. Yanımda ki duvara sert bir yumruk indiğinde sarsıldığımı hissettim.

"Bana bak." dediğinde sesindeki acılı ton içimde bir yerlere dokundu. Başımı kaldırmak istedim ama şuan bunu yapamayacak kadar geçmişimle karşı karşıyaydım. Çenemi yumuşacık bir şekilde tutup yüzüne bakmaya zorladı.

"Sana vurmaya kıyamam." dedi gözleri yaşlarla dolarken. Sanki göz yaşları bir an önce özgürlüklerine kavuşmak için çırpınıyorlardı. Bana bir elini uzattı ve saçlarıma değecek kadar yakın bir noktada durdu. Gözlerime acı içinde kıvranıyormuş gibi baktı ve elini duvara sertçe vurdu. Omzuma akan kanın metalimsi kokusunu alabiliyordum. Başını önüne eğdiğinde göz yaşlarından bir tanesi yarışı başlattı ve yüzünden boynuna doğru yol aldı.

"Bu kadar yakınken sana dokunamamak." Gözlerinden yaşlar akarken öyle savunmasız öyle çaresiz gözüküyordu ki o an dünyada sadece ikimiz varmışız gibi hissettim. Ellerim bana ihanet ederek göz yaşlarına uzanmak için çırpındı ama onu durdurdum. 

"Sen cennetsin. " Sözleri titrememe neden olmuştu. Nasıl böyle bir cümle kullanabilirdi ki? Hergün cehennemde yandığımı bilmediği nasıl da belliydi.

"Ben cehennemim." Başını kaldırdığında göz yaşlarını umursamıyor gibi duruyordu.

 "Sen cennetsin, bütün güzelliklere sahipsin, herşeyin en güzelisin. Ben cehennemde yanmaya mecbur olan bir kulum. Ne yaparsam yapayım cennete ulaşamıyorum çünkü cehenneme mahkum edildim." Gözlerinden akan yaşlar konuşmasına engel olmuştu. O an vücutlarımız birbirine bu kadar yakınken Arda'nın dediklerini anladım. Belki ben cennet değildim ama aramızda cennet ve cehennem kadar fark vardı.

"Beni tanımadığın belli. Çünkü cehenneme mahkum edilen benim." dedim bunu itiraf etmek o kadar zor olsa da. Arda'ya bakarken kendime engel olamadım ve elimle gözyaşlarını sildim. Ben cehennemi yaşarken onun benim yüzümden öyle hissetmesi..

"Seni tanıyorum. Herkesten daha iyi."  Kafamı olumsuz anlamda salladım. Beni kimse tanımıyordu ve tanınmasına izin vermeyecektim.

"Yıllardır seni izliyorum." dediğinde nefesim boğazımda düğümlendi. Sormak istediğim sorular art arda üzerime yıkılırken titredim. Sarhoş olduğu için yalan söylüyordu. Öyle olmak zorundaydı. Ama ben daha sorularımı soramamışken öyle bir söz söyledi ki, ikimizinde cehennem olduğunu anladım.

"Ben senin gölgenim. "

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 46K 22
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
711K 26.5K 43
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
367K 30.9K 50
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
1.2M 21K 31
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...