Sınıf Tam Mı?

Da HazalMerveAt

2.5M 153K 71.2K

Mizah#1 04/03/18 "Tamız hocam." Buğra arka sıradan anırdığında kafamı hızla hırkamdan kaldırdım. "Aaaaa il... Altro

Cenaze Törenine Hoş Geldiniz
Rahmetliyi Nasıl Bilirdiniz ?
Yaprak Kımıldamıyo Amk
Kanser Ettiniz Beni
Sen İlah Mısın Silah Mı?
Bir Sen Akılısın Dimi Amık Keli?
1 AY
Yeme Beni Yaprağım
Kamuran Dalak
Kirli Dudaklar
Pezevenk Mi Lan O?
Harf Alayım
Yalnız Oynadığın Şey Benim Kalbim
Gitme...
Hamile Kamile
Ekin Kaya Benim Olacak
Kötü Çocuk
Kurda Kuzu Emanet Etmek
Irz Düşmanı
Nasıl Kalalım Ayrı?
Bomba
Manda Göle Sıçar Gibi
!İlk Öpücük!
İntihar
Elçin!
Mavi Sim ve Güller
İdda
İdda Başlasın
Soru-Cevap
Aile Toplantısı
Ta Daaaaa
Düşman Çatlatmak
Sonunda Be
Yak Onu
Ne Yaptım Ben?
Duyuru
Üç Kalp
Anketimsi Bir Şey
Yıldızlar
Herkes Gider Mi?
Öptü Lan Beni
Gerçekler
Hayır Ama
Kaç Saniye Sürecek?
Yalan Söyle Bana
Derin Nefesler
Instagram
Kahpe
Irmak Mırmak Aaa Mırmır
İntikam
Senden Kopamam
Utanç
Kayıp
Hilal Aydın
Ben Sevgilisi...
Ölüyorum
Hırsız
Yılbaşı Partisi
Ölmeliydi....Keşke Ölseydi
Kumar
Gerçeklerin Pis Huyu
Drama Yaratma
Cadı Baskını
Er Meydanı
Yanlış
Ez Beni Ne Olur
Oyun
Atlamasaydın Ölürdün Sanki
Nefessiz Balıklar
DUYURU

Prens

21.1K 1.4K 1.4K
Da HazalMerveAt

Prens prensesini uçsuz bucaksız kuleden kurtarmak için gözlerini feda etmiş. Prensesse saçlarını. Hikayenin sonu güzel olsada feda edilen, arkada bırakılan şeyler paha biçilemez belkide... Saçlar, gözler ve kule. 

Fakat şöyle bir sorun vardı, Rüzgar ne benim için gözlerini feda ederdi ne de ben onun için saçlarımı. Aslında ortada uçsuz bucaksız bir kule de yoktu. Bu masal nedensizce tamda arka sokakların birinde polisten kaçarken aklıma gelmişti. 

Polisten gaçın...

Bak aklıma şarkı bile geldi ama ne yapacağım gelmiyordu işte. 

"Rüzgar nefes alamıyorum artık duralım." Rüzgar siren seslerinden hemen sonra beni hızla dışarı çıkarmıştı. Biz çıktıktan sonra içeride ne olduysa olmuş silahlar patlamıştı fakat asıl problem gelen polis arabalarından biri bizim kaçtığımızı fark etmiş olacakki yaklaşan ayak sesleriyle açık bir biçimde bizi kovalıyorlardı.

"Şimdi olmaz. Dayan!" Sesi sertti ama sert olmak istemediğini biliyordum. Aslında sadece başımızı bu beladan kurtarmak istiyordu fakat bu tavrı nedensizce daha da korkmama neden olmuştu. Kendime gelemiyor gibiydim. Normal sayılabilecek olan hayatım bu sene Ekinle birlikte alt üst olmuştu. Ve tam da şu an polisten kaçıyordum. Devletin polisinden! Ayaklarım  götüme vura vura kaçıyordum ve bana çok ama çok normal geliyordu.

"Gel." Rüzgar rahatlamış bir ses tonuyla kaç tane olduğunu bilmediğim ara sokaklardan birine beni çekerek hızla vücudumu kendininkine bastırdı. 

"Sesiz ol!" Sesi kısık ama tehdit doluydu. Benimde ses çıkarmaya niyetim yoktu zaten. Nefesi yüzüme ılık bir şekilde vururken  bir süre durduk. Sonrasında Rüzgarın beni tekrar çekmesiyle birlikte onu takip ettim. Uzun ve sesiz bir yolculuğun ardından taksi durağına vardığımızda duraksadım.

"Neden buraya geldik?" Rüzgar eliyle durağın içine işaret ettikten sonra kapımı açtı.

"Sana doğruyu söyleyeceğim. Bu gece seni alıp başka yerlere de gidebilirdim ama olay başka yere giderdi..." Duraksadı.

"Şu an hissetmeye başladıklarım durulana kadar biraz konuşmayalım." Şaşkınlıkla ona baktığım sırada öne doğru bir hamle yaptı ve arabanın içine oturmamı sağlayıp kapıyı kapattı. Camdan eğilerek yüzüme baktı.

"Özür dilerim." Taksi haraket ederken tek düşünebildiğim şey neden olduğuydu. 

"Beşiktaşa abi." Madem beni seviyordu neden Ekinin dikkatini çekebilmem için bana bu kadar yardım etmişti? Serdarın söyledikleri aklıma geldiğinde tekrar kendi kendime duraksadım. Belkide etmemişti... Ekinin başında o kadar dert varken bir de üstüne benim eklenemez işine yarardı. Ekin hangi biriyle uğraşacağını düşünür beni bırakırdı. Ama bunun yerine Ekin Bey hiçbir şey yapmamıştı. Tam da şu an neyin iyi neyin kötü olduğunu anlayamıyordum ve öyle bir çıkmazdaydım ki en yakın arkadaşımın tek aşkından ilanı aşka benzer bir saçmalık duyuyordum. Bunu kimile konuşacağımı dahi bilmezken sadece Ekinin yanında olmak istediğimi düşündüm. Ama o onun için kendi canına kıyan bir kızın yanında hastanedeydi. Eceye söylesem Melisten ne kadar uzun süre saklardı. Cansuya zaten güvenemiyordum. Bartu da imkansıza yakındı. Buğra ve  Sarp desem bir boku çözemezlerdi. Serdar...kurtarıcım Serdar.

"Elli lira ablacım." Adamın verdiği fiyatı resmen ağlayarak ödedikten sonra ne kadarda uzak olduğunu düşündüm. Arabadan inip eve girmek için apartmana yürüdüğümde Elçini sigara içerken gördüm.

"Neyin var senin?" Duraksadım ve sadece ona baktım.

"Bir şeyim yok." Kaşlarını kaldırdı ve kafasını yan tarafa çevirip göz ucuyla bana baktı.

"Anlat istiyorsan." Umursamaz tavrının altındaki merak kendini her yerden belli ediyordu. Tam apartmana girecekken duraksadım.

"Biliyor musun hayatım bu senenin başından itibaren saçma bir huy yüzünden pembe türk dizilerine döndü ve tam şu anda yüksek reyting aldığı için uzatmaları oynuyormuşum gibi hissediyorum." Derin bir nefes alarak kaşlarımı kaldırdım.

"Birisinin beni cimcikleyerek bu rüyadan uyandırması için şu an altıma bile işeyebilirim ama bunu defalarca kez denedim." Omzularımı silktim. 

"En acısıda bazen öyle yerler geliyorki bunlar rüyaysa gerçekten üzüleceğimi biliyorum ama tam şu an bu diziden ani bir ölümle çıkmak için nereyi imzaladıysam yakabilirim." Kafamı iki yana salladım.

"Neyse." Derin bir nefes daha alıp gülümsedim.

"Annem evde mi?" Kafasını olumlu anlamda salladı.

"Senin şu cafcaflı türk dizini alevlendirmek istemezdim ama sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyorlar. Ev savaş alanı gibi. Halam telefonunun konumunu kapattığını görünce çıldırdı aradı telefonun kapalıydı.Bende kendimi buraya zor attım." Dudağımı ısırırken kendime gelmekten başka bir amacım yoktu. Bir ihtimal hala rüyadır diye kendimi deniyordum. Annem konumumu görmesin diye ayarlardan konumu kapatmak yerine direk olarak telefonumu uçak moduna almıştım. Annemse aradığında ulaşamamıştı. Gözlerim kapanırken elimi tok bir sesle anlıma vurdum.

"Büyük sıçtım dimi?" Tek gözümü merakla açtığımda Elçin kafasını olumlu anlamda sallıyordu. 

Kıyamet Modu: Açık

Saldırgan Anne Düzeyi: %1500..

Kurtulma Şansı:%-1500...

Gazamız Mübarek Olsun

Mehter marşı kafamda on tur dönerken iki ileri bir geri adımlarım yerini bir ileri iki geri bir şekile bıraktı. Dakikalarca evin kapısına ulaşmamaya çalıştım fakat en sonunda gelen kaçınılmaz sonla birlikte yanıma almayı unuttuğum anahtarlarımda yüzüme çarpınca elim kapı ziline gitti.

Sikmişim gazasını ya koş geri Hilal yanacaksın. 

Tam arkamı dönmüş koşacakken bir el kolumu kavradı ve beni sert bir şekilde içeri çekti.

"Sana o kadar çok sinirliyim ki Hilal bu güne kadar seni dövmedim ama bu gün dövebilirim. Hesap et." Annemin sakin kalmaya çalışan sesiyle sıkıca yumduğum gözlerimi açtım. 

"Tam burda bölümün bitip yandan yazıların akması gerekmiyor mu?" Annem kaşlarını çattı.

"Sen benim sınırımı çok fazla zorladın bu sefer." Annemin ne kadar sinirli olduğunu anlamasam da meraklanmış olduğunu anlayabilmiştim. En azından bunu başarabilmiştim dimi? 

Annemle geçirdiğimiz kısa bir konuşmadan sonra odama çekildiğimde yatağımın üstünde duran dart oklarına baktım. Ekin ne zaman ders çalışmayı bitirmek istesem benimle dart oynamayı teklif ediyordu. Eğer kazanırsa derse devam ediyorduk, eğer ben kazanırsam (ki bu güne kadar öyle bir şey hiç yaşanmadı) ders çalışmayı bitiriyorduk. Bende onu yenmek için eve bir tane dart takımı almıştım. Komik olan şeyse dart oynamaya verdiğim süreyi ders çalışarak geçirseydim zaten Ekinle ders çalışama gerek kalmazdı.

Üstümdeki elbiseyi çıkardıktan sonra yavaşça yenilerini giyindim. Masama oturarak makyajımı sildikten sonra yatağa yatmak için ayaklandım ve dart oklarını toplamaya başladım. Sabah sıkıntıdan birkaç kez oynamıştım. Tek bir elimde topladığımıda nedesizce bir kez daha oynamaya başladım. Annem yavaşça odaya girdi.

"Hilal seninle biraz konuşabilir miyim?" Annem sinirini atmış olacakki odadan yavaşça içeri girdi. Öyle kibardı ki kapıyı bile tıklatmıştı. Anneme başımla yatağı işaret ettim ve uzanarak dart tahtasının üstünden attığım beş oku dikkatlice çıkardım. 

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?" Ne diyorsun? dercesine baktığımda açıklama gereği duydu.

"Ekinle." Yutkundum ve sinirle tahtaya bir dart okunu fırlattım.

"Anlatacak bir şey yok." Annem bölmeden devam etmemi bekledi.

"Bir kız Ekin için intihar etti." Bir tane daha fırlattım.

"Ekinde günlerdir hastanede yanından ayrılmıyor." Bir tanesini daha sinirle fırlattım.

"Serdarıdan göndermiş kızla baş başa oturuyormuş." Bir tanesinide öyle hızlı bir şekilde fırlattım ki tahta sallandı. Elimde kalan son okla anneme döndüm ve ellerimi savurarak konuşmaya başladım.

"Hayır yani Ekinin dikkatini çekmek için illa kendime böyle zarar vermem mi gerekiyor?" Ve bir anda elimdeki dart okunu bileğime var gücümle sapladım. Annemin ağzından çıkan çığlılarla birlikte bende hızla bir çığlık attım.

"Anne ölüyorum." Annem hızla odanın kapısı açtı ve içeriye bağırdı.

"Çetin koş!" Çetin mutfaktan çıktığında çıkan kanları görmem bir oldu. Hızla ayaklarımdaki bağların çözülmesiyle yere çöktüm ve Çetine bağırdım.

"Çetin babağ koş ölüyorum valla." Çetin mutfaktan çıkarken bir yandan da elinde tuttuğu keki hızla ağzına tıkıştırmaya çalışıyordu. Yanıma vardığında eğilmeden hemen önce ellerini pantolonuna sürüp bileğimi tuttu.

"Yara derin ama damara gelmemiş." Kendi kedine mırıldandıktan sonra kafasını anneme çevirerek  bağırmaya başladı.

"Nilü koş arabanın anahtarlarını getir." Annem dediğini yapmak için kapıdan çıktığında sağlam olan elimle buruşturduğum yüzümü sildim. Anneme bağırırken ağzından çıkan kek parçaları nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde yüzüme gelmişti. Yanakları dolu dolu askılığıma uzanırken mırıldandım.

"Amına kodumun sincabı." Büyük bir ihtimalle gözlerim sinirden alev saçıyordu. Kapımın arkasıdaki askılıktan uzanıp beyaz hırkayı aldığında duraksadım. Hırka benim değildi. Üç gün önce Ekine ben bunu beğendim, çalıyorum demiştim. O da kalbimi çaldığın gibi mi, demişti ve yarım saat buna güldükten sonra çalmıştım. 

"Kızım şimdi sakin ol." Kaşlarım daha çok çatıldı.

"Kim kimin kızı be?!" Sinirle bağırdığımda sabır dilenerek yanıma geri çöküp hırkayı bileğime bağladı. Hayır yani daha ince bir şey bulamadın mı? Bileğimde hafifi bir sızı hissediyordum. Ayrıca kalbim bileğimde atıyor gibiydi hatta daha kötüsü Serdar bileğimde ritmik bir şekilde tepiniyor gibiydi.

"Şimdi seni üç diyince kaldıracağım, bileğini sağlam ve hareketsiz tutmaya çalış." Kafamı olumlu anlamda salladım. Çetin ağzından  inleme benzeri bir şey çıkarırken beni hızla kucağına aldı.

"Çetin bırak ambulans çağıralım." Çetin kafasını olumsuz anlamda sallayıp kızaran yüzüyle beni dış kapıya doğru taşırken yüzümü buruşturdum.

"Aman havalara bak sanırsın Seyit Onbaşı. Altı üstü atmış kilo kızı taşıyorsun her adımında üç kere osuruyorsun. Böyle giderse ben gaz zehirlenmesinden ölürüm zaten bırak yürüyeyim" Annem bile olayın şokundaydı. Nasıl bu kadar rahat olduğumu anlamıyorlardı sanırım. Gerçi onu bende anlamıyordum.

Arabaya binip hastaneye vardığımızda Çetin beni kucağına almak için kapıyı açtı.

"Gerek yok ben yürürüm Çetin Başkan." Hızlı adımlarla acile girdim ve en baştaki sedyeye kedimi attım. 

"Çıkarın şu oku da yatam ben hadi." Doktor hızla yanıma yaklaştığında Çetin adama durumum hakında bilgi veriyordu. 

"Şimdi sakin ol derin bir nefes al." Kafamı olumlu anlamda sallayıp derin nefesimi aldım ve gördüğüm kanlarla birlikte kararan gözlerim ne kadar dayanıklı olduğumun göstergesiydi.

Gözlerimi araladığımda odamdaydım. Yatağımda biraz daha doğrulup arkama baktığımda camdan güneşin doğduğunu gördüm. Daha sonrasında kafamı sızlayan bileğime indirdim ve gözlerimi kapatıp derin nefesler aldım. Hayatımın en zor dönemi diyemezdim ama anlaşılması zor bir dönemdeydim. Bunu da inkar edemezdim. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum ve en iyi yolun eski ben olmaktan geçeceğini fark ediyordum. Eski benin gurur denen şeyden haberi olmayabilirdi ama en azından mutluydu. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım ve ayağa kalkarak çekmecemde duran Ekinin fotoğraflarından bir tanesini aldım. Uzunca bir süre inceledim. Üç gündür görmediğim yüzünü özlemiştim...hemde çok özlemiştim.

"Artık eski Hilal olmanın zamanı geldi Hilalimo..." Derin bir nefes daha alarak Ekinin fotoğrafına sarıldım ve gözlerimi sıkıca kapattım.

"Kendine gel!" 

Ekinin Ağzından...

Eve girdiğimde erin bir nefes aldım. Her şey Hilalimin bıraktığı gibi olmalıydı. Ne kadarda çok özlemiştim onu. Hastanedeyken arayamamış olduğum için üstümde büyük bir suçluluk duygusu vardı. Gerçi numarasını da ezbere bilmiyordum ki... Nasıl arayacaktım?

Üç gündür yıkanmamış olduğumdan vücuduma tiksinerek baktım ve hızlı adımlarla banyoya yürüdüm. Eve Hilalden sonra bir tek Aydın Abi Hadesi bırakmak için girmişti o kadar. 

Hızla banyoya girip bir saaten uzun kaldıktan sonra üzerime elime ne bulduysam geçirip hızla salona yürüdüm. Eve internet bağlatabilmek için aldığım ev telefonunu ararken içimde büyük bir sıkıntı vardı. En sonunda ses ünitesine bağlı kolonlardan birinin arkasında bulunca sevinçten çığlık atabileceğimi düşündüm. 

Annemin numarasını tuşlayarak çalışını dinledim.

"Efendim?" Derin bir nefes aldım.

"Annecim ben Ekin." Annemden eğlenen bir ses geldi.

"Ben de annen." Ay ne kadar komik.

"Şey ben hastaneden çıktım eve geldim de... telefonumu hala bulamadım." Annemden oflama benzeri bir ses geldi.

"Hala telefonunu hastanede nasıl kaybetmeyi becerdiğini anlamıyorum...hayır üstelik şifre de koymamışsın." Bıkkınlıkla nefesimi verdim. 

"Daha önce de söyledim annecim, Hilal şifremi öğrendikten sonra saklama gereği duymadım. Sen hattımı iptal ettirdin mi?" Annem onaylar benzeri bir ses çıkardığında tam telefonu kapatacaktım ki tekrar konuştu.

"Ekin biliyorum seni daraltan sorulardan ama bir şey sormam gerek." Ses çıkarmadan sorusunu yöneltmesini bekledim.

"Ekin dinliyor musun?" Tabikide beklediğimi anlamadı.

"Evet anne dinliyorum." Annem derin bir nefes aldı.

"İlaçlarını içiyor musun?" Gözlerimi masanın üzerinde gezdirdim ve oyalanacak bir şey aradım. Hilalle oynadığımız dart okları masanın üstüne saçılmış bir şekilde duruyordu. Bir tanesini elime aldım.

"Eğer bırakmak istiyorsan doktorunla konuşabiliriz." Hızlı ve sert bir tepki verdim.

"Hayır." Çok sert olduğunu fark ettiğimde tepkimi yumuşatmak için tekrar konuştum.

"Yani daha hazır hissetmiyorum." Artık telefonu kapatacağından emin olduğum için son sözlerimi söylemeye hazılanırken beni şaşırtarak tekrar konuştu.

"Son bir soru."Kaşlarımı çattım.

"Sor." Sesim yine çok sert çıkmıştı ama önemsemedim. Kalçamı masaya dayayarak sorusunu bekledim.

"Hilal hastaneye geldi mi?" Duraksadım.

"Hayır niye?" Annem ofladı.

"Nasıl sevgili bu? İnsan sevgilisini elin kızıyla yalnız bırakır mı?" Sen bir de sor insanın sevgilisi elin kızının yanına hastaneye yatıya gideri mi?

"Ne alakası var anne?" Dart okunu elimde çevirmeye başladım.

"Yoksa aranız mı bozuk." Kaşlarımı çattım.

"Ne alakası var aramız gayet iyi." Tam bu anda dart oku parmağıma batınca beklemediğim acıyla inledim.

"İyi misin oğlum." Parmağımda akan bir damla kan yere düştü. 

"İyiyim iyiyim. Elime bir şey battı." Elimdeki kanı emerek anneme mırıldama benzeri bir şekilde görüşürüz dedim ve telefonu kapattım. Ne Serdarın ne de Hilalin numarasını ezbere bilmediğim için ikisi de arayamazım fakat ciddi anlamda Hilali görmem gerekiyordu. Okul çıkış saatine kadar bekleyip evine gitme kararı aldım ve üç gündür rahat bir uyku çekmediğim için hızlı adımlarla odama girip kendimi yatağıma attım.

On dakika bile geçmemişti fakat ben uyuyamıyordum. Hilali gerçekten çok özlemiştim. Belki de evine gidip kapının önünde beklemek en iyisiydi. Zaten evde de uyuyamıyordum. 

Hilalin Ağzından...

Uyandığım anda bileğime saplanmış olan ağır acıyla yüzümü buruştudum. Annem sabah gidip gitmemek konusunda kararsızdı fakat onu ağrım olmadığını söyleyerek göndermiştim. Şimdiyse ağrıdan ölüyordum. Yataktan zorla kalkıp ayağımdaki terlikleri sürüyerek mutfağa girdim. Tezgahın üstüdeki ledleri açıp kutuların arasından ağrı kesici bulduktan sonra tek elimi kullanmaktan diğer elim de yorulmuştu. Bir bardak su doldurduktan sonra ağzıma bir parça kek attım ve hızlı hızlı çiğnemeye başladım. Tam yutacakken kapı çalınca kaşlarımı çatıp kafamı mutfak kapısından uzatarak demir kapıya baktım. Sonrasında önüme çekerek bir yudum su içip yavaş adımlarla kapıya yürüdüm. Açtığım anda karşımda gördüğüm kişi açıkça şaşırmama sebep olmadı.

"Efendim Remzi abi?" Remzi abi elinde sepetiyle bana gülümseyen bakışlarını atıyordu. 

"Bir şeye ihtiyacın var mı?" Düzgün konuştuğu türkçeyle birlikte şaşırdım. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Yoktir." Duraksayarak neden onun gibi konuştuğumu sorguladım. Adamı görünce şivem kayıyor ne yapayım. 

"O zeman ben sena şindik olanları anlatam. Sezin eve bir oglan geldi. Edı Ruzgar Dekin emma bek dekin bir dip değil. Benda aldım onu depoya gitledim." Kaşlarımı çattım.

"Ne zaman oldu bu?" Kolundaki saate baktı. Saati baba yadigarıydı. İki sene önce bir adam yanlışlıkla saatine tükürdü diye ağzına cam sileceği sokmaya çalıştığını duymuştum. 

"Bir saat gadar oldi." Kaşlarımı çattım.

"Hala depoda mı?" Rüzgarın benim evime geldiğini yeni idrak ettiğim için bir önceki şok buna eklenmişti.

"Evat." Derin bir nefes alıp bileğimin sızısını önemsememeye çalıştım.

"Çıkarıp gönder onu. Görmek istemiyorum." Kafasını olumlu anlamda salladığında derin bir nefes alıp hızla kapıyı kapattım ve mutfağa doğru geri yürüdüm. Etkili olması için iki tane üst üste ağrı kesici içtikten sonra tam kutularına geri koyarken kapı tekrar çaldı. Eğer buraya sırf gönderdiğini söylemeye geldiyse ciddi anlamda cıngar çıkartırdım. 

"Buyur Remzi abi?" Sinirle sorduğum soruya karşılık karşımda Rüzgarı görmemle duraksadım.

"Zor kaçtım depodan ya." Hızla ve girdi ve ayakkabılarını bile çıkarmadan salona giriş yaptı. Ah o halılar ne pislendi bir bilsen. Kapıyı kapatıp üstüne kilitledikten sonra salona yanına yürüdüm. Gayet rahat bir tavırla etrafı inceliyordu.

"Küçükken çok çirkinmişsin." Sinirden güldüm.

"Teşekkürler ya." Beni umursamadan yürümeye devam ettiğinde kendime son kez olması için söz verdim ve bir daha ayakkabılarıyla eve birini alamamak üzerine yemin ettim. 

"Ne söylemek için gelmiştin?" En sonunda bana dönüp süzdüğünde gözleri bileğimde takılı kaldı. 

"Bileğine ne oldu?" Umursamazca konuşmaya çalıştım.

"Yok bir şey iyiyim." Kafasını olumlu anlamda sallayıp bileğime biraz gereğinden uzun bir bakış göndererek kafasını tekrar bana çevirdi.

"Şey ben dün dediklerim için özür falan dilemeyeceğim. Hatta seninle açık açık konuşacağım." Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Çok iyi olur." Boğazını temizledi.

"Dün içimde böyle uzun süredir hissetmediğim bir şey hissettim. Bu benim için çok kötü bir şey ve devam da etmemesi gerekiyor. O yüzden içimde başlayan bu şey bitene kadar bir süre seni görmemem en iyisi ama...." Duraksadı. Kaşlarımı çattım. Benir görmeyi mi durduramıyordu?

"Ama sana son bir iyilik yapmak istiyorum. En azından uzun süre sonra hala birisini sevebileceğimi bana hissettirdiğin için bir teşekkür gibi düşün." Sesimi çıkarmadan onu dinlemeye devam ettim. Sonuç olarak egom götümde patlamıştı.

"Yarın seni bir yere götüreceğim. Orda sana gizli numara adı altında mesaj atan üç kişi de olacak. Üstelik yardım edenlerden birkaçı da olacak." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Teklifi heyecanlanmama sebep olmuştu.

"Kabu-" Sözümü tamamlamadan kapı çaldı.

"Herhalde Remzi abi kaçtığını fark etti. İkimizde kısa ve öz bir gülmeden sonra tekrar ciddileştiğimizde kapı tekrar çaldı.

"Ben bakıp geliyorum." Kapıyı açtığım anda karşımda gördüğüm kişiyle kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı.

"Ekin." Mutlulukla ağzım kulaklarımda gülüyordum fakat aklıma içeride Rüzgar olduğu gelince ciddileştim ve ne yapacağımı bilmez halde hızla kapıyı Ekinin suratına kapattım. 

"Kim o?" Hızla Rüzgara sesiz olmasını işaret edip daha az sızlasada yinede sızladığı için bileğime küfürler yağdırarak Rüzgarı kolundan tutup odama soktum.

"Ekin geldi ben onu gönderene kadar burda bekle." Kapımı çektiğimde bir an duraksadım. Odayı karıştırması hiç hoş olmazdı. Hızla kapıyı açıp kolunu tuttum ve onu çekip Elçinin odasına tıktım. Kapıyı kapattığımda içim hala rahat değildi. Bir genç kızın odasına Rüzgarı öylece fırlatamazdım. Kapıyı tekrar açtım ve bu sefer karşıda duran annemin odasına soktum. Kapıyı sertçe kapayıp gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alırken nefesim aklıma gelen şeyle yarıda kesildi. 

Ya bir şey çalarsa?! Tekrar kolundan tuttuğum gibi salona oradan da balkona soktum.

"Seferi oldum iyice bir sal beni." Sesizce isyan ettiğinde yüzümü buruşturdum.

"Aman be otur burda ses çıkartmadan." En sonunda demir kapıya tekrar vardığımda duraksadım. Ekini çok özlemiştim be. Ama ne olursa olsun her şeye rağmen önünde dayanıklı durmalıydım. Hızla kapıyı açtım.

"Hilal." Ekin tam karşımda duruyordu. 

"Ekin ben seni çok özledim." Bir an duraksadım.

"Bende Hilalim, bende. Başıma neler geldi bir bilsen." Dedikleriyle kendime kızmayı bıraktım.

"Kaşlarımı çattım. Kaçırılmadığın sürece üç gündür beni aramamanın bir sebebi olabileceğini düşünmüyorum." Dudaklarını birbirine bastırdı. Çok yorgun görünüyordu.

"İçeri geçelim mi?" Onu iki sebepten dolayı içeri almak istemiyordum.

1.Rüzgar.

2.Trip.

Ama oturmazsa cidden bayılacakmış gibi durduğu için onu içeri davet ettim. İlk adımından sonra ayakkabılarını çıkartıp salona öyle giriş yaptı. Oturduğunda çaprazındaki ikili koltuğa oturdum. Gözlerini sanki uyanık kalmaya çalışıyormuşçasına ovalayıp konuşmaya girdi.

"Öncelikle be-" Duraksadı.

"Bileğine ne oldu?" Kaşları çatılmıştı ve endişeli olduğu her halinden belliydi.

"Konumuz kadar önemli değil." Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Hilal koluna ne oldu?"

"İncittim." Diyerek geçiştirdim.

"Nası-" Sözünü kestim.

"Ekin anlatacak mısın polis mi çağırayım?" Duraksadı ve sonrasında eski haline dönerek konuşmaya başladı. 

"İlk önce hastaneye olayı öğrenmeye gittim. İlk gün annesi kızının psikolojik olarak sağlıklı olmadığını benim kalmamın iyi olacağını söyledi. Akşama kadar telefonuma hiç bakmadım ama bakmak için aradığımda yoktu. Sonra iki üç kez başkalarının telefonundan annemi arayıp haber verdim. Kızın iyileşmesini bekledim ve ne sonunda dayanamayıp geldim. Hepsi bu." Kaşlarımı çattım.

"Yani telefonun çalındı." Kafasını olumlu anlamda salladı. 

"Annem bu sabah hattımı iptal ettirdi." Arkama yaslanarak bileğimden gelen acı yüzünden yüzümü buruşturmamaya çalıştım.

"Ekin benim aslım merak ettiğim şey neden o kızın yanında kaldığın." Ekin derin bir nefes aldı ve ellerini saçlarına geçirip nefesini verdi.

"Bende Çiğdem olaylarında böyle kötü olmuştum ama intihar etmeye girişmedim. Buna ramen bildiğim tek bir şey varsa o da, eğer bir kere deneseydim ve başaramasaydım..." Yüzünde acı bir gülümseye oluştu. Sesi kısılarak devam etti.

"Tekrar denerdim." Aramızdaki kısa sesizlikte dolan gözlerimi kapatarak normale çevirdim ve hızla kaldığım yerden devam ettim. 

"Kız fiziksel olarak bana çok benziyormuş." Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Hayır ben benzetemedim." Kaşlarımı çattım.

"Ben bile kendime benzettim Ekin yeme beni." Hafifçe güldü.

"Tamam belki biraz benziyor olabilir." Kaşlarımı çattım.

"Peki kızın yanında o kadar uzun süre kalmanın sebebi ne?" Tam konuşacakken sözünü kestim.

"Gerçek sebebi!" Derin bir nefes aldı. Dirseklerini dizlerine dayayıp ellerini birbirine sürterken konuştu.

"Çünkü bana...çünkü bana..." Bir türlü söyleyemediğinde bağırdım.

"Takılmış plak gibi tekrarlama söyle!" Hızla kafasını bana çevirdi. Sesini biraz daha yükselterek resmen bağırdı.

"Çünkü bana senin gibi bakıyordu Hilal." Duraksadım.

"Ne yapsaydım? Nasıl karşılık verseydim?" Yutkundum ve sakinleştirdim.

"Bana baktığın gibi bakmayarak." Gülümsedi. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

"Ona asla sana baktığım gibi bakmadım." Gözlerinin içine bir süre baktım. Bakmamıştır. Ekinim yapmaz.

"Önö öslö sönö böktöğöm göbö bökmödöm."Yaptığım taklitle hızla bir kahkaha patlattı. 

"Gülle am suyu kalk git burdan bir daha da gelme." Kaşlarını çattı.

"Amık keline ne oldu." Yüzümü buruşturdum.

"Yalandan burnun değil saçların uzadı." Kaşlarını kaldırdı.

"Ya öyle mi?" Kafamı kararlılıkla olumlu anlamda salladığımda eğleniyor olduğu her halinden belli bir şekilde kafasını arkaya attı. Geri kaldırdığında yüzü ciddiydi. Hemde çok ciddi. 

"Evde  birisi sigar mı içiyor." Bir anda ellerim bu kesti. Bende dikkatlice kokladığımda kokuyu aldım. RÜZGAAAAAAAAR!!!!!

"Yok ya bana gelmedi koku falan." Kafamı hızla olumsuz anlamda salladığımda o da aynı hızla ayağa kalktı.

"Ben bir bakayım." Zıplayarak kalktım ve omuzlarından tutarak onu koltuğa geri oturtup bende kucağına oturdum.

"Ya ben seni çok özledim." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

"Hilal." Kaşlarımı çattım.

"Hı?" Gözlerini geri açıp kucağına baktı sonra gözlerini bana geri çevirdi.

"Üç gündür hastanedeyim ve evde en fazla iki üç saat durdum. Kucağımdan kalk yoksa çok kötü şeyler olur."

"Doğru." Diye fısıldayarak kucağından kalktığım anda o da ayaklandı. 

"Koku balkondan geliyor." Hızla yalan bulmaya çalıştım.

"Üst komşudur." Ekin kaşlarını çattı.

"Hilal bir hafta önce sabahın üçünde beni arayıp üst katın boş olduğunu ve ses duyduğun için korktuğunu söyledin. Yanlış hatırlamıyorsam yarım saat ağladın." Sertçe yutkundum.

"Balkonda biri var doğru ama..." Kaşlarını çatıp balkonun kapalı kapısına baktı.

"Ama açıklayabilirim." Kollarını göğsünde birleştirdi.

"Çok sarhoştum, sen sandım." Kaşlarını daha çok çatıldı.

"Buna gülmem mi gerekiyordu?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır sana inanıyorum diyip beni öpmen gerekiyordu." Kollarını iki yana açıp bana bir adım daha yaklaştı.

"Balkonda kim var?" Derin bir nefes aldım. Yapacak bir şey yok. Balkona doğru koştum ve içeri girip kayıya dayanarak sigarasını içen Rüzgara bağırdım.

"Aşağı atla." Rüzgar ne olduğunu anlamaz bir şekilde sesizce konuştu.

"Üçüncü kattayız mal mısın?" Ekinin attığı omzula ciddi ciddi sarsıldım.

"Atla yoksa Ekin atacak." Rüzgar ne yapacağını bilmez bir şekilde dururken daha fazla dayanamadım ve Ekin hızla içeri daldı. Bir bana bir de Rüzgara baktıktan sonra hızla konuştu.

"Ben açıklamamı yaptım. Sıra sende." 

Yine ben ve yine çok geç gelen bir bölüm. Ne yapabilirim. Yazları evde oturmuyorum....

Bilgisayarım bozuldu ama bu bir mazeret değil çünkü evde iki tane daha var amaaaaaaa... aması yok. Bir ara yazdığım bölüm silindi. O daha komikti ve bana göre daha güzledi ama ölenle ölünülmüyor demişler. 

Bölüm hakkındaki olumlu düşüncelerinizi bekliyorum olmusuzu varsa aşağıda koyduğum noktaya yazın çünkü kaldıracak durumda değilim cidden.

.

Sizi çoook seviyorum yeni bölümde görüşmek üzre. 

Bu arada bir milyona özel bir bölüm yapmak istiyorum fikrilerinizi yazarsanız çok mutlu olurum birdahaki bölümde yacağımızı kararlaştırmış oluruz........

Continua a leggere

Ti piacerà anche

Son Durak 2 Da .

Teen Fiction

213 120 16
'birisini öldürmek Adalet değildir, cinayettir haklı veya haksız' •~• Pera Akay Esra 9 Şubat/
687 195 14
Bir FBI ajanı olan Sena geçmişinde ki izlerinden, geride bıraktığı insanlardan kaçabilecek mi? Ve daha da önemlisi ajan olduktan sonra ki aldığı yar...
1.3K 325 32
Efsaneler, varlığı belirsiz hikayeler. Siz bir efsanenin hiç gerçek olabileceğini düşündünüz mü? Biz düşündük ve fark etmeden inandık. "Kumsalın Kalb...
38.5K 2.6K 8
。⁠◕Bu his çok tuhaftı onlar benim gerçek ailemdi ama bir o kadarda uzaklardı...◕⁠。