Peruk

By regruby

124K 4.9K 1.6K

17 yaşında bir genç kız... Ne kadarını planlamıştı? Kontrol hep elinde miydi yoksa o da kendi oyununun bir... More

1
2
3
4
5
6
7
8
TRAILER (Tanıtım Videosu)
10
11
12
13
14
15
16
Peruk (Tanıtım Videosu 2)
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
29
30 (FİNAL?)

28

508 31 38
By regruby



Karanlık... Madison uzun süredir kaçtığı şeyin bu olduğunu fark etti. Kendi zihninin içindeki karanlık, anılarındaki boşluğun zamanla onu yok etmesine izin vermişti. Hatıraları başındaki sızıyla birlikte yavaş yavaş aydınlanırken göz kapakları açıldı. Donuk mavi gözleri tavandaki sabit bir noktaya kitlenmişti. Gözbebekleri suyun içine akıtılmış bir mürekkep damlası kadar ufak görünüyordu. Etrafındaki yokluğu fark eder etmez yerinden kalktı. İrkilmişti. Odanın hemen sağ köşesindeki kapıya doğru yürüdü. Aralık olan kapı banyoya açılıyordu. Madison içeri girip duvara monteli aynaya baktı. Saçları... Ensesinin hizasında kısacıktı. Ellerini kaybolan saçlarını ararcasına başında gezdirdi. Parmakları tanımlayamadığı bir yüzeye geldiğinde acıyla inledi. Uyandığından beri hissettiği sızının sebebi bu olmalıydı. Ve belki kısacık saçlarının sebebi de... Parmağını yaranın üstünde gezdirip ne kadar büyük olduğunu anlamaya çalıştı. Saç dipleri bile sızlıyordu. Kurumuş kanın toz halindeki pıhtıları parmaklarına yapıştı.

Banyodan çıkıp, tekrar yatağa döndü. Tek pencereli odanın duvarları tablolarla doluydu. İçlerinden biri Madison'nın fazlasıyla dikkatini çekmişti. Genç bir oğlanın çıplak olarak resimlendiği tabloda, kırmızının tonları hakimdi. Oğlanın yüzü aynı zamanda hem acı çekiyor hem de gülümsüyor gibi görünüyordu. Bir an kaşlarını çattı. Bu tabloyu daha önce görmüştü.

"Ben..." dedi kendi kendine. Banyoyu eliyle koymuş gibi bulmasının bir sebebi vardı. "Odamdayım."

Nerede olduğunu fark edince, içini ferahlık kapladı.

Odasından hemen çıkmıştı. Uzun koridorda yürürken içinde bir şeylerin ters gittiğine dair tanıdık bir panik duygusu vardı. Aşağı inen merdivenlerin başına geldiğinde durdu ve mutfaktan gelen sesleri dinlemeye çalıştı.

"Durumu git gide kötüleşiyor. Tanrı aşkına Jessica, senin öldüğünü gördüğünü anlatmış!" Bu kükreyen ses tonu babasından başkasına ait değildi. "Detaylı bir şekilde halusilasyon görüyor! Odana gelmiş ve boğazının kesildiğini görmüş. Bunun ne kadar ciddi olduğunun farkında mısın? Bu belirtiler ilk ortaya çıktığı anda beni aramalıydın! Ama hayır... Beni aramak için fazla gururluydun değil mi? Şimdi kızının haline bak! Bunun tek sorumlusu sensin!" Biraz daha yaklaştığında annesinin ağlarcasına titreyen sesini işitti.

"B-ben..." dedi kadın. Kelimeler boğazında düğümleniyordu. Kendisini yeterince suçluyordu zaten. "O senin de kızın! Belki de gidip başka bir kadınla olmak yerine onun yanında kalsaydın---" Madison annesinin sesini duyduğunda kendini daha fazla tutamadı ve merdivenleri koşarak inip ona sarıldı. Jessica'nın gözleri önce şaşkınlıkla açıldı ardından huzurla kısıldı ve o da Madison'a sarıldı. Kızını her an kırılacak porselen bir bebek gibi özenle tutuyordu. Madison başını annesinin göğsünden kaldırdığında Janet ve Blake'in köşedeki mutfak masasının üzerinde dikildiğini gördü. Koşup onlara da sarılmak istiyordu. Annesi, babası... En iyi dostu ve varlığını yeni öğrendiği erkek kardeşi. Sevdiği herkes yanındaydı. Bir süre böyle hissetse de Harvey'nin yokluğu saniyeler içinde iğne gibi tenine batmıştı.

"B-ben...Size yaşattığım her şey için üzgünüm..." Bunu söylerken teker teker odadaki herkese bakmış, bakışları manalı bir şekilde annesinin üstünde takılıp kalmıştı. Babasının aksine onu hiçbir konuda suçlamıyordu. Madison kendi günahlarından kendisi sorumluydu. Ve kendi bacağından asılmayı kabul ediyordu.

"Tatlım..." Jessica kızına tekrar sevgiyle sarıldı.

"Benim biraz hava almam gerekiyor."

Annesinin kollarından sıyrılan Madison, babasının yanağına bir öpücük kondurup, evin kapısına doğru yürüdü. Sadece yalnız kalmak istemişti. Hayal kırıklığı yüzlerine gömülmüş bu insanlara daha fazla bakmaya dayanamıyordu. Herkes aslında ne hissettiğini saklamaya çalışıyordu. Ailesi ve dostları için bir hayal kırıklığından ibaretti. Bu insanların mutlu ve düzenli hayatlarını mahvetmeye hakkı yoktu. Ama Harvey... O öyle değildi. Madison onun hayatını mahvetmemiş aksine daha iyi bir hale getirmişti. Harvey ona bu şekilde söylemişti en azından. Şuan belki çok daha kötü bir haldeydi belki o da diğerleri gibi Madison'dan kurtulduğu için rahatlamıştı. Bilmiyordu. Ellerini yumruk yapıp montunun ceplerine sıkıştırdı. 

Yolda yürürken karanlık anıları şiddetle aydınlanıyordu. Madison gizlediği anıların hep kötü şeyler olduğunu fark etti. Onları kendisinden bile saklamıştı. Eski okulunun kapısından geçti. Üst sınıflardan bir kaç kız Janet'a zorbalık ediyor, Madison da köşede oturmuş gülüyordu.

"Bu okulda okumak için fazla çirkinsin." demişti daha uzun boylu olan kız.
Janet yalvarırcasına Madison'a bakmıştı ama o sadece gözlerini devirmekle yetinmişti. Kendi anısının siluetine tiksintiyle baktı. O gün Janet'a bunu, onu daha güçlü biri haline getirmek için yaptığını söylemişti. Bu belki doğruydu belki değildi. Yine de yaptığının kötü olduğunu biliyordu. Janet o gün ağlayarak eve gitmiş ve bir hafta boyunca okula gelmemişti. Bir haftanın sonunda Janet okula döndüğünde ise hiçbir şey olmamış gibi arkadaşlıklarına devam etmişlerdi. Janet'ın en büyük hatası da buydu belki, ne olursa olsun Madison'ı bir şekilde affediyordu.

Yolda ilerledikçe Madison'ın tüyleri diken diken oldu. Yaklaşıyordu. Cole'un çalıştığı bar hemen sağındaydı. Oraya girecek cesareti yoktu. Yönünü değiştirdi ve bir kaç sokak ötedeki evine yürümeye başladı. Ne yaptığını bilmiyordu ya da neden yaptığını. Ayakları kendisinden bağımsız bir şekilde onu sürüklüyor gibi hissediyordu. Apartmanın kapısına geldi. Kapı yenilenmiş ve son kalite bir güvenlik sistemiyle donatılmıştı. Madison içeri girmekten vazgeçmiş, geri dönecekken kapı açıldı. Yaşlı bir kadın soluklana soluklana çıktı içeriden. Madison fırsattan istifade ederek aralık olan apartman kapısından içeri girdi. Koridor son derece temiz ve ferah görünüyordu. Belli ki burada birinin öldüğü gerçeğini değiştirmeye çalışmışlardı. Asansöre bindi. İçi ne kadar yenilenirse yenilensin o hala Cole'un Madison'ı defalarca öptüğü asansördü. Sanki bir saniyeliğine asansör Cole'un parfümüyle dolmuştu. Madison derin bir nefes çekti. 

Asansörden indi ve Cole'un dairesine doğru yürüdü. Yeni çelik kapısı, güvenli görünüyordu. Zili çaldı. Kapının açılmasını beklemiyordu. Hatta genç bir adam kapıyı açtığında neredeyse çığlık atacaktı.

"Merhaba." dedi genç adam. Madison göz ucuyla zile baktı. "Chris M. Willord." yazıyordu.Adam fazlaca güler yüzlü biriydi. Sanki kapıyı yıllardır tanıdığı birine açmıştı.

"Ben..." Madison kekeledi. "Bir arkadaşıma bakmıştım." Gülümsedi. Baktığı arkadaşının ölü olduğu gerçeğini es geçmişti. "Eskiden burada oturuyordu."

Adam bilmiyorcasına kaşlarını çattı. Sonra pes etti. "İçeri gelmek ister misin?" Madison başıyla onayladı. Hala ne yaptığını bilmiyordu. Sadece içeri girmek istiyordu. Eşyaların bile aynı yerlerinde olduğunu görünce kalbi hızla atmaya başladı. Odanın ortasındaki kan birikintisini görebiliyordu. Cole'un cansız yatan bedeninin hemen yanında. Kulakları çınlamaya başlamıştı. Güler yüzlü adamın sesini bile zar zor duyuyordu.

"Bunu size söyleyen kişi olmak istemezdim...Beni tanımıyorsunuz bile. Ama arkadaşınız öldürülmüş. Hem de bu evde. Evi almak istememin sebebi buydu aslında paranormal şeylere hep ilgi duymuşumdur.. Ben çocukken he--"

Madison artık onun sesini duymuyordu. Bu eve her gelişi yavaşça ileri sarılan bir film misali gözlerinin önünden geçiyordu. Burada uyuduğu ilk gece...Cole'un karşıdaki camın pervazına oturup içtiği sigaralar... İlk sarhoş oluşu... Sonra tek bir güne döndü. O gün...

Köşedeki komodinin üzerindeki cam vazo bile yerinde duruyordu. Cole'un kafasına defalarca vurduğu vazo... Bir anda vazonun etrafından kanlar süzüldüğünü fark etti. Desensiz beyaz vazo bir anda kıpkırmızı olmuştu. Onu almak istercesine uzandı ama vazo bir anda yok oldu. Ondan süzülen kanlar yerdeki belli bir noktada birleşiyordu. Cole'un başı birikintinin içine uzanmış, ışığını yitirmiş buz mavisi gözleri ise öylece boşluğu izliyordu. Madison eline baktı. Vazo artık elindeydi ve ondan gelen kırmızı sıvı bütün kıyafetine bulaşmıştı. Madison aniden güçlü bir çığlık attı. Hala konuşan güler yüzlü adam bir anda sustu. Madison açık kapıdan dışarı doğru koştu. Merdivenleri o kadar hızlı indi ki kendini maraton koşmuş gibi hissediyordu. Adımlarını yavaşlattı. İstemsizce akan gözyaşlarını durdurmaya çalıştı. Sanki o karanlık günü en başından tekrar yaşıyordu. "B-ben..."dedi. "Onu ben öldürdüm."

Ağlayarak iskele kenarına koştu. Tıpkı o gün yaptığı gibi... Eliyle yavaşça boynunu yokladı. Kolyesini tam burada denize atmıştı. Ne kadar ağlarsa ağlasın yeterince ağlamış olmayacak, ne kadar üzülürse üzülsün yaptığını geri alamayacaktı. Ölüm, telafisi olan bir şey değildi. Derin bir nefes aldı ve yürümeye başladı. Ne yapması gerektiğini artık biliyordu.

O sırada Madison'ın annesi, babası, Janet ve Blake sokak sokak dolaşıp onu arıyordu. "Evden çıkmasına izin vermemeliydik!" diye bağırdı zavallı kadın o kadar acı çekiyordu ki. Madison'ın babası her zamanki gibi soğukkanlıydı. "Sakin olur musun? Onu bulacağız." Kadın eski kocasını hala seviyordu ama onun yanındayken bile kendisini yalnız hissetmesine engel olamıyordu. İşlerin bu derece büyümesi sinirlerini yıpratmıştı.

"En iyisi onu dağılıp arayalım. " Sonunda bu fikri ortaya atan kişi Janet'dan başkası değildi. Dağılıp arama fikrini sadece bu aile dramasından bunaldığı için öne sürmüştü. Onların kavgasının Madison'a bir yardımı olmuyordu.

"Ben seninle geleyim." dedi Blake. Janet başıyla onayladı. Başka bir dağılma şekli düşünemüyordu bile. İkili Madison'ın babası ve annesini orada bırakıp sokak aralarında kayboldular. Janet bir nevi onu en iyi tanıyan kişiydi. Birlikte sürekli takıldıkları yerlere sırasıyla bakmayı planlıyordu.

Hastanenin beyaz duvarlarından sıkılmış Harvey Hemingway içinse sıradan bir gündü. Hava harikuladeydi ama bunun hiç bir önemi kalmamıştı. Yemek saatleri ve doktor görüşmeleri dışında odasından çıkmasına izni yoktu. Tanıdığı, onu bunca zaman idare eden personellerin hiçbiri artık orada çalışmıyordu. Harvey'nin durumunu bilip, sessiz kalan herkes bir şekilde hastaneden uzaklaştırılmıştı. Bir de o vardı... Doktor Madeline... Harvey'den hiç hoşlanmıyordu. Deneye bildiği tüm ilaçları deniyordu üstünde. Harvey de kendini sevdirmek için her şeyi deniyordu ancak boşaydı... Kadın soğuk bir buz küpü gibiydi. Harvey onu başkalarına gülerken görmüştü gerçi... ama kendisine asla. İlaçları aldıkça akıl hastası gibi davranması da kolaylaşıyordu. Beyni o kadar uyuşuyordu ki çoğu zaman kurduğu cümlelerin hiçbir anlamı olmuyordu. Bu durumu ilk fark eden Jamie oldu.

"Artık o ilaçları içmemelisin." dedi. İşaret parmağını öğüt verircesine havada sallayarak. "Seni delirtecekler."

"Delirmem gerektiğini sen söylemiştin." Harvey dokunaklı bir sesle cevap verdi. "Zaten sigara içemediğim için delirmek üzereydim."

"O kadın seni şok tedavisine almak istiyor." Jamie cümlesini bitirdiği gibi Harvey'nin gevşek tavrı bir anda ciddileşti. "N-nasıl yani? Filmlerdeki gibi mi? Öyle şeylerin artık kalmadığını sanıyordum."

"Aslında kalmadı sayılır. Sadece çok ağır durumlarda uyguluyorlar. Ve Harvey... inan bana bunu tecrübe etmek istemezsin."

Harvey kendi kendine güldü. Ama mutluluktan ziyade korkunun verdiği histerik bir gülümsemeydi bu.

"Neyse ki ben ağır bir durumda değilim?" diye homurdandı.

"Kullanmaman gereken ilaçlar kullanıyorsun.. Hiçbir ruhsal problemin olmadığı halde. Ne olacağını sanıyorsun ki? Seni altüst edecekler. O kadın bunu kendi elleriyle yapmayı planlıyor. Bugün diğer doktorlarla konuştuğunu duydum. Gerekli belgeleri toparlamaya çalışıyor. Seni tamamen etkisiz hale getirecek. Önce ilaçlarının dozunu arttıracak. Kendini kaybetmeye başladığında da bam! Beynine elektriği yiyeceksin."

"Bence abartıyorsun. Kadın beni neden sevmiyor onu da anlamıyorum. Beni tanımıyor bile. Ama bakışları... Tanrım bana bakışlarını görmelisin Jamie. Sanki sevdiği birini öldürmüşüm gibi bakıyor."

"Belki de öldürmüşsündür. " Jamie bunu laf sokma niyetiyle söylemişti. Harvey'nin Madison için birini öldürmüş olmasını hiçbir şekilde onaylamıyordu. Sadece kendi hayatını mahvetmişti.

"Buraya geri dönmekle aptallık ettin." dedi ve arkasını dönüp Harvey'nin odasından çıktı. Harvey'nin odasını aydınlatan güneş ışığı neredeyse kaybolmuştu ve yavaş yavaş akşam oluyordu. Karanlığın çökmesiyle birlikte Harvey'nin içine de farklı türde bir karanlık oturdu. Jamie'nin söyledikleri kafasını bir hayli kurcalamıştı. Çekeceği acıdan çok kendini kaybetmekten korkuyordu. O ana kadar fark etmemişti ama bir gün oradan çıkıp mutlu bir hayat sürmeyi umuyordu. Harvey yasak olduğunu bildiği halde odasının kapısını araladı. Ortalık aşırı derece de sessiz de olsa kendini bu şekilde daha az yalnız hissediyordu. Belki aşırı sessizlikten belki de dikkatini fazla verdiği içindi bilmiyordu ama koridorda ilerleyen ayak sesleri duydu. Tahminince birden fazla kişi yürüyordu. Harvey merakına yenik düşüp başını odanın aralık olan kapısından hafifçe dışarı sarkıttı. Önce iki hastane görevlisini gördü. Ciddi suratlarında tek bir kas bile oynamıyordu. Ardından O'nu... Parlak, uzun sarı saçları olmadan onu zar zor tanımıştı. Adamların arkasında epey minik ve narin görünüyordu. Harvey onun inanılmaz derece zayıfladığını fark etti. Görevliler kapısına yaklaştığında görünmemek için başını geride tutuyordu. Sadece onun duyabileceği şekilde yavaşça fısıldadı.

"Madison..."

Harvey'nin dudakları aralandı ve bir süre öyle kaldı. Ufak çaplı bir şok geçiriyordu. Madison, Harvey'nin fısıltısını duymuştu. Adımlarını durdurmadan arkasına döndü ve gülümsedi. O Harvey'i göremese de Harvey'nin onu görebildiğini biliyordu.

"Hey! Onu nereye götürüyorsunuz!" Kısa süreli şokun etkisi geçtiğinde Harvey kendini tutamayıp odasından çıkmıştı. Güçlü sesi bir kaç saniye boyunca bütün koridorda yankılandı.

"Burada olmaması gerekiyor! Burada olmaması gerek..." Harvey anlamıyordu. Madison burada görmeyi beklediği en son insandı.

"Odana dön Hemingway." Görevlilerden esmer olan konuşmuştu ve Harvey onun ses tonundan söylediğini ikiletmemesi gerektiğini anladı. Madison ondan uzaklaşırken tekrar arkasına baktı. Harvey'nin aksine artık olması gerektiği yerde olduğunu biliyordu. Burada ondan kimse bir şeyler beklemiyordu. Nihayet kendisi olabilecekti... Harvey ile birlikte.

Ama bilmediği bir şey vardı. Harvey artık kendisi olmayacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

15.9K 1.7K 11
Allison Argent için yazılan 10 mektup. Stiles Stilinski Lydia Martin Isaac Lahey Chris Argent Melissa McCall Kira Yukimura Liam Dunbar Derek Hale Mal...
625 79 26
Toz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu s...
980 253 22
#elf kategorisinde 1# 03.03.2023 #düzen kategorisinde 2# 20.05.2023 Melekler ve şeytanların savaşıyla başlayan serüven, Araf'ın kalbinden Gall diyarı...
24.3K 1.5K 32
Cringe istiyorsan gel