Curse •taekook•

By DarkbestJ

744K 75.3K 87.2K

Periler ilk görüşte aşık olur ve olduklarında bunu hissederler. Eğer aşık olduğu kişi, aynı aşkla kendisine k... More

† Lanet †
† Biri bizi izliyor †
† Seni görmek istedim †
† Bırakmasın beni †
† Seni seviyorum güzelim †
† O zaman sev beni †
† Sana bir hediyem var †
† Ölüyorsun ona †
† Beni delicesine öpmeye var mısın? †
† Bana özel yaratılmış en değerli hazine †
† Özel olduğunu biliyordum †
† Kahine gidiyoruz †
† Gel ve öp beni yakışıklı †
† Annesinin biricik oğlu †
† Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? †
† Tüm bilgeliğini içime akıt †
† Başladı †
† Minik Asklepios aramıza katıldı †
† Jungkook seni bekliyor †
† Bebek yok mu bebek? †
† Hadi küçük bebecikler yapalım †
† Zeus dede! †
† Ölmek mi istiyorsun? † -END

† Lanetin olduğumu biliyorum †

35.4K 4.1K 5.7K
By DarkbestJ

Bugün Jungkook'u göreceğim için erken uyanmış, tahta çerçeveli boy aynamın önünde saçlarıma şekil vermeye başlamıştım.

Ayna karşısında geçirdiğim yarım saat boyunca düz saçlarıma sonunda istediğim şekli ve hafif kabarıklığı verince memnun bir şekilde gülümsemiş, Hoseok'un bana getirdiği altın renkli toğumları da tohum keseme koymuştum.

Bu tohumlar çok nadir tohumlardı. Sadece kuzey ormanının derinliklerinde yetişiyordu. Hoseok'a bu tohumları bana getirmesi için uzunca bir süre yalvarmam gerekmişti ama değdiğini biliyordum. Ormanda çok güzel duracaklarını ve eşsiz kokularının ormana çok yakışacağını düşünüyordum.

"Ah lanet!"

Duyduğum kırılma sesi ve tanıdık olan bağırışla elimdeki tohum kesesini yere düşmekten son anda kurtarmıştım.

Hızla kapıya yönelip açtığımda Jungkook'un, Jimin'in bana yaptığı deniz kabuklarıyla süslü olan rüzgar gülümü kırdığını görmüştüm. Kafasını ovarken bir yandan da söyleniyordu.

"Hayır hayır olamaz!"

Bağırdığımda Jungkook'un bakışları beni bulmuştu.

"Ben, üzgünüm göremedim"
Dediğinde onu umursamayıp
kırılan deniz kabuklarını toplamaya başladığımda Jungkook da bana katılmıştı.

"Taehyung, üzgünüm ben-"

"Önemli değil. İyisin değil mi?"

Derin bir nefes verirken üzgün bakışları beni bulmuş ve kafasını usulca sallamıştı.

Bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açmıştı ama arkasında, ormana gitmem için bağırmaya başlayan çirkin yaratıklar yüzünden açık kalan ağzını kapatmak zorunda kalmıştı.

"Yine geç kaldın çirkin şey"

"Hala oyalanıyorsun, git artık"

"Bir gün seni öldüreceğim tembel yaratık!"

Söylenmelerine göz devirirken elimdeki deniz kabuklarıyla evime girmiştim. Her gün aynı şey oluyordu ve artık bıkmıştım. Yakarışlarım ormanı gezmeyi sevmediğimden değildi. Orman benim bir parçamdı. Hayvanlarla, bitkilerle ilgilenmeye bayılıyordum ama şu gereksiz perilerin söylenmeleri beni deli ediyordu.

"Hay senin!"

Deniz kabuklarını masaya bırakırken yine bir kırılma ve bağırma sesi gelince Jungkook'un yanımda olduğu kafama dank etmişti. Telaşla arkamı döndüğümde Yerde paramparça olmuş avizemi görmüştüm.

"Yüce Feronia! Jungkook ne yapıyorsun?"

Evim Jungkook'a oranla küçük olduğundan kafasını eğmiş, yukarıdan bana bakmaya başlamıştı.

"Evin neden bu kadar küçük?"

"Ben küçük olduğum için aptal!"
Kırılmış avizemi dar alanda eğilip toplamaya başlamıştı.

"Evet küçüksün" deyip gülümsediğinde sinirle suratına bakmıştım.

"Dalga geçme" deyip cam parçalarını toplamasında ona yardım ettiğim sırada elime hafifçe vurmuş "ben toplarım elini kesersin" demişti.

Aptal aptal gülümseyerek yatağıma oturup Jungkook'u izlemiştim. Bir süre sonra fark etmiş olacak ki gülmeye başlamıştı.

"Biliyorum çok yakışıklıyım" dalgaya alıp söylediği şeye ciddi bir şekilde "Evet öylesin" dediğimde şaşkın ifadesiyle bir süre suratıma bakmıştı.

"Ateş böceklerin ölmüş. Üzgünüm"

Gerçekten üzgün olduğu, dudaklarını sarkıtmasından belli oluyordu. Her ifadesi, her ayrıntısı beni mest ederken nasıl kızabilidim ki.

"Önemi yok. Yenilerini yakalarım"

Mahçup bir şekilde, belli belirsiz kafasını sallamış, elindeki cam kırıklarını tahta çöp kovasına atıp "Çıkalım mı?" diye sorduğunda onaylamış ve çıkmıştım. Elimdeki keseyi sallarken Jungkook da bir yere çarpmamaya dikkat ederek çıkmıştı.

Ben, ormanın içine doğru sekerek yürürken Jungkook elindeki kılıcı sallayıp duruyordu.

"Bitkilerime zarar vereceksin sallama şunu" dediğimde sıkıntıyla nefes vermiş ve kılıcını kılıfına yerleştirmişti.

Memnuniyetle gülümsediğimde gözlerini devirmişti. tekrar sekerek yürümeye başladığımda ise kıkırdamıştı. Ani ruh değişimleri beni korkutuyordu.

"O periler seni kıskanıyor" demişti aniden. Sekmeyi bırakmış ve anlamadığımı belli etmek istercesine yüzüne bakmıştım.

"Ne?"

"Seni kıskanıyorlar işte Taehyung. Çok güzelsin, ufak ve tatlısın, sevecensin, neşelisin seni bu yüzden kıskanıyorlar."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Konuşurken gözlerinin içi parlıyordu ve bu öyle güzeldi ki kayboluyordum.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

Hızlıca kafasını sallamış ve konuşmaya devam etmişti. "Neden kendini çirkinmiş gibi görüyorsun? Her yönden çok güzelsin Taehyung. Herkesi kendine hayran bırakıyorsun. Bakışın, gülüşün, konuşman, hareketlerin bile ayrı bir güzelken neden kendinin farkına varmıyorsun?"

Ağzım açık kalmıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Benim hakkımda böyle düşündüğü için şu an tepinmem falan lazımdı ama o kadar şaşırmıştım ki bırakın tepinmeyi gıkım çıkmıyordu.

Bir şey diyemeyeceğimi anladığında uzun bir soluk vermiş ve önümden yürümeye başlamıştı. Hızlı gectiği için rüzgarı beni hafiften savurunca kendime gelmiştim.

Arkasından yürümeye başladığımda söyledikleri aklımda dolanıyordu. Bana karşı ufak da olsa bir şeyler hissediyordu, bu belliydi ama hissettiklerinin aşk olduğunu anlamak için sanırım ölmeyi bekleyecektim.

Uzun bir süre konuşmadan ormanı dolaşmaya devam etmiştik.
Çiçeklerim için uygun bir yer bulduğumda "Duralım" demiş ve
kesemdeki altın rengi tohumları çıkarıp toprağı kazdıktan sonra hepsini tek tek yerleştirmiştim.

Üstlerini kapatıp ellerimi toprağa yerleştirmiş ve büyümelerini izlemiştim. Minik filizler topraktan çıkmaya başladığında kıkırdamıştım.

O kadar tatlılardı ki hepsini öpmek istiyordum. Kıkırdamama Jungkook da katılınca ona dönmüştüm. Ağaca yaslanmış, ellerini önünde bağlamış ve yüzündeki gülümsemeyle beni izlemişti.

O kadar güzel bakıyordu ki utançtan yanaklarımın pembe rengini aldığına emindim. Yanaklarımı görmemesi için kafamı önüme çevirip işime devam etmiştim.

Minik filizler, yerini altın renkli çiçeklere bırakırken mutlulukla tekrar kıkırdamıştım. Bu sefer dayanamayıp hepsinin güzel yapraklarına minik öpücükler bırakmıştım.

"Tanrım...Taehyung cidden!"
İsyan ettiğinde sorarcasına ona bakmıştım. Derin nefesler alıyordu.

"Ne oluyor sana ya?"
bir süre beni izledikten sonra "Çok güzel" demişti "Lanet olsun çok güzel" sesi neredeyse ağlayacakmış gibi çıkıyordu ve ben ciddi anlamda korkuyordum.

"Ne güzel?"

Yanıma, çiçeklerin olduğu yere çöktüğünde yüzümü incelemiş ve çiçeklere dönmüştü. "Çiçekler, çok güzel."

söylediklerine gülümserken onaylamıştım. "Öyleler"

O da gülmüş ve çiçeklerin kokusunu içine çekmişti. "Senin gibi kokuyorlar"

Koku alma duyusuna şaşırırken nereden anladığına hayret etmiştim. Bu çiçeklerin kokusuna bayıldığım için Jimin'e parfümünü yaptırmıştım.

"Koku duyuna hayran kaldım doğrusu"

Gülümsemiş ve "Aklımdaki tek koku, senin kokun" demişti.

Bu çocuk bana yürüyordu. Ama o bir Elfti. Çapkınlık onun kanında vardı. O yüzden fazla ümitlenmek de istemiyordum. Tanrım! kimi kandırıyorum hep bunu düşünecektim şimdi.

"Jungkook ne yapıyorsun?"

Kaşlarını kaldırmış ve ilk defa gördüğüm mal, evet mal İfadesiyle suratıma bakmıştı.

"Ne yapıyorum?"

Gözlerimi abartılı bir şekilde devirirken yerimden kalkmış ve üstümdeki toprak kalıntıları silkelemiştim. Jungkook'da kalkıp üstündeki tozları silkeleme ihtiyacı duymadan yoluna devam etmişti.

Beni beklememesine şaşırırken minik adımlarımla ona yetişmeye çalışmıştım. Cidden, önce umursuyormuş gibi yapıyordu sonra umursamıyordu. Delireceğim lanet olsun!

Ormanın son kısmını da hiç konuşmadan geçmiş, büyük göle ilerlemiştik. Jimin'in kafasını suyun dışına çıkartmış beni beklediğini görünce gülümsemiştim. Çok tatlı görünüyordu.

"Jimin!" zıplayarak yanına ilerlemiş ve her zaman oturduğum kayaya oturmuştum. Genişçe gülümsemiş ve yorgunluğumu almak için ellerini bacaklarıma koymuştu.

"Hey!"

Jungkook hayvan gibi kükrediğinde yerimden sıçramış, sinirle ona bakmıştım. Yüksek sesten aşırı derecede korkardım ve bu adam sürekli bağırıyordu.

Bana bakmadığını görünce çattığım kaşlarım havalanmış, baktığı kişiye bakmıştım. Jimin ona sert bakışlarını yollarken Jungkook da aynı şekilde karşılık veriyordu.

"Dokunma" o kadar soğuk ve sert bir sesle söylemişti ki titremiştim.

Jimin sert bir şekilde Jungkook'a bakmaya devam ederken ellerini baldırlarıma kadar çıkarmıştı.

"Sikeyim! Dokunma dedim!"

Tekrar bağırdığında bu sefer bağırmasına değil Jimin'e doğrultulan kılıç yüzünden sıçramıştım. Jimin ona doğrultulan kılıca rağmen bir milim bile kıpırdamamış aynı ifadeyle bakmaya devam etmişti.

"Jungkook! Çek şunu!"

Benden beklenmeyecek şekilde gür bir sesle bağırdığımda Jungkook'un sinirli bakışları bana dönmüş ve ciddiyetimi tartmıştı.

Kılıcını yavaşça indirdiğinde Jimin'in yüzünü kavramış "İyi misin?" diye sormuştum. Gülümseyip yanağındaki elimi tutmuş ve kafasını sallamıştı.

"Hava kararıyor Tae, gitmelisin." dediğinde kafamı iki yana sallamış ellerini tekrar bacaklarıma koymuştum.

"Jungkook varken bana bir şey olmaz. Ayrıca bacaklarım çok ağrıyor, sen yorgunluğumu almadan uyuyamıyorum" dediğimde gülümsemiş ve suyun bacaklarımı sarmasını sağlamıştı.

Jungkook arkamda derince iç geçirirken Jimin salak gibi sırıtıyordu. Normalde zeki biriyimdir ama bu ikisinin sorununu anlayamamıştım.

"Tamamdır Taehyung" tatlı sesiyle söylediğinde gülümsemiş ve ıslak yanağını öpmüştüm.

"Yüce Asenom! Aklımı koru!"

Jungkook elindeki kılıçla kafasına vurmaya başladığında tuhaf hareketlerini şaşkınlıkla izlemiştim. Jimin ise sürekli gülüp durmuştu.

Ormanı Jungkook sayesinde sorunsuz bir şekilde geçmiştik ama yol boyunca benimle hiçbir şekilde konuşmamış, yüzüme bile bakmamıştı.

Dönüşte topladığım ateş böceklerini evimdeki kavanoza koymuştum ve bir türlü avizemin içine asamıyordum. Parmak ucuna kalkıp takmayı denediğimde neredeyse düşüyordum ama Jungkook'un elleri belimi kavrayıp düşmemi engellemişti.

Korkuyla yere bakarken ince belimi kavrayan elleri dengemi sağlamama yardım etmiş ve beni biraz kaldırıp kavanozu asmamı sağlamıştı.

Taktıktan sonra indirmesi için ellerine hafifçe dokunmuştum. Yavaşça indirmişti ama elleri hala belimi tutuyordu. beni geniş göğsüne yaslayıp burnunu saçlarıma sürttüğünde yutkunmuştum. Kalbimin sesi kulağıma kadar gelirken onun da duyduğundan şüphem yoktu.

"Jung-"

"Duyuyorum"

Elleri bel oyuntumu okşamaya başladığında gözlerimi kapatıp dokunuşlarının verdiği sıcaklığa odaklanmıştım.

"Lanetin olduğumu biliyorum Taehyung. Nasıl öğrendiğimi sorma."

Eğilip boynuma burnunu sürttüğünde küçük bir mırıltı çıkarıp kafasını boynuma daha çok bastırmıştım. Ufak bir teması bile beni bitirmişti.

Kokumu derince içine çektiğinde ben de ciğerlerime sonunda hava gönderebilmiştim. Kafamı çok karıştırıyordu. Benimle oynuyor muydu çözemiyordum. Kafamda bir ton soru işareti vardı ama dokunuşları öyle içten öyle masum geliyordu ki bana, benimle oynadığına inanmak istemiyordum.

Eğer öleceksem benimle oynadığını söylediğinde ölmek istemiyordum. Tek korktuğum şey buydu ve ölene kadar da öyle olmaya devam edecekti.

"Gitmelisin" dedim sesimin çatlamasını engelleyemeyerek. Bu anımızın bozulmasını istemiyordum ama biraz daha yanımda kalırsa ondan ayrılmam zor olabilirdi. Tutuşunu sıkılaştırıp burnunu boynuma daha çok bastırdığında nefesim kesilmişti.

Aşık olmak tam anlamıyla bok gibiydi. Ufak bir hareketinde canımdan can alıyordu ve bu, önce tatlı bir sızıyla başlasa da sonunda kalbinizi söküyordu.

kalan son irademle ellerini belimden ayırıp ona döndüğümde gözlerinin dolduğunu görmüştüm.

kalbim korkudan sancırken ona doğru adım atmıştım ama burnunu çekmiş ve hızla kapımdan çıkıp gitmişti.

Continue Reading

You'll Also Like

36.2K 4.7K 18
"Kiralık bir katile umutsuzca aşık olduğumda çareyi, canımı ona emanet etmekte bulmuştum."
56.4K 6K 11
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
20K 2.6K 40
"Kaybettiğimi kabul ediyorum, seni yenemem.." Elimi usulca kemerimin içindeki silahın üzerine yerleştirdim, bu bizim son dansımız olacaktı. "Hadi ö...
11.4K 1.4K 3
Jeon Jungkook, birkaç sokak serserisinden kaçarken kendini hiç bilmediği bir dünyada bulur.