KOĞUŞ-7

By Sayyldzx

67.5K 3.3K 924

"Tanıştırayım beyler. Terre Haute Hapishanesi'nin ilk kadın mahkumu." More

KOĞUŞ-7
2✣ ZİNCİR
3✣ KORKAK
4✣ KATİL
5 ✣ PAS
6 ✣ ŞART

1✣ SUÇLU

21.2K 865 241
By Sayyldzx

Melissa CLARK

15.02.2016

NEW YORK POLİS MERKEZİ

Yüzleşmeye cesaret edemediğimiz korkular sınırlarımızı belirler. (R.S)

Acıların altında çırpınıp kanatlanan bir erkek çocuğu gibi gözlerimle derince temas kurdu. Elindeki şişeyi hem sıkı sıkı tutuyor hem de defalarca yudumluyordu. Alnından akan terler, bir erkeğe göre cılız olan bedenini ele geçirmişti.

'Bütün gün susacak mısın?' dedim sakince. Sakinliğim bedeninden akıp gidiyor hislerini yeniden tetikliyor gibiydi. Elindeki şişeyi yere savurup ayağa kalktı. Gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. İki defa kırpıştırıp dikkatimi dağıtmaya çalıştığını anladığım gibi saçlarından çekiştirdim. Kalktığı sandalyeye tekrar oturttum. Karşılık veremeyecek kadar tükenmişti. Saç diplerini çekiştirip sinirle mırıldandı. Kendi canını yakıyor ama bundan mutlu gibi görünüyordu. Bir kaç şey söylemek için hazırlandığım vakit, sorgu odasını bilindik melodi kapladı. Seri adımlarla telefona ilerleyip açtım.

'Çabuk dışarı çık. Neden konuşmadığını anladık.'

Şefin talimatıyla odadan hızla çıkıp karakolun esas alanına koşarak ilerledim.

*Amerika Birleşik Devletleri (ABD), elli eyalet ve bir federal bölgeden oluşan anayasal cumhuriyetinde bulunan bütün kadın mahkumların ülke dışına gönderilmesi zorunluluğundan sonra akılları karıştıran bir başka haber bundan sonra gelecek olan suçluları gönderebileceğimiz yeni bir hapishanenin yapılmadığı yönündedir. Bütün kadın cezaevlerinin yakılması üzerine yeni bir kadın mahkumun erkek hapishanelerinden herhangi birine gönderilmesi devlet başkanı tarafından mecburen onaylanmıştır. Ülkenin tamamı (48 eyaleti olan Kıta ABD'si ve ülkenin federal bölgesi olan Washington, DC) bu haberden sonra kadın suçluların azalacağı yönünde bilgilendirme yapmıştır. Cumhuriyeti kaplayan korkunç haber ile birlikte bütün Amerika yıkıma uğramış öyle ki, elindeki imkanları kullanarak kadın mahkumları yurt dışına aktarmak zorunda kalmıştı. İzleyen bütün kadınların ise suç işlemek istemeyeceği açıkça ortada.*

Kanım donmuştu. Ülke çıkmaza sürükleniyordu. Üstelik biranda bütün telefonlar çalmaya başlamış mesai arkadaşlarımda dahil herkes derin bir strese girmişti. Üstelik şef yerini bir başka polis arkadaşına devredecekti. Yeni bir şefimizin olacağını öğrendiğimiz zamanki gibi heyecanlı değildik. Telefonlara yetişmeye çalışan Richard yardım istercesine gözlerimin içine baktı. Polisiyedeki en yakın arkadaşımın gözlerindeki endişeyi fark etmemek elde değildi. Koşarak bir başka telefon görüşmesi yapıp şefin odasına ilerledim. Kapıyı sertçe açıp içeri girdim. Sinirimi dizginleyemiyor bu beladan ülkenin zarar almadan çıkabileceğine inanmıyorum.

'Kadın hapishanelerinin yakılması da ne demek oluyor?' diyerek isyan ettim. Bunun bir nedeni ve açıklaması olmak zorundaydı. Kadın bir mahkumun erkek hapishanesinde nefes alabilmesi bile bir mucizeydi. Hatta mucizenin bile var olacağına inandığımdan anlamsız, açıklanamaz bir kelime gibiydi adeta.

'Melissa sorguladığın adam bu organizasyonun baş kahramanı. Bunu ona sormaya ne dersin?'

Odadan bir hışımla çıkıp sorgu odasına apar topar girdim. Gözleri anında beni bulduğunda önceki geldiğimden daha zinde görünüyor ve eğleniyor gibiydi. Rastgele yüzüne yumruk savurdum. Çenesi kasıldı. Anında gülümsemeye devam etti. Burnundan küçük bir kan kitlesi firar ettiğinde baş parmağı ile silip alayla gözlerimin içine baktı.

'Bunu neden yaptın?' dediğimde sesim artık kontrolden çıkmıştı. Ellerini masaya vurup ayağa kalktı ve tam karşıma dikildi. Boyu benden uzun olmasına rağmen cılız bedenini alt edebileceğimi düşünüyordum. Polis olmasam ilk bunun kafasına sıkardım diyerek geçirdim içimden.

'Eğer bana o kadının nerede olduğunu söyleseydin bunlar olmayacaktı Melissa Clark. Suçlu ben değil sensin.' dedi. Fiziksel hiçbir temasta bulunmuyor ama ruhen şok etkisi bırakıyordu.

'Sakın beni günah keçisi ilan etme Jordan.' dedim bağırarak. Nefes alışverişim hızlanıyor sinir kat sayım gittikçe artıyordu. 'Sana suçlu bir kadının hangi hapishanede olduğunu söylemek zorunda değildim.'

Gözlerimin içine bakıp daha çok yaklaştığında geri çekilmedim. Geri çekileceğimi düşünüp afallasa da kısa bir sürede toparlandı. Saçlarımı okşamaya başladı. Elini hızla indirip yere yığılmasını sağladım.

'Buradan kaçısın yok. Ülkenin nasıl bir bokla uğraştığını hesaba kat ve kendi cezanı kendin hesapla.'

Yerden uzanıp paçamdan çekiştirdiğinde son bir tekme atıp alanı terk ettim. Herkes kendinden geçmiş bir edayla ortalıkta geziniyor büyük sorunun çözümlerini arıyordu. Yeni bir ihbar alamayacak kadar yoğun olan telefon silsilesinin susmasını umut ederek masama geçeceğim sıra şef elindeki telsiziyle bütün karmaşayı susturmuş ve kendine odaklamıştı. Telefonlarda bir kaç dakikalığına susmuş gibiydi. Bütün polis teşkilatı aynı anda derin derin nefesler aldı.

'Yeni şefimizi daha güzel bir şekilde karşılamak isterdik fakat...' dedi kel kafasını kaşıyarak. Mavi gözleri hüzne bürünmüş, tıpkı bizde olan duygunun aynısını taşıyordu; Bu yükün altından nasıl kalkacağım?

Düzeltiyorum.

Artık yükün altından kalkması gereken kişi kendisi değil yerine alacağı kişi olduğu için kimse bu meşakkatli yolu çekmek istiyor gibi durmuyordu. Herkes olanların değerlendirmesini yapıyor ülkenin durumu hakkında yakınıyordu. Ben ise çözüm aramaya çalışıyordum. Ülkeyi kurtaracak ve kadınları bu kabus gibi hapishaneye tıkmamak için elimden gelenden daha fazlasını yapmaya çalışıyordum. Söylenilenleri duyuyor olmak sinirime dokundu. Keşke kimsenin duymadığı sesleri duysaydım. İnsanlara neyi vaat ediyorduk? Güvenliğimi? Korkusuzluğu mu? Büyüyünce korkuların azaldığını söyleyen her kimse yalan söylemişti. Zaten bu dünyada ne doğruydu ki?Şef boğazını temizledi ve elindeki oda anahtarını bana fırlattı. Seri hareketlerle tuttum. Şimdi bütün merkez bana bakıyordu.

'Yeni şefimiz Melissa. Melissa CLARK.'

Duyduklarım kulağımda yankılanırken yıllardır beklediğim kademeyi şuan yok saymak istediğim için kendimden nefret ediyordum. Bütün salon bir anda alkış tutturmuştu. Fakat samimiyetten tamamen uzak bir alkıştı bu. Richard ile göz göze geldiğimde bu görevi benden daha çok istediğini hatırlayıp gözlerimi kaçırdım.

'Ama...' diyerek itiraz edeceğim sıra şef gelip sırtımı sıvazladı.

'Hemen iş başına geçmen gerek Şef.'

Söylediğini ikiletmeden odaya ilerlerken bütün gözlerin bende olduğuna yemin edebilirdim. Arada zaten biliyorduk fısıltılarını yok sayarak sessiz odaya girip kapıyı kilitledim. Zaten adaletin yerini bulması gereken bir çok işle uğraşıyordum. Kardeşimin katilinin Williams Abby olduğunu biliyor ama onu hiçbir yerde bulamıyordum.

Bütün polis teşkilatı bu adamın peşinde olduğumu biliyordu. Onu hapise tıktırmak isteyen kişinin ben olduğumu da biliyordu. Will'den ise haber alamamak beni daha da çılgına çeviriyordu. Zaten bu yüzden polis olmamış mıydım? Şimdi ne işe yarıyordu bu polislik denen unvan? Kendi kardeşimin katilini bile bulamıyorken koca ülkenin sorununu çözmeye çalışmak beni zorlayacaktı.

Hadi bakalım NY Polis Merkezi, sen mi büyüksün ben mi?

*

16.02.2016

MANHATTAN SOKAK

Kimsesizlik.

Boşluk.

Ölüm.

Gökyüzünde maviliği kapatan gri bir bulut ve siyaha bezenmiş kasvet. Sessizliğin hükümsüz olduğu inşaat halindeki ev.

Arabanın tekerlek seslerine eşlik eden bir el ateş sesiyle olduğum yerde durdum. Dikiz aynasından yüzü maskeli bir adam gelip geçti. Hızla arabadan inerek silahı belimden çıkartıp doğrulttum. İçeri girdiğimde sessizliğin içinde tutunmaya çalışan adamın nefes alışverişleriyle karşılaştım. Yerde yatan yaralıya baktım. Onunda yüzünde kaçan adamın yüzündeki gibi bir maske vardı. Çöp kutusundan gelen ses ile hızla arkamı döndüm. Fakat yakaladığım kediden başka bir şey değildi. Yaralanın yanına koşup nefesini kontrol ettiğimde nefes alıyordu. Yanındaki silaha acemice dokundum. Kendi kendini vurmuş olamazdı. Telefonu cebimden çıkardığımda biten şarjına küfür ederek evin etrafını dolaştım fakat ne görünürde insan ne de kamera vardı. Geldiğim yolda da kameraların bozulduğunu hatırladığımda yaralının yanına geri döndüm. Adamı arabama taşıyıp buradan götürmekten başka çarem kalmamıştı. Ama bu sefer kendi nefes alışverişim ve yerde yatan adamın sesinden farklı bir ses vardı.

'Kim var orada!? Diyerek bağırdığımda her kimse nefes alışverişini sessiz bir şekilde sürdürmeyi yeğledi. Sessizlik bütün inşaata dem vurmuş öyle ki artık burada olan diğer kişinin sesini dahi duymuyordum.

Bir silah daha patladı.

Yerde yatan adamın beynine isabet eden kurşunla adamın sonunun geldiğine tanıklık ettiğimde kurşunun delip geçtiği yere sıktım lakin hiçbir işe yaramamıştı. Ayak sesleri sıklaştı. Sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Maskeli suçlu arkasını dönüp ateş ettiğinde kolumdan kurşun sıyrılıp geçti. Kolumu tutarak koşmaya devam ettim. Adımlar gittikçe benden uzaklaşıyor ve ses silikleşiyordu. Bağlantım tamamen kesildiğinde geldiğim yöne geri dönerken Richard ve diğer polis arkadaşlarımla karşılaştım.

'Adam...' diyebildim fakat Richard sözümü kesti.

'Bunu nasıl yapabildin?' dediğinde neye uğradığımı şaşırarak elimde olmadan histerik bir kahkaha attım.

'Neyi nasıl yapabildim?'

'Williams Abby'i nasıl öldürebildin?' dediğinde afalladım. En yakın arkadaşım bana neyle itham ettiğinin farkında olmadan kolumdan tuttuğunda hızla elini savurdum.

'Onun nerede olduğunu yıllardır bilmiyorum.'

'İçeride yatan adam o!'

Aydınlığın içinden yükselen karanlık bir izbe gibi sağa sola savruldum. Kuytuya çektiğim bütün hislerim bir anda ayaklanırken kardeşimin katilinin öldüğünü bilmek garip hissettirmişti. Bir yandan seviniyor bir yandan onu öldüren kişinin kim olduğunu merak ediyordum. Ama asıl olay bu değildi. Asıl sorun onu öldüren kişinin ben olduğumu düşünmeleriydi. Silahının üzerinde parmak izim olduğunu hatırladığımda olduğum yere çöktüm. Richard omzuma iki kere vurarak destek olmaya çalıştı.

'Onu gerçekten ben öldürmedim.'

'Biliyorum.' dedi aynı hızla. Ama diğerleri onunla aynı fikirde gibi değildi. Beni ayağa kaldırıp olay yerine götürdü ve yemin ediyorum herkes bana öyle bakıyordu ki. Suçlu olduğuma inanmışlardı. Üstümdeki kara bulutlar giderek çoğaldı ve belimdeki silah diğer arkadaşlarım tarafından alındı. Koluma bağlanmak isteyen kelepçeyi Richard hızla savurarak arabaya ilerlememizi sağladı.

Onu öldüren kişi ben değildim.

Bunu biliyordum ama sanki herkes bana yabancı gibi bakıyordu. Polis arabasına bindik. Uzun bir yolculuktan sonra merkeze vardığımızda polis merkezinden içeri adım attım.

Bu sefer polis olarak değil, suçlu olarak.

Saçlarımı çekiştirip sorgu odasına doğru ilerledim. Bu sefer sorgu sistemini bana uygulayacaklardı. Günler önce birlikte güldüğüm birlikte eğlendiğim arkadaşlarım bu sefer yanımda değildi. Tam karşımdaydı. Tabi Richard hariç. Sorgu odasına girmeden önce verilen su şişesini elime alıp içeri girdim. Hızla sandalyeye oturduğumda Richard tam karşımda yerimi aldı. O uzun camın arkasından 4 kişinin bizi izlediğini hatırladığımda kafamı masaya vurdum.

'Yapma.' dedi alnıma elini koyarken. Gözlerim sinirden kızarmıştı. Bir gün önce aynı durumda olan kişiyi anımsadım. Aynıydık.

'Ben yoldan geçerken silah sesi duydum. Arabadan inip inşaata girdiğimde maskeli adamla karşılaştım. Silahına dokundum ve sıcaktı. Muhtemelen karşılık vermeye çalıştı. Yemin ediyorum onun Williams olduğunu bilmiyordum.' dedim acınası bir tonla. Richard kafasını salladı.

'Sonra telefonumun şarjı bittiği için etrafı gezdim. Tabi o ara Will hala nefes alıyordu. Geri döndüğümde onu arabaya taşıyacaktım. Fakat bir silah sesi daha duydum. Bu sefer tam beynine isabet etmişti. Bende suçlunun arkasından koştum. Arkasına dönüp bana da ateş etti. Bak...' dedim kolumdaki sıyrığı göstererek.

'Merak etme. Söylediğin her şeyin doğru olduğunu kanıtlayacağım. Söz veriyorum.' dediğinde ayağa kalkıp bana sarıldı. Bilindik nota odayı ele geçirirken gitmesi gerektiğini hatırlatıp odadan çıktı.

Yere çöktüm. Ömür sahnemin perdeleri kapandı, vakit doldu. Korktum ve ağlamak üzere sinyallerimi gönderdim. Burada nefes almaya çalışmak çok zordu. Ben bir polistim. Bunu yapacak kadar salak olamazdım ya.

Saatler geçti hatta belki bir gün. Öylece bekledim işte. Elindeki dosya ve yeni gömlekle odaya giren Şef'in gözlerinden anladığım kadarıyla hiçbir şey iyi gitmiyordu.

'Özür dilerim.' dedi yutkunarak. O yutkundu ben ayağa kalktım.

'Suçlu bulundun.'

Hiddetle masayı yıkıp sandalyeyi devirdim. Bu olamazdı. Olmamalıydı.

'Hayır!' dedim bağırarak. Kollarımdan tutmaya çalıştı fakat tek hareketle defalarca yaptığım gibi savurdum.

'Ben... ben suçlu bulunamam. Onu ben öldürmedim!'

'Williams'ın silahında parmak izin bulundu. Aynı zamanda boğazında. Silahın ateş edilme mesafesine bakılırsa senin koluna edilen mesafe ile aynı. Sana karşılık vermeye çalışmış. Önce karın boşluğuna daha sonra da kafasına sıkmışsın.' dediğinde uydurdukları hikaye yanlış bir yapbozun parçalarıydı.

'Olanların hepsini anlattım. Ben birini öldürmem Şef!'

Kafasını sağa sola salladığında boşa kürek çektiğimi biliyordum.

New York Polis Merkezi benden daha büyüktü.

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 213K 38
*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar uyarı geçsem, o yorumları silsem de ma...
Yürek Sızım By Elanur

Mystery / Thriller

44.2K 1.9K 9
... Güzelliğiyle Mardin'e nam salmış bir çok kişinin onun okyanuslarına yenilmesine rağmen 19 yaşına kadar kimseye gönlünü vermeyip eli eline değmemi...
İHTİLAL By Fatma Demir

Mystery / Thriller

801K 28K 63
"Benimle oynarken iyi düşün." diye hırladı. Sesi karnımı burkarken dudaklarıma kilitlenmiş bakışlarını görünce karanlığın verdiği cesaretle güldüm. "...
BL Feminen By ÇAKIR

Mystery / Thriller

9.1K 509 10
" Bu dudağına sürdüğün ne lan, ben demedimmi okula adam gibi gideceksin diye." 'Adı yok namı var; Mardinli' Şiddet ve +18 ögeler içerir!