ANAHTAR

By S-Mare

2.2M 100K 27.3K

'Mara' ismi annesinin ona tek hediyesiydi. İsminin anlamı acı olsa da, annesi ona bambaşka bir amaçla vermişt... More

ANAHTAR🗝Tanıtım Videosu
1🗝'Kalkan'
2🗝'Melek Kokusu'
3🗝'Kaybolmuş'
4🗝'Hissetmek'
5🗝'Yok Oluş'
6🗝'Gerçekler'
7🗝'Kurt-Kuzu'
8🗝'Şeytan Prens'
9🗝'Ölü Beden'
10🗝'Anlaşma'
11🗝'Şeytancık'
12🗝Teklif
13🗝'İmza'
14🗝'Zebani!'
15🗝'Son'
16🗝'Koku'
17🗝'Ölüm Öpücüğü'
18🗝'Sessiz Adımlar'
19🗝'Çığlık'
20🗝'Büyü'
21🗝'Oyuncak'
22🗝'Günaha Davet!'
23🗝'Misafir'
25🗝'Ses'
26🗝'Matador'
27🗝'Öpücük'
28🗝'Mağlup'
29🗝'Alerji'
30🗝'Sırlar'
31🗝'Seçim'
32🗝'Yaratık'
33🗝'Tren'
34🗝'Esir'
35🗝'Kara Düş'
36🗝'Yalan'
37🗝'Hediye'
38🗝'Yeniden Doğuş'

24🗝'Tercih'

28K 2.2K 506
By S-Mare

Multimedya: No Resolve - Love Me to Death

Keyifli Okumalar...
(Not: Karakterlere bulunan modeller bulabildiğim en iyileri diyelim ama karakterler hayalinizdeki haliyle daha güzel. Şayet hiçbiri benimde hayalimdekine yaklaşamıyor :) )

🔱
"Gelip gelmemek senin tercihin Alastor ama geleceksen eğer elini çabuk tut."
🔱

Lucifer

🗝

Ellerime bir şeyler batarken kulaklarıma dolan yoğun çocuk sesleriyle etrafıma bakındım. Bir çocuk parkındaydım. Zihnimi dolduran sorulardan şu an sadece ikisi önplandaydı. Neredeydim ve dahası buraya nasıl gelmiştim?

"Yerden kalk hemen, üzerini kirleteceksin!"

Duyduğum sabit sesin doğruluğunu sorgularken yere dayalı ellerim titredi. Gözlerim gayriihtiyari sesin kaynağını bulmak için büyük bir çabaya girişti. Çok geçmeden de buldu.

Annem! Bir çocuk parkının kenarında bir banka oturmuş elindeki kitaba bakıyordu. Bu mümkün olamazdı. Hayır!

"Sana yerden kalkmanı söyledim!" dedi başını okuduğu kitaptan kaldırmadan. Sonra ela gözleri beni buldu. Ürperdim.

Aynı değildi. Onu son görüşümden çok farklıydı. En dikkat çekici olan şüphesiz sağlıklı oluşuydu. Cildi canlı ve saçları son haline zıt olarak omuzlarından dökülüyordu. Gözleri ise... gözleri aynıydı işte. Bana her zaman böyle donuk bakardı. Mezarına bile bir kez gitmemiştim. Sanki mezar taşı bile bana böyle bakacakmış gibi düşünürdüm.

Yerden destek alarak ayaklanacaktım ki ellerimdeki farklılıkla durdum. Ellerim minicikti. Afallamış bir halde ayağa kalktığımda vücudumdaki hafiflik ve üzerimdeki kıyafetleri idrak ettim. Küçüktüm...

Ben... ben bir anının içinde miydim, yoksa zamanda süper bir şekilde geriye mi gitmiştim? Neler olduğuna bir türlü anlam veremeyerek küçük adımlarla annemin önüne doğru yürümeye başladım. Fazla yavaştım çünkü yıllar sonra bu annemi ilk görüşümdü. Öldükten sonra ilk görüşüm...

Korkuyordum!

Annemin önünde durduğumda küçük dudaklarım aralandı ama sesim çıkmadı. Annem ise varlığımı fark etse bile tepkisizce lanet kitabını okumaya devam etti. Sonunda çocuksu sesim, "Anne!" dedi.

"Seninle ne konuşmuştuk Mara?!" dedi ve kitabı kapatıp sorgulayıcı bakışlarını yüzüme kilitledi.

"Sana öyle seslenmeyecektim." Dilimden dökülen kelimeler istemsizdi çünkü bu uyarıyı pek çok kez aldığımdan cevabı programlanmış gibi verirdim hep ama bu yine de üzerimdeki pembe elbisenin eteklerini sıkıca kavramama engel olamamıştı.

"Doğru!" dedi annem. "Şimdi git ve salıncakta sallan!"

"An..." Anne! Kendimi durdurdum ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Annem tekrar açtığı kitabından göz ucuyla bana baktı.

"Ah! Salıncakta sallanmayı sevmiyordun değil mi?" Severdim, babamla parka geldiğimde saatlerce sallanırdım. "Pekala, başka bir şeyle oyna o zaman."

Dilimin ucunda tonlarca soru olmasına rağmen sadece, "Peki!" diyebildim. Bir kaç adım geriledim ve düğümlenen boğazımla yutkundum. Yine yavaş adımlarla bir kaç metre ilerimdeki salıncağa yöneldim. Salıncağa yavaşça otururken ağlama isteğimi bastırıyordum. Neden onunla bir ana dönmüştüm ki? Tonlarca anı, an vardı. Neden babamla değil de onunla bir ana dönmüştüm?

Yavaşça ileri geri ayaklarımı hareket ettirdim ve salıncağı yavaş bir ritimle hareket ettirmeye başladım. Vücudum öne eğik ellerim yine pembe elbisemin eteklerini sıkıca kavramıştı. Pembe renkten nefret ederdim. Üzerimdeki pembe elbiseden ve ayağımdaki kırmızı piyonklu pembe ayakkabılardan bu yüzden nefret etmiştim her zaman.

Ben maviyi severdim. Gökyüzünü anımsatırdı bana. Özgürlüğü, huzuru... Maviyi severdim çünkü mavi güzeldi. Sanki beni annemin yerine mavi gökyüzü sarıp sarmalayacak gibi gelirdi hep.

Ama annem maviden nefret ederdi. Mavi benim gözlerimdi ve o maviden de benden de nefret ederdi.

Ayakkabılarımdaki gözlerim öfkeyle parladı. Bu lanet ayakkabıları da bu nefret ettiğim elbiseyi de parçalamak istiyordum. Fiyonklu kırmızı bandı açmak için elimi ayakkabıma uzatmıştım ki duyduğum çocuk çığlığıyla başımı kaldırdım. Sarışın küçük bir kız kaydıraktan düşmüş olmalı ki yerde ağlayarak kanayan dizine bakıyordu. Onu hatırlıyordum, eski komşumuz Bay ve Bayan Harris'in kızları Tina. Benim kızlarına uyguladığım fazla içten! davranışlardan sonra Harris çifti en sonunda yılarak ben 7 yaşındayken başka bir yere taşınmışlardı.

Şimdi neden öyle davrandığımı hatırlıyordum. Tekrar yaşıyordum ve daha net anımsıyordum.

Annem hemen kitabı banka bırakıp yanına koştu ve tek dizini yere dayayıp yanına eğildi. Tina ağlarken küçük yüzünü kavradı, hiç bana dokunmadığı gibi elleri. Gözyaşlarını sildi ve bir şeyler söyledi. Dudaklarını okudum.

'Sorun yok! İyisin Tatlım!'

Elleri onun sarı saçlarını bulurken benim gözlerim doldu. Şefkatle onun saçlarını okşarken bir damla yüzümden süzülüp pembe elbisemde bir leke bıraktı. Tina'nın annesi koşarak yanlarına geldiğinde annem ona gülümsedi ama ellerini kızın sarı saçlarından çekmedi.

Ayaklarımın ritmini hızlandırdım ve salıncakta hızla ileri geri gitmeye başladım. Sonra kendimi hızla sallanan salıncaktan ileri doğru attım ve dizlerimi sertçe yere çarptım, çorabım yırtıldı ve dizlerim kanamaya başladı. Ellerimde hafifçe aşınmıştı ama hiçbiri acımadı. Buna rağmen çığlık attım. Annem başını kaldırıp bana baktı ve ne olduğunu idrak edince dişlerini sıktı. Elbetteki bunu benim yaptığımı biliyordu. Daha önce de bir çok kez kendime bilerek zarar vermiştim.

Bayan Harris'e zoraki bir gülümseme sunup bana doğru ilerledi ve yanıma eğildi. "Kes şunu!" dedi dişlerinin arasından. "Sürekli bunu yapman artık sinir bozucu olmaya başladı Mara. Seni bir çocuk psikoloğuna götürmeliyim belki de."

"Anne..." dediğimde çoktan yüzüm yoğun ıslaklığa teslim olmuştu.

"Şimdi de numaran bu mu?" dedi gözyaşlarımın bir aldatmaca olduğunu düşünerek. Dizlerimdeki yara acı vermese de o yoğun acımı göremiyordu. İçimin nasıl sızladığını hiç görememişti ki zaten. Ama canım yanıyordu. Canımı en çok o yakıyordu.

"Ben senin kızınım anne. Senin kızın." dedim isyan edercesine.

Ela gözleri karardı ve yüzünü bana yaklaştırdı. "Sen benim kızım falan değilsin." dedi katı bir ifadeyle.

"Sen... Sen şeytanın bize oyunusun. Hatta şeytanın ta kendisisin. Tıpkı ismin gibi, Mara!"

Hayır! Annem bana karşı tüm duygusuzluğuna ve nefretine rağmen bunu asla dile getirmezdi ve ondan ilk kez bunu duymak nefesimi kesti. Görüntüsü puslandı ve o an silikleşmeye başladı. Annemin görüntüsü dağıldı önce, sonra tüm park alanı silinmeye başladı. Birden kendimi bir odada ve duvar dibinde buldum.

Karşımda ise kabuslarımın başkahramanı duruyordu. Kollarını önünde bağlamış ve duvara yaslanmıştı. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. İrkilerek arkamdaki duvara daha çok sindim ve boynumdaki acı o an kendini belli etti. Elim boynuma giderken inledim.

"Bunun için üzgünüm." dedi Lucifer gülümseyerek. "Bekçileri uyarmıştım ama bazen fazla hırçın olabiliyorlar. Şey..." dedi ve mahcup bir ifade takınarak başını hafifçe kaşıdı. "Halisünasyonlar içinde üzgünüm. Cehennem bekçilerinin izi kabuslar ve halisinasyonlar görmene neden olur. Bir miktarda zaman kavramını kaybettirir."

Sessizliğime karşın bana yaklaşmaya başladı ve duvarda kayarak ondan uzaklaşmaya çalıştım. Güldü. "Korkmana gerek yok. Sana zarar vermeyi düşünmüyorum."

"Ce-cehennemde miyim?" dedim titreyen sesimle.

Etrafına öylesine bir bakış attı. "Sence burasının cehenneme benzer bir yanı var mı?" Gözlerim odayı arşınladı. Ortada siyah örtülerle bir yatak, köşede bir kıyafet dolabı, koyu desenli bir halı ve bir boy aynası... Sıradan bir yatak odasına benziyordu. "Dünyadaki meskenlerimden sadece biri."

Gözlerim yine onu buldu. "Beni neden buraya getirdin? Bana... bana ne yapacaksın?"

"Söyledim sana Mara. Hiçbir şey. Sadece biriyle konuşmam gerek."

"Ariel'la mı?"

Parmaklarını şıklattı. "Aynen öyle. Uzun zaman oldu ve hmm! Özledim diyelim."

"Yok olmamı mı istiyorsun?"

"Ah!" diye bıkkın bir şekilde inledi. "Neden böyle bir şey isteyeyim? Senin için güzel planlarım varken üstelik."

"Ariel'ın bedenime hükmetmesine izin verirsem bedenimde hapis kalırım." dedim kafa karışıklığıyla. Başka nasıl onunla iletişim kurabilirdi ki?

"Doğru, bu yüksek bir ihtimal ama ona ulaşmamın başka bir yolu daha var ki sen bunu biliyorsun."

Aklıma gelen düşünceyle gözlerim irileşti. Şeytan özü sayesinde daha önce onunla konuşmuştu. Rüyalarımda... Bana özünden mi verecekti yani?

Göz devirdi. "Düşündüğün şeyi yapmayacağım, yani tam anlamıyla. Merak etme seni öpmek gibi bir niyetim yok. Ne kadar inandırıcı olur bilmiyorum ama ben sadık bir adamım. Ah şeytanım diyecektim ya da cehennemin kralı falan. Bedenine özümü bırakmak için seni öpmeme gerek yok. Bu tercih meselesi. Sanırım Alastor tercihini bundan yana kullanıyormuş."

Yanıma tamamen yaklaşıp tek dizini yere dayadı. Ondan kaçınabilecek imkanım olmadığından kıpırdamadan yüzüne bakmaya devam ettim ve göğsümü döven kalp atışlarımın kulağımdaki yansımasını dinledim.

"Bakarsın başka misafirlerimiz de olur Mara. Ne dersin?" dedi gülümseyerek. Anlamadım. Anlamaya da uğraşamadım. Tüm algılarım uyuşmuştu adeta.

"Şimdi seni öpmemi istemiyorsan..." dedi. Baş parmağı alt dudağımda yer buldu ve hafifçe üzerinde dolaştı. "Dudaklarını arala."

O an anılar zihnime süzüldü. Kalkan'ın ritüeli, Damien'ın beni öldürmeye çalışması. Sonra... yoğun acı veren öpüşü...

Ona yardım etmiştim ben. Lanet herife tüm yaptıklarını bilmezken yardım etmiştim. Daha berbat olanı ise hatırlasam bile yardım edeceğimdi. Buna rağmen o beni bir yığın yaratığın arasında tek başıma bırakıp çekip gitmişti.

"Mara!" diye beni ana dönmeye teşvik etti Lucifer.

"Tamam!" dedim hemen ve serbest bıraktığım dudaklarımın arasına o an onun dudaklarından süzülen siyah duman süzüldü. Sadece bir kaç saniye sürdü ve soğuk hisle doldu tüm bedenim.

Lucifer gülümsedi. "İşte bu kadar kolay." Yüzünü ekşitti hemen ardından. "Şimdi biraz uyuman gerek ve benim uyuman için yapabilecek çok seçeneğim yok."

Aniden boynumda yoğun bir acı duydum ve bu da hissettiğim son şey oldu.

🗝

Gözlerimi aralarken elim boynuma gitti. Yaratığın yaraladığı yer hala tazeliğini koruyordu. Bu garipti çünkü şeytan özünün iyileştirici gücünün çoktan yarayı iyileştirmesi gerekirdi.

"Demek benimle konuşmayı reddediyorsun ha!" diyen öfkeli sesle aniden doğruldum ve gözlerim karardı. Lucifer'ın varlığıyla beraber idrak ettiğim şey herhangi bir rüya görmememdi. Halbuki daha önceki konuşmalarına birebir eşlik etmiştim. Bir terslik olduğunu anlamak için Lucifer'ın deliye dönmüş halini görmeme bile gerek yoktu. Arkası bana dönük olsa da öfkeli soluklarını duymamam mümkün değildi. Kibarlığı buraya kadardı demek ki.

Birden bana döndü. Dişlerini sıktı ve öfkeyle yüzümü inceledi. Saniyeler içinde yanımda belirdi ve kollarımı kavradı. "Beni duyduğunu biliyorum." dedi dişlerinin arasından. "İyi dinle beni Ariel çünkü bu yaptığının cezasını ona keseceğim. Böylece benden kaçamayacağını anlayacaksın. Bana her itiraz ettiğinde onun nasıl acı çektiğine birebir şahit olacaksın."

"Be-ben bir şey yapmadım." dedim korku her yanımı sararken. "Lütfen!"

Başını yana eğip birden şeytani bir şekilde güldü. "Karanlıktan korkar mısın Mara?"

Son kez gözlerimin içine baktı ve hızla kalkıp kapıdan çıktı. Kurtulduğumu düşünmem sadece bir kaç saniye sürdü. Işıklar o an söndü ve zifiri karanlığa gömüldü her yer. Karanlıktan korkmazdım. Tabii sadece bununla yetineceğimi bikseydim. Kapının açıldığını belirten o uğursuz ses kulaklarıma dolduğunda sırtım yatağın başlığıyla bütünleşti. Sonra sessizlik hüküm sürdü tekrar.

Tam önümde beliren bir çift kızıl gözle çığlık attım ve yataktan kalkıp geriledim. Gözlerim kızıl gözleri takip ederken, "Lucifer!" diye bağırdım. "Ben bir şey yapmadım."

Önümdeki kızıl gözlerin sahibinin cehennem bekçisi olduğunu anlamıştım ve canımı fena yakacağını da. Kızıl gözler bana yaklaşırken, "Lütfen!" diye bağırdım.

Lanet olsun! Damien... Adi piç!

Kızıl gözler aniden önümde belirdi ve karnıma sivri bir şeyler battı. Acı bir çığlık attım ama ardından gelen acı bunun yanında bir hiçti. Yaratığın dişleri bu kez kolumun üst kısmına gömüldü. Ben çığlık attıkça o daha da derine gömdü dişlerini.

Geri çekilmesiyle yere düştüm ve yaratık ortadan kayboldu. Acı her hücremi yakıp kavuruyor bense sadece ağlıyordum. İçimden ettiğim küfürlerin odak noktasında ise bu kez Ariel vardı. Lanet şeytanı kızdırıp üzerime salan oydu. Sadece konuşacaktı onunla. Sadece konuşacaktı ama lanet sürtüğün ona cevap vermemesinin bedelini yine ben ödüyordum.

Saatler boyunca acı içinde karanlıkta kıvrandım. Kimse gelmedi. Gelmeyecekti de. Ariel yüzünden burada acı içinde ölecektim.

Kevin ne durumdaydı acaba? Ona da benden farklı bir mualeme yapmadıklarını düşündükçe suçluluk duygusu acıma karışıyordu. Benim yüzümden bu haldeydi. Ben lanet bir şeytana yardım etmek için onu Lucifer'ın inine yollamıştım.

Ben ateşi ateşten korumak için, ikimizi de cehenneme atmıştım.

🗝

"Senden nefret ediyorum."

Ellerimi kulaklarıma bastırdım ama sesim çıkmadı. Günlerdir attığım çığlıklardan sonra çıkabileceğini de düşünmüyordum esasen. Zaten artık tek kelime etmek gelmiyordu içimden.

"Senden hep nefret ettim Mara! Sen bir şeytansın."

Dakikalardır önümde beliren siluetin sözlerini dinliyordum. Annemin nefret dolu sözlerini. Hiçbir zaman dillendirmediği ama bakışlarıyla herzaman anlattığı sözlerini...

Sonunda sustu ve beni acımla başbaşa bıraktı. Vücudumun her yeri acı içindeydi. Kaç gündür buradaydım bilmiyorum. Zaman kavramını tamamen kaybetmiştim.

Lucifer sürekli Ariel'la konuşmaya çalışıyor ve başarısız olduğunda acısını benden çıkarıyordu. Sanırım şu an bedenimde yaratıkların yaralamadığı yer sayılıydı ve Lucifer'ın özüde iyileştirmiyordu. Ariel ise... o lanet sürtüğün canı cehennemeydi. Benimle bile konuşmuyor ve onun bana çektirdiği acıları izlemekle yetiniyordu.

"Neden benimle konuşmadığını merak ediyor musun?" diyen sesle başımı kaldırdım. Işık ne zaman yanmıştı bilmiyorum. Uzun bir süredir karanlıkla fazla yakın olmuştuk.

Tepki vermedim ve o devam etti. "Onu tekrar etkilememden korkuyor. Son konuşmamızdan sonra tekrar benimle konuşursa önünde sonunda bunu başaracağımı biliyor."

Yanıma yaklaşıp günler önce olduğu gibi yere eğildi. Dizlerimi karnıma çektim. "Sana bunları yapmak istemiyorum ama onunla konuşmaya ihtiyacım var. Direnci kırılır diye düşündüm, yanılmışım. Düşündüğümden daha dirençliymiş."

Duyduğum yüksek çığlıkla içimde de bir çığlık koptu ve gözlerim sıkı sıkıya kapandı. Kevin'dı. Uzun zamandır onun sesleri, çığlıkları da acıma eşlik ediyordu.

Yutkundum ama ağlamadım. Sanırım bir kaç gündür ağlamıyordum da. "Onu bırakmamı ister misin?" dedi Lucifer yumuşakça. Gözlerimi açıp sahte samimiyetle örtülü yüzüne baktım. Onu şu an gören biri asla bana günlerce acı çektiren bir şeytan olduğuna inanmazdı. Bir gün iyiyse, diğer gün nasıl bir şeytan olduğunu zevkle gösteriyordu.

Yine sesim çıkmadı ve onun eli boynuma gitti. Yaralı yerlere dokunması yine acımı tetikledi. "Ses tellerin zarar görmüş. Özümün seni neden iyileştirmediğini de merak ediyor olmalısın." Elini yavaşça geri çekti. "Çünkü bu bizim isteğimizle olur. İyileşmeni istemiyorum. Bu halin bana istediğimi önünde sonunda verecek. Ariel'la değil belki ama başkasında işe yarayacak."

Kevin bir çığlık daha atınca dişlerimi kanatırcasına dudağıma geçirip kendi çığlığımı engelledim. "Onu bırakmamı istiyorsan başını sallaman yeterli."

Başımı hafifçe sallarken bile yoğun acı nefesimi kesti. Keşke sadece acısı olsaydı. Halisinasyonlar uyanıkken, kabuslar ise uyurken rahat vermiyordu.

Lucifer kapıya ilerledi ve, "Getirin!" dedi. Yalnızca bir kaç dakika sonra Kevin tüylerimi diken diken eden bir halde iki cehennem bekçisinin arasında içeri girdi. Kendi halimden bihaber olmasam da onun hali bir an gözlerimi kapatmama neden oldu.

"Mara!" dedi telaşla. Sanırım burada olduğumdan haberdar değildi. Bana doğru sarsak adımlarla koştuğunda Lucifer onu engellemedi. Kevin hemen yere eğilip beni kollarına aldı. Canım yansa da inlememeyi başardım. Ardı ardına küfürler ederken ben başımı omzuna yasladım. Yanımda olması o kadar iyi gelmişti ki.

Geri çekilip, "Mara!" dedi yine telaşla. "İyi misin?"

"Sana cevap veremez." dedi Lucifer. Kevin öfkeli gözlerini ona çevirdi. Lucifer kendi boynunu işaret etti. "Ses telleri zarar gördü Ambriel ya da bu tamamen konuşmak istememesiyle ilgili."

Kevin'ın gözleri beni buldu ve üzerimde göz gezdirdi. Ardından gözlerini kapatıp tekrar tekrar küfretti. "Bak! Bana ne yaparsan yap ama o sadece bir kaybolmuş. Bırak gitsin."

"Onu değil ama seni bırakacağım." dedi Lucifer.

"Ne?"

"Gidecek ve Uriel'a mesajımı ileteceksin."

Tanrım! Hayır! Kafasında neler döndüğünü bilmesem de Blake'in öylece benimle çekip gitmesine izin vermesi imkansız geliyordu. Benimle ilgili planı bu muydu yani? Blake'i mi öldürecekti?

Başımı zorlukla iki yana salladım ve Kevin'ı bunu yapmamasıyla ilgili uyardım ama biliyordum ki eğer serbest kalırsa Blake'e söylemekte zerre tereddüt etmeyecekti.

"O buradayken hiçbir yere gitmiyorum." diye yüksek sesle karşı çıktı Kevin.

"Seçme şansın var mı sence?" Yanındaki bekçilere işaret verince bekçiler Kevin'ın iki yanında belirdi ve kollarını yakalayıp onu geri çekti. Kevin fazlasıyla güçsüz düşmüş olmalı ki karşı bile koyamadı. Yine de bağırmaktan geri kalmadı.

"Uriel mesajımı beklesin." dedi Lucifer ve Kevin'ın yüzüne sert bir yumruk indirdi. Kevin o an bilincini kaybetti. "Şafağa doğru onu salın." Cehennem bekçileri Lucifer'ı selamlayıp Kevin'ı çekerek bir bez bebek gibi odadan çıkardı.

"Merak etme!" dedi Lucifer ve yine ilerleyip yanıma eğildi. "İyileşmesi uzun sürmez. Şimdi ne yapacağımızı biliyorsun."

Biliyordum. Yine Ariel'a ulaşmaya çalışacaktı ve yine hüsrana uğrayıp hıncını benden çıkaracaktı. Karşı koymadım ve özünü içime bırakmasına izin verdim. Sadece benim yüzümden Blake'e bir zarar gelmemesini umuyordum şu anlarda. Bunun uğruna onun çektireceği her şeye katlanabilirdim.

Her şey gibi son aylarda bencil yapım da sulara gömülmüştü. Yıllarca hissetmediğim acı his bedenimi sarınca ben bambaşka biri olmuştum ama acıyı tadınca da anlamıştım ki acıdan korkmanın kimseye bir yararı yoktu. Yaşayacağın şey er ya da geç seni buluyordu ve o acı ne olursa olsun yaşanıyordu. Direnmen faydasızdı.

🗝

Kendimi yine ıssız arazide bulurken Lucifer'ın bu kez Ariel'a ulaşmak istemediğini anlamıştım. Amaçladığı neydi bilmiyordum ama kısa sürede öğreneceğime şüphem yoktu.

Çıplak ayaklarımla yürüdüm toprak arazide. Yine üzerimde o lanet siyah elbise vardı ve esen rüzgardan olsa gerek etekleri uçuşuyordu. Buna rağmen tenim rüzgarı hissetmiyordu bir türlü. Bir kaç adım daha attım ve Lucifer'ı görmeyi bekledim. Belki de artık işkencelerine rüyalarımı da dahil edecekti.

"Mara!" Duyduğum ses Lucifer'a ait değildi. Tanıdık sesin sahibi beni bu duruma düşüren şeytanın ta kendisiydi.

Hayır, hayır! Kendimi bu duruma bizzat ben düşürmüştüm.

Omuzumda hissettiğim dokunuşla geri çevrildim ve onun siyah gözleriyle buluştu gözlerim. Öfkeliydim, oldukça öfkeliydim ama bunu ona gösteremeyecek kadar da yorgundum.

"İçinde Lucifer'ın özü var." dediğinde bu kez ses tonu değişmişti. "Nerede o?Nerede olduğunu söyle!" Damien'ın özu içimdeyken Lucifer her şeyden haberdar olabiliyordu ama belli ki Damien'ın böyle bir gücü yoktu.

"Söyleyemez." Gözlerimi çevirdiğimde bu kez beni karşılayan görüntü Lucifer'ındı. Yaklaşıp tam önümüzde dururken Damien sabit ifadesiyle onu izlemekle yetindi. "Neden buradasın?" dedi Lucifer keyifli bir sesle. "Yoksa onu önemsiyor musun?"

"Önemsiyor olsaydım yanında olmazdı." dedi Damien. Lucifer inanmadığını belirten bir ifade takındı.

"Yeni haberin oldu öyle değil mi?"

"Onu hala öldürmediğine göre..." dedi Damien onu duymamış gibi. "Bir şeylerin peşindesin."

"Evet, ona ne kadar değer verdiğini anlamaya çalışıyorum."

Damien güldü. "Beni kendinle bir tuttuğuna inanamıyorum. O sadece bir kaybolmuş. Gözümde hiçbir değeri olmadığını anlaman gerekirdi. Vazgeç artık Lucifer, ben senin gibi bir zavallı değilim."

"Neden onun düşlerini süslüyorsun o zaman?"

"Sadece ne amaçladığını anlamaya çalışmıştım ama bu kadar aptalca şeyler düşündüğünü bilseydim gelmeye tenezzül bile etmezdim."

Lucifer'ın eli kolumu hafifçe kavradı ve beni yanına çekti. Alaycı ifadesiyle yüzüme baktığında, "Kırılmadın değil mi?" dedi. O safhayı çoktan geçmiştim. Burada olan hiçbir şey zerre umurumda değildi. "O hep böyledir. Kaba, kibirli piçin teki! Benim daha kibar olmadığımı söyleyemezsin." Dudaklarını sarkıttı. "Cevap vermeyecek misin?" Parmağını kaldırıp hatırlamış gibi tek gözünü kapatıp açtı. "Ah unutmuşum! Konuşamıyordun."

Damien'ın gözleri kısıldı. "Ne demek bu?"

"Misafirperverliğim nefesini kesti Alastor. O zamandan beri de pek konuşmuyor. Sanırım sen o sıralarda biraz gezintiye çıkmıştın." İşaret parmağını birden kaldırıp, "1 dakika!" dedi. "Ne kadar misafirperver olduğumu sen de görmelisin."

Bana dönüp nefesini yüzüme üfledi. Üzerimdeki siyah elbise yavaş yavaş yerini kanla yıkanmış ve yer yer parçalanmış kendi kıyafetlerime bıraktı. Saçlarım, yüzüm ve açıkta kalan yerlerim de kırmızıyla kaplıydı artık.

Damien'ın sabit ifadesini sadece iki saniye sürdürebildi. İki eli de iki yanında yumruk olurken dişleri kenetlendi. Lucifer onun bu haline gülümsedi. "Ne o? İfadesiz yüzünü devam ettiremiyor musun artık?" Damien ne cevap verdi ne de gözlerini bir an benden çekti.

"Neden konuşmadığını merak ediyor musun Alastor?" dedi Lucifer. "Sen onu Uriel'la sanırken benimleydi. Misafirperverliğim pek hoşuna gitmemiş olmalı. O kadar çok çığlık attı ki ses telleri zedelendi ama şu an bir rüyadayız değil mi? Onun rüyasında. Burada konuşmaması için bir neden yok. Sadece konuşmak istemiyor." Dudakları yapma bir şekilde memnuniyetsiz bir ifadeye büründü. "Aslına bakarsan onunla ilgilenmeni ummuştum. Madem öyle bir şey yok, onu yanımda tutmak için bir nedenim de yok artık. Şeytanlarıma hediye edebilirim. Bir kaybolmuş olmasını geçerek söylüyorum ki oldukça güzel bir kız. Şeytanlarımın eğlenmesine büyük katkıda bulunur süphesiz. Öyle değil mi?"

Eli belimde yer bulurken bana baktı. "Alınmazsın umarım. Şahsi algılama lütfen. Sonsuza kadar seni yanımda tutamam ve artık işime de yaramıyorsun." Yapmayacağını biliyordum. Onunla geçirdiğim günlerde anladığım bir şey varsa Ariel bu bedendeyken asla bunu yapmayacağıydı. Cehennem kapısı bulunana kadar yaşamamı istiyordu sadece. Şu an yaptığı şey ise Damien'ı kızdırmak istemesinden kaynaklanıyordu. Nasıl onun beni önemsediğiyle ilgili aptalca bir fikire kapıldığını anlamıyordum. Üstelik belli ki onun bana yaptıklarından da haberdardı.

Damien onun konuşmalarına bile tepki vermedi. Siyah gözleri üzerimden bir an ayrılmazken sonunda Lucifer'ı buldu. Başını yana hafifçe eğip güldü.

"İstediğini yap Luci! Umurumda değil."

Farklı bir tepki beklememiştim zaten. Gözlerinin önünde Lucifer derimi yüzse bu şeytan keyifle oturup izlerdi şüphesiz. Sorun bunu Lucifer'ın anlamak istememesiydi. Neden diretiyordu ki?

"Eh! O zaman gitsek iyi olur." dedi Lucifer. Elini kaldırıp parmaklarını şıklatacaktı ki durdu. "Bu arada nerede olduğumu sormuştun. Amy'yi öldürdüğün dağın eteklerindeyiz." Damien'ın gözleri duyduğu isimle o an harlı ateşli siyaha büründü. Lucifer ise dudaklarını kenara kıvırdı.

"Gelip gelmemek senin tercihin Alastor ama geleceksen eğer elini çabuk tut. Yoksa o da Amy'nin sonunu paylaşır ve emin ol ki emrimdeki hiçbir şeytan ona, senin Amy'ye gösterdiğin merhametin zerresini göstermez."

O an parmaklarını şıklattı ve bütün rüya parçalara ayrıldı.

🗝

Mara'yı kurtarabilen kim olur sizce? Ya da kurtulabilir mi?

Yorumlamayı ve yıldızlamayı unutmayın ☄❤

Instagram: e.s.mare

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

4.8M 3.4K 15
Psikoloji son sınıf öğrencisi Katherine, babasının ölümünün ardından her uykuya daldığında kendini Rüyalar Alemi'nde bulmaya başladı ve şimdi aktifle...
772K 35.2K 27
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...
5.8K 514 43
*Wattys2023 Yarı Finalisti **WattpadMysteryTR Paranormal ve Korku Dolu Anlar okuma listesinde İlk kitap olan Yar-Sub Çatlıyor tamamlandı. 2. kitap Gö...
1.6M 107K 38
21. yy'da sakin bir hayat yaşayan Ang binlerce yıllık efsunlu bir tılsımın başına bu kadar bela açacağını hiç düşünmemişti. Tılsıma temas ettiği an s...