31.

2.1K 112 16
                                    

Not: Bölüm bu saate sarktığı için kusura bakmayın. Zaten uyuya kalmak üzereyim şu an 😂 Sabahları nedense yazamıyorum. Ben de son an sendromu gibi bir şey var herhalde, bir şeyi yapabileceğim son ana gelene kadar ilham gelmiyor cidden. Bu arada hafta içi de bir bölüm gelecek. Tabi aksama olabilir şimdiden söyleyeyim, malum okul falan. Özel bölüm gibi bir şey olacak. Bu bir okur fikriydi onu da belirtip, teşekkür edeyim buradan❤. Çocukluklarını anlatan bir bölüm olacak. Biliyorsunuz bu hikaye de onların asıl hikayesi çocukken başlamıştı.

Sizin de böyle önerileriniz olursa mutlaka beklerim. Umarım beğenirsiniz, herkese iyi okumalar 😍 yorumlarınız bekliyorum.


Uçsuz bucaksız bir bahçe. Etrafta koşan çocuklar. Kenarda somurtmuş duran bir ergen. Çocuklarının peşlerinde koşan anneler. Ve ben. Böyle söyleyince ne kadar dramatik olduğunu belki de ilk kez düşündüm. Çünkü Sevim teyze Kerem'i kontrol ettikten sonra yanıma geldiğinde, Begüm teyze Can ile ikimiz birlikte koşarken ilk bana dikkatli olmamı söylediğinde, Tülin teyze Melis sırada beklerken ilk benim saçlarımı ördüğünde bunu düşünmek için hiçbir nedenim yoktu.

Çoğu zaman şanssızlığımdan yakınan benim, elbette çok şanslı olduğum konular vardı. Ailemi kaybetmek bana hayal edemeyeceğim bir aile vermişti. Hangi yetim benim kadar şanslı olabilirdi? Ailem bana ömür boyu çalışmasam yetebilecek bir servet bırakmıştı. Bana güvenebileceğim insanlar bırakmıştı. Dilimden hiç anne kelimesi dökülmese de; bana bir anne değil anneler bırakmıştı. Büyüdüğümde yalnız hissetmemin sebebi bu muydu? Onlardan kopmak. Bu evden ayrılmak. Geçmişi sadece Kerem ile hatırlamak. Geçmiş bu muydu benim için?

Bu evde olduğum her anın bir değeri yok muydu? Buradan ayrılıp diğerlerinin evlerine gittiğimde içimde gizlemeye çalıştığım bir burukluk olmaz mıydı? Sevim teyzenin anladığını biliyordum. Bana bakardı. Küçük bir çantaya eşyalarımı doldururken, Kerem gitmemem için annesinin başını şişirirken o buruk bir tebessümle bana bakardı. Hiçbir zaman gitmeme engel olmasa da, bunu istemediğini de bilirdim. Sadece normal bir çocuk olmamı istemişti. Sağlıklı, onlardan çekinmeyen ve mutlu bir çocuk. O küçük çanta kimi zaman Mehmet amcanın, kimi zaman Begüm teyzenin, bazense Tülin teyzenin eline verildiğinde ve ben Yağmur'un, Can'ın, Aksel'in, Barış'ın ve ya Melis'in elini tutup bu evden her çıktığımda; bu evin ve içindekilerin benim için hep ayrı olacağını bilirdim.

Şimdi yeniden bu evdeyken, bu aitlik hissini yeniden yaşayabiliyordum. Yattığım yataktan pencere rahatlıklıkla görülebiliyordu ve ben de bahçeyi izliyordum. Buraya geleli sanırım iki saatten fazla olmuştu. Bir ara uykuya daldığımı biliyordum. Bir rüyanın ortasında, üzerime bir örtünün bırakıldığını hissedebilmiştim. Bir kaç saniyenin ardından gözümü açtığımda, kısık gözlerle kapanan kapıyı izlemiştim.

Daha sonra ise yeniden uyuyamadım.

Gözüm tekrar tekrar odada dolaştı ama hiçbir şeyi ellemedim. Sadece izlemekle yetindim. Sanki dokunsam büyü bozulacak, ben yine kendi evimizde Yağmur ile tek yaşadığımız zamanlara dönecekmişiz gibi geliyordu. Sanırım bu, üzerimde her zaman kalacak bir his olacaktı. Ne yazık ki bazı şeyler hiçbir zaman düzelmiyordu.

Bahçedeki hareketliliği fark edene kadar hiç o tarafa da bakmamıştım. Muhtemelen ben gelmeden önce odayı havalandırmak için camı aralamışları. İnce perde, dışarıyı görmemi engellemiyordu. Camdan içeri hafif esen rüzgar arada perdeyi havalandırıyor, dışarıdakileri daha rahat görmemi sağlıyordu. Yağmur ve Can gelmişti. Dışarıdaki çardakta oturuyorlardı. Melis ise onlardan önce gelmişti. İlk fark ettiğim de o olmuştu. Sevim teyze ile dışarıda konuşuyorlardı. Sevim teyze gittiğinde o da çardağa gitmişti. Sonra da diğerleri de gelmişti. Can ve Yağmur, onların ardından Aksel ve daha sonra Barış. Bir ara Emre'nin de sesini duyar gibi olmuştum ama görünürde yoktu. Belki de odasının camından onlara seslenmişti.

Cennet GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin