Curse •taekook•

By DarkbestJ

759K 76.6K 88.1K

Periler ilk görüşte aşık olur ve olduklarında bunu hissederler. Eğer aşık olduğu kişi, aynı aşkla kendisine k... More

† Lanet †
† Biri bizi izliyor †
† Seni görmek istedim †
† Lanetin olduğumu biliyorum †
† Bırakmasın beni †
† Seni seviyorum güzelim †
† O zaman sev beni †
† Sana bir hediyem var †
† Ölüyorsun ona †
† Beni delicesine öpmeye var mısın? †
† Bana özel yaratılmış en değerli hazine †
† Özel olduğunu biliyordum †
† Gel ve öp beni yakışıklı †
† Annesinin biricik oğlu †
† Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? †
† Tüm bilgeliğini içime akıt †
† Başladı †
† Minik Asklepios aramıza katıldı †
† Jungkook seni bekliyor †
† Bebek yok mu bebek? †
† Hadi küçük bebecikler yapalım †
† Zeus dede! †
† Ölmek mi istiyorsun? † -END

† Kahine gidiyoruz †

24.3K 2.6K 2.1K
By DarkbestJ

"Bunun iyi bir farklılık olduğunu sanmıyorum" beni sarmaladığı kollarını sıkılaştırırken kaşlarını çatmıştı. Vücudunun her yeri gerilirken gözlerindeki korkuyu görebiliyordum.

"Ne demek istiyorsun sen?" sesi titriyordu ama sadece sesi değil elleri de titremeye başlamıştı. Ne demek istediğimi çok iyi biliyordu, inanmak istemiyordu sadece.

"Biliyorsun" dedim yanağını okşarken. Başını iki yana sallayıp gözlerini çimlere çevirmişti. Dolu gözlerini benden saklamaya çalışıyordu.

"Hayır hayır sen değilsin, olamazsın" sesi o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile bedenine yapışık olmama rağmen zor duymuştum.

"Dağılın!" diye bağırmıştı etrafımızı saran elflere. Hepsi hızlı bir şekilde dağılırken Jungkook kafasını boynuma gömüp derin nefesler almaya başlamıştı. "Olamazsın" demişti. "Değilsin eminim Taehyung" sesi hala titriyordu. İkimiz de farkındaydık benim olduğumun.

Onu kendimden ayırıp ayağa kalkarken elini tutup çekiştirmiştim. İç geçirerek yerinden kalktığında beklemeden arkamdan sürüklemeye başlamıştım.

"Nereye" diye sormuştu minik elimi iyice kavrayıp elinin içinde kaybolmasını sağlarken.

"Kahine gidiyoruz" birden durduğunda ben de durmak zorunda kalmıştım. Tekrar çekiştirmeye çalıştığımda bir milim bile yerinden oynamamıştı.

"Hadi ama Jungkook, benim olup olmadığımdan emin olmalıyız" kolunu tüm organlarımdan güç toplayarak çekiştirmeye devam etmiştim.

Aniden beni kendine çekip duvara çarpmış etkisi yaratan göğsüne yapıştırdığında düşmemem için ince belimi, kaslı koluyla sarmalamıştı.
"Sen değilsin bebeğim" demişti dudaklarıma doğru fısıldayarak. "Emin olamazsın" aynı şekilde fısıldadığında iç çekmiş ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurmuştu.

"Senin olmadığına eminim. Bu yüzden gitmemize gerek yok" buruk bir gülümseme dudaklarıma yerleşirken yanağını öpmüştüm. "Gitmek istiyorum Jungkook. Benim olmadığımı öğrenip rahatlamak istiyorum"

Sesli bir nefes vermiş ve bir süre gözlerime bakıp onaylamıştı.

Gülümsemeye çalışıp tekrar iri bedenini arkamdan sürüklemeye başladığımda dua ettiğini duymuştum. Benim o kişi olmamam için dua ediyordu.

Uzun bir yürüyüşün ardından kahin'in mağarasına varmıştık. Daha önce bir kahine gelmemiştim. Neye benzediğini de bilmiyordum. Ama milyonlarca yıl yaşadığını düşünürsek cidden yaşlı biri olmalıydı.

Jungkook elimi sıkıca kavrayıp yüzüme korkuyla bakmıştı. İkimiz de içeriye girecek cesareti kendimizde bulamıyorduk.

"of tırnağım kırıldı!" mağaranın içinden tiz bir kız sesi gelince ikimiz de şaşkınca içeriye bakmıştık. "ne duruyorsunuz dışarıda? gelin içeri!" tiz ses tekrar duyulduğunda yavaş adımlarla içeriye girmiştik. Mağaranın içi parıldayan taşlar ve rengarenk çiçeklerle süslenmişti. Nedenini az çok anlayabiliyordum çünkü beklediğim kahin on dört yaşlarında gösteren küçük bir kız çocuğuydu.

"Biz kahine bakmıştık baban falan mı oluyor?" Jungkook kıza sorduğunda duvarlardaki parıldayan taşları incelemiştim. Kız birden kahkaha atmaya başladığında yüzümü ekşitmeden edememiştim. Kız aniden gülmeyi kesip "çok komik" demişti.

Oturduğu taştan tahtın üzerine daha çok yayılıp gözlerini tırnaklarında gezdirmişti. ben böyle bir kahin beklemiyordum. Bu ne ya?

"Ne için geldiğinizi biliyorum" bilmiş bilmiş konuştuğunda bu kendini beğenmişliğine daha çok dayanamayacağımı düşünüyordum.

"E bir zahmet, kahinsin sonuçta" umursamazca söylediğimde Jungkook belimden tutup beni arkasına çekmiş ve boğazını temizlemişti.

"O zaman söyle bana" O da benim gibi kızdan hoşlanmamış olacak ki sesini zar zor kontrol ediyordu.

Kız tırnaklarına bakmaya devam edip hafif güldüğünde iyice gerilmiştim. Gülüşü insanı gerecek cinstendi. "İkiniz zaten o kişinin kim olduğunu biliyorsunuz" Jungkook tuttuğu belimi sıkarken kafamı geniş sırtına yaslanıştım. Burnunu çektiğinde zaten ağlamaya başladığını anlamıştım.

"Başka bir yolu olmalı" zar zor kunuştuğunda göz yaşlarımı elimin tersiyle silip ağlamaktan kasılan sırtını öpmüştüm.

"Aslında bir yolu var" kız umursamazca söylediğinde Jungkook dizleri üzerine çökmüş ve kıza yalvarmaya başlamıştı. Benim hayatım için gururunu hiçe Sayıyordu.

"Lütfen" sesi o kadar ince ve çaresiz çıkmıştı ki ağlamam şiddetlenmişti. Canının acımasına dayanamıyordum. Benim için kendini ezdirmesini istemiyordum. "Sana yalvarıyorum yardım et bize" kızın ayaklarının önünde küçüldüğünde onu yerden kaldırmaya çalışmıştım ama kalkmamıştı. Kız yüzündeki memnun gülümsemeyde oturduğu yerden kalkıp Jungkook'un karşısına dikilmişti.

"Size yardım edeceğim ama önce, sizden bir şey isteyeceğim"

"Ne olursa yapacağım lütfen söyle" Jungkook başını kaldırıp çaresizce kızın gözlerine baktığında kız bundan zevk alıyormuşçasına gülmüştü. Onu parçalama isteğim artıyordu. Bu iş bittikten sonra hayvanlarımı üzerine salmayı planlıyordum.

"Buz krallığına gidip kraliçenin boynundaki buz kristalini bana getireceksin" dediğinde Jungkook hızlıca onaylamıştı. "Söz veriyorum getireceğim, şimdi söyle lütfen. Taehyung ölmeden karanlığı nasıl yok ederiz." kız tahtına geri oturup beni süzmüştü.

"Biliyorsun Jungkook. Karanlığın sona ermesi için kehanette yazan kişiye güneş taşını vermen gerekiyor ve onun da bu taşı kullanabilmesi için kendisini kurban etmesi gerekiyor."

Jungkook burnunu çekip başını salladığında kız gülümseyip devam etmişti. "Güneş taşını kullanıp da ölmesine gerek kalmayacağı bir yol var tabiki ama tüm parçaları topladıktan sonra yine Taehyung'un dokunuşuna ihtiyaç var" Jungkook birden başını kaldırmış ve "ne?" demişti.

"Kehanette karanlığı yok edecek kişi değişmiyor akıllım. Sadece ölmesini engelliyoruz burda. Güneş taşı şeytan taşıdır, can alır. Onu kullanabilecek tek kişi vardır o da kehanet için kutsanmış kişidir. Şimdi size söyleyeceğim taşları da sadece o kişi kullanabilir. Yani karanlığı yok etmek hala Taehyung'un elinde sadece bunu yaptıktan sonra ölmeyecek"

Jungkook rahat bir nefes verirken kız gözlerini devirip tahtına iyice yayılmıştı. "Gerisini sen bana kolyeyi getirince anlatacağım"

Jungkook bir şey söylemeden onayladığında kız çıkmamız için elini bıkkınca sallamıştı.

Burnumdan soluyarak kızın suratına bakmıştım. Gülümseyerek sahte heyecanıyla bana el sallamıştı. Sürtük!

Eve geldiğimizde Jungkook ağlamaya devam ederek beni uzunca bir süre öpmüştü.

İki gün boyunca onu göremeyecektim ve bize yetebilmesi için biraz sevgi depolamıştık.

Onunla gitmek için resmen götümü yırtmıştım ama bana şöyle söylemişti. 'Oraya adım attığın an donarak ölürsün. Zaten ölmemen için uğraşıyorum, ölümün ayağına götüremem seni'

Eh haklıydı da. Bir anda kemiklerim donardı ve çıtırdayarak ölürdüm herhalde.

uzun yatakta bacaklarımı sallandırıp kemerindeki kılıflara koyduğu kemik bıçaklara bakmıştım. Bu kadar fazla bıçak aldığına göre fazla tehlikeli bir yere gidiyordu. Kalın kılıcını kılıfına yerleştirdikten sonra ok takımını da sırtına asıp boyum kadar olan yayı eline almıştı.

Yanıma gelip önümde yere çökmüş ve dudaklarıma birkaç sesli öpücük kondurduktan sonra aynı öpücükleri bacaklarıma da sıralamıştı.

"İki gün sonra geleceğim güzelim, asma suratını" yere eğdiğim başımı yanağımı okşayan eli yardımıyla kaldırıp alnımı öpmüştü. "Kendine çok dikkat et tamam mı?" dediğimde gülümsemişti.

Dayanamayıp dudaklarına sert bir öpücük verdiğimde kıkırdamıştı. "Ben yokken kendini eve kapatma sakın. Yugyeom ve Namjoon iki gün boyunca kapının önünde nöbet tutacaklar ayrıca sen yalnız kalma diye Hoseok'u çağırdım birazdan gelir. Bir yere gitmek isterseniz Namjoon ve Yugyeom size eşlik edecek tamam mı?" Dudaklarımı sarkıtıp onayladığımda beni yataktan kaldırmış ve kucağına alıp kapıya kadar getirmişti.

Kapıyı açtığında dediği gibi Yugyeom ve Namjoon'un kapının önünde nöbet tuttuklarını görmüştüm. Jungkook kapının önündeki basamağa minik bedenimi indirdiğinde beline sardığım kollarımla sıkıca sarılmıştım. "Orda ne yiyeceksin?"

"Bulurum bir şeyler. Çok acıkırsam bir hayvan avlarım" dediğine gülüp "Pişirmeyi unutma" demiştim.

Tabiki bir espriydi. Ateş yakarsa gizlice girdiği için farkedilebilirdi. Pişirmeden yemesine de dayanamazdım ki ben.

"birkaç sebze getirmemi ister misin? Aç kalmanı istemiyorum" gülüp burnunu yanağıma sürttüğünde burnunu öpmüştüm.

"Ya biliyor musun? sebze de sevmem ben. Tamamen etoburum"

kıkırdadığında gülümseyip başımı göğsüne yaslamıştım. "Jungkook çok dikkatli ol lütfen" parmakları çenemi bulup başımı yüzüne bakmam için kaldırmıştı.

Dudaklarını dudaklarıma bastırıp yanımızdakilerin öksürmesine sebep olduğunda gülüp dudaklarımı aralamış ve dilini ağzıma kabul etmiştim. Dilini dilimin etrafında döndürüp sertçe emdiğinde inlememek için kendimi zor tutmuştum. Belimi kavrayıp beni iyice göğsüne yapıştırdığında başımı yana yatırıp daha derinlerimi keşfetmesine yardımcı olmuştum.

Birbirimizin tadını iyice aldıktan sonra nefessiz kaldığım için ayırmıştım dudaklarımızı. Alnımı uzunca öpüp alnını yasladığında nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. "Ben iki gün boyunca sensiz ne yapacağım?" dediğinde ellerimi kaslı kollarında dolaştırıp ellerini tutmuştum.

"Seni seviyorum sevgilim" her konuştuğumuzda dudaklarımız, hala koruduğumuz yakınlık yüzünden birbirine değiyordu ve bu uyuşuk dudaklarımın daha çok sızlamasına sebep oluyordu. Söylediğim şeye gülmüş ve dudağımdaki beni öpmüştü.

"Jungkook iki gün yanımda olmayacaksın söyleme şöyle şeyler şimdi sen gidince söylediklerini düşünüp domuz gibi ağlayacağım"

Kahkaha attığında yüzüme bir gülümseme yerleşmişti. Hep gülsün istiyordum. Onu güldüren sadece ben olmak istiyordum.

"Hoseok senin ağlamana izin vermeyeceği için rahatım" Kararmaya başlayan havaya bakmış ve "Gitmeliyim" demişti. Gülümsemem solarken sarkıttığım dudağımı öpmüştü.

"Yeter bu kadar sevgi gösterisi. Sen böyle yaparsan benim salak arkadaşım nasıl bıraksın seni?" Hoseok geldiği gibi beni Jungkook'dan ayırmış ve kollarını minik bedenime sarmıştı.

"Git artık dedikodu yapacağım ben arkadaşımla"

Jungkook gülüp bana öpücük attığında öpücüğü havada yakalayıp kalbime götürmüştüm. Bu hareketime burukça gülümsemiş ve zorlanarak arkasını dönüp yürümeye başlamıştı.

Hoseok beni içeriye sürüklerken bir yandan da konuşuyordu "sizi yalaşırken gördüm. Bölmeyeyim dedim ama yanınızdaki çocuklar utançtan yerinde kıvranıyordu ben de şapırtı seslerini daha çok duymak istemedim tam araya girecektim ama bir de baktım ki birbirinizden ayrılmışsınız sonra konuşmaya başladınız falan sonra ben de dedim ki kendi kendime bu yalaklar birbirinden ayrılamaz, dedim bir el atayım..."

"Hoseok nefes al" dediğimde nefessiz kaldığını yeni fark ediyormuş gibi gözlerini pörtleterek derin bir nefes almıştı.

"Sonra geldim işte sizi birbirinizden ayırdım bu arada sen giderek küçülüyorsun sanki, ay neyse işte şimdi de sana anlatıyorum"

deyip şirince gülümsediğinde kahkaha atmadan edememiştim. İki gün Hoseok sayesinde çabuk geçecekti. Yani, umarım çabuk geçerdi.



Continue Reading

You'll Also Like

59K 5.7K 21
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
487K 13.1K 7
"Benim tek zaafım sensin Taehyung." [Omegaverse, semekook x femtae]
155K 14K 31
Issız bir gezegende, tek kıta üzerinde yaşayan dört krallık. En acımasızı İgnis; en serti Terra; en nahifi Anemos ve en masumu Nero. Birbiriyle dost...
123K 2K 2
Taekookun olduğu tüm seme jungkook smut oneshotlarım By teARMY 🔞 Uketae Semekook