Curse •taekook•

By DarkbestJ

743K 75.2K 87.2K

Periler ilk görüşte aşık olur ve olduklarında bunu hissederler. Eğer aşık olduğu kişi, aynı aşkla kendisine k... More

† Lanet †
† Biri bizi izliyor †
† Lanetin olduğumu biliyorum †
† Bırakmasın beni †
† Seni seviyorum güzelim †
† O zaman sev beni †
† Sana bir hediyem var †
† Ölüyorsun ona †
† Beni delicesine öpmeye var mısın? †
† Bana özel yaratılmış en değerli hazine †
† Özel olduğunu biliyordum †
† Kahine gidiyoruz †
† Gel ve öp beni yakışıklı †
† Annesinin biricik oğlu †
† Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? †
† Tüm bilgeliğini içime akıt †
† Başladı †
† Minik Asklepios aramıza katıldı †
† Jungkook seni bekliyor †
† Bebek yok mu bebek? †
† Hadi küçük bebecikler yapalım †
† Zeus dede! †
† Ölmek mi istiyorsun? † -END

† Seni görmek istedim †

35.1K 3.9K 9.6K
By DarkbestJ

"Uyan şirin şey"

Kanatlarından süzülen sihirli tozlar suratımı gıdıklarken yeni uyanmanın vermiş olduğu aptal ifademle gülümsemiştim. Bir süre daha sersemlikle döneleyip yatağımda oturur pozisyona gelmiş ve uzunca esneyip ağzımı şapırdatmıştım.

"Hoseok, içeriye nasıl girdin?" diye sorduğumda yandan bir gülüş sunmuş ve elinde döndürdüğü hava topunu anahtara doğru savurup kapıyı kilitlemiş ve tekrar açmıştı. Cevabımı uygulamalı bir şekilde aldığımda yerimden kalkıp narin kanatlarına dokunmamaya dikkat ederek ince bedenine sarılmıştım.

"Bugün ormanı gezecek misin?"
Bunu sorması tuhaftı. Zaten her gün ben geziyordum koca ormanı.

"Gezeceğim" Anladığını belirtircesine kafasını sallamış ve saçlarımı karıştırmıştı.

"Sana eşlik etmemi ister misin?"

Bugün Elflerin geceye kadar kaldıkları sığınaklara gitmeyi düşünüyordum ama yalnız gitmek de istemiyordum. Tehlikelerle dolu bir ormanda, havayı kontrol eden ve uçan bir perinin yanımda olması iyi olabilirdi.

"Hoseok, şey... Bana Elf sığınağına kadar eşlik eder misin?" diye sorduğumda gözlerini sonuna kadar açmış ve bağırmaya başlamıştı.

"Delirdin mi sen? Oraya gidemezsin, çok tehlikeli!"

Evet öyleydi. Elf sığınağının olduğu yer ormanın karanlık tarafındaydı ve oraya gidene kadar kemiklerim bile kalmazdı.

"Biliyorum ama gitmeliyim Hoseok. Lütfen"

"Ne yapacaksın orada Taehyung? Canın ölmek mi istiyor?"

"Hayır ama-"

"O zaman ne işin var orada!"

Söyleyip söylememek arasında kalmıştım. O Jimin gibi bir tepki vermezdi. Daha sertti ve bana çok kızacağına emindim. Benim suçum olmadığını bilse bile bunu umursamaz, ağzına geleni söylerdi.

"bir işim yok. Sadece görmek istemiştim"

"Görülecek bir şey yok Taehyung. Her gün O karanlık taraftan geçiyorum ve inan bana gördüklerim hiç de iç açıcı değil."

"Peki. Üzgünüm, aptallık ettim" dediğimde ifadesi yumuşamıştı. Beni kendine çekip sarılmış, nazikçe saçlarımla oynamaya başlamıştı tekrar.

"Sadece seni korumaya çalışıyorum" üzgünce nefes verip ince bedenine biraz daha sokulmuştum. "Biliyorum"

Hoseok'u dinlemeyip Elf sığınağına yürüyordum.

Karanlık tarafa yaklaştıkça içimdeki korku artıyor titreyen bacaklarım yürümemi bir hayli zorlaştırıyordu. Neden oraya gittiğimi de bilmiyordum. Onu görmeyi deli gibi istiyordum ve Tanrı aşkına daha adını bile bilmiyordum.

Karanlık ve sisli tarafa geldiğimde bir süre aydınlık tarfta durup cesaret toplamaya çalışmıştım. Çığlıklar ve yaratıkların çıkardığı korkunç sesler kulaklarıma dolarken ben ne cesaretinden bahsediyordum acaba?

O Elfi görme isteğim korkumun önüne geçince gelen ani cesaretle ilk adımımı sisli ormanın içine atmıştım.

Sesler anında netleşmiş, bir şey olacağını düşünüp yerimde bir süre bekledikten sonra ses çıkarmamaya dikkat ederek yürümeye başlamıştım.

Bir elim yaratıkların önüme çıkmasına karşın tohum kesemde dururken diğeri korkumdan dolayı patlayacak gibi atan kalbimdeydi.

Çoktan kokumu aldıklarını biliyordum. Çıkardıkları sesler ve gelen kahkahalar benimle oynadıklarını gösteriyordu. Buradaki ağaçlar bile kötüydü. Sürekli "Öleceksin küçük et parçası" deyip gülüyorlardı.

Ormanı yarıladığım önümden gelen hafif aydınlıktan belli olurken beklediğim başıma gelmişti.

"Nereye gidiyorsun yemek?"

İğrenç sesinden ve kokusundan yaratığın bir troll olduğunu anladığımda yerime çakılmıştım. Ona belli etmeden titreyen ellerimle kesemden birkaç tohum alıp yere atmış ve yavaşça arkamı dönmüştüm.

Orta boylarda, gri nasırlaşmış derisi üzerinde oluşmuş yosunların kokusu miğdemi bulandırırken aramızdaki mesafeyi geriye giderek biraz açmıştım.

"Hareket etmekten nefret ederim. Buraya gel ve işimi kolaylaştır küçük"

"Ya neden hepiniz küçük diyorsunuz!"

Bulunduğum ortamı sinirimden unutup bağırdığımda troll bile şaşırmış ama bozuntuya vermeden tekrar sinirli ifadesini takınıp üzerime gelmeye başlamıştı.

Yaklaşmasının getirdiği panikle yerdeki tohumları büyütüp trollü saracak büyük sarmaşıklar oluşturmuş, arkama bakmadan koşmaya başlamıştım.

"Kaçma! Kemiklerini kıracağım senin!"

Koşmaya devam ederken göz ucuyla arkama bakmıştım. Sarmaşıkları parçalamış ve peşimden gelmeye başlamıştı.

Onu yavaşlatmak için dört tohum daha atıp tekrar sarmaşık oluşturduğumda bunu bekliyormuş gibi kenara çekilmişti. İşe yaramasa da bu onu biraz yavaşlatmıştı.

Bir tohum daha almak için elimi keseme atmıştım ama boş olduğunu anlayınca korkum iki katına çıkmıştı. Ben koşarken dökülmüş olmalılardı.

Aydınlık tarafa çok kısa bir mesafe kaldığını gördüğümde var gücümle koşmaya başlamıştım.

Arkamdaki troll bana her iki adımımda daha çok yaklaşıyordu. Sonunda adımımı aydınlık tarafa attığımda paniğim yüzünden düşüp gerilemiştim. Troll beni yakalamak için kolunu uzatmış ama yüzüne gelen ışık yüzünden bağırmış ve koşarak uzaklaşmıştı.

Kurtulmanın verdiği rahatlıkla kendimi yeşil çimlere atıp biraz soluklanmıştım. Kalktığımda ise tüm Elf halkı şaşkınca beni izliyordu. Hemen toparlanıp gözlerimle benimkini aramaya başlamıştım.

"Sen oradan nasıl geçebildin?"

Arama işlemimi sert bir ses bölmüş, sesin geldiği yöne dönmüştüm. Esmer tenine yakışan yeşil gözleri ve uzun gri saçlarıyla muazzam görünüyordu. Kalın dudakları küçük yüzünde hiçbir kusur oluşturmamış, uzun boyu onu daha da mükemmel yapmıştı.

"Şey ben, bilmiyorum"

Yüzümü bir süre incelemiş bana elini uzatmıştı.

"Cesaretine hayran kaldım küçük adam. Ben Namjoon."

Görünüşü kadar adı da güzeldi bu adamın. Gülümseyip büyük bir zevkle sıkmıştım elini. Tabi küçük adam lafına da çok alınmamıştım. Benim Elften de uzundu bu.

"Taehyung" dedim gülümsemeye devam ederken.

"Karanlık tarafı geçmenin sebebini öğrenebilir miyim Taehyung? Yani orayı geçmek için çok önemli bir şey olmuş olmalı?"

Ona benim elfimi anlatsam tanır mıydı? Sonuçta adamın adını bile bilmiyordum. Fiziksel özelliklerini anlatsam burada ona benzeyen birçok Elf olabilirdi.

"Ben birini arıyorum" sakince söylediğimde tek kaşını kaldırmıştı.

"Kimmiş seni karanlık tarafı geçirebilecek kadar önemli kişi?"

Nasıl anlatmam getektiğini düşünürken fiziksel özelliklerinden girmeye karar vermiştim. Zihinsel olarak anlatacak kadar muazzam bir beynim yoktu.

"Kısa siyah saçları ve deniz mavisi parlak gözleri var. Porselen kadar beyaz teni ve konuşunca çıkan tatlı tavşan dişleri var ayrıca-"

"Anladım anladım Jungkook bu"
Elini önünde sallamış ve daha fazla konuşmamı engellemişti. anlatmayı bitirmemiştim ki nerden biliyordu o olduğunu?

"Burada ondan başka kısa saçlı Elf yok. gördüğün üzere hepimiz rapunzel gibiyiz ve sadece konuşurken bile tavşan dişleri çıkan tek kişi Jungkook"

Aklımı okumuş gibi bana tek tek açıklamıştı. Evet bu benim Elfim olabilirdi.

"Beni ona götürür müsün?"
onaylayıp gülümsemişti. Gülümsediğinde oluşan gamzesi çok şirindi. Yani tam tohum ekip üstüne toprak atmalıktı.

Adının Namjoon olduğunu öğrendiğim Elfi takip ederken etrafı incelemeye başlamıştım. Hepsi birbiriyle dövüşüyordu. Sanırım alıştırma yapıyorlardı. Her yerde taştan evler ve büyük meşaleler vardı. Kalın kahkaha sesleri yükseliyordu.

Uzun süre yürüdükten sonra Namjoon bir evin önünde durmuş ve tahta kapıyı yavaşça açmıştı. Burnuma dolan ağır koku başımı döndürmüş, gelen görültüler nedeniyle kulaklarımı kapatmıştım.

Kalabalığın arasında ilerlediğimiz sırada bir çocuk yanımızda durmuş ve beni baştan aşağı süzmüştü.

"Selam güzelim. Eğlenmeye mi geldin?"

Anında yüzümü ekşitip kolumla sarhoş çocuğu yapabildiğim kadar ittirmiş ve Namjoon'u takip etmiştim. Her yerde bağıran ve devamlı bir şeyleri parçalayan Elflerden tiksinmeden edememiştim.

En sonunda Namjoon önümde aniden durduğunda uzun bedenine çarpmıştım. Neden durduğunu anlamak için kolunun altından baktığımda Elfimi görmüştüm.

Ortadaki masaya oturmuş elindeki bıçakla tahta bir çubuğa şekil veriyordu. Anında bacaklarım titremeye başlamıştı. Düşmemek için Namjoon'un koluna sarılmıştım.

"Jungkook sana bir paket var"

Elfimin gözleri önce Namjoon'u sonra beni bulmuştu. Gözleri büyümüş, hızla yerinden kalkıp elindeki bıçağı masaya saplamıştı.

"Ne işin var senin burada?!"

Bağırdığında yerimden sıçramış, Namjoon'un koluna daha çok sarılmıştım. Gürültü anında kesilmişti ve herkes bizi izlemeye başlamıştı.

"Ben Ah!"

Yanımıza gelip kolumu sıkarak Namjoondan ayırmış ve ona sinirli bir bakış atmıştı.

"Hey! Sakin ol dostum. Karanlık ormanı seni görmek için geçmiş. Biraz nazik davran"

Namjoon'u dinlemeyip kolumu sıkmaya devam ederek beni sürüklemişti. Dışarı çıktığımızda beni çimlere fırlatmış, düşmekten son anda kurtulup zar zor dengemi topladığımda bana bağırmaya başlamıştı.

"Neden yaptın bunu? O ormana nasıl girersin? Aklın yok mu senin? Bu tehlikeyi nasıl göze alırsın?"

"Seni görmek istedim" demiştim önünde küçülüp ellerimi önümde birleştirirken. Bir anda kahkaha atmaya başladığında kafamı kaldırmaya korkmuştum.

"Beni görmek istedin öyle mi?"
Cevap vermemi beklemeden tekrar gülmüş ve bir anda duvara yumruk atmıştı. Tüm sinirini duvardan çıkarırken tir tir titriyordum karşısında. Neden bu kadar sinirleniyordu ki? Kendini biraz toplayıp sakinleşmek adına derin nefesler alıp vermişti.

"Beni görmek için neden canını tehlikeye atıyorsun?"

Tuzak soru mu bu? Pas diyebilir miyiz?

"Nasılsa öleceğim bir önemi yok"

"Ölmeyeceksin. Şunu söylemeyi kes"

"Bilmiyorsun. O yüzden bana ölmeyeceksin diyemezsin"

Üzerine yürüdüğümde sadece derin nefesler alarak beni izlemişti. Bir manzara olan yüzüne dalıp giderken tüm sinirim bir anda uçmuştu. Sadece bir kerecik olsun dokunmak istemiştim o an.

Titreyen elimi gözlerine bakarak göğsünün üzerine koymuş, sinirden deli gibi atan kalbini hissederken sert göğsünü okşamıştım.

Ağlama isteğiyle kafamı da göğsüne yasladığımda dirseklerimden tutmuştu ama itmemişti. Parmakları hafifçe dirseklerimi okşamış, yanağımı göğsüne yaslayıp geniş bedenine sarılmıştım.

"Jungkook" demiştim adının bu olduğundan emin olmak ister gibi.

"Hmm" demişti sadece.

Ona sarılmama karşı çıkmamasının verdiği mutlulukla gülümserken "Taehyung" demiştim fısıldayarak.
"Adım Taehyung"

Derin bir nefes alıp beni kendisinden ayırmıştı. Anında yüzüm dümüş, bedenimi saran soğukluk ilk defa iğrenç gelmişti.

"seni evine götüreyim" ben giderim diyememiştim. Tekrar o karanlık ormandan yalnız geçemezdim. Bir de onun birazcık daha yanımda kalmasını istiyordum.

"Peki"

Kafasıyla önüne geçmem için işaret yaptığında "Yanında yürümek istiyorum" demiştim heyecanımı belli ederek.

hafif kıkırdayıp kafasını salladığında yerimde zıplamama engel olamamıştım. Buna da kıkırdadığında ben de gülmemi tutamamıştım.

Karanlık ormanı sorunsuz bir şekilde geçmiştik ve evimin önünde duruyorduk. Jungkook evin önünü incelerken gözü yerde kırılmış olan saksıya kaymıştı. Sabah aceleyle çıkınca toplamayı unutmuştum.

"Temizlememişsin hala" dediğinde şüpheyle kaşlarımı çatmıştım.

"Anlamadım?"

Bir anda paniklemiş ve ensesini kaşımaya başlamıştı.

"Hani gece kırılmış ya, sabah neden temizlemedin onu demek istedim"

"Gece kırıldığını nereden biliyorsun?"

Ensesini kaşımayı bırakmış, afallamış ifadesiyle yüzüme bakmıştı.

"Ben şeyden ahh beni mi sorguluyorsun?"

"Yok canım neyini sorgulayacağım"

Ellerimi arkamda birleştirip yerimde sallanmaya başlamıştım. Aptal değilim ben Jungkook her şeyin farkındayım. Yani artık farkındayım.

"Bir daha beni görmek için gelme"

Konuyu değiştirmeye çalışıyordu pezevenk.

"Ama seni görmek isti-"

"Ben gelirim"

Lafımı bitirmeden söylediğinde ne diyeceğimi bilememiş, öylece kusursuz yüzünü izlemiştim.

"Her gün ormanı geziyorsun sonuçta. Seni bulurum, o zaman görürsün"

Söylediği şeylere gözlerim kocaman açılmış, kırdığı ikinci pota gülmemek için kendimi zor tutmuştum. O da kırdığı potu anlamış olacak ki gözlerini benim gibi açıp "Siktir" demişti.

"Seni izlediğim falan yok sadece arada ormandan geçerken denk geliyorum. Küçük kafanda hayaller kurma"

Kurdum bile yakışıklı, Artık çok geç.

"Peki kurmam ama eğer ölmezsem benden kaçışın yok" Dediğimde gülümsemiş "Kaçmak isteyen kim?" demiş ve merdivenlerden inip yanımdan ayrılmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 434 6
İblis avcısı bir gençken gelmiş geçmiş en güçlü iblis krala dönüşen Kim Taehyung ve onun aşkının hikayesi. "Aşk için yaptıklarım Lordum... Aşk için y...
247K 30.8K 62
Taehyung kırsaldaki sürüsünden kaçıp ilk defa şehre geldiğinde, hiç kimse onun bu kadar kısa sürede şehrin liderinin biriciği olacağını tahmin edemem...
235K 25.6K 21
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
48.5K 5.1K 22
Düşünün, aileniz ile geçirdiğiniz mükemmel bir gecenin sabahına yatağınızın baktığı cama yapışmış, sizi yemek için salyalarını akıtan bir ölü ile uya...