Golden Black ➳ the Marauders

By adelaidediyebiri

436K 32.5K 33.3K

Marigold 'Goldie' Ripley Londra'da yaşayan sıradan bir kızdır. Ancak hayatı sürpriz bir biçimde karşılaştığı... More

karakterler ⋅ birinci perde
1 ► Grimmauld Meydanı
2 ► Saksı
3 ► Diagon Yolu
5 ► Patronus
6 ► Harita
7 ► İtiraf
8 ► İksir
9 ► Gece Yarısı
10 ► Böcürt
11 ► Doğum Günü
12 ► Balık
13 ► Kitap
14 ► Beşinci Çapulcu
15 ► Hogsmeade
16 ► Şaka
17 ► Defter
18 ► Bela
19 ► Tehdit
20 ► Unutkan
21 ► Plan
22 ► Enayi
23 ► Şans
24 ► Özür
25 ► Quidditch
26 ► Dumbledore
27 ► Barış
28 ► Teklif
29 ► İki Seçenek
30 ► Griffinhorn Partisi
31 ► Gecekuşu Okurları
32 ► Öpücük
33 ► Saldırı
34 ► Maskeler ve Gerçekler
35 ► Af
karakterler ⋅ ikinci perde
1 ◆ Forestiera Street
2 ◆ Kutlama
3 ◆ Öğrenci Başkanları
4 ◆ Masa Olayları
5 ◆ Kabul
6 ◆ Seçmeler
7 ◆ Zindanlar
8 ◆ Hırsız
9 ◆ Ölüm Yiyen
10 ◆ Canavar
11 ◆ Obliviate
12 ◆ İlk Hamle
13 ◆ Teklif
14 ◆ Longlive
15 ◆ Köstebek
16 ◆ Balo Aşkları
17 ◆ Editler
karakterler · üçüncü perde
1 ■ Altın ve Siyah
2 ■ Düğün
3 ■ Voldemort
karakterler · dördüncü perde
1 ● Aile
[perde kapanıyor]
ek bölüm; Charles Hawthrone

4 ► Hogwarts Ekspress'i

10.2K 750 1K
By adelaidediyebiri


Medya: Marlene McKinnon -Britt Robertson-



1 Eylül sabahı Goldie için korkunçtu. Heyecandan tüm gece uyuyamamıştı. Sabaha karşıysa uykusu tamamen kaçmıştı.

Londra'ya bakan pecnerenin önünde duruyordu. Kedisi kucağınaydı. Yumuşak tüylerini okşamak hem Goldie'yi rahatlatıyor hem de kedi ile aralarında ki sevgi bağını artıyordu.

Goldie, kedi için birçok isim düşünmüştü. Bir yiyecek ismi koyamazdı. Her an kedisine 'Çikolata' gibi bir şey dese açlığını durduramazdı.

Öte yandan aklına gelen tek isim 'Yıldız'dı. Neden bunu istediğini bilmiyordu. Çok basit bir isimdi. Tam olarak karar verinceye kadar ona 'Kedi' demeye karar verdi.

Saat 11'e yaklaştığında bavulundan en sevdiği kıyafetleri giydi. Bol, kot bir pantolon ve kalın, desenli gömleklerinden birini giymişti. Moda anlayışı burada çok daha farklıydı. Herkes daha bol ve renkli giyiniyordu.

Goldie'nin rahat taşınan küçük bavulu birkaç gün önce kendiliğinden büyük bir sandığa dönüşmüştü. Goldie, onun 1970'lere getiren; herkese yalancı anılar veren büyüyle yapıldığına emindi. Birilerinin ona yardım etmesi hoşuna gitmiyor değildi. Tek çekindiği şey birilerinin de aldığı yardımdan haberdar olmasıydı. Bu nedenle kitabı kıyafetlere sarıp sandığının en kuytu yerine koymuştu. Onu asla kaybetmemeliydi.

Goldie, 21 Aralık tarihinde doğmuştu. Büyücülük dünyasında reşit olmasına pek az kalmıştı. Yakında 17 yaşına girecekti. Ancak o zamana kadar Hogwarts dışında büyü yapması yasaktı. Bu nedenle Kedi'yi ve sandığını aşağıya tek başına indirmeliydi.

Yaklaşık 15 dakika sonra 3 defa düşme tehlikesi geçirmesine rağmen başarıyla aşağı indi. Artık arkadaş olarak muhabbet edebildiği han çalışanlarına selam vererek Çatlak Kazan'dan çıktı.

Çatlak Kazan'a gitme konusunda ki hezimetinden sonra Goldie Hogwarts Ekspress'ine giden yolu günler öncesinden ezberlemişti. Artık Londra'yı da çözmüştü. Her ne kadar 40 yılda çoğu şey değişse de Londra Londra'ydı.

Kalabalık sokaklarda hızlı adımlarla yürüdükten sonra trenin kalmasına 10 dakika kala dokuz ve onuncu peronlar arasında ki bölmeye gelmişti.

Bunu ilk defa yapacak olmasının verdiği heyecanla birkaç metre ötede durdu. Kimsenin bakmadığına emin olduğu anda koşarak duvardan geçti.

Duvardan geçmek insana soğuk hissettiriyordu. Ancak bu soğukluk kalabalık Dokuz Üç Çeyrek Peronu'nu görmesiyle tamamen yok oldu.

Burası anlatılanlardan daha güzeldi.

Yüksek bir tavanı, tavanı göremeyecek kadar buhar vardı her yerde. Aileler vedalaşıyor, aylardır birbirini görmeyen arkadaşlar selamlaşıyordu. Goldie, etrafı inceleyerek trene doğru yürüdü.

Hogwarts Ekspress'i kocamandı. Sonu görünmüyordu. Kırmızı ve siyaha boyanmıştı.

Goldie, vedalaşacak bir ailesi ve karşılaşacak arkadaşları olmadığı için doğruca trene bindi. 1. Sınıflar ilk defa burada olanın heyecanıyla koşuşturuyordu. Goldie, etrafına hayran gülümsemelerle bakarak trenin içinde ilerlemeye başladı. Eğer şanslıysa boş bir kompartıman bulabilirdi.

Fakat Goldie şanslı biri değildi.

Birkaç dolu kompartımanı geçtikten sonra Marlene'in ileriden ona el salladığını gördü. Yön değiştirmek için çok geçti. Aslında Marlene ile bir sorunu yoktu. Sadece pot kırmaktan kokrkuyordu. Hafızasını kaybettiği hakkında birkaç şey söylemek gibi bir fikri vardı ama bu daha fazla kargaşadan başka bir şey çıkarmazdı.

"Seni gördüğüm iyi oldu. Yalnızlıktan kuruyacaktım yoksa." Dedi Marlene neşeyle. Bir yandan trenin içinde Goldie'yi sürüklemeye başlamıştı.

"Lily yok mu?" dedi Goldie sohbet eder bir havada.

"Ah- bilirsin. Ailesiyle vedalaşıyor. Kardeşiyle tartışmışlar yine bla bla bla." Dedi göz devirerek Marlene. Goldie anladım manasında kafa salladı.

"Senin ailen yok mu?" dedi Goldie merakla. Marlene omuz silkti.

"Neredeyse 17 oldum. Eh, ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmem gerek, değil mi? Bu yıl ilk defa tek geldim Ekspress'e."

Goldie'yi biraz sonra içerisi boş olan kompartımanlardan birine soktu. Sadece üzerinde M.M. yazan bir sandık vardı. Goldie, onun Marlene'e ait olduğunu anladı.

Goldie'nin sandığını da yerleştirdikten sonra karşılıklı pencerenin kenarlarına oturdular.

"Aster'ı gördün mü?" dedi Marlene pencereden etrafı süzerken. Goldie Aster'ın kim olduğunu hatırlamaya çalıştı birkaç saniye fakat başaramadı.

"Görmedim." Dedi kısık bir sesle. Dışarıda ki kalabalığa bakıyordu. Biraz arkalarda sarı saçlı bir kızla konuşmaya çalışan Lily'i gördü. Bu Petunia olmalıydı. Düzenli saçları ve uzun, kemikli bir yüzü vardı. Lily'den bir karış uzundu.

Gözleri istemsizce etrafı tararken Walburga Black'in siyah saçlı bir çocuğun omzuna elini koyduğunu ve kaşık çatlarla bir konuşma yaptığını gördü. Etraflarında Orion Black yoktu.

Goldie, Regulus Black olduğunu bildiği çocuğa odaklandı. Canlı, siyah saçları vardı. İyi bakılmış birine benziyordu. Sirius gibi yakışıklı bir yüzü vardı. Goldie onun 14 yaşında olduğunu biliyordu. Yaşayacağı şu birkaç yılda yapacağı çok iş vardı.

Dikkati ön taraflarda kendisine doğru el sallayan kişiyle bölündü. Sirius Black çoğu kızı kendinden geçiren geniş bir sırıtmayla doğruca kendisine bakıyordu. Goldie, donup kaldığını hissetti. Karnından yukarı doğru bir his tırmandı. Yüzüne sıcaklık bastı. Eli heyecandan tutmaz oldu.

"Şu el sallayan Sirius mu?" dedi gözlerini kısarak Marlene. Pencereye biraz daha yaklaştı.

"O bize mi el sallıyor?" dedi şaşkınlık dolu bir sesle. "Goldie, sana el sallıyor."

Goldie, cevap vermek için ağzını açtı fakat trenden yükselen uyarı düdüğü kendisini susturdu. Bu düdük trenin kalkmak üzere olduğunu haber veriyordu.

Daha sonraysa hızla kapı açıldı. İçeri birkaç kız terden saçları alınlarına yapışmış biçimde içeri girdi. Marlene'in dikkatinin dağılmasıyla Goldie'nin cevap vermesine gerek kalmamıştı.

"Yetişemeyeceğiz sandım." Dedi en önde ki siyah saçlı bir kız. Kıvırcık saçları vardı. Gözleri iriydi ve dudakları incecikti. Göğsü hızla inip kalkıyordu.

Onun arkasında kızıl saçlı bir kız vardı. Saçları lüle lüleydi. İnsanı delip geçen mavi gözleri vardı. Sıkı bir vücudu, uzun bir boyu vardı.

İkisi sandıklarını yerleştirip kendilerini koltuklara bıraktıklarında arkalarından Lily ve bir kız daha geldi. Gelen kızın kahverengi, kısa saçları vardı. Yuvarlak yüzü, insancıl bir gülüşü vardı.

Goldie, kimin kim olduğunu bilmek için birçok şeyini feda edebilirdi. Daha da kötüsü, 6 kişinin doluştuğu kompartımanda nefes almak zorlaşmıştı.

"Niye geç kaldınız, Aster?" dedi Marlene sessizliği bölerek. Siyah saçlı kız kabarık saçlarını arkada topladı.

"Muggle trafiği, başka ne olacak? 67. Caddede kaza mı ne olmuş. Son 200 metreyi elimde sandıkla koşarak geldim. Bundan sonra arabaya falan da binmem artık." Dedi eliyle kendisine yelpaze alarak.

"June? Sen neredeydin?" dedi Marlene tekrar. Sıradan herkese sormaya karar vermiş görünüyordu.

"Jack lafa tuttu. Quidditch için yani. Kaptan olarak seçilmiş. Yeni takımda isimleri belirliyordu." Dedi kız saçlarından bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırarak. Vücudu onun bir sporcu olduğunu belli ediyordu zaten.

"Demek bu sene de takımdasın." Dedi gülerek kahverengi saçlı kız. "Eh- Potter'da varsa bu yıl kupa bizim."

Gülüşmeler arasından bakışlar Lily'e döndü. Lily'nin bir şey söylemesi bekleniyordu.

"Ne?" dedi Lily kızlara kötü kötü bakarak. "Niye öyle bakıyorsunuz?"

Kızlar kıkırdadı.

"Susar mısınız?" dedi Lily huysuzca.

"Konuşmuyoruz ki!" dedi Marlene sırıtarak. Lily, ona gözlerini kısarak baktı. Geri laf söyleyecekti ki kompartıman kapısı ardına kadar açıldı.

"Lily, neredesin sen?" dedi kumral saçlı çocuk. Yüzü tırnak izleriyle doluydu. Uzun boylu sayılırdı. Yorgun bakışları vardı. Goldie onu tanımak için zorlanmamıştı.

"Remus!" dedi Lily. Sonra aklına gelen şeyle yüzünü buruşturdu. "Dalmışım, geliyorum." Dedi. Goldie, göğüslerinde parıl parıl parıldayan rozetlerden Sınıf Başkanları olduklarını anlamıştı.

Lily'nin geçmesi için izin verdikten sonra Remus kompartıman kapısını kapatmak için bir adım yaklaştı. İçeriyi süzdüğü o kısacık anda gözleri Goldie'yi buldu.

"Goldie?" dedi yüzünde belirsiz bir ifadeyle.

"Efendim?" dedi Goldie tekdüze bir sesle.

"Sirius seni arıyordu." Dedi Remus hiç düşünmeden. Goldie'nin yüzüne sıcaklık yayıldı.

"Neden arıyormuş?" dedi Goldie bozuntuya vermeden. Sesi tiz çıkmıştı.

Remus omuz silkti. "Bir fikrim yok. 209 numaradalardı. İstersen yanına gidip sor." Dedi umursamaz sesle. Kompartıman kapısı sesli bir şekilde kapatıldı. Goldie, Remus'un arkasından bakakalırken Lily'nin kendisine endişeli bakışlar attığını fark etmişti.

"Gitmeyecek misin?" dedi Aster soğuk soğuk Goldie'yi süzerken. Goldie ellerinin terlediğini hissediyordu. Pekala, hayatında heyecan istemişti. Öyleyse katlanması gerekiyordu.

"Evet, gitsem iyi olur." Dedi Goldie ayaklanarak. "Görüşürüz kızlar."

Kompartımandan çıktı ve kapının üzerinde yazan numaraya baktı. 325 yazıyordu. Sağ tarafta 324 yazdığını gördüğünde o tarafa yöneldi.

Aslında Goldie'nin çekinmesinin ana nedeni onların bir zamanlar için sadece kitap karakteri olmasıydı. Gerçek hayatın dışında Goldie onlara aşık olduğunu kabul edebilirdi.

Fakat bu sadece onların içinde bulunduğu her cümleyi okurken 32 diş gülümsemekti. Onlarla sevinmek, onlarla ağlamaktı. Onlar öldüğünde kendisini de ölmesiydi.

Goldie, tüm kitap karakterlerine aşıktı.

Ancak artık cümleler okurken sırıtmaktan daha ötedeydi. Artık onlar da gerçekti. Buna göre davranması gerekiyordu. Onlara bakarken kitap karakterleri görmemeliydi.

Derin nefesler aldı. Aklında ne yapacağına dair hiçbir fikir yoktu. Bodoslama konuya dalacaktı. Doğaçlama yapacaktı. Beli inkar ederdi, belki kabul ederdi. Buna Sirius Black'in tutumuna göre karar verecekti.

209 numaralı kompartımana geldiğinde içeride oturan üç kişiyi gördü. Sirius, James ve Peter vardı içeride. Sirius, onu görmesiyle ayağa kalkacak gibi oldu fakat James'in elini dizine koymasıyla eski yerine oturdu.

Goldie, cam kapıyı dikkatle açtı ve kapıda durdu. "Sirius..." dedi onun yüzüne bakarken ne diyeceğini unutarak.

Rowling'in bahsettiği kadar yakışıklıydı. Siyah saçları vardı. Hafif dalgalıydı ve kulaklarının altına kadar iniyordu. Gözlerini içinde sanki galaksiler saklıydı. Dudakları muziplikle kıvrılmıştı. Biraz solgun görünüyordu ancak yüzünde ki ifade capcanlıydı.

Gözlerini zar zor Sirius'tan çekip James'e çevirdi. Yuvarlak gözlük takıyordu. Ela, parlak gözleri vardı. Sirius'tan geri kalmayan muzip bir ifadeyle gerilmişti dudakları. Karışık, dalgalı saçları vardı. Sanki elleri her an saçlarına gitmek için çırpınıyordu.

"Yerde ararken gökte buldum seni." Dedi Sirius neşeyle. Goldie, içten içe Peter Pettigrew'un yüzüne bakma isteği olsa da ona bakıp kendini germeyecekti.

"Daha çok Remus haberci baykuşumuz oldu desek doğru olur. Beni arıyormuşsun diye duydum." Dedi kendinden beklemediği bir rahatlıkla Goldie.

"Remus mu?" dedi James kaşlarını kaldırarak. "Onu nerede gördün?"

Goldie omuz silkti. "Lily'i çağırmaya gelmişti."

James kaşlarını indirmeden kafa salladı.

"Her neyse Potter," Dedi Goldie bir omzuyla kapıya yaslanarak. "Black'in derdi neymiş merak ediyorum doğrusu."

"Neden içeri gelmiyorsun? Birileri bizi dinleyebilir." Dedi Sirius mesafeli bir gülüşle. Goldie, koridora bir bakış attı. Sirius'un Severus'u kast ettiğine neredeyse emindi.

Kapıyı kapattı ve James'in yanına oturdu. Peter ve Sirius karşısında oturuyorlardı.

"Geçen hafta" dedi Sirius yalancı bir ciddiyetle. "bir kız gördüm." Goldie'nin tepkisini ölçmek için bir süre gözlerinin içine baktı. Fakat Goldie soğukkanlı biriydi. Gözlerini dahi kırpmadan Sirius'un gözlerine baktı.

"Ve sana çok benziyordu." Dedi ve James'e kaçamak bir bakış attıktan sonra Goldie'ye döndü.

"Eh, çünkü bendim." Dedi Goldie rahat olmaya çalışarak.

"Vay!" dedi James Goldie'ye dönerek.

"Bir dakika- gerçekten mi?" dedi Sirius şaşkınlıkla. Goldie derin bir nefes aldı ve ikisini süzdü. İkisi de ağızları hafif aralanmış şaşkınlıkla kendisine bakıyordu. Belki Peter da Goldie'ye şaşkınlıkla bakıyordu ancak Goldie inadına ona bakmadı.

"Neden öyle bakıyorsunuz?" dedi rahatsızca kıpırdanarak.

"İnanamıyorum." Dedi Sirius hayran dolu bir sesle. "Orion Black'in kafasında saksı kıran kıza bakıyorum. James beni cimcikle."

James uzanıp Sirius'un koluna bir cimcik atınca Sirius inledi. "Lafın gelişi demiştim." Dedi kolunu ovuşturarak.

Goldie ve Peter ikisine güldü. Goldie, gülüşünü yarıda kesip Peter'a tehditkar bakışlar attığında Pettigrew'un gülüşü yarıda0 kaldı.

"Peki orada ne yapıyordun?" dedi Sirius kaşlarını düşünürcesine çatarak.

İşte asıl noktaya gelmişlerdi. Goldie, belli belirsiz gamzeleriyle kendisine bakan Sirius'a meydan okurcasına baktı.

"Küçük bir rastlantı sadece." Dedi umursamaz olmaya çalışarak.

"Ne kadar küçük bir rastlantı?" dedi James alaylı bir sesle. Ela gözlerinin ve dudaklarının yanında her an gülmekten oluşmuş izler vardı.

"Kim bilebilir ki?" dedi Goldie. "Eh sorgulamanız bitti mi?" diye ekledi güçlü bir sesle.

"Sanırım." Dedi Sirius kaşlarını alaylı bir gülüşle kaldırarak.

Goldie, veda etmek gibi bir harekette bulunmadı. Koltuktan kalktı ve camdan kapıyı açtı. Kapıyı kapatırken James'in görüşürüz dediğini duydu fakat cevap vermeden koridorda hızlı adımlarla kendi kompartımanına yöneldi.

*

Goldie, kızların kompartımanına geldiğinde erkekler hakkında oldukça tehlikeli ve bir o kadar derin konular konuştuklarını duydu. Şimdiden kimin kiminle çıkmaya başladığı ağızlarına dolanmıştı. Yaz aşklarından bahsediyorlar, sevdikleri ile mektuplarını gösteriyorlardı birbirlerine.

Bu konular Goldie'ye boş geliyordu. Bunu nedeni duygusuz pisliğin teki olması değil, kimseyi tanımamasıydı. Tanıdıklarının ise birer kitap karakteri olmasıydı.

June, bu sene Hufflepuff Takım Kaptanı seçilen Oscar adında biriyle çıkıyordu. Oscar Smith'in son sınıfa gittiğini öğrenmişti. İçten içe Zacharias Smith ile bir alakası olup olmadığını merak etti Goldie.

Kısa, kahverengi saçlı kız ise tahmin ettiği gibi Alice'di. Alice, Frank ile mektuplaştığını ve aralarında bir ilişkinin yavaş yavaş filizlendiğini söylemişti. Goldie ikisi için mutluydu fakat bir yandan yakında akıllarını kaybedeceklerinin farkına varıp üzülüyordu.

"Bu sene yılın sapı seçileceğim galiba." Dedi Marlene saçlarını karıştırarak.

"Başka kim yılın sapı, biliyor musun?" dedi Alice kıkırdayarak. Marlene onlara anlamamışçasına bakarken üçü bir ağızdan konuştu. "Sirius Black!"

Marlene'in yanakları kızardı. Gözlerinde bir sevgi parıltısı yandı. Goldie, burun kıvırarak Marlene'e baktı. Umutsuz bir aşktan başkası değildi kapıldığı. Dışarıda onun gibi Sirius Black'e kapılmış tonlarca kız vardı. Goldie onlardan biri olmadığı için memnundu.

Kızların konuşmasından sıkılıp dışarıyı izlemeye başladı. Gece çökmeye başlıyordu. Üstlerini çoktan değiştirmişlerdi.

"Ee Goldie?" dedi Aster alaycı bir sesle. "Yılın 2. Sapı mı seçileceksin yoksa birileri var mı aklında?"

Goldie bakışlarını dışardan içeri çevirdi. Kıvırcık saçlı kıza baktı. Fazla samimi görünen biri değildi, bakışlarında bir soğukluk vardı. Bunun nedeni incecik dudakları ve belirgin elmacık kemikleri de olabilirdi. Ya da bakışlarında ki dayanılmaz kibir..

"En iyisi önümüzde ki maçlara bakmak." Dedi kızlara bakarak.

"Peki ya Sirius Black seni neden arıyormuş?" dedi Aster. Goldie 'altın soruyu sordun, aferin' bakışları attı. Bu kızların neden insanda özel hayat bırakmadıklarını anlamıyordu.

"Önemli bir şey değil." Dedi Goldie güven verici bir sesle. Kızlara açıklama yapmak Sirius ile konuşmaktan daha zordu.

"Öyleyse bize söyleyebilirsin, değil mi?" dedi Marlene tatlı bir gülümsemeyle. Goldie içinden küfürler etmesine rağmen gülümsedi.

"Çok merak ediyorsanız pekala Sirius'a sorabilirsiniz." Dedi. Topu Sirius'a atmak en kolayıydı zira ne diyeceği hakkında aklına en küçük bir yalan gelmiyordu.

Marlene şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp indirdi. Kimse cevap vermedi. Goldie, mümkün olsa kompartımanı terk ederdi.

Aslında eskiden beri Goldie yaşıtlarıyla pek anlaşamazdı. Kimileri aşırı kaba olduğunu söylerdi, kimileri açık sözlü olduğunu, kimileri ise patavatsız olduğunu söylerdi.

Goldie onların hepsini 'çekememezlik' altında topluyordu. Kıskanıldığından değil, kimse gerçeklere inanmak istemiyordu. Goldie gerçeklere inanırdı. Acı veya değil, hayat gerçekti sonuçta. İnkar insanları hiçbir şey kazandırmazken hakikat her şey demekti onun lügatinde.

Yolculuğun kalanında kızlar Goldie'ye hiçbir şey sormadı. Goldie muhabbet edecek havada da değildi zaten.

-

Sirius 'lanet olasıca' Black geldi sonunda. Umarım bir diğer bölümde daha fazla görünür. 

öhöm

Bölüm gifimiz de bu olsun;


Yılın en tehlikeli bakış ödülünü Sirius 'lanet olasıca' Black'e veriyorum. Bir diğer bölümde görüşmek üzere.

Sağlıcakla kalın!

Continue Reading

You'll Also Like

895 52 7
𝑇𝑎 𝑘𝑖 𝑔𝑒𝑟𝑐̧𝑒𝑘 𝑎𝑠̧𝑘𝚤𝑛𝚤𝑧𝚤 𝑏𝑢𝑙𝑎𝑛𝑎 𝑘𝑎𝑑𝑎𝑟. 𝑅𝑢ℎ 𝑒𝑠̧𝑖𝑛𝑖𝑧𝑙𝑒 𝑔𝑜̈𝑧 𝑔𝑜̈𝑧𝑒 𝑔𝑒𝑙𝑒𝑛𝑒.𝑘𝑎𝑑𝑎𝑟 𝐻𝑒𝑟𝑠̧𝑒𝑦�...
1.1K 127 13
𝐊𝛊𝐲𝐚𝐦𝐞𝐭 | • Veronica işten çıkıp evine gittiğinde yaşadığı şehirdeki insanların garip davrandığına şahit olur ve onca kargaşanın arasında çayl...
271K 11.8K 48
"İnsan kim olduğunu seçemez. Ne sen onun kızı olarak doğmayı seçtin, ne de ben bir Black olarak doğmayı." ~Bir Çapulcu Masalı
77.8K 5.9K 44
"Onu birçok isimle andılar evlat. Son nefesinde bile insanlar onun geçmişte yaptığı şeylerin karanlığa açılan bir kapı olduğunu mu, yoksa iyilik uğru...