BUZDAN KALP

Da HavvaSabrl

18.3K 768 463

Geçmişin acılarıyla dolu, annesinin intikamını almaya yeminli, öfkenin beden bulmuş hali.. Arın Arslanoğlu K... Altro

Bölüm-1-
Bölüm-2-
Bölüm-3-
Bölüm-5-
Bölüm-6-
Bölüm-7-
Bölüm -8-
Bölüm-9-
Bölüm-10-
Bölüm-11-
Bölüm-12-
Bölüm-13-
Bölüm-14-
Bölüm-15-
Bölüm-16-
Bölüm-17-
Bölüm-18-
Bölüm-19-
Bölüm-20-
Bölüm-21-
Bölüm-22-
Bölüm-23-
Bölüm-24-
Bölüm-25-
Bölüm-26-

Bölüm-4-

1K 45 15
Da HavvaSabrl

Herkese merhaba..

Buzdan kalp için hafta da bir gün olarak bölüm yayımlamaya karar verdim.. Umarım beklediğinize değecek olan bir kitap olur.. Desteklerinizi eksik etmezseniz çok sevinirim.. Keyifli okumalar..




Kaç gündür bu saray görünümlü hapishanedeydim bilmiyorum.. Korku ve endişelerim ardı arkası kesilmeyen bir bunalıma doğru sürüklerken beni, günleri pek takip edemiyordum..


Evet, günde üç saat televizyon izleyebiliyordum artık.. Haber kanallarında, nedense bir umut bile aramıştım.. Belki küçük bir alt yazıda görmek ümidiyle ismimi, son günlerde sürekli haberleri takip ediyordum..


Çok değil.. Sadece, Uluhanların bir tanecik kızına günlerdir ulaşılamıyor.. Görenlerin aşağıdaki numarayı araması özenle rica edilebilir, gibi mesela..


Ailemi son günlerde daha bir düşünür olmuştum, zira bu mafyacılık oyununun bu kadar uzun süreceğini pek kestirememiştim.. Ama neredeyse bir ay olmak üzereydi..


Acaba benden umudu falan kestiler mi diye düşünmeden de edemiyordum..


Belki annem ve babam üzüntüden ne yapacaklarını bilemez halde ümitlerini yitirmiş olabilirlerdi, anlardım onları.. Ama ya Emre.? Damla ve Melis..?


Onlarda mı bu kadar umutsuzdu benim için.?


Kuzey'in haftalar önce getirmiş olduğu kitapları neredeyse ezberleyecek raddeye gelmiştim.. Allah aşkına beş kitap beş gün de biterdi.! Ne düşünmüştü acaba bu kitapları buraya getirirken.? Haftada bir kitap okuduğumu falan mı.?


Yine de buna da şükür etmeliydim değil mi.?


Sonuçta kaçırılmıştım..


Evet, ilk haftalarda biraz fazla şiddet yanlısı davranıyorlardı.. Üzerimde hala izlerini taşıdığım morluklara bakılacak olursa, bunu söylemek aklıma ucundan bile geçmezdi.. Ama şu an o kadar farklıydı ki.. Birbirimizi görmezden gelmeyi seçmiştik, onun deyimiyle..


Tabi onu görmemek ne kadar mümkünse..


Adam, taş gibi, sözünün canlı kanlı örneğiydi..


Başka şartlar altında tanışmış olsaydık, ona fazlasıyla kapılabilirdim.. Belki de aşık bile olabilirdim..


Tamam iyi davranıyor diyemem.. Hiç değilse iki katlı evin içinde istediğim gibi dolaşma iznimi kapmıştım.. Tek bir oda hariç.. O odanın önünden bile geçmem yasaktı.. Merak etmiyor değildim, ama o iri ellerini tekrar ne boğazımda ne de kollarımda görmek istiyordum..


Yani anlayacağınız, eve gidiş iznim çıkana kadar, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, felsefesiyle hareket etmek zorundaydım..


Kuzey'in kitaplarla birlikte getirdiği bir kaç renkli kalem ve kalın kapaklı, siyah defter vardı birde.. Benim için kitaplardan daha değer kazanmıştı burada olduğum süre içinde.. Hiç değilse dert ortağım oluyordu.. İçimde kalmasını istemediğin şeyleri, kelime kelime o deftere döküyordum..


Sabahın erken saatlerinde kalktığım için evde dolaşmaya pek cesaret edememiştim.. Yani o buz adamla karşılaşmak nedense bünyeme hiç iyi gelmiyordu.. O yüzden o kahvaltısını edip, odasına çekilene kadar odadan çıkmıyordum..


Dışarıdan gelen kapı sesi, onun odasına girdiğini bildiren zil sesiydi benim için.. Hızla yatağımdan kalkıp, kıyafet dolabımın içinden ince bir tişört ve altına da şort çıkardım..


Dolabım..


Ne kadar da sahiplenmişim burayı, değil mi.?


Efkarlı düşüncelerimi bir kenara atıp, üzerimdeki beyaz pijamalardan kurtuldum.. Ve beyazı aratmayan, yatağın üzerine koyduğum kıyafetleri üzerime geçirdim..


Saçlarımın ön tarafından dökülen perçemler gözümü kapayacak kadar uzadığı için onları hemen önümden alıp, tepeden küçük bir tokayla kıstırdım..


Odanın kapısını açıp, etrafı kontrol etmek için ilk önce başımı çıkardım koridora ve iki tarafa da göz attım. Temiz.!


Ardından tüm bedenimi çıkardım ve sessiz bir şekilde kapıyı kapadım.. Çıplak ayaklarla merdivenlere yönelirken, kalbimin gümbürtüsü beni ele verecek diye paniklemeye başladım..


Korkudan ne yapacağımı şaşırmış bir haldeydim, neredeyse bir aydır.. 


Onunla göz göze gelmeyi geç, karşısına çıkmamak için evin içinde köşe bucak saklanır oldum..


Son iki basamağı inip, derin bir nefes bıraktım, sessizlik içindeki salona.. 


Adımlarımı mutfağa doğru yönelttim.. Karnım açlıktan horon tepecek kıvama gelmişti.. Geceleri, korkmaya başladığım için odadan çıkıp bir şeyler atıştıramıyordum.. Haliyle, bünyem sabaha kadar anca dayanıyordu.. 


Mutfağa geldiğimde, hemen buzdolabının önünde buldum kendimi.. Gözümün önünde uçuşan peynirli omletin kokusu da burnuma dolmaya başladı.. Ve ilk iş olarak üç yumurta çıkardım dolaptan.. Yumurtaları tezgaha bırakıp, peynir, zeytin, domates salatalık, kaşar ve salamdan oluşan küçük aparatiflerle donattım masayı..


Hemen ardından çay suyunu koyduktan sonra, yumurtaları çırpmak için kap çıkardım..


Tezgahın yanındaki, tablet dikkatimi çektiğinde, hemen elime aldım.. Ekran kilidi vardı ama ekranında durdurulan müzik çalar uygulamasıyla, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı..


Müzikleri sırayla değiştirip, hareketli bir müzikte karar kıldığımda, yarım kalan işlerime devam ettim..


Harun Kolçak'tan,  vermem seni ellere, şarkısı çalmaya başladığında ise bende hemen şarkıya eşlik ederek, yumurtayı tavaya döküp, yavaş yavaş karıştırmaya başladım..


''Sevdirdin kendini bana hiç sormaa..''dedikten sonra elime tuzu alıp yumurtaya ekledim..

Hareketli müzik hızla devam ederken, çayı demledim ve kaldığı yerden eşlik ettim tekrar şarkıya..


''Bana göre sen benim olmalısın.. İçime nefes gibi dolmalısın.. Kaderime yön verecek bir ışık gibi doğmalısın.. Ara sıra bazı yok olsanda.. Geceleri üşüdüğüm anlarda.. Yanıma koşarak beni kor gibi yakmalısın..''


Çaydanlığı masaya bırakıp geri geldim ve hemen kısık ateşteki omletimi kapattım.. Şarkıya kendimi o kadar kaptırmıştım ki, çekilen tüm neşem sanki tekrardan bedenime, ruhuma işlemeye başlıyordu..


''Vermem seni ellere vermem.. Allah şahidim olsun.. Vermem seni ellere vermem..Söz verdim bir kere dönemem..'' 


Son nakaratı, uzata uzata söyleyip, elimdeki omlet tavasıyla arkamı döndüğümde, bir anda kendime engel olamadım ve bastım çığlığı...


Ne ara gelmişti bu adam.!


Ve üstelik niye sinsi sinsi beni izliyordu.?


Onu da geçtim, tüm rezilliğime şahit oldu ya taş gibi adam.!!


Allah'tan irademe sahip çıkıp, omletimi yere düşürmedim.. 


Ay o kadar özendim vallahi içim kan ağlardı.. 


Çığlığı kesip, elimle damağımı kaldırdım ve tüm sakinliği ile hala kapı pervazına yaslanan adama kaşlarımı çatıp, bakmaya başladım..


Ben kaşlarımı ne kadar çatsam da o buz gibi bünyeden sekip, geri bana dönüyordu her şey.. Yani bir ton lafı yutup içime attım ve söylene söylene küçük masadaki yerime oturdum..


O ise hala donuk ifade ile beni izliyordu..


İyi de biri beni böyle izlerse ağzıma bir lokma bile koyamam ki ben!


Kendi toparlayıp, zorla ağzıma tıktığım ekmeyi yutmayı başardıktan sonra, gözlerimi o kara gözlere çevirdim..


''İster misin.?'' diyerek, elimde tuttuğum küçük ekmeğin arasındaki omletle ona sırıtıyordum..


''Hiç sormayacaksın, sandım..''


Tam ona uzattığım ekmeği ağzıma götürüp, yutacakken, ondan beklemediğim bir cevapla, boğulma evresine geçtim..


Söylediklerini yeni yeni idrak eden beynime, koca bir alkış..!


Ben öksürükler içinde boğulurken, o yanımdaki sandalyeye oturdu.. Güç bela masanın üzerindeki suyu alıp kafama diktim.. 


Kendime geldiğimde, inanamaz bir halde ona bakakaldım..


Gayet rahat bir şekilde, üstelik benim çatalımla, omletten bir parça koparıp, ekmeksiz ağzına attı..


Omleti asla ekmeksiz yiyemezdim, yiyemediğim gibi, yiyenlere de imrenirdim.. Böyle de garip bir kızdım işte..


Domates, salatalık derken kendim için hazırladığım tüm kahvaltıyı tüketmeye başladığında kendime geldim..


Tam elindeki çatalı domatese batırıp, ağzına götürecekken, içimdeki cesur kız kendini çıkardı.. Ve hemen eline vurup, donup kalmasını sağladım..


O bir kaç saniyelik donma evresi benim lehime işledi.. Hemen elindeki çatalı kaptığım gibi ağzıma götürdüm..


''Sen, benim, elime mi vurdun.?'' derken hala eli masanın üzerinde sere serpe uzanmış duruyordu..


Gözleri ise kahvaltılıklarda bir bir geziniyordu..


Ağzımdaki lokmayı bitirip, kaşlarımı çattım ve hemen cevap verdim..


''Kendime hazırladım.! Çok açsan, dolap orada.!''


Sol elimle dolabın yerini gösterirken, sağ elim işlemini sürdürüp,  zeytine doğru uzanıyordu..


Tam çatalı zeytine batırıp, ağzıma götürecekken,  bir anda elimden çekildi.. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, küçük siyah zeytinim Arın'ın ağzındaki yeri bulmuştu bile..


''Burası benim evim.! Bilmem farkında mısın.?''


Ters bir şekilde konuşurken, sesi fazla yüksek çıkmamıştı.. Ona kanmayıp, hemen toparladım kendimi.. Bu kez omlete doğru harekete geçmişti, o sırada ufak bir ekmek parçası aldım elime.. O, omleti çatalına batırıp, ağzına götürecekken, hemen kaptım elinden çatalı.. Şaşkınlığını fırsat bilip, elimdeki ekmeğin arasına omleti koyup ağzıma götürdüm.. Ardından hemen çayımdan bir yudum aldım.. Ağzımdakileri bitirdiğimde, hemen misilleme yaptım..


''Ne olmuş senin evinse.. Bu sana hizmetçilik yapacağım anlamına gelmez.. Ben sadece ikram ettim, hepsini silip süpür demedim..''


Konuşurken, çatalım bu kez tekrar zeytinle kavuştu.. Bu kez ağzıma gidecek umuduyla, beklerken, yine çekip aldı elimdeki çatalı.. Ve hooopp, zeytin Arın'ın mideye.!!


''Allah aşkına.! Derdin ne.!'' dedim sakin olmaya çalışarak, ki hiç değildim..


''Acıktım..''dedi küçük bir çocuk gibi..


''İyi de kaç saattir kahvaltı yapıyorsun diye inmedim ben aşağıya.. O arada yeseydin ya bir şeyler.. Neden benim keyfimi bozuyorsun.. Bari kahvaltı da didişmeyelim.. Bezdim ya.!''


Cidden bezmiştim.. Nasıl oldu da döküldü o kelimeler dilimden bilmiyorum ama Arın'ın pek hoşuna gitmediği açıktı..


''Birincisi, ben sabahın yedisinde kahvaltı yapmam.!'' dedikten sonra, çatal kullanmadan eline bir zeytin alıp ağzına attı..


''İkincisi, senin keyfin pek ilgilendiğim bir şey değil..''


Bu kez sandalyesiyle birlikte bedenini bana çevirdi.. Kapkara buz gözleri üzerimde gezinirken, ne diyeceğimi bilemez halde başımı öne eğdim..


''Ayrıca fark etmedim sana günlerdir köşe bucak kaçıyorsun benden.. Bazı konularda anlaştığımızı sanıyordum.. Her neyse..''


Bu kez çayımdan bir yudum alınca, bende şarteller hepten koptu.. Tabi içimdeki cesur kızdan ses soluk çıkmayınca, yavru kedi gibi olduğum yere sinip, dinlemeye karar verdim..


''Ve üçüncüsü küçük hanım.. Ne yazık ki burada olduğun süre boyunca, bezmek gibi bir lüksün yok.. Bir kaç ay daha bana katlanmak zorundasın.. Ayrıca çayı çok şekerli içiyorsun..''


Sözlerini ağzım bir karış dinlerken, sandalyeden kalkıp, gitti..  Sanırım kalkmasındaki sebep şu an için kulaklarıma ulaşan zil sesiydi.. Kurtarıcım kimdi cidden merak etmiştim.. Ama karnım hala davul zurna çalarken kalkıp merakıma yenik düşemezdim..


''Sana buraya uğramayacaksın, demedim mi.!!''


Arın öfkeli sesiyle, ne yazık ki tekrar başladığım kahvaltım, yine yarım kaldı.. Apar topar ağzıma bir kaç domates tıkıştırıp yerimden kalktım.. 


Çıkış kapısına doğru ilerlerken, tanıdık ses ile adımlarımı daha da hızlandırdım..


''Kardeşim, kaç hafta oldu ya.. Hala mı.?''


Ender'in sorusu havada kalınca, kendimi bir anda Arın'ın arkasında buldum.. O sırada Ender ile göz göze geldik ve hemen gülümsedi.. Ne tepki vereceğimi bilemeden, Arın'ın sesi yine inledi tüm evde..


''Esin.!! Mutfağa dön, kahvaltını bitir..!''


Bir anda yerimde irkilip, sanki görecek gibi başımı olumlu anlamda salladım ve arkamı dönüp koştura koştura mutfağa girdim..


''Kız hala neden seninle.!! Kaç hafta oldu.!!''


Bu kez Ender'in sesi öfkeliydi.. Anlayamadığım olayları dinlemek pek faydalı olmasa da bu evdeki en büyük aksiyonum oluyordu..


Oturduğum sandalyede seslerini çok net anlayabiliyordum.. Araya girmeden, belki neden burada olduğumla ilgili bir şeyler öğrenirim umuduyla, dinlemeye devam ettim..


''Hesap mı soruyorsun bana.!''


Alaycı ve ürkütücü ses Arın'a aitti.. Ama Ender'inde ondan kalır yanı yoktu.. Halbuki melek gibi adamdı..


''Arın.! Lafı çarpıtma.! Esin hala neden seninle.!?''


''Seni ilgilendirmeyen konulara, burnunu sokma.!!''


''Oğlum ne demek seni ilgilendirmeyen konular.! Ne diyorsun sen.!! Bırak artık kızı.!''


Ender'i ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum.. Sahi totalde üç defa gördüğüm bir adamdı, ama diğer ikisinde hiç öfkeli değildi.. Arın'ın aksine..


''Ender.! Elimden bir kaza çıkmadan, uza.!!''


Ama Arın'ın bu sesi.. Resmen beni bile ürkütmüştü, onca mesafeye rağmen..


''Arın.!O kızı bir gün serbest bırakacaksın, biliyorsun sende bunu.. O zaman nasıl engel olacaksın bana.?''


Uzun bir sessizlik çöktü eve.. Rahmetli babaannem olsaydı, kesin bir kız çocuğu oldu, diyerek bu sessizliğe anlam yüklerdi... Gülümsedim kendi kendime.. 


Geçmişe dalıp gitmişken, beni gerçek hayata bağlayan, Arın'ın tane tane ve sert çıkan sözleri oldu..


''Onu, cidden bırakacağımı mı sanıyorsun.?''


Ve hemen devam etti, sözlerine, alaycı bir tavırla..


''Bunu sana düşündüren ne.?''


Burada ki bırakılmayacak kişi, yanlış anlamadıysam, ben oluyordum.. Yutkunmadan edemedim bu sözlerine.. İyi de neden.? Neden bırakmayacaktı beni.? 


''Sence de intikam işi fazla uzamadı mı, Arın Arslanoğlu.?''


Ovv.. 


Arslanoğlu mu.?


Kendi gibi soyadı da ürkütücüydü adamın.. Peki bu soyadı bana neden yabancı gelmemişti.?


''Ender, sen bu işe neden bu kadar burnunu sokuyorsun kardeşim.?''


Allah aşkına bunlar neden kapı ağzında tartışıyorlardı böyle.? Gerçi ormanlık alanda, rahatsız olacak pek kimse yoktu ama edep görgü diye bir şey vardı değil mi.?


''Senin saçma intikam oyunun umurumda değil, benim umurumda olan sadece, Esin.!''


Bu da neydi şimdi.?


Biri bana bu durumu açıklayacak mıydı acaba.?


Hayır yani, konu benim, ama kimse bana ne düşündüğümü sormuyor..


Mal mıyım bende, aralarında alıp verememezlik söz konusu olmuştum..


Sakin ol kızım sakin ol.! Arın'ın öfkeli hali sana bulaşmasın.. Sen zararlı çıkıyorsun..


''Esin, senin umurunda dahi olamaz.!! Bunu sana daha nasıl anlatabilirim.!?''


Arın'ın başlarda çıkan öfkeli sesi yerini sakinliğe bırakmıştı.. Ama bu sakinlik beni fazlasıyla geriyordu.. Fırtına öncesi sessizlik dedikleri bu olsa gerek..


''Sebep.?''


Ender, canına mı susuyordu, anlamıyorum.. Arın'ın damarına basıldığında, öfkeden gözünün nasıl döndüğünü ben bile biliyorum.. Ki Ender, kaç yıllık arkadaşıydı.. Tabi bunu da evdeki bir kaç fotoğrafta görmüştüm.. Ender, Kuzey ve Arın.. Lise yıllarında, basketbol takımında çekilmiş bir fotoğraftalardı..


Kuzey ve Ender o zamanlarda da sıcak kanlı tiplermiş.. Sakalsız halleri ne kadar komik olsa da sempatikleri belli oluyordu.. Ama Arın.. O fotoğraf karesinde bile gözlerindeki öfkeyi görebilirdiniz.. Bir insan, her daim mi öfke saçardı etrafına.. 


Sebebini bilsem, müsaade etse buna, elimden gelen her şeyi yapmaya razıydım.. O kapkara gözlerin, öfkeyle bakmak yerine aşkla bakması için uğraşırdım..


Ne dedim ben.? Aşk mı..?


Tabi heykel gibi adamla günlerdir aynı evde kalırsam, olacağı buydu..


Tamam başta, pek çekici gelmemişti, ama o zaman bana öfke saçan gözlerin sahibini pek alıcı gözüyle incelememiştim.. 


Şimdi de değişen bir şey yoktu aslında.. Yine öfke saçıyordu.. Ama bazen, çok kısa bir anlığına da olsa o gözlerde şefkat görüyordum.. Bazen de mutluluk.. Gülmek istediği zamanlar kendini ne kadar sert göstermeye çalışsa da gözlerinden anlayabiliyordum..


Neredeyse bir aydır onunlaydım ve neredeyse tüm hareketlerinin altında yatan duyguları öğrenmiştim.. Aslında zor değildi.. Gözlerine bakmak yeterliydi.. Tabi o kıskanılası gözlerini, benden fazlasıyla mahrum ediyordu, ama olsun.. Çözmüştüm..


Hatta bazen, ne kadar ileri gidebileceğini bilsem de onu kızdırıyordum.. Açıkçası hoşuma gidiyordu..


''Bana mantıklı bir sebep ver, bende bir daha, yani onu bıraktıktan sonra karşısına çıkmayayım..'' diyen Ender'in sesiyle kendime geldim..


Hala burada mıydı ki.?


''Ender.!!'' diyen Arın dişlerinin arasından tıslayarak konuşurken, ellerini yumruk yaptığından adım kadar emindim.. 


Cevabını vermek istemediği sorularda, üstüne daha çok gidilirse kızgın bir boğadan farkı olmuyordu.. 


''O zaman bana karışma.! Kardeşim..!!'' dedi son kelimesini bastıra bastıra söylerken..


''Belki bir ay.. Belki iki.. Belki de bir yıl.. Sonunda o kızı bırakacaksın.. Ve ben de elime gelen fırsatı geri göndermeyeceğim..''


İnatla, Arın'ı kızdırmak için uğraşıyordu.. İyi de ben Arın'ın umurunda değildim ki.. Neden beni kullanarak onu sinir ediyordu, anlayamıyorum..


Gerçi Ender'in neden hala beni görmekte ısrarcı olduğunu da anlayabilmiş değildim ya, neyse..


''Kardeşim..'' dedi Arın, yine tüm sakinliği ile..


Ve birden yere yığılma sesi doldurdu koca evi.. 


Koşa koşa mutfaktan çıkıp, kapının önüne düşen Ender'in üstüne çıkıp, ona tüm gücüyle yumruklarını sıralayan Arın'ı görünce birden çığlığı koyuverdim..


Hadi ama, şu durumda Arın'ın ellerinin acıması mıydı beni bu kadar paniğe kaptıran olay.?


Hızla, yanlarına ulaştım.. 


Arın tam kolunu kaldırmış, Ender'in bebeksi suratına indirecekti ki yumruğunu, hemen engel oldum..


Havada kaptığım kolunu sıkı sıkı kavrarken, Arın'ın sadece yumruğu durmamıştı.. Bedeni de kaskatı kesildi..


Kaç saniye, kaç dakika öylece bekledik bilmiyorum, ama Ender'in pis sırıtması bizi kendimize getirdi..


Arın beni itekleyip, havada kalan kolunu boşa çıkarmadan Ender'e son yumruğunu attı.. 


Üzerinden kalkıp, ayağıyla, yerde iki büklüm olan Ender'in karnına şiddetli bir tekme attı..


''Onu bırakacağımı düşündüren ne sana, diye sormuştum.. Bunun cevabını bilmen lazımdı, kardeşim.. Ben onu asla bırakmayacağım..'' dedikten sonra hızla bana doğru gelmeye başladı..


Arın'ın gücüne karşı koyamayıp, yere serilirken, aklımda nedense hala Arın'ın kanlı eli vardı.. Canı acıyor mu, diye içimi kemirirken, bir anda karşıma dikildi.. Öfkeliydi.. Çok öfkeliydi..


''Onu mu koruyorsun sen.?'' dedi tiksinir gibi..


Ender'i korumak için koştuğumu falan mı düşündü bu adam.. 


''Sana soruyorum.! Dilini mi yuttun.!! Cevap versene.!!''


Öfkesini bana kusarken, benim gözüm hala kenarda sallanan sağ elindeydi.. Ve o elin üzerinden, damla damla dökülen kanda.. 


Neden içim sızlıyor ki.?


Neden onu düşünüyorum ben.!!


Beni kaçırıp, üstüne birde zorla alıkoyan adamı nasıl düşünürdüm.!!


''Kalk ayağa.!! Eve gir çabuk.!!'' 


Ona cevap veremiyordum.. Çünkü ciddi anlamda, elindeki kan sanki kalbime düşüyor gibiydi.. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında, bakışlarımı güçlükle elinden çekip, gözlerine sabitledim..


''Acıyor mu..?'' dedikten sonra, dudağım istemsiz olarak sarktı..


Arın birden afallayınca, ne diyeceğini bilemedi.. Sanırım benden de böyle bir cevap beklemiyordu.. Yine saniyelik de olsa yakalamıştım yüzündeki gülümsemeyi.. Dediğim gibi saniyelikti.. Birden yine dümdüz oldu dudakları.. Ama saklayamadığı bir şey vardı.. Gözleri.. Gözlerindeki parıltıyı görmemek aptallık olurdu..


Kendine geldiğinde, ilk kelimeleri döküldü dudaklarından.. Onay istiyordu anlaşılan..


''Anlamadım.?'' 


Dizlerini kırıp, boylarımızı eşitledi.. Gözlerimin içine bakarken, birden heyecanlandığımı fark ettim.. Üstüne üstlük kalbim göğüs kafesimi fazlasıyla zorluyordu.. 


Hadi ama.. Dibimdeyken, nasıl mantıklı cevap verebilirdim..


Yutkundum önce. Sonra bakışlarımı kaçırıp, kanayan eline çevirdim..


''Elin.. Çok acıyor mu.? Şey pansuman gerekli.. Banyoda görmüştüm bir kaç malzeme..''


İçimdeki heyecan dışarıya endişe şeklinde yansıyordu.. Kendimi nasıl toparlayacağımı düşündüm, ama bir cevap bulamayınca, kendimi olayların akışına bırakmaya karar verdim..


''Önemli bir şey yok..'' dediğinde, gözlerimi hemen gözlerine çevirdim..


Ama kaçırdığım bir şey vardı.. Yana doğru kıvrılmaya çalışan dudakları.. Gülümsüyordu.. İlk defa yanımda rahat bir şekilde gülümsüyordu.. Karşılık verdiğimde,  gülümseyerek ayağa kalktı ve elini uzattı..


Tereddüt dahi etmeden, tuttum o büyük eli.. 


Şu an el ele tutuşmuş bir vaziyetteydik.!


Sanırım bu durum gördüğüm saçma rüyalardan biriydi..


Yani gerçekçi olmasının mümkünü yoktu.!


Arın ve ben el ele.. Yok artık.. Daha neler..


''Neye gülüyorsun sen yine.?'' diyen Arın ile kendime geldim.. Boğazımı temizledim.. Cevap verecekken tekrar konuştu.. Yine gülümseyerek..


''Ve yine garip garip şekillere sokuyorsun kendini.. Allah aşkına aklından neler geçiyor senin.?''


Hay ben o aklıma..!


Bir öğrenemeyeceğim, normal insanlar gibi düşünmeyi..


Ah aklımdan geçenleri bir bilse üstelik.!


Fark ettim de şu an hala el eleydik.. Omuz silktim hemen ve bu anın büyüsüne kapılıp, bozulmasına müsaade etmemek için sadece gülümsedim.. O da çarpık bir şekilde gülümseyip, elimden asılarak eve girmek için harekete geçti.. Tam bir adım atmıştık ki..


''Ah..!''


Dilimden dökülen acı dolu inleme bizi olduğumuz yere sabitledi..


''Ne oldu.?Neyin var.?'' diyen adamın, yüzünden endişe akıyordu..


Benim için endişelenmişti.. Kesin başına bir şey düştü bu adamın.. Ya da sabah yataktan kalkarken yere düştü.. Acaba Ender kafasına falan mı vurdu.? Bir şey olduğu kesindi yani..


''Sanırım düşerken bileğimi incittim..'' dedim nazlı çocuklar gibi..


Sonra ne oldu anlamadım ama kendimi birden havada buldum.. Gökyüzüne bir tık daha yakındım mesela.. Üstelik yürüyordum da; ama ayaklarımda hareket yoktu.. 


Bir saniye.!


Sanırım beynime bir şeyin dank etmesi gerekiyordu, gerçekle yüzleşebilmem için.. O gerçekte, hemen burnumun dibimde sırıtan Arın oluyordu..


Sırıtan Arın.. Dikkatinizi çekerim..


Ve burnumun dibinde.!


Arın beni kucağına almış.. 


Allah'ım bu kalp daha fazla ne kadar hızlı atabilir acaba.? Adamla resmen burun burunaydım.. Ve az daha zorlarsam dudak dudağa..


Ay tövbe..!


''Nihayet, jeton düştü..'' dedi dalgacı bir ifade ile..


O kadar yakındım ki ona.. Söylediği her söz dudaklarından nasıl çıkıyor, inceleyebiliyordum.. Ardından kondurduğu gülümseme de gözler önündeydi..  Sağ yanağındaki gamze de kendini fazlasıyla belli ediyordu..


Birden, yumuşak bir zemine bırakılınca, yüzüm ister istemez düştü.. Tabi bu da buz adamımın, gözünden kaçmadı..


''Ne o.? Yeni yerinden pek memnun olmadın herhalde..'' dediğinde, yüzüme istila eden sıcaklık, kısacık anda tüm bedenime yayıldı.. 


Başımı yere eğip, ellerimi kucağıma aldım ve bakışlarımla ellerimi nasıl delebilirim diye, evrene aykırı bir kuram oluşturmaya başladım..


''Ben pansuman için gerekli ilaç var mı bakayım, sakın kıpırdama yerinden..'' dedi hızla salondan çıkarken..


Aklıma gelen şeyle, arkasından seslendim..


''Ellerin içinde pansuman gerekli..''


''Getirmezsem, susmayacaksın değil mi.?''


''Asla.!'' diyerek bağırdığımda, arkama yaslanıp onu beklemeye başladım..


Kısa sürede de geldi zaten.. Kucağıma bıraktığı poşetin içinde ilk önce eli için oksijenli su ve pamuk bulabildim işe yarar.. Elini bir güzel temizleyip, poşeti biraz daha karıştırınca tentürdiyotu buldum.. Pamuğun üzerine döküp, yaralarına biraz pansuman yaptıktan sonra, sargı beziyle kapattım..


Sonra o aldı elimdeki poşeti.. Bir kaç krem çıkardı.. Ayağıma sürüp masaj yaptıktan sonra, yerinden kalkıp mutfağa gitti.. Elinde buz torbasıyla geldiğinde şaşırmıştım doğrusu.. Ayak bileğimin üzerine bırakıp, tekrar kalktı yerinden..


''Film izleyelim mi.?''


Ağzından dökülen şeylerin farkında mıydı bu adam.? Ne demek film izleyelim mi.?


Şu an resmen yere düşen ağzımın kaçıp uzaklaşmaması için büyük uğraş veriyordum.. 


Ki bir anda Arın'ın, ağzımı kapamak için çeneme değdirdiği parmaklara kadar..


Başımı olumlu anlamda sallayıp,  şaşkınlığımı üzerimden atamadan tekrar konuştu..


''Bekle.. Mutfakta cips kola falan vardı, alıp geleyim..''


Allah'ım neler oluyordu bu adama böyle yahu..!


Ben şaşkın halime tekrar bürünürken, o gülümseyerek ayrıldı yanımdan..


Arkasından aval aval bakarken, hala olanlara anlam vermeye çalışıyordum..


Bir kere kapıda baygın vaziyette olan Ender vardı.. Ve onun söyledikleri.. Bana kafayı taktı desem, kafayı takacak zamanı nerede bulduğunu anlamıyordum.. Hayır öyle güzel vakit de geçirmedik yani.. Hele ki tanıştığımız ortamı düşünecek olursak.. Çok saçmaydı.. Üstelik beni tanımıyordu bile doğru düzgün..


Sonra Arın'ın bir anda yön değiştiren davranışları.. Onun için endişelenmem hoşuna gitmiş olacak sanırım..


Sahi ben onun için neden endişelenmiştim ki.? Yani bana yaptıkları pek yenilir yutulur cinsten değildi.. Peki kalbimin çırpınması.? Başta korkudan sandığım; ama aslında Arın'dan zerre korkmadığımı anladıktan sonra, ne diye deli gibi atıyordu..


Bir an düşüncelerimin gafletine kapılıp, elimi yumruk yaparak sol göğsüme vurmaya başladım.. 


Kalbimin kabullendiğini, beynimce inkar etmem pek fayda etmiyordu..


Ama yanlıştı.!


Olmamalıydı..


Olamazdı da zaten..


O buz gibi kalbini ısıtacak birine ihtiyaç duymazdı.. Şimdiye kadar duymadığı da meçhuldü..


Belki de evliydi.?


Yanı başımda duran fotoğraf, belki sevdiği kadın ve çocuğuydu.. 


Onları konuşurken de duymuştum.. Gerçi ne dediğini pek anlayamamıştım; ama Derin ismi aklımda kalmıştı.. Bu o kızdı işte..


Fotoğrafta ki gülen yüzü, Arın'ın ona değerli bir şey gibi davranması açıklıyordu her şeyi..


Ona karşı iyi miydi.? Gülüyor muydu.? O minicik gamzesini bu kadında fark etmiş miydi.?


''Geldim..'' diyen ses ile hemen kendimi toparladım..


Bir elinde, koca bir tabağın içinde cipsler vardı.. Diğer elinde de tepsinin üzerine koyduğu büyük bardaktaki kolalar..


Dikkatimi çeken bir şey daha vardı.. Alyansı yoktu elinde.. Demek ki evli değildi..


Yüzümdeki karamsarlık bir anda aydınlığa bıraktı kendini ve neşeyle yanıma gelen adama aynı şekilde karşılık verdim.. 


Cips dolu tabağı kucağıma bıraktı.. Tepsiyi önümüzdeki küçük masaya bırakıp, bir bardağı bana uzattı.. 


Ardından, tam karşımızdaki dev ekran televizyonu açıp, yanıma gelip, ayak ucuma oturdu.. Ayaklarımı kucağına alıp, buz torbasını  eliyle bileğimde sabitlemeye çalışıyordu.. Diğer elinde de kolası vardı..


Onun bu yanar döner hallerini düşünmeyi bir kenara bırakıp, filme odaklandım..


Baş rollerini  Anne Hathaway ve Jim Sturgess'in oynadığı One Day adlı filmi, müziğinden tanımıştım..


İki üç ay da bir izlediğim ve etkisinden çıkamadığım bir filmdi. Öyle çok etkiliyordu ki bu film beni, kapılıp gitmemek elde değildi..


İşçi sınıfı bir ailenin, devrimci kızı ile  babasının parasıyla okuyan çapkın bir erkeğin hikayesiydi..İkilinin dostluklarının ardında gizlediği duyguyu anlamaları epey vakit alıyordu, ama sonunda kabulleniyorlardı.. Bu kez de arkadaş kalmayı tercih ediyorlardı.. Ama, yıl da bir kere nerede olurlarsa olsunlar muhakkak bir araya gelip, aşklarını doya doya yaşıyorlardı.. Kimseyi düşünmeden.. Tabi yıllarca süren bu ilişki de kız kariyer konusunda yükselirken, erkek dibe batıyordu.. Sonunda ikisi de aşklarını yaşamaya karar verdikleri an, kız hayatını kaybediyordu..


Ezbere biliyordum bu filmi.. Ama asla ve asla bıkmadan usanmadan izliyordum..


Ve şu an aklımdaki tek düşünce, Arın'ın bunu nereden biliyor olabileceğiydi.. Film ilerlerken, kendimi daha fazla tutamayıp, aklımı kurcalayan soruyu sormak içi harekete geçtim.. Geçmeye çalıştım daha doğrusu.. Yerimde kıpırdayıp duruyordum, ama bir türlü cesaret edemiyordum..Film bir anda durdurulunca kıpırdamayı kestim..


''Sor..'' dedi sakin sesiyle..


O kadar belli oluyor muydu, bir şey soracağım..


''Az çok tanıyorum seni.. Kıpır kıpır yerinde duramıyorsun.. Sor da rahat rahat izleyelim filmi.?''


Sakin sesini hala koruyordu.. Bir anda ne değişmişti anlayamasam da beni çözmüş olmasını ayrıca tebrik edecektim, ve hemen açtım ağzımı..


''Bu filmi bilerek mi seçtin yoksa öylesine mi.?''


Merakla cevabını bekliyordum.. Nedense bir umut besliyordum içimde.. Şu an olmayacak duaya amin diyebilecek kapasitedeydim, farkındayım.. Ama gönül işte, ferman dinlemiyor..


''Neyi bilerek mi.?'' dedi kaşlarını çatarak.. 


Ah hayır, o kaşlar çatılmasın mümkünse..


''Şey.. Kaşlarını düzeltsen acaba..'' dedim yutkunarak.. O da hemen gülümsedi zaten..


''Yani bu filmi çok severim.. Ezbere bilirim ve bıkmadan usanmadan izlerim.. Senede beş altı kere mutlaka..Biliyor muydun bunu.? Yoksa tesadüfen mi açtın.?'' dedim tek nefeste..


Ben bile bu kadar hızlı nasıl konuşabildim şaşırmıştım doğrusu.. Adam tabi şaşırır..


Birden kaşlarını havalandırdı, hayret edercesine.. Ve dilinden dökülen kelimeler beni bile fazlasıyla şaşırtmaya yetti..


''Bu filmi severek izlerim.. Senede beş altı kere.. Bıkmadan usanmadan.. Bir de kesilmesine asla müsaade etmeden..''


Sonlara karşı tehdit edici bir şekilde tek kaşı havalandı.. Ama ciddi olmadığını gözlerinde görebiliyordum..


Demek Arın Arslanoğlu ile ortak bir noktamız vardı ha.! Cidden şaşırtıcı.! Tahmin ettiğim kadar buz gibi bir kalbe sahip değilmiş demek ki..


Eliyle hala buz torbasını tutarken, filmi tekrar başlattı.. Pür dikkat kesildik ve çıt dahi çıkarmadan izlemeye devam ettik.. 


Tabi cipslerden çıkan sesleri saymazsak..




Umarım beklediğinize değmiştir.. Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim.. Yeni bölümde görüşmek üzere.. Hoşcakalın..













Continua a leggere

Ti piacerà anche

Lena - Gerçek Ailem Da

Romanzi rosa / ChickLit

157K 9.5K 17
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
Bî- misâl Hayat Da Tugbaff

Romanzi rosa / ChickLit

1M 47.5K 59
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
GÖRÜCÜ MÜ ? Da E.A

Romanzi rosa / ChickLit

4.5M 333K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
KIZIL | texting Da Kübraa✨

Romanzi rosa / ChickLit

504K 19.3K 30
Arkadaşımın abisine aşık olmak yapacağım en büyük saçmalıktı ama bazen işler bizim isteğimiz dışında gerçekleşebiliyordu. Serhat; Anlamıyorsun kızıl ...