BEYAZ KUMRU

By buseedilan

363K 13.3K 2.3K

"Kaybolmuş bir ruhtum sadece ve doğru yolu bulmak için çabalamıyordum. Ben akıntıya karşı çırpınmayı seçmemiş... More

1: SÖNMEYEN ATEŞ
2: BOZUK PARÇA
3: BU AYRILIK BİR VEDA DEĞİL
4: BİLİNMEYEN KİŞİ
5: URAS ARSLAN
6: DENKLEM
7: KİLİTLİ KAPI
8: SARILMAK
9: KENDİNDEN GEÇMEK İÇİN NE HARİKA BİR GECE!
10: ÇOBAN YILDIZI
11: ESKİ BİR ARKADAŞ
12: SABAH KOŞUSU
13: NİŞAN
14: BİR TUTAM AŞK
15: ERKEN BALAYI
16: GÜVENLER
17: YEMEK SAVAŞI
18: TESADÜF
19: BUSE
20: DOSYA
21: MIŞIL MIŞIL
22: AKŞAM YEMEĞİ
23: KAÇIRILMA
24: SATILIK EV
25: KÜÇÜĞÜM DAHA ÇOK KÜÇÜĞÜM...
26: KISMEN DOĞRU
27: ÇETİN VALENTINI
28: D.
29: PROVA
30: HAYDUT
31:GÖL EVİ (BÖLÜM1)
32: GÖL EVİ (BÖLÜM2)
34: AYRILIK
35:ÇALINTI BİLGİ
36:PİNOKYO
37: BAHAR ŞENLİĞİ
38: DOĞUM GÜNÜ
39:BEYAZ KUMRU
40: KISKANÇLIK
41: KASA

33: DÖVÜŞ

4.6K 191 9
By buseedilan

Bölüm Parçası: Eminem- Lose Yourself (Bu aralar Eminem dinlemekten kendimi alıkoyamıyorum :D)

Herkese kocaman kocaman öpücükler ve şimdiden keyifli okumalar, beyaz kumrularım <3




Masanın üzerinde ekranı ters çevrilmiş telefon titrediğinde ekrana gelen bildirimi görebilmek için arkasına yaslandı ve ekranı yukarı kaydırdı. Okuduğu şey onu rahatsız etmiş olsa gerek; yüzünü buruşturdu.

"Akşam ki randevumuzu iptal etmek zorunda olsam, beni öldürmek ister miydin?" diye sordu Çetin.

Başımı her iki yana salladım. "Hayır. Sorun değil." dedim. Yinede bunun gelen mesajla ilgisi olup olmadığını merak etmiştim.

"Pekala, şimdi gitmeliyim." Kalkarken yarı havada durduğandan eğildi ve başımın üzerinden öptü.

Gülümsedim. "Görüşürüz."

Çetin yanımızdan uzaklaştığında İdil'in görmezden gelsemde devam ettirdiği bakışlarına cevap vermek zorunda kaldım. Gözlerimi devirdim. "Söyle."

"Senin sorunun ne ? Nedenini bile sormadın!" diye homurdandı.

Omuz silktim. "Acil bir işi olmasaydı, bunu yapmazdı."

Gözlerini devirip homurdandı. "Şu acil işi bir "kız" ise?" diye sordu.

Kaşlarımı çatarken alaycı bir şekilde gülümsedim. "Bir ilişki içinde olup olmadığımızdan emin değilim." Gözlerimi kaçırdım. "Sanırım."

"Yani başka bir kız olsa sorun etmezsin?" Duraksadı.

Gözlerimi kıstım. "Eren nerede? Sizin flört ayınızda birbirinizden fazla uzaklaşmamanız gerekmiyor mu?" diye sorup konuyu değiştirebileceğimi umdum. Geçtiğimiz hafta sonu İdil olanlardan bahsetmişti. Sonunda birbirlerine karşı dürüst olabilmelerine seviniyordum.

Omuz silkti. "Flört dönemimizi Uras'la geçireceğe benziyor. Biraz erkek erkek vakit geçireceklerini söylediler." Kaşlarını çattı. "Konuyu değiştirme!"

Uras'ın adı ağzından dökülür dökülmez etrafımı boğucu bir atmosfer sarmıştı. Herkesten uzaktayken onunla... Her şey daha kolaydı. Hafta sonu Beliz ve Çetin bize katıldığından beri daha mesafeliydi.

İdil parmağını gözlerimin önünde şıklattığında düşüncelerden uzaklaştım. "Hey! Orda mısın?"

Kollarımı bağdaş yaparak "Tamam." diye homurdandım ve surat astım. "Başka kızla görüşüyor olması hoşuma gitmezdi." Böyle düşündüğüm için kendimden nefret etmeye başlamıştım çünkü Çetin'le görüşüyorken Uras'ı düşünüp duruyordum.

"O halde bu gece '' kobra operasyonu1'i '' başlatıyoruz." dedi neşeli ses tonuyla.

Kaşlarım havaya kalktı. "Kobra ne?.. Ne operasyonu?"

"Çetin'i takip edeceğiz ve başka bir kızın olup olmadığını öğreneceğiz." diye açıkladı tasarladığı planı.

Yüzümü buruşturdum ve kafamı 'olmaz!' anlamında hızlıca salladım. "Bunu yapamayız."

Muzip bir şekilde sırıttı ve başını salladı. "Evet, yapacağız."

***

"Bunu yaptığımıza inanamıyorum." diye homurdandım.

Buna karşılık "Ben de bunu merak etmediğine inanamıyorum." diye homurdandı. "Sık sık işi olduğunu söyleyip gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor." Göz ucuyla bana bakış attığı sırada şeritten çıkmak üzereydik ve direksiyona uzanıp sola ittirerek şeriti ortalamamızı sağladım.

Utanç verici bir şekilde Çetin'in arabasını takip ediyorduk. "Sen sadece önüne bak." dedim. Ön koltuğa iyice yapışmıştım. İdil'in araba kullanma tarzı uzun bir yolculuk esnasında insanı tedirginleştiren cinstendi.

Sonunda Çetin yoldan saptı ve onu taklit ederek aynısı yaptık. Yol artık daha boş ve daha sessizdi. Şehirin gürültüsü yerini cırcır böceklerine binaların yoğunlu ise yerini ağaçların sıklığına bırakmıştı.

İdil ön cama biraz daha yaklaşıp etrafa bakınırken "Pekala. Şimdide bu işin normal olduğunu düşünüyor musun?" diye sordu.

Cevap vermedim çünkü içten içe haklı olduğunu düşünmekten kendimi alıkoymaz olmuştum. Bu sıradan bir "işim var." bahanesi değildi.

Bir süre sonra ardı ardına park edilmiş arabalar sıklaşmaya başlamış ve uzaktan gelen müzik sesi duyulur hale gelmişti. Bozkır alandaki döküntü bina yapıları içimde kıpırdanmaya başlayan kötü hissi belirginleştirdi.

Arabayı farkedilemeyeceği bir yere park ettikten sonra müziği takip ettik. Yakalanma riskine karşı kapşonlularımızın şapkasını başımıza geçirerek yüzümün daha az belirgin olmasını sağladık.

Herkesin akın ettiği döküntü yapıya ilerlerken İdil koluma girdi. "Burası çok ürkünç." Etrafa bir kez daha göz attığında "İnsanlar da öyle." diye ekledi. Duraksadı. "Arabada beklemeye karar verdim."

Koluma dolandığı kolu daha sıkı tuttum. "Bizi bu işe sen bulaştırdın!" dedim biraz alaycı biraz da sitem dolu bir tonda.

Homurdandı.

Kapıdan içeri girerken müzik sesi adeta yüzümüze çarptı. Ter, küf ve kan kokusu anında seni kucaklıyordu ve ringin etrafını saran bağıran seyircilerin arasında ilerlemek kulaklarımın hasar gördüğünü hissettiriyordu.

Etrafı daha rahat gözlemlemek için şapkayı yavaşça çıkardım.

İdil beni çekiştirerek köşeye çekti. "Gitme vakti."

O sırada Çetin'i bir adamla konuşurken gördüm ve İdil'in söyledikleri kalabalığın uğultusuna karıştı. "Sen arabada bekle. Buraya kadar gelmişken ne olduğunu öğrenmeden geri dönemem." dedim ve cevabını beklemeden kalabalığın arasında sıkışarak ilerledim.

Çetin'e ulaşmak için neredeyse bir kaç adım atmam gerekiyordu anca aramızdaki yoğun insan kalabalığı bunu engelliyordu. Daha sonra ben daha ne olduğunu anlayamadan bir kaç saniye kadar kısa süren zaman sürecinde solumda kalan kapı açıldı ve bir çift kol beni sarmalayarak içeri çektiğinde sırtım yavaşça duvara yapıştı.

Başımı kaldırdığımda tanıdık mavi-griler endişeyle ve belki biraz da öfkeyle suratıma bakıyorlardı. "Burada ne işin var, Beyaz Kumru?"

Kaşlarım havaya kalktı. "Uras?" Yüzümü buruşturdum. "Asıl senin burada ne işin var?"

"Az sonra dövüşüm var." dedi tek düze ses tonuyla.

Neden o insanların yapmasını istediklerini önemsiyordu, bilmiyordum ama bundan daha fazlası olabileceğini biliyordum. Sadece buna neden katlanmak zorunda olduğunu anlamıyordum.

"Kimle geldin? Buradan bir an önce gitmelisin."

"İdil'le geldik."

"Ne?!" öfkelenmişti. "İdil'de mi burada." Çenesini ovuşturdu. "Bana telefonunu ver."

"Seninki nerede?" diye sordum.

"Böyle gecelerde yanıma almıyorum, Beyaz kumru. Birazdan ismim anons edilecek şimdi lütfen bana telefonunu ver." deyip avcunu açtı.

Gözlerimi devirdim ve telefonu eline tutuşturdum. Rehberimden Eren'in ismini buldu ve arama tuşuna bastı.

Kaşlarımı çattım. "Eren'i neden arıyorsun?"

Beni duymamazlıktan geldi. "Hala arka kapıda mısın?" diye sordu Eren'e

"Oda mı burada?"

"Derin ve İdil burada." Yine bana cevap vermemişti. "Bilmiyorum, tamam mı? Kızları al ve eve geç sadece." Ses tonu ve duruşu gergindi.

Telefonu kapatarak bana geri uzattı. "Seni arka kapıya götüreceğim ve İdil'i alıp eve gideceksiniz." dedi. Kolumdan çekiştirmek üzereyken elinden kurtuldum.

"Henüz gidemem."

"Neden?!" niye sitem etti.

"Çetin burada."

Dişlerini sıktı. "Sizi buraya o kuş beyinli mi getirdi?"

"Bunun onunla bir ilgisi yok." Teknik olarak vardı ama bizi buraya getiren o değildi.

Sanki söylediklerimin tek bir kelimesini duymamş gibi "Sevgilin bunun hesabını verecek." diye üsteledi ve  ondan kurtardığım kolu tekrar kavradı. "Şimdi eve gitme zamanı." diyerek beni çekiştirdi.

Tekrar kolumu kurtarmaya çabalarken "O benim erkek arkadaşım değil!" diye çıkıştım.

Eğlenmediğini belli eder şekilde bir kahkaha patlattı. "Öyle mi?" Bana doğru bir adım attığında aramızda nefes alabileceğim bir mesafe kalması için kendimi iyice duvara yapıştırmam gerekti. "Onun bundan haberi var mı? Çünkü son gördüğümde haberi yokmuş gibi davranıyordu!" Geçirdiğiniz haftasonundan bahsediyordu.

Ona bu kadar yakın olmak sadece onun yapabileceği şekilde kalbimi titretiyordu ve böyle hissi gölgelemek için onu göğsünden hafifçe ittirerek odanın içinde ilerledim. Önüme düşen saçlarımın arasına parmaklarımı geçirerek onları geriye ittirdim ve eğlenmediğimi belli eder bir ifadeyle "Bunu gerçekten şimdi mi yapacağız? Çünkü eğer yapacaksak Beliz'den başlamak istiyorum."

Yüzünü buruşturdu. "Bunun Beliz'le ne ilgisi var?!"

"Yapma!... Seninle ilgilendiğini anlayacak kadar zekisin ve bazen buna karşılık veriyorsun. Sen bunu yapabiliyorsun ama ben yapamam öyle mi?!" diye patladım. "Çetin'de hoşlanmaman kişisel bir şey. Beni buna dahil edemezsin, Uras!"

"İkisi aynı şey değil!" Ses tonunu alçak tutmak için kendini zorladığı belliydi. Sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Bak, eve git. İşim bittikten sonra yanına geleceğim ve bunları o zaman konuşalım." Tekrar kolumu tutmak için yeltendi ancak geri çekildim.

"Konuşmak isteniyorum!" Tek istediğim burada neler döndüğünü bilmekti.

Donuk bir ifade ve tek düze bir ses tonuyla "Eren arka kapıda." Kapıyı araladı. "Bu taraftan beni takip et."

"Gerek yok yolu bulurum." deyip hızla yanından geçtim ve seslenmesine aldırış etmedim. Ardımdan geldiğini biliyordum fakat ismi anons edildiğinde aramıza insan kalabalığı hücum etti ve tezahüretlar yükseldi.

Arka cebimde titreyen telefonu çıkardım. İdil arıyordu.

Telaşlı bir tonda "Eren burada. Uras'ın artık dövüşmediğini sanıyordum, üzgünüm. Buraya hiç gelmemeliydik. " dedi.

"Biliyorum. Sorun yok. Uras'ı gördüm." Gürültü yüzünden boşta kalan kulağımı parmağımla tıkadım. "Senden bir iyilik isteyeceğim..."

Diyeceklerimi beklemeden "Tahmin ediyorum. Çetin'le konuşmadan seni buradan uzaklaştırmanın imkanı yok öyle değil mi?" diye sordu.

Sanki beni görebiliyormuş gibi başımı salladım.

"Asla olmaz. Uras'ın kafamı koparmasını mı istiyorsunuz?!" Eren'in sesi arkadan geliyordu.

"Bir şey olmaz. Söz veriyorum. Kapatmalıyım." dedim ve itiraz olasılıklarına karşın telefonumu uçak moduna aldım.

"Derin?"

Hızla gelen sese doğru döndüm.

Çetin, endişeli gözlerle karşımda dikiliyordu. "Burada ne işin var?"

"Bende aynı soruyu sana soracaktım. Sürekli gizemli şekilde ortadan kayboluyor olma sebebin bu muydu?" Diye sorarken bakışlarımı etrafta gezdirdim.

Yüzünün kızardığını görebiliyordum. Bu iyiydi. Bana yalan söylediği için ona kızgındım ve utanmalıydı.

Elini ensesine götürdü ve gözlerini kaçırdı. "Bunu açıklayabilirim."

Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Bende bunu umuyordum."

"Çetin bu hanımefendi kim?"

Bakışlarım tok sesin geldiği yöne kaydı. Gri ve neredeyse beyaza dönük kır saçlı bir adam meraklı gözlerle beni süzdü. Kirli sakalı vardı ve Türkçesi iyi değildi. Göz rengi Uras'ınkiler gibi mavi-griydi.

"Derin bu babam; Lorenzo. Lorenzo,Derin."

Babasının İtalyan olduğunu hatırlamıştım. "Tanıştığımıza memnun oldum,efendim.." deyip elimi uzattım.

Adam çarpık bir şekilde gülümsedi ve elimi sıktı. "Bende."  Ringin önündeki koltukları işaret etti. "Sen de bizimle maçı izlesene."

Yüzümü buruşturdum. "Yalnızca buradan geçiyordum ve uğradım. Birazdan gideceğim." Buradan geçiyordum! Bu en kötü yalandı. İnsanların sık sık önünden geçeceği bir yerde değildik.

"Israr ediyorum." dedi.

Derin bir soluk aldım. Karşı koyulmaz bir etkisi vardı. "Pekala."

Lorenzo'yu takip ederken Çetin fısıldadı: "Bunun için özür dilerim."

Kaşımı çattım. "Neden yalan söylediğini anlamıyorum." diye fısıldadım koltuğa yerleşirken.

"Bundan hoşalanmayacağını düşündüm."

"Neyden?" diye sordum.

"Babamın bu tür maçların düzenlenmesi için sponsorlardan biri olduğundan."Dehşet içinde ona baktığımda pot kırdığını anladı. "Bunu şimdi öğrendin, değil mi?" Kendi kendini ele verdiği için lanet okudu.

Uras'ın Çetin'den neden hoşlanmadığını şimdi anlıyordum. "Üzgünüm gitmeliyim." deyip kıpırdandım.

Bileğimden tuttu. "Derin lütfen gitme." dedi kalmam için istekli bakışlarla.

Tam bu sırada megafondan gelen insanın kulağını kapatmak isteyeceği bir ses yükseldi.

Bu sırada koltuğa yeniden yerleştim. Kalkmak için artık çok geçti; maç başlamıştı.

Sunucu kalabalığı coşturacak bir konuşma yaparak dövüşçülerin yerlerini almasını sağladı.

Uras ringin kenarlıklarının eğilerek arasından geçti. Üstü çıplak, rahat ve telaşsız gözüküyordu.

Taki benimle göz göze gelene ve Çetin'in yanında oturduğumu fark edene kadar... Yüzünde kısa bir anlağına rahatsız bir ifade belirdi.

Daha sonra bakışları artık solgun, sert ve rakibinin üzerindeydi. Düdük sesi duyulduğunda ilk hamleyi rakibinin yapmasına izin verdi fakat suratına doğru gelen yumru teğet geçti. Daha  sonraki hamleyi yapan oydu. Fakat rakibi yumruğunu savuşturdu veya yalnızca Uras'ın duyabileceği yükseklikte bir şeyler söyledi. Uras rakibine öldürmek istiyormuş gibi bakıyordu. Adam bir hamle daha yapmaya yeltendiğinde Uras kendini savunmaya almadı bile ve Uras'ın suratına sağlam bir yumruk indirdi.

Uras kocaman sırıttığında dişlerinin üzerine bulaşan kanı tükürdü.

Rakiplerinin ona bir kaç kere vurmasına izin verdiğinden daha önce bahsetmiş olsada dehşete düşmüş gibi gözlerim kocaman açıldı.

Uras da bir hamle yaparak döndü ve  dirseğini rakibinin suratına geçirince adamın burnu kanadı ve inledi.

Bunu yapamazdım. Onu böyle görmek hoşuma gitmemişti. Çetin'e döndüm ve "Üzgünüm gitmeliyim."

Elimi tuttu. "Derin, lütfen konuşmadan gitme. Bundan bende nefret ediyorum. Sana bu yüzden söylemedim. Benden uzaklaşmanı istemedim. Lütfen gitme!"

Bakışları endişe içindeydi ve elimi sıkıca kavramıştı. Ona hayır demeliydim ama gerçekten üzgün görünüyordu ve ne demem gerektiği konusunda kafam feci halde karışmıştı. Bakışlarım bir kez daha Uras'ı bulduğunda onun bakışlarının elimin üzerinde duran Çetin'in elinde olduğunu fark ettim. Bu fırsattan yararlana rakibi Uras'ın boynunu kalın kollarıyla sıkıştırmıştı.

Sunucu, "Bugün neyin var Tilki senin?Fazla dikkatsizssin." dedi megafonla kalabalığın sesini bastırarak.

Hızla elimi çektim. Dikkatinin dağılması benim suçumdu. "Yarın konuşuruz. Söz veriyorum." dedim ve hızla kalabalığın arasına karışarak ilerledim.

Daha sonra çıkış kapasını buldum ve mümkün olduğunca çabuk adımlarla İdil'in arabasını park ettiğimiz yere gittim.

Eren beni görüğünde rahatlamış bir şekilde nefes verdi. "Sonunda!" Omuzlarımdan tuttu. "Tek parçasın."

"Konuştunuz mu?" diye sordu İdil.

"Pek sayılmaz." dedim. "Hadi gidelim." Gitmek zorunda olduğum için nefret etmiştim. Uras'ın iyi olduğundan emin olmak istiyordum. Ama orada bulunmam yalnızca onu endişelendirecek ve dikkatini dağıtacaktı. Bu yüzden istemeye istemeye arabada yerimi aldım.

Bölümü beğendiyseniz oylamayı ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın :)


Continue Reading

You'll Also Like

590K 39.2K 29
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1M 58.9K 40
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
2.1M 130K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
25.2M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...