ANAHTAR

By S-Mare

2.2M 100K 27.3K

'Mara' ismi annesinin ona tek hediyesiydi. İsminin anlamı acı olsa da, annesi ona bambaşka bir amaçla vermişt... More

ANAHTAR🗝Tanıtım Videosu
1🗝'Kalkan'
2🗝'Melek Kokusu'
3🗝'Kaybolmuş'
4🗝'Hissetmek'
5🗝'Yok Oluş'
6🗝'Gerçekler'
7🗝'Kurt-Kuzu'
8🗝'Şeytan Prens'
9🗝'Ölü Beden'
10🗝'Anlaşma'
11🗝'Şeytancık'
12🗝Teklif
13🗝'İmza'
14🗝'Zebani!'
15🗝'Son'
16🗝'Koku'
17🗝'Ölüm Öpücüğü'
18🗝'Sessiz Adımlar'
19🗝'Çığlık'
20🗝'Büyü'
21🗝'Oyuncak'
22🗝'Günaha Davet!'
23🗝'Misafir'
24🗝'Tercih'
25🗝'Ses'
26🗝'Matador'
27🗝'Öpücük'
28🗝'Mağlup'
29🗝'Alerji'
30🗝'Sırlar'
32🗝'Yaratık'
33🗝'Tren'
34🗝'Esir'
35🗝'Kara Düş'
36🗝'Yalan'
37🗝'Hediye'
38🗝'Yeniden Doğuş'

31🗝'Seçim'

29.2K 2.4K 744
By S-Mare

Multimedya: Ruelle - War of Hearts

Keyifli Okumalar...

🔱
"Bak, heyecanlanacak hiçbir tarafı yok. Sadece saniyeler sürdü. Biliyorum çekici yüzüme direnmek zor ama sakın bu yüzden öleyim falan deme."
🔱

🗝

Kevin gideli yaklaşık yarım saat oluyordu ve ben o yarım saat boyunca karanlıkta öylece oturmuş zemine bakıyordum. Benimle kalmak istese de ona gidip Sophia'ya bakmasını söylemiştim. Huzur veren gücü beni bir nebze de olsun rahatlatmıştı belki ama Blake'inki gibi değildi. Blake'in huzuru karşı konulmaz ve muhteşemdi. Nedenini sorduğumda ise Kevin kısa bir açıklama yapmış, biraz da bozulmuştu. Blake aralarındaki en güçlü melekti, dahası hepsinin kendine has bir gücü vardı. Blake'inki ise karşı konulmazlığıydı şüphesiz. Bu da Damien'ın sözlerini aklıma getiriyordu.

Acaba gerçekten hissettirdikleri sahte miydi?

Şakaklarımı ovuşturdum. Şeytan yine aklımı ele geçirmek üzereydi. Kevin'a onun şeytani özünü bastıracağımızı söylesem de bunu nasıl yapacağımıza dair en ufak bir fikrim yoktu. En sonunda belli bir plan kurup onun üzerinden ilerlemek yerine her şeyin spontane gelişmesine karar kılmıştım.

Blake Sophia'la ilgilenirken belli ki bu akşam gelmeyecekti ama düşük bir ihtimal de olsa gelebilme olasılığı vardı ve ben tüm öğrendiklerimden sonra bugün onunla uyumak istemiyordum. Öfkem geçtiğinde Kevin'ın haklılık payı olduğunu anlamıştım. Duygusuzluk onların suçu değildi. O an yapılması gereken en iyi şeyin bu olduğunu düşünüyordu şüphesiz ama tüm bunları düşünebilmeme rağmen yine de şu an onu görmek istemiyordum.

Yataktan yavaşça kalkıp önce kısa bir duş aldım, sonra ise yatağın üzerinden yastığımı kaptım. Sessiz adımlarla odamdan çıkıp babamın odasına yöneldim. Kapıyı açtığımı ve yatakta yanına kıvrıldığımı bile hissetmemiş olması Damien'ın üzerindeki etkisinden olmalıydı. Yoksa babam en ufak bir tıkırtı da bile ayağa fırlardı.

Evime günlerce gizlice giren melekleri ve dahası şeytanı fark edememişti ama... Sonuçta kasaba şerifi de olsa melekler ve şeytanlar karşısında yapabilecekleri sınırlıydı.

Babama sokulurken gözlerim kapanmak için zaman kovalıyordu ama biliyordum ki kepenkleri kapattığım an kabuslarımda yine boğulacaktım. O yüzden kendimi zorlayarak uykusuzluğuma direndim. Bir ara kapı hafifçe aralandı ve hızla gözlerimi yumdum. Blake olmalıydı. Sonra kapı yine yavaşça çekildi. Ona gelme diyemezdim ama sürekli babamla uyuyamazdım da. Bu oda sanki hala annem kokuyordu. Uyanıkken bile bana kabuslarımı hatırlatıyordu onun kokusu. Üstelik daha ne kadar uykuya direnebilirdim ki?

Gözlerimi açıp günün ilk ışıklarına kadar öylece uyuyan babama baktım. Onun gibi bir ebeveyne sahip olduğuma binlerce kez şükrettim. Yaşadığım onca şeye direnmemin başlıca sebebi oydu. O beni ayakta tutan en büyük dayanaktı.

Gözleri kıpırdanmaya başlayınca bu kez de ben gözlerimi kapattım ve sargılı elimi örtünün altına sakladım. Derin nefes alıp esneyen sesini duydum. Sonra hafifçe doğrulmuş olmalı ki yatak kıpırdadı.

"Angelina!" dedi şaşkın çıkan sesiyle.

"Hmm!" diye uykuluymuş gibi tepki verdim.

"Ne zaman geldin? Hiç duymadım bile." Hafifçe omuz silktim. Eli saçlarımda yer buldu ve şefkatle okşadı. "Kabus mu gördün meleğim?" Tepki vermeyince yanağıma ufak bir öpücük bıraktı. "Sen biraz daha uyu, kahvaltı hazır olunca haber veririm."

Usulca başımı salladım ve babam odadan çıktı. Gözlerimi açıp sırtımı tamamen yatakla bütünleştirdim. Vücudum hala ağrılarla çevriliydi, üstelik Kevin yarın hastaneye gidip bileğime tekrar baktırmamı söylemişti, dikiş atılması gerekebilirmiş falan ama şu an en büyük sorunun kapanmaya çalışan gözlerimdi şüphesiz.

Odama gidip hazırlandım ve alt kata indim. Babam telefonda belli ki Kalkan üyelerinden biriyle konuşuyordu. O kadar dalmıştı ki beni fark etmedi bile.

"Bak Shane! Bu lanet cihaza ihtiyacımız var. Kalkan gitgide daha da aşınıyor. Eğer melek veya şeytanlardan birisi içeri girerse içimizden birini bile ele geçirebilir. Öyle olmasa bile bir süre sonra herkesten şüphe etmeye başlayacağız. Çalışmaları hızlandır ve bitir şu işi." Burun kemerini sıktı ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Zaman falan yok. Sadece buna odaklan. Ele geçirilmiş bir bedeni anlamanın tek yolu o cihaz ve bunu yalnızca sen başarabilirsin." Duraksadı ve bir kaç saniye karşısındaki sesi dinledi. "Mara... İyi görünüyor ya da iyiymiş gibi davranıyor. Hiçbir şey hatırlaması mümkün olabilir mi bilmiyorum. Herry psikolojik olarak böyle bir şeyin mümkün olabileceğini söyledi."

Gözleri gayriihtiyari etrafta dolaşırken ben gizlenmekte çok geç kalmıştım. Beni fark ettiği an, "Seni sonra ararım." dedi ve telefonu kapattı.

"Angel, ne zaman geldin?" dedi sıcak tutmaya çalıştığı sesiyle.

"Benimle ilgili konuşmayı duyacak kadar oldu baba." dedim hiçbir şey olmamış gibi mutfak kapısından girerken. Neden bahsettiklerini merak etsem de şu an buna kafa yoramayacak kadar zihnim bulanıktı.

"Şey! Evet, Herry en yakın zamanda seni tekrar görmek istiyor."

Sandalyeye oturduğumda o da karşıma geçti. Önümdeki dumanı tüten omletten bir parça ağzıma atarken, "Bay Fisher'ın ihtisas alanı psikoloji değil baba. Öyle olsa bile hastaneye bir daha gitmeyeceğim." dedim.

Ağzını itiraz için açmıştı ki vazgeçip, "Peki!" dedi. Havadan sudan bir sohbetle kahvaltımızı ettik ama ikimizinde kafasının başka yerlerde olduğu fazlasıyla belliydi.

Masa toplayıp babamın yanağına sulu bir öpücük bıraktım ve o söylenirken evden çıktım. Berbat geçen bir gündü şüphesiz. Uykulu gözlerle okula girdim, son ders bittiğinde ise bitap halde okuldan çıktım. Blake'le adeta kovalamaca oynadığım gün boyunca ne Sophia'yı ne de Damien'ı gördüm.

Kevin ise gün boyu yanımda ara ara belirip beni neşelendiren konuşmalarını sürdürdü. Yine de yorgunluk ve geçmeyen vücut ağrılarım tüm günümü işkenceye çevirmişti. Bir de Blake'ten kaçarken harcadığım efor buna eklenince birazdan yere yığılacak gibiydim. Yine de arabama olabildiğince hızlı yerleştim çünkü Blake bu kaçışlarımın nedenini kesinlikle sorgulayacaktı ve ben Kevin'a verdiğim sözü bozmamak için öğrendiklerimi sindirebilecek bir süreye ihtiyaç duyuyordum. Aksi halde ağzımdan pişman olacağım cümleler dökülebilirdi.

Anlaşılan bugün de babamın onur konuğu olacaktım. Hatta bir süre yatağıma ve huzurlu uykulara veda edeceğim aşikardı.

🗝

Derin bir nefesle yerimden hafifçe sıçradığımda ellerimi yüzüme kapattım. Kabuslar yakamı bırakmazken uykuya direnmem gerekiyordu ama vücudum bunu reddediyordu.

"Mara!" Ellerimi yüzümden çekerken sınıftaki tüm gözlerin bende olduğunu fark ettim. Tanrım! Tarih dersinde uyuya kalmıştım ve şu an Bay Sanders'ın keskin bakışları üzerimdeydi. Yan sıramda ise diğer Sanders vardı ve o da endişe barındıran gözlerini üzerime dikmişti.

"Şey..." dedim Bay Sanders'a dönerek ama bir an ne diyeceğimi bilemedim.

"Yorgun görünüyorsun Mara." dedi Bay Sanders. "İstersen dersten çıkabilirsin. Biraz hava almak iyi gelecektir." Anlayışlı ses tonu şüphesiz neler yaşadığımı biliyor oluşundan kaynaklanıyordu. O da Kalkan'ın üyesiydi ve her şeyden haberdar olmasına şaşırmamak gerekti.

Başımı sallayıp ayağa kalktım ve çantamı omzuma astım. Kapıya yönelmiştim ki Blake'in sesiyle ona döndüm.

"Bay Sanders, onunla gitmemin bir mahsuru var mı? Pek iyi görünmüyor." Babası olmasına rağmen okul sınırları içinde ona hep sadece öğretmetmeniymiş gibi davranırdı.

Bay Sanders'ın cevap vermesine fırsat vermeden, "Hiç gerek yok." diye ani bir çıkış yaptım. Blake'in kaşları çatıldı. "Ben kendi başıma hallederim."

Kimsenin itiraz etmesine fırsat vermeden hızla dışarı çıktım ve kattaki lavaboya girip yüzümü bir kaç kez yıkadım. Bileğime giden bakışlarımla kazağı yukarı sıyırıp sargıyı açtım ve bileğimin ne durumda olduğuna baktım. Pek iç açıcı görünmüyordu, belki de enfeksiyon kapmıştı. Hastaneye gitmem gerekiyordu ama hastaneye gidersem de babamın bunu öğrenmesi kaçınılmaz olacaktı. Ne yapacağımı bilemeyerek çözdüğüm sargıyı tekrar bileğime doladım ve kazağımın kolunu aşağı indirip sargıyı gizledim. Tezgahın üzerinde olan çantamı tekrar omzuna asıp bahçeye çıktım. Okulun arkasını dolaşıp kendimi bir banka bıraktığımda sırtımdaki ağrılar yüzümü buruşturmama neden oldu. Buna rağmen sırtımı tamamen banka yaslayıp acıyan gözlerimi kapattım. İki gündür uyumamıştım, şimdi de uyumamaya kararlıydım. Sadece gözlerimi biraz dinlendirsem yeterdi.

Damien hala ne cehennemdeydi acaba? Bugün de onu hiç görmemiştim. Acaba hala tam olarak toparlanamamış mıydı? Belki de evine gidip bakmalıydım.

Hayır, bu çok aptalca olurdu ve şüphesiz yine onun diline düşerdim.

Düşünceler eşliğinde geçen bir kaç dakika sonunda uyumamak için gösterdiğim direnç yıkılmaya başladı. Kapalı gözlerimi aralamaya çalışsam da başaramadım. Başımın yana düştüğünü hissederken buna engel olamadım. O an elimde sıcak bir dokunuş hissettim ve hissettiğim huzurla başım sert bir şeye yaslandı.

Damien...

Gözlerimi zorlukla aralayıp yarı kapalı gözlerle ona baktım. İlk idrak ettiğim mavinin güzel tonuydu. Bu... Damien değildi. Damien huzur vermezdi ki zaten.

"Blake..." dedim ama iki gündür ondan köşe bucak kaçarken bu kez uzaklaşmak için en ufak bir şey yapmadım. Huzurunu ne kadar da özlemiştim!

"Benden neden kaçıyorsun Mara?" dedi kırgın çıkan sesiyle. Avuçları arasındaki elimi daha sıkı kavradı ve ben ona sokulma isteğime mani olamayarak göğsüne sığındım.

"Sadece..." dedim iç çekerken.

"Sadece ne?"

Dilimin ucuna gelen kelimeleri yuttum ve, "Uykum var!" diye konuyu değiştirdim.

Derin bir nefes alırken yaslandığım göğsü yükselip alçaldı. "İki gündür evine geliyorum Mara ama sen sanki bilerek benden uzak durmak için babanla uyuyorsun. Aslında şu haline bakınca belli ki uyuyamıyorsun da. Bunun bir nedeni olmalı."

Sesindeki kırgınlığa karışan öfke yine ona bakmak istememe neden oldu ama başımı kaldıramadım. Bana verdiği huzur bir an çekilir gibi olunca kıpırdandım ve yapmaması için, "Şimdi uyusam seninle?" diye mırıldandım. Çekilen huzur kısa sürede yine beni sardı.

Birden ayağa kalkarken beni de kaldırdı. "Hava soğuk Mara, burada uyuyamazsın."

Bir türlü tam olarak açılamayan gözlerimle, "Ama..." diye itiraz etmeye yeltendim.

Hala bırakmadığı eli belimi sararken diğeri huzurunu devam ettirmek için yine elimi kavradı. "Gel hadi! Uyuyabileceğin bir yer biliyorum."

İtiraz etmedim, zaten edecek kadar bile takatim yoktu. O beni yönlendirirken yine başımı omzuna yasladım ve tekrar okula doğru yürümeye başladık. Herkes hala derste olmalı ki koridorlar boştu.

En üst kata çıktık ve sonunda Blake bir kapının önünde durdu. Kapıdaki yazıyı sonunda seçen gözlerim müzik odasının önünde olduğumuzu haber verdi. Blake elini kilidin üzerine uzattı ve hemen ardından bir klik sesi yükseldi. Güldüm. "Merkez bankasına gitmeyi bir ara tekrar gözden geçirmeliyiz."

Bana bakıp gülümsedi ve kapıyı açıp içeri girdi. Ardımızdan kapıyı kapattığında etrafa bakındım ama şu an hiçbir şey seçebileceğimi sanmıyordum. Blake bir an elimi bırakıp ilerledi. Ortaya dizilmiş sandalyelerden bir kaç tanesini yanyana dizerken ben sırtımı arkamdaki duvara verdim. Huzur yavaş yavaş bedenimi terk edince tekrar doğruldum. Ondan uzaklaşmaya çalışırken ben buraya ne halt etmeye gelmiştim ki?

"Ben eve gitsem iyi ola-"

Omzunun üzerinden bana bakıp kaşlarını çattı ve, "Yine yapıyorsun!" dedi.

"Ne?"

"Kaçıyorsun. Söylesene Mara, Alastor sana benim hakkımda ne söyledi?"

"H-hiçbir şey!" dedim savunmaya geçerek.

"Yalan söylüyorsun."

Huzursuz olarak, "Sanırım gerçekten gitmeliyim." dedim. Kapıya yöneldiğim an ne ara yanıma geldiğini anlamasam da kolumu kavradı. Tutuşu hafifti ama yüzü öfkeyle kaplıydı. Sonra derin bir nefes alıp yüz ifadesini yumuşattı ve kolumdaki eli yine elimi kavradı. Huzuru o an yine dalga dalga yayıldı her bir hücreme.

"Tamam, şimdilik soru sormayacak ve sadece uyumanı sağlayacağım."

Başımı istemsizce sallarken beni yönlerdirmesine yine izin verdim. En baştaki sandalyeye oturdu ve, "Hadi!" dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim ve dizdiği sandalyelere uzanıp başımı dizlerine yasladım. Hoş kokusu yoğunlaşıp beni bulduğunda istemsizce derin bir nefes aldım. Gözlerim o an kapandı, nefesim düzene girerken, "Blake..." diye mırıldandım.

Eli saçlarımda yer bulurken, "Evet?" dedi.

"Teşekkür ederim, her şey için."

Saçlarımda dolaşmaya başladı parmakları. "Ne öğrendin bilmiyorum Mara ama şunu bil ki ne olursa olsun ben yanında olacağım." Saçlarımdan kayan parmaklar yüzümde hafifçe dolaşmaya başlarken ben bilincimin son demlerindeydim. "Sadece benden uzak kalma, buna... tahammül edemem."

Sözleri anlamını kaybederken şiddetle açılan kapıyı bile idrak edemedim ama bedenim sertçe çekildiğinde acıyan her bir hücrem bana huzur aleminden koptuğumun sinyallerini vermişti.

"Bir daha..." diyen yüksek sesle gözlerim sanki az önce açılmamaya direnen onlar değilmiş gibi birden açıldı ve Damien'ın öfkeyle harmanlanmış yüzü görüş alanıma girdi.

"Bir daha..." dedi yine. "Onun aklını lanet gücünle bulandırırsan sana cehennemi yaşatırım Uriel."

Blake'in keskin sesi ise odada yankılandı. "Sana müsamaha gösteriyorum Alastor. Sadece geçmişte olanlar için sana müsamaha gösteriyorum ama şansını zorlama."

"Ne o?" dedi Damien. "Duygusuzluğun sona erince pişmanlık duymaya mı başladın?"

Blake ona cevap vermedi ve beni almaya yeltenmiş olacak ki Damien kucağındaki bedeniyle hızla geri çekildi. "Sakın!" dedi dişlerinin arasından.

"Damien!" dediğimde öfkeli gözleriyle bana baktı. "Beni bırak!" Farkında değildi ama canım yanıyordu. O kadar sıkı tutuyordu ki bedenimi, kemiklerimin kırılması an meselesiydi. Belli ki gücünü toplamıştı.

Yüzünde bir kas seyirmeye başlarken, "Onunla mı kalmak istiyorsun?" diye sordu.

"Bu yüzden değil."

"O zaman ne?" diye sesini yükseltti.

Bana bağırmasıyla uykulu halimden bir nebze de olsa sıyrıldım ve bu kez de ben öfkeyle bağırdım.

"Kemiklerimi kırıyorsun hayvan herif!"

Çatılı kaşları havalandı ve, "Ah!" dedi anlamış gibi. Kollarını çözüp beni yere bıraksa da sanki Blake her an beni alıp kaçacakmış gibi önüme geçmekten geri durmadı. Aklıma gelen soruyla gülümsedim.

Şeytan acaba nasıl severdi?

Muhtemelen kömür kıvamında! Zihnimde dönen soruyu yine mantıklı tarafım baltaladı ve gülümseyişim anında silindi. Yine de yolumdan dönecek değildim. Ben ne olursa olsun onu şeytani özünü yenecektim.

"Mara!" dedi Blake dişlerinin arasından. Yine bana doğru elini uzatmıştı ki Damien onu sertçe itti.

"Dokunma ve onu etkilemek gibi bir şeyi bir daha aklından bile geçirme."

"Onu etkilemek mi?" dedi Blake. "Benimle gelmesi için gücüme ihtiyacım yok. Sor ona Alastor? Kiminle gitmek istediğini kendi söylesin."

Damien omzunun üzerinden bana baktı. Bir şey söylemedi ama Blake'in sorusunun cevabını beklediği açıktı. O an Kevin koşturarak içeri girdi ve Blake'in yanında durup ellerini dizlerine dayadı. Nefes nefese, "Kan yok!" dedi. "Demek ki kimse kimseyi doğramadan yetiştim."

Kimse ona bakmadı. Hala tüm gözler benim üzerimdeydi. Ne diyeceğimi bilemeyerek yutkundum. Damien'la gitmeyi seçmek ateşe bile bile yürümek demekti ama Blake'le gidersem de daha bir gün önce Kevin'la gösterdigimiz kararlılığı baltalamış olacaktım.

Bir dakika! Ben nasıl böyle saçma bir durumun içine düşmüştüm?

Kaşlarım çatılırken, "Brezilya pembe dizisi falan mı çekiyoruz biz?" dedim. "Bu ne şimdi?"

Damien'ın bana bakan katı ifadesi bir an sözlerimle değişti. Sonra beklemediğim bir şey yaptı ve güldü. İlk defa onda bu denli sıcak ve içten bir gülüş görmenin şaşkınlığıyla kalakaldım. Acaba melekken hep böyle mi gülüyordu?

"Mara cevap ver!" dedi yine sert sesiyle Blake ve beni ana geri çevirdi. "Benimle mi yoksa onunla mı kala-"

"Onunla!" Damien'ın parmakları arasından süzüldü parmaklarım. Şeytanı yenmeye karar vermişken az önce anlamıştım ki bunu gerçekten başarabilirdim. Belki tekrar bir melek olamazdı ama daha insani bir yapıya bürünebilirdi.

Blake şok olarak kalakaldı, asıl garip olanı ise Damien da aynı ifadeye bürünmüştü. Önce birleştirdiğim ellerimize baktı, sonra ise şaşkın gözleri gözlerime tırmandı.

Bundan sonra o şeytanın elimden çekeceği vardı.

Kevin elini Blake'in omzuna koyarken, "Gidelim dostum." dedi. Blake'in donmuş yüzü öfkeyle yıkanırken Kevin'ın elini sert bir hamleyle itti. "Sakın bir daha bana emir verme Ambriel." dedi ve bana kararmış mavileriyle son kez bakıp hızla odadan çıktı. Arkasından bakarken dudağımı ısırdım. Sanırım bunu toparlamayı sonraya bırakacaktım.

Kevin buna umursamazca omuz silkmekle yetindi. Bize doğru adımlayıp bu kez elini Damien'ın omzuna koydu. Damien'ın bendeki şaşkın bakışları onu bulduğunda kaşları çatıldı.

"Bak dostum!" dedi Kevin. "Güzeller güzeli kanadımı katletmeye çalışmanı görmezden gelerek sana bir şans veriyorum. Umarım bunu da boka çevirmezsin." Damien hala ona kısılmış gözleriyle bakarken Kevin birden elini geri çekti ve dudaklarına yaklaştırıp hızlı hızlı üfledi. "Çok ateşlisin dostum." dedi hala üflemeye devam ederken.

"Kaybol Ambriel!" diye tısladı Damien.

Kevin yüzünü buruştururken ben güldüm. "Cabrón!" dedi ve bana göz kırpıp müzik odasından çıktı.

"Derdi ne bunun?" diye sordu Damien kendi kendine konuşur gibi. Bakışları bana dönerken omuz silktim. Yüz ifadesi hemen değişti ve dudakları yana kayarken tuttuğum elinden beni kendine çekti.

"Beni seçeceğini düşünmemiştim."

"Nedense pişman olacakmışım gibi bir his var içimde."

Gülümseyişi genişledi. "Kesinlikle pişman olacaksın."

İç geçirdim, şeytan şeytandı işte.

İlerlemeye başlarken tuttuğu elimden beni de peşi sıra çekmeye başladı. "Nereye?"

"Uykun var melekcik ve ben de güzel ninniler biliyorum."

"Müzik odası işine yarayabilirdi." dedim alayla.

"O piçin kokusu sinmiş her yere." Aniden bana doğru eğilip koklarken refleksle ben de geri eğildim. "Ve sana da, iğrenç kokuyorsun. Belki de seni soyunma odasına sokup bir güzel yıkamalıyım."

"H-hayal dünyan fazla renkli." dediğimde dudakları yine yana kıvrıldı. "Avucunu yalarsın."

"Başka sefere o zaman." Gülüp geri çekildi ve tekrar ilerlemeye başladı. Homurdanarak onu takip ettim. Revirin kapısını itip içeri girerken yüzümü ekşittim.

"Ne işimiz var burada?"

"Çok soru soruyorsun melekcik." dedi ve görevli hemşirenin yanına yürüdü.

"Damien Auton!" dedi kız geniş bir gülümsemeyle. Çok yaşlı değildi ama 25'inde gibi durmasına rağmen Damien'a eriyerek bakıyordu. Göz devirdim. "Nasıl yardımcı olabilirim size?" En sonunda bana da göz ucuyla bakma nezaketini gösterdi.

"Kimsenin içeri girmemesini sağlayabilirsen beni çok mutlu edersin Brenda."

"Elbette." diyen kızla şaşkın gözlerim Damien'ı buldu. Kızıl gözleri kızın üzerinde gezinirken bana baktı ve göz kırptı. Kız kapının önüne doğru ilerledi. Damien ise beni iki odadan sağdakine yöneltti.

"Piçin tekisin."

Oralı olmadı. Haftalar önce böyle bir şey söylesem beni duvardan duvara savuracak adam şimdi buna oralı bile olmadı. Bu da doğru yolda olduğumun kanıtıydı. Beni çekince sedyeye sertçe oturdum. "Ve de insanlıktan nasibini almamışsın." dedim sinirle.

"İnsan olmadığımdandır." dedi ve beni yan çevirdi. Üzerimdeki ceketi hızla çıkarırken, "Ne yapıyorsun be?" diye çıkışıp dönmeye çalıştım ama omuzlarıma bastırıp izin vermedi. Kazağımın eteklerini kavrayıp sıyırmaya başlayınca, "Yok artık!" diye çıkışıp ellerinden kurtuldum ve ayağa fırladım.

Önce erkekler tuvaleti şimdi de revir mi?

"Gel buraya Mara!" dedi bıkkın çıkan sesiyle. "Sırtına bakacağım sadece."

"O nedenmiş?" Tek kaşını kaldırıp duvarı işaret edince nedenini anladım. Beni duvara savururduğu zamanı kast ediyordu. "Yok bir şeyim. Bakmana gerek yok." dedim o anı hatırlayıp öfkelenerek.

"Hemen gelmezsen kızıl gözlerimle tanışırsın." diye tehdit etti.

"Gözlerimi kapatırım."

"O zaman seni daha rahat soyarım ve kesinlikle sırtına bakmakla yetinmem." Pişkince sırıtırken gözlerim kapıya kaydı. "Yakalarım." dedi ve son umudumu da yerle bir etti. Kesinlikle yakalardı.

"Piç!" diye tısladım dişlerimin arasından.

Tek kaşını kaldırdı. "Zamanın daralıyor."

"Önce sen?"

"Ne?"

"Bana yaralı omzunu göster."

Göz devirdi. "Mara ben şeytanım ve cehennem silahıyla yaralandım. O da kısa sürede iyileşti, emin ol."

"Göster!" diye direttim.

Sesli bir nefes verip siyah kazağını omzunu aşağı indirdi. Pürüzsüz teni ise söylediklerini tastikliyordu. Omzunu düzeltip "Beni düşünmen çok tatlı melekcik." dedi imalı sesiyle. Onu düşünmüştüm. Ben onun nasıl olduğunu merak etmiştim. Kahretsin! İnsani duygulara yenilecek olan ben değildim. Bu konuyu sonra kendimle masaya yatırmaya karar verdim, şimdi ise konu oydu.

Damien elini yatağa koyup, "Gel hadi." dedi cilve yapar gibi. Yüzümü ekşiterek mecburen yanına yürüdüm ve sedyeye oturup sırtımı ona döndüm. Gülen sesini duyabiliyordum.

Kazağımı sıyırıp bir kaç saniye sırtıma göz gezdirirken irkildim ve vücudum garip bir hisle kasıldı. Ben bir insandım ama hiçbir zaman duygularıma yenilmemiştim. O yüzden sakin olup onu yaşlı bir doktor olarak hayal ettim. Çirkin, suratsız ve robot gibi...

Pekala, ilki hariç diğerleri bir nebze de olsa üstüne oturuyordu ama bir şey vardı ki bu onu hayal ettiğim şeklini paramparça etti. Şeytan tüyü...

Bana fazlasıyla uzun gelen bir süre sonunda kazağımı düzeltip beni kendine çevirdi. Ardından bileğimdeki sargıyı açıp yarayı inceledi. "Enfeksiyon kapmış gibi görünüyor. Dikiş de atılması gerekiyordu ama ben kısa yoldan bunu çözebili-"

Bir an yine dudaklarını dudaklarımda düşününce ani bir çıkışla, "Hayır!" dedim. "İyiyim dedim sana."

Evet, çirkin ve yaşlı doktor hayali kesinlikle işe yaramıyordu.

Kısa bir an gözlerini kıstı ama sonrasında şeytani sırıtışı yüzünde yer etti yine. "Seni öpmemden korkuyorsan bu gerçek bir öpücük sayılmaz, biliyorsun. Bundan da etkilendiğini söylemeyeceksin değil mi?"

"Kapa çeneni!" diye tıslayıp yatağa uzandım ve ona sırtımı döndüm. "Uyumam için buraya geldik. Doktorculuk oynamak için değil. Şimdi sesini kes de uyuyayım."

Yine gülüyordu. Lanet olası!

Bir kaç dakika boyunca ikimizden de ses çıkmadı ve benim yine göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Şeytan yanı başımdayken uyumak istemesem de yine bedenime hükmüm geçmiyordu ama saçma bir şekilde aynı şeytanın varlığı da bu kez bana güç veriyordu.

Gözlerim ağır ağır kapanırken, "Mara..." diye seslendi.

"Ne var?" dedim huysuzca. Konuşmadı ve yine sessizliğe gömüldü her yer. Bir süre sonra yine adımı tekrarladı. "Mara..."

Uykuya dalarken sürekli beni geri çektiği için öfkelenerek, "Ne? Ne va-" diye arkamı dönmüştüm ki sıcak dudaklarını dudaklarımda buldum ve o dudaklar sözlerimi bıçak gibi kesti. Soğuk nefesini hızla içime üfledi ve aynı hızla geri çekildi.

"Bak, heyecanlanacak hiçbir tarafı yok." dedi ellerini kaldırırken. "Sadece saniyeler sürdü. Biliyorum çekici yüzüme direnmek zor ama sakın bu yüzden öleyim falan deme." Vücudumdaki acı hafifleyerek azalırken heyecanlanamayacak kadar ani olmuştu bu ama sonrasında sıcaklamama mani olamadım. Bir şey söylemeyerek yine başımı yatağa bıraktım ve bir kaç saniye ona baktım. İçimi dolduran keyif ise sonunda susmama mani oldu.

"Benden hoşlanmadığını bu kadar net anlatamazdın. Mesaj alınmıştır."

Bu kez de ben sırıttım. Keyifli yüz ifadesi değişmedi ve bana doğru eğildi. Yüzümdeki bir tutam saçı kulağımın arkasına kıstırırken söylediği iki saçma kelime beni de saçma bir şekilde kahkaha atmaya teşvik etti.

"Kapa çeneni!"

🗝
😂😂😂

Geçen haftaki uzun aradan sonra bakın yazarınız ne yaptı? Size hemen bir yeni bölüm yazıverdi 😇

Soru falan yok bu sefer. Bölüm sonunda ne hissediyorsanız onu yazın ❤ Şahsen benim keyifle yazdığım bölümlerden biri oldu😊

Bir dahaki bölüm bu kadar neşeli olmayacak, ona göre 😈😈😈

Yıldızlamayı unutmayın ☄

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

498K 46.3K 76
Wattys 2022 Paranormal/Fantastik Kazananı 🏆 •Vampirler, cadılar ve avcılar • Herkesin söylediğinin aksine kalbinde hiç sevgi taşıyor musun, Teo? Don...
681K 30.5K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
1.1M 29.7K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...
45.6K 3.1K 42
Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken b...