Like a Theater| Jikook

By msanyone

2.1M 156K 271K

TAMAMLANDI| "Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ate... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm (M)
30. Bölüm
31. Bölüm (M)
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm (M)
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm (M)
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm (M)
FİNAL
Teşekkürler

14. Bölüm

38.5K 3.4K 3.8K
By msanyone


Yn: İlk sözlerime ingiliz dili edebiyatı okumak pişmanlıktır diyerek başlamak istiyorum. Bölümleri aralıklarla yüklememin sebebi budur. Dün, verilen ödevi yapmak için sadece iki kere ara verebildim o da ağlamak içindi asdfghjk Yazmak için anca vakit bulabildim :(

Neyse, İyi okumalar size!

&&&&

Sağanak yağmurun altında ağlayarak geçen beş dakikanın sonunda bir araba Jimin'in önünde durdu.

Jimin hemen elinin tersiyle yüzünü silerken sürücü koltuğunun kapısı açılmış, içinden Jungkook inmişti.

Yanına hızlıca gelip endişeli bir şekilde yüzüne baktı. Yağmur çok hızlı yağıyordu ve ıslanıyordu ama pek umurunda değil gibiydi.

"Ne oldu?"

Jimin iyi değildi. Ağlamamak için hala kendini kastığı için bakışlarını Jungkook'tan kaçırmak dışında hiçbir şey yapmadı.

Jungkook da daha fazla zorlamadı. Nazikçe onu yönlendirmek için bileğinden tuttuktan sonra arabanın kapısını açıp bindirdi ve kendisi de hızlıca sürücü koltuğuna geçti.

Jimin ıslak kıyafetleri ile ıslattığı koltuğa baktıktan sonra arabayı gözden geçirdi. Ruhsuz bakışları ona arabanın ömrünü satsa alamayacağı kadar pahalı olduğunu söylüyordu.

Sessizce arabayı kullanan Jungkook'a baktıktan sonra sessizce konuştu, "Arabanı ıslattığım için özür dilerim."

Jungkook önce cevap vermedi. Tek eliyle direksiyonu tutarken diğer eliyle uyuşukça saçını karıştırdı. "Benden şöyle şeyler için özür dileme."

Jimin sadece başını sallayarak onu onayladı ama karanlık arabanın içerisinde Jungkook yola doğru baktığı için onu görmemişti.

&&&&

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?" dedi Jungkook kısık sesle, bir yandan da havluyla Jimin'in saçlarını kuruluyordu.

Bu duruma nasıl geldikleri hakkında hiçbir fikirleri yoktu.

Jimin önüne eğdiği başını biraz kaldırıp havluya baktı, "Keşke beyaz havluyla yapmasaydın, rengi pembe olmuştur." Sesi ruhsuzdu. Her zamanki halinden eser yoktu.

Jungkook havluyu çevirip baktığında gerçekten de bazı yerlerinin pembe olduğunu fark etti ama bu ayrıntıya çok fazla takılmayıp Jimin'in saçlarını bir kez daha havluyla kuruladıktan sonra boyanmış havluyu dolabına kaldırdı.

"Yemek yiyelim mi? Acıktın mı?"

Jimin başını bile kaldırmadan sadece başını olumsuz anlamda salladı.

"Uyumak ister misin?"

Tekrardan başını salladı. Yukarıdan bakınca sadece yanakları ve dudakları belli oluyordu.

Jungkook bir süre Jimin'i izledikten sonra tekrardan dolabına yürüdü, bir duvarı boydan boya kaplayan dolabın bir rafı sadece beyaz tişörtlerle doluydu. Oradan bir tanesini seçip, alt raftan da bir eşofman altı aldıktan sonra tekrardan Jimin'in yanına gitti.

"Üzerini değiştir en azından. Hasta olacaksın."

Jimin hasta olmayacağı ile ilgili bir şeyler söylemek için hazırlandığı sırda bir anda hapşırdı.

Jungkook ifadesiz bir şekilde bir süre Jimin'e baktı, konuştuğunda sesi otoriterdi; "Üzerini değiştir Jimin. Ardından da çorba içeceksin. Mutfakta bekliyorum."

&&&&

"Altını yakacaksın çorbanın."

"İşine baksana sen."

"Sana ne? İstediğimi yaparım."

Jimin kıyafetlerini, ona büyük olan Jungkook'un kıyafetleriyle değiştirip aşağı indiğinde mutfakta bu şekilde bir konuşma geçiyordu. Seslerden biri Jungkook'a aitti ama diğeri tanımadığı bir kızındı.

Çekinerek de olsa en sonunda küçük adımlarla mutfağa girdi.

Jungkook Jimin'in gelmesi ile karıştırdığı çorbanın altını kapatıp hızlıca masaya yerleştirdi, "Sonunda geldin!"

Jimin yüzündeki mahcup gülümseme ile Jungkook'a baktı, "Aa şey, eşofman belimde durmuyor da. Onunla uğraştım."

Jungkook gülümseyerek bir şey söyleyeceği sırada yabancı kız konuşmaya atladı, "Jungkook öyle şeyleri bazen düşünemez. Bu arada," elini Jimin'e doğru uzatıp gülümsedi "Ben Heeyoung. Jungkook'un ablasıyım."

"Üvey." Jungkook tekrardan soğuk haline dönmüştü. İfadesiz yüzüyle el ele tutuşan ikiliye baktı, "Yukarı çıkıyorum. Tanışma işiniz bittiğinde gelirsin." Tepsiye yerleştirdiği çorbayı ve bir bardak suyu alıp mutfaktan çıktı.

Büyük mutfakta Heeyoung ile tek başına kalan Jimin yüzündeki sahte gülümseme ile kıza baktı. Birinin acilen konuşması gerekiyordu yoksa durum olduğundan daha garip bir hal alacaktı.

"Adını söylemedin?" dedi Heeyoung meraklı bir şekilde, makyajsız olmasına rağmen pürüzsüz olan yüzü, yeşil gözleri ve dağınık bir şekilde toplanmış saçları ile dergiden fırlamış gibi duruyordu.

"Jimin," dedi Jimin kısaca. Yeni insanlarla tanışmaya alışık değildi, genelde kaçardı böyle şeylerden. Onu her zamanki halinden daha tedirgin yapıyordu.

"Memnun oldum Jimin, Jungkook'un yakın arkadaşı mısın? Daha önce eve birini getirdiğini hiç görmemiştim."

Jimin cevap vermeden önce ellerine baktı. Kız hala elini bırakmamıştı. Yavaşça elini çektikten sonra uzaklaştı.

"Değilim. Şey, olabilirim. Bilmiyorum? Gideyim mi ben?"

Heeyoung güldü. "Çok tatlıymışsın!" Yanından geçip mutfaktan çıkarken "Tekrar gel," diye ekledi.

Jimin son derece gergin bir şekilde mutfakta bir süre bekledikten sonra başka kimseyle karşılaşmamayı umarak Jungkook'un odasına çıktı.

Odaya girdiğinde Jungkook'u dönen bir sandalyede yavaşça dönerken telefonuyla ilgilenirken buldu. Yemek tepsisini onun için yatağa bırakmıştı.

Kendi yatağına.

"Hey," dedi Jimin sessizce.

Jungkook başını telefondan kaldırmadı, sadece gözlerini hareket ettirerek Jimin'e baktı, "Neden fısıldıyorsun?" dedi fısıldayarak.

"B-bilmiyorum?"

Jungkook gülümsedi, "Rahat olsana. Mesela otur? Yemek ye? Benimle sohbet et," ardından tekrar güldü "Ya da yapacak başka bir şeyler buluruz."

Jimin kitlenmiş bir şekilde Jungkook'a bakarken bir anda kendine geldi.

"Ben şey yapayım... Çorbayı içeyim!"

Hızlıca Jungkook'un yanından geçip yatağa oturdu. Bir yandan da eşofmanı tutuyordu çünkü her an düşebilecekmiş gibi hissediyordu.

Bir süre ikisi de konuşmadı. En sonunda Jungkook telefonunu gelişigüzel arkaya, masaya doğru atıp oturduğu yerde bağdaş kurup konuştu;

"Heeyoung ile tanışmamış olmanı dilerdim. İnsanların hafızasında gereksiz bir yer kaplamak dışında bir işlevi yok." Bir süre bekledikten sonra bir anda bağırdı, "Ah! Sinir bozucu, aptal, şımarık ve iki yüzlü olduğunu unutmuşum."

Jimin karşısındaki yeni ve fazlasıyla ona yabancı olan Jungkook'a bakıp iç geçirdi. Sinirliyken de çok yakışıklıydı.

"Neden bu kadar nefret ediyorsun ki ondan?"

Jungkook önce cevap vermedi. Sadece yüzündeki düz ifadeyi kullanarak başıyla tepsiyi işaret edip "İç," dedi.

Jimin de çok uzatmadı. Hala kelimeleri yan yana getirip cümle kurmakta zorluk çekiyordu. Kalbinin atışı da biraz bile yavaşlamamıştı.

Lanet olası kalp krizi çok uzakta değildi.

"Nefret etmiyorum," dedi bir anda Jungkook. Jimin eline aldığı kaşığı, o konuşunca tekrar bırakınca kaşlarını çattı ve yatağa gidip yanına oturdu, "Ben mi içireyim yoksa kendin içecek misin?"

Jimin gözlerini kocaman açarak Jungkook'a baktıktan sonra kaseyi eline alıp hızlıca kaşıklamaya başladı. 4. kaşığı da ağzına tıktığı sırada bir sıcaklık hissetti. Yanıyordu!

Kaseyi devirmemeye çalışarak öksürmeye başlayınca Jungkook Jimin'i izlemeyi bırakıp müdahale etmeye karar verdi. Jimin'in zaten kırmızı olan yanakları sıcaktan daha da kırmızı olmuştu.

"Jimin iyi misin?"

Jungkook, kaseyi Jimin'in elinden almak için yeltendiğinde Jimin bir anda hapşırınca sıcak çorba ile dolu olan kase bir anda ikilinin üzerine döküldü....

Jungkook, "Ah!" diye bağırarak geri çekilirken Jimin Jungkook kadar haşlanmasına rağmen Jungkook'u yakmış olmanın verdiği şokla kilitlenip kalmıştı.

"Ö-özür dilerim..." dedi yarım çıkan sesiyle.

Jungkook eşofman altını çekiştirerek yanmamaya çalışırken Jimin'in sesi ile birlikte başını kaldırıp onu şaşkınca izleyen çocuğa baktı, "Sen yanmadın mı?"

Yanmadın mı?

Jimin bu cümleyi duyar duymaz bir anda tüm vücudunu ele geçirmiş bir acı hissetti. Gözlerini sıkıca yumup bağırmamak için kendini kasarken başını yavaşça sağa sola salladı, "H-hayır. Ben iyiyim."

Jungkook yüzünü buruşturarak Jimin'e baktı, "Çorbanın yarısı üzerindeyken nasıl iyi olabiliyorsun?"

"Özür dilerim."

Jungkook başını arkaya atıp bağırdı, "Özür dileyip durmasana!" Sonra da Jimin'in kolundan tutup ayağa kaldırdı, "Üzerini değiştirmen gerekiyor. Lavaboya git, kıyafetleri ben getiririm."

Jimin'in konuşmasına izin vermeden onu odasının içindeki banyoya doğru ittirdi.

&&&&

Çorbayı dökme krizinden sonra Jungkook Jimin'e yerken kendisine zarar vermesi imkansız olduğu için bir sandviç hazırlamıştı.

En azından Jungkook böyle diyordu ama Jimin her an yerken boğulabilirdi. O yetenek vardı onda.

Mutfak ve Jungkook'un yatak odasından sonra bir kez daha oda değiştirmişlerdi çünkü oda çorba kokuyordu ve Jungkook Jimin daha kötü hasta olmasın diye camı açmamıştı.

Şimdi de üst kattaki oturma odalarının birindelerdi.

Jungkook yine sessizce Jimin'in sandviçi kemirmesini izlerken bir anda bağırdı;

"Jimin buraya gel!"

Jungkook bir anda seslenince Jimin oturduğu yerde zıpladı ve sandviç boğazına kaçtı. Öksürük krizinin ortasındayken de aynı zamanda zaten karşılıklı oturduklarını ve neden oraya gelmesini istediğini düşünüyordu.

Ayrıca neden bağırıyordu?

Tam o anda gri yavru kedi ayağının altından sürünerek çıkıp, zıplaya zıplaya Jungkook'un ayak ucuna gelince Jimin kaskatı kesildi.

Kedi olan Jimin'i çağırmıştı Jungkook.

Jungkook eğilip kediyi kucağına alırken gülümsedi, "Seninle tanışmasının zamanı gelmişti bence."

Jimin Jungkook'un kucağından ona dik dik bakan kediye aynı şekilde karşılık verdi, sanırım ortada bir kıskançlık problemi vardı.

"Adı olmamış bence," dedi Jimin kollarını göğsünde kavuştururken, "Bana benzemiyor."

Jungkook kediyi göğsüne yatırıp okşadı, tüy yumağının uyuması çok uzun sürmemişti, "Bence gayet benziyor. Ayrıca, kedi benim. İstediğim adı koyarım."

"Bununla ilgili bir tazminat davası açabileceğime eminim," diye mırıldandı Jimin.

"İyi şanslar. Bir avukat ordusuna sahibim."

Jimin gözlerini devirdi. Çünkü elinden gelen tek karşılık buydu. Jungkook haklıydı, şansa ihtiyacı vardı.

Ve konu şans olunca...

En sonunda sinir bozucu kedi yavrusunu bir kenara bırakıp, cesaretini de topladıktan sonra gerçek bir muhabbet için konuştu Jimin, "Genelde ne yaparsın? Akşamları yani. Şey, hobi olarak," Jungkook'un konuşmasına fırsat vermeden hızlıca tekrardan açıkladı, "Yani boş vakitlerinde."

"Anladım Jimin, sakin ol," dedi Jungkook en sonunda araya girerek. Çünkü eğer Jimin'in susmasını bekleseydi bu çok uzun bir zaman alacaktı.

"Ne yaptığım ruh halime göre değişiyor. Genelde yalnız takılmayı severim. Bazen de okuldakilerle partiliyoruz." Cümlesi biter bitmez kaşlarını çattı Jungkook, "Partiliyoruz mu? O kelimeyi kullanmamışım gibi yapalım lütfen."

Jimin onun bu haline gülecekti ama 'parti' kelimesi aklına düşünmek istemediği şeyleri getirmişti, "Kızlar falan yani?" dedi dümdüz bir şekilde.

Jungkook'da dümdüz bir şekilde Jimin'e baktı, "Evet, kızlar falan."

Bir süre bu şekilde birbirlerine bakılar.

En sonunda sessizliği Jungkook bozdu, "Peki sen?"

"Boş zamanlarımda ne yaptığımı mı soruyorsun?"

"Hıhım..." diye mırıldandı Jungkook gülümseyerek, bir yandan da elini kedinin üzerinde gezdiriyordu.

"Ben şey... Bende yalnız takılmayı severim ama bir yurt odasında kalıyorum o yüzden pek mümkün olmuyor. Arkadaşlarım-" Jimin arkadaşları aklına gelince bir anda durdu. Telefonu geldiğinden beri kapalıydı, hiçbiri ona ulaşamamış olmalıydı. Yoongi kesinlikle çıldırmıştı.

"Onlarla tartıştın değil mi?" dedi Jungkook sakince.

Jimin sessizliğini korumaya devam etti. Suçluluk duygusu her yeri kaplamıştı. Arkadaşlarıyla Jungkook yüzünden kavga etmişti ama şu an burada, onunla oturuyordu.

Göz ucuyla ona dikkatlice bakan Jungkook'a baktı.

"Ben bir aptalım."

"Ne saçmalıyorsun Jimin?"

Jungkook Jimin dediği anda uyuyan kedi uyanıp ön patileriyle Jungkook'un göğsüne çıkmaya çalıştı ama o kadar minikti ki başarılı olamadı. Jungkook sıcak bir şekilde güldükten sonra kediyi alttan destekleyerek çıkmak istediği yere çıkarttı.

Jimin kaşlarını çatarak kediye bakmaya devam ederken kendi kendine homurdandı. Önünde koskocaman cinsiyet problemi yokmuş gibi birde kedi tüm dikkati kendisine çekiyordu.

"Yok birşey," dedi Jimin sinirle. "Sanırım gitmem gerekiyor."

Jungkook başını kaldırmadan sadece gözlerini hareket ettirerek Jimin'e baktı.

"Neden?"

"Çünkü gidip özür dileme-"

"Saat çok geç oldu."

"Sorun değil."

Jungkook kıpırdanıp duran kediyi bir kenara bıraktıktan sonra ayağa kalktı, "Odanı hazırlatmıştım. Yarın gidip özür dilersin."

Jimin şaşkınca Jungkook'a baktı, "Odam mı?"

"Evet," dedi Jungkook düz bir ses ve ifadeyle "Misafir odası olduğuna göre geçen seferki gibi uyumamıza gerek yok sanırım?"

Jimin aynı şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu ve tam olarak düşünemiyordu, "Geçen seferki gibi mi?"

Jungkook başını yana yatırıp gülümsedi;

"Beraber. Onu mu tercih ederdin?"

&&&&

Son 400 kelimeyi falan wattpad kaydetmedi ve tekrar yazdım. Son derece sinirli ve gıcığım şu anda...

Ama tabii ki diğer hikayeme de bakın demeyi ihmal etmicem asdfghhjk

Continue Reading

You'll Also Like

172K 6K 75
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
232K 21.2K 25
Trouvaille, Fransızca; şans eseri, tesadüfen çok güzel bir şey keşfetmek. Park Jimin, ona göre lanet gibi görünen yeteneğiyle şans eseri Jeon Taehyun...
57.5K 11.9K 13
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
102K 8.9K 20
❝kiraz rengi dudukları yerini yorgun mora bırakmıştı.❞ jikook, angst