Cennet Gibi

By Birinsantanesi

158K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
33.
▪Final▪

32.

1.9K 102 27
By Birinsantanesi


Düşüyorum.

Pişmanım dediğim şeyi yine mi yaptım?

Havada süzüldüğümü hissediyorum. Hayır, bu sefer bedenim sert bir şekilde yere çarpmıyor. Vücudumun nasıl ezildiğini hissetmiyorum. Kırılan kemiklerimin sesini duymuyorum. Gözümün önünde farklı görüntüler var. Yeşil gözler. Mutlu anılar. Bir kedi? Bunu niye gördüğümü bile bilmiyorum. Son anım olduğunu düşündüğüm o uçurumda da, bunları mı düşündüm? Hatırlamıyorum.

Yeşil gözler vardı. Her zaman oradaydı. Sevilmediğimi mi hissediyordum? Şimdi değil. Gözümün önünde bir silüet beliriyor. Elini uzatıyor.

Kerem. Beni kaybetmekten korkuyor. Bunu gözlerinde görebiliyorum. Bunu istediğimi biliyorum. Oradan atlarken de, şimdi düşerken de tek istediğim oydu. Beni ondan başka kurtaracak kimse yoktu. Olmadığını her zaman bildim. Bu yeni bir şey değil.

Bana uzanan eli yetişmiyor. Belki de elimi kaldırmam gerek.

Yeniden düşmek istemiyorum.

Nasıl canımın acıyacağını biliyorum. Bu sefer korkusuz da değilim. Korkuyorum. Olacakları bilmek aldığım nefesin genzimi yakmasına neden oluyor.

Kafamı çarpacağım o ilk an. Ölememek. Acıyla kıvranmak. Kendi kanımda boğulacağımı sanmak. Sırtımda hissedeceğim kesikler. Bunları yeniden yaşayacağım.

İstemiyorum. Kurtulmam gerek. Beynim nasıl hala havada olduğumu adlandıramıyor. Bildiğim tek şey düşüyorum. Bu sefer o da benimle birlikte düşüyor. Canımın yanmasını istemiyorum. Ama en çok onun canının yanmasından korkuyorum.

Elimi kaldırdığımda parmaklarımız birbirine değiyor. Dudaklarının kıvrıldığını görebiliyorum. Bu duruma rağmen mi? Sonra elimi sımsıkı kavrıyor.

Ne olduğunu anlamadan, ayaklarımın zemine bastığını hissediyorum. Etrafıma bakmaya fırsatım olmuyor. Kerem bana sımsıkı sarılıyor.

"Düşmedin Zeynep. Düşmene izin vermeyeceğim."

Kendi kendime mırıldanıyorum.

Düşmedim.

Bu sefer değil.

"Zeynep?" İyiyim. Sorun yok. Sadece Kerem'in elinin uzaklaştığını hissetmek yüzümü buruşturmama neden oldu.

"Zeynep!" Bu baş ağrısı neden? Düşmenin etkisi mi? Hayır düşmedim. Bu sefer değil. "Düşme-dim." Alıştığım koku burnuma dolduğunda sakinleştiğimi hissettim. "Hayır, düşmedin." Bir el saçlarımın arasında dolaşıyordu.

"Yanımdasın Zeynep. Olması gerektiği gibi. Sorun yok." Nefes almaya çalıştım. Bir şey nefes almamı engelliyor gibiydi. "Sorun yok." Saçlarımdaki el kayarak yanağıma geldi. Gözümün önündeki her şey kaybolduğunda karanlığa boğulmuş gibi hissetmeye başladım.

"Yanındayım. Tamam mı?" Karanlıktan sıyrılmak için gözlerimi açmaya çalıştım. Sanki üzerime büyük bir ağırlık çökmüş gibiydi. "Hadi aç gözlerini. İyisin, iyiyiz." Cılız bir ışık gözlerimle buluştuğunda fark ettiğim ilk şey yine yeşil gözler oldu.

Kaşlarım istemsizce çatıldı. Rüya. Hepsi bir rüya mıydı? Boynumda hissettiğim ağrı ile dudaklarımdan bir inleme kaçtı. "Güzelim, sorun ne?" Kafamı zorlukla ona doğru çevirdim.

"Kerem?"

Oturduğu sandalyeden zorlukla kalkıp yattığım yatağa oturdu. Onu durdurmaya çalışacak gücü bile kendimde göremiyordum. "Korkma."

Yatağın yanından aşağı sarkan elimi karnımın üzerine çektim. İşareti anlamış gibi bir eliyle örtüyü kaldırıp yanıma uzandı. Vücudumda hala bir ürperti vardı. "Uyku tutmadığı için sana bakmaya gelmiştim ama sayıklıyordun." Kolunu başımın altından geçirerek omzuna yatmamı sağladı. "Düşüyorum dedin."

Düşmene izin vermeyeceğim Zeynep.

Kulağımda hala sesler yankılanıyordu. "Bir yerden düştüğünü mü gördün?" Göğsüne yasladığım başımı salladım. Bu ilk değildi.

İlk olan, düşmediğimi görmekti.

"Tamam. Bu sadece bir kâbustu. Şimdi iyisin."

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. "Gerçek gibiydi, Kerem." Eli, tıpkı ilk uyandığım andaki gibi saçlarımı okşamaya başladı. Bu, sakinleşmemi sağlıyordu. "Ama değildi. Düşmedin. Düşmene izin vermeyeceğim Zeynep." Dediği şeyle göğsündeki başımı onunla göz göze gelebilecek şekilde geri çektim.

"Ne gördüğümü biliyor musun?" Dudaklarında mutluluktan uzak bir tebessüm vardı. Daha çok beni iyi hissettirmek için gülümsüyor gibiydi. "Tahmin etmek çok zor değil sanırım." Duraksayıp derin bir nefes aldı. "Sen-" kelimeleri bir araya getirmekte zorlandığını gözlerinden anlayabiliyordum. Elbette ki ne gördüğümü anlamıştı. "Yine oradan..."

Tekrar kafamı salladım. "Bu her gece mi oluyor?" Bir an sussa da bir şey dememe izin vermeden devam etti. "Hastanedeyken olmamıştı ama. Emre gelmeden önce birlikte uyuduğumuz gece de sayıkladığını hatırlamıyorum."

"Aslında daha önce hiç olmadı." O düşme hissi aklıma geldiğinde yutkundum. "Olduysa da bu kadar etkilendiğimi hatırlamıyorum."

Bu yalan değildi. Hastaneden çıktıktan sonra elbette kabuslar görmeye başlamıştım. Onlar sadece içinde olduğum ruh haliyle alakalıydı. Kerem, Eylül veya onların evlilikleri...

Hiç bu kadar gerçekçi bir şey gördüğümü hatırlamıyorum. "Bir şeyden etkilenmiş olabilir misin?" Kerem'in cümlesi ile gözlerimi çevirdim. Sesi daha kırık çıkmıştı şimdi.

"Neyden etkileneceğim ki?" Gözlerini kaçırdı. Bir kaç saniye anlam veremeden ona baktım ama sonra demek istediği şeyi anlamıştım. Kendinden bahsediyordu. Bu rüyayı görmeme onun neden olduğunu mu sanıyordu?

Oysaki olan şey bu değildi. O beni tutmuştu. Rüya veya gerçek, beni tutan oydu.

"Ne düşündüğünü söyle Kerem."

Bakışları tekrar beni buldu. "Biliyorum. Bunları konuşmak istemediğini yeni söyledin ama sence bu tesadüf mü?" Kaşlarımı çattım. "Buraya geldik. Eskiden mutlu olduğumuz bir yere. Eskisi gibi değiliz ama şimdi. Yanında sana gördüğün kabusun gerçeğini yaşatan adamı görmek. Bu seni etkilemiyor olabilir mi? Sana zarar veriyorum. Seni mutlu etmeye çalışırken bile içten içe zarar veriyorum. Olan şey tam olarak bu." Gözlerimi devirme isteğine engel olamadım. Her seferinde başa saramazdık. Bu ikimiz içinde iyi olmazdı.

"Ne gördüğümü bilmiyorsun. Düşecektim ama düşmedim. Beni tutan sendin, duydun mu?" Tepkisizce bakmaya devam etti. "Üstelik bu sadece bir rüya. Sahiden bunun için kendini mi suçlayacaksın?"

"Bence kendimi suçlamaya bir yerden başlamam gerekiyor."

"Bence buna bir son vermen gerekiyor. Sana söylüyorum. Bu sadece bir rüyaydı." Bu sefer gözlerini deviren o oldu.

"Bu yaşamana neden olduğum gerçeğin bir yansımasıydı." Karnının üzerinde duran elimi yüzüne götürüp çenesini parmaklarımla kavradım. "Bu sadece aptalca bir rüyaydı. Sen beni dinlemiyor musun?" Tek kaşını kaldırdı.

"Pekala. Dediğin gibi olsun. Yani bu konuyla ilgili benden rahatsız olmuyorsun?" Nereye varmak istediğini anlamasam bile cevap verdim. "Evet. Sabahtan beri anlatmaya çalıştığım şey bu." Kafasını salladıktan sonra yattığı yerden doğruldu. Başım onun koluna yaslı olduğu için beraberinde ben de oturur pozisyona geçmiştim.

"Sırtını görmek istiyorum." Şaşkınlıkla ona baktım. Bu neydi şimdi? "Ne?"

"Benden rahatsız olmadığını söyledin. O halde sırtındaki izlere bakmam artık sorun değildir?" Gözlerimi ona dikmek dışında bir şey yapamadım. Bunu istemesinin hiçbir mantığı yoktu.

"Saçmalıyorsun. Bunun farkında mısın?" Ne kadar olmaması için uğraşsam da sesim titremişti. "Bak. Sesin titriyor Zeynep. Benden rahatsız olmadığını hala söyleyebilir misin?"

"Sesim falan titremiyor! Bu konuyu artık kapatabilir miyiz? Uyumak istiyorum." Israrla gözümün içine bakmaya devam etti. "Başka nerende iz kaldı Zeynep?" Cevap vermedim.

"Sadece bakacağım." Cevap vermemi istediğinin farkındaydım ama verecek cevabım yoktu. Ondan rahatsız olmamla ne alakası vardı? Ben ona o izleri zaten göstermiştim. Sorun bunu yapmış olmamdı. Kerem onlara dokunduğunda hissettiğim acziyetti. Bunu bir daha hissetmek istemediğimi neden anlayamıyordu?

"Zeynep, bakmak istiyorum." Israrla bakan gözlerinden gözlerimi kaçırdım. "Sorun sana dokunmamı istememen mi?"* O zaman bana dokunduğunda verdiğim tepkiyi düşündüyse,  bunu anlamaması tuhaf olurdu.

"Vazgeçmiyorum Zeynep. Sessizlik buraya kadarmış. Senin hâlâ canın yanıyor ve ben bunu görmezden gelmeyeceğim." İki elimi uzatarak önümdeki elini tuttum. Bakışları bir an oraya kaysa da sonra yine bana döndü.

"Canımın yandığı yok. Neden sadece bu konuyu kapatamıyoruz?"

"Bu akşam bahçede dizlerinde uzanırken ben de bunu söyledim kendime biliyor musun? Neden sadece geçmişi unutmuyorum? Sonuçta sen de bana bunu istediğini söyledin, değil mi?" Kafamı salladım.

"Ama sonra Yağmur bizi uyandırıp odalarımıza gitmemizi söylediğinde aklımdan bambaşka şeyler geçti. Yağmur ve Emre neden seni sürekli korumak istiyor? Neden sen her uyuduğunda seni kontrol ediyorlar veya neden sen onların yanında değilken endişeleniyorlar? Bunun tek bir cevabı var. O da; ben. Benim hala sana zarar vereceğimi düşünüyorlar. Sen nasıl böyle düşünmezsin? Ben bile kendimden şüphe ederken?" Yağmur'un ve Emre'nin böyle bir şey düşündüğünü hiç fark etmemiştim. Onlar beni her zaman kollarlardı ama bunu Kerem ile bağdaştırmak ne kadar mantıklıydı ki? Düşündüğü şeyin yanlış olduğunu söylemek istediğim için dudaklarımı araladığımda yeniden konuşmaya başlayarak beni engelledi.

"Eğer sadece benim için olanları unutmak istediğini söylüyorsan bunu bilmek istiyorum. Sen de, benim hala sana zarar verebileceğimi düşünüyorsan bunu bilmek zorundayım. O gün verdiğin tepkiyi unutamıyorum." Bana biraz daha yaklaşıp elini yanağıma uzattı.

"Hiçkimse hassas olduğu bir konuda kendini gizleyemez Zeynep. Bana içten içe kızdığını biliyorum ama amacım seni savunmasız bırakmak değil. Savunmaya ihtiyacın olmadığını göstermek." Gözlerimi yumma isteğine güçlükle karşı gelip ona baktım. Bekliyordu. Vazgeçmeyeceğinin farkındaydım. Oturduğum yerde, vücudumu döndürürken bakış açımda artık pencere vardı.

Eli geceliğimin düğmesine ulaştığında saçlarımda dudaklarını hissettim. "Teşekkür ederim." Yine diyecek bir şeyim yoktu. Sadece gözlerimi yumdum. Vücudumun titremesine engel olamıyordum. İstemli değildi.

Eli arkada olan dört düğmeyi açtıktan sonra durdu. Benim hissettiğim gibi mi hissediyordu o da? Aciz.

Düğmeleri açtığı kısmı araladığında sırtımda soğuk nefesini hissettim. Sanki hiç titremiyormuşum gibi bu, daha da ürpermeme neden oldu. "Ne hissettin? Bunlar olduğu zaman?" Parmak uçları tenimde gezinmeye başladığı ilk an kendimi geri çektim. Ama sonra bu dürtüme engel olmaya çalıştım. Onun yerine sorduğu soruya odaklandıp düşündüm. Ne hissetmiştim? Orada ölmeyi beklerken?

"Ruhumun ne zaman bedenimi terk edeceğini. Sanırım. Oradan düştüğümde... Bunu hiç düşünmemeyi tercih ettim sonrasında ama o an bilincimi kaybetmemiştim Kerem. Yani bu... Anlatabileceğim bir şey değil sanırım. Kendi kanımda boğulacağımı sanmıştım. Kırılan kemiklerimi hissettim." Sırtımda gezinen parmaklar, bana o an sırtımda hissettiğim kesikleri hatırlatırken duraksadım. "Ölümün güzel bir şey olacağını sanmıştım. Bir nevi cennet gibi..."

"Ama olmadığını fark ettin." Rüyamda gördüğüm yeşil gözler aklıma geldi birden.

"Evet. Olmadığını fark ettim. Sonra seni düşündüğümü hatırlıyorum. Gözlerini... Onların da cennet gibi olduğunu düşünmüştüm."

"Zeynep..."  Kırık sesini duyarken gözlerim dolmuştu. Eski kötü anıları hatırladığımda olan buydu. Unutmak istemem nasıl yanlış karar olabilirdi ki? "Ben ne yaptım?" O bunu söylediğinde gözümde yaptıkları canlanmadı ilk defa. Onun yerine rüyamda beni tutan elleri düşünüyordum. Her şeye rağmen bana gülümseyen o adamı... Eğer bu geceden sonra o da tamamen benim gözümden görecekse kendini, belki de bu an yaşanmalıydı. Sözler her zaman teminat olmuyordu. Bunu en iyi bilen bendim.

"Bana o an ne düşündüğümü sormayacaksın değil mi?" Dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu. Dikkat çekmeye çalıştığımı düşünmüş olmalıydı.

"Sormamam gerektiğini bilecek kadar seni tanıyorum sanırım." Gülüşü kulaklarıma geldi. Mutluluktan uzak, acı kokan bir gülüştü.

"Keşke ben de dönüştüğüm adamı senin kadar tanıyabilseydim..." Aklımdan ona doğru dönmek geçerken kollarını belime doladığında olduğum yerde kalakaldım. Başını boynuma gömmüştü. Boynumda hissettiğim ıslaklık... O ağlıyor muydu? "Kerem?" Cevap vermedi. Tek duyduğum hızlıca alıp verdiği soluklardı. "Kerem?" İçten içe kendime kızdım. Yeni hastaneden çıkmıştı. Doktor onun üzüntüden uzak durmasını söylemişken onu durdurmanın bir yolunu bulmalıydım. Oysa ben onun dediğini kabul etmiştim.

Bunun beni üzeceğini düşünmüştüm ama onun bu kadar etkileneceği aklımdan geçmemişti.

"Kerem lütfen... İkna olmak istediğini söyledin. Şimdi sorun ne? Sana inanıyorum. Bunu ne zaman kabul edeceksin artık?"

"Sorun kabul etmemem değil." Sesi boğuk çıkmıştı. "Sorun benim buna inanamıyor oluşum."

"Benden nefret etmen gerekirdi. Ben o kazayı yaptığımda yardım çağırmasan bile kim seni suçlayabilirdi?" Dediği şeyle kaşlarım çatıldı. Onu ölüme terk edebileceğimi nasıl düşünürdü?

Kendimi geri çektiğimde karnımda birleştirmiş olduğu elleri birbirinden ayrıldı. Kafasını boynumdan kaldırırken ben de hızla ona döndüm. "Bu ne demek şimdi?" Kızarmış gözleri gözlerimi buldu. "Kerem bu ne demek?" Cevap vermemesi beni çileden çıkarıyordu.

"Kerem bana cevap ver. Seni bırakmak ne demek? Seni ölüme terk edebilme ihtimalim var mı sence? Bana aklından bir daha aynı şeyi yapmayı geçirmediğini söyle." Gözünün kenarından bir yaş aşağı kayıp giderken omzunu silkti.

"Demek istediğimin o olmadığını biliyorsun. Her şeyden önce sana bunu bir daha yapmam." Kafamı iki yana salladım. "Bundan bahsediyordun tam olarak. Bir daha bana yapman değil mesele. Bunu kendine yapamayacağını bilmen gerek."

"Sanırım senden öğrendiğim bir şeyler var. Öncelikler gibi. Senin hiçbir zaman ilk önceliğin kendin olmuyor." Dudağımın kenarı kıvrıldı.

"Beni örnek olman gereken konu bu değil." Elimi uzatıp yanaklarını sildim. "Beni hep yanlış konularda örnek alıyorsun. Farkında mısın?" Yaptığım imayı anlamış olacak ki o da gülümsedi. "Yanlış yapmak doğamda var sanırım." Ellerini az önceki gibi belime sardığında ben de kollarımı ona sardım. Bu sefer ben başımı onun omzuna gömdüm. "Defalarca kez bu yatakta birlikte uyuduk. Sanırım bu gece de beni misafir edebilirsin?" Kıkırdadım. "Biz ikimiz ne uykucu olduk böyle?"

Bu bir evetti. O da bunu biliyordu ki, kendisiyle birlikte beni de yatağa çekti. Kafam tekrar yastığa değdiğinde ellerimi ondan çekip başımın altında birleştirdim. Yüzlerimizin arasında sadece santimler vardı. "Eğer uyuduğum yer burası olacaksa, sonsuza kadar uyuyabilirim sanırım ben."

"Ben de öyle."

"Zeynep?" Gözlerimi açtım.

"Her seferinde, yani sen bir şeyleri aşmaya çalışırken ayağına çelme taktığımı söylemiştin. Hâlâ böyle mi düşünüyorsun?" Bunu dediğim anı hatırlıyordum.

"Artık değil. Şu an senin uykumu çalan bir baş belası olduğunu düşünüyorum sadece. Neyse ki bu da yeni bir şey değil." Gözlerimi kapattığımda bu sefer ilk uykuya dalacak olanın ben olduğumu biliyordum.

Dediğim gibi, şu sıralar fazla uykucuydum.

Ve bu da yeni bir şey değildi.


Not; Herkese iyi geceler ve iyi sahurlar 💜
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Fark etmişsinizdir belki, şu sıralar eski bölümlere ya da geçmişe daha çok vurgu yapıyorum. Çünkü ikilimizin arasında konuşulmadık ucu açık bir şey kalmasın istiyorum. Bunun ne demek olduğunu anlamışsınızdır. Finalin ayak sesleri diyebilirim sanırım. Final ne zaman olsun dediğimde kimse yakın bir vakit demedi farkındayım. Yine de azalan yorum sayıları ben de farklı bir düşünce uyandırıyor.

Tabi ki final konusuna yorum yapan herkese saygım sonsuz. Onlar için biraz daha uzatarak kırkıncı bölümün sanırım final olacağını sizlere de söylemek istedim.

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum 🖤

*; Unuttuysanız 19. Bölüme göz atabilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

10.1K 741 38
Hücrelerime kadar kıyıldığımı hissettim, paramparça olup toz taneleri kadar görünmez oldum. Ben oldum, hissettim ama o görmedi. Neden bunu en başında...
Azize By Fatma Zehra

General Fiction

41.5K 3.6K 56
Azize başka toprakta yetiştirilmiş bir çiçek. Karadeniz'in yağmurlarına emanet şimdilerde. #roman 1
17.6K 1.1K 38
"O zaman gözlerimin içine bak ve beni sevmediğini söyle !" dedi kolumdan sarsarak. " Sen benim için çoktan bitmişsin , Cenk Çelen..."
3.9K 246 31
Aşk için ölmeyi seçmek kolay olandı. Peki aşkınız için yaşamayı denediniz mi?