goblet | yoongi

jimidise tarafından

217K 17.3K 6.2K

İçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi. Daha Fazla

1| Perde kapanır ve oyun biter
2| Toz pembe günlerim, tatlı düşlerim
3| Altın yaldızlı bir hediye paketi gibi
4| Bileğimde hayat bulan kan kırmızısı bir kuşa sahibim
6| Kuklacının en gösterişli kuklası
7| Bir paket çikolatadan daha enerji verici
8| En taze filizlerimden biriydi
9| Sevgi, aktarılan parmakların arasında
10| "Senin bir yılda kazandığın parayı tek ayda kazanıyorum."
11| Göster bana marifetlerini
12| Kusursuzu istemek
13| Demek gerçeksin
14| Çok büyük bir sorun vardı
15| O olmandan korkuyorum
16| İçimden geçenleri görmenden korkuyorum
17| "Çünkü âşık olmuştum."
18| "Gerçek olan sana çok fena tutuldum."
19| Sadece varlığıyla bile fazlasıyla tehlikeliydi
20| Min Yoongi'yi anlamak imkansızdı
21| "İlk defa birini buharlaştırmak istedim."
22| Beni yoracakmış gibi duruyor
23| Varlığını fark ettiğim en büyük zaafımdı
24| Min Yoongi ve haylaz gülümsemesi
25| Tek gülümseme, iki yüz
26| Verilen en güzel hediye
27| YoonRu
28| Jonghyunie, cidden iyi misin?
29| Beni mahvetmeyi çok iyi biliyordu
30| Bana hayat veriyordu
31| Beni duyup da koşarak yanıma gelebilirmişcesine
32| Arkamda bıraktığım Min Yoongi bile kısa bir an için önemsizdi
33| Böyle bir acı yalnız başına kapatılacak bir yara değildi
34| Tünelin sonunda solan bir ışık var
35| "O ölüyor."
Final| İçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi

5| Tuşları tozlu kahverengi eski bir piyano

8K 578 132
jimidise tarafından

Medyaya koyduğum first love tanıtımını okumadan önce izlerseniz bölüm daha çok aklınızda canlanır.

28 Ekim 2010

İki yıldır ders almaya başladığım dans kursundan yorgun bir şekilde eve geldiğimde tek düşündüğüm rahatlatıcı bir duş alıp ölene uyumaktı. Kaslarım saatler süren provadan ötürü sızım sızım sızlıyor, boğazım ise dans dersinden önce sesimi geliştirmek adına gittiğim bir saatlik kurstan ötürü ağrıyordu.

Eve geldiğim gibi eşyalarımı bir yana fırlatmış ve yarım saatlik rahatlatıcı bir duş almıştım. Başımdan aşağı akan ılık suyun bedenimi gevşettiğini ve tüm kaslarımın rahatladığını hissedebiliyordum.

Duştan çıktıktan sonra kendime uyumadan önce rahatlamak adına her zaman yaptığım papatya çayımdan tekrar yapmış, kısa bir süre ders notlarıma bakarken çayımı büyük bir sakinlikle içmiştim. Teyzem işte olduğundan ev yine bomboştu. Yaşadığımız yer şehrin sessiz bir kısmında bulunduğundan kulaklarımın işittiği tek ses çayımdan aldığım yudumlardı. Duş bedenimi rahatlatıyordu fakat içimde hâlen harlanmakta olan öfkeme karşı hiçbir şey yapamıyordu. Papatya çayı ise ruhumu sakinleştirip öfkemi dindiren tek yoldu. 

Çayımı bitirdiğimde ders notlarımı masanın üzerinde bırakmış ve boş fincanı mutfağa götürdükten sonra kurutmaya üşendiğim saçlarımı tepeden toplayıp yatağımın içine geçtiğimde gevşemiş bedenim ve sakin kalan ruhum ile tek düşündüğüm şey güzel bir uyku geçirmekti.

-

Sonu gelmeyen siyahlığın içinde yürürken burada ne işim olduğunu sorguluyordum. Önümü görebildiğim her yer siyahtı. Adeta hiçliğin içinde kaybolmuş gibiydim. Zaman ve mekan kavramları burası için yoktu. Nerede olduğumu bilmiyordum.

Nerdeydim ve buraya nasıl gelmiştim?

Çıplak ayaklarım bir zemini olup olmadığını anlayamadığım siyahlığın üzerine basarken boşluktaymışım gibi düşündüren bu yer içimi her defasında garip bir hissin kaplamasına sebep oluyordu.

"Kimse var mı?"

Sesim yankılanarak eko yaparken yalnızlık hissi yüzümü buruşturup kollarımı bedenime sarmaya sebebiyet verecek kadar soğuk bir etki yaratmıştı. Buradan hoşlanmamıştım, yalnızlığımı yüzüme çarpan bir yerdi.

Yalnız olmak istemiyordum.

Bir anda önümde beliren parlak bir yıldız ile gözlerim parlarken elimi ona doğru uzatıp içimi ısıtarak bana tanıdıklık hissi veren bu güzel varlığa dokunmayı arzulamıştım. Yıldız sabit durduğu yerden ona dokunmaya çalışacağım sırada hareketlenmiş ve kayarak gözden kaybolmuştu.

"Gitme." Diye fısıldadım karanlığa karşı.

"Gitme, sende beni bırakıp gitme." Sesim yalnızlığımı belli eder bir tonda kısıktı.

Ben hep yalnızdım.

Önce etrafta bir ıslık sesi duyuldu, daha sonra ise ıslık sesi yerini bir piyano sesine bıraktı. Kalbim duyduğum piyano sesiyle sebepsiz yere hızlanırken elimi kalbimin üzerine koyup sertçe bastırdım. Nefeslerini kesik kesikti ve göğsüm hızla inip kalkıyordu.

Neydi beni bu denli heyecanlandıran şey?

Piyano sesi yeniden hiçliği doldurduğunda ayaklarım benden bağımsız bir şekilde koşarak ilerlemeye başlarken aklımda olan tek şey piyanoyu bulmak ve kalp ritimlerimi alt üst eden şeyi görmekti.

Ayaklarımın altındaki zemin şekillenirken şimdi bir asfaltın üzerindeydim.

Islık sesi tekrardan kulaklarıma dolduğunda ardındaki piyanoyu duyabilmek için nefesim kesilircesine koşuyordum. Kalbim hızla çarpıyordu.

Yolun sonundaki dükkana vardığımda bir süre soluklanmış ve etrafı incelemiştim. Dükkanın cam kapısı kırıktı ve içerisini alarmın loş kırmızı ışığı aydınlatıyordu.

Yerdeki cam kırıkları iki yıl önceki anılarımı acı bir şekilde hatırlatırken yutkunarak gözlerimi kırpıştırdım. Zihnime şiddetli bir ağrı saplanmıştı.

İçeride kahverengi bir piyanonun ardında oturmuş bir çocuk vardı. Kemikli elleri ile tozlanmış piyano tuşlarının üstünde parmaklarını gezdirirken gözleri kapalı, başı eğikti. Kahverengi saçları öne eğik başından ötürü alnını tamamen kapatmış ve gözlerinin önüne düşmüştü. Teni ceset kadar beyaz ve oldukça soluktu. Basık bir burna ve ince pembe dudaklara sahipti.

Tanrı'ya yemin olsun ki pembe rengi şu hayatımda gözüme ilk defa bu kadar güzel görünmüştü.

Ona yaklaşıp yanına oturduğumda ellerim bu melodi karşısında hareketsiz kalamamış, piyanonun üzerindeki yerlerini almışlardı.

Çocuk gözlerini açıp bana döndü. Kahverengi gözleri yorulmuşlukla parlıyordu. Gözlerinde kendi gözlerimin yansımasını gördüğümde nefesim kesilmişti.

Biz... aynı bakıyorduk. Aynı yorulmuşluk, aynı bitmişlikle kaplıydı irislerimiz.

"Neden buradasın?" Son derece sakin çıkan sesi ruhumu okşuyordu.

"Bilmiyorum." Nedenini bilmediğim bu soru karşısında dürüstçe cevap vermiştim. Aradığım tüm cevaplar gözlerinde saklıymış gibi hissediyordum ve ona dürüst olmazsam bu cevaplardan mahrum kalacakmışım gibi geliyordu.

Gözleri yüzümde gezinmiş, cevabın doğruluğunu kontrol edercesine gözlerime bakmıştı.

"Adın ne?"

Sesinin tonu tapılacak kadar güzeldi. Ruhuma tatlı dokunuşları vardı ve aradığım huzuru onun sesinde bulmuş gibi hissediyordum. Yabancı olması önemli değildi, dudaklarının arasından çıkan her şeyi doğrum kabul edecek noktaya gelmiştim. "Haru. Senin?"

"Yoongi."

-

Min Yoongi

Sonsuz görünen siyah boşlukta ilerlerken hiçbir şey düşünemiyordum. Nerede olduğum ya da buraya nasıl geldiğim hiç önemli değildi. Öylece etrafa bakınıp duruyordum.

Bir ıslık sesi duyduğumda baktığım sonsuz boşluktan gözlerimi ayırmış ve etrafıma bakınmıştım. Islık sesinin hemen ardından gelen o özlediğim piyano sesini duyunca bedenim baştan aşağıya titremiş ve nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yokken sonsuz gözüken boşluğa doğru koşmaya başlamıştım.

Aklımda olan tek şey, piyanoyu bulmaktı.

Ayaklarımın altındaki boşluk bir asfalta dönerken adımlarım yolun sonundaki bir dükkanın önünde durdu. Koşmaktan dolayı hızla inip kalkan göğsüme elimi bastırırken dükkanın içinde gözleri kapalı piyano çalan bir kız gördüğümde yavaşlamasını beklediğim kalp atışlarım iyice hızlanmıştı.

Kimdi o?

Fark etmeden dakikalarca o kızı ve ince parmaklarının tozlu piyano tuşlarında dans edişini izlerken birden o özlediğim kahverengi piyano alev almaya başladı. Hüsranla yanan piyanoyu izlerken kız hâlâ çalıyordu.

Olanca gücümle ona oradan çıkması adına bağırmama rağmen duymadığını fark etmemle yerden bir taş alıp dükkanın cam kapısına fırlatmıştım. Kırılan kapıyla birlikte alarm çalmaya başlarken içeriyi loş kırmızı bir ışık aydınlatmıştı.

Kırık yerden elimi dikkatle içeri sokup kapıyı açtığımda yerlere saçılmış olan cam kırıkları geçmişteki intihar girişimimi bana anımsatırken suratım acıyla kasıldı. O zamanlar asla unutamayacağım zamanlardı.

Kızın yanına yaklaştığımda dakikalarca kapalı tuttuğu gözlerini açıp bana baktı.

Omuzlarına gelen siyah küt saçlara, beyaz bir tene, kırmızı dolgun dudaklara ve siyah gözlere sahipti. Sol gözünün altındaki ufak ben dikkatimi çekerken kızın sade ama hoş görüntüsünden kendimi kurtararak ona yaklaşmıştım. "Gitmeliyiz, burası yanıyor!"

Piyanonun üstündeki alevler yükselirken kız bileğimi tuttu ve beni yanına çekti. "Burada, şimdi benimle çal. O zaman gidebiliriz."


Bileğimi elinden çekmeye çalıştım. Ben artık piyano çalmıyordum ve burada kalmaya devam edersek ikimiz de ölebilirdik. "Hayır anlamıyorsun, burası yanıyor!"


Kız gözlerime derince bakıp elimi tozlu tuşların üstüne bastırdı. "Çal."

Elimi bırakıp kendisi çalmaya devam ederken titreyen parmaklarım istemsizce tuşların üzerinde hafifçe gezinmeye başladı. Parmaklarıma tuşların tozu bulaşırken transa geçmiş halde siyah beyaz tuşlara bakıyordum.

Kızın sesi yorgun çıkıyordu fakat bir an olsun çalmayı bırakmamıştı. "Çal, çalmalısın."

Ellerim sonunda yenilgiyle o özlediğim tuşlara dokunmaya başlarken adını bilmediğim kız gibi gözlerimi kapatarak ona eşlik ediyordum. Ne çaldığımı bilmeden fakat onunla aynı şeyi çaldığımın bilincinde parçanın sonuna gelirken kız sonunda çalmayı kesti ve soğuk parmaklarıyla bileğimi tuttu.


Beni çıkışa doğru sürüklerken alevler piyanonun tamamını yutmuştu.

Karanlıkta asfaltın üzerinde yan yana dururken dizlerimin üstüne düşüp piyanoya dokunan tozlanmış parmaklarıma baktım. Sesim kırgın çıkıyordu.

"Kimsin sen?"

Kız yorgunca gülümsedi. Bana benziyordu. Bana çok benziyordu.

"Haru." Adı kırmızı dudaklarından çıkarken sesi beni yatıştırmıştı.

"Yoongi."

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

2.8K 200 21
''Ben hastayım." Hıçkırıklarının arasından zorla konuştuğunda saçlarını okşadım. Saçlarını okşamayı seviyordum. "Koca adam oldun hâlâ hasta oluyorsu...
1.3K 82 25
LinaK_: Ya gözlerim çoktan korkuya yer edinmişse...
226K 21K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
24.3K 2.6K 40
"Jungkook, kardeşime ne yaptın?" "Öldürdüm." Kardeşimi bulmak için yola beraber çıktığım çocuğun arkamdan vuracağını bilemezdim. .... Okulda zorbalı...