ANAHTAR

By S-Mare

2.2M 100K 27.3K

'Mara' ismi annesinin ona tek hediyesiydi. İsminin anlamı acı olsa da, annesi ona bambaşka bir amaçla vermişt... More

ANAHTAR🗝Tanıtım Videosu
1🗝'Kalkan'
2🗝'Melek Kokusu'
3🗝'Kaybolmuş'
4🗝'Hissetmek'
6🗝'Gerçekler'
7🗝'Kurt-Kuzu'
8🗝'Şeytan Prens'
9🗝'Ölü Beden'
10🗝'Anlaşma'
11🗝'Şeytancık'
12🗝Teklif
13🗝'İmza'
14🗝'Zebani!'
15🗝'Son'
16🗝'Koku'
17🗝'Ölüm Öpücüğü'
18🗝'Sessiz Adımlar'
19🗝'Çığlık'
20🗝'Büyü'
21🗝'Oyuncak'
22🗝'Günaha Davet!'
23🗝'Misafir'
24🗝'Tercih'
25🗝'Ses'
26🗝'Matador'
27🗝'Öpücük'
28🗝'Mağlup'
29🗝'Alerji'
30🗝'Sırlar'
31🗝'Seçim'
32🗝'Yaratık'
33🗝'Tren'
34🗝'Esir'
35🗝'Kara Düş'
36🗝'Yalan'
37🗝'Hediye'
38🗝'Yeniden Doğuş'

5🗝'Yok Oluş'

43.6K 3.1K 540
By S-Mare

Multimedya: Sia - Angel By The Wings

Keyifli Okumalar...

🔱

"Şeytanla oyun oynayacak kadar cesursun ha! Peki hiç bir melekle oyun oynadın mı?"
🔱

🗝

Bir kaç saniye karşımdaki esmer çocuğa bakıp sözlerinden bir anlam çıkarmaya çalıştım ama yakıcı kokusu uyuşturucu gibi bir etki bırakıyordu üzerimde ve düşünemeyi bırak nefes almam bile zorlaşıyordu.

Sanki yeterince yakınımda değilmiş gibi bana doğru bir adım daha atmaya yeltenince hızlı davranıp aramızda yeterince mesafe bırakarak geriledim. Hareketimden sonra dudakları kenara yukarı kıvrılmıştı. Ne yani benimle eğleniyor muydu?

Kokusununda, garipliğininde canı cehennemeydi!

Ben Mara'ydım, herhangi başka biri değil. Güçsüz ve oynanabilecek bir kız hiç olmamıştım, olmayacaktım da. İçimdeki öfkeyle vücudumun titremesi yavaşça azaldı ve duruşumu dikleştirdim.

"Amacın ne bilmiyorum sert çocuk ama arabama sakın bir daha dokunmaya kalkma!" dedim dişlerimin arasından. O göz ucuyla benim bebeğime bakarken, "Ve..." diye devam ettim. "Beni korumaya bir daha yeltenme bile. Korumaya muhtaç birini arıyorsan..." Okulu işaret ettim. "İçeri gir ve etrafına şöyle bir bak. Bir kaç tanesi hemen kendini belli eder."

"Az önce sen de onlardan biri gibi görünüyordun." dedi eğlenen bir sesle.

Çünkü lanet bir çift kanat aklımı allak bullak etmişti ama tekrarı olmayacak. Asla!

"Bir daha az öncenin bahsini açarsan bile canını yakarım."

Yine bana doğru bir adım atmaya çalıştı ve ben yine istemsizce geriledim. "Sözlerin kadar duruşunu da düzeltmelisin." dedi. "Korkusuz sözler ama korkak bir ruh."

Yapma Mara! Hayır, sakin ol!

"Ne kadar korkusuz olduğumu görmek istemezsin."

"İstiyorum." diye meydan okudu. "Hadi göster bana cesur melekcik!"

Sakin olma Mara! Sakinliğin canı cehenneme!

Ona doğru adım atan bu kez bendim. Yakıcı kokusunu olabildiğince az solumaya özel göstererek tam önünde durdum. Damien ise dikkatle beni izliyordu. Elimi yüzüne uzattım ve avuç içimi yanağına yasladım. "İstiyorsun." dedim ve teniyle temas edip karıncalanan elimi yavaşça boynuna doğru indirdim.

Güldü. Bende güldüm ama ardından gelen o iki saniyede ellerim yakalarını kavradı ve sırtını en yakın arabanın kaputuna vurdum.

Lanet olsun! Bebeğim özür dilerim, özür dilerim.

"Melekciği kızdırdın!" diye tısladım. "Arabama bu ikinci dokunuşun. Tekrarında arabanı hurdaya çıkmış olarak bulursun."

Hareketime mi yoksa sözlerime mi şaşırdığını bilemesemde bir kaç saniye öylece bana baktı. Ardından yavaşça kendini yukarı itip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yine dudaklarımdaki o yakıcı karıncalanmayla tedirgin olsam da geri çekilmedim.

Damien gözlerini gözlerime dikerek, "Deneme bile!" dedi tehditkâr sesiyle.

Keyfim yerine gelmişti. "Hangisi senin? Ya da dur! Ben tahmin edeyim." Ellerimi geri çekip park alanındaki yeni arabalara yöneldim. Omuzumun üzerinden ona baktığımda dişlerini sıkmaktan kasılan yüzüyle beni izliyordu ama beni durdurmak için herhangi bir harekette göstermiyordu. Belki de benden herhangi bir tehlike sezmiyordu.

Ne kadar da yanlış bir sezi halbuki.

Önce kırmızı spor arabayı gösterdim ve, "Bu mu?" dedim. Yüzünde herhangi bir değişim olmadı ama bana cevapta vermedi. Tepkisizliği üzerine bu kez siyah jipin yanına yürüdüm. "Ya da bu?"

Anında gözleri kısıldı ve, "Aklından geçen her neyse yapmamanı tavsiye ederim." dedi dişlerinin arasından. Demek okulun şeytanı olma adayı büyük arabalar seviyordu.

Arabayı şöyle bir süzdüm. Güzeldi. Yazık olacaktı ama acıyacak değildim. Özellikle bebeğim bana oradan üzgün gözlerle bakarken.

"Neyi yapmayayım?" diye sordum başımı yana yatırarak. İşaret parmağımdaki beyaz taşlı yüzüğün taşını arabanın yanına yasladım ve çıkan iğrenç sesle beraber boydan boya bir çizik attım. "Bunu mu?"

Başını iki yana salladı ve öfkeyle, "Başın büyük belada." dedi ama yerinden kımıldamadı. Belli ki kendini tutuyordu. Eh, herzaman babası şerif olan bir kıza bulaştığını sanmıyordum zaten.

"Öyle mi?" dedim ve aynı işlemi bu kez yaptığım çizginin altından tekrarladım. "Bil bakalım kimin umurunda." Sırıttım. "Mesela benim değil."

Yüzü kaskatı kesilmişken yine de hiçbir hareket belirtisi göstermedi. Sonra katı ifadesi silindi ve şeytani bir gülüşle dudakları yukarı kıvrıldı. "Cesursun, kabul melekcik!" dedi yüzündeki karanlık gülümsemeden hiçbir şey eksiltmeyerek. "Güçlü bir meleğin arabasına böyle iki çizgi bırakmak kimsenin cesaret edeceği bir şey değil."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne ara melek oldun?"

Yüzünü buruşturdu ve, "Değilim." dedi. Hala bana bakarken işaret parmağıyla arkasını işaret etti. "Ama o hep öyleydi."

Gözlerimi işaret ettiği yere çevirdim ve Blake'in öfkeyle kararan mavi gözleriyle karşılaştım. Bir bana bir siyah jipteki sanatıma baktı. Yüzü kasıldı ve gözleri yine gözlerime tırmandı.

Tanrım! İlk defa büyük bir tuzağa kendi ayağımla düşmüştüm.

Şaşkınlıkla irileşen gözlerim tekrar Damien'ı bulduğunda yutkundum. O ise keyifli ifadesine bir kaç kat daha ekledi. "Şeytanla oynama kızım! Yanan sen olursun."

Arkasını dönüp giderken hala öylece bana bakan Blake'in yanında duraksadı. Ona aşağılayıcı bir bakış atarken Blake'de aynı bakışlarla ona cevap verdi ama ikisi de tek kelime etmedi. Sonra Damien başını bana çevirdi.

"Kırmızıyı severim melekcik! Ama aynı şey arabama dokunanlar için geçerli değil. Emin ol, öfkeli halimi görmek istemezsin." Ses tonundaki ani soğukluk beni hazırlıksız yakalayıp ürpertirken Damien bir kaç saniye soğuk, siyah gözleriyle bana bakıp başını çevirdi ve gözden kayboldu.

Blake sonunda hareket edip bana doğru gelmeye başlarken sırıtıp ellerimi kaldırdım. "Oyuna geldim. Yemin ederim, bu arabayı onun sanmıştım."

Yanımda durdu ve mavi gözleriyle bir kaç saniye arabasını nasıl mahvettiğimi inceledi. Sonra o açık mavi gözler beni buldu. Şimdi tıpkı buz kristalleri gibiydiler. "Şeytanla oyun oynayacak kadar cesursun ha! Peki hiç bir melekle oyun oynadın mı?"

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. Yine mi? Bu garip konuşmalar artık bende kusma isteği uyandırıyordu. "Tanrım!" diyerek göz devirdim. "Melekler oyun oynar mı acaba? Ben şahsen biraz meşgul olduklarını düşünüyorum."

Tek kaşı havalandı ve "Hayır!" dedi net bir sesle. "Oyun oynamazlar ama yapılana karşılık verirler."

Elimi yakalayıp yüzüğü parmağımdan tek bir hareketle çıkardı. Hızına rağmen yüzüğü kolaylıkla parmağımdan almıştı. Dokunuşu yine garip hisleri içime ekerken onu engellemekte çok geç davranmıştım. Damien'la temas etmek bir ısıtıcıya dokunmak gibiydi ama Blake'in dokunuşu insanı garip bir şekilde rahatlatıyordu.

Yanlızca bir kaç saniye sonra benim arabamın yanındaydı ve az önce tenime işlediği rahatlama kendini korkuya bıraktı.

'Karşılık verir!'

Aman Tanrım! Hayır, hayır!

Yüzüğü beyaz şeytanıma yaklaştırmıştı ki, "Dur!" dedim panikle. Şu an gözümde o aç bir aslan, arabam ise yemesi gereken bir bizondu. "Ona dokunmazsan, ne istersen yaparım."

Elini çekmeden başını bana çevirdi. "Bir meleğe büyük sözler verme."

"Bak! Aranızdaki bu melek şeytan muhabbeti umurumda değil. Oyuna geldim ve hata yaptım. Sorumluluğunu üzerime alıyorum. İstersen arabanı boyatırım, yemin ederim." Ben Mara Kington, şu an bir çocuğa neredeyse yalvarıyordum çünkü Blake'in gözlerinde gerçekten bunu yapabileceğini belirten o ifade vardı. Biliyordum çünkü bende genelde öyle bakardım.

"Pekala Mara." dediğinde derin bir nefes alıp rahatladım, ta ki o tekrar konuşana kadar. "Şu kölelik teklifini kabul ediyorum."

"Ama boya..."

"Kârlı vaadleri daha çok dikkate alırım ve itiraf ediyorum ki bu daha çok hoşuma gitti. Arabamı ben de boyatabilirim ama herzaman senin gibi bir melek kölem olmayı teklif etmiyor."

Lanet olasıca Damien! Şu an gözlerini kızgın şişle oyup eline vermek istiyorum. Arabamla defalarca üzerinden geçip seni asfalta kazımak istiyorum.

İçimdeki Damien'a karşı katliam planları devam ederken, "Öyle olsun!" dedim dişlerimin arasından.

🗝

Blake'le yan yana okul koridorlarında yürürken bu kez normalden daha fazla göz üzerimizdeydi. Normalden daha fazla mı? Tanrı aşkına, tüm koridor bize bakıyordu.

Dişlerimi dudağıma geçirmemek için kendimi zor tuttum ve Blake'e baktım. Tüm gözlerin üzerinde olmasını ya umursamıyordu ya da buna fazlasıyla alışkındı. Keskinlikle iki seçenekte doğruydu. "Ben..." demiştim ki, "Yanımdan ayrılma köle." diye sözümü kesti.

"Yapışık ikiz gibi mi dolaşacağız yani?" Bu çok... kafamı duvarlara sürmelikti ki birazdan onu bile yapacak gibiydim.

"Çekingen bir kız değilsin ama yine de göz önünde bulunmak hoşuna gitmiyor. Bunun senin hoşuna gitmemesi..." dedi ve güldü. "Benim hoşuma gidiyor."

Arabasını mahvettin Mara! Suçlusun ve bir salaklık edip söz verdin. O yüzden fiyakasını bozma planlarını aslıya al! Şimdilik...

Öfkeli bir soluk alıp önüme dönerken gözlerim kolundaki bilekliğe takıldı. Beyaz garip bir metaldendi ve üzerinde yazılar Viking alfabesine benziyordu. Tabii ki değildi ve ben bu şekilleri hiçbir alfabede görmemiştim. Kimbilir hangi dildendi? Sonuçta dünyadaki tüm alfabeleri bilmem pek mümkün değildi.

Yine de içimdeki merakla, "Ne yazıyor?" diye sordum. Başını bana çevirince gözlerimle bilekliği işaret ettim. O da kolunu kaldırıp bilekliğe baktı.

"Yok oluş." dedi düz bir sesle.

İlginç bir cümle seçimiydi. Biraz da ürkütücüydü, kabul. "Peki hangi alfabeyle yazılmış? Bu harfleri daha önce hiç görmedim."

"Kimse göremez Mara." dedi ve vurguladı. "Bizim gibi olmayan hiçkimse..."

"Anlamadım." Zaten normal bir cevap beklemek benim aptallığımdı.

"Kendin bulmaya ne dersin?" dedi ve bilekliği kolundan çıkarıp bana uzattı.

"Bunu bana mı veriyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırıp. Sonra elinden almayıp geri çekildim. "Kalsın. Muhtemelen değerli bir şeydir. Sadece meraktan sormuştum."

"Öğrenmek istemiyor musun?"

Hayır!

Tanrım evet!

Yine de, "Hediyeleşecek yaşı geçtik bence." dedim.

"Bu bir hediye değil Mara." dedi ve bileğimi kavradı. Parmak uçları artık aşina olduğun o hissi vücuma yaymaya başlarken Blake bilekliği bileğime taktı ve yüzüme baktı. "Eğer alfabeyi bulabilirsen bilekliği bana geri verirsin..."

"Ya bulamazsam." dedim merakla.

"Bulamazsan senin olur."

Yüzümü buruşturdum. "Bu çok saçma bir oyun değil mi? Kaybediyorum ama bileklik benim oluyor."

Gülümsedi. "Unutuyorsun Mara. Melekler oyun oynamaz."

Biri ego mu demişti? Hem hangi erkek kendinden melek diye bahsederdi ki?

"Bu oyun değilse ne o zaman?"

"Sınav." dedi bilmece gibi konuşarak. "Hafızanı zorla Mara. Sen çok daha fazlasını biliyorsun ve sen hatırlayana kadar bu bileklik senin koruyucun olsun."

İç geçirdim. Tüm bu konuşmaları o kadar yorucuydu ki matematik sorusu çözmek bile daha kolaydı. "Sence bir bileklik beni koruyabi-"

"Mara!" diye üzgün bir ses sözümü böldü. Sarı saçları, bebeksi yüzü ve tabii ki düşük çenesiyle Sarah yanımda bitmişti ve hafif kızarmış yeşil gözleriyle bana bakıyordu.

Blake kulağıma eğildi. "Sonra görüşürüz köle." diyerek fısıldayıp güldü ve yanımdan uzaklaştı.

Süper zamanlama Sarah! Her zamanki gibi...

O sorularına başlamadan, "N'oldu?" dedim sesimi zoraki ilgili tutmaya çalışarak. Sorduğum soru fazlasıyla saçma geldi o an. Kızın arabası hurdaya çıkmıştı, başka ne olabilirdi ki? "Arabanı sigorta karşılaya-"

"Tim'i Amanda'yla öpüşürken gördüm. İnanabiliyor musun? O sürtük daha dün Ryan'dan ayrıldı ve anında benim erkeğimi ayarttı."

Benim erkeğim? Bu kız içsel fantezi dünyasında neler yaşıyordu acaba? Ah, hayır! Düşünmek bile istemiyorum.

Yapmam gereken şey basitti: Ona boşa gidecek bir parça özgüven eklemek ve başımdan atmak... "Sarah ne var, biliyor musun? Bence sen Amanda'dan çok daha güzelsin. Onun senin yanında esamesi bile okunamaz. Git ve erkeğini o sürtükten al."

Gözleri şaşkınlıkla irileşti. "Ciddi misin sen?" Eh, her zaman benden böyle sözler duyamazdı, haliyle şaşırması normaldi.

"Elbette. Yapabilirsin kızım. Sana güveniyorum."

Birden bana sarıldı. İşte bunu hesap etmemiştim, yine de tepkisiz kalıp geri çekilmesini bekledim. "Teşekkür ederim Mara. Sen gerçek bir dostsun."

Uf! İşte bu ağır olmuştu.

"Sende öyle Sarah." Tamamiyle yalan! Sol tarafımdaki melek yine fazla mesai yapıyordu.

Sarah geri çekildi ve gülümsedi. Tam arkasını dönüp gidecekti ki duraksayıp, "Bilekliğin yeni mi?" diye sordu.

"Sayılır." dedim sorgulamamasını belirten bir sesle. Tabii ki sorguladı.

"Çok güzelmiş ama sanki bunu başka birinde de gördüm." Sonra tek kaşını kaldırıp, "Bu arada Blake'le baya samimi olmuşsunuz." dedi imalı bir sesle.

Sorgulama demiştim Sarah!

Son söylediklerini duymadan gelerek, "Garip yazılı bileklikler işte. Moda bilirsin. Herkes de var." dedim.

Bileğimi tutup kaldırdı ve bilekliği inceleyip, "Yazılı mı?" dedi. "Bunda tek bir çizik bile yok Mara ama yine de bu şey fazlasıyla göz alıcı."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yok? Şu garip şekilleri görmüyor musun?"

Şaşkın bir şekilde bana baktı ve sonra güldü. "Senin bu ciddi ifadenle yaptığın şakalarına bayılıyorum. Her neyse gidip şu sürtüğü bulayım ben." Arkasını dönüp hızla gözden kaybolurken ben hala kolumdaki bilekliğe bakıyordum. Diğer elimi kaldırıp parmaklarımı bilekliğin üzerindeki oymalı garip şekillerin üzerinde gezdirdim.

Sarah bunu nasıl görmezdi? Ve o an Blake'in sözleri zihnimde tekrarladı.

'Kimse göremez Mara. Bizim gibi olmayan hiçkimse...'

🗝

Son dersten sonra kendimi eve atmak için sabırsızlanıyordum. O an bugün akşam yemeğini hazırlama sırasının bende olduğu aklıma geldi ve yüzüm düştü. Sorun şuydu ki benim yemek yapma isteğim sıfırdı. Yemek yapmayı severdim ama şu an bu hiç ilgi çekici gelmiyordu. Pizza söylemek müthiş bir fikir gibi geldi gözüme. Babam biraz homurdanacaktı tabii ama hastane maratonu sonrası bir şey söylemezdi herhalde.

Kitaplarımı dolabıma fırlatırcasına atıp kapağı kapatmaya yeltenmiştim ki biri elimi yakaladı. Rahatlatıcı hissiyle Blake olduğunu düşünerek hafifçe geri çekilip ona baktım. Tanımadığım bir kızdı. Hafif gölgeli sarı saçları ve açık mavi gözleriyle oldukça güzeldi. Hayır oldukça biraz hafif kalırdı, şayet kız bir içim suydu.

Mavi gözleri şaşırmış gibi irileşmişti ve eli hala elimin üzerindeydi. Tanrım, yoksa...

"Baştan söyleyeyim tipim değilsin." dedim ciddiyetle.

"Yüce Tanrım!" dedi kız hayret eder gibi. "Bu muhteşem!"

Elimi sertçe elinden kurtardım ve aynı sert hareketle dolabımı kapattım. Tamamen kıza dönüp, "Aklından neler geçiyor bilmiyorum." dedim. "Ama homoseksüel değilim."

Kız etrafına bakındı ve aynı anda bileğimi kavrayıp beni peşi sıra çekiştirmeye başladı. Kolumdaki parmakları yine tıpkı Blake'in dokunuşu gibi huzur verici bir his bıraktı bedenimde. O an kızın Blake'i andırdığını fark ettim. Kardeşi olmalıydı ama Sarah bundan hiç bahsetmemişti. Belki de yanlış bilgi vermişti. İkizler belli ki Blake ve bu sarışın kızdı.

Kolumu çektim ama kız kırılgan görüntüsüne rağmen fena güçlüydü. "Derdin ne senin?" diye çıkışıp tekrar kolumu kurtarmayı denedim. O ise kızlar tuvaletine girene kadar ne konuştu ne de kolumu bıraktı. İçeri girmemizle elini kolumdan çekti ve kapıyı kilitledi.

Yok artık!

"Bak kızım!" dedim öfkelenerek. "Sana söyledim. Ben-"

"İnanamıyorum." dedi kız haddinden fazla bir heyecanla. "Benim türümdensin ve aynı okuldayız. Burada bizden başka birini görmeyi beklemiyordum. Bu süper bir şey."

"Ne türünden? Ne türünden?" dedim şaşkınlıkla.

Yine bileğimi yakaladı ve Blake'in verdiği bilekliğin üzerinde işaret parmağını hareket ettirdi. "Güçlü bir melek olmalısın. Bu silah bende bile yok."

Silah mı? Bu kız ne saçmalıyordu acaba?

Elini çekip konuşmasına hız kesmeden devam etti. "Seninle çok iyi anlaşacağız. Benim adım Sophia. Yani insan ismim bu. En azından ailem bana bir melek ismi vermiş ama gerçek adım Anael. Peki senin adın ne?"

"Kızım senin kapatma düğmen nerede? Yemin ederim Sarah'tan bile fazla konuşuyorsun. Blake'ten mi öğrendin bu melek muhabbetini? Ama artık kusacağım, gerçekten kusacağım."

"Blake mi?" dedi kaşlarını çatarak. "Onunla tanıştın mı? Ah, seni bulmuş olmasına neden şaşırıyorsam? Kokumuz ve dokunuşumuz bizi birbirimize belirgin kılar."

"Kızım..." dedim dişlerimin arasından. "Kes artık saçmalamayı. Hepiniz mi böylesiniz Tanrı aşkına? Kafayı yemiş gibi konuşuyorsunuz. Kardeşin de garip ama sen ona parmak ısırtırsın."

"Damien'le de mi tanıştın?" dedi şaşkınlıkla.

"Damien'le ne alakası var ya?!" dedim artık fazlasıyla bunalarak.

"Kardeşin garip demedin mi? Damien kardeşimdir. Aslında ikizim, gerçi yine de ben ondan 3 ay küçük sayılırım, sadece insan bedenlerimizi kastediyorum. Yani bir nevi hem ikiziz hem değiliz. İnsanlar buna Süperfetasyon mu ne diyor sanırım. Çokta umurda değil aslında ne isim verdikleri, neticede onlar gerçeği bilemez." Çenem fayanslara doğru inişe geçerken o bu ifademe güldü. "Ah, biliyorum. Biraz... ironik değil mi? O güçlü bir şeytan, bense bir meleğim. Ariel'ın büyük sürprizi işte. Hem kardeşim hem ebedi düşmanım." Bana doğru eğilip sır verir gibi kulağıma fısıldadı.

"Alastor'ın kardeşi olmak her meleğe nasip olmaz. İşte o talihsiz kişi de ben oluyorum ve Ariel'ı bulduğumda bunun için onun canına okuyacağım."

🗝
Kimler bu durumda 😂

Yıldızlamayı ve yorumlamayı unutmayın ☄

Instagram: e.s.mare

Continue Reading

You'll Also Like

8.6K 1K 15
Peşindeyim Arz Alaca. Sen nereye gidersen git, peşindeyim, sevgili kurt. * 2 hafta, 14 gün. Yaşayacakları zaman ancak bu kadardı. Sürü liderinin kı...
4K 248 15
Cennet miydi güzel olan ? Yoksa gözleri mi ?
672K 30.2K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
96.4K 7.1K 34
Göz göze geldiği tüm savunmasız bedenleri ele geçirebilir. Metroda, gemide, kalabalık bir caddede... Ona her yerde rastlayabilirsiniz. Gözlerin...