Golden Black ➳ the Marauders

By adelaidediyebiri

442K 32.9K 33.5K

Marigold 'Goldie' Ripley Londra'da yaşayan sıradan bir kızdır. Ancak hayatı sürpriz bir biçimde karşılaştığı... More

karakterler ⋅ birinci perde
1 ► Grimmauld Meydanı
2 ► Saksı
3 ► Diagon Yolu
4 ► Hogwarts Ekspress'i
5 ► Patronus
6 ► Harita
7 ► İtiraf
8 ► İksir
9 ► Gece Yarısı
10 ► Böcürt
11 ► Doğum Günü
12 ► Balık
13 ► Kitap
14 ► Beşinci Çapulcu
15 ► Hogsmeade
16 ► Şaka
17 ► Defter
18 ► Bela
19 ► Tehdit
20 ► Unutkan
21 ► Plan
23 ► Şans
24 ► Özür
25 ► Quidditch
26 ► Dumbledore
27 ► Barış
28 ► Teklif
29 ► İki Seçenek
30 ► Griffinhorn Partisi
31 ► Gecekuşu Okurları
32 ► Öpücük
33 ► Saldırı
34 ► Maskeler ve Gerçekler
35 ► Af
karakterler ⋅ ikinci perde
1 ◆ Forestiera Street
2 ◆ Kutlama
3 ◆ Öğrenci Başkanları
4 ◆ Masa Olayları
5 ◆ Kabul
6 ◆ Seçmeler
7 ◆ Zindanlar
8 ◆ Hırsız
9 ◆ Ölüm Yiyen
10 ◆ Canavar
11 ◆ Obliviate
12 ◆ İlk Hamle
13 ◆ Teklif
14 ◆ Longlive
15 ◆ Köstebek
16 ◆ Balo Aşkları
17 ◆ Editler
karakterler · üçüncü perde
1 ■ Altın ve Siyah
2 ■ Düğün
3 ■ Voldemort
karakterler · dördüncü perde
1 ● Aile
[perde kapanıyor]
ek bölüm; Charles Hawthrone

22 ► Enayi

6.4K 531 318
By adelaidediyebiri




"Filch 2. kat koridorunda. Mrs Norris kütüphanenin yakınlarında dolanıyor. Peeves ise zindanların o tarafta. Yol tamamen temiz." dedi James asasından fırlayan cılız ışıkta Çapulcu Haritası'nı incelerken.

Ravenclaw ortak salonuna giden merdivenlerdeydiler. Tıpkı Kehanet dersliğine giden merdivenler gibi sanki sonsuza kadar uzanıyordu Ravenclaw merdivenleri.

Sirius en önde yürüyor ve önlerini aydınlatıyordu. Goldie onun arkasında ve James en arkada bir yandan Harita'yı kontrol ederek yürüyorlardı.

Goldie, beyin jimnastiği yapmaya çalışıyordu. Kapıdan geçmeleri için ilk sınavları soru olacaktı. Eğer basit bir mantık yürütürse cevabı kolaylıkla bulabilirdi.

Matematik sınavlarına girmeden öncesi gibi hissediyordu. Sınava beş dakika kala kalemi kırılmış ve etrafta kalem dilenmeye kimse yok gibiydi. İçinden bir ses başaramayacağını haykırıyordu. Şimdi Remus'u neden reddettiğini anlamlandıramıyordu. Onun gelmesi içeri girme şanslarını neredeyse iki katına yükseltirdi.

Merdivenleri çıkarken idama giden mahkumlar gibiydi. Taştan, yer yer çatlamış merdivenleri çıkarken lisede işlediği tüm ders konularını tekrar ediyordu. Ancak kapının Victoria Dönemi hakkında bir liste sormayacağını biliyordu. Ya da Fotosentez denklemini bilmenin kapının sorusuna etkisi olmayacağının farkındaydı. Ne kadar çalışırsa çalışsın kullanması gereken mantığıydı, zihni değil.

Merdivenler bitti ve karşılarında tanıdık ahşap kapı çıktı. Bronz bir kartal işlemesi vardı üzerinde. Gecenin karanlığı ile oldukça loş görünüyordu. Goldie, diğerlerine gergin bakışlar attı ve birkaç adım öne çıkarak kapıyı tıklattı.

"Karanlık bir odada olduğunu hayal et. Nasıl dışarı çıkarsın?" dedi kapının bilindik sesi. Bir kadın sesiydi bu. Ne tiz, ne kalındı. İnsanlarla alay edermiş gibi değil, bilge bir tınıyla sorardı sorusunu.

Goldie yutkundu. Karanlık bir odadan çıkmak için kapıyı kullanması gerekirdi. Ancak karanlık bir odadaysanız kapıyı göremezdiniz.

Elleri terlemeye başladı. Goldie, teri gizlemek için ellerini pelerinin içine sakladı ve diğerlerini süzdü. James, 'düşünsem de bilemem, beynimi yormaya gerek yok' dercesine Goldie'ye bakıp omuz silkti. Asasıyla Harita'ya bakıyordu hala.

Sirius ise daha farklıydı. Düşünüyor gibi görünüyordu ancak Goldie onun düşünürken ne kadar komik göründüğünü fark etti. Dudaklarını fark etmeden ördek dudağı gibi büzmüş, gözleri kapının işlemesini inceliyordu. Saçları, kumaşın üzerinden yanaklarını kapatıyordu. Goldie, bir ara başına kumaş bağlamanın kendisini Rambo gibi göstermediğini söylemeyi aklına not etti.

Goldie tekrar düşünmeye koyuldu. Kapı bir karanlık bir odadan çıkmasını istiyordu. Soruyu içinden tekrar ederken birden beyninde ışık çaktı.

Kapı karanlık bir odadan nasıl çıkılacağını sormuyordu, hayali karanlık bir odadan nasıl çıkılacağını soruyordu.

"Buldum." diye fısıldadı erkeklere. Yüzünde, Çin Seddi kadar uzun bir gülümseme vardı.

"Eminsin değil mi?" dedi James tereddütle.

"Evet." dedi Goldie. "Hayal etmeyi bırakırsam; hayali, karanlık odadan çıkabilirim."

"Aferin!" dedi kapının sesi. "İyi bildin."

"Sen yaşayan en zeki Gryffindor'sun, farkında mısın?" dedi Sirius etkilenmiş bir şekilde Goldie'ye bakarken. Goldie ona sıcak bir gülümseme fırlattı.

Kartal başlı kolu çevirdi ve küçük bir tıkırtı duyuldu. Ravenclaw ortak salonuna gelmişlerdi.

Yıldızların dans ettiği bir kubbe vardı yukarıda. Ravenclaw ortak salonunu aydınlatan yıldızların ışıltısı ve odanın öteki tarafında şömineydi. Mavi ve bronzun sakinliği burayı da kaplamıştı. Goldie önde, diğerleri arkada içeri girdiler. Bekledikleri gibi ortak salon sessiz, sakin ve boştu.

"5 dakika sonra aşağıda buluşalım." dedi James kısık bir sesle. Sirius ve James, erkekler yatakhanesine tırmanırken Goldie kızlar yatakhanesinin merdivenlerine yöneldi.

Ravenclaw erkekler yatakhanesi Gryffindor'un aksine daha temizdi. James ve Sirius sessiz adımlarla ilerlediler yatakhane koridorlarında. Hawthorne, 7. sınıfların yatakhanesindeydi bu nedenle en üst kata çıkmaları gerekiyordu.

Gryffindor yatakhaneleri bir kata geniş geniş dağılmasına karşılık Ravenclaw yatakhaneleri her katta dört oda bulunması üzerine düzenlenmişti. Ravenclaw odaları Gryffindor odalarından daha büyük ve kalabalıktı. Onlarda her odada 8 tane yatak vardı. Gryffindor da bu sayı 6'ydı.

En üst kata çıktıklarında James 7a odasına girerken Sirius 7b odasına girdi. İkisi sessiz adımlarla Hawthrone'u arıyordu.

Sirius, nazik adımlarla yıldızların aydınlattığı odada gezindi. Tüm yataklar doluydu ve hiçbirinde Hawthrone yoktu. Sirius, Öğrenci Başkanının yatağını bulduğundan Hawthrone'u unutup onun eşyalarını karıştırdı.

Bu oldukça zordu çünkü Felix English güçlü bir büyücüydü. Eşyalarını öylece sahipsiz bırakmayacak kadar da akıllıydı. Sirius, Felix hakkında normal bir öğrencinin bileceğinden fazla şey biliyordu. Bunun nedeni elbette Lily ile aralarında bulunan isimlendirilmemiş ilişkiydi.

Felix English, James'in uçarı kimliğinin aksine gayet dikkatli ve kuralcı biriydi. Profesörlerle arası iyiydi ve Sirius'a göre onu tanımlayabilecek en iyi kelime 'sıkıcı'ydı.

Yatakta uyurken bir melek gibi görünüyordu. Sarıya çalan saçları, James'in aksine, düzgünce taranmıştı. Geceleri bile nasıl bu kadar düzgün olduklarını bilmiyordu Sirius. Kendi saçları her sabah kuş yuvasına dönerdi genelde.

Felix'in uzun sayılabilecek bir yüzü vardı. Gözleri mide bulandırıcı bir sakinlikle kısılırdı. İfadeleri ağır çekimde oluşurdu sanki. Sirius, maviden onun gözleri nedeniyle nefret etmişti. Sirius, Lily'nin bu çocukta ne bulduğunu asla anlayamadı.

Tabi bu nefreti gayet karşılıklıydı. Geçen sene tüm Büyük Salon'un önünde kafasından aşağı boşalttıkları baykuş pisliğini hatırladı. Felix'in herkese rezil olmasını izlemenin nefis bir tadı vardı.

Ancak James yönünden bu hiç iyi bir iş değildi. Lily ile çok büyük bir kavga etmişlerdi ve Sirius, Lily daha zalim biri olsaydı James'i kıtır kıtır yiyebileceğine emindi

Sirius, Felix'i incelemeyi kesti. Ona baktıkça sinirleri geriliyordu. 

Bir hışımla dolabı açtı ve kıyafetlerin arasını kontrol etmeye koyuldu. Orada Pelerin yoktu. Daha sonra çekmeceleri ve son olarak sandığı kontrol etti ancak orada da yoktu.

Koridora tekrar çıktığında James'in beklediğini gördü.

"Bulabildin mi?" dedi James umutsuz bir sesle.

"Hayır, Felix'i de aradım. Onda da yok." dedi Sirius kısık bir sesle.

"Ben 7c'ye bakıyorum, sen 7d'ye bak." dedi James ve Felix'in ismini anmasıyla daha da düşen moraliyle 7c yatakhanesine gitti.

Sirius, James'in haline iç geçirdi ve sessiz adımlarla 7d'ye girdi.

Sirius, tüm yatakları kontrol ederken bir yatağın boş olduğunu gördü. Yorgan hiç dokunulmamıştı. Başta onu boş bir yatak sandı ancak yatağın altında parlak bir sandık vardı.

Sirius, hızlı adımlarla yatağın yanına geldi ve sandığın üzerinde yazan harfleri okudu.

"C.H."

H, Hawthrone'un H'si olabilirdi. Hızla masanın üzerinde ki kitapları karıştırdı. Sonunda Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar? kitabının üstünde yazan isme ilişti gözleri.

"Charles Hawthrone."

Sirius vakit kaybetmeden yatakhaneden fırladı ve James'e çağırdı. Charles'ın Harita'da nnerede olduğunu bulmaları gerekiyordu.

Koridora çömeldiler ve Harita'yı yere serdiler. İki çift göz tüm şato boyunca ismi aramaya koyuldu. Sonunda isi Astronomi Kulesi'nin yanında gördüler.

"Goldie'yi bulmalıyız." dedi Sirius kısık fakat bir o kadar heyecanlı bir sesle. James'in cevap vermesine fırsat tanımadan merdivenler üçer beşer inmeye koyuldu.

Çıkış kapısına yaklaşmıştı ki Sirius karanlıkta birine çarptı. Kız, inleyerek geri çekilirken asasından bir ışık yakıp Sirius'un yüzüne tuttu.

"Ah- siz miydiniz?" dedi Goldie nefes nefese.

"Şu asayı indirir misin?" dedi Sirius ellerini gözlerine siper yaparak.

"Affedersin." dedi Goldie bir çırpıda. "Nox."

"Bir şey buldun mu?" dedi James.

"Hayır, az daha yakalanıyordum ama." dedi Goldie karanlıkta iki boş yüze bakarak.

"Biz bulduk." dedi Sirius. "Yani ben buldum. Hawthorne yatağında yok. Astronomi kulesinde."

"O zaman Pelerin Hawthrone'da." dedi James.

"Hayır." dedi Goldie onu bölerek. "Cezaya kalmış olmasın? Geçen ay ben Astronomi Kulesinde cezaya kalmıştım."

"Olabilir. O halde ikiye ayrılıyoruz." dedi Sirius. Diğerleri cevap vermeyince devam etti. "Erkek sınıf Başkanlarını hala araştırmadık. Pelerin onlarda da olabilir Hawthrone'da da."

"Ben Hawthrone'u bulmaya gideceğim. Kızlarda olmadığını anladık zaten." dedi Goldie kendinden emin bir tavırla. "Biriniz benimle gelsin. Diğeri araştırsın, bulamazsa Gryffindor ortak salonuna dönsün."

"Mantıklı." dedi James. "Ama hangimiz gidecek?"

"Astronomi kulesine çıkmak demek 932 basamağı çıkmayı kabul etmek." dedi Goldie. "Tabi Ravenclaw merdivenlerini de sayarsak-"

"Ben kalıyorum." diye atladı James. "O merdivenlerden ölüm bile çıkamaz."

"Öyleyse ben gidiyorum." dedi Sirius sıkıntıyla. "Umarım aşırı merdivenden ölmeyiz."

"Harita sizde kalsın." dedi James sırıtarak. "İyi şanslar."

"İyi şanslar." dedi Sirius ve Goldie bir ağızdan. James, yukarıya yönelirken Goldie ve Sirius Ravenclaw ortak salonundan çıktı.

*

Astronomi kulesine çıktıklarında Goldie ve Sirius aşırı dozda merdivenden ölmediklerine şükrediyorlardı. Haritadan takip ettikleri kadarıyla Hawthrone hiç yerinden oynamamıştı. Bu durum ikisini daha işkillendiriyordu.

Astronomi kulesi, Hogwarts'ın en yüksek kulesi sayılırdı. Oraya çıktığınızda Kara Göl'ü, Yasak Orman'ı, uzayıp giden yolları görebilirdiniz. Goldie'nin burada geçirdiği sabahlar hayatının en harika anlarından biriydi. Güneşin doğuşunu izlemek insana umut verirdi.

Ancak o gece Astronomi Kulesine giderken hissettiği son şey umuttu Goldie'nin. İçinde anlaşılmaz bir duygu vardı. İçten içe bunu korku olarak adlandırıyordu. Korkuyordu çünkü karşısında güçlü biri değil, zeki biri vardı.

Astronomi Kulesi ortalama bir sınıfın neredeyse iki katıydı. Daire biçiminde inşa edilmişti. Giriş merdivenleri kulenin Güney yakasındaydı. Kulenin tam ortasında çapı iki metre olan Güneş Sistemi modeli vardı. Model metaldi.

Kenar duvarlar klasik bir kulede olduğu gibi kat kat inşa edilmişti. Neredeyse kulenin yarısını kaplayan bir çatı vardı. Kulenin dışı, iç taraftan birkaç basamak yukarıdaydı. Basamakların yukarısında her öğrenci için birer teleskop ve masa yer alırdı.

Goldie ve Sirius, önlem olsun diye asalarını ellerinde tutuyorlardı. Birkaç basamak kala Sirius Harita'yı kapattı ve iç cebine koydu. Onu bir defa daha kaybetmek istemiyordu.

Kuleye vardıklarında çoğu zaman olduğu gibi karanlık olduğunu gördüler. Yıldızlı gece etrafı aydınlatıyordu ancak o gün ortada bir ay yoktu. Bu nedenle karanlık tehlikeli bir düşman edasıyla içine çekmişti Astronomi Kulesini.

"Ben de nerede kaldınız diyordum." dedi bir ses. Minyatür Güneş Sistemi'nin arkasında ki basamaklardan geliyordu. Ne ince, ne kalındı. Dikkat çekici derecede alaycı, anormal derece de sakin, korkutucu derecede sıradandı.

Goldie ve Sirius, birbirlerine daha da yaklaştılar. İçten içe bir korku kaplamıştı içlerini. Remus'un, Hawthrone hakkında neler dediğini hatırlıyordu Goldie. Tüyler ürperticiydi.

"Bir selam dahi vermeyecek misiniz?" dedi Charles Hawthrone oturduğu yerden. Soluk ışıklar bile yüzünün beyazlığını gideremiyordu. Çakır gözleri pasparlaktı. Ancak bu parlaklık onlara can vermiyordu. Goldie'nin çakır gözlerine nazaran hiç olmadıkları kadar ölüydüler.

Goldie, sonunda gözlerini Charles'tan çekip yanında duran Pelerin'e getirdi. İşte Görünmezlik Pelerini orada duruyordu. Uzanıp alabilecek kadar yakın, tutamayacak kadar uzaktı.

"Uzatmaya gerek yok." dedi Sirius asasını tehditkar biçimde tutarken. "Pelerini ver."

"Aslında Black, sana teşekkür etmeliyim." dedi Charles hiç içten olmayan bir gülüşle. "Sen olmasan Pelerini alamazdım."

"Boş konuşma." dedi Goldie.

"ah- biricik Gryffindor'lu arkadaşım da buradaymış. Hiç arayıp sormuyorsun." dedi Charles Goldie'ye gülümseyerek.

"O senin nasıl arkadaşın oluyor?" dedi Sirius Goldie'ye dönerek. Gözlerinde anlaşılmaz bir ifade vardı. Sinirli, meraklı, şaşkın değildi. Anlaşılmaz bir boşluk vardı gözbebeklerinde saklanan. Ya da tüm duyguları karanlığa kaçmıştı.

"Arkadaşım değil." dedi Goldie. "Karışık bir mesele."

"Hadi ama Ripley! Kalbimi kırıyorsun." dedi Charles kaşlarını kaldırarak.

"Olmayan şeyler kırılmaz Hawthrone." dedi Goldie sert bir tavırla. Charles'ın yüz ifadesi hiç değişmedi.

"Evet, ama ben Sirius'un karizmasını kırdım." dedi Charles ve sonra yüz buruşturdu. "Karizma çizmekle kullanılırdı değil mi? Yine tutturamadım."

"Senin karizmanı mı çizdi?" dedi Goldie tek kaşını kaldırarak. Sonra kurduğu cümlenin mantıksızlığına yüz buruşturdu. Fakat Sirius'un onu dinler bir hali yoktu.

"Demek sendin." dedi sinirle Sirius. Asasını bir büyü yapmak için kaldırmıştı.

"Bir dakika! Ne oluyor burada?" dedi Goldie bir adım öne çıkarak.

"Yoksa arkadaşına söylemedin mi?" dedi Charles şaşkınlıkla.

"Neyi söylemedin?" dedi Goldie sinirle.

Sirius cevap vermek istiyor gibiydi fakat söyleyemezdi. Dudaklarını aralamasına kalmadan bir hareketlilik oluştu. Charles, ilk defa asasını kaldırmıştı. Daha ikisi kafasını çevirmeden büyüyü yapmıştı bile.

Sirius'un alnını kaplayan o kumaş parçası havaya fırladı. Sirius, onu yakalamak için bir hamle etti ancak parmakları boşluktan başkasını bulamadı. Goldie, Sirius'un alnında yazan yazıyı içinden okuduğunda gülmek ile sinirlenmek arasında kalmıştı.

Kafasında 'enayi' yazısıyla dolaşan Sirius'a mı gülmeliydi yoksa ona bunu yapan Charles'a sinirlenmeli miydi?


**

*Jily'cilerin gazabına uğramayı bekliyor*

Evet! Sonunda eve döndüm. Bunun anlamı sizi giflere boğacağım.

İşin şaka kısmını geçersek yaklaşık 50 kadar gif var elimde. Hikayede paylaşırım diye indirmiştim ancak paylaşmaya fırsat olmadı. Artık giflerle burada olacağı inşallah.

Bölümü yazarken cidden de Sirius'a gülmek ve Chalres'a sinirlenmek arasında kaldım. Goldie ile aynı kalbi paylaşıyoruz.

Charles için birini belirlersem giflerini atarım. Gerçi Aster için de birini bulmadım o yüzden hiç emin değilim. Bırakayım da sizin hayallerinizde yaşasınlar.

Gelsin gifler;


Tamam fazla abartmaya gerek yok. Diğer bölümde görüşürüz. 

Sağlıcakla kalın!

Continue Reading

You'll Also Like

65K 4.2K 37
You Will Never Be Pure Again. * Ilk kıtabin gunahi olmaz. Cok sorgulamayin. 10. Bolumden sonra ben bıle yazarken sıkıldım aq A Tom Marvolo Riddle Fan...
Legacies By Jazal

Fanfiction

14.9K 1K 47
Gitmiş olabilirsin baba. Dönmeyecek de olabilirsin. Dünyanın sana hala ihtiyacı olabilir. Kardeşimin de öyle. Merak etme mirasın hala burada. Natasha...
6.5K 503 23
"Hava ne kadar kapalı değil mi? Sanki olacakları anlamış gibi." * A Sirius Black Fanfiction. #sirius 1st [08/03/2024]
44.7K 4.1K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.