Rüzgarın Çocukları

By globbels

4.8K 904 1.2K

Kardeşim ve ben, doğduğumuzdan beri kasabamızda tuhaflıklar oluyor. Hava açık ve güneşliyken, tek bir göz yaş... More

Başlangıç / Bölüm 1
Başlangıç/ Bölüm 2
Başlangıç/ Bölüm 3
Bölüm 1
Bölüm 2
Rüzgar Küresi / one-shot
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Cesaret Rüzgarı / One-shot
Bölüm 6
Bölüm 7
Renkli Noel Rüzgarı / One-shot
Bölüm 8
Bölüm 9
Oltaya Takılan Rüzgar/One-shot
Sen Benim Rüzgarımsın/You're My Breeze - Fragman
Rüzgarla Oyun/one-shot
Bölüm 10
Rüzgarın Olsam?/ One-shot
Bölüm 11
Bölüm 12
Okyanusa Yoldaş - Duyuru
Rüzgarla Gelen / Babalar Günü Oneshot
Bölüm 13

Bölüm 14

35 3 5
By globbels

Tekrardan merhabalar, bilmiyorum görünce şaşırdınız mı? Öncelikle iyi bayramlar efendim, sabredip beklemiş olanlara da kucak dolusu sevgiler, teşekkürler. Bu kadar uzun ara vermek istemezdim ancak elimde olmayan sebeplerden ötürü uzun ara vermek zorunda kaldım, bunun için ne kadar özür dilesem az sanırım. O yüzden sizden beni affetmenizi rica ediyor ve daha fazla bekletmeden bölüme uğurluyorum. İyi okumalar dilerim. :)






   Hayattan zevk almak istiyorsan, insanlara takıl. Ne kadar kızarlarsa kızsınlar aslında onların da hoşlarına gittiği için kızıyorlardır sana, çünkü sadece umursayan insanlar dinlerler seni ve dediklerine kızabilir. Hayat felsefem buydu işte benim, bu yüzden çatalımdaki etten koca bir ısırık aldıktan sonra yüzümde Audria’nın en sevdiği(!) gülümsememle ona döndüm takılmak için. Ne kadar benden nefret ettiğini söylese de o hatunun beni sevdiğini biliyordum.

“Ee Audi, Illya ile çalışmaların nasıl gidiyor, bir ilerleme var mı?”

   Sert bir şekilde nefesini verirken gözlerini kısarak baktı bana Audria. Delici bakışlarını görmezden gelip sırıtmaya devam ettim.

“Sıra ne zaman bana gelecek, diye merak ettim de.”

    Audria cevap vermek yerine bir silahmış gibi tuttu çatalını, her an gözüme saplayacak gibi bir hali vardı. Daha da eğlenmiştim bu haliyle, kulağa psikopatça geliyor olabilir ama bana kızmasını seviyordum.

“Neyse, fazla hırpalama onu olur mu, daha ben ilgileneceğim onunla?”

“Başka bir isteğin?”

   Her bir kelimesinden zehir saçarak verdiği bu karşılığı elbette ki yanıtsız bırakmayacaktım, gülümsedim ben de ona.

“Hayır, yok şimdilik ama olduğunda ilk sana söyleyeceğim.”

   Keskin bir nefesle çatalını elinden bırakırken sırıtışımı bozmamaya çalıştım, halbuki içimden kahkahalar atarak yerde yuvarlanmak geçiyordu. Tuttum yine de kendimi başımı eğip biraz olsun ciddi görünmek için.

   Göz ucuyla tabağımı havada uçarken gördüğümde sesimi çıkarmadım, birazdan kafama uçacağını biliyordum. Tabağım Audria'nın telekinetik gücüyle hafifçe geriye doğru savrulurken bile kıpırdamadım. Tam hızını alıp kafama çarpacakken doğrulup darbeyi göğsüme aldım ben de, kafama gelmesinden iyiydi tabii.

“Hey, ben daha yiyecektim onu!”

   Bozuntuya vermeden topladım üstümdekileri suratımı asarak ama içten içe beklediğim şey farklıydı. Kafamı kaldırıp çaktırmadan Audria’ya baktığımda nihayet istediğim şeyi elde etmiştim. Audria gülümsüyordu! Çok küçüktü, belli bile olmuyordu dudağının kıvrıldığı ama gülümsüyordu işte. Kıkırdadım yavaşça, Audria’yı bile gülümseten biriydim ve bunun için kendimle gurur duyuyordum.

   Et sosuyla ıslanmış tişörtümü masadan aldığım peçetelerle kurulamaya çalışırken yemekhanenin kapısından asık suratla giren Ionita’yı gördüm. Tam ona takılacakken Ionita ile Audria aynı anda konuştular.

“Nereye kayboldun?”

dedi Audria Ionita’ya çatık kaşlarla bakarak. Komik bir şekilde Ionita da bana bakarak konuşmuştu.

“Ona ne dedin de bu kadar kızdırdın?”

   Audria’yı duyan Ionita ona dönerken onları izlemenin benim olaya dahil olmamdan daha eğlenceli olacağını bildiğimden ses çıkarmadan peçetemi masaya bırakıp arkama yaslandım.

“Illya'yı odasına bıraktım.”

“Porselen bebeğimiz odasını kendisi bulabilir, diye düşünüyorum. Bebek bakıcılığı yapmak zorunda değilsin.”

   Ionita’nın çatık kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı.

“Ben bebek bakıcılığı yapmıyorum sadece ona alışması için yardımcı oluyorum.”

   Logan da ilgi çekici bir konu bulmuş gibi onlara dönmüştü.

“Daha çok koruyor gibisin Ionita.”

   İki taraftan topa tutulan Ionita çaresizlikle Logan’a dönmüştü, evet, kesinlikle bu daha eğlenceliydi.

“Şu an hiç yardımcı olmuyorsun Logan.”

“Olanı söylüyorum sadece.”

   Sertçe sandalyesini çekip oturmuştu yerine Ionita, asık olan suratı daha da asılmıştı. İstediğini elde edememiş gibi bir hali vardı. Derin bir nefes alıp önce Logan’a sonra da Audria’ya baktı, nefesini verirken ortaya konuşmuştu.

“Tekrar ediyorum, ona sadece yardım ediyorum. Bu korumak değil.”

dedi kollarını kavuşturup arkasına yaslanırken. Gözlerini bana dikmişti bu sefer, sırıtışım yayılmıştı suratımda.

“Ayrıca koruyor olsam bile Sirius’un duygularının etkisi bu, ona direnememem benim suçum değil. Bana suçlu benmişim gibi davranmayı kesin!”

   Alttan alttan bana bir şey ima etmeye çalışıyordu sanki, ağzındaki baklayı çıkarması için üstüne gittim Ionita’nın.

“Ona biraz zaman verin, bir iki haftaya tekrar tanıdığımız dik kafalı Ionicuta’ya dönüşür.”

   Gözlerini kısarak öne eğilip masaya tutundu Ionita bana bakmayı kesmeden.

“Gelelim sana kıvırcık kafa.”

   Evet, kesinlikle bu tanıdığımız Ionita değildi. O, dalga geçmeyi ve küçümsemeyi severdi ama aynı zamanda merhametliydi, daha babacandı. Ama şu anda karşımızdaki Ionita elinden gelse beni dövecek gibiydi, kaldı ki bana kızsa bile hiçbir zaman hesap sormaz, sadece iyiliğim için uyarırdı. Elbette ki dinlemezdim.

   Sirius’u tanımıyordum ama öfkelendiğinde öfkesini yükseklerde yaşayan biri olduğu kesindi, Ionita sadece uç noktalarda anılardan etkilenirdi ve şu anda çocuğun etkisi altında olduğu belliydi.

“Tekrar soruyorum ve bir daha sormayacağım, Illya'ya ne dedin veya ne yaptın?”

“Bu neden umurunda?”

   Audria ters ters bakarken çatalını bırakıp tabağını itmişti kenara. O da fark etmişti Ionita’da terslik olduğunu, genelde bu kadar üstüne gitmezdi. Hoşlanmadığı bir şey olmuştu onun da.

“Çünkü kendini buraya ait hissedemezse bir işimize yaramayacak ve bu yüzden üzülmesini, kırılmasını istemiyorum.”

   Hala bana bakıyordu Ionita, Audria’ya cevap verirken gözlerini bir kere bile kırpmamıştı. Sağ elime çenemi dayayıp masaya yaslandım, olaya dahil olmazsam uzayacak gibiydi bu konuşma.

“Kötü bir şey demedim. Sadece o, torbanın haşatını çıkarırken yanına gittim, dayanmasını ve böyle devam etmesini çünkü karanlık olmadan yıldızların parlayamayacağını söyledim. Aslında metaforumla ona iltifat bile etmiş sayılırım. Sonra aklına ne geldiyse sinir olmuş bir şekilde bana döndü ve gözlerinde bir ışığın parladığını gördüm bir anlığına. Şimşek çakmıştı sanki. Nasıl yaptığını sordum, rahatsız olmuş gibi uzaklaştı benden bunun üzerine. Bir şey demeyince ve tuhaf bir sessizlik olunca yemek vaktinin geldiğini söyledim en son. Öylece çıktı spor salonundan. Anlayacağın ne bir şey dedim ne de bir şey yaptım, ne yaşadıysa burada yaşadı.”

dedim işaret parmağımı şakağıma dayayarak. Ionita bir şey demeden geriye yaslandı, nihayet bakışlarını benden başka bir yere çevirmişti. Dediklerimi kafasında tartıyor gibiydi. Sonunda elleriyle yüzünü kapatıp ovuşturdu.

“Böyle anlatıyorsun da Tanrı bilir tavrın nasıldı? Kıza uzaylıymış gibi bakmış bile olabilirsin.”

   Ellerini yüzünden çekip tekrar bana baktığında bakışlarında bir şey değişmişti, daha sakin bakıyordu.

“Onun yanında daha sakin davranmaya çalış olur mu bir dahakine?”

“Ah, hadi ama! Bir şey yapmadım, diyorum sana.”

   Ayağa kalktı usulca beni duymamış gibi.

“Yemek saati bitmek üzere, daha yapılacak işlerimiz var, kalksak iyi olacak. Ve bir şey yaptın ya da yapmadın, ben sadece uyarıyorum. Bu seferlik dinle beni.”

   Başka da bir şey demeden başıyla Audria ve Logan’a selam verdikten sonra uzaklaştı yemekhaneden. Eh, hiç değilse kendine gelmişti, bu da bir şeydi.

   Audria iyice sinir olmuş bir şekilde tepsisini alıp kalkarken ona şimdilik bulaşmamaya karar verdim, benim bile geçmemem gereken sınırlar vardı. Tabağımda kalan son parça salatalığı da ağzıma attıktan sonra Logan’ın peşinden kalktım masadan. Ionita doğru demişti, yapmamız gereken işler vardı. Eğlenecek başka şeyler de bulabilirdim işimi hallederken, tek yapmam gereken hangisini önce yapacağıma karar vermekti. Beş kişiyle yapacağım duyu antrenmanı mı yoksa Kaidan’ın zaten çok iyi olduğum için vakit kaybı olarak gördüğü yakın dövüş antrenmanı mı? Karar vermesi çok zordu ancak hangisini seçersem seçeyim her türlü eğleneceğim kesindi. Ellerimi ovuşturup gülümseyerek ayrıldım yemekhaneden.

***

   Derin bir nefes alıp baktım karşımdaki yüzlere. Gülümsediklerini gördüm. Mutluydular, beklentiliydiler. Bir şeyin olmasını bekliyorlardı sanki. Başımı eğip yere baktım bu sefer, ucu bana dönük şişeyi gördüm. Dibi bir kıza bakıyordu, bakışlarımı kaldırıp kızın yüzüne baktığımda kalbim hızlanmıştı aniden.

“Doğruluk mu, cesaretlilik mi?”

   Gülümsüyordu bana sorusunu sorarken, bir sıcaklık yayıldı içime gülüşünü gördüğümde. Gülümseyerek karşılık verdim ben de ona. Ne cevap vereceğimi çok iyi biliyordum sorusuna, refleks gibi çıktı ağzımdan kelime.

“Cesaret.”

   Beklediği şeyi söylemişim gibi sevinmişti karşımdaki kız. 

“Biliyordum!”

dedi çığlık atarak. Hazır olup olmadığımı sordu sonra, hazır olduğumu söyledim. Bir şey daha söyledi bunun üzerine ancak tam olarak algılayamadım dediklerini, ne yapmam gerektiğini anlatıyordu belki de. Gülüyordu bu arada hiç durmadan, kahkahaları kulaklarımda çınlıyordu. Tanıdıktı sanki sesi ama emin olamıyordum bundan. Melodik değildi gülüşü ama kulak da tırmalamıyordu, sürekli dinlemek isteyeceğim bir kahkahası vardı kızın.

   Kaşlarımı çatıp neler olduğunu anlamaya çalışırken ayaklanmışlardı hepsi birden oturdukları yerden kalkıp, kaç kişi olduklarına baktım. Saymamıştım çünkü kaç kişi olduğumuzu. Üç kişi miydiler? Yoksa daha mı fazlaydılar? Sayamıyordum onları. Odaklanmaya çalıştım yüzlerine, konuştuğum kişilerin kim olduğunu algılamaya çalıştım. Ancak hepsine teker teker odaklanmak güçtü, bir bütün olarak algılayabiliyordum ancak onları. Kim olduklarından emin değildim ama varlıkları bana tuhaf bir huzur veriyordu. Kaşlarım eski haline dönerken tekrar gülümsedim onlara. Yanlarında güvendeydim sanki, yaydıkları huzur ve neşe bulaşıcıydı.

   Uzaklaşan kişileri takip etmek için ben de kalktım oturduğum yerden, benimle konuşan kız çoktan odadan çıkmış kızıl saçlarını savura savura iniyordu merdivenlerden aşağıya. Bir anlığına tırabzana tutunup kaldım merdivenlerin başında, kızın saçları kızıl değil sarıydı. Hayır, kızıldı! Sarıyd- Kız- Ah! Anlayamıyordum! Saçının rengi o kadar parlak, o kadar canlıydı ki gördüğüm rengi seçemiyordum, gördüklerimi birleştiremiyordum.

   Kız birden yukarı baktı olduğu yerde dönüp, gözlerim kocaman olurken sıktım yumruklarımı. Kalbim çok hızlı atıyordu gördüğüm şey karşısında. Kızın gözleri yoktu, yüzü tamamlanmamış bir tablo gibi yarım kalmıştı! Geriye doğru bir adım attım ancak kız bana o kadar tanıdık geliyordu ki gitmek de istememiştim olduğum yerden. Mutlaka yanlış görüyor olmalıydım, odaklanamadığımdan böyle görmüş olmalıydım. Başka türlü kızın göz çukurlarının olmaması imkansızdı.

   Bir an silikleşti gözümün önünde görüntüsü kızın ben başımı ellerimin arasına alırken. Gözlerimi kısıp etrafa baktığımda diğerlerinin de yüzlerinin aynı durumda olduğunu fark ettim, geri geri istemsizce yürürken görünmez bir engele çarptığımı hissetmiştim. Ne olduğunu görmek için arkamı döndüğümde hava çatladı gözümün önünde, oluşan minik yarığa şaşkınlıkla bakarken bir çınlama duydum kulaklarımın ardında. Durmasını istedim, ellerimi kulaklarıma bastırdım, olmadı. Ses durmadı. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım ses kafamın içinde yankılanırken.

   Gözlerimi tekrar açtığımda hafifçe çatlamış gri betondan bir duvara bakıyordum. Yere top gibi kıvrılarak oturmuş başımı ellerimin arasına almıştım. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma baktığımda hala aynı hücrede olduğumu fark ettim hüsranla. Gördüklerimin hiçbiri gerçek değildi. Beni en çok üzen kısmıysa hayallerimde bile ikizimi hatırlayamıyor oluşumdu.

   Ağladığımı yanaklarım ıslanınca anladım. Başımdaki elimi indirip yanaklarımı sildim hızlıca. Bunu ona nasıl yapabilmiştim ben? Nasıl unutabilmiştim onu?

   Breeze geldi o anda yanıma, köşesine sindiğim duvarın dibine çöktü o da. Gülümsüyordu sürekli bana, sanki hiç kızmamıştı ölümüne sebep olmama. Beni affetmiş gibiydi. Havadan oluşan kollarını doladı boynuma. Beni sevdiğini söyledi.

"Seni çok özledim ikiz."

dedim usulca. Hıçkırıklarım daha da artarken yüzümü gömdüm boynuna, kokusunu duyamıyordum, boşluğa sarılır gibi hissediyordum. Sonra... Bir şey demeden yok oldu Breeze yanımdan. Aslında... Hiç var olmamıştı o, buraya hiç gelmemişti. Hayal ve gerçeği birbirine karıştırmaya başlamıştım bu hücrede. Boş boş duvara bakarken tekrar hayal etmeye çalıştım yüzünü, yapamadım. Saç rengini, gözlerini hatırlayamıyordum bir türlü. Gülüşü zihnimdeydi sadece, belli belirsiz bir sesti kahkahası. Zaman algımı yitirmiştim, belki yalnızca saatler geçmişti aradan, belki de günler, haftalar hatta belki de aylar. Ancak zaman bir bahane olamazdı unutmama. Bunu ona nasıl yapabilmiştim? Bunu ona nasıl yapabilmiştim? Bunu ona nasıl yapabilmiştim?

   Gözlerimi kapattım usulca yaşlar boşalmaya devam ederken. Kimse yoktu yanımda, olmayacaktı. Bunların hiçbiri gerçek değildi. Gerçi... Bulunduğum anın ve mekanın da gerçek olup olmadığını bilmiyordum ki, emin olamıyordum. Gözlerimi kapatıp boşluğa bıraktım kendimi hala soğuk zeminde kıvrılmış top gibi yatarken hayallerden saklanabilmek için ama... Bu sadece hayal aleminin beni daha fazla içine çekmesine sebep olmuştu. Ve Breeze tekrardan çöktü yanıma saçlarımı okşayarak... Ve bir damla gözyaşı firar etti kapalı gözlerimden... Ve kaybetmiş olmanın acısı bir kez daha yaktı içimi alevleriyle...





Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın!
  

Continue Reading

You'll Also Like

38.9K 5K 41
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...
22.9K 845 71
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
205K 13.4K 62
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
805K 18.6K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...