Ak Kedi Kara Kedi (Sekai ✓ )

By Sssekai

35K 1.5K 514

Biri gece gibi gizemliydi diğeri güneş gibi sıcak ve yakıcı... Kapak tasarım: @VampirePhotoshop More

Tanıtım
1. Bölüm Sürpriz Kart~
2.Bölüm Bir Adım Daha~
3. Bölüm Ek Kart~
4. Bölüm Maça Valesi~
5.Bölüm Blöf~
6.Bölüm Düello~
6.Bölüm Düello Part-2~
7. Bölüm- Kupa Valesi'nin Maçaya Dönüşü~
8. Bölüm Nerede Kalmıştık? ~
9. Bölüm Flop~
10. Bölüm ~
11. Bölüm~
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22.Bölüm
24. Bölüm
25. bölüm ~ Final

23.Bölüm

458 32 10
By Sssekai

Jongin, önünde dudaklarını sarkıtıp yürüyen Sehun’a gülümseyerek bakıyordu. Aylar önce kapısının önünde onu gördüğü gece aklına geliverdi. Sırılsıklam olmuş genç çocuk acıyla gözlerine bakmış, bir şeyler mırıldanıp olduğu yere yığılmıştı.

Yine, o lanet herifin parmağı olduğundan emin şekilde sarışını kucaklayıp yatağına yatırdı Jongin. Üzerinde ki ceketi çıkarıp saçlarını havluyla kurulamıştı. Titreyerek sayıklamaya devam eden çocuğa lapa pişirmiş, birkaç kaşık içirebilmişti. Elini alnına koymayı akıl ettiğinde sarışınının yüksek ateşini fark edebilen delikanlının eli ayağına dolanmış, getirdiği soğuk su ve havlularla sabaha kadar çocuğun başında beklemişti. 

Bütün gece güzel yüzünü izlediği sarışının sıcacık ellerini tutabilmek için hasta olmasını beklemek... Cidden hayat ona iyi davranmıyordu. Sabahın ilk ışıklarında yeniden gözlerini açtığında Sehun’un daha iyi olduğunu gördü. Sevdiği artık titremiyor ve sayıklamıyordu.  Mutfağa gidip lapa pişirdi. 

Zar zor iki kaşık içirebildiği lapanın ardından ilacıda uzattı dudaklarına doğru. İçtiğinden emin olunca kaşığı çekti. Sehun’un başı kendisine doğru düştü, yavaşça sarışının kafasını göğsüne bastırıp saçlarını okşadı. Bir bebek gibi ilgiye muhtaç olan çocuk göğsünde yatıyordu işte, derinden aldığı nefesleri duyabilmek için biraz daha sarıldı Jongin. "Kendine yalan söylemene gerek yok. Sadece yanında olmak istiyorum. Yanımda kal, Sehun." 

 

~~~

 

Kocaman pencerenin önünde dışarıda yağan yağmuru izliyordu Tao. Bir elini koyduğu cama değen yağmur damlaları peş peşe geldiklerinde birleşiyor, büyük damlalara dönüşüyor ardından cama iz bırakarak süzülüyorlardı. Kafasını yasladığı sol kolunu boynuna doğru kıvırıp sağ eliyle akan damlalara eşlik etmeye başladı. "Yapmam gereken bir şey var. Olmalı..."

Tao yağmur damlalarıyla oynamaya devam ederken, kapısı açıldı. İçeriye giren beyaz önlüklü ve yanındaki hemşire ellerine aldıkları test ve analiz sonuçları hakkında konuşmaya başladılar. Röntgeni eline alan doktor yanında ki genç görevliye bir şeyi gösterirken fark etti Tao'nun kendisine baktığını. Başıyla hafifçe selam verip kadınla konuşmaya devam etti.  

Varlığını ciddiye almayan ikiliye bir süre daha baktıktan sonra yeniden penceresindeki oyununa geri döndü. Bu beyazlarla boğulmuş nalet odadaki kendisine ait tek şey olan kapüşonu kafasına geçirdi. Aklındaki kayıp düşünceleri yeniden bulmasına yardım edebilecekmiş gibi.  

Beyaz önlüklü odasından çıktığında Tao çoktan kendi dünyasına dönmüştü. "Bir şey yapacaktım, tamamlamalıyım " Pencerenin önündeki hatmiden bir bülbül havalandı. Kuşun uzaklaşmasını izlerken başı dönmeye başladı, elleri titredi. "Yine mi? Lanet şey..." Ayakta kalmaya zorladığı yorgun bedenini yavaşça yatağa bıraktı.

~~~

 Günler sonra Sehun kendisine geldiğinde yatağı başında uyurken buldu genç adamı. Yatakta toparlanıp otururken Jongin’in kendisini izlediğini fark etti. "Günaydın, ben buraya nasıl geldim?" derken gülümsüyordu. Çenesinin altına koyduğu elleriyle sarışını izleyen Jongin mutluydu. Başka bir adam yüzünden acı çeken ve günlerce sayıklayan çocuk sonunda kendisi sayesinde ayaklanabilmişti.  "Tıpkı Uyuyan Güzel gibi" kafasını eğip kahkahasını kendisine saklamaya çalışan adamı Sehun böldü.  "Bunu sesli söylemek istediğini düşünüyorum. Beni uyandırdığın için teşekkür ederim Prensim." Jongin sarışının eline uzatıp avucunu öptü. Mutluluktan ölmek gerçek bir olay olsaydı bunu yapacağından emindi.

Sehun kızardı, aklında başka bir düşünce olduğu için kendine çocuk ama elinden de bir şey gelmiyordu. "Benimle gelir misin Jongin-shii, bir mucizenin peşinden..." cümlesini tamamlayamadı. O an öyle saçma gelmişti ki söyledikleri. 

Kafasını kaldırıp sarışına baktı Jongin. Sanki bilmiyordu, isterse cehenneme bile gidebilirdi onunla. O mutlu olacaksa diye başlayan o saçma cümlelerin sonunda hep kendisine acı yazmıştı Jongin. Oysa şimdi Sehun ona mutluluk teklif ediyordu. Birlikte mucizenin peşinden gideceklerdi. 

Yataktan yavaşça doğruldu genç adam, "Bana iyi baktığın için teşekkür ederim, artık gitsem iyi olacak. Günlerdir aynı şeyleri giyiyorum, şu halime bak." Jongin sarışının yanına sokularak "hala bir prenses gibi görünüyorsun, ne yaparsan yap bu güzelliği saklayamazsın" dedi. Sehun genç adamın bu atak haline şaşırdı, bu halleri 'o'nu hatırlatıyordu. 

Evine uğrayıp üzerini değiştiren Sehun tamamlayamadığı cümlesini tamamlamak için yeniden aradı Jongin'i. Üzerine mavi t-shirtünü geçirip, saçlarını taradı. Renksiz görünen yüzüne krem sürüp biraz ışıltı kattı. Buluşmaya gidiyor havası olsa da aslında niyeti Jongin’i kendisine eşlik etmesi için razı etmekti. 

Jongin’in kapısının önüne geldiğinde kendisine inanamıyordu. Ziline basmadan aşağı inivermişti çoktan genç adam. "Çok bekletmedim değil mi? Yorgun falan değilsindir umarım, nasıl hissediyorsun kendini?" çocuğun dikkatli bakışlarından rahatsız olmuş kafasını çevirme gereği duymuştu Sehun. Etraftaki onca ışık kaynağına inat ışıldayan yıldızlara ve dolunaya bakmak iyi gelmişti.  

Jongin, sarışının ellerini tutup onu kendisine çekti. Sarışının 'Ne oluyor? ' bakışlarına aldırmadan koluna girmesini sağladı. Yavaş yavaş yürümeye başladığında çocukta ona ayak uydurmak zorundaydı. "Arabayla gitmeyecek miyiz? " sorusuna Jongin cevap vermedi. Yanında yürüyen sarışının yaşattığı duyguları sonuna kadar kaydetti ruhunun derinliklerine.  

Jongin’in evinin iki sokak ötesindeki mekâna geldiklerinde masaya oturan adam, genç çocuk karşısına otururken seslendi. "Ahjumma! Bize iki şişe soju ve yiyecek bir şeyler getir. " Sehun masaya oturduğunda karşısındaki adamın buraya yemek için gelmediklerini anladığı için mutluydu. 

Üst üste 3. bardağını yuvarlayan Sehun’un ne diyeceğini düşünüyordu Jongin. Genç çocuk bu kadar zorlayan ne olabilirdi ki? Aşkını kabul edemeyeceğini söylemek, başka bir adamı ona anlatıp omzunda ağlamak bunu zaten yapmıştı değil mi?  Ne için kendisini bu kadar zorluyor olabilirdi?

Sehun bardağını sertçe masaya vurup uzun bir Iıııırsgh! sesi çıkardığında genç adam kendisini toparladı. "Uzun bir yolculuğa çıkmam gerek, bana eşlik edebilir misin? Bu yolculuğu yalnız yapamayacağım, sana ihtiyacım var. Benimle gelir misin?"  

~~~

Karanlık...  Simsiyah gecede dumanlar yükseliyor... 

Siyah giyinmiş adamlar yürüyor önümde. Tanıyorum bu pislikleri, bunlar... Bunlar Sungjong'u bizden alan şerefsizler. Canımızı yakan canavarlar. Peşlerindeyim, hepsi ölümün soğuk yüzünü ellerimde tadacaklar.  Arkalarında ilerliyorum,  nefesim enselerinde ama onlar hala varlığımdan bihaberler. İşte en arkada ilerleyen adam, boynu ellerimin arasına nasılda yakışıyor. Bu bir...

Sayı saymak matematikte ilk öğrendiğiniz şeydir. Bir kere öldürdüğünüzde anlarsınız ki cinayette matematik gibidir. 1... 2... 3... Hep peş peşe gelir  ve saymak bir yerden sonra bir şey kazandırmaz. 

" Oooov! Adamlar fark ettiler. Hey Tao kendine gel adamım, üstüne geliyorlar, çabuk sıyrıl şu pisliklerden. Sen bunları havada karada haklarsın. "

Üstüne gelen adamları uzaktan izliyordu Tao. Kendi bedenine saldıran bu adamları bir ekrandan izliyor gibi kendisine direktif veriyordu ama çoktan yerde kalmıştı sesine cevap vermeyen Tao. Adamlar simsiyah gölgelere dönüşüp üstünü kaplamıştı. Sonra siyahlığın üzerinde bir kızıllık yayıldı.  

Kızıl bulutlar incecik bir ip haline gelip yok oldular, yerde kıvranmaya başlayan Tao'nun yanına yaklaştı birisi. Simsiyahtı az öncekiler gibi ama bu kez yardım için oradaydı bu karaltı. Tao şişlikten kapanmış gözlerine "Aralanın!" emrini verince karşısındaki karaltıyı daha net gördü. Ama yüzü yoktu bu karaltının, aklının oynadığı oyunlara maruz kalıyordu Tao. Karaltının, bedeninde gezinen ellerine baktı, siyah gölgelerden oluşan bedeni yok olmaya başladı karşısındaki kişinin.  Kulağında fısıltıyla uyandı Tao "Uyanmalısın!"

~~~

Sehun pansiyonun içine girer girmez bıraktı kendisini bulduğu koltuğa. Sabah yürüyüşü için erkenden uyanmış ve Jongin ile yollara düşmüşlerdi. Ağaçların ve denizin yan yana cilveleştiği bu mavi koyun görünüşüne âşık olmuştu Sehun. Her sabah buraya kadar yürüyüp güneşin ilk ışıklarıyla kutsadığı bu manzarayı gördükten sonra kaldıkları pansiyona dönüyor ve araştırmaya gidiyorlardı.  

" Oooo! Hoş geldiniz çipil kuzularım benim. Anam! Bu sarışına ne oldu gene? Ayh! Yavrum aç tabi şu kollara bak, dur sen hele yettim, az sonra donatırım masayı size. " Her sabah olduğu gibi yine pansiyonun sahibesi erkenden uyanan gençlere kahvaltı ziyafeti(!) yaptırmaya niyetliydi. Jongin sarışının yanına oturup kaderini kabullendi. Az sonra ev sahibesi elinde koca bir tepsiyle geri döndü. "Hadi bakayım çocuklar. Bunların hepsi bitecek, çabuk çabuk yiyin, çabuk çabuk..."

Bu uzun cümlenin ne anlama geldiğini iki genç anlamasa da ne demeye çalıştığını biliyordu ikisi de.  Sabah enerjisini yüklenmek için yemeğe başladılar, az sonra gülümseyerek yine yanlarına geldi pansiyon sahibi, "Hadi gene iyisiniz, bugün benim damada gözleme yaptım, size de kıyamadım. Köftehorlar sizi. Afiyet, bal şeker olsun kuzularım benim. He, durun bakayım yaptığım reçel soğuduysa onu da getirivereyim size. "

Kadının ne dediğinden bir şey anlamadıkları için her dediğine gülümseyerek kafa sallayan ikili az sonra elinde garip bir şeyle gelen kadını gördüklerinde başlarına geleni anlamışlardı. " Ahjumma, bu çok şekerli " diye mızıldanmaya başlayan Jongin tepkisini havaya verdiğini görünce dudaklarını büzüp tabağına baktı. 

"Acum Macum ne diyorsun sen kuzum öyle? Dur hele gelir az sonra damadım. O anlar sizin dilinizden. Sen bana Teyze de bakayım, tey-ze." Eller şekilden şekle girerken ve cümleler tek tek hecelenirken içeri girdi damadı. 

"Bu kadar iyi anlaşmaya devam ederseniz kıskanacağım ama." Dan eliyle selam verdikten sonra masaya yaklaştı. Tabakta ki garip şeyi sormaya cesaret eden Sehun oldu. "Türklerin kahvaltı için yaptıkları özel bir lezzet. Bu versiyonunu sadece annemin yaptığını düşünüyorum, başka yerde görmedim ama oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim. "

Gelen çaylarla birlikte kahvaltıya devam eden çifte eşlik etti Dan. "Bugün nereye gideceksiniz? İşlerim yüzünden size eşlik edemeyeceğim ama nasıl olsa sizde buralı sayılırsınız artık. " 

Jongin ve Sehun geçen üç ayın üstünden artık buralı olmayı severek kabul edebilirlerdi. Karış karış her yerini gezdikleri bu topraklar cidden onları sarıp sarmalamıştı. Sehun odasından getirdiği haritayı ve not defterindeki adresi gösterdi Dan'e.

~~~

 Myungsoo doktorun karşısında tek bir olumlu haber için bekliyordu.

- Daha önce aldığı bir darbenin de etkisi var gibi görünüyor. İlk defa yaşanmış bir olay değil. Hafızasının gidip gelişi burada tutmamızın nedeni değil biliyorsunuz, gelen krizler saldırganlaşmasına neden oluyor. Onu bu halde hastaneden çıkarmak, bir bombanın pimini çekmeye benzer. 
- Doktor burada kaldığı bunca zaman durumunda bir değişiklik olmadığını gördünüz. Onu ait olduğu dünyaya geri götürmek belki düzelmesine yardım edebilir. Onu bu halde görmeye dayanamıyorum.
- Yaşadıklarınızdan sonra ona vicdan borcu hissettiğinizi tahmin edebiliyorum ajan Myungsoo, ama biliyorsunuz ki getirileri gibi onun bu halini tetikleyebilecek şeylere de neden olabilir. Ayrıca ne olursa olsun buradan çıkması için ailesinden birinin olması gerekir.

Myungsoo sinirle kafasını sallıyordu, "Şu nalet beyaz önlüklüler, işlerine geline lafı öyle çeviriyorlardı ki!" Doktordan bu izni alabilmesi için üstlerine bu durumu bildirmekten başka çaresi kalmadığını düşünen Myungsoo kalkmaya teşebbüs ederken, koridordan sesler yükseldi bir anda. Kapının  iki kere şiddetle çalınmasıyla doktorda Myungsoo'da korktukları şeyin olmaması için dua ediyorlardı.


İçeri giren hasta bakıcı bağırdı: 386... O kaçtı!

Continue Reading

You'll Also Like

12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
31.3K 1.5K 17
Gerçek olaylardan esinlenilmiş debuttan itibaren olanlara dayalı bir hikayedir. Vmin, Jikook ve Taekook(eser miktarda) barındırır. Vminkook hikayesi...
890K 71.2K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
973 106 8
Jeon Wonwoo'nun bozuk gözleri, baktığı her yerde Kim Mingyu'yu görmeye başlar. [meanie]